Dörtyol Hanı Maceracıları [1. BÖLÜM YAYINDA]

Users who are viewing this thread

Status
Not open for further replies.
Dörtyol Hanı'na çeşitli kişiler, efsaneler geldi... Destanlar anlatıldı... Ve hepsinin bir ana karakteri vardı... Ve işte bu ana karakterlerin ortak bir macerası olsun istiyorum... Herkes hikayesinin ana karakterlerini burada paylaşıp bir şeyler yazsınlar buraya istiyorum... Ve sonunda büyük bir hikaye yaratalım, ne dersiniz?



Katılanlar:

Onatcan3 said:
Biraz Walden'dan bahsedeyim isterseniz:
"Walden tam bir Kalradyalı değil aslına bakarsanız, nereli olduğu bilinmemekte, Reven diye bir de kardeşi var. Kendisi Kergit Hanlığı'nda okçuluk eğitimi görmüş. Ymira adlı bir kızla aşk var ama herkesden gizli. Genelde soğukkanlı, ciddi ve sevdiklerini ve Kalradya'yı korumaya dair yeminli."

(Karalama Defteri'nden bir tanıtım)
"Gözyaşları, kan ve vahşet... Benim hayatımda bunlar vardı. Ben bir yalçın kayaydım, bunlarsa su...
Beni yonttular yıllarca, hunharca. Alıştım kana, revana... Öylesine iğrenç ölümler gördüm ki aklınız hayaliniz durur. O kadar çok can aldım ki bu hayatta. Kardeşim vardı bu hayatta, tek yoldaşım. Onunla karşı karşıyaydık dünyaya. Iki olay oldu ki, artık dünyaya bakış açım değişti:
Birincisi Aegean'dı. Gerçek bir lider ama belalı... Bana göre en iyi dosttu bu dünyada Reven'dan sonra.
Ikincisi Ymira, hayatıma giren ilk kadın. Efsanelerdeki perikızları gibi.
Ben Walden, Kalradya'nın düşmanlarına karşı verdiğimiz savaştaki Kalkankıran. Öykünün yazanı..."

Kızıl $aman said:
"Swadya'nın soylu ailelerinden olan Druel ailesinin son ferdidir. Annesi ve babası Harlaus tarafından öldürüldükten sonra,sadık bir hizmetkar tarafından Tulga'da büyütülmüştür. Savaşmaya bir haydut avcısı olarak başlayan Yüküntür, kısa sürede Kergit Hanlığı Mareşali olmuştur. Tek bir savaş bile kaybetmemesi ile ününü bütün Kalradya'ya duyurmuştur.  "

Ben Ögeday Han.Hanlık,sadece babadan oğula geçer sanılıyordu bozkır diyarında.Ama ben Hanlığın kudret ile alınacağını ispat
ladım.Bir haydut grubundan,acıması olmayan,kurt kadar vahşi bir ordu oluşturdum.Bu ordunun tek efendisi ben oldum.Ve bu böyle
gidecek.Ordumu o kadar iyi eğittim ki devletime ve ırkıma ihanet edecek olursam,benim dahi kellemi vücudumdan ayırırlar.Kergit
ırkını,bütün Kalradya diyarına hüküm sürmeleri için şartladım.Demir yumruğum ile çöldeki bedevilerin şahinlerinin başlarını ezdim,
Svadya Krallığının aslanlarını karşımda titrettim.Kurallarım ağır olduysa da ,karşı çıkanların kanı dökülecektir.Bazıları beni barbar
olarak tanımlasa da,ben Kalradya'daki çoğu kumandanın,komutanın yapamadığı işleri,damarlarımda dolaşan Kergit kanı sayesinde başardım.



Bölümler:



Dörtyol Hanı Ve Öncesi:

Şehre yeni girmiştim. Atımı bağlayacak bir yer arıyordum. Atım yorgunluktan bitap düşmüştü. Yularından tutup, at tüccarının atlarının yanına bağladım. At tüccarı, bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Belli ki para istiyordu. Ona uzattığım 10 dinarı mutluluk ile kabul etti.Bende biraz şehirde dolaşmaya karar verdim.

İnsanlar kendi aralarında, yeni gelişmelerden konuşuyordu. İki adamın konuşmasına, kulak misafiri oldum. Şehirde nasıl kar yapacaklarını konuşuyorlardı. İyice dinledim ve aralarında krallık savaşlarından konuştuklarını duydum. Adamların ikisi de Svadya Krallığına mensup bir ırktı.

İlerlemeye devam ettim. Zırh tüccarı, yeni getirdiği çelik bir zırhla büyük dikkat çekmişti.3 kılıç kuşanmış adam, zırhı almak için uzun pazarlıklar yapıyorlardı. Bende gidip bu pazarlığa dahil olmak istedim.
Tüccar, şevkle konuşuyordu. Çok mutluydu, zırhına bu kadar savaşçının talip olduğu onu mutlu etmişti.

-3000 Dinar bu zırh. Daha inmem çeliktir. Kılıç geçirmez kolay kolay. Bunu taşıyan kergit süvarileri yenilmez olmuştur.

Savaşçılardan birisi öfkeyle konuştu.

-Satmıyorsam satmıyorum de! Ben en son 2000 dinar veririm.

Tüccar, güldü ve nazik bir biçimde konuşmaya başladı. İyi bir tüccardı doğrusu.

-Dur hele düşünürüz.

Zırh tüccarının yanından ayrıldım. Yorgundum ve hana gitmem gerekiyordu. Bir tabela gördüm ve hana doğru yürüdüm. Tabelanın üstünde bir içki sembolü vardı. Belli ki han bulmuştum sonunda. Dinlenecektim nihayet. Hana doğru koşarak ilerledim. Ve 3 basamaklı merdiveninden çıkarak kapıyı açtım.

Hana girmiştim. Yorgunluk, vücudumu etkisiz hale getirmişti. Ne bir kılıç tutabilirdim o an, ne de koşabilirdim. Yürümek bile bana zor geliyordu. Etrafıma baktım. Birisiyle konuşmak istiyordum...

Uzun zamandır, yeni haberlerden haberim yoktu. Aslında hancı bu konuda bana yardımcı olabilirdi. Ama bunu istemedim. Belimde kemerim ve aniden bir hışımla kınını terk etmeyi dileyen palam vardı. Bir kesede ise 300 dinar...

Bu para bana yeterli olurdu. Sağdaki masada,4 arkadaş samimi ve gülerek konuşuyorlardı. Durumları gayet iyiydi. Onlara özenmedim dersem yalan olur. Soldaki masada aynı şekilde doluydu. Bazı masalar boştu. Ama benim işim hancı ileydi. Hancıya doğru yavaş adımlarla ilerledim. Yorgunluğum, hızlı yürümeme engel oluyordu. Hancı, şişman bir adamdı ve hizmet etmekten, benim kadar yorulmuştu aslında...

-Hancı, bana biraz et ve şarap ver. Çok yorgunum.

-Tamam beyim...

Hemen, bulduğum bir tabureye oturdum. Yorgunluğum bir anda durmuştu. Çok güzel bir duyguydu bu. Hancının getireceği şarabı beklerken, göz kapaklarım bu dinlenmenin etkisi ile kapanmaya başladı.

...

-Hey salak adam kalksana! Burası hep benim yerim. Kalk çabuk buradan.

Bir anda birisi beni tutup sarsıyordu. Omuriliğimde acı hissettim. Yere düşmüştüm. Uyku sersemi olduğum için biraz kendime gelmeye çalıştım. Acı sayesinde, uyku sersemliğinden kurtulamıyordum. Kendime yavaş yavaş gelmeye başladığında masada içki içen bir adamı gördüm.

Ama bu içki ve tavuk benimdi. Hancı yüzüme acı dolu şekilde bakıyordu. Sanki bir tartışmadan korkuyordu. Öfkeyle yerimden kalktım. Zorba insanlara doğduğumdan beri kin kusardım. Asıl başkasının, alnının teriyle kazandığı parayla yiyeceği, azıcık bir yemeğe göz diken köpeklere...

Bir anda hiddetle bağırdım. Boğazım bu bağırmadan dolayı acımıştı biraz.

-Derhal o masadan kalk! Ve yediklerinin, içtiklerinin parasını bana öde!

Adam, bana gülerek baktı. Kahkaha atıyordu içinden...

-Ne diyorsun be? Burası benim yerimdi. Oturmuş, uyumuşsun. Karşılığında da yemeğini yedim, içkini içtim. Başkası olsa kafasını keserdim.

-Bak pis ayyaş. Bu son uyarım. Ya parayı verirsin, ya da kafanı vücudundan gözümü kırpmadan ayıracağım.

Bir anda aramıza birisi girdi. Yayı vardı, bir kergit gibiydi.

-Durun durun ayrılın. Sarhoş derhal arkadaşa parasını öde. Ve masadan kalk.

Sarhoş, hala gülüyordu. Alaycı tavrından, bir şey kaybetmemişti.

-Hadi canım sen kimsin de senin emrinle parasını ödeyeceğim şu pis kergitin? Saçlarına bak hele. Bunları soyları, çapulculardan gelir.

Bir anda, kan beynime sıçradı. Kınından çıkardığım pala ile sarhoşun kafasını vücudundan ayırdım.Masamdan vücudu kalkmamıştı,ama kellesi gayet güzel kalkmıştı.Kellesini tutup,gözlerini oymak istiyordum.

Hancı, öfkeyle bağırdı. Korkmuştum biraz, ama bu ilk öldürdüğüm adam değildi...

-Ne yaptın sen?!

Hancı, hemen kanları temizlemeye başladı. Bedenini bir kenara çekmişti ayyaşın. O bu işleri yaparken, yanımdaki adama baktım.

-Benim ismim Ögeday. Seninki nedir?

-İsmim Walden dostum.

Güneş tepedeydi, kervan arabalarına yığılıp uyuyan bir sürü insan, güneşin altında yanıp can verme noktasına gelmişti. Ben ise yanıma alıp mecburen herkesten sakladığım mataranın sonuna gelmiştim. Kervandaki herkes iki gündür bir damla içememişlerdi, ne su, ne de bira...

Ama daha ne yazık ki Tulbuk Geçidi’ni yeni geçmiştik. Taa Veluca’dan hızlı bile gelmiştik bir ayda... Ama yine de, önümüzde yaklaşık bir günlük daha yolculuğun olması, korkutucuydu...

...

Bölgeye yaklaşık beş saatlik bir mesafe kalmıştı. Gün batımına oradaydık. Bir sarranidli kafamı bozuyordu. Sürekli bana ve fark ettiği matarama sinir bozucu bir şekilde, öylece bakıyordu.

-Ne? Ne var?

Diye bağırdım. Sinir bozucu bir şekilde gülmeye başladı. Uzun ve susuz yolculuğun gerginliğinin de getirisiyle palamı çıkarıp adamın boğazına dayadım.

-Ne var?

Diye bağırdım tekrar. Bu sefer kervandakiler durup bana bakmaya başladı.

-Kendi işinize bakın!

Diyerek onları kovdum ve adama bir yumruk attım. Burnu kırılmıştı. Adam yerde kıvranırken kervana geri döndüm...

...

O sarranidli adamı dövüp stres atmıştım, artık rahattım... Ve Dörtyol Hanı’na gelmiştik. Bölgeye giriş yaptık. Şehrin merkezine kadar bir sürü kişi ayrılmıştı kervandan. Şehre geldiğimizde de kimileri hanlara, kimileri de tanıdıklarının evlerine gitmişti. Sokakta tek başıma kalmıştım. Zaten geceydi...

Bir çıtırtı duydum aniden. Hemen palamı çekip körlemesine savurdum etrafa.

-Kim var orada?

Diye bağırdım. Ses çıkmayınca vakit kaybetmeden bir hana daldım. Birkaç kişi kalmış, diğerleri odalarına çekilmişti. Hancıya yer sorduğumda tahmin ettiğim cevabı aldım, “Yer yok!”. Zaten küçük bir han olduğu belliydi, daha bu saatte bu kadarcık kişi ayakta, diğerleri uyuyor... Sıkıcı! Çok sıkıcı!

Dışarı çıktığımda bir bağırış sesi duydum. Gittikçe yaklaşıyordu. Son anda az önce çıktığım hanın çatısına baktım ve oradan üzerime doğru atlamakta olan haydudu gördüm. Son anda yana atladım. Adam ise bıçağını fırlatıp kolumu çizdi. Sonra da asıl silahı olan çatalını çıkardı. Ben ise palamı çıkardım ve ona bağırarak koşmaya başladım. Mızrağını bana doğru saplama hareketi yaptı. Ben ise adamın mızrağını yere yöneltip mızrağının üstüne çıktım ve adama bir tekme atarak tekrar yere indim. Adam yere devrilmişti. Tam çatalını almak için elini uzatmıştı ki eline basıp adamı yakasından tutup kaldırdım. Hanın dışında bulunan fıçılara hızla atıp adamı bayılttım. Elbette büyük bir bir gürültü koptuğu için ortadan hızla kayboldum.  Koşarken ayağımın yerden kaydığını hissettim ve yere yığıldım. Homurdanarak kalktığımda beni kaydıran bu lanet şeyin ne olduğuna bakmak için yere baktım. Bir kâğıt gördüm.

AKŞAM YILDIZI

Ağzınıza layık yemekler, içkiler, zevkinize layık müthiş bir eğlenceyle, beş yeni odalı Akşam Yıldızı'na bekleriz!


Serap görüyordum herhalde! Yorgun bir günden sonra boş oda garantili bir han! Hemen gidip hanı aramaya koyuldum ve sonunda buldum, akşam yıldızı! Hana girmiştim. Her yer dolu olduğundan, bir sürü insan ayakta duruyordu. Yorgunluktan ölecek durumdayken ayakta duramazdım, bu yüzden yanındaki sandalyesi boş olan bir adamın yanına oturdum.

-Hey! İki bira!

Diye bağırıp adama döndüm.

-Ben Thermicias... Siz?

Yanına izinsizce bir adam oturmasından dolayı hafif rahatsız olmuş bir şekilde:

-Yüküntür... Memnun oldum...

Dedi.

-İndir o arbaleti!

Diye kükredim asker kaçağına yayım gergin bir şekilde. Kaçak arbaletini bırakıp kaçmaya başladı. Kervan güvenlik altındaydı artık.

Bir kaç acemi kaçak kervana saldırmış lakin kervanı koruyacak kimse olmadığı için yarı yolda onlara eşlik etmeye başlamıştım. O sırada bir kadın sesi duydum:

-Teşekkürler bayım, isminizi lütfeder misiniz? dedi kibarca Ymira adlı bir kız.

Bende atımın üzerinden inerek önünde saygıyla eğilip:

-Ben Walden hanımefendi, dedim.

Kervanbaşı o sırada seslendi bana:

-Haydi millet! Dörtyol Hanı'na bir kaç saat kaldı! Geceye kalmamalıyız.

Ben de koşarak atıma bindim, kıza gülümsedim. Sonradan öğrendiğime göre ismi Ymira olan bu güzel bayan beni sarı saçlarıyla, mavi gözleriyle fethetmişti.

    Bir süre yolculuk yaptık ve yolculuk sırasında atımda bir kitap daha bitirdim. Kitap bir Yunan yazar tarafından yazılmıştı ve özgürlüğü, adaleti ve demokrasiyi anlatıyordu.

İşte varmıştık Dörtyol Hanı'na. Kervana teşekkür edip onlardan ayrıldım. Cidden kalabalık olan bu sokaklarda atımla beraber çevreyi dolaştım akşama kadar... Sonra rastgele bir hana girdim.

Nedense bir huzursuzluk vardı içimde ve o huzursuzluğa bir neden bulmuştum.
Bir vaka vardı bir, kergit ve ayyaş arasında. Oldum olası zil zurna sarhoşlardan nefret etmişimdir. Evet, alkol, şarap, bira güzeldir. Sizin zihninizi boşaltır ama aşırı olunca...

Kergit ile sarhoşun aralarına girdim ve:

-Bu adama yediğin yemeklerin parasını öde ve çık git buradan...

Sonrasında sarhoş birşeyler geveledi ve Kergit onun kafasını palayla saniyesinde yerinden söktü.

Hancı bize lanetler okuyup kanları temizlerken Kergit seslendi bana:

-Ben Ögeday dostum. Sen kimsin?

Bense ona gülümseyerek elimi uzattım:

Ben Walden dostum...

Diyerek yanıt verdim ona.

"Ben Yüküntür, gerçek adımla söylemem gerekirse Beorn. Swadya'nın soylu ailelerinden birinin çocuğuydum. Ama annem ve babam, Kral tarafından vatan haini ilan edildi ve öldürüldü. Benim kurtulmam ise babam sayesinde olmuştu. Kral ve adamları gelmeden önce, beni saklayacak vakti bulmuştu nasıl olduysa. Ailem öldürülürken, ben bir köşede saklanmış ve onların çığlıklarını dinlemiştim. Ne kadar acınası bir durum... Saklandığım yerden beni bulan kişi ise, babamın uşaklarından biri olan Bayta idi. Bir kergit. Beni bulduktan sonra, Tulga'ya götürdü. Artık onunla yaşamaya başlamıştım. Kanlı geçmişimi ardımda bırakmam için, Bayta bana yeni bir isim vermişti. Yüküntür! O günden sonra, hep bu ismi kullandım. Bayta öldüğünde, ben bir haydut avcısıydım. Bir süre onun yasını tuttum. Ama o da unutulup gitti diğer acılar gibi. Haydut avcılığından yeteri kadar para kazanamıyordum. Bir gün bir tüccar hana gelip "Kervanımı koruyacak adamlar arıyorum!" diye bağırdı. Vereceği parayı, haydut avcısı olarak bir ayda zor kazanırdım. Tüccarla konuşup hemen işi kabul ettim. İşte! Bu benim kervan koruyuculuğu yapmaya başlamamın hikâyesi idi. Uzun bir süredir bu işi yapıyorum. En son işimde de, Kalradya'nın dışında Dörtyol Hanı denilen bir bölge'ye giden bir kervanı korudum. Bunun da, diğer görevler gibi olacağını düşünüyordum. Ama öyle olmadı..."

Etrafa baktım. Gerçekten de bu bölge, ününün hakkını veriyordu. Sokaklarda inanılmaz bir kalabalık vardı. Böyle bir kalabalığı hayatımda hiç görmemiştim. Elimi hemen, kılıcımın kayışına bağladığım keselere götürdüm. Böyle bir kalabalıkta, birçok hırsız olmalıydı. Buda daha dikkatli olmam anlamına geliyordu.

Etrafta dolaşarak, kalacak bir han aramaya başladım. Ama gittiğim hanların hiçbirinde boş oda bulamamıştım. Girdiğim her handa, aynı cevabı alıyordum.
 
  - Boş odamız yok beyim. Ama yemek isterseniz, en güzelini burada bulursunuz.


Hah! Boş odanız yoksa yemeğin güzel olması kimin umurunda ki? Ben yemeğimi yedikten sonra, odama çıkıp uyuyamazsam ne anlamı var ki bunun? Sinirlerim daha da gerilmeye başlamıştı şimdi. Havada kararmaya başlamıştı. Hemen kalacak bir han bulmazsam, bu geceyi sokakta geçirecektim. Ve eminim, bunu bekleyen birçok hırsız ve haydut vardı dışarılarda bir yerlerde. Sokağın ortasında yürürken içimdeki öfkeyi dışa vuran bir şekilde bağırdım.
 
  -Dörtyol hanıymış! Buranın neresi han be! Tek bir handa bile kalacak boş bir oda yoksa neden bu bölgenin isminde han kelimesi geçiyor ki? Ben böyle işin...

Sözlerimin devamını getiremedim. Sokaktaki herkes, tuhaf bakışlarla beni süzüyordu. Bu tavırları yüzünden onları yadırgayamazdım. Birisi çıkıp sokağın ortasında bağırmaya başlasa, bende öyle bakardım. Etraftakilerin beni deli sandığına emindim. Başka türlüsü de beklenemezdi zaten. Başımı eğip yürümeye devam ettim. Başka zaman olsa, o garip bakışları atanlara günlerini gösterirdim! Ama şu an bunun için hiç halim yoktu. Tek isteğim, kalacak bir han bulmaktı. Zaten atımı, şehir ahırında bırakmıştım. İki saattir yürüyerek, han han dolaşıyordum kalacak bir yer bulmak için. Bir de kavga ile uğraşamazdım bu yorgunlukta.

Omuzlarım düşmüş, bıkkın bir biçimde yürürken, sokağın solundaki hanı gördüm. Daha doğrusu, tabelasını... "Akşam Yıldızı hanı!" yazıyordu tabelada. Son bir gayretle oraya gittim. Hanın kapısını açmadan önce, duruşumu düzelttim. İçeriye böyle aciz bir biçimde giremezdim. Boş oda bulma ümidiyle içeriye girdim.  Hancı tezgâhın arkasında durup, gülümsüyordu. İşleri bu akşam iyi gidiyor gibiydi. Boş bir masa bulup oturdum. Elimi kaldırarak hancıya bağırdım.
 
  -Hancı! Çabuk bana yemek getir! Ve bira!

Hancı masama doğru baktı. Elini bir bezle silerek bana cevap verdi.

  -Hemen beyim. Hemen getiriyorum. 

Bir kaç dakika içinde yemeğim ve biram gelmişti. Belli etmese de, bu küçük boylu hancı iyi çalışıyordu. Bu han, Kalradya'da gördüklerimle karşılaştırıldığında kalabalık gözükse de, burada ki değer hanlara göre öyle değildi. Bu yüzden burada boş oda bulabileceğimden emindim. Adama bakıp sordum.

  -Boş odan var mı?

  -Elbette var beyim. İki odam var boşta. İsterseniz büyük olanı sizin için hazırlatayım.

Hancı epey uyanık çıkmıştı. Büyük odaya daha fazla ücret ödeyeceğimi bildiği için, hemen büyük odayı hazırlatmayı teklif etmişti. Bu adamı sevmiştim!
 
  -Tamam! Büyük odayı hazırla o zaman.
 
  -Hemen beyim! Hemen hazırlatıyorum odayı.

Adam başımdan ayrıldıktan sonra, yemeğimi yemeye başladım. Kızarmış tavuk ve bir parça ekmek! Ara ara, biramdan yudumluyordum. Etrafı ısıtan şömine, pek uzağımda sayılmazdı. "İşte huzur bu" dedim içimden. Karnım tok, param var... Gece için yatacak yerim var... İçimi garip bir huzur kapladı. Yorgunluğumu üzerimden atmak istiyordum. Sırtımı sandalyeye dayadım Başımı geriye doğru yasladım. Ellerimi kafamın arkasında birleştirdim.

Elimde olsa, ayaklarımı uzatmak içinde bir sandalye alırdım. Ama han kalabalıklaşmış, bütün masalar kapılmıştı. Masa bulamayanlarsa ayakta kalmıştı. Ayakta kalanların karşısında, bir başka sandalyeyi alıp ayağımı uzatmak istemedim. Tam rahatlamıştım ki, han kapısının bir kez daha açıldığını duydum. Bu beni biraz rahatsız etmişti. Ama yinede rahatımı bozup, gelene bakmadım. Biraz sonra yanıma bir adam gelip oturdu.
 
  -Hey! İki bira!

Diye seslendiğini duydum hancıya. Adama doğru baktım. Oda bana bakıyordu.
 
  -Ben Thermicias... Siz?

Yanıma oturan adamdan biraz rahatsız olmuştum. Ama üstünde pek durmadım. Herhalde oda kalabileceği bir han aramaktan yorgun düşmüştü, benim gibi. Rahat tavrımı bozmadan kendimi tanıttım ona.

  -Yüküntür... Memnun oldum...



http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,220751.msg5598064.html#msg5598064
 
Orijinal bir fikir, ben destekliyorum. O zaman başlayalım.

İhanet Çemberi hikayesinin ana karakteri Kral Varyag. Güçlü, kararlı, büyük bir önder ve acımasız bir Nord. Sancar Han'ı ve Kral Harlaus'u öldürmek için büyük bir mücadele veriyor. Annesini ve köyünü katleden Kral Harlaus'un gözlerini oyup ellerini kesmeyi kafasına koymuş.  :razz:
 
Tanhu said:
Orijinal bir fikir, ben destekliyorum. O zaman başlayalım.

İhanet Çemberi hikayesinin ana karakteri Kral Varyag. Güçlü, kararlı, büyük bir önder ve acımasız bir Nord. Sancar Han'ı ve Kral Ragnar'ı öldürmek için büyük bir mücadele veriyor. Annesini ve köyünü katleden Kral Harlaus'un gözlerini oyup ellerini kesmeyi kafasına koymuş.  :razz:
Bir şey daha eklemek istiyorum, bu dörtyol hanı macerasının, herkesin bireysel hikayesiyle alakalı olmasına gerek yok (isteyen yapabilir elbette)
 
Çok güzel bir fikir kardeşim. Ama Eleros'un da dediği gibi çok kalabalık olmazmı. Karakterlerin hepsinin de  üstünde durmamız gerekir bunun için.  Bu biraz problem olur gibi.  :???: 
 
Kızıl $aman said:
Çok güzel bir fikir kardeşim. Ama Eleros'un da dediği gibi çok kalabalık olmazmı. Karakterlerin hepsinin de  üstünde durmamız gerekir bunun için.  Bu biraz problem olur gibi.  :???: 

Eleros said:
vaaay! çok orjinal bir fikir dostum ya. Ama çok kalabalık olmaz mı :grin:

Haklısınız dostlarım, bu yüzden az önce bir karar aldım, katılım en son 18 mart Pazar...

Bu arada,

katılıyor musunuz? :smile:
 
Güzel fikir arkadaşım, bende katılmak isterim doğrusu.
Her ne kadar Aegean ve yoldaşları diye geçse de, lider olan Aegean olsa da asıl ana karakterim -ve favorim- okçu Walden olacaktır. Öyküye de dahil edersen Walden'i cidden mutlu olurum. Biraz Walden'dan bahsedeyim isterseniz:
"Walden tam bir Kalradyalı değil aslına bakarsanız, nereli olduğu bilinmemekte, Reven diye bir de kardeşi var. Kendisi Kergit Hanlığı'nda okçuluk eğitimi görmüş. Ymira adlı bir kızla aşk var ama herkesden gizli. Genelde soğukkanlı, ciddi ve sevdiklerini ve Kalradya'yı korumaya dair yeminli."
 
Bende Yüküntür'ü yazayım madem. :grin:

Swadya'nın soylu ailelerinden olan Druel ailesinin son ferdidir. Annesi ve babası Harlaus tarafından öldürüldükten sonra,sadık bir hizmetkar tarafından Tulga'da büyütülmüştür. Savaşmaya bir haydut avcısı olarak başlayan Yüküntür, kısa sürede Kergit Hanlığı Mareşali olmuştur. Tek bir savaş bile kaybetmemesi ile ününü bütün Kalradya'ya duyurmuştur. 

Dha sonradan bütün bu karakterlerin birlikte olduğu bir hikaye için, Kalradya'da bazı değişiklikler yapmak iyi olur bence. Bütün karakterleri içinde barındıran bir Kalradya yapmak pek kolay olmayacaktır.  :grin:
 
Aslında şöyle birşey olabilir. Mesela benim karakterim Varyag, Ragnar'ın hunharca öldürülmesinden sonra birçok askeri başarı elde etmesiyle derebeylerininde desteğiyle Nord tahtına çıkar. Yani Kalradya'nın kuzey bölgeleri benim hikayemle şekillenmiş olsun. Yüküntür ise Kergit veya Svadya topraklarında bir yerleri kendi etkisinde bulundursun. Tüm krallıkların kralları, maceracıları dolduğunda da hikaye başlasın.  :razz:
 
Kızıl $aman said:
Bende Yüküntür'ü yazayım madem. :grin:

Swadya'nın soylu ailelerinden olan Druel ailesinin son ferdidir. Annesi ve babası Harlaus tarafından öldürüldükten sonra,sadık bir hizmetkar tarafından Tulga'da büyütülmüştür. Savaşmaya bir haydut avcısı olarak başlayan Yüküntür, kısa sürede Kergit Hanlığı Mareşali olmuştur. Tek bir savaş bile kaybetmemesi ile ününü bütün Kalradya'ya duyurmuştur. 

Dha sonradan bütün bu karakterlerin birlikte olduğu bir hikaye için, Kalradya'da bazı değişiklikler yapmak iyi olur bence. Bütün karakterleri içinde barındıran bir Kalradya yapmak pek kolay olmayacaktır.  :grin:
Katılıyorum, zaten daha önce de belirttim, karakterlerin görevleri, yaptıkları farklı olacak (isteğe göre) buna bağlı olarak da kalradya elbette değişmeli...

Tanhu said:
Aslında şöyle birşey olabilir. Mesela benim karakterim Varyag, Ragnar'ın hunharca öldürülmesinden sonra birçok askeri başarı elde etmesiyle derebeylerininde desteğiyle Nord tahtına çıkar. Yani Kalradya'nın kuzey bölgeleri benim hikayemle şekillenmiş olsun. Yüküntür ise Kergit veya Svadya topraklarında bir yerleri kendi etkisinde bulundursun. Tüm krallıkların kralları, maceracıları dolduğunda da hikaye başlasın.  :razz:
bunu düşünmemiştim dostum, olabilir... Ama kral olmayanlar var (bkz: ben :mrgreen: )

Düşünüyorum da, bizim karakterlerin yolları, gençken, "Dörtyol Hanı" denilen, tüccarların bölgesi olan, Kalradya dışında olan bir bölgede başlasın. İyice arkadaş olup Kalradya'ya gitsinler (Devamını da beraber bulalım işte :grin: )

Başka bir fikri olana açığım, bu hepimizin projesi...
 
Kahramanların Efsanelerinden Sırıus Black Vaegirin ezeli düşmanı Kalradyayı kılıcı ile titreten adam :smile: nasıl :?:
Küçük yaşlarda babasının inkamını almak için yemin etmiş bir akıncı bir süre sonra kalradyayı dize getirir ve eski Kalradya İmparatorluğunu kurar
 
Ancak, sizden bir ricam var, karakterinizi Kızıl $aman ve Tanhu'nun anlattığı gibi anlatırsanız sevinirim...

Özel bir ekleme: Buradaki karakterlerin tanıtımlarına, başka bir yerde gördüğüm (yine tanıtılan karakterin sahibinden) başka ve daha kapsamlı bir tanıtımı ekleyebilirim, görmediklerimi bana söylerseniz ("Benim şu konuda şöyle bir tanıtımım var... (Link: forums.taleworlds.com/????? ")

İlk bulduğum kişi Onatcan3'ün "Karalama Defteri" adlı konuya yaptığı tanıtım (eklemiş bulunuyorum :grin: )


 
Teşekkürler :smile: Sevindim ve senaryonun Kalradya'nın dışında başlaması gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir kervanda tanışmış yada esiriz kaçıyoruz gibi.
 
O zaman senaryo Kalradya dışında başlayacak. Hmm, öyle olursa karakterlerin geçmişini tamamıiyle değiştirmemiz gerekecek. Güzel olur aslında. Çok farklı bir çalışma çıkar ortaya.  :roll:  :grin:
 
Status
Not open for further replies.
Back
Top Bottom