Dumdul İsyanı - Sezon Finali

Users who are viewing this thread

TroL Paşa

Sergeant at Arms
0z0G3L.png



GDZyj3.png

Kergit Hanlığı'nda terleten bir yaz günü, güneş tam tepedeyken acı haber tüm halka yayılıyor.
Kergit Hanlığı'nın Han'ı Mudan hastalıktan ölmüştür. Ve fırsat kollayan oğlu Sancar Han başa geçmiştir.
Sen ise evinde kadife yatağında döne döne uyuyorsun. Takî tören çanları çalana kadar.
Yatağından yere düşüyor ve irkilerek uyanıyorsun. Elini yüzünü yıkayıp ve babandan yadigar Ordu Satırı'nı yanına alıp dışarı fırlıyorsun.
Mutlu Kergit halkı, ağlıyor ve tüm sokaklarda yas havası var. Yoldan birini çevirip neler olup bittiğini soruyorsun,
Adam çekil şurdan hergele diyip seni yere düşürüyor, Elin kılıcının kınına doğru gidiyor ancak kendine geliyorsun.
Başka birini çevirip soruyorsun ve sana olan biteni anlatıyor. Hemen tören alanına doğru koşarak gidiyorsun, Tören çoktan başlamış ve Mudan Han defnedilmişti. Sen sadece taç törenine katılabildin. Sancar Han tacı başına geçiriyor. Nal sesleriyle Sarranid'i ürküten koca Kergit Hanlığı Han değişikliğiyle zayıflamıştı. Halk ondan tek birşey bekliyor; Barış. Sancar Han ise Toprak istiyor ve barışa niyetli değil.

Sancar Han bağırır : Dağılın! gösteri bitti, ayımı oynuyor burada!
Bir grup insan : Devleti devlet yapan halktır! Halka bağıramazsın der ve Sancar Han'a karşı çıkar.

Sancar Han kılıcını kınından çıkartır ve bunu söyleyen gruba doğru doğrultur.

Sancar Han : Asker! getirin onları!

2 Kergit Askeri istemeyerekte olsa o 7 insanı Sancar Han'ın önüne getirip diz çöktürtür.

Sancar Han : Kellelerini istiyorum!

1 Kergit askeri bunu yapamayacağını söyleyip diğer grup gibi diz çöker, Diğer asker ise tertibi dahil diz çöken herkesi kılıçtan geçirir.

Halk öfkeden kudurarak bölgeyi terk eder...

Günün ardından, Sancar Han'a karşı gelen çeteler kurulur ve bir elebaşı seçilir. Mudan Han'ın ikinci oğlu Dustum Han, Dustum Han barışcıl ve kan akmasını sevmeyen bir önderdir. Halk onu daha çok sever ve onaylar, ancak Sancar Han Dustum Han'ı vatan haini ilan eder ve ona destek veren herkesi kılıçtan geçirir, Sancar Han, Dustum Han'a destek veren köyleri yıkıp geçiyor ve adeta terör estiriyordu. Sarranidlilerse bu durumu görüp Dustum Han çetelerine ekipman yardımı sağlıyordu. Sende bir Dustum Han çetesi kurmaya karar verdin ve arkadaşlarını topladın, Sarranid'den gelen yardım kervanından gerekli ekipmanları aldıktan sonra ilk iş olarak daha çok adam toplamaya karar verdin. Bu yüzden hanları tek tek dolaşmaya başladın, Halmar Han'ına gelip insanlara sormaya başlayınca hoş olmayan birşeyle karşılaştın...

1. BÖLÜMÜN SONU

7DBaZl.png

Etrafı izleyip şarabından yudum alan adama doğru yaklaşıp dürtüyosun ve adam bir anda irkiliyor

Sarhoş adam : Evet evet kadifede çok ucuzladı, der ve homurdanarak şarabından bir yudum daha alır.

Sen : Sancar Han'ın zulmüne karşı birlik olmak istermisin genç adam, sana kılıç at ve erzak sağlarız.

Sarhoş adam şarabını masaya çarpar ve sarhoş değilmiş gibi bağırır;

Sancar Han'ın selamı var! Tutuklusun!

Ellerini arkada birleştirip seni sıkıca tutan adama tekmeyi savurup ani hareketle döner yumruk atıp sendelemesini sağlıyorsun. Baba yadigarı Ordu Satırı'nı  çıkartıp adamın sağ akciğerine saplıyorsun ve orada sana katılmayı reddeden tüm görgü tanıklarını esir alıyorsun. Elbette sende Sancar Han'a dönmemek için esirlere çok iyi bakıyor hatta neredeyse özgürlermiş gibi yaşatıyorsun. Esirlerden birkaçı sana katılmak istiyor ve onları yanına alıyorsun.

Şuanki gücün :

32 Nefer

55 Ekipman

130 Parça Erzak


Geri kalan esirleri ise serbest bırakıyorsun, nede olsa okadar iyi baktın artık sana ihanet etmezler. Sancar Han 7800 Süvariyle Sarranid'e girmiş, köyleri yıkıp geçmiş ve Sarranid yardım kervanlarını yağmalayıp katletmişti. Savaşa giriyor, yıldırım hızıyla akın ediyor ve kazanıyordu. Durdurulamaz bir güç haline gelmişti. Sultan Hakim, tüm Dustum Han Çetelerine mektup yolladı ve seferberliğe davet etti. Sancar Han'a karşı tek seferlik bir birleşme teklif etti. Sende gitmeye karar verdin ancak geride kalan köyler yağmalanacak, destekçiler öldürülecekti. Zaten yardım kervanları gelmediği için ancak kendini zorla doyurabilen neferlerin fedakarlık yapıp erzaklarının çoğunu köylere bıraktılar. Belki açtılar ama köylüler daha aç ve savunmasızdı, en azından karınları doymuş oldu. Tüm Dustum Han Çeteleri birleşmişti.

Sultan Hakim :

5600 Nefer

5676 Ekipman

4890 Parça Erzak




Sancar Han :

7800 Nefer

9500 Ekipman

17860 Parça Erzak


Net bir yenilgiye doğru gidiyordunuz, ancak Sultan kararlıydı. Kergit gücü artık gözle görülebilir hale gelmişti. Sultan Hakim emirler yağdırmaya başladı ve Süvarileri sağ ve sol arka kanada koydu. Mızrakçıları öne bir kalkan gibi dizdi. Kergitlerin tamamen atlılardan oluşan bir akın ordusu olduğunu biliyordu. Mızrakçıların arkasına Kalkanlı Askerler ve onlarında arkasına Piyadeler. Bu savaşta ne yazıkki okçu yok. Sarranidin tek dileği, Rodokların saldırmamasıdır. Olası bir Rodok saldırısında Başkent düşer ve Sarranid yıkılırdı, Savaş Borazanları çalmaya başladı...

Kergit Yıldırım Akını Ordusu Dört nala dümdüz ilerlerken bir anda Sağ, Sol ve Orta olarak üçe ayrıldılar. Sağ ve Sol kanat Sağ ve Soldan arkalarına geçerken, Orta kısım mızrakçıları oyalıyordu, Kergitler çok güzel bir taktik yapmıştı. Takî Dustum Han'ın önderliğinde ve seninde içerisinde bulunduğun Bozkır ordusu atağa kalkana kadar. Kergitleri çember içerisine alan Dustum Han atlılarla büyük gürültü çıkartıyor ve Kergitlerin motivasyonunu düşürüyordu  çember darala darala ilerliyor ve Kergitlere saldırmaya hazırlanıyordu. Ve çember dört nala Kergitlere hücum etti.

SAVAŞ KAZANANI :

Sarranid Sultanlığı

Ancak neredeyse kullanılabilir ekipman, Yaşayan asker kalmıştı. Kalan tek güç Dustum Han'ın ordusuydu. Dustum Han'ın ordusunun durumuda vahim. Ekipmanları yeterli ve Neferi var ancak Erzakları yok denecek kadar az. Sancar Han Tulga'ya doğru çekilirken Sultan Hakim şaşırtıcı bir şekilde geri çekilmeyerek Sancar Han'ı kovalamaya başladı. Geride 20 asker bırakarak kaçmaya devam eden Sancar Han başarıyla kaçtı ancak geride bıraktığı 20 asker Dustum Han'a katıldı. Dustum Han çetelere dağılma emri verdi ve eskisi gibi dağınık çeteler oluştu. Diğer çeteler Kergit Hanlığı tarafına doğru gitti ancak sen farklı bir strateji izleyerek Rodok Krallığı tarafına at sürdün. Çünki erzak yok ve askerler açlıktan kıvranıyor Rodok ise Sancar Han'ın zayıflamasını istediği için sınırdan geçmene izin veriyor ve sana 100 parça erzak sağlıyorlar.

Şuanki gücün :

16 Nefer

23 Ekipman

107 Parça Erzak


Bu güçle yapabileceğin tek şey Haydut öldürmek olur. Kergit Hanlığı tarafına at sürüyorsun. Vardığında sınırda devriye gezen askerlerle karşılaşıyorsun ve hepsini kayıpsız bir şekilde öldürüyorsun sınırdan geçip bir Bozkır Haydutu grubunu gözüne kestiriyorsun ve tüm haydutları biçiyorsun. Askerler yorgunluktan kılıç tutamayacak hale geldiği için artık Halmar Han'ına dönme vakti geldi. Halmar Han'ına girip konaklıyorsun ve ağlayan birini görüyorsun ona doğru yaklaşıyorsun...

2. BÖLÜMÜN SONU

GDZWX3.png

Ağlayan kişiye yaklaşıyorsun ve yanına oturuyorsun. Yüzünü sana doğru döndüğünde Dalgalı kumral saçları ve okyanus mavisi gözleri ile seni güzel bir leydi karşılıyor.

Sen : Yardımcı olabilirmiyim hanımefendi.
Leydi : Pek yardımın dokunacağını sanmıyorum.

Leydinin karşısında senin gibi Açık Kahverengi saçları, yeşil gözlü yakışıklı birini görünce afallamıştı.

Sen : Sorununuzu anlatırsanız belki derman olabilirim?

Leydi : Peki, odalardan birine geçelim.

Leydi ile beraber Hancıdan bir oda tutup, odaya doğru ağır adımlarla ilerlemeye başlarsınız. Leydi yürürken bir yandanda eliyle göz yaşlarını siliyordu. Odaya varıp bir köşeye oturursunuz.

Sen : Peki, öncelikle tanışalım. Adın nedir?

Leydi : Eygiş. Kral Ragnar'ın kızıyım. Eygiş Hatun derler.

Sen : Bende Freydis. Dustum Han'ın derebeylerindenim. Freydis Noyan derler. Anlat bakalım derdin nedir.

Eygiş Hatun : Borç! derdim borç! zamanında Kral Harlaus'dan bir mücevher aldım. Karşılığında ona bir Safkan At götürüyordum ki yolda Orman Haydutları beni köşeye kıstırıp atımı çaldılar.

Sen : Ulan hadsizler! Ulan şerefsizler! şunlara bak sen. Babalarının topraklarıymış gibi hırsızlık yapıyorlar, Ben şimdi onların analarını!

Eygiş Hatun : Sakinleş Freydis! kendine gel, 40 kişiden fazlalar. Hepimizi öldürürler

Sen : Orduma katıl. Onları bulup atını geri alalım ve Kral Harlaus'a götürelim.

Eygiş Hatun : Peki, yolu göster.

Odadan ayrılırsınız ve leydiye aşık olduğunu farkedersin, birlikte ağır adımlarla Han kapısına yönelirsiniz. Kapıda seni bekleyen iki neferin peşinize takılır ve ordunun kamp yaptığı bölgeye ilerlersiniz. Kampın ortasına geçer ve tüm askerlere bağırırsın.

Hemen toplanın! acil konuşmamız gerek!

Tüm askerler işlerini bırakarak önünde sıralanırlar. Bu leydinin adı Eygiş Hatun! artık bizimle beraber olacak, sarkıntılık edenin kellesini bayrak diye sallarım! Askerler anladım dercesine kafalarını bir öne bir arkaya sallarlar. Eygiş Hatuna işaret edersin ve beraber Loganın yanına gidersiniz. Logan askerlerinin Bölük Başı ve Kamp Sorumlusudur. Loganın yanına gittiğiniz sırada Logan ekipmanlara bakım yapıyor ve erzakları kontrol ediyordu.

Sen : Logan! Lan Logan! sağırmısın oğlum.

Logan : Ha? ha. Geldim, geldim beyim. Bu hanımefendide kim?

Sen : Hanımefendi babandır. Leydi o!

Logan : Kusura bakmayın beyim, cahilliğime verin.

Sen : Benden değil leydiden özür dileyeceksin. Her neyse, bu Eygiş Hatun. Artık bizimle beraber, ona sağlamından bir ekipman ayarla.

Logan : Tamamdır beyim, oldu bil.

Eygiş Hatun'u Logan'ın yanına bıraktıktan sonra kamp girişinde bir gürültü duyuyorsun. Baba yadigarı Ordu Satırını kınından çıkarttığın gibi kamp girişine fırlıyorsun. Ellerinde çuvallarla Kamp Girişindeki 2 nöbetçiyi zorlayan 40 dan fazla köylüyü görüyorsun. Çok yaşa Freydis Noyan! diye bağırıyorlar ve içeri girmeye çalışıyorlar. Askerlere girmelerine izin vermelerini söylüyorsun ve Köylüler gelip çuvalları yere bırakıyorlar.

Köylüler : Lütfen bizide ordunuza katın beyim! Size bol bol erzak ve ekipman getirdik! bizi alın, bizde savaşmak istiyoruz. Sancar Han köyümüzü yaktırmak için bir grup adam yolladı, Ölüm ordusu diye bir grup, Köylüleri öldürmek için gönderilen hafif piyadeler. Ancak elimizdeki tarım aletleriyle saldırıp bastırdık. Tüm ekipmanları toplayıp geldik, bizide alın.

Sen : Ben Freydis Noyan'ım. Orduma katılmak isteyen kimseyi reddetmem. Ekipmanları şu sağdaki adama, Ekipmancı Logan'a götürün. Erzakları ise şuradaki kırmızı beyazlı erzak çadırına götürün. Hoşgeldiniz beyler!

Yanında Eygiş Hatun beliriyor, çok güzel boyalı zırhı ve seninkinin benzeri Sarı-Siyah bir kınında ordu satırı ile etrafa ışık saçıyor adeta.

Sen : Vay, Eygiş! Zırh sana yakışmış. Doğuştan savaşcıymışsında haberin yok.

Eygiş yüzü kızarmış bir şekilde : Teşekkür ederim.

Sen : Askerler ! Askerler! Aslanlarım! Hedef Svadya, hazırlanın. Atlarınızı besleyin, Orman haydutu avına çıkacağız!

Askerler koşar adımlarla Logan'a gidiyor ve ekipmanlarını kuşanıyordu. Birkaç güne kamp tamamen toplanmış ve yola çıkılmış olunurdu. Ancak bukadar adamın katılmasıyla kampta yer kalmamıştı şansa sadece 1 kişi yatacak yer bulamamıştı. Oda Eygiş Hatun. senin çadırında 1 kişilik yer vardı ama tereddüt ettiğinden soramadın. Hava kararıp herkes yataklara dağıldığında tüm cesaretini topladın ve Eygiş Hatun'un önüne atıldın.

Sen : Eygiş. İstersen benim çadırımda 1 kişilik yer var. Ama tabii istersen.

Eygiş Hatun : Neden olmasın? Yani ee. Olabilir, tabii.

Çadıra geçtiniz, senin pek uykun yok. Hava yaz olmasına rağmen geceleri -6 dereceye kadar düşüyor, Kıç dondurucu bir soğuk var.
Yatağa geçip uzanıyorsun ve üstünü örtüyorsun. Eygiş Hatun'da yanına sokuluyor.

Elini Eygiş Hatun'un beline dolayarak : Seni seviyorum leydim..

Eygiş Hatun'da ellerini seni beline doluyor ve : Bende seni seviyorum.

Eygiş Hatun'un dudağına yapışıyor ve uzun uzun öpüp kokluyorsun. Kergit geleneklerine uygun olmadığı için cinsel anlamda birşey yaşamıyorsunuz. Sadece öpüşmekle yetiniyor ve birbirinize sarılarak uyuyorsunuz.

Sabah çığlık sesleriyle uyanıyorsun. Uyandığında Eygiş Hatun hâla uyuyordu. Uyandırmaya kıyamıyor ve çadırın sağ köşesine gidip Baba yadigarı Ordu Satırını alıyorsun. Eygiş Hatun'un yanağına bir öpücük kondurup dışarı çıkıyorsun.

Dün köylünün bahsettiği Ölüm Ordusu'nun ta kendisini görüyorsun. Kampın yerini bulmuşlar ve saldırıyorlar. Neferlerin ile Ölüm Ordusu kıyasıya mücadele ediyor. Ordu satırını kınından çıkarttığın gibi atılıyorsun

Savulun ulan!

Ölüm Ordusu ile çarpıştığın sırada sol kolun boydan boya kesiliyor ve yere düşüyorsun acı içinde kıvranırken Ölüm Ordusu'ndan biri tam kafana kılıcı saplayacakken üstüne devriliveriyor. Askeri üstünden atınca Eygiş Hatun'u görüyorsun, elini uzatıyor ve seni kaldırıyor. sendeleyerek ve acı içinde Komutan Çadırına geri dönüyorsun Eygiş Hatun gelip seni yatağa yatırıyor ve koluna bir bez parçasıyla bastırıyor.

Eygiş Hatun : İyi olacaksın, hiç merak etme. dinlenmene bak.

Eygiş Hatun kolunu bez parçasıyla sarıyor ve kılıcını kınından çıkartıp savaş alanına dönüyor. Uyuyorsun ve saatler sonra gözünü açtığında çadırın alev aldığını görüyorsun. kendini hızla dışarı attığında askerlerinin alev alan kampı söndürmeye uğraştığını görüyorsun. Askerlerin Ölüm Ordusu'nu yenmiş ama Ölüm Ordusu kaçarken kampı yakmışlardı. 4 Ölü, 6 Yaralı vardı. Yaralılar sıhhiyeler tarafından iyileştiriliyor. Kolunun iyi olduğunu hissediyorsun ve bezi çıkartıyorsun. Kolun Eygiş Hatun sayesinde iyiydi. Artık ona hayatını borçlusun. Logan koşarak yanına geliyor.

Logan : Beyim! beyim! Kampın içinden geçtiler ama onları yendik. Kamp kullanılmaz halde. Acilen yola çıkmalıyız.

Sen : Hazırlanın o halde! Orman haydutlarını avlamak için yola çıkıyoruz!

Yaralılar için bir çadır kurup içine 2 Doktor, 5 asker bırakıp yola koyuluyorsunuz

Şuanki Gücün :

25 Nefer

36 Ekipman

350 Parça Erzak


At sürerken bir yandan Eygiş Hatunla konuşuyorsun ve yerlerini soruyorsun.

Eygiş Hatun : Dhirimin birazcık sağ tarafında bir kampları var.

Sen : O halde Dhirime! Orduca Dhirim'de konaklıyacağız ve gece olunca bam! Kampı basıp hepsini kılıçtan geçireceğiz, ardından senin atını kurtarıp Kral Harlausa götüreceğiz.

Ordu ile beraber Dhirim yollarını tutuyorsunuz. Dhirim'e varıp Han'a girdiğinizde hancıdan oda için 100 dinar eksik kaldığını farkediyorsunuz. Hancıya doğru yaklaştığınızda şişman hancı birden sana bakıyor

Şişman Hancı : Ooo Freydis Noyan! Sancar Han'ın korkulu rüyası! hoşgeldin. Sana bira, şarap, konaklama herşey bedava. Gönlünce eğlen!

Sen : Eyvallah birader! Bu iyiliğini unutmayacağım. Gece hava iyice karardığında beni uyandır.

Şişman Hancı : Tamamdır beyim.

Neferlerle beraber odalara yöneliyorsunuz. Gece hancının dürtmesi ile aniden uyanıveriyorsun.

Sen : Ha? ha? noluyor amına koyayım.

Şişman Hancı : Uyanın beyim. Gece oldu.

Sen : Tamamdır eyvallah, yerine gidebilirsin.

Yerinden doğrulup Eygiş Hatunu öperek uyandırıyorsun.

Sen : Eygiş. Kalk hadi, gece oldu, Haydutların kampına gideceğiz.

Tüm neferleri uyandırdıktan sonra handan çıkıp atlara yöneliyorsunuz. Eygiş Hatun yolu tarif etmek için en önden ilerliyor. Yolda kuyu görüyor ve duruyorsunuz, Uykulu neferlerin. Yüzüne su çarparak kendilerine geliyorlar. Sonunda haydut kampı beliriyor.

Tahta surlarla çevrili, Önünde 2 dandik zırhlı nöbetçi bulunan kampa sessizce gireceksiniz. Eygiş Hatunun atı görülüyor. Tam merkezde duruyor. En iyi nişancıları yanına alıp ilerliyorsunuz. Nişancılara atış emri veriyorsun ve aynı anda iki nöbetçide toprağı boyluyor. Ardından orduyla hızlıca akın edecekken bir anda Haydut Kampındaki sirenler çalıyor ve haydutlar uyanıyor. Çetin bir muharebe seni bekliyor. Ordunla kampa akın ediyorsun. Gecenin karanlığında çarpıştığın sırada Eygişin çığlığıyla kafanı sesin geldiği yöne doğrultuyorsun. Sağ omzu ve belinden ağır yara alan Eygiş Hatun yüz üstü toprağa düşüyor.

3. BÖLÜMÜN SONU

6NMDpE.png

Eygiş Hatun'a doğru, babanın sana emanet ettiği beyaz, keskin ve bakımlı Ordu Satırını, gözyaşları eşliğinde savura savura ilerliyorsun.
Haydutlar senin hırsına karşı koyamıyor ve cesetleri etrafa dağılıyordu. Kan kaybından bilincini kaybetmiş Eygiş Hatun'u kollarına aldığın gibi koşarak haydut kampından ayrılıyorsun. Geriye dönüp baktığında, askerlerinin teker teker Haydut Kamplarının üstüne konuşlanmış okçular tarafından avlandığını görüyorsun. Bir anlık kılıcını çekip askerlerine yardım etmek istiyorsun ancak Eygiş Hatun'un durumunu hatırlıyorsun. Askerlerinden vazgeçip kampdan uzaklaşıyorsun..

Dhirim Hanına vardığında bir sıhhıye buluyorsun ve Eygiş Hatun'un tedavisine başlıyor. O Sırada içeri beyaz ceketli bir çocuk giriyor aniden.

Nordlar! Nordlar! Nord ordu..

Sırtından baltalanarak öldürülen çocuk, hanın soğuk zeminine yüzüstü düşüveriyor. İçeri 3 Nord Kahramanı giriyor ve karşısına çıkan herkesi öldürüyor. Bir Nord kahramanı tam kelleni alacakken, diğer Nord kahramanı Eygiş hatun'u görüyor ve arkadaşını durduruyor. Kafana çuval geçirip seni biryere doğru götürüyorlar..

Yol boyunca hakaretler ederek kurtulmaya çalışıyorsun ancak iriyarı kaslı ve çelik zırhlı Nord Kahramanlarına karşı hiçbir şansın yok. Sonunda çuvalı açıp diz çöktürüyorlar. Kendini Kral Ragnar'ın önünde buluyorsun. Yaklaşıp yanına geliyor ve kızımın yanındaki pislik sendin demek. Son gücüyle burnuna bir aparkat sallıyor, devriliyorsun ve Nord Kahramanları seni tekrar kaldırıyor.

Kral Ragnar : Söyle ulan, kızımla ne işin vardı!

Cevap veremiyorsun. Kral Ragnar dahada sinirlenip seni söylesene lan naralarıyla tekmelemeye başlıyor.

Kanlar içerisinde : Sevgili.. sevgilisiyim!

Kral Ragnar : Sen kimsin ki kralın kızıyla sevgili oluyorsun lan!

Kanlar içerisinde yere devriliyorsun.. Bilincini kaybetmeden önceki duyduğun son şey Kral Ragnar'ın Asker! bu salağı Köle taciri Ramun'a satın. diye hönkürmesiydi.

Gözlerini açtığında kendini Nord Kahramanı ile Köle Taciri Ramunun arasında buluyorsun.

Köle Taciri Ramun : 100!

Nord Kahramanı : 200!

Köle Taciri Ramun : 150 Son.

Nord Kahramanı : Tamam, ver parayı.

Seni 150 dinarcığa satmışlardı anlaşılan.

Ardından içeriye tek gözü kör biri girer, giyiminden Kaptan olduğunu kolayca anlıyorsun.

Kaptan : Ramun! kürek çekecek köle lazım eski dostum.

Köle Taciri Ramun : 300 dinara senindir.

Kaptan : 300 mü, hahaha! Ucuza gitti bu sefer. al bakalım.

Ve şimdide bir kaptana satılmıştın, Seni ve 7 kişiyi 10 kişilik bir koruma eşliğinde Uçan Kalamar adında bir gemiye getiriyorlar, 600 Mürettebat alabilen, 300 Top içeren, Okyanusların en gelişmiş ve en hızlı gemisi. Bir arıza nedeniyle Kalradyaya uzak bir adadaki tamirciye gitmesi gerekiyor, ve yelkenleri kırık olduğu için sadece kürek desteğiyle yavaş yavaş ilerlemesi gerekiyor. Kirli tahta parçalarının üstlerine oturup kürek çekmeye başlıyorsunuz.

Gardiyan : İsyan etmeye kalkışan olursa değişik fantezilerimle karşı karşıya gelir.

Saatlerce yol alıyorsunuz ve Gardiyan uyuya kalıyor. İsyan tertipliyorsunuz ve oturduğunuz tahta parçalarından birini sökerek Gardiyanı öldürüyorsun. Gardiyanın zırhını ve kılıcını alıyorsun, önden diğer kürekcileri gönderiyorsun ki dikkat çeksinler.

Kürekçiler güverteye çıkıyor ve ellerine ne geçtiyse onla Gardiyanlara saldırıyorlar 30 Gardiyanı katletmeyi başarıyorsunuz ve Kaptan Kukumis  sizi başarınızdan dolayı tebrik ediyor.

Kaptan Kukumis : Kim tertipledi bu sikimsonik planı der ve Rom*undan bir yudum alır.

Öne atılarak : Ben tertipledim! Freydis Noyan! Dustum Han'ın derebeylerindenim!

Kaptan Kukumis : Aferin genç salak. Askerler! Freydis Noyan salağı hariç hepsini kılıçtan geçirin.

Biraz zaman geçtikten sonra seni köpek balıklarıyla mücadele etmen için bir kılıç ve kayıkla denize bırakıyorlar.

Gemiye son bir kez bakıyorsun, Kaptan Kukumis sana el sallayarak Romundan bir yudum daha alıyor.

Denize uzun uzun bakıyorsun, küçük balıklardan başka hiçbir balık olmadığını farkediyorsun. Kürek çekmeye başlıyorsun..

Saatler sonra bir ada görüyorsun, üstündede bir baraka görüyorsun. Kayığı hemen yanaştırıp karaya çıkıyorsun. Barakaya giriyorsun fakat kimse yok. Bir not ve bir cesetten başka tabii.

Notta yazan :

Veda, Kuzeydeki Nordlanda Veda!

Veda, Güneydeki Kalradyaya Veda!

Veda, Tüm herşeye veda...

Nottaki birşey dikkatini çekiyor

Güneydeki Kalradya

Güneşin doğmasını bekliyorsun ve güneş doğduğunda Güney'i bulup harekete geçiyorsun..

Kayıkta gözlerini açtığında, uyuduğunu farkedip irkiliyorsun, Sürüklene sürüklene bir karaya vurmuşsun. Kalradyaya benzetiyorsun ama emin olmayan adımlarla ilerliyorsun, bir süre sonra seni Çöllük bir alan karşılıyor. Karşıdan geçen bir kervan'ın taşıdığı balın üstünde DURQUBA BALI yazdığını görüyorsun. Sarranidde olduğunu varsayarak kervana yaklaşıyorsun.

Ağalar! Ağalar! bana bir atı kaç dinara satarsınız?

Al şu sakat ve hasta belalı atı, hiçbir boka yaramıyor zaten! diyerek öldü ölecek olan bir atı gösterir.

Ata atladığın gibi : Sağolun ağalar! bunu unutmayacağım! diye bağırıyorsun.

Kuzeye doğru dört nala gidiyorsun. Bir süre sonra bozkıra varıyorsun, Kendi memleketin.. Kendi toprağın. Bir zamanların onurlu, şerefli Kergit'i...

Dustum Han'ın yaşadığı Ada Kulun köyüne varıyorsun. Köylülere tek tek soruyorsun:

+ Dustum Han nerede yaşıyor?

- Dustum Han kim la?

+ Dustum Han buralımı?

- Uxvjsalqb? (Farklı bir dil konuşur)

+ Dustum Han nerede yaşıyor acaba?

- Gel gösteriyim ağam.

Köylüyle birlikte bir evin arkasına geçersiniz. Köylü bir anda hançerini çıkartıp

Dustum Han'la ne işin vardı ulan!

Dustum Han'ın bir ajanı olduğunu anlayarak : Derebeyiyim!

Köylü : Nerden bileceğim!

Kaptanın almadığı Dustum Hanın hediyesi kolyeyi gösteriyorsun. Özür dileyerek seni Dustum Han'a götürüyor.

Dustum Han : Hoşgeldin Freydis!

Sen : Hoşbuldum han'ım.

Dustum Han : Ne oldu? Neden geldin?

Sen : Kral Ragnar beni esir aldı, bir köle tacirine sattı ama kaçtım.

Dustum Han : O Alçaklar Sancar Han'a destek veriyor zaten. bizi birbirimize düşürüp tüm Kergiti işgal edecek.

Dustum Han'a baştan sona olan biten herşeyi tüm detaylarıyla anlatıyorsun ve birlikte yola çıkıyorsunuz.

Dustum Han : Bugün gerekli gücü topladık. Ağabeyim Sancar'a son darbeyi vuracağız. Başkent Tulga bizimdir!

Sen : İyi güzel hanım, alalım şu Sancarın kellesini.

Dustum Han Ulaklar aracılığıyla tüm derebeylere mesaj gönderir. En az 1000 asker toplayıp Halmar'a gelmelerini emreder. Dustum Hanla Köy hanına gidip oturursunuz.

Dustum Han : Hancı! İki en güzelinden rom!

Dustum Han ekler : Sen yokken Tulga hariç heryeri aldık, halkın tamamı bizi destekliyor. Tüm kergit gücü Tulga'da. Yaklaşık 150 bin asker var. biz ise 70 bin askerle saldıracağız. Yenilirsek isyan biter. Son gücümüz ancak onlarında son gücü, yenersek Kergit Hanlığı himayeme girer.

Onaylarcasına kafanı yukarı aşağı sallarsın.

Saatler sonra haberci içeri girerek : Ordular hazırdır beyim!

Dustum Han sana en iyi zırhı, en iyi kılıcı ve en iyi atı vererek bir ordunun başına geçiriyor. Dört nala Tulgaya ilerliyorsunuz, gittiğiniz yoldaki köylüler size erzak sağlıyor ve coşkuyla karşılıyor.

Sonunda Tulga surları göründü. Tulga'dan savaş borazanları ve savaş çanları çalıyordu Halk korku içinde şehrin gerisine çekilmişti.

Dustum Han : Merdiven dayay..

Dustum Han sol kolundan okla vurulmuştu.

Dört asker Dustum Han'ı cephe gerisine taşırken Freydis Noyan! Kuşatmayı sen yönet diye bağırıyordu

Dustum Han'ı tamamlayarak : Merdivenleri dayayın! Okçular hiza alın! Kalkanlı piyadeler Okçuların önüne set dizin! Süvariler en arkaya!

Kuşatma savaşı başlamıştı. Sen aşağıda taktik çizerken ve emirler yağdırırken, askerler surlara girmiş ve Kergit askerlerini dağıtıyordu. Bazı askerler ise Dustum Han'ın tarafına geçip bizim yanımızda savaşıyordu.

Sancar Han'ın kergitinin bayrağının indirilerek Dustum Han'ın Kırmızı kergit bayrağının göndere çekildiğini görüyorsun.

Dustum Han'a haber vermek için komutan çadırına gidiyorsun

İçeri girdiğinde oradaki askerlerin Dustum Han'ı öldürdüğünü görüyorsun. İki askeride anında orada kılıçtan geçiriyorsun. Sıhhıye ekipleri çağırarak Dustum Han'ı tören için bir tabuta taşıtıyorsun. Sancar Han'ı ise tüm halkın önünde bir törenle kılıçtan geçirmek üzere, Sancar Han'ın başa geçtiği yere getiriyorsun.

Sen : Kergit Halkı! Yüce Halk! Kralımız ölmüş olabilir! ancak bugün Sancar Han'da ölecek. Yeni kralımızı oylarla siz Halk belirleyecek. İstediğiniz kişiyi seçebilirsiniz. Ama bundan önce, 7 Arkadaşımızı katleden bu haini onları katlettiği gibi aynı yerde katledeceğiz!

Ordu Satırını Sancar Han'ın kellesine vurarak kellesini uçuruyorsun..

Rom* : Bir içki türüdür, korsanlar tarafından bolca tüketilir idi.

oVNk17.png

Sancarın kellesinin yere düşmesi ile halkın alkışları Tulga şehri üstünde yankılanırken Sargoth Sarayında olan bitenler;

Kral Ragnar sağ elinde bulunan içi rom dolu altın kaplamalı kupa bardağı ağzına doğru götürerek tekte bitiriyor. Ayağa kalkarak elleri ve ayakları bağlı şekilde duran ve hertarafı yara bere içinde kalan Eygiş hatuna doğru kafasına çeviriyor.

Kral Ragnar : Alçak! nasıl bana ihanet edersin! Krallığına nasıl ihanet edersin

Kral Ragnar Eygiş Hatun'a okkalı bir tokat atar

Kral Ragnar : Bre namussuz! ailenin şerefini 5 paralık ettin, Hem benim haberim olmadan düşmandan borç alıp ödeyeme hemde isyancının tekiyle fingirdeş, Bre kahpe! bu ne cesarettir!

Eygiş hatun başını öne eğmekten fazlasına cesaret gösteremez.

O Sırada sarayın görkemli ahşap kapısı açılır ve içeri soluk soluğa kalmış bir elçi girer

Nord Elçisi : Beyim! Beyim! durum kötü konuşmamız lazım!

Kral Ragnar : Sakin ol be adam! ne var?

Nord Elçisi : Freydis Noyan halk oylaması ile Kergit Hanlığının başına geçti. Artık Freydis Han oldu ve size savaş ilan etmek için hazırlanıyor, çok sayıda ordu topluyor.

Kral Ragnar : Ama nasıl olur? Hem Harlaus itiyle hemde bu Freydis aptalıyla nasıl uğraşacağım, hem o nasıl kaçtı o gemiden! Salak Ramun! esirlere sahip çıkamayacak adamlara esir satıyor.

Nord Elçisi : Haber bukadar beyim, iyi günler.

Elçi ağır adımlarla dışarı çıkar.

Kral Ragnar : Asker! atın bu kızım olacak alçağı zindana!

Askerler Eygiş'i iki kolundanda tutup sürükleyerek zindana atarlar.

O Sırada Sen törenle tacını almış ve tahta oturmuştun. Sarranidden ve Rodoktan ekipman Svadyadan ise şövalye atları sağlıyordun. Kergit'in zırhsız ve güçsüz atlıları yerini şövalyelere bırakacaktın. Ve bir başka projen ise çiftçilere bedava tarım aletleri ve ufak bir tarla sağlamak, artık her çiftçilikten anlayan kişilerin bütçesi olacak. Köylerdeki vergileri düşürüp şehirdeki vergileri çok az artırıyorsun. Halkın tam onayını sağladıktan sonra ziyafetler düzenleyip sevincini yaşıyorsun.

O Sırada rodoktan bir grup asker Kergit Hanlığına bağlı Peshmi köyünü işgal edip göndere Rodok bayrağını çekti

Köylülerin hepsini katlederek tarlalara ve tarım aletlerine el koydular. Haberini alır almaz 20 şövalyeyle yola çıktın.

Köye vardığında ilk olarak teslim olmalarını talep ediyorsun.

Sen : Gelin teslim olun! Köyü tekrar bize bırakın kılınıza dokunmayız, sadece rodokla görüşme yapıp bir miktar parayı karşılamaları halinde sizi serbest bırakırız

Rodok Askerleri : Peeh! 20 kişiyle bize kafamı tutuyorsunuz bre salaklar! 120 kişiyiz burada! körsün sanırım!

Askerler kahkaha atarak seninle dalga geçerler.

Sen : Peki madem, benden günah gitti.

Kollarını açarak adeta ışık hızında emirler yağdırıyorsun ve hilal düzeni alıyorsun. Hilal taktiğiyle köye giriyorsun ve Rodoklara diz çöktürüyorsun. 20 Şövalyeden 10 Şövalye toprağı boylar iken 10 Şövalye ayakta dimdik duruyor. Rodok bayrağını gönderden indirip tekrar Kergit bayrağını göndere çekiyorsun. Rodok askerlerini esir alarak Tulga'ya dönüyorsun Kral Graveth'e mektup yazıyorsun

Freydis Han'dan Kral Graveth'e

Ey Kral Graveth!

Seni dost bilirim, Hainlik etmede duruver, 20 Şövalyeyle koskoca bir orduya kafa tutuyorsam, binlerce şövalyeyle topraklarını saniyeler içinde alırım! Haddinizi biliniz, birdaha sınır ihlali yaparsanız, Yağmurlu bir gecede ansızın gelip Krallığınızı Hanlığıma katarım.

Saygılarımla, Kergit Hanlığı Han'ı Freydis


Kral Graveth Cevap olarak şu mektubu yazar :

Sayın Freydis Han

Öncelikle bukadar saldırgan ve agresif bir şekilde mektup yazmanız hiç hoş olmadı, savaş istiyorsanız buyrun er meydanına! Bizi böyle tehdit edemezsiniz! Size saldıran askerler bir grup kaçaktan başka birşey değil, bana bağlı değillerdir! Haddinizi bilin! Tatsızlık çıkmasın!

Sevgilerimle, Rodok Krallığı Kral'ı Graveth


Bu olaydan ders alarak haydut ve firarilere karşı devriyeleri 3 katına çıkartıp bütün komşu sınırlara devriyeler yerleştiriyorsun.

Köle Taciri Ramun'un seni sattığı korsanı bulmak için Sarranidlerden Brik tipi savaş gemileri satın alıyorsun. Ancak biliyorsunki yüzlerce brik bile Uçan Kalamar'ı yenemez. Bunun için en küçük brik tipli gemiyi hafifleştirip sadece 1 çuval erzak bırakıyorsun. Topları söküp depoya taşıtıyorsun Bu sayede hem farkedilemeyeceksin hemde çok hızlı olacaksın. Planın Gemiyi gördüğünde en güvenilir adamlarınla gemiye tırmanıp gemiyi içten fethetmek.



Bölümü uzun yazacağım dedim ancak dayanamıyorum, Dumdul İsyanına karşı pek yazma hevesim kalmadı, bir an önce bölümü bitirip Serzeniş'i yazmak istedim, Yeni sezon bomba gibi ve upuzun olacak, 5. bölümün telafisi olacak merak etmeyin, Aynı zamanda Serzeniş'in birinci bölümünüde çok uzun tutacağım, Serzenişede göz atmayı unutmayın!



SERZENİŞ PROJEMEDE GÖZ ATIN!
 
Farklı bakış açısı ve diyalog kısımlarında tiyatro metnini andıran bir havası var bölümün. Çok kısa olduğu için fazla yorum yapmak zor. Yine de, böyle söylemekten pek hoşlanmıyorum ama, eksiklik olarak gördüğüm yerleri belirteyim. Mutlu Kergit halkı, ağlıyor ve tüm sokaklarda yas havası var. Bu cümlede zıtlık var. Önce mutlu Kergit halkı demişsiniz ama sonra ağladıklarından ve tüm sokaklarda yas havası olduğundan bahsetmişsiniz. O an Kergit halkı mutlu olamaz. Belki genelde mutlu olduklarından bahsetmek istediniz ama yanlış bir cümle seçimi olmuş. Nal sesleriyle Sarranid'i ürküten koca Kergit Hanlığı Han değişikliğiyle zayıflamıştı. Han değişikliğiyle neden Kergit Hanlığı zayıflıyor koca bir soru işareti. Üstelik okuru ikna edemeyecek kadar hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Bir sonraki cümlede yöneticinin toprak peşinde olduğu yazıyor ama bu Hanlığın zayıflaması için bir neden değil.

Bazı cümlelerde zaman uyuşmazlığı var. Örneğin Hemen tören alanına doğru koşarak gidiyorsun, Tören çoktan başlamış ve Mudan Han defnedilmişti, cümlesi. Ayrıca burada gereksiz kelime de var. Koşarak gidiyorsun şimdiki zaman, defnedilmişti geçmiş zaman. Gidiyorsun ise bence gereksiz. Cümle şöyle olabilirdi: Hemen tören alanına doğru koştun. Ancak tören çoktan bitmiş ve Mudan Han defnedilmişti.

Hikayeyi biraz daha yavaş, detaylandırarak yazın. Olayları aceleyle geçiştirmeyin. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kolay gelsin.
 
Homerøs said:
Farklı bakış açısı ve diyalog kısımlarında tiyatro metnini andıran bir havası var bölümün. Çok kısa olduğu için fazla yorum yapmak zor. Yine de, böyle söylemekten pek hoşlanmıyorum ama, eksiklik olarak gördüğüm yerleri belirteyim. Mutlu Kergit halkı, ağlıyor ve tüm sokaklarda yas havası var. Bu cümlede zıtlık var. Önce mutlu Kergit halkı demişsiniz ama sonra ağladıklarından ve tüm sokaklarda yas havası olduğundan bahsetmişsiniz. O an Kergit halkı mutlu olamaz. Belki genelde mutlu olduklarından bahsetmek istediniz ama yanlış bir cümle seçimi olmuş. Nal sesleriyle Sarranid'i ürküten koca Kergit Hanlığı Han değişikliğiyle zayıflamıştı. Han değişikliğiyle neden Kergit Hanlığı zayıflıyor koca bir soru işareti. Üstelik okuru ikna edemeyecek kadar hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Bir sonraki cümlede yöneticinin toprak peşinde olduğu yazıyor ama bu Hanlığın zayıflaması için bir neden değil.

Bazı cümlelerde zaman uyuşmazlığı var. Örneğin Hemen tören alanına doğru koşarak gidiyorsun, Tören çoktan başlamış ve Mudan Han defnedilmişti, cümlesi. Ayrıca burada gereksiz kelime de var. Koşarak gidiyorsun şimdiki zaman, defnedilmişti geçmiş zaman. Gidiyorsun ise bence gereksiz. Cümle şöyle olabilirdi: Hemen tören alanına doğru koştun. Ancak tören çoktan bitmiş ve Mudan Han defnedilmişti.

Hikayeyi biraz daha yavaş, detaylandırarak yazın. Olayları aceleyle geçiştirmeyin. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kolay gelsin.

"Mutlu Kergit Halkı" Halkın daha önce hep mutlu olduğunu betimlemek için kullanılmıştır, ancak haklısınız biraz gereksiz kaçmış.

Hanlık yönetici değiştiği için zayıflıyor, çünki Halk yeni hana pek sıcak bakmıyor ve eski hanlarını çok seviyor, Buda zaten gördüğünüz üzere isyanlara yol açıyor.

Hemen tören alanına koşarak gidiyorsun bencede çok gereksiz ve saçma. Haklısınız

1. Bölümü sadece tanıtım olarak ve beklenti yaratmak için yazdım. Diğer bölümler çok daha kaliteli ve uzun olacaktır. Hikayeye daha çok aksiyon girecek, daha çok özel kişi gelecek (Arkadaş, sevgili gibi) ve bazen okurları yasa boğacak bazen ise kazanılan zaferi gerçekmiş gibi yaşayacaklar.

Eleştiriniz benim için değerli, çok teşekkürler.
 
Homerøs çok güzel noktalara parmak basmış, öncelikle onun yorumunu dikkate almanı tavsiye ederim.

Benim görüşüme gelecek olursak;

Öncelikle 2.tekil kişi anlatıcıyı seçmen ilginç olmuş. Doğrudan okuyucuya seslenilen 'Sen'li anlatım ilgi çekici olmakla beraber bu anlatıcı biçimini başarıyla kullanmak oldukça zordur. Şu anda okudum kadarıyla (1. ve 2. bölüm) detayları vermeden hemen olaylara geçmişsin. Eğer 2.tekil kişi anlatıcıyı kullanmaya devam edeceksen bir sonraki bölümlerinde daha fazla detay vermeni öneririm. Karakterin düşüncelerini yazıya dök, eylemlerinin arkasındaki nedenleri belirt bir sonraki bölümlerde. Böylece okuyucu olarak kendimizi karakterle özdeşleştirebilelim. Zira 2.tekil anlatıcıda asıl önemli olan, okuyucunun kendini karakterin yerine koymasıdır. Bunun içinde karakterin etrafında dönen her şeyi bize vermesi gerekiyor yazarın.

Bunun yanında hikayede kullanılan zaman ekleri konusunda bir  nokta dikkatimi çekti;

"Net bir yenilgiye doğru gidiyordunuz, ancak Sultan kararlıy. Kergit gücü artık gözle görülebilir hale gelmişti. Sultan Hakim emirler yağdırmaya başladı ve Süvarileri sağ ve sol arka kanada koydu. Mızrakçıları öne bir kalkan gibi dizdi. Kergitlerin tamamen atlılardan oluşan bir akın ordusu olduğunu biliyordu. Mızrakçıların arkasına Kalkanlı Askerler ve onlarında arkasına Piyadeler. Bu savaşta ne yazıkki okçu yok. Sarranidin tek dileği, Rodokların saldırmamasıdır. Olası bir Rodok saldırısında Başkent düşer ve Sarranid yıkılırdı, Savaş Borazanları çalmaya başla..."

Burada bilinen geçmiş zamanla başlamışsın, ama aynı paragraf içinde şimdiki zaman ve geniş zaman kullanılmış ve tekrar bilinen geçmiş zamana dönülmüş. Şimdilik sıkıntı yok çünkü bunu fazla görmedim. Ama bir paragraf içinde zaman eki çok sık değişirse okuyucunun dikkatini hikayeye vermesini zorlaştırabilir. Yazarken buna dikkat edersen senin için iyi olur diye düşünüyorum.

"Diğer çeteler Kergit Hanlığı tarafına doğru gitti ancak sen farklı bir strateji izleyerek Rodok Krallığı tarafına at sürdün. Çünki erzak yok ve askerler açlıktan kıvranıyor Rodok ise Sancar Han'ın zayıflamasını istediği için sınırdan geçmene izin veriyor ve sana 100 parça erzak sağlıyorlar."

Burada da aynı şekilde bir zaman değişimi mevcut. Büyük bir sıkıntı değil bu, ama yukarıda da yazdığım gibi dikkati biraz bozuyor.  :roll:

Bu arada hikayenin kahramanı ile ilgili de bir sıkıntım var; Elimizde hiçbir özelliğini bilmediğimiz bir kahraman var. Kahramanın başlangıç noktası çok belirsiz. Bu adam/kadın ne için Sancar Han'a isyan etti? Evet, Sancar Han'ın Kergit toplumunda sevilmeyen bir adam olduğundan bahsetmişsin, fakat bunun nedenleri üzerinde hiç durmamışsın. Bu durum da Kahramanımız sadece diğer insanların düşünceleri yüzünden Sancar'ı sevmediği izlenimini doğuruyor. Sanki kafasında "Aa, Sancar kötü biri, o zaman hadi ona isyan edelim" gibi basit bir görüş oluşuyor ve bir anda isyana katılıyor. Kahramanımızın önceki hayatı ile ilgili bir şey bilmiyoruz, çevresini ve arkadaşlarını da bilmiyoruz. Bu bilgi eksikliği de okurken hikayeye kendimizi kaptırmamızı engelliyor.

Bu arada Beyaz Kahraman-Karanlık Düşman olayı sezinledim hikayede. Beyaz Kahraman; Herşeyi mükemmel yapan, varlık amacı toplumun yanlış yönlerini düzeltmek ve kötüleri cezalandırmak, herkesin mutluluğunu sağlamak olan hayali kişilik. Karanlık Düşman(Senin hikayende bu rol Sancar'a kalıyor) ise sadece Beyaz Kahramanımızın yenmesi için oluşturulmuş, amaçsızca kötülük yapan kişilik. Sancar'ın halkı bu kadar baskı altına alması neden mesela? Hangi düşüncesinden hareketle daha taht töreni yeni bitmişken birini infaz ettiriyor ki? Bu konu benim kendi görüşüm olduğundan şimdi söyleyeceklerimi hikayeye uygulayıp uygulamamak senin kararın; Eğer karakterleri daha insansı yaparsan çok güzel olur diye düşünüyorum. Gerçek dünyada İyilik ve Kötülük kavramları muğlaktır. Kişiden kişiye değişir bunlar. Hiçbir zaman bir kişi tamamıyla mükemmel veya kötü değildir. Çoğu zaman insan ilişkileri kişilerin karşılıklı çıkarları üzerine kurulur. Bu çıkarlar maddi veya manevi olabilir. Hikayeni de buna göre yapıp şu İdeal kahramanı bir kenara bırakarak ana karakterimize insani zaaflar vermen çok güzel olur bence. Mesela yaptığı savaşlar sonucunda kendi değerlerini sorgulasın, diğer insanlarla ilişkilerinde kendi çıkarlarını gözetsin... Bunun gibi şeyler okuyucuya büyük zevk verir ve onu düşünmeye sevk eder diye düşünüyorum. Aynı şekilde hikayendeki diğer karakterlere de bu özelliği vermen gerekiyor tabii. Yani Sancar da bu kadar basit, tek yönlü bir düşman olmamalı. 

Bir konu da gerçeklik; Hikayede belli seviyede bir gerçeklik sağlamazsak, okur hikayeden soğur. Gerçekliği vermenin en iyi şekli de kişileri, olayları neden-sonuç ilişkisine oturtmak ve her şeyi bu neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde düzenlemektir. Hikayende olayları çok çabuk atladığından bu neden-sonuç ilişkisini kurmakta zorlanmışsın ve bu da gerçekliği, yani hikayenin inanırlığını azaltmış gibi geldi bana.

Son olarak da betimleme eksikliğine değinmek isterim. Hikayede çok az betimleme var. Yani mekanlar, gerçekleşen olaylar, konuşmalar... kısaca söyleyecek olursam her şey o kadar üstünkörü bize anlatılmış ki. Bence betimleme, okur ve yazar arasındaki köprüdür! Bunu daha önce ki bir yorumumda da söylemiştim bir başkasına ve bu sözümün arkasındayım. Betimleme olmadan yazar ve okur arasında bir bağlantı kurulamaz ve yazar anlatmak istediklerini okuyucuya başarıyla anlatamaz. Tabii bu sözümden 'hikayeni gereksiz detaylarla doldur' gibi bir anlam çıkartma lütfen. Sen, okuyucu için gerekli olduğunu düşündüğün kısmı aktar bize. Söz gelimi bir karakterin Kahramanımızla olan konuşmasında ses tonundan bahset, yüzündeki değişimlerden, beden dilinden bahset... Mekandan, mekanın kahramanımız üzerindeki psikolojisinden bahset. Bunlar bir hikaye için önemli unsurlardır bence.

Evet, biliyorum, başını baya bir şişirdim. Yorumun uzunluğunu şimdi fark ediyorum. Umarım bu kadar eleştiri üzerine yazma hevesin kırılmamıştır. Zira en son isteyeceğim şey birilerinin yazma hevesini kırmak olur.  :roll:

Hikayeni yazmaya devam et lütfen. Yazdıkça daha da çok geliştiğini fark edeceksin.

Hikayende başarılar! Görüşmek üzere  :smile:
 
Kızıl $aman said:
Homerøs çok güzel noktalara parmak basmış, öncelikle onun yorumunu dikkate almanı tavsiye ederim.

Benim görüşüme gelecek olursak;

Öncelikle 2.tekil kişi anlatıcıyı seçmen ilginç olmuş. Doğrudan okuyucuya seslenilen 'Sen'li anlatım ilgi çekici olmakla beraber bu anlatıcı biçimini başarıyla kullanmak oldukça zordur. Şu anda okudum kadarıyla (1. ve 2. bölüm) detayları vermeden hemen olaylara geçmişsin. Eğer 2.tekil kişi anlatıcıyı kullanmaya devam edeceksen bir sonraki bölümlerinde daha fazla detay vermeni öneririm. Karakterin düşüncelerini yazıya dök, eylemlerinin arkasındaki nedenleri belirt bir sonraki bölümlerde. Böylece okuyucu olarak kendimizi karakterle özdeşleştirebilelim. Zira 2.tekil anlatıcıda asıl önemli olan, okuyucunun kendini karakterin yerine koymasıdır. Bunun içinde karakterin etrafında dönen her şeyi bize vermesi gerekiyor yazarın.

Bunun yanında hikayede kullanılan zaman ekleri konusunda bir  nokta dikkatimi çekti;

"Net bir yenilgiye doğru gidiyordunuz, ancak Sultan kararlıy. Kergit gücü artık gözle görülebilir hale gelmişti. Sultan Hakim emirler yağdırmaya başladı ve Süvarileri sağ ve sol arka kanada koydu. Mızrakçıları öne bir kalkan gibi dizdi. Kergitlerin tamamen atlılardan oluşan bir akın ordusu olduğunu biliyordu. Mızrakçıların arkasına Kalkanlı Askerler ve onlarında arkasına Piyadeler. Bu savaşta ne yazıkki okçu yok. Sarranidin tek dileği, Rodokların saldırmamasıdır. Olası bir Rodok saldırısında Başkent düşer ve Sarranid yıkılırdı, Savaş Borazanları çalmaya başla..."

Burada bilinen geçmiş zamanla başlamışsın, ama aynı paragraf içinde şimdiki zaman ve geniş zaman kullanılmış ve tekrar bilinen geçmiş zamana dönülmüş. Şimdilik sıkıntı yok çünkü bunu fazla görmedim. Ama bir paragraf içinde zaman eki çok sık değişirse okuyucunun dikkatini hikayeye vermesini zorlaştırabilir. Yazarken buna dikkat edersen senin için iyi olur diye düşünüyorum.

"Diğer çeteler Kergit Hanlığı tarafına doğru gitti ancak sen farklı bir strateji izleyerek Rodok Krallığı tarafına at sürdün. Çünki erzak yok ve askerler açlıktan kıvranıyor Rodok ise Sancar Han'ın zayıflamasını istediği için sınırdan geçmene izin veriyor ve sana 100 parça erzak sağlıyorlar."

Burada da aynı şekilde bir zaman değişimi mevcut. Büyük bir sıkıntı değil bu, ama yukarıda da yazdığım gibi dikkati biraz bozuyor.  :roll:

Bu arada hikayenin kahramanı ile ilgili de bir sıkıntım var; Elimizde hiçbir özelliğini bilmediğimiz bir kahraman var. Kahramanın başlangıç noktası çok belirsiz. Bu adam/kadın ne için Sancar Han'a isyan etti? Evet, Sancar Han'ın Kergit toplumunda sevilmeyen bir adam olduğundan bahsetmişsin, fakat bunun nedenleri üzerinde hiç durmamışsın. Bu durum da Kahramanımız sadece diğer insanların düşünceleri yüzünden Sancar'ı sevmediği izlenimini doğuruyor. Sanki kafasında "Aa, Sancar kötü biri, o zaman hadi ona isyan edelim" gibi basit bir görüş oluşuyor ve bir anda isyana katılıyor. Kahramanımızın önceki hayatı ile ilgili bir şey bilmiyoruz, çevresini ve arkadaşlarını da bilmiyoruz. Bu bilgi eksikliği de okurken hikayeye kendimizi kaptırmamızı engelliyor.

Bu arada Beyaz Kahraman-Karanlık Düşman olayı sezinledim hikayede. Beyaz Kahraman; Herşeyi mükemmel yapan, varlık amacı toplumun yanlış yönlerini düzeltmek ve kötüleri cezalandırmak, herkesin mutluluğunu sağlamak olan hayali kişilik. Karanlık Düşman(Senin hikayende bu rol Sancar'a kalıyor) ise sadece Beyaz Kahramanımızın yenmesi için oluşturulmuş, amaçsızca kötülük yapan kişilik. Sancar'ın halkı bu kadar baskı altına alması neden mesela? Hangi düşüncesinden hareketle daha taht töreni yeni bitmişken birini infaz ettiriyor ki? Bu konu benim kendi görüşüm olduğundan şimdi söyleyeceklerimi hikayeye uygulayıp uygulamamak senin kararın; Eğer karakterleri daha insansı yaparsan çok güzel olur diye düşünüyorum. Gerçek dünyada İyilik ve Kötülük kavramları muğlaktır. Kişiden kişiye değişir bunlar. Hiçbir zaman bir kişi tamamıyla mükemmel veya kötü değildir. Çoğu zaman insan ilişkileri kişilerin karşılıklı çıkarları üzerine kurulur. Bu çıkarlar maddi veya manevi olabilir. Hikayeni de buna göre yapıp şu İdeal kahramanı bir kenara bırakarak ana karakterimize insani zaaflar vermen çok güzel olur bence. Mesela yaptığı savaşlar sonucunda kendi değerlerini sorgulasın, diğer insanlarla ilişkilerinde kendi çıkarlarını gözetsin... Bunun gibi şeyler okuyucuya büyük zevk verir ve onu düşünmeye sevk eder diye düşünüyorum. Aynı şekilde hikayendeki diğer karakterlere de bu özelliği vermen gerekiyor tabii. Yani Sancar da bu kadar basit, tek yönlü bir düşman olmamalı. 

Bir konu da gerçeklik; Hikayede belli seviyede bir gerçeklik sağlamazsak, okur hikayeden soğur. Gerçekliği vermenin en iyi şekli de kişileri, olayları neden-sonuç ilişkisine oturtmak ve her şeyi bu neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde düzenlemektir. Hikayende olayları çok çabuk atladığından bu neden-sonuç ilişkisini kurmakta zorlanmışsın ve bu da gerçekliği, yani hikayenin inanırlığını azaltmış gibi geldi bana.

Son olarak da betimleme eksikliğine değinmek isterim. Hikayede çok az betimleme var. Yani mekanlar, gerçekleşen olaylar, konuşmalar... kısaca söyleyecek olursam her şey o kadar üstünkörü bize anlatılmış ki. Bence betimleme, okur ve yazar arasındaki köprüdür! Bunu daha önce ki bir yorumumda da söylemiştim bir başkasına ve bu sözümün arkasındayım. Betimleme olmadan yazar ve okur arasında bir bağlantı kurulamaz ve yazar anlatmak istediklerini okuyucuya başarıyla anlatamaz. Tabii bu sözümden 'hikayeni gereksiz detaylarla doldur' gibi bir anlam çıkartma lütfen. Sen, okuyucu için gerekli olduğunu düşündüğün kısmı aktar bize. Söz gelimi bir karakterin Kahramanımızla olan konuşmasında ses tonundan bahset, yüzündeki değişimlerden, beden dilinden bahset... Mekandan, mekanın kahramanımız üzerindeki psikolojisinden bahset. Bunlar bir hikaye için önemli unsurlardır bence.

Evet, biliyorum, başını baya bir şişirdim. Yorumun uzunluğunu şimdi fark ediyorum. Umarım bu kadar eleştiri üzerine yazma hevesin kırılmamıştır. Zira en son isteyeceğim şey birilerinin yazma hevesini kırmak olur.  :roll:

Hikayeni yazmaya devam et lütfen. Yazdıkça daha da çok geliştiğini fark edeceksin.

Hikayende başarılar! Görüşmek üzere  :smile:

Vay canına... hakikatten vay canına! Cevaplar için spoileri aç.

Hayatımda hiç bu kadar bir eleştiri aldığıma sevinmemiştim. Hevesimin kırılması ne kelime, hevesime heves kattın. Tüm bunları dikkate alarak devam edeceğimi belirtmek isterim..

Senin dediklerin benim aklımada takıldı.

1. Bölüm tanıtım amaçlı yazılmıştır, maksat konu açılsın.
2. Bölüm ise savaş halinde ne olacağını tasvir etmek için yazılmıştır.

2. Bölümü yine bir gizemle bitirdim, çünki 3. Bölümde artık karakterimizin adını ve fiziksel özelliklerini öğreneceksiniz. Ama tam olarak neresinde karakterden bahsedeceğimi söylemeyeyim, tadı kaçmasın.

3. Bölümde artık karakterimiz tam bir insan olacak, karakterle bütünleşeceksiniz ve Karakterin yanı sıra özel isimler çoğalacak. Dostlarımız ve  fazlası özel karakter olacak.

Merak etme. Yazarlıktan gerçekten çok hoşlanıyorum ve 100 bölüm üstü kaleme almak istiyorum. Okuduğun için teşekkürler! 3. Bölümde görüşmek üzere!
 
Creataxh said:
Vay canına... hakikatten vay canına! Cevaplar için spoileri aç.

Hayatımda hiç bu kadar bir eleştiri aldığıma sevinmemiştim. Hevesimin kırılması ne kelime, hevesime heves kattın. Tüm bunları dikkate alarak devam edeceğimi belirtmek isterim..

Senin dediklerin benim aklımada takıldı.

1. Bölüm tanıtım amaçlı yazılmıştır, maksat konu açılsın.
2. Bölüm ise savaş halinde ne olacağını tasvir etmek için yazılmıştır.

2. Bölümü yine bir gizemle bitirdim, çünki 3. Bölümde artık karakterimizin adını ve fiziksel özelliklerini öğreneceksiniz. Ama tam olarak neresinde karakterden bahsedeceğimi söylemeyeyim, tadı kaçmasın.

3. Bölümde artık karakterimiz tam bir insan olacak, karakterle bütünleşeceksiniz ve Karakterin yanı sıra özel isimler çoğalacak. Dostlarımız ve  fazlası özel karakter olacak.

Merak etme. Yazarlıktan gerçekten çok hoşlanıyorum ve 100 bölüm üstü kaleme almak istiyorum. Okuduğun için teşekkürler! 3. Bölümde görüşmek üzere!

Peki o halde, dümeni başındaki kaptana fazla karışılmaz düsturuna uyarak fazla karışmıyorum hikayenin genel kurgusuna. Eğer ileri de bu noktaları dolduracağını söylüyorsan okuyucu olarak bize de beklemek düşer. Bir sonraki bölümlerde görüşmek üzere o zaman.  :smile:
 
İkinci ve Üçüncü bölümü aynı gün içerisinde yayınladığım ve Üçüncü bölümü diğerlerine göre uzun tuttuğum için yarın Bölüm paylaşılmayacaktır. Yarın 4. bölümü yazıp çarşambaya siz okurlarla buluşturacağım, Keyifli okumalar  :mrgreen:
 
Dostum dikkatimi çeken bir konu var.O da kişi sayısı ve erzakları sayı olarak ve liste olarak vermen.Bu bence okuyucuya kolaylık sağlasa da,bir hikayede olmaması gereken bir unsur.Mesela:
Gücün:
25 nefer
255 birim erzak." gibi belirtmek yerine,yazı olarak şöyle de belirtebilirsin:"Yaklaşık olarak 25 asker ve onlara uzun bir süre boyunca yetecek kadar erzakları mevcuttu." demen bence daha güzel olabilirdi.Bu bilgileri betimleyerek anlatmak çok daha güzel olabilir bence.
Tabi ben de daha amatör olduğum için yanılıyor olabilirim.
 
SonSipahi said:
Dostum dikkatimi çeken bir konu var.O da kişi sayısı ve erzakları sayı olarak ve liste olarak vermen.Bu bence okuyucuya kolaylık sağlasa da,bir hikayede olmaması gereken bir unsur.Mesela:
Gücün:
25 nefer
255 birim erzak." gibi belirtmek yerine,yazı olarak şöyle de belirtebilirsin:"Yaklaşık olarak 25 asker ve onlara uzun bir süre boyunca yetecek kadar erzakları mevcuttu." demen bence daha güzel olabilirdi.Bu bilgileri betimleyerek anlatmak çok daha güzel olabilir bence.
Tabi ben de daha amatör olduğum için yanılıyor olabilirim.

Okura kolaylık sağlıyor bu tarz, ancak gerçektende hikayeyi bozuyor. Dikkate alacağım.
 
Creataxh said:
Kızıl Şaman Yorum atıpta eleştirsinde bi bende 4. Bölümü ona göre yazacağım  :mrgreen: :mrgreen:

Öncelikle şu konuda bir şey söylemeliyim sanırım. Her ne kadar benim görüşlerime bu kadar önem verdiğini gördüğüme mutlu olsam da sadece belli kişilerin yorumları için hikayenin bölümlerini bekletmen pek mantıklı olmaz. Şu anlık zamanım var, o yüzden rahat rahat hikayeyi okuyup yorum yazabiliyorum fakat çoğu zaman boş vaktim pek olmaz. O nedenle hikayeleri takip etmekte ve yorum yapmakta zorlanabiliyorum sıklıkla. Yani benim eleştirimi beklemeden bölümü yazmaya koyulman daha mantıklı olur ileri ki dönemde. Sırf benim yüzünden hikayenin takipçilerini fazla bekletme. Ben uygun vakitte düzgün bir şekilde okuyup aklıma gelenleri yazarım zaten sana  :roll:

Bölümle ilgili eleştirilere gelirsek;

Kral Ragnar'ın kızı Eygiş Hatun demişsin. Burası pek uymamış. Mantık olarak Kral'ın kızı ise Prenses unvanı kullanılır. Hatun kelimesi bu oyunda daha çok Kergit coğrafyasındaki kadınlar için kullanılsa daha hoş olur görüşündeyim. Söz gelimi Eygiş bir Han'ın kızı olsaydı bu tanıma itirazım olmazdı ama Kral Ragnar'ın kızı deyince biraz eğreti duruyor gözüme...  :roll:

Ana Karakter için diyebileceğim şeylerin başında ise argo kullanması geliyor. Yanlış anlama, hikayelerde argo kullanılmasına karşı değilim. Bilakis, yerinde ve karakterine uygun kullanılan argo dilin hikayeye büyük bir renk kattığı görüşündeyim. Ama aşık olduğu kadına "Vay, Eygiş! Zırh sana yakışmış. Doğuştan savaşçıymışsın da haberin yok" diyen bir karaktere ne desem bilemiyorum... Ana karakter dilini ve kullandığı kelimeleri karşısındaki kişiye göre seçerse daha güzel olacağı düşüncesindeyim.

Aynı şekilde bu ana karakterin ne ara Eygiş'e aşık olduğunu da anlamadım. Olay çok çabuk olmuş. İlk yazmaya başladığımda bende bu 'ilk görüşte aşk' olayını kullanmıştım ama şu anda bunu yaptığıma çok pişmanım. Zira aşkın hiçbir zaman o kadar basit olamayacağı düşüncesindeyim. Karakterler birbirleriyle hiçbir şey paylaşmadan, belli bir zman geçirmeden aşık olması hikayedeki gerçekçiliği azaltıyor. Yani Eygiş ve Ana Karakter'i birbirine aşık edeceksen onları birlikte daha çok vakit geçirtmelisin ve aralarında okuyucunun görebileceği bir bağ kurmalısın zamanla. Bu nedenle Eygiş'i hikayeye soktuğun an Ana Karakter'le romantik bir bağ kurman yanlış olmuş bence. Keşke biraz daha zamana bırakıp yavaş yavaş kursaydın bu bağı.  :roll:

"Borç! derdim borç! zamanında Kral Harlaus'dan bir mücevher aldım. Karşılığında ona bir Safkan At götürüyordum ki yolda Orman Haydutları beni köşeye kıstırıp atımı çaldılar."

Bu kısım da inanılırlığı azaltıyor biraz. Zira Koskoca Kral Ragnar'ın kızının bir borcu ödemek için yola kendisi çıkması biraz zorlama olmuş gibi. Bunun gibi işler için emrinde yüzlerce adamı olan bir Kral, biricik kızını haydutlarla, hırsızlarla ve yağmacılarla dolu bir yola kendisi göndermez diye düşünüyorum. Onun yerine sayısız ayakçısından birini gönderir olur biter.  :neutral:

Ana Karakter'in kendisine gelen köylüleri hemen asker olarak kabul etmesi de biraz basite kaçmış. Sana daha önce de söylemiştim, Ana Karakteri daha insansı yap diye. Bir orduyu yöneten, liderlik vasıflarına sahip bir kişi düşünmeden böyle büyük karakterler veremez. Zira o köylüler düşmanın kampa sızmak için gönderdiği casuslar olabilir, anlattıkları şeylerin tamamı yalan olabilir, tek amaçları Ana Karakteri yakından izlemek ve düşmana istihbarat sağlamak, uygun bir an bulurlarsa da Ana Karakter'i öldürmek olabilir. Ya da alelade bir haydut çetesidir ve artık kaçak yaşamaktan bıktıkları için karakterimizin ordusunun arasına katılmaya çalışmış olabilirler. Bu ihtimalleri değerlendirmeli ve ona göre kararını vermeli Ana Karakter. Yazarken bu düşünceleri bize aktarırsan çok güzel olur.  :smile:

Bir Kralın kızı "Eygiş. İstersen benim çadırımda 1 kişilik yer var. Ama tabii istersen." cümlesini bu kadar kolay kabul eder mi burası da bir muamma benim için.  :shock:

Evet, bu bölümde dikkatimi çeken konular genellikle hikayenin inanılırlığına zarar veren unsurlardı. Betimlemelere ve karakterlerin düşüncelerine daha fazla yer verip gerçekçiliği de arttırırsan hikayeyi çok daha geliştirirsin diye düşünüyorum.

Diğer bölümlere kıyasla yazımını daha da geliştirmiş olduğun bu bölümde fark ediliyor kolayca. Umarım aynı gelişmeyi sürdürerek hikayeyi Han'da sevilen bir hale ulaştırmayı başarırsın.  :smile:

Bir sonraki bölümde başarılar! Kolay gelsin!  :smile:

 
Kızıl $aman said:
Creataxh said:
Kızıl Şaman Yorum atıpta eleştirsinde bi bende 4. Bölümü ona göre yazacağım  :mrgreen: :mrgreen:

Öncelikle şu konuda bir şey söylemeliyim sanırım. Her ne kadar benim görüşlerime bu kadar önem verdiğini gördüğüme mutlu olsam da sadece belli kişilerin yorumları için hikayenin bölümlerini bekletmen pek mantıklı olmaz. Şu anlık zamanım var, o yüzden rahat rahat hikayeyi okuyup yorum yazabiliyorum fakat çoğu zaman boş vaktim pek olmaz. O nedenle hikayeleri takip etmekte ve yorum yapmakta zorlanabiliyorum sıklıkla. Yani benim eleştirimi beklemeden bölümü yazmaya koyulman daha mantıklı olur ileri ki dönemde. Sırf benim yüzünden hikayenin takipçilerini fazla bekletme. Ben uygun vakitte düzgün bir şekilde okuyup aklıma gelenleri yazarım zaten sana  :roll:

Bölümle ilgili eleştirilere gelirsek;

Kral Ragnar'ın kızı Eygiş Hatun demişsin. Burası pek uymamış. Mantık olarak Kral'ın kızı ise Prenses unvanı kullanılır. Hatun kelimesi bu oyunda daha çok Kergit coğrafyasındaki kadınlar için kullanılsa daha hoş olur görüşündeyim. Söz gelimi Eygiş bir Han'ın kızı olsaydı bu tanıma itirazım olmazdı ama Kral Ragnar'ın kızı deyince biraz eğreti duruyor gözüme...  :roll:

Ana Karakter için diyebileceğim şeylerin başında ise argo kullanması geliyor. Yanlış anlama, hikayelerde argo kullanılmasına karşı değilim. Bilakis, yerinde ve karakterine uygun kullanılan argo dilin hikayeye büyük bir renk kattığı görüşündeyim. Ama aşık olduğu kadına "Vay, Eygiş! Zırh sana yakışmış. Doğuştan savaşçıymışsın da haberin yok" diyen bir karaktere ne desem bilemiyorum... Ana karakter dilini ve kullandığı kelimeleri karşısındaki kişiye göre seçerse daha güzel olacağı düşüncesindeyim.

Aynı şekilde bu ana karakterin ne ara Eygiş'e aşık olduğunu da anlamadım. Olay çok çabuk olmuş. İlk yazmaya başladığımda bende bu 'ilk görüşte aşk' olayını kullanmıştım ama şu anda bunu yaptığıma çok pişmanım. Zira aşkın hiçbir zaman o kadar basit olamayacağı düşüncesindeyim. Karakterler birbirleriyle hiçbir şey paylaşmadan, belli bir zman geçirmeden aşık olması hikayedeki gerçekçiliği azaltıyor. Yani Eygiş ve Ana Karakter'i birbirine aşık edeceksen onları birlikte daha çok vakit geçirtmelisin ve aralarında okuyucunun görebileceği bir bağ kurmalısın zamanla. Bu nedenle Eygiş'i hikayeye soktuğun an Ana Karakter'le romantik bir bağ kurman yanlış olmuş bence. Keşke biraz daha zamana bırakıp yavaş yavaş kursaydın bu bağı.  :roll:

"Borç! derdim borç! zamanında Kral Harlaus'dan bir mücevher aldım. Karşılığında ona bir Safkan At götürüyordum ki yolda Orman Haydutları beni köşeye kıstırıp atımı çaldılar."

Bu kısım da inanılırlığı azaltıyor biraz. Zira Koskoca Kral Ragnar'ın kızının bir borcu ödemek için yola kendisi çıkması biraz zorlama olmuş gibi. Bunun gibi işler için emrinde yüzlerce adamı olan bir Kral, biricik kızını haydutlarla, hırsızlarla ve yağmacılarla dolu bir yola kendisi göndermez diye düşünüyorum. Onun yerine sayısız ayakçısından birini gönderir olur biter.  :neutral:

Ana Karakter'in kendisine gelen köylüleri hemen asker olarak kabul etmesi de biraz basite kaçmış. Sana daha önce de söylemiştim, Ana Karakteri daha insansı yap diye. Bir orduyu yöneten, liderlik vasıflarına sahip bir kişi düşünmeden böyle büyük karakterler veremez. Zira o köylüler düşmanın kampa sızmak için gönderdiği casuslar olabilir, anlattıkları şeylerin tamamı yalan olabilir, tek amaçları Ana Karakteri yakından izlemek ve düşmana istihbarat sağlamak, uygun bir an bulurlarsa da Ana Karakter'i öldürmek olabilir. Ya da alelade bir haydut çetesidir ve artık kaçak yaşamaktan bıktıkları için karakterimizin ordusunun arasına katılmaya çalışmış olabilirler. Bu ihtimalleri değerlendirmeli ve ona göre kararını vermeli Ana Karakter. Yazarken bu düşünceleri bize aktarırsan çok güzel olur.  :smile:

Bir Kralın kızı "Eygiş. İstersen benim çadırımda 1 kişilik yer var. Ama tabii istersen." cümlesini bu kadar kolay kabul eder mi burası da bir muamma benim için.  :shock:

Evet, bu bölümde dikkatimi çeken konular genellikle hikayenin inanılırlığına zarar veren unsurlardı. Betimlemelere ve karakterlerin düşüncelerine daha fazla yer verip gerçekçiliği de arttırırsan hikayeyi çok daha geliştirirsin diye düşünüyorum.

Diğer bölümlere kıyasla yazımını daha da geliştirmiş olduğun bu bölümde fark ediliyor kolayca. Umarım aynı gelişmeyi sürdürerek hikayeyi Han'da sevilen bir hale ulaştırmayı başarırsın.  :smile:

Bir sonraki bölümde başarılar! Kolay gelsin!  :smile:

Yine bir spoiler operation :grin:

Ragnar'ın kızı Eygiş Hatun zaten prensestir. Halk dilinde Eygiş Hatun dendiği için lakabı Hatundur. Argo kullanımına dikkat ederim.

Aşık olma durumunun çok hızlı olduğunu biliyorum, Hikayenin devamındaki hisleri tam yaşatabilmesi için bir anda aşık ettim.

Öncelikle Nordlar ve Svadyalılar birbirine düşman iki krallıktır. Eygiş Hatun'da sadece Svadyada bulunan bir mücevheri çok istediği için Babasından habersiz bir işe kalkışır, bu yüzden tekdir. Ama hikayede bundan bahsetmediğim için haklısın :grin:

Asker eksikliği olduğu için Ana Karakter direkt kabul etti. Yorgun ve az sayıda askerle orman haydutu kampına giremezdi. Ancak O Köylülerin hala ne olduğu belli değil. Ana karakter olarak düşünerek yazıyorum. Ana Karakter bir hata yaptı. Köylüler belki gerçekten köylülerdir, belkide düşman.

Aşıksa kabul edebilir. Bölüm başında aşık olduğunu belirttim :lol:

Kafamdaki proje belli bir bölüme kadar kendimi geliştire geliştire gelip Sezon Finali vermek. Sonra "Serzeniş" isimli bir projeye başlamak. Sonra ona sezon finali yapıp "Dumdul İsyanı"'na devam etmek böyle böyle ikisinide bitirmek. Daha sonra Serzenişin geçtiği zamanda Dumdul İsyanı hikayesini değiştirerek anlatmak ve böylece iki hikayeyi bağlamak. (KADER Serisinden birazcık çaldığım doğrudur helal et  :mrgreen:)

Eleştiriler için teşekkürler, Gözümdeki en iyi yazar sen olduğun için senden eleştiri bekledim. Çünki bu betimleme eklediğim, kişiselleştirme eklediğim kısaca hikayenin anlatım tarzını baştan aşağı değiştirdiğim ilk bölümdü. Diğer bölümlerde böyle olmaz.
 
Ragnar'ın kızı Eygiş Hatun zaten prensestir. Halk dilinde Eygiş Hatun dendiği için lakabı Hatundur.

İşte bende neden Prenses unvanını kullanmadı onu kastediyorum. Hani kim olduğu bilinsin istemiyor diyeceğim, doğrudan kendisi söylüyor Ragnar'ın kızı olduğunu. Bu nedenle bu ihtimal ortadan kalkıyor. O yüzden neden kendini Prenses olarak tanıtmak yerine direk halkın ağzındaki lakabıyla tanıttı ki?  :roll:

Öncelikle Nordlar ve Svadyalılar birbirine düşman iki krallıktır. Eygiş Hatun'da sadece Svadyada bulunan bir mücevheri çok istediği için Babasından habersiz bir işe kalkışır, bu yüzden tekdir. Ama hikayede bundan bahsetmediğim için haklısın

Yukarıdaki kısımda sen kendinde demişsin zaten hikayede bundan bahsetmediğini. Evet, böyle bir olay varsa bahsetmen çok iyi olurdu. Bir sonraki bölümlerde bu boşluğu doldurabilirsin aslında. İki karakter arasındaki diyaloglar aracılığıyla bu bilgiyi bize aktarsan yeter.  :smile:

Asker eksikliği olduğu için Ana Karakter direkt kabul etti. Yorgun ve az sayıda askerle orman haydutu kampına giremezdi. Ancak O Köylülerin hala ne olduğu belli değil. Ana karakter olarak düşünerek yazıyorum. Ana Karakter bir hata yaptı. Köylüler belki gerçekten köylülerdir, belkide düşman.

İşte, benim istediğim şey ana karakterin psikolojisinden de bahsetmen. Hani o askerleri alıyorken ne düşünüyordu, hangi ihtimalleri kafasında geçiriyordu bize bunları yazarsan Karakterle aramızda bir bağ oluşur ve hikayeye kendimizi daha da kaptırarak okuruz.  :smile:

KADER Serisinden birazcık çaldığım doğrudur helal et

Senin yaptığın çalmak değil esinlenmek oluyor, o yüzden için rahat olsun. Bu gözler benim hikayelerimi alıp kendisininmiş gibi paylaşan kişiler gördüğü için senin yaptığına laf edecek değilim.  :lol:

Tam aksine, birilerine ilham olup onları biraz bile etkileyebiliyorsam ne mutlu bana!  :smile:

Gözümdeki en iyi yazar sen olduğun için senden eleştiri bekledim

Her ne kadar bu kelimeler gururumu okşasa da Alhedras varken kendimi o konumda hiçbir zaman göremem. Onun hikayeleri beni ve kim bilir daha kaç kişiyi hikaye yazmak konusunda cesaretlendirmiştir bilemiyorum. Eğer okumadıysan kesinlikle Alhedras'ın yazdıklarını okumanı öneririm şiddetle. Bu görüşün değişecektir anında.  :grin:

 
Zaten esinlenmek olmasaydı hiçbir yazar pek fazla içerik üretemezdi bence.Her yazar döneminde ki ve kendisinden sonra gelenleri bir şekilde etkiliyor ve  diğer yazarda kendi tecrübe ve birikimini harmanlayarak bambaşka bir hikayesel zenginlik ortaya çıkarıyor.O yüzden kesinlikle esinlenmekten korkma.
 
Kızıl $aman said:
Ragnar'ın kızı Eygiş Hatun zaten prensestir. Halk dilinde Eygiş Hatun dendiği için lakabı Hatundur.

İşte bende neden Prenses unvanını kullanmadı onu kastediyorum. Hani kim olduğu bilinsin istemiyor diyeceğim, doğrudan kendisi söylüyor Ragnar'ın kızı olduğunu. Bu nedenle bu ihtimal ortadan kalkıyor. O yüzden neden kendini Prenses olarak tanıtmak yerine direk halkın ağzındaki lakabıyla tanıttı ki?  :roll:

Öncelikle Nordlar ve Svadyalılar birbirine düşman iki krallıktır. Eygiş Hatun'da sadece Svadyada bulunan bir mücevheri çok istediği için Babasından habersiz bir işe kalkışır, bu yüzden tekdir. Ama hikayede bundan bahsetmediğim için haklısın

Yukarıdaki kısımda sen kendinde demişsin zaten hikayede bundan bahsetmediğini. Evet, böyle bir olay varsa bahsetmen çok iyi olurdu. Bir sonraki bölümlerde bu boşluğu doldurabilirsin aslında. İki karakter arasındaki diyaloglar aracılığıyla bu bilgiyi bize aktarsan yeter.  :smile:

Asker eksikliği olduğu için Ana Karakter direkt kabul etti. Yorgun ve az sayıda askerle orman haydutu kampına giremezdi. Ancak O Köylülerin hala ne olduğu belli değil. Ana karakter olarak düşünerek yazıyorum. Ana Karakter bir hata yaptı. Köylüler belki gerçekten köylülerdir, belkide düşman.

İşte, benim istediğim şey ana karakterin psikolojisinden de bahsetmen. Hani o askerleri alıyorken ne düşünüyordu, hangi ihtimalleri kafasında geçiriyordu bize bunları yazarsan Karakterle aramızda bir bağ oluşur ve hikayeye kendimizi daha da kaptırarak okuruz.  :smile:

KADER Serisinden birazcık çaldığım doğrudur helal et

Senin yaptığın çalmak değil esinlenmek oluyor, o yüzden için rahat olsun. Bu gözler benim hikayelerimi alıp kendisininmiş gibi paylaşan kişiler gördüğü için senin yaptığına laf edecek değilim.  :lol:

Tam aksine, birilerine ilham olup onları biraz bile etkileyebiliyorsam ne mutlu bana!  :smile:

Gözümdeki en iyi yazar sen olduğun için senden eleştiri bekledim

Her ne kadar bu kelimeler gururumu okşasa da Alhedras varken kendimi o konumda hiçbir zaman göremem. Onun hikayeleri beni ve kim bilir daha kaç kişiyi hikaye yazmak konusunda cesaretlendirmiştir bilemiyorum. Eğer okumadıysan kesinlikle Alhedras'ın yazdıklarını okumanı öneririm şiddetle. Bu görüşün değişecektir anında.  :grin:

Eygiş Hatun, hiçkimse tarafından Prenses olarak tanınmıyor. Halk onu Eygiş Hatun olarak biliyor. o yüzden Halkın tanıdığı şekilde kim olduğunu söylüyor, Prenses eygiş ne la? yeniliyomu o? felan diye tepki veren bir halk var :grin: :grin:

4. Bölümde size bunu diyalog aracılığıyla yansıtamam. Çünki gidişat buna uygun değil. 4. Bölümden sonra O Sırada : serisine başlıyacağım. Ara bölümler yani. O Sırada : Rodoklar gibi mesela. bu ilk 4 bölüm biz hikayedekileri yaşarken rodoklar ne halt etmiş bunları yazacağım :grin:

İlerleyen bölümlerde karakterin düşünme sürecini sizlere aktaracağım.

Alhedras'ın en iyi olduğunu herkes söylüyor. Ancak ben tüm Kader serisini bitirdim, Alhedrasınsa hiçbir eserini okuma fırsatım olmadı. O Yüzden benim için şuanlık sensin.
 
Askıda dedim ama yazmadan olmuyor, 4. Bölüm yayında (Kötü olmuşsa kusura bakmayın, aceleye geldi)  :mrgreen:
 
Yeni bölüme bir baktım da, çoğu noktaya daha önce parmak bastığım için çok uzun bir yorum yapamayacağım bu sefer... Bu bölümde beni asıl huzursuz eden, okurken dikkatimi bozan şey, iki hatta üç büyük olayı tek bir bölümde okuyucuya sunmuş olmandı;

Bu olaylardan birincisi Eygiş Hatunun yaralanması ve Dhirim'e götürülmesi süreci ve hemen ardından gelen Kral Ragnar'la tanışmaydı. Bu olay çizgisine daha fazla önem verip detaylıca anlatman çok güzel olurdu. Mesela Dhirim yolunda karakterimizin Eygiş Hatun için yaşadığı endişe ve korkuyu bize verebilirdin.

İkinci olay ise karakterin esaret süresiydi. Genellikle böyle durumlarda esaret dönemi ve bunun karakter üzerindeki psikolojik etkileri üzerinde durulur kitaplarda ve hikayelerde. Belli bir esaret döneminden geçen insanın psikolojisinde, bedeninde ve hal ve tavırlarında nasıl değişimler gerçekleştiği okuyucuya sunularak belli bir karakter gelişimi sağlanır. Sen bu dönemi çok kolay geçerek büyük bir fırsattan yararlanmamışsın.  :roll:

Son olay ise Kergit isyanının başarıya ulaşması. Bu olayda hikayende dönüm noktası olabilecek bir olay gibi gözüküyor gözüme. Fakat sen bu olayı da çok çabuk bir şekilde geçiştirmeyi tercih etmiş ve üzerinde fazla durmamışsın.  :roll:

Yukarıda bahsettiğim üç önemli olayı tek bir bölümde vererek sanki bir an önce bu hikayeyi bitirip diğer projene geçmek istemişsin gibi hissettirdi bana.

Son olarak demeliyim ki, bu bölümde karakterin düşüncelerine daha fazla yer verdiğin çok çabuk fark ediliyor. Bu güzel bir gelişme. Bu zamanla artarsa hikayeler daha da güzelleşecektir kesinlikle.

Gelecekteki yazılarında başarılar şimdiden. Görüşmek üzere.  :smile:
 
Back
Top Bottom