Dînî Tartışma

Users who are viewing this thread

İnsanın akıl yetersizliği neden Tanrının varlığını göstersin ki. Durduk yere demek olaya mana eklemek oluyor. İklim hareketlerini, depremi de tam olarak kestiremiyoruz ama belli mekanizmalara bağlı olarak gerçekleştiğini biliyoruz. Canlılıkta bu mekanizmalar gibi oluşuyor.
4 temel fizik gücün genellemesinden ve gözlemlenmesinden yüzlerce kimyasal prensip ortaya çıkıyor. Temelinde 4 yasaya bağlı. Daha iyi anlamak için 'kimyasal' dediğimiz bu yasalarda milyarlarca organik kombinasyon, ve biyoloji diye adlandırdığımız konseptleri barındırmaya başlıyor. Ve evet canlılık burada, hatta daha sonra çok daha karmaşık, bu sebeple sosyal olarak incelenebilinir bilimlere yöneliyoruz. Psikoloji, tarih gibi. Düzen ilginç olsa da buna gizem ya ilahiyat yüklemek kolaya kaçmak.
Yani şunu diyorum, teorik bir süper bilgisayara sadece bu 4 yasayı işlesek, maddeleri koysak; akıl alamadığımız şeyler gerçekleşir. Ve t zamanda ne oluyor ne olacak bu bilgisayar bilir.
 
Süper bilgisayara bu dört yasayı "işlesek". Bu yasaları işleyen senin gibi akıl sahibi ve bilgisayarın işleyişinden anlayan bir insan değil mi? Yine burada bir akıl sahibi varlığın bu yasaları düzenleyerek evrene işlemesi mantığı çıkıyor.
 
O yüzden tanrı insandan daha yücedir diyorlar, daha akıllıdır diyorlar çünkü senin aklının almadığı bir olayın gerçek olma fikri çok yanlış geliyor. Yeterince akıllı bir tür değiliz evrenin düzenini anlayabilmek için, bu yüzden bizden daha üst bir canlı/yaratıcı olmalı ki beynimiz patlamasın. Sonra bum, tanrılar. Taş tanrısı, ateş tanrısı, bereket tanrısı, tapınak tanrısı, evren bir tanrıdır, tanrı çokturdan teke indirdik... En sonunda da Tanrı bir tanedir ve otu boku o yaratmıştır, istediğini yapar eder sizinde aklınız ermez ama sorgulayın diyerekten kestirip atılmıştır. Yahu siz kesinlikle İslam son dindir, İnsan nesli milyon yılda sürse ben islama inanırım diyebiliyor musunuz? 1000-2000 yılda bir tanrı/din geliyor sonuçta...

Ben de senin atarlı tavrından sıkıldım.
Atarlı değilim bebeğim, yaptığın boş canımı sıktı sinirlendim.
 
Şu yaftalamalı ve salyalamalı iletileri bir kenara bırakarak tartışsak daha doğru olur. Ortada bir mantık veya mantıksızlık var bunun sebepleri tartışılıyor burada. Algısı kapalı bir insan değilim. Ateizmin öne sürdüğü tezin (ya da ateistlerin mi demeliyim?) bana mantıklı gelmediğini söylüyorum. Hala da gelmiyor.
 
Ucu bucağı belirsiz bu kadar büyük bir evrenin içinde gerçekleşen her hâl belirli bir formüle dayalı oluşturulmuş ve bu formüllere aykırı hareket edildiğinde Homeros'un dediği gibi karşı tepki meydana geliyor. Ortada bu evreni oluşturan sebepler silsilesi var ve bu sebeplerin meydana gelme nedenini bilim dahil hiçbir çalışma, kişi, olgu vs. belirleyemiyor. Zibilyon tane zekasız, güçsüz, görmeyen, düşünemeyen atom bir araya gelip bu kadar muazzam bir hiyerarşiye sahip kainatı etki-tepki mesafesini bile tam ayarında ve dengede oluşturmayı başarabiliyor. Bütün bunlar ateizme göre durduk yere, rastlantısal bir şekilde sebepsiz oluşmuş vaziyette. Bu kadar mükemmel bir ihtişama sahip varlığın kendiliğinden oluşmasını anlamlandırmaya kimsenin ilmi ve iradesi yetmez. Bir sudan bilmem kaç megapiksele sahip gözü olan, küçücük bir et parçasına ve adına beyin denen bir organa dünyaları sığdırmayı başarabilen milyonlarca insan, parmak izleri bile birbirinden farklı milyarlarca insan nasıl durduk yere oluşabiliyor? Bunun cevabını bilen yok. Ama bunun cevabının işaretleri ve ispatları sayılamayacak kadar çok şaşarım kalırım ben de bu işe.

Benim de en çok merak ettiğim şey ise uzay. Hakikaten orada muhtemelen var olan varlıklar ne şekildedir, kendilerine ait düzenleri var mıdır, varsa nedir ne şekildir çok merak ediyorum.
Evrenin mükemmel olduğunu nereden çıkardın? En kaotik halini görmediğini nereden biliyorsun? Referans noktan ne?

"Big Bang neden tetiklendi bilmiyoruz kesin tanrı var" demek "Yıldırım neden çakıyor bilmiyoruz kesin yıldırım tanrısı var" demekle aynı şey. Kesin kanıtın yoksa bilmiyorum demek neden zor geliyor? Bunların cevapları sadece Kuran'da ama değil mi? İşaretler ve ispatlar objektif değil, sen doğru kabul etmişsin. Sen kendini şartlandırdığın için her şey sana işaret gibi geliyor.

Din bütün soruların cevabını bildiğini iddia ediyor, bilim soruların cevabını bulunca da din tarihe gömülüp yok oluyor. Antik dinlere inanılmamasının sebebi bu. Bilim ilerledikçe tanrının daha soyut bir kavram olduğu dinler ortaya çıktı. Tanrı/tanrılar hep bilinmeyenin arkasına sığınıyor. İbrahimi dinler de bir gün bu antik dinler arsına girecek, Hrıstiyanlık bunun örneği.
 
Kendimi şartlandırdığım için değil, daha önce de bahsettiğim gibi aklı olmayan ve nasıl oluştuğu, neden oluştuğu belirsiz olan gücü, isteği, işçiliği olmayan görünmez varlıkların bir araya gelip görünür, zeki, konuşabilen, duyabilen, yerin altına girip göğün üstüne çıkabilen ve bundan başka kendisine hayat veren, yaşamasına imkan sağlayan yepyeni varlıkları ortaya çıkarmasının tesadüfen olacağına ihtimal vermiyorum. Basit bir denklemi var aslında. Ben de "bilmiyorum veya yaratıcı yok hani nerede?" demenin kolaya kaçacağı kanaatindeyim. Bakış açım bu yönde.
 
Dediğin gibi eğer tesadüfen olmamışsa olmasını isteyen varlık tarafından oluşturulduğu aşikar olmuş oluyor. Eğer böyle bir yaratıcı yoksa tesadüfen oluşmuş demektir. Başka bir seçenek yok sanıyorum.
 
Peki spekülasyon olmayanlar üzerinden gidersek? İmtihan ve ahiret konusunda mesela. Bunlar akla yatkın değil mi inanmak için?
İkisi de spekülasyon. İmtihan olayı başlı başına mantıksız, her şeye gücü yetip zaman ve mekandan bağımsız bir yaratıcı yarattıklarını test etme ihtiyacı hissetmeyeceği için zaten yaratmazdı. Yıllar önce bu argümanı bu konuda açıkladım ama kısaca özetlemek gerekirse eğer tanrı olsaydı insanları yaratmazdı. Çünkü yarattıklarını sınamaya ihtiyacı olmazdı. Eğer sınamaya kalkıyorsa bu neticede bir grup insanın onun bu kararından dolayı acı çekmesi anlamına geleceği için bu davranış hem en başında sonucu görebilen bir tanrı için gereksiz olacağı için bir nevi zulümden fazlası olmayacaktır. Bu durumda, ya yaratan aslında sonucu bilmiyordur ki bu tanrılık vasfını yok ediyor veya yaratıcı zulmü kabul edilebilir görüyor karşılığında hiç kimsenin çıkarı olmasa dair ki bu da yine tanrılık vasfına ters düşüyor. Neticede tanrı olsaydı yaratılan olmazdı.

Ahiret de keza imtihanın sonucu olduğu için spekülasyon üstüne spekülasyon. İnsanlar bunlara akla yatkın olduğu için değil ölüm ve yaşam gibi kavramları açıklayamadıkları için inanıyorlar. Yani sorgulanarak ulaşılan bir sonuç değil, daha çok bilgi eksikliğinin yarattığı boşluğu kanıtsız bir veriyle doldurmak, yani inanmak.

Evren kendi kendine mi oluştu sana göre?
Bunun cevabını veremiyor oluşumuz tanrının kanıtı olmuyor. Tam tersi ortada olmayan bir argümanı tanrının olduğunu iddia eden biri sunuyor. Yani bu noktada ilk önce cevap verilmesi gereken soru Tanrı gerçekten var mı? Evren her zaman var olmuş da olabilir, belki yaratan biri vardır, belki de yaratan kişi aynı zamanda tanrıdır. Buna inanabilirsin ancak bunu kanıtlayan bir insan olmadı daha. Bu sebepten ötürü din ve mantık birbirinden bağımsız konular zaten. Bu noktada kesin yargılarla bu evren kendi kendine var olmuş olamaz gibi bir argüman çok zayıf kalıyor. Buna dair bilginin olmayışı tanrının kanıtı olmuyor çünkü.

Delilsiz inanmak zandır.
Çok önceki bir iletide geçmiş ama tekrar açıklık getireyim. İnanmak zaten kanıtsız yapılan bir eylem, kelime anlamı o yani. Eğer kanıt arıyorsan bu sorgulamak ve sonucunda doğruya ulaştıysan bilmek oluyor. Eğer kanıtın yoksa inanıyorsundur. Kanıtın varsa o noktada bu inanıştan çıkmıştır.

Kendi içinde anlaşılmamak üzere yazıldığını nereden çıkardın ki? Kuran'ın pek çok yerinde uyarma amacıyla, anlaşılmak üzere indirildiği yazar. "Peki kim anlasın diye?" diye sorabilirsin. Tabii ki de anlama imkânı olanlara. Kuran'ın ana muhatabı 7. yüzyıl Araplarıdır(12:2,41:44) ancak aynı zamanda aklı eren herkese de hitap eder(6:19).
+Bu sadece kendi düşüncem ama insanın Kuran'da anlayamayacağı yerlerden sorumlu olmadığını düşünüyorum. Zira din aslında oldukça basittir.
98:5
6:151
Kitabın kendini açıklamak amacıyla yazıldığını kitabın iddiasıyla savunmak doğru bir tutum değil.

Kitabın anlaşılmamak üzere yazılmasının sebebi zaten bir inanışın ve dinin sistematiğini ortaya koyuşudur. Eğer ortada açıklayabildiğin bir kavram veya fenomen varsa bu bilimin konusudur. Din mantıkla veya eldeki veriyle açıklayamayanı açıklamaya çalıştığı için mantık ile açıklanmaz. Bu yine üstteki bahsettiğim inanma ve bilme arasındaki farktan kaynaklanan bir sonuç. Doğal olarak kitap kendini açıklama çabası göstermeyecek. Çünkü dinin sistematiği yine mantıkla açıklanamayan bir sosyal kültür mirasıdır. Bilim ve mantık kısmı en fazla bu kitabın yazıldığı dönemle ilgili insan hayatına dair bilgi edinme kısmında kendine yer bulur.
 
Last edited:
Bazı bilimciler evrenin kendi kendine oluşabileceğini söylüyor. Yani evren nedensiz oluşabilirmiş. Fakat bunun için başlangıçta fizik yasalarının bulunması gerekiyormuş. Öyleyse fizik yasaları nereden geldi? Bilim bu soruyu henüz yanıtlamadı. Şimdi ben evrenin var oluşu üzerinden ilerleyecektim ama bilim buna mümkün bir yanıt vermiş durumda. Bu yüzden fizik yasaları üzerinden gideceğim. Fizik yasalarının nedeni bilinmiyor. Tanrı koymuş olabilir veya ezelden beri var olabilirler. Nedeni kendinden olan fizik yasaları mı yoksa onlara başka bir nedenin yol açmış olması mı akla daha uygun? Bence ikincisi ama değinmek istediğim şu ki; bu soruyu yanıtsız bırakmak hatalıdır. Güneşin ne tarafa döndüğü sorusu yanıtsız bırakılabilir. Yarın hangi yemeği yemek isteyeceğimiz sorusu yanıtsız bırakılabilir. Çünkü bunlar önemsiz, bağlayıcılığı olmayan sorulardır. Bağlayıcılığı olmayan sorular yanıtsız bırakılabilir. Bağlayıcılığı olan sorular ise, ne derece bağlayıcı olduklarına göre yanıtsız bırakılabilir veya yanıtlanmayı gerektirebilir de. Örneğin uçurumun kenarında duran ve ölmek istemeyen herkes için, uçurumdan düşerse kendisine ne olacağı sorusunun bağlayıcılığı vardır. Bu soruya düşmeden kesin bir yanıtın verilemeyeceği söylenebilir. Gerçekten de düşmeden bilemeyiz. Uçurumdan düşüp ölenlerin ölmeyenlere oranı bize bir fikir verse de tahminimiz kesinlik taşımayacaktır. Yani sorunun asıl yanıtı bilemeyizdir. Fakat bağlayıcılığı olan soruları yanıtlarken yanıtımızın kesin olması şart değildir; mühim olan soruyu yanıtlamamız ve bu yanıta göre hareket etmemizdir. Zira soruyu yanıtsız bırakmak tehlike oluşturur. Örneğin aşağıda bir uçurumdan düşme mevzusu videoya alınmış;



(Aslında burada, amcanın fazla kaçırdığı alkol soruyu sormasına engel oluyor, denebilir. Ama bu sadece amcayı düze çıkarır(mecaz olarak). Sonuçta soruyu yanıtsız bırakma koşulu sağlandığından geçerli bir örnektir.)

Amcamız soruyu yanıtsız bırakmak yerine, yanıtlamayı seçseydi muhtemelen uçurumun kenarında durmamayı tercih edecekti. Sanırım bağlayıcılıkla neyi kastettiğim anlaşılmıştır.

Peki fizik yasalarının arkasında Tanrı'nın olmasının bağlayıcılığı nerededir? Aslında tek başına bağlayıcılığı yoktur. Bağlayıcılığı meydana getiren zarar görme tehlikesidir. Fizik yasalarının nedeni Tanrı'dır ama Tanrı'nın fizik yasalarını ve bunun sonucunda tüm evreni yaratmasının nedenini bilemeyiz, denilebilir. Ama bu kez de, Tanrı'nın evreni ve özelinde bizi neden yarattığı sorusunun bağlayıcılığına geçiş yaparız. Zira geçmişte Tanrı tarafından gönderildiği iddiasıyla çıkmış bazı kimseler bu neden çerçevesinde, zarar görme tehlikesini barındıran ölüm sonrası kavramına atıfta bulunarak bu bağlayıcılığa yol açmışlardır. Artık fizik yasalarının nedeni olarak gösterdiğimiz Tanrı'nın potansiyelleri arasında zarar görme olasılığımızı barındıran bir mefhumun (hesap günü) üzerimizde bağlayıcılılığı vardır. Dolayısıyla bunun olabilirliğine dair de bir tahminde bulunmamız gerekir. Ama şimdilik baştaki muhabbetimize dönersek, evrenin oluşumu konusunda bağlayıcılığı olan bir soruyu görmezden gelme hatasına düşülüyor. Oysa bizim doğal davranışımız bu değil. Böyle sorular görmezden gelinmez veya bilmiyorum denilerek yanıtlanmaz; muhakkak olumlu ya da olumsuz bir yanıt verilir. Ben bu doğal davranışımıza uyarak, evrenin nasıl oluştuğu ve daha özelinde fizik yasalarının nereden geldiği sorusunu Tanrı var etti diyerek yanıtlıyorum. Doğal davranışınıza uymak isterseniz sıra sizde.
 
Nereden duyuyorsunuz şu doğal hâl şeylerini? Herhangi bir Sami dine ya da öğretiye ilkten inanmak doğal hâl değil ki. Bunun sonradan gelişen bir şey olduğunu düşünen antropologlar da var, mesela James Frazer. Açarsın antropologları, totem ve tabular nasıl oluştu, bu da nasıl devamında dine dönüştü bâbında teorilerine bakarsın. Kesinkes konuşuyorsun.
 
Last edited:
Bu da kezâ bir kanıt ya da inanmayan bir insanı "ben mantıksızım galiba yaw" demeye itecek bir şey değil. Argümantasyonun baştan sona hata.
 
Last edited:
Çünkü doğal eğilim olarak değerlendirdiğin insanın ölümüne karşı sonradan oluşturmaya çalıştığı bir olumlamadan ibaret ve de bir eğilim olsa bile bunun bir kanıt olmayacağını kabullenmiyorsun (kanıt bu tarz bir şey değil); onun yerine sen diyorsun ki, "hmm din konusuna girem ve insanlara direkt olarak 'şöyle inanmazsanız yanlış, şöyle yaparsanız yanlış' diyem xdd". Bu kadar subjektif olma allasen ya da "kanıt" olarak nitelendirdiğin şeyi kabul edilebilecek bir şey olarak sunup kesinkes ifadelere başvurma. Böyle takılırsan hiçbir inanan harici adam hak vermez ki sana; çünkü az önceki verdiğim örnekten bir farkın yok. 600 mesajdır aynı konu hakkında binbir farklı ama yine aynı yola çıkıp hiçbir şey sunmayan şeyler söylüyorsun. Dostça bir mesaj olarak algıla bunu, tartışmanın sağlığı açısından söylüyorum.

edit: ustalık gerektiren bir "kanıt" sunma sanatı
tdk kanıt hakkında neler demiş bakalım: belli bir sonuca ulaşan bir akıl yürütmenin dayandığı gerçek ya da bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda inandırıcı belge.
 
Last edited:
Bilim fizik kurallarının nereden geldiğini yanıtsız bırakmıyor ki. Tam tersi din yanıt bulamadığı şeylere kılıf uyduruyor. Bu da inancın özünde olan şey, kanıtlayamadığın bir veri çünkü bunu açıklayamıyorsun. Hangisinin doğru veya yanlış olduğu benim açımdan çok önemsiz. Çünkü bilim de inanç da özünde birbirinden ayrı farklı hikayeler. Ama şöyle bir gerçek var, bu ikisinin de hikaye olduğunu unutup hayatının tümünü başkasının sana doğru olarak empoze ettiği bir fikri hayatının tek gerçeği olarak tutarsan büyük ihtimalle bir yalanı yaşarsın. Bu konuda şüpheci olmanın sınırı yok.

Bana kalırsa doğru olan bu sistemlerin farklı hikayeler olduğunu kabul edip hayata kendine ait düşüncelerle bakmak doğru olan. Eğer birisi sana nasıl yaşaman gerektiğini söylüyorsa ve sen bunu hiçbir şekilde şüphe duymadan kabulleniyorsan bir yalanı yaşıyorsun. Waiting for Godot bu argümanı en iyi şekilde sunan tiyatro oyunlarından biri, merak ediyorsanız inceleyebilirsiniz.
 
Hobeto, bilim fizik kurallarının nereden geldiğini yanıtsız bırakıyor... Eğer bırakmıyorsa bu iddiamdan vazgeçerim. İkincisi, bağlayıcı bir konuyu önemsiz görmen rasyonel bir yaklaşım değil. Çünkü rasyonel olan, bağlayıcı olan bir konuda o şeye karşı temkinli olmak veya olmamak üzere bir karara varmaktır. Eğer varmaz, önemsiz görürsen uçurumdan yuvarlanıp gidebilirsin ki bu da rasyonel olmadığının göstergesi olur. Fizik kurallarının nereden geldiğini bilmediğimiz sürece, Tanrı makul bir olasılık olarak durur ve O'nun gerçekleştirmesi olası eylemlerinden zarar görmemize yönelik olanların da bağlayıcılığı oluşur. Bu bağlayıcılığın düzeyini, Tanrı'nın zarar vermeye (adil şekilde cezalandırmaya) yönelik eylemlerinin gerçekleşme olasılığı belirler. Bu olasılık nesnel olarak ölçülebilir değildir. Fakat öznel olarak ölçülebiliyor olması, ulaşılan farklı sonuçların her birinin rasyonel olacağı anlamına gelmez. Zira öznelliğin de bir rasyonelliği vardır. Örneğin futbolda bir penaltı vuruşunda şut çeken oyuncunun topu kalenin hangi köşesine yuvarlayacağını nesnel olarak ölçemeyiz. Bu yüzden öznel olarak tahminde bulunmamız gerekir. Sağ veya sol diyenlerin eşit rasyonellikte olduğunu söyleyebiliriz. Biri çıkıp da oyuncunun topu taca atacağını söylerse, bu tahmini, sağ veya sol diyenler ile aynı rasyonellikte olmayacaktır. Konuya dönersem, Tanrı tarafından cezalandırılma olasılığımız bulunuyor ama ne kadar bağlayıcı? Bu olasılık bir iddia halinde değilken ciddiye alınası durmuyor. Demek istediğim biri Tanrı tarafından cezalandırılacağımızı iddia etmediği takdirde. Ve fakat iddia edilmiş. Öyleyse bağlayıcılığı, iddia olmayan haline göre biraz arttı. İddia sahibinin bunu nereden bildiği, Tanrı'nın bizi neden cezalandırmak istediği, Tanrı'nın vasıflarının ne olduğu gibi sorulara alacağımız yanıtlara göre bu olasılığın bağlayıcılığı artabilir de azalabilir de. Eğer Tanrı kendini açıktan gösterseydi son derece bağlayıcı olurdu ve muhtemelen hepimiz boyun eğerdik. Cezalandırılma olasılığı kesinse, o olasılığa uygun hareket etmek en rasyonel olandır. Olasılık kesin değil ama yüksekse yine o olasılığa uygun hareket etmek rasyonel olur. Olasılık düşükse bile o olasılığa uygun hareket etmek rasyonel olur. Zira, örneğin öldürme oranı %10 olan bir virüse uygun hareket etmeyi (önlem almayı) rasyonel görürüz. Olasılık çok düşükse de, cezanın düzeyine göre o olasılığa uygun hareket etmek yine rasyonel olacaktır. Yeri gelir %1 ölüm olasılığından kaçınılması rasyonel olur. Ama değineceğim şey, ölümden beter acıların olduğu. Eğer Tanrı'nın, insanları çektirdikleri acıların aynısıyla cezalandıracağı iddia ediliyorsa, başkalarına ölümden beter acılar yaşatmış kişilerin, bu iddianın olasılığını %1'in daha altında görmeleri durumunda bile dikkate alması rasyonel olurdu. Eğer bu olasılık kişinin nezdinde çok ama çok düşükse, neden bu kadar olanaksız gördüğünü akılcı sebepler ile açıklayabildiği takdirde o zaman bu iddiayı bağlayıcı görmeyip uymamasının rasyonel olduğu söylenebilirdi. Bahsettiğim bu olasılık, öznel olasılıktır ve kişiye göre değişebilir. Fakat öznelliğin rasyonelliği kavramıyla açıkladığım çerçeveye göre fazla da değişmemelidir. Bu olasılık kişi için ne kadar az veya çoksa o kadar bağlayıcıdır. Beni bağlamıyor çünkü kanıtı yok derseniz siz bilirsiniz, ayıp edersiniz. Rasyonel olmak istemediğinizi söylemiş olursunuz.

Zero, ben kanıtını göstermeye çalışmıyorum, rasyonelliğini göstermeye çalışıyorum.
 
Ölünce nereye gideceksiniz? Yokluğa karışacaksanız şuan nasıl varsınız? Daha bebeklik halinizi hatırlayamıyorken, aklınız dahi bu kadar sınırlıyken sizin aklınızın yaratıcının bütün eylemlerini tamamiyle anlayacak kadar yetkin olduğunu nasıl öne sürebilirsiniz? Dün Kur'an kadınların saygı görmesi gerektiğini yazıyorken kadınları toprağa gömen insanlar kadınlara nasıl saygı gösterilir diye sert tepkiler veriyordu kabul görmüyordu bugün bunun için herkes sokağa dökülüyor. Bazı yanlış düşünceliler olsa dahi toplum olarak artık doğru görülüyor. Dün Kur'an'ın söylediği bu sözler insanlar tarafından mantıksız kabul ediliyorken Kur'an'da yazan şuan anlamakta güçlük çektiğiniz bazı şeylerin belki bugün değil de yarın anlaşılacağı şeyler olduğunu tahmin edemediniz mi? Sonuçta bu kitap gönderilen son kitap değil mi? Sizler de son insanlık değilsiniz. Öncelikle bu dünyanın Allah'ın sınav için yaratmış olduğu dünya olduğunun kanıtlarını arayıp cevaplarınızı alın. Bu dünyanın sınav dünyası olduğunu doğruladığınızda diğer sorularınızın da cevaplarını birer birer alacaksınız. Arayış içinde olan arkadaşlara islam alimi Prof. Dr. Zakir Naik'in soru cevap videolarını dine karşı önyargılarını yıkarak tamamen açık bir zihinle izlemesini tavsiye ederim. Özellikle arayışta olan insanların sorular sorduğu videolarda bazı cevaplarınızı bulacağınıza eminim. İnanmayan herkese ateist demeyi de doğru bulmuyorum. Kendine ateist denmesi için insanların tamamen araştırıp arayışını tamamlamış ve tanrının var olmadığını kafasında hiçbir şüphe bırakmadan kabul etmiş olmalı. Arayışını tamamlamadan, şüphelerini gidermeden kendini ateist olarak kabul ediyorsa, insanların Allah'a körü körüne inandığını iddaa etmekle aynı değil midir? Sen de körü körüne inanmıyorsun o halde. Kur'an'ın büyük bir bölümü bilimsel olarak zaten kanıtlanmış. Diğer bölümü ise gelecekteki insanlar için daha anlaşılır olacağından dolayı şuan belirsiz ama bilimsel olarak yanlışlanmamış olmasından dolayı da doğru kabul edilmelidir. Neden özgür irade var? Neden sadece insanlar özgür iradeye sahip de diğer hiçbir canlının özgür iradesi yok? Sınava tabi olanlar onlar oldukları için olmasın? Sınav dünyası olduğunu kabul eden Yaratıcı'nın varlığını da kabul eder çünkü bu sınavı yapan birisi var. Bütün soruların zincirlerinin koptuğu yer burasıdır bence. Cevabını aldığınız her soruda peşpeşe bütün zincirleriniz kırılacak. Sorularınızı doğru yerde arayın. Bilmeyen insanlara sorup cevabını alamadığınızda öyle bir şey yok o zaman diyip vazgeçmeyin.
 
Back
Top Bottom