Dînî Tartışma

Users who are viewing this thread

Mucizelere inanmaktansa inanmamayı yeğlerim. Mucize diye bir şeyin varlığına inanmıyorsan, Tanrı'da bir balondur benim için.
Hayır paralel değiliz. Ben kesin bir şekilde reddediyorum ve antropolojik olarak, sosyolojik hatta ve hatta psikopatoloji(psikolojik) olarak insanların ihtiyaçları doğrultusunda açıklayamadıkları eylemlerden dolayı akıllarını yitirmemek için, motivasyonel kaynak bulabilmek için, sonsuz yaşam için belki de yarattıkları (nesnesiz mecaz) bir soyut kavramdır diyorum. Buna en güzel örneğimde Tarihtir. Aç oku. Her ulusun kendine özel en az 1 tanrılı "dini" vardır.

[ek]
Bir peygamber, bir kitap, bunlar da ahiretin varlığına kaynaktır
Peygamberi ilan eden yine kendisidir. Kitapta piyasada henüz yoktur. Kendi kendini, kimsenin görmediği bir alana gizleyen ve sonrasında halka yine kimsenin göremeyeceğini bildirdiği bir melek tarafından ezberletilen şeyleri söylemektedir. Daha sonradan bunlar "ezberletilmiş" ve daha sonradan "kağıtlara, taşlara" yazılmış, kazınmış ve en sonunda osman tarafından "iki kapak" arasın alınmış ve çoğaltılmıştır. Üstelik bazı nüshaları da kaybolmuştu yanılmıyorsam. Bu kadar işlemden geçen bir bilgi kaynağı...
Güvenilirliği de, senden istediği şeyin kolay olması (iyi insan olmak) ve sana vaat ettiği (ahiret) şeyin önemine göre, hayli kabul edilebilir düzeydedir
Yoo? Bana vaad ettiği şey ahiret değil. İyi bir insan (Tanrıya göre iyi) olursam vaad ettiği şey ahiret ve ahlak sınırı olmayan bir cennet...
senin için de öyle ama kabul etmek istemiyorsun.
Hayır ve evet.
Kesin kanıt arıyorsan, dikkat et,
Edeyim de neye? Mevcut dünya da irademle sorguladığım ve karşı geldiğim için cezalandırılacağıma mı? Yoksa öteki dünyada cezalandırılacağıma mı? Tanrı kitabındaki gibi ise beni bu dünyada cezalandıramaz çünkü zaten sınavımdayım.
Ha yok aksi ise... Gerçekten tanrılığını korumuş olur mu?
 
Last edited:
Cioss, trollemiyorum çünkü elhamdülillah müslümanım, münafık değilim. Bu konudaki son iletilerimdeki argümanlarım da gayet tartışmasız düzeye ulaştı. İstersen inkar edebilirsin ama bunu yapacaksan da nedenlerini sun lütfen. Trol deyip kaçma.
 
Peygamberi ilan eden yine kendisidir, diyorsun.
Ne alaka be. Peygamberi peygamber ilan eden evet kendisidir, Allah ya da Melekler mi söylemiş, peygamber dışında birine bakın biz bu adamı peygamber yapıcaz inan diye :poop: .
Peygamber "aracılığı" ile konuşuyor bu yaratıcı. Arada peygamber olmadan da iletişim kurabilir ama kurmuyor değil mi? Diyecekleri yazılı olarak indirebilir, okuma bilmeyen birini değil, okuma bilen birini seçebilir. Yaratıcı lan, en boktanı da seçebilir, en mükemmeli de seçebilir neden ortalama birini seçiyor? Daha kritiği neden bütün peygamberler charming, karizma yeteneği yüksek ve stratejik zekaya sahip erkekler.

Gaza gelip verdiğim 1-2 örnek üzerinden bana bunları sakın savunmaya kalkma. Çünkü senden önce çok kişi denedi ancak kendi içlerinde çelişerek tutarsız kaldılar. Ayetlerini bile veririm sana.
Yarışma sunduğunu ilan eden adam da yine kendisidir ama bunda sorun görmüyorsun değil mi?
E yarışma sunduğuna daire somut deliller var. Kamera var görüyorum, dokunuyorum hatta lensini yalıyorum. Mikrofonda var aynılarını yapabiliyorum. E canlı yayında mı değil mi açar bakarım. Yok banttansa kayıtlarını, eski programlarını sorarım. Bak bunlar somut.


Örneklerinin alakası yok birbiri ile sadece trollüyorsun gibi görünüyor ya da o kadar hırslandın ki ne dediğinin farkında değilsin :grin:
 
Bilimsel bir tartışma olabilmesi için doğru soruyu sormak gerekir. Alakasız yönlerde, gereksiz konuları, manasız bir biçimde uzatarak tartışıyormuş gibi yapmanın hiçbir anlamı yok. İnanıyorsan bunu meşrulaştırmaya çalışmanın anlamı yok, inanıyorum çünkü inanmak istiyorum deyip geçersin. Bunu meşrulaştırmak için yok rasyonelite ölçütü, yok karar verme, yok aslında düşünürseniz ahiret süper bir şey falan bunlar anlamsız tamamen.
 
Lonely, kaynak olma açısından peygamberlik iddiasındaki biriyle elinde mikrofon tutan biri arasında hiçbir fark yok. Peygamberin tanrı ve din adına söylediklerinin tutarlılığı ve ne kadar akla yatkın olduğu birer kaynaktır. Mikrofon tutan adamın da mikrofonu ve kameramanı birer kaynaktır ve inanmak için genelde yeterli olur. Dinin kaynakları neden yeterli olmaz? Çünkü insan haklı olduğunu sandığı bazı nedenler sıralar. Ne kadar inanmak istese de bu nedenlere sarılmayı seçer. Ama içi boş nedenler bunlar.

Cioss, neden anlamsız olsun? Günlük hayattaki seçimlerimizden ne farkı var? Bilimsel yöntemi bilim yaparken kullanırız; seçim yaparken değil. Çünkü bilimsel yöntem deney ve gözleme dayanırken seçim yapma esnasında gözlem faktörü bulunmaz. Zira gözlemi, seçimimizi yaptıktan sonra yaparız. Ahiret konusunda, ölmeden önce gözlem yapma şansımız yok. Fakat insanlar uzun süreler alan, ancak 10 yıl sonra, 20 yıl sonra gözlemleyebilecekleri sonuçlar için çalışıp çabalıyor; deney yapıyor. Elde edebilecekleri sonuçlar o kadar mühimse, bu yaptıklarının rasyonel olmadığını kim söyleyebilir? Ahiret olasılığının her şeyden mühim olmadığını kim söyleyebilir? O gün geldiğinde belki gözlemlerinin sonucu boş çıkacak bu insanların ama bu yine de seçimlerinin rasyonel olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Çünkü seçimlerimiz, sonuçlarından bağımsız olarak rasyoneldir veya değildir.

Ve de dinin bilimin konusu olmadığını söylememe rağmen bunu bilimsel tartışma olarak görüyorsan.
 
Önceki iletime dair yanıtladığın kısımlarla alakalı cevaplar verilmiş, tekrar etmeyeyim. Ama daha güzel oturaklı bir analojiyle başbaşa bırakayım. Bugün biri sana elinde kutsal olduğunu iddia ettiği bir metinle gelse, aşağı yukarı İslam ile benzer şekilde emirlerle bir kaç daha modernize edilmiş halde yeni emirlerle kendisinin bir peygamber olduğunu ve senin ona ve tek tanrıya inanman gerektiğini söylese, onun söylediklerine inananmayıp da İslam'a inanmak için elinde ne gibi argümanlar olur?

Ben olası bir inananın cevabını atayım. Eğer aralarındaki tek nitelikli fark iddia ettiğim gibi farklı kitap ve farklı peygamber olması ve zaman farkıysa birini ötekinden daha nitelikli kılan veya daha mantıklı kılan hiçbir şey yok. Neticede inandığın için gidip ikisinin üstünde kanıt arama işine girmeyeceksin, birine inanacaksın. Eğer kanıt arıyorsan, şüphe duyuyorsan; aslında inanmıyorsun. Çünkü inanmanın anlamı, tek ve yegane anlamı, kayıtsız ve şartsız kabuldür. Eğer ben tanrının olduğuna inanıyorsam, aksini sorgulamıyorumdur. Eğer şüphe duyuyorsam inanmıyorumdur. Bu noktada birinin ötekinden daha rasyonel veya irrasyonel olduğu gibi bir durumdan söz edemem. Çünkü inanma akılla yönetilen bir mekanizma değil tanımı itibariyle.
 
Böyle biri karşıma gelmediği sürece dinimi değiştirmeyecek ve geldiği takdirde değiştirebilecek olmam dinimi yanlışlamaz. İki araba düşün, biri diğerinden daha hızlı. Hızlı olana binersin değil mi? Ama o daha hızlı olan araba yok. Bir tane araba var. O zaman ona binersin. Peki daha hızlı araba olduğu takdirde daha hızlı olana binecek olman, daha yavaş olana binme kararını yanlış çıkarır mı? Çıkarmaz çünkü bir tane araba ve dolayısıyla bir tane seçeneğin var. "Daha hızlısı olsaydı ona binecektim. O zaman bu arabaya binmeyi seçmem yanlış." diyebilir misin?

edit: yazım yanlışı
 
Last edited:
@konuk son din, son peygamber, son çağrı. Son olması için o kadar muhteşem ve harika olması gerekiyor ki insan nesli tükenene kadar sürsün, üstüne başka din eklenmesin, son nesle kadar doğruluğunu korusun. Ancak islam böyle bir din değil ve 1000 yıl sonra hala bunu göremiyor olmak kör olduğun anlamına gelmez mi? Yok hacı modası geçti artık, retro lan din, bitti aga bitti. Yahu müslüman dediğin adamlara bir bak yahu. Popüler kültür öğesi oldu lan din, insanları korkut, dilediğini yaptır, sömürü aracı oldu. Orta çağ kilisesinden farksız artık... Tarih tekerrür ediyor, çünkü insanlık değişmiyor.
Araba örneğin tıpkı diğer örneklerin gibi alakasız ve yanlış yine. Kıyaslama yapıp duruyorsun, bre ehli müslüman sorgula diyoruz kıyasla değil. Diğer bir dinle islamı sorgulama, islamın kendisini sorgula, neye inanıyorum, niye inanıyorum de bir kere. Yok en hızlı araba islam, yok en mikrofon tutan adam yaratıcı, yok paralel yok kripto şöyle böyle... Yeter vallahi ya, kardeşim sen daha ne dediğinin farkında değilsin örnek üstüne örnek...
 
Yanlış bilmiyorsam Kuran'da mesihin dünyaya geri geleceğinden bahsedilmiyor.

Birisi mesihlik değil de peygamberlik iddiasında bulunsa, Kuran'da Hz. Muhammed nebilerin/peygamberlerin sonuncusudur diye yazdığını söylerdim. Eğer Kuran'ın yanlış olduğunu kendi getirdiği dinin doğru olduğunu söylese beni ikna etmesi gerekirdi. İkna etmek için benim inandığım Allah'tan daha yetkin bir varlık olduğunu söylemesi gerekirdi ama bu mantıksız olurdu zira Allah tanımı itibariyle her şeye yetkin olandır. Her şeye yetkin olandan daha yetkin varlık olamaz. Dolayısıyla ancak ve ancak aynı varlıktan bahsedebilirdi. Bunun dışında fayda beklentim için veya tehdit için ahiret kavramını öne sürebilirdi ama bu Kuran'da da var. Getirdiği dinin hükümlerinin modernize edilmiş olmasıysa bir şey değiştirmezdi. Zaten 100 yıl sonra o da moderne aykırı görülürdü. Hem de ben Kuran'ın indirildiği dönemde yaşasaydım, Kuran'daki hükümleri moderne uygun görecektim. Öyleyse bunu kıyaslamaya tabi tutmak yanlış olur.

İkna için kullanabileceği tek şey, Tanrı'nın kötü bir tanrı olduğu ve ona itaat etmeyenlere sonsuza dek en büyük acıyı yaşatacağı olurdu. Çünkü Kuran'da, Allah haksızlık etmez yazıyor. Ben Allah'ın böyle bir cezalandırmada bulunabileceğine inanmıyorum. Karşımda peygamberlik iddiasında bulunan kişinin bahsettiği kötü tanrı ise haksızlık edebilir. Daha büyük cezadan korunmanın faydası daha küçük cezadan korunmanın faydasından büyüktür. Fayda ölçüsüne göre daha büyük cezadan korunmayı seçmek rasyonel olur. Bu benim için bir problem yaratıyor. Bunu çözmek adına şunu söyleyebilirim;

Tanrı haksızlık edebilirse, o zaman onun sözü güvenilmezdir. Bu durumda, sözünde durmayacak bir tanrıya itaat etmemin pek bir anlamı kalmazdı. Zira itaat etsem de yine beni cezadan korumayıp cezalandırabilirdi. Ancak şu denebilir; Her şeye rağmen böyle bir olasılık, yani sözünde durma olasılığı bulunuyor. Ne kadar düşük bir olasılık olsa da. O halde, fayda ölçüsüne göre yine bu kötü tanrıya itaat etmek gerekir, denebilir. Fakat ikinci bir ölçü daha var; kaynağın güvenilirliği. Bu peygamberlik iddiasında bulunan kişiye güvenebilmem için bazı kriterler arayabilirim. Mesela davasının arkasında durması, davası uğruna zorluk çekmesi, tıpkı Hz. Muhammed gibi. O zaman belki dikkate alıp da üzerine düşünebilirdim.

Tabii bu benim bakış açıma göre böyle. Belki benim gözümden kaçan bir şey vardır.

edit: Gözümden kaçan şey, kaynağın güvenilirliği bahsi. Güvenilmez bir tanrının dinini tebliğ eden bir peygamber de güvenilmez olacaktır. Yukarıda "yine de sözünde durma olasılığı bulunuyor, ne kadar düşük bir olasılık olsa da" yazmışım fakat bu güvenmeyi haklı çıkarmaz. Olasılık o denli düşükse güvenmek rasyonel olmayacaktır. Dolayısıyla peygambere güvenebilmek için temel bir koşul olarak dinini tebliğ ettiği tanrının güvenilir/adil/iyi olduğunu söylemesi gerek.
 
Last edited:
Haliyle sana göre veya bir başkasına göre çürütmemiş/çürütememiş olabilirim. Bu bir sorun değil.
Biraz geç yazdım. Eskiden olsaydı direkt yanıtlardım neyse. Bir önceki iletinle çelişmişsin. Dinleri çürütmek için lise 1 düzeyinde bilgi yeterlidir deyip ardından sana göre çürütememiş olabilirim demek arasında fark var. Konu bu değil neyse.
 
Normal fakat bu da bir öznel yargı. Senin anladığın ve sahip olduğun anlayışın seni bağlar. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Ortada nesnellik yok zira.
 
Anlamayan/Anlamak istemeyen birinin inancını çürütememem normal değil mi?
bir arkadaşım ailesinden bana şöyle bahsetmişti:

"anlamak istemeyen birinin inancını çürütememem normal mi?"

inancı çürütmek veya çürütmeye çalışmak işe yarasa da yaramasa da beyhude bir çaba bence. neden olduğunu düşündüğümü açıklamaya çalışayım. bir insan allah'ın olduğuna ya inanır ya da inanmaz değil mi ? bence öyle değil. birisi allah'ın var olduğuna inanır birisi allah'ın var olmadığına *

yani tercih meselesidir. ve senin hayata olan bakış açına göre değişir bu tercihin. neticede kimse allah'ı tespit ederek varlığını kanıtlamaya çalışmak için evrenin dışına çıkmadı veyahut ölüpte dirilip gelmedi yani kimsenin kanıtı yok.

beni meraklandıran allah'ın var olup olmaması değil, dindir. din insanın 24 saatini belirliyor yahu. allah'ı bilemem ama dinin insan uydurması ve yalancılığı kanıtlanabilir. hiç bütün aleme, evrene gönderilen bir ulvi kitap olan kuran-ı kerim'de neden penguen, kar, kış ya da farklı iklimlerin hayvanları içermiyor? neden içerisinde birbiriyle çelişen ve bu yüzden mezheplerin ortaya çıkmasına sebebiyet veren ayetler var? neden önceki ulvi sayılan kitaplardaki hikayelerinin aynısının bi kopyasını aşırıp üzerinde biraz değişiklik yapıp kuranda yazılmış? yapılan değişiklikler niçin yapılmış? emeviler zamanında kuranın bazı nüshalarının yakıldığı doğru mu? kuran yoksa zamanında insanları kontrol etmek ve düzeni sağlamak için dönemin en önde gelen filozofları,alimleri ve bazı sıra dışı, çok zeki bireyler tarafından mı yazıldı???
aklımda cevapsız sorular. :d

neyse. neticede allah bizim kafamızın karışmasını istemezdi değil mi? hani bizi inanmaktan uzaklaştıracak sorgulamalardan. dinin uydurma olduğunu kanıtlamanın bir önemi olduğunu da düşünmüyorum. neticede zamanında işe yaramış, düzeni sağlamayı başarmış ve insanları bu boktan hayat ve doğanın içinde kaderin olduğunu inandırmayı başarmış, korktuğumuz zalim ve acımasız doğaya karşı daha cesur durmamızı sağlamış. ama yine de insanları mutlu etmeyi başarmış bi olgu.

merhametli ve çok zeki bir tüccar olan muhammed, insanların köle hayatını, putlara tapan, cahil ve rezil hayatlarını görüp bir şeylerin yanlış olduğunu düşünüp harekete geçmiş ve başarılı olmuş. üstün hitabeti ve zekasıyla, üstün sosyal becerileri ile insanları etkileyip onları özgürleştirmiş ve daha mutlu bir yaşam sürmesini sağlamıştır.

kendi öğretisi çevresindeki insanlara umut ışığı olmuş, insanların refah seviyesini yükseltmiştir.* adaleti sağlamıştır. kendisine düşman olan insanlar bile ona sonuna kadar güvenmiş ve adam yerine koymuştur. herkesle iyi geçinmeyi başarabilecek bir insandı ve bu sayede de daha da başarılı oldu. bu söylediklerim spekülasyondan ibaret olsa da tarihte ve doğada ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

sonuç olarak, insanları allah'a inanmaya teşvik etmiştir çünkü o günün şartları bunu gerektiriyordu. insanlar puta mı tapsın **. böyle olması gerekiyordu. neticede bütün insanların içinde şu temel içgüdüler her zaman bulundu ve halen bulunuyor.

inanma içgüdüsü, cinsellik içgüdüsü ve saldırganlık içgüdüsü - hayatta kalma içgüdüsü... gibi. her ne kadar şimdi gökdelenler arasında yaşasakta biz, insanoğlu, 50.000 sene önceki, 1500 sene önceki atalarımızdan hiç bir farkımız yok. içgüdülerimiz hala var ve aynılar. daha çok öğrendik ve daha çok geliştik.

ama... bazı şeyler yapıpta insanların redemption yaşamasını sağlayan muhammed bidaha gelmez. atatürk gibileri bi daha gelmez. fatihler, akşemseddinler bir daha gelmez. günümüzün fatihleri vasat üniversitelerde okuyor. günümüzün akşemseddinleri otobüste ayakta bekliyor...

günümüzdeki cahiliye devri eski cahiliye devrindekine göre daha berbat, daha fettan, daha içten pazarlıklı, daha manipülatif ve acımasız. insanlar daha çok putlara tapıyor. tabiiii farkında olmadan... farkında olmadan çürüyoruz...
 
Last edited:
Birisi mesihlik değil de peygamberlik iddiasında bulunsa, Kuran'da Hz. Muhammed nebilerin/peygamberlerin sonuncusudur diye yazdığını söylerdim. Eğer Kuran'ın yanlış olduğunu kendi getirdiği dinin doğru olduğunu söylese beni ikna etmesi gerekirdi. İkna etmek için benim inandığım Allah'tan daha yetkin bir varlık olduğunu söylemesi gerekirdi ama bu mantıksız olurdu zira Allah tanımı itibariyle her şeye yetkin olandır. Her şeye yetkin olandan daha yetkin varlık olamaz. Dolayısıyla ancak ve ancak aynı varlıktan bahsedebilirdi. Bunun dışında fayda beklentim için veya tehdit için ahiret kavramını öne sürebilirdi ama bu Kuran'da da var. Getirdiği dinin hükümlerinin modernize edilmiş olmasıysa bir şey değiştirmezdi. Zaten 100 yıl sonra o da moderne aykırı görülürdü. Hem de ben Kuran'ın indirildiği dönemde yaşasaydım, Kuran'daki hükümleri moderne uygun görecektim. Öyleyse bunu kıyaslamaya tabi tutmak yanlış olur.
Mantığını anlamakta zorlanıyorum Konuk, hangi kitabı kutsal kabul edeceğini neye göre seçiyorsun? Sana göre bir kutsal kitabın doğruluğunun alâmeti, piyasada kutsallık iddiasında bulunan en mantıklı kitap olması mıdır? O zaman hiç yoktan bir şeye inanmış olayım mantığıyla hareket ediyorsun demektir ve Allah'tan gelmeyen bir kutsal kitabı Allah'a yaraştırıp, onun emirlerine uyayım diye günah da işleyebilirsin demektir.

Peki ben neden Kuran'ı doğru kabul ediyorum? Kuran'ı en mantıklı kitap bulduğum veya İslam'ı en mantıklı bulduğum için değil, zira bence ilk bakışta Bahailik daha mantıklı bir dindir, ama onu da reddetmemin sebepleri var.
Kuran'ın Tanrı katından geldiğinin kanıtları vardır(Kuran'da 'ayet' kelimesi çoğu zaman bunlara işaret eder). Ancak bu kanıtlar incedir, hem Allah'ı arayana yeterli delil sağlar hem de reddetmek için açık kapı bırakır. İşte ben bu ayetleri gördüğüm için kabullendim. Eğer böyle ayetler olmasaydı, Kuran'da ne zaman bana bir şey saçma gelse hepsini toptan reddederdim. Bir türlü emin olamazdım.
 
Kur'an'ın uydurma bir kitap olduğunu, Muhammed doğduktan en az bı kaç asır sonra yazılan bir kitap olduğunu anlamamak icin rasyonellikten ve sorgulamaktan uzak olmak lazım. Allah bizi rasyonellikten uzak eylemesin zira baskalarinin uydurma dogmalariyla hayatımızı yaşıyor oluruz. :sad:
 
erennuman,

"Onlar ki, sözü dinler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah'ın kendilerini hidayete erdirdikleridir ve onlar akıl sahipleridir." - Zümer/18

"Allah, sözün en güzelini bir kitap halinde indirmiştir..." - Zümer/23


Güzel ile kastedilen nedir? Sözün güzel olması ne demek? Bence hemen herkesin kavradığı anlamda "en makul, mantıklı, yararlı, iyi olan" demektir. Peki bizler neyi en makul, mantıklı, yararlı ve iyi görürüz? Kendimiz ve toplum için faydalı olanı. Bu bizim fıtratımızda olan bir şeydir.

"O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." - Rum/30

Fıtrat, yani yaratılışımızdan olan. Bu bağlamda İslam fıtratımızla uyumludur. İslam'da iyilik etmek ve kötülükten kaçınmak emredilir. Dinden bağımsız olarak iyilik yapmaya ve durup dururken kötülük yapmamaya meyilliyiz. Kötülükten kaçınmanın topluma ve bireye faydası göz önüne alındığında(bireye faydası özellikle cenneti kazanmasıdır) iyilik etme ve kötülükten kaçınma emrine uymak en makul, mantıklı, yararlı ve iyidir; yani en doğrusudur. Dolayısıyla fıtratımızla uyumludur.

Tek Allah'a inanmak ve yalnız O'ndan yardım istemek de fıtrat ile uyumludur. Çünkü Allah her şeye yetkin ve her şeyin üstünde olan varlıktır. Ondan alt bir varlığa uymak fıtrat ile çelişmek olacaktır. Çünkü yaratılışımız gereği, üstün olanı tercih etmeye meyilliyiz. Bu üstün varlık bir de iyi/adil ise her zaman ve her koşulda onu tercih ederiz. Bunun istisnası yoktur veya benim aklıma gelmiyor. Dolayısıyla, Allah'ın varlığından (her şeyden üstün ve her şeye yetkin olan mükemmel varlık inancından) haberi olan ama buna rağmen Allah'ın aşağısındaki bir varlığın dinine inanmayı sürdüren bir kimse fıtratıyla çelişmiş olur.

Öyleyse fıtrat birinci ölçüdür. İkinci ölçü ise kaynağın güvenilirliğidir.

Ad (kavmi) de, gönderilen elçileri yalanladı.
Kardeşleri Hud onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti.
Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. - Şuara/123-125


Buradan, Hz. Hud'un kavmi arasında güvenilir biri olarak görüldüğünü anlıyorum. Hz. Hud güvenilir bir insandı. Kavmi de ona güvenirdi ama elçiliğine güvenmeyi/inanmayı reddettiler. Bir insanın güvenilir olması, elçiliğine güvenmek için yeterli midir? Bu noktada, getirdiği mesaja bakmalıyız. Kendisi normalde güvenilir biri ama getirdiği mesajında ne söylüyor? Eğer bu mesaj, birinci ölçümüz olan fıtrat ile uyumluysa o zaman ona uymak en doğrusu olacaktır.

İş bittikten sonra şeytan der ki: “Allah size hak olan bir vaatte bulundu. Ben de size vaatte bulundum. Fakat ben sözümde durmadım. Size karşı bir gücüm de yoktu. Yalnızca sizi çağırdım, siz de cevap verdiniz. Artık beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz… Ben dahi, beni Allah’a eş koşmanızı zaten kabul etmemiştim.” Şüphesiz zalimler için, elem verici bir azap vardır. - İbrahim/22

"Size karşı bir gücüm yoktu" der şeytan. Peki, İslam'ın nasıl bir gücü vardır? Bu, fıtratın gücüdür işte. İnsan, fıtratıyla çelişmesinden ötürü Allah'a bir özür sunamaz. Çünkü doğru olanı bile bile yanlışı seçmiştir. Şeytan ise yanlışa çağırır. Yanlışın insana tahakkümü yoktur, tam tersine zararı vardır. Sadece doğrunun tahakkümü/gücü vardır insan üzerinde.
 
Last edited:
Back
Top Bottom