Kendi düşüncelerim...
Bir Türk olarak Türk kültüründe din ~ inancın yerinden bahsetmek isterim. Ayrıca Türklerin din anlayışının diğer milletlerin anlayışından neden çok farklı olduğuna değineceğim.
Öncelikle Türklüğün özünde din ya da inanış yoktur. Eğer bir sözcükle ifade etme zorunluluğumuz varsa, Türklerin manevi yaşamında "din~inanış"ın karşılığı "anlayış~kavrayış~bilmek"tir denebilir.
Türkçe dilinin dünyadaki diğer dillerin çoğundan farklı bir özelliği vardır. Doğal yani matematiksel bir dildir. İşte Türklerin manevi hayatı bu yüzden diğer milletlerinkinden farklıdır. Örneğin Hint-Avrupa dillerinin temelinde olduğu varsayılan en eski dillerden biri Sanskritçedir ve bu dil din adamları tarafından başka bir dil kullanılarak yaratılmış "liturgical" bir dildir. İşlevi dini ve elitist olmasıdır. Elit bir kesim insanın diğerleri üzerinde hakimiyet sahibi olmasıyla sonuçlanmıştır.
Türklerde Tanrı denilen ve bir çok felsefeci tarafından en eski felsefi düşünce olduğu varsayılan bir düşünce vardır. Bu Tanrı kavramının diğer milletlerin "ilah" kavramlarıyla aslında uzaktan yakından ilişkisi yoktur ve olmayacaktır.
Öncelikle Tanrı sözcük yapısı gereği tekildir ve çoğulu kullanılamaz. Tanrı sözcüğünün temelinde TEKLİK ve ulaşılmazlık kavramları yatar. Diğer milletlerin ilah kavramlarında ise genelde çokluk kavramı yatar ve bu ilah kavramlarının her biri ulaşılabilirlik ilkesinden doğmuştur. Öyleki bildiğim her dilde ilah kavramına kesin teklik yüklenebilmesi için sözcüğe ön ya da son ek gerekir. Örneğin Arapça'da "EL İLAH", İngilizce'de "THE GOD" gibi.
İnsanlar uzun vadede farklı şeyler yaşadıkça, kültürleri gelişir. Bunun sonucunda daha önce akıllarının almadığı kavramları açıklayabilecek kültür seviyesine ulaşırlar ve bu sürekli tekrar eden bir durumdur. İşte bu Türklerin Tanrı felsefesinde ateistik ~ Tanrı tanımazlık gibi bir kavramın olmamasıyla, olamamasıyla sonuçlanır. Çünkü Türkçe dilinde Tanrı'yı bilmek demek, onun bizim düzlemimizde ya da boyutumuzda varolmadığını kabul ederek (Türkçesi: insanlar sonsuz ve tek olan Tanrı'nın varlığını ispat edemezler çünkü buna güçleri yetmez) onu asla kavrayamayacağımızı kabul etmek demektir.
Türkler diğer milletlerden çok önce felsefi olarak belli bir seviyeye gelmişler ve bunun sonucunda fantastik bir TANRI düşüncesi Türklerde bulunmamıştır. Diğer milletlerin etkisi altına girerek din sahibi olan Türkler ise uzak geçmişte Türk olarak kabul edilmemeye başlanmıştır.
Ateizm ve putperestlik yapıları gereği bribiriyle örtüşen inanışlardır. Ateizm, aksi de kendisi de ıspatlanamaz bir olgu olan ilah kavramını reddeder. Ve bir ilahın ya da ilahların aslında olmadığını varsayan bir inanıştır. Putperestlik ile örtüşen yanı bir açıklamaya ihtiyaç duyulmasıdır. Örneğin ateşe tapan birisi ateşin her şeyi yaktığını bu yüzden en güçlü olduğunu söyleyebilir. Açıklayamadığı bir şeyi bu şekilde açıklar. Ateist ise sadece ispatlayabildiği bir şeyin gerçek olduğunu iddia eder. Tabiki de bu da son derece mantıksızdır.
Hristiyanlık, ya da benim verdiğim isimle Neo-Hristiyanlık (Hristiyanlık daha İsa ölmeden çarpıtılmıştır) yapısı gereği ateizmle sonuçlanacak bir dindir çünkü insanlar evrilip akıllandıkça birer tanrı kabul edilen Zeus, Odin, İsa, Güneş, Kedi, İnek, Ateş gibi putperest kavramların mantıksız olduğunu çözüp bu tip inanışlardan doğal olarak uzaklaşacaklardır ve içlerinde bulundukları kültürlerde muhalif denebilecek bir tutum sergilemeye başlayacaklardır. Sonucunda ateist olacaklardır.
İslam dini ise Türklerle olan yoğun ilişkisi yüzünden ateizmle sonuçlanması çok zor olan bir dindir. İslamiyet, Türkler devralmadan önce Arapların harekleri sonucunda yok edilmiş bir din idi. Aradan bir 10 yıl daha geçse bugünki uçan spagetti canavarı dini gibi bir din olacaktı. Gelin görün ki, her milletin ortaya çıkardığı din, o milletin daha önceki kültürüyle doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden Araplarda ortaya çıkan ve gelişen İslam dini zamanla özünde putperest fikirler barındıran bir din haline gelmiştir... ta ki Türkler işe el atana kadar. Bugün İslamiyet özünde bozulmamış olsa bile uygulanışı Arap kültürünün yoz oluşu ve Türk kültürünün de büyük oranda yozlaşmış olması gerekiği büyük çapta bozuktur ve Neo-Hristiyanlıktan geri kalır bir yanı yoktur.
Türklerde Tanrı düşüncesi olgunlaşmış bir düşüncedir. Bu gün diğer dinlerin maruz kaldığı ateizm akımını belki bundan yirmibin yıl önce geçirmiş ve hiç bir zaman enstütüleşmemiş olmasına rağmen unutulmamış, artık ateizm gibi bir düşünce akımından etkilenemeyecek olgun bir duruma gelmiştir. Özünde insanın algılayabilek kapasiyeye ulaşamayacağı evren ve ötesine hükmeden tek olan Tanrı düşüncesi vardır. O denli ki var olan herşey onunla özdeşleştirilmiş ve kadını, erkeği, hayvanı, cansızı her şey için O zamiri kullanılmıştır. İşte Tanrı düşüncesi Türkçe diliyle içiçedir. Türkçe dilinin özünde bilme, "bilme!"ye, o da bilmemeye eşdeğerdir. Bu Türkçe'nin ve Tanrı düşüncesinin felsefeyle olan içiçeliğidir; yani felsefe (philosophy < bilgiyi sevme), ve Tanrı kavramı, Türk diliyle beraber doğmuş kavramlardır.
Bir Türk olarak Türk kültüründe din ~ inancın yerinden bahsetmek isterim. Ayrıca Türklerin din anlayışının diğer milletlerin anlayışından neden çok farklı olduğuna değineceğim.
Öncelikle Türklüğün özünde din ya da inanış yoktur. Eğer bir sözcükle ifade etme zorunluluğumuz varsa, Türklerin manevi yaşamında "din~inanış"ın karşılığı "anlayış~kavrayış~bilmek"tir denebilir.
Türkçe dilinin dünyadaki diğer dillerin çoğundan farklı bir özelliği vardır. Doğal yani matematiksel bir dildir. İşte Türklerin manevi hayatı bu yüzden diğer milletlerinkinden farklıdır. Örneğin Hint-Avrupa dillerinin temelinde olduğu varsayılan en eski dillerden biri Sanskritçedir ve bu dil din adamları tarafından başka bir dil kullanılarak yaratılmış "liturgical" bir dildir. İşlevi dini ve elitist olmasıdır. Elit bir kesim insanın diğerleri üzerinde hakimiyet sahibi olmasıyla sonuçlanmıştır.
Türklerde Tanrı denilen ve bir çok felsefeci tarafından en eski felsefi düşünce olduğu varsayılan bir düşünce vardır. Bu Tanrı kavramının diğer milletlerin "ilah" kavramlarıyla aslında uzaktan yakından ilişkisi yoktur ve olmayacaktır.
Öncelikle Tanrı sözcük yapısı gereği tekildir ve çoğulu kullanılamaz. Tanrı sözcüğünün temelinde TEKLİK ve ulaşılmazlık kavramları yatar. Diğer milletlerin ilah kavramlarında ise genelde çokluk kavramı yatar ve bu ilah kavramlarının her biri ulaşılabilirlik ilkesinden doğmuştur. Öyleki bildiğim her dilde ilah kavramına kesin teklik yüklenebilmesi için sözcüğe ön ya da son ek gerekir. Örneğin Arapça'da "EL İLAH", İngilizce'de "THE GOD" gibi.
İnsanlar uzun vadede farklı şeyler yaşadıkça, kültürleri gelişir. Bunun sonucunda daha önce akıllarının almadığı kavramları açıklayabilecek kültür seviyesine ulaşırlar ve bu sürekli tekrar eden bir durumdur. İşte bu Türklerin Tanrı felsefesinde ateistik ~ Tanrı tanımazlık gibi bir kavramın olmamasıyla, olamamasıyla sonuçlanır. Çünkü Türkçe dilinde Tanrı'yı bilmek demek, onun bizim düzlemimizde ya da boyutumuzda varolmadığını kabul ederek (Türkçesi: insanlar sonsuz ve tek olan Tanrı'nın varlığını ispat edemezler çünkü buna güçleri yetmez) onu asla kavrayamayacağımızı kabul etmek demektir.
Türkler diğer milletlerden çok önce felsefi olarak belli bir seviyeye gelmişler ve bunun sonucunda fantastik bir TANRI düşüncesi Türklerde bulunmamıştır. Diğer milletlerin etkisi altına girerek din sahibi olan Türkler ise uzak geçmişte Türk olarak kabul edilmemeye başlanmıştır.
Ateizm ve putperestlik yapıları gereği bribiriyle örtüşen inanışlardır. Ateizm, aksi de kendisi de ıspatlanamaz bir olgu olan ilah kavramını reddeder. Ve bir ilahın ya da ilahların aslında olmadığını varsayan bir inanıştır. Putperestlik ile örtüşen yanı bir açıklamaya ihtiyaç duyulmasıdır. Örneğin ateşe tapan birisi ateşin her şeyi yaktığını bu yüzden en güçlü olduğunu söyleyebilir. Açıklayamadığı bir şeyi bu şekilde açıklar. Ateist ise sadece ispatlayabildiği bir şeyin gerçek olduğunu iddia eder. Tabiki de bu da son derece mantıksızdır.
Hristiyanlık, ya da benim verdiğim isimle Neo-Hristiyanlık (Hristiyanlık daha İsa ölmeden çarpıtılmıştır) yapısı gereği ateizmle sonuçlanacak bir dindir çünkü insanlar evrilip akıllandıkça birer tanrı kabul edilen Zeus, Odin, İsa, Güneş, Kedi, İnek, Ateş gibi putperest kavramların mantıksız olduğunu çözüp bu tip inanışlardan doğal olarak uzaklaşacaklardır ve içlerinde bulundukları kültürlerde muhalif denebilecek bir tutum sergilemeye başlayacaklardır. Sonucunda ateist olacaklardır.
İslam dini ise Türklerle olan yoğun ilişkisi yüzünden ateizmle sonuçlanması çok zor olan bir dindir. İslamiyet, Türkler devralmadan önce Arapların harekleri sonucunda yok edilmiş bir din idi. Aradan bir 10 yıl daha geçse bugünki uçan spagetti canavarı dini gibi bir din olacaktı. Gelin görün ki, her milletin ortaya çıkardığı din, o milletin daha önceki kültürüyle doğrudan ilişkilidir. Bu yüzden Araplarda ortaya çıkan ve gelişen İslam dini zamanla özünde putperest fikirler barındıran bir din haline gelmiştir... ta ki Türkler işe el atana kadar. Bugün İslamiyet özünde bozulmamış olsa bile uygulanışı Arap kültürünün yoz oluşu ve Türk kültürünün de büyük oranda yozlaşmış olması gerekiği büyük çapta bozuktur ve Neo-Hristiyanlıktan geri kalır bir yanı yoktur.
Türklerde Tanrı düşüncesi olgunlaşmış bir düşüncedir. Bu gün diğer dinlerin maruz kaldığı ateizm akımını belki bundan yirmibin yıl önce geçirmiş ve hiç bir zaman enstütüleşmemiş olmasına rağmen unutulmamış, artık ateizm gibi bir düşünce akımından etkilenemeyecek olgun bir duruma gelmiştir. Özünde insanın algılayabilek kapasiyeye ulaşamayacağı evren ve ötesine hükmeden tek olan Tanrı düşüncesi vardır. O denli ki var olan herşey onunla özdeşleştirilmiş ve kadını, erkeği, hayvanı, cansızı her şey için O zamiri kullanılmıştır. İşte Tanrı düşüncesi Türkçe diliyle içiçedir. Türkçe dilinin özünde bilme, "bilme!"ye, o da bilmemeye eşdeğerdir. Bu Türkçe'nin ve Tanrı düşüncesinin felsefeyle olan içiçeliğidir; yani felsefe (philosophy < bilgiyi sevme), ve Tanrı kavramı, Türk diliyle beraber doğmuş kavramlardır.