Gel Marksizmi Sor

Users who are viewing this thread

Millet ile Irk farklı şeyler  :lol: 40. kere falan söylemişimdir. Milliyetçi, milleti oluşturan ırklara ve dinlere bakmaksızın milletin bütünlüğünü destekler


sanırım ilk 20 dakika kafi, saksıyı çalıştırın  :lol:
 
Varrak said:
Millet ile Irk farklı şeyler  :lol: 40. kere falan söylemişimdir. Milliyetçi, milleti oluşturan ırklara ve dinlere bakmaksızın milletin bütünlüğünü destekler


sanırım ilk 20 dakika kafi, saksıyı çalıştırın  :lol:
Milliyetçi olanlara ırkçı diyenleri taşlıyoruz o zaman dimi varak mantığın bu yönde senin?
 
Varrak said:
Milliyetçi olana ırkçı diyenler zaten ırkçı kişiler dikkat et  :lol: Irkçılık ve Milliyetçilik birbirine zıd iki kavramdır
Neyine dikkat edeyim? Sosyalistler ırkçıydı o yüzden mi birbirimizi yedik? Yada her milliyetçiyim diyene ''Irkçı'' denildi?!
Ya varya varak yerinde sayıyorsun,sözde fikir beyan ediyormuş gibi gard alıyorsun ne diyem :smile:
 
Sosyalistler ırkçı değil, komünizm kisvesi altına sığınan ırkçılar var  :lol: Günümüzde Türkiye'de bunlar temsil ediyorlar komünizmi, ama bu sosyalizmi ırkçılık yapmaz
 
Varrak said:
Milliyetçi olana ırkçı diyenler zaten ırkçı kişiler dikkat et  :lol: Irkçılık ve Milliyetçilik birbirine zıd iki kavramdır
Varrak said:
Sosyalistler ırkçı değil, komünizm kisvesi altına sığınan ırkçılar var  :lol: Günümüzde Türkiye'de bunlar temsil ediyorlar komünizmi, ama bu sosyalizmi ırkçılık yapmaz
Orada farklı diyor burada farklı,ben sana diyorum ki Sosyalist olup, Milliyetçileri ''Irkçı'' diye damgalayanlar var. Şimdi şu soruların cevaplarını güzelce yaz  ve açıkla güveniyorum sana,
1-Milliyetçilere kim ırkçı diyor?
2-Irkçılar Milliyetçi mi?
3-Milliyetçisiz Irk Olur mu?
4-Sahanda yumurta pişer mi?
 
Bu halk Türkçe bilmiyor, anlamıyor, beyinde damarlar tıkanıyor  :lol:

Varrak said:
Sosyalistler ırkçı değil, komünizm kisvesi altına sığınan ırkçılar var  :lol: Günümüzde Türkiye'de bunlar temsil ediyorlar komünizmi, ama bu sosyalizmi ırkçılık yapmaz

Varrak said:
Milliyetçi olana ırkçı diyenler zaten ırkçı kişiler dikkat et  :lol: Irkçılık ve Milliyetçilik birbirine zıd iki kavramdır

Bunlarda çelişen birşey yok

1-Milliyetçilere kim ırkçı diyor?
2-Irkçılar Milliyetçi mi?
3-Milliyetçisiz Irk Olur mu?

1) Komünizm arkasına sığınan ırkçılar (dedim ya mesajımda)
2) Irkçılar Irkçı, milliyetçiler Milliyetçi, ırkçılar milleti oluşturan ırklardan birinin menfaatini düşünür milliyetçiler ırk-din gözetmeksizin bütün milletin menfaatini (dedim ya mesajımda)
3) Bu ne demek be  :lol:
 
Leviathaη said:
Varrak said:
Milliyetçi olana ırkçı diyenler zaten ırkçı kişiler dikkat et  :lol: Irkçılık ve Milliyetçilik birbirine zıd iki kavramdır
Varrak said:
Sosyalistler ırkçı değil, komünizm kisvesi altına sığınan ırkçılar var  :lol: Günümüzde Türkiye'de bunlar temsil ediyorlar komünizmi, ama bu sosyalizmi ırkçılık yapmaz
Orada farklı diyor burada farklı,ben sana diyorum ki Sosyalist olup, Milliyetçileri ''Irkçı'' diye damgalayanlar var. Şimdi şu soruların cevaplarını güzelce yaz  ve açıkla güveniyorum sana,
1-Milliyetçilere kim ırkçı diyor?
2-Irkçılar Milliyetçi mi?
3-Milliyetçisiz Irk Olur mu?
4-Sahanda yumurta pişer mi?

1-Ben diyorum.
2-Evet milliyetçi.
3-Olmaz.
4-Pişer.
 
Milliyetçiliği ne ile tanımladığımıza bağlı o milletin "Milliyetçilik" adına yaptığı işlere bağlı değil mi bu biraz da ? Ya da o milletin durumuna ?
Aziz Nesin'in çok güzel bir lafı var "Tarihi sözler söylendikleri dönemde güzeldir" diye.bknz: "Türk milleti zekidir,çalışkandır" "Ne Mutlu Türküm diyene" vesayre..Niçin çünkü o dönem Türk halkı ezilmiş durumda fakir,gariban zor koşullarda yaşıyor ama şu an gidip insanları linç ederken "Ne Mutlu Türküm Diyene" diye slogan atarsan bu sendeki gücü nasıl kötüye kullandığına delalet ediyor bu da şu anki milliyetçilik kavramını irdelemene sebep oluyor.

  Kısacası demek istediğim milliyetçiliğin tanımı o milletin o anki durumu milliyetçilik adına ne yaptığı bilim mi yaptı? Mesela bir x halkı çıkıp biz millet olarak dünyaya şu katkıyı yapmak için çalışıyoruz derse bu da dünya yararına bir milliyetçilik olur biz yaptık der  gibi? Biri de Hitlerin arkasına saklandığı milliyetçilik olur ? Tanım çok ince bir çizgiye bağlı.
 
Milliyetçiliği ne ile tanımladığımıza bağlı o milletin "Milliyetçilik" adına yaptığı işlere bağlı değil mi bu biraz da ? Ya da o milletin durumuna ?

Bir kere dogmatikliği ve basma kalıpları geride bırakıver ve paylaşılan video'yu izle  :lol: Cidden zor değil  :lol:
 
aykut07 said:
Leviathaη said:
Varrak said:
Milliyetçi olana ırkçı diyenler zaten ırkçı kişiler dikkat et  :lol: Irkçılık ve Milliyetçilik birbirine zıd iki kavramdır
Varrak said:
Sosyalistler ırkçı değil, komünizm kisvesi altına sığınan ırkçılar var  :lol: Günümüzde Türkiye'de bunlar temsil ediyorlar komünizmi, ama bu sosyalizmi ırkçılık yapmaz
Orada farklı diyor burada farklı,ben sana diyorum ki Sosyalist olup, Milliyetçileri ''Irkçı'' diye damgalayanlar var. Şimdi şu soruların cevaplarını güzelce yaz  ve açıkla güveniyorum sana,
1-Milliyetçilere kim ırkçı diyor?
2-Irkçılar Milliyetçi mi?
3-Milliyetçisiz Irk Olur mu?
4-Sahanda yumurta pişer mi?

1-Ben diyorum.
2-Evet milliyetçi.
3-Olmaz.
4-Pişer.
Senin fikrini sormadım ne dersen de.

Varrak said:
Bu halk Türkçe bilmiyor, anlamıyor, beyinde damarlar tıkanıyor  :lol:

1-Milliyetçilere kim ırkçı diyor?
2-Irkçılar Milliyetçi mi?
3-Milliyetçisiz Irk Olur mu?

1) Komünizm arkasına sığınan ırkçılar (dedim ya mesajımda)
2) Irkçılar Irkçı, milliyetçiler Milliyetçi, ırkçılar milleti oluşturan ırklardan birinin menfaatini düşünür milliyetçiler ırk-din gözetmeksizin bütün milletin menfaatini (dedim ya mesajımda)
3) Bu ne demek be  :lol:
Adam doğru diyor her milliyetçi ırkçı değil.Bende bunu izah etmeye çalışıyorum.

Şunuda ekleyeyim,
 
Varrak said:
Milliyetçiliği ne ile tanımladığımıza bağlı o milletin "Milliyetçilik" adına yaptığı işlere bağlı değil mi bu biraz da ? Ya da o milletin durumuna ?

Bir kere dogmatikliği ve basma kalıpları geride bırakıver ve paylaşılan video'yu izle  :lol: Cidden zor değil  :lol:

Dogmayla ne alaka anlamadım ? Anlayan biri bağ kurmam gereken şeyi bana söyleyebilir mi arkadaşlar ? Bu söylediğim söz zaten dogmatikliği yıkmak üzere söylediğim bir söz milliyetçiliğin tanımı değişebilir diyorum değişebilen bir şey nasıl dogmatik oluyor ? Zeytinyağı seni...dezenformasyon iş başında Vorroqun özel gücü.
 
Son zamanlarda Komünist Manifesto kitabını okuyup bitirdim.Sosyalizm,komünizm güzel şeyde günümüz dünyasında bir etkisi olacağını düşünmüyorum.Toplumsal fayda optimum seviyeye ulaşsa bile bireysel fayda ona nazaran düşecektir.

Her toplumda belirli bir hiyerarşi olmak zorunda.Sen bir bireysen ve farklıysan,bu farkındalığın getirdiği sana özel şeylere sahip olman yanlış bir durum değil.Evet egemen güçler sömürüyor,evet piramidin en alt kısmını oluşturan işçilerin hakları verilmiyor veya kısıtlanıyor,evet zenginler güçlendikçe fakirler çoğalıyor ve bunun gibi birçok durumu doğal olarak savunmuyorum.

Fakat bunun kırılması için Karl Marx ve Freidrich Engels'in tüm işçiler birleşin çağrısı kaostan başka birşey getirmeyecektir.Sonuçta üretim yapan topluluk bir anda bunu keserse ürünlere olan talep artacak ve kıtlık zamanları başlayacaktır.Ona nazaran bu durum gerçekleştiğinde her bireyin mantıklı hareket edecekleri varsayılamaz.İllaki bu durum cereyan ettiğinde doğal olarak anarşi ve vandallıkta başlayacaktır.Sonuçta tüm sistem değişmiş olacak.Bundan sonra doğal olarak kaostan sonra düzen gelecektir.

Ama buna karşın geçmişlerden ders alınsa dahi,her ne kadar Sanayi gelişse dahi,günümüzde işin işleyişini sağlayan en önemli faktör İnsandır.Ve bu şartlar altında kendini toplumun bir parçası olarak değilde farklı olduğunu hissedenler olacaktır.Tıpkı Osmanlının çöküşünden sonra günümüz Türkiyesindeki kendini hala Osmanlıda yaşıyormuş gibi düşünen bireyler gibi.

Demem o ki bu sistem yürümez.Şimdiki sistem bu farkındalık hissini ve özgürlük masalını iyi yedirdiği için hala ayakta zaten.Ha ben bu sistemi savunuyorum demiyorum fakat şu andaki sistem patlak lastik gibi,yola jantlarla devam ediyoruz.Elbet bu jant eriyecek ve yeni düzenler gelecektir.O zamana kadar bu tarz düşünceler sadece ütopyadan ibaret.

Not:Komünist milliyetçilerin okumasına gerek yok.Onlar ayrı kafadalar zaten.  :smile:
 
A.R.N said:
Son zamanlarda Komünist Manifesto kitabını okuyup bitirdim.Sosyalizm,komünizm güzel şeyde günümüz dünyasında bir etkisi olacağını düşünmüyorum.Toplumsal fayda optimum seviyeye ulaşsa bile bireysel fayda ona nazaran düşecektir.

Her toplumda belirli bir hiyerarşi olmak zorunda.Sen bir bireysen ve farklıysan,bu farkındalığın getirdiği sana özel şeylere sahip olman yanlış bir durum değil.Evet egemen güçler sömürüyor,evet piramidin en alt kısmını oluşturan işçilerin hakları verilmiyor veya kısıtlanıyor,evet zenginler güçlendikçe fakirler çoğalıyor ve bunun gibi birçok durumu doğal olarak savunmuyorum.

Fakat bunun kırılması için Karl Marx ve Freidrich Engels'in tüm işçiler birleşin çağrısı kaostan başka birşey getirmeyecektir.Sonuçta üretim yapan topluluk bir anda bunu keserse ürünlere olan talep artacak ve kıtlık zamanları başlayacaktır.Ona nazaran bu durum gerçekleştiğinde her bireyin mantıklı hareket edecekleri varsayılamaz.İllaki bu durum cereyan ettiğinde doğal olarak anarşi ve vandallıkta başlayacaktır.Sonuçta tüm sistem değişmiş olacak.Bundan sonra doğal olarak kaostan sonra düzen gelecektir.

Ama buna karşın geçmişlerden ders alınsa dahi,her ne kadar Sanayi gelişse dahi,günümüzde işin işleyişini sağlayan en önemli faktör İnsandır.Ve bu şartlar altında kendini toplumun bir parçası olarak değilde farklı olduğunu hissedenler olacaktır.Tıpkı Osmanlının çöküşünden sonra günümüz Türkiyesindeki kendini hala Osmanlıda yaşıyormuş gibi düşünen bireyler gibi.

Demem o ki bu sistem yürümez.Şimdiki sistem bu farkındalık hissini ve özgürlük masalını iyi yedirdiği için hala ayakta zaten.Ha ben bu sistemi savunuyorum demiyorum fakat şu andaki sistem patlak lastik gibi,yola jantlarla devam ediyoruz.Elbet bu jant eriyecek ve yeni düzenler gelecektir.O zamana kadar bu tarz düşünceler sadece ütopyadan ibaret.

Not:Komünist milliyetçilerin okumasına gerek yok.Onlar ayrı kafadalar zaten.  :smile:

"Ütopya" sözü bir fikri peşinen yargılamaya yetmektedir. - Jack London.
 
A.R.N said:
Son zamanlarda Komünist Manifesto kitabını okuyup bitirdim.Sosyalizm,komünizm güzel şeyde günümüz dünyasında bir etkisi olacağını düşünmüyorum.Toplumsal fayda optimum seviyeye ulaşsa bile bireysel fayda ona nazaran düşecektir.
Öncelikle sosyalizm kavramını salt ekonomik bir kavram olarak ele almaman gerekiyor. Fayda maksimizasyonu muhabbeti kapitalist düzene özgüdür. Söz konusu argüman 20.yüzyıl "komünizmi" muhabbetine geçerli zita kapitalist ilişkiler ortadan kaldırılamadı bu modellerde. Ama benim sosyalizmden kastım öyle statik oturmuş bir sistem deil.

Her toplumda belirli bir hiyerarşi olmak zorunda.Sen bir bireysen ve farklıysan,bu farkındalığın getirdiği sana özel şeylere sahip olman yanlış bir durum değil.Evet egemen güçler sömürüyor,evet piramidin en alt kısmını oluşturan işçilerin hakları verilmiyor veya kısıtlanıyor,evet zenginler güçlendikçe fakirler çoğalıyor ve bunun gibi birçok durumu doğal olarak savunmuyorum.
İnsan ilişkilerinde hiyerarşik bir durumun ortaya çıkması kaçınılmaz olabilir. Ancak maddi tanımlar üzerinden "sınıfsal" hiyerarşi farklı bir olay. Burada sosyal bir faktöründe ötesinde "yapısal" bir durumdan bahsediyoruz. Sosyalist ideolojideki olay yapısal engellerin kalkması. Yapısal eşitsizliğin ve bunun kendini sürekli olarak yeniden yaratmasını durdurmak olay.

Fakat bunun kırılması için Karl Marx ve Freidrich Engels'in tüm işçiler birleşin çağrısı kaostan başka birşey getirmeyecektir.Sonuçta üretim yapan topluluk bir anda bunu keserse ürünlere olan talep artacak ve kıtlık zamanları başlayacaktır.Ona nazaran bu durum gerçekleştiğinde her bireyin mantıklı hareket edecekleri varsayılamaz.İllaki bu durum cereyan ettiğinde doğal olarak anarşi ve vandallıkta başlayacaktır.Sonuçta tüm sistem değişmiş olacak.Bundan sonra doğal olarak kaostan sonra düzen gelecektir.

Ama buna karşın geçmişlerden ders alınsa dahi,her ne kadar Sanayi gelişse dahi,günümüzde işin işleyişini sağlayan en önemli faktör İnsandır.Ve bu şartlar altında kendini toplumun bir parçası olarak değilde farklı olduğunu hissedenler olacaktır.Tıpkı Osmanlının çöküşünden sonra günümüz Türkiyesindeki kendini hala Osmanlıda yaşıyormuş gibi düşünen bireyler gibi.

Demem o ki bu sistem yürümez.Şimdiki sistem bu farkındalık hissini ve özgürlük masalını iyi yedirdiği için hala ayakta zaten.Ha ben bu sistemi savunuyorum demiyorum fakat şu andaki sistem patlak lastik gibi,yola jantlarla devam ediyoruz.Elbet bu jant eriyecek ve yeni düzenler gelecektir.O zamana kadar bu tarz düşünceler sadece ütopyadan ibaret.

Her şeyden önce şunu belirteyim ki komünist manifesto zamanı büyük ölçüde geçmiş bir siyasi propoganda belgesidir. Felsefi bir pozisyon belirtmez, veya marksizmi tanımlayan şey değildir. Marx&Engels bunu 1848 devrimlerini yönlendirmek için politik bir döküman olarak yazmıştır. Kendi içinde yaşadıkları dönemde yazdıkları şeyler var olan koşullara uygun şeylerdir, bir nebze o dönemin koşullarının tersine çevrilmiş halidir. Hiçbir ciddi marksist zaten o belgeyi alıp bugüne uyarlamayı düşünmez. Lisede marksizmle yeni tanışanlar bunu hemen en popüler adı duyulumş belge diye kurcalar hep.

Marksist zaten var olan koşulların dışından, insan kafasında yaratılmış uzaylı bir düzeni(ütopik de veya), alıp var olanı onla değiştirmek çalışmasında değildir, olamaz. Marksist diyalektikte gelecek bugünden çıkar. Zaten günümüz koşullarını göz önüne almayan bir düzen söz konusu olamaz. Senin dediğin mevzular "düz sosyalist" ideolojiye, geçmiş tarihte hala 19.yüzyılda kafalarda çizilen modele takılan "marksistlere"  eleştri olarak gelmişti zaten.

Ama yine temelde şöyle bir şey var takıldığın; sosyalizm, soyut bir kavram olarak, insanların eşitliği ve aynılığı anlamına gelmez. TAM TAM TAM TERSİNE, insanların kendi farklılıklarını yaratabildiği bir platformun mücadelesidir. Eşitsizlik retoriği sadece "yapısal" eşitsizliği hedef alır, hiç bir insan bir diğeriyle aynı olamaz...bu üniformiteyi dayatmak diye birşey Marksizmin özünde yok. He ideolojik tayfalar, pratik tecrübelerde bu tip şeyler oldu falan filan diyebilirsin. Olmuştur da....zaten yıkıldılar bittiler. Marksistlerin zaten böyle bir mücadelesi yok, onlar yorumlamalar ve siyasal konjektüre bağlı olarak oluşan durumlar.
Bir diğer sıkıntın ise önceden belirttiğim gibi Marksizmi iktisadi bir pozisyon ile bir tutman, veya kapitalizmin alternatifi olarak algılaman. Bunu vakt-i zamanında bir sürü iktisatçı, özellikle de Avusturya okulundan iktisatçılar çok yaptı. Marks'ın çalışmalarını salt iktisadi çalışma olarak algılayıp kapitalizm içi kavramlar üzerinden yargılama...işte verimlilikti, fayda maksimizasyonuydu, socialist calculation problemdi falan. Marksizmi böyle algılayan Marksistler maalesef olmasına rağmen Marksizmin özünde kritik bir felsefe olduğunu anlaman lazım.
Marksizm=/= ütopik kafada yaratılmış bir düzeni yerleştirmek
Marksizmin içinde bulunduğun düzeni yıkana kadar kritize edip örgütlenmektir, ve elinde var olan ile daha özgür bir geleceği inşa etmektir. Yapısal problemler hedef alınan temel öğedir ama genelde, yani sınıfsal antagonizmalar(yurtiçi) ve global ekonomide yapısal eşitsizlikler(uluslararası).
 
Ooo marksizm alırım bi dal.

Şuradan Doğukan ve diğermarksistgillere ufak bir denememi sunayım. Felsefe Olimpiyatlarına girecektim bununla, yarım ve bayağı eksik kaldı, ve zaten 1 gün kaçırmıştım yarışmayı. Bir sevgili yazardan bir takım geniş çaplı kırpmalarla ve ilhamla..
MARKSİST KRİZ TEORİSİ ÜZERİNE: BİR DENEME

Bölüm Bir: Sorunsalı Anlamak
Marksist yöntem

Marks, kendi döneminde yaşayan kapitalimin savunucularının aksine, "ücretli emek ile sermaye arasındaki ilişkinin kapitalist üretim biçiminin tüm karakterini belirlediğini" ileri sürmektedir.

Burjuva ekonomistleri, kapitalist sistemin sadece kuralları ve mekanizmalarına odaklanarak, kapitalist ekonomi içinde, ister yoksul isterse zengin olsun, herkesin eşit bir şekilde yer aldığını savunmaktadır. Oysa Marks, üretim alanını da (ücretli emek ve sermaye arasındaki ilişki) analizlerine dâhil ederek, kapitalist ekonomistlerin gözardı ettiği sistem içindeki sınıf çelişkilerinin önemini gösterebildi.

Marks'a göre insan toplumlarının merkezinde üretim yer almaktadır. Üretim, toplumun varlığını sürdürebilmesi için gerek duyduğu şeylerin elde edilmesi için doğanın dönüştürülmesi süreciydi. Sınıflı toplumlarda bu sürecin kilit faktörü, toplumdaki bir sınıfın, bir başka sınıfın emeği karşılığı ürettiklerine el koymasıdır. Feodalizmde toprak beyi, serflerin ürettiklerine el koyarken, kapitalist sistemde bu iki karşıt sınıf, kapitalistler ve işçiler olarak ortaya çıkmaktadır. Marks'ın kapitalizm analizlerinin odak noktası, kapitalistlerin, işçilerin emeğinden nasıl artı değer elde edebildiklerine ilişkindir. Piyasanın işleyiş mekanizmaları nedeniyle, kapitalist sistemde gerçekleşen sömürü, kendisinden önceki sistemlere göre çok daha üstü örtülü bir şekilde gerçekleşir.

Her üretim sistemi, üretim sürecinde emekçilerin emeğinin ne kadarının kullanılacağını düzenlemek zorunda, dolayısıyla emeğin gereksiz şeyler için harcanmaması sağlanılmalı.

Kapitalizmde geçmiş üretim biçimlerinden farklı olarak, insan emeğinin ürettiği hemen tüm ürünler, metadır; bir başka deyişle satış için, piyasaya yönelik üretilir. Kapitalizmde insanlar kendi gereksinimlerinden ziyade, başkaları için üretir ve ihtiyaçlarını piyasadan satın alarak karşılar. Ancak satışa yönelik üretim, daha önceki toplumlarda yapılan ihtiyaca yönelik üretimden çok farklı dinamikler oluşturur. Kapitalizmde üretim süreçleri kapitalistler tarafından kontrol edilmeye; üretimse, kendi emeğini satmaktan başka bir seçeneği olmayan işçiler tarafından yapılmaya başlandı. Kapitalist tarafından satın alınan emek ve makineler, sermayeyi oluşturmaktadır. Kapitalist, para kazanmak için para yatırır.

Kâr oranları

Kapitalistlerin sermayesi iki bileşenden oluşmaktadır: 1. Sabit sermaye (fabrikalar, makineler, toprak, binalar, ham maddeler, vb). 2. Değişken sermaye (işçilerin emeği). Makineler ve aletler, işçilerin gerçekleştirdiği gibi artı değer üretmez. Örneğin bir çekiç, kullanıldığı sürece değerini üretilen ürünlere yansıtabilir, ama kapitalist çekicin tek başına daha sıkı çalışması veya daha fazla değer üretmesini sağlayamaz. İşçinin iş gücü, kapitalistin yatırdığı paradan daha fazla gelir getirebilecek yegâne kaynağı oluşturur. İşte bu nedenle Marks, makineler ve aletleri "sabit sermaye" ve işçileri emeğini "değişken sermaye" olarak tanımlamaktadır.

Kapitalistler ellerindeki paradan çok daha fazlasını kazanmak için sürekli bir çaba içindedir. Bu sadece kapitalistlerin hırslı veya açgözlü olmalarından değil, rekabetten dolayı böyledir. Farklı kapitalistler arasındaki rekabet, kapitalistleri "sermaye birikimine" zorlamaktadır. Artan oranda daha fazla işgücü ve daha hızlı daha yeni makineler almak zorundadır. Dolayısıyla bir kapitalist açısından asıl güdü üretim değil, daha fazla birikimdir. Asıl hedef üretilenlerin tüketiminden ziyade, kazanılan paradır.

Peki, bir kapitalist koyduğu sermayeden daha fazlasını nasıl kazanmaktadır? Bir başka deyişle kâr nasıl oluşmaktadır?

Kapitalistler açısından kâr elde etmek, ancak işçilerin belli bir süre içinde emekleri karşılığında ürettikleri ürünlerin değerlerinin, aldıkları ücretlerden daha fazla olması durumunda olanaklı olabilir. Dolayısıyla bir kapitalist işe başladığı anda yaptığı yatırımdan daha fazla para kazanabilmesi için, işçilerin emek gücü karşılığında olabildiğince az ödemek ve işçilerin emeğinden olabildiğince çok faydalanmak isteyecektir. Bunu, daha yoğun ve daha hızlı üretimle veya çalışma sürelerini uzatarak yapabilir. Kısaca, işçiler tükettiklerinden daha fazla değerde üretim yapar ve bu artan kısma kapitalist el koyar. Bu, kapitalizmde sömürünün işleyiş biçimidir.

Kâr oranları, sermaye yatırımlarının biçimine bağladır. Teknik gelişmeler sayesinde ürünlerin fiyatları düşme eğilimindedir. Bu tek başına rol oynasaydı, makinelerin değiştirilmesi giderek ucuzlayacağı için, kâr oranları yükselme eğiliminde olabilirdi.

Kâr oranlarının düşme eğilimi

Ancak, durum bundan biraz daha karmaşıktır. Kapitalist şirketler, işçi başına düşen teknoloji yatırımlarını artırdıkları oranda satışlarını artırır. İşçi başına düşen kâr oranları artığı sürece şirketler yatırımlarını artırmayı sürdürür. Bazı kapitalistler bunu yaptığında, rekabette geri kalmamak için diğer kapitalistler de aynı şeyi yapmak zorunda kalır. Dolayısıyla kapitalistler rekabet nedeniyle sürekli yeni teknolojilere, makinelere yatırım yapmak zorundadır.

Rekabetin zorunlu kıldığı bu durumda, rekabeti sürdürmek üzere makineye yapılan yatırımların maliyeti giderek işçi başına düşen satışlardan daha hızlı artma eğilimine girer. Yani, bir aşamada makineye yapılan her yatırım, toplam satışları artırsa bile, işçi başına düşen kâr oranlarının düşmesine yol açar. Buna, kâr oranlarının düşüş eğilimi denir.

Bu eğilim, diğer birçok faktörle bir araya geldiğinde, bir aşamada sermaye süreçleri içinde bir çöküşe yol açarak, krize neden olur. Ancak kâr oranlarının düşme eğilimi, adından da anlaşılacağı üzerine sadece bir eğilimdir. Çünkü başka birçok karşı faktör, bu eğilimi tersine çevirebilir.

Bunlar arasında şu faktörleri sayabiliriz:

– Yatırımların geri dönüşünün hızlanması (teknolojik gelişme ve idari modellerin değişmesi)
– Krizlerin ardından yaşanan büyüme dönemleri
– Üretim hızlarının artması
– Savaşlar ve silahlanma
– Demografik faktörler (nüfus yoğunluğu, göçler, vb)

Ancak bu faktörlerin çoğu, kâr oranlarının düşme eğilimini ancak geçici bir süre engelleyebilir. Kısa bir süre çok daha büyük tahribatlar yaratacak bir krizin çıkması kaçınılmazdır.

Bu nedenle kapitalizmin krizlerinin sürmesi, devrimci dönüşümleri sadece olanaklı kılmakla kalmaz, aynı zamanda acil bir gereklilik haline de getirir.

A.R.N said:
Son zamanlarda Komünist Manifesto kitabını okuyup bitirdim.Sosyalizm,komünizm güzel şeyde günümüz dünyasında bir etkisi olacağını düşünmüyorum.Toplumsal fayda optimum seviyeye ulaşsa bile bireysel fayda ona nazaran düşecektir.

Her toplumda belirli bir hiyerarşi olmak zorunda.Sen bir bireysen ve farklıysan,bu farkındalığın getirdiği sana özel şeylere sahip olman yanlış bir durum değil.Evet egemen güçler sömürüyor,evet piramidin en alt kısmını oluşturan işçilerin hakları verilmiyor veya kısıtlanıyor,evet zenginler güçlendikçe fakirler çoğalıyor ve bunun gibi birçok durumu doğal olarak savunmuyorum.

Fakat bunun kırılması için Karl Marx ve Freidrich Engels'in tüm işçiler birleşin çağrısı kaostan başka birşey getirmeyecektir.Sonuçta üretim yapan topluluk bir anda bunu keserse ürünlere olan talep artacak ve kıtlık zamanları başlayacaktır.Ona nazaran bu durum gerçekleştiğinde her bireyin mantıklı hareket edecekleri varsayılamaz.İllaki bu durum cereyan ettiğinde doğal olarak anarşi ve vandallıkta başlayacaktır.Sonuçta tüm sistem değişmiş olacak.Bundan sonra doğal olarak kaostan sonra düzen gelecektir.

Ama buna karşın geçmişlerden ders alınsa dahi,her ne kadar Sanayi gelişse dahi,günümüzde işin işleyişini sağlayan en önemli faktör İnsandır.Ve bu şartlar altında kendini toplumun bir parçası olarak değilde farklı olduğunu hissedenler olacaktır.Tıpkı Osmanlının çöküşünden sonra günümüz Türkiyesindeki kendini hala Osmanlıda yaşıyormuş gibi düşünen bireyler gibi.

Demem o ki bu sistem yürümez.Şimdiki sistem bu farkındalık hissini ve özgürlük masalını iyi yedirdiği için hala ayakta zaten.Ha ben bu sistemi savunuyorum demiyorum fakat şu andaki sistem patlak lastik gibi,yola jantlarla devam ediyoruz.Elbet bu jant eriyecek ve yeni düzenler gelecektir.O zamana kadar bu tarz düşünceler sadece ütopyadan ibaret.

Not:Komünist milliyetçilerin okumasına gerek yok.Onlar ayrı kafadalar zaten.  :smile:
Çok klişe bir tahlil bu açıkçası. Klişe olmasının sebebi de yeterince araştırılma yapılmaması kanımca. Tek bir kaynak ile yetinilince, kafada soru işaretleri doğuyor, ve insanın benzetme ve fikir üretme yetisi direkt "hepsi bu mu, eğer buysa yetersiz ve yanlış bir fikir" algısına varıyor doğal olarak. Kafada soru işaretlerini gidermek için yargıya varmadan önce daha çok okumak lazım, tek kitapla yetinilmemeli.

İktisadi açıdan imkansızlığın cevabını Doğukan vermiş gibi gözüküyor.
 
eline sağlık dostum, tabi klişelerden çok uzak olmamışsa da güzel bir dille aynı olguyu açıklamışsın.

Şunu da belirteyim ki senin yazın Das Kapital'ın temel argümanı, yani Marksist dünya görüşünün otomatikman temel argümanı değil. Felsefi bir duruştan ziyade ekonomi-politiği kritiği ile ilgili. Halen daha bugün büyük ölçüde geçerliliğini korumakla birlikte karşısına bir sürü argüman kondu. Bunları takip edip mevcut argümanı günümüze taşımada fayda var. Sağolsun David Harvey bunu baya yaptı; ahanda kitap
http://libcom.org/files/The%20Limits%20to%20Capital.pdf
ben daha okumadım şahsen.

Ayrıca son gene klasik argümana görece daha erken giren emperyalizm retoriğini ve tekelci kapitalizmide ekleyebilirsin.
Bunlar arasında şu faktörleri sayabiliriz:

– Yatırımların geri dönüşünün hızlanması (teknolojik gelişme ve idari modellerin değişmesi)
– Krizlerin ardından yaşanan büyüme dönemleri
– Üretim hızlarının artması
– Savaşlar ve silahlanma
– Demografik faktörler (nüfus yoğunluğu, göçler, vb)
Piyasadaki belirli sektörleri belirli şirketlerin domine etmesi ve küçük burjuvanın tasfiyesi, insanların daha da proleterleştirilmesi ve mülksüzleştirilmesi süreci. Bunu muhafaza etmek içinde var olan global ekonomik ilişkiler bütünü;
yani marketin bir yere çekilmesi, sömürünün 3.dünyaya kaydırılması, artı-değerin farklı yerlerden çıkarılması süreci vsvs.
Veya klasik iktisattaki iş bölümü retoriğinin sıkıntısı. Mesela Vietnam'lı sonsuza dek donmu dikmek zorunda? Vietnamlı uçak yaparsa, Amerikan bu kadar kazanabilir mi?
O halde yapılsal olarak gerek siyasi gerek ekonomik araçlarla eşit bir kapitalist gelişmeye engel olunuyor olabilir. Uzak asyanın büyümesinin batıda büyük krizlere yol açtığını biliyoruz.
Tabi bunu kesin bir dille söylemiyorum, belki bizim görmediğimiz başka faktörler var ama şu noktada böyle görünüyor.
 
Kleidophoros said:
çöpçüynen dohtor aynı paray mı alacak şindi?

Aklıma bu karikatür geldi :grin:.

GoBEYFX.jpg
 
Back
Top Bottom