Kan ve Kılıç Üçlemesi (SON BÖLÜM EKLENDİ! - 23 Şubat 2011)

Users who are viewing this thread

Status
Not open for further replies.
Yoğun istek üzerine  :mrgreen: 4. bölüm:

Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte kuşatma kulesi hareket geçti. Borcha'nın birliği, yani acemiler var gücüyle kuleyi itiyor ve büyük ihtimalle içlerinden ne zaman gerçek bir savaşçı olabileceklerini düşünüyorlardı.

Kule ağırdı, Artimenner'in tüm diğer kuşatma makineleri gibi. "Sağlam olması hızlı olmasından iyidir." derdi hep. Kirişleri en kalın ve en sağlam ağaçlardan seçerdi. Üzerindeki tam donanımlı onlarca savaşçının ağırlığını kaldırmalıydı çünkü.

Her hareketinde gıcırdayan kulenin yoğun arbaletçi atışı altında ilerleyip surlara varması 2 saat kadar sürdü. Son birkaç metrede Alhedras en üst kata, Lezalit'in bulunduğu bölüme çıktı. Hemen önlerinde özel kuşatma ekibi duruyordu.

"Efendim," dedi Lezalit. "Bir alt kata inseniz daha iyi olur. Burası birazdan epey karışacak."

Alhedras hayır anlamında başını salladı. Planının işe yarayıp yaramayacağını kendi gözleri ile görmek istiyordu. Lezalit itiraz etmeye hazırlanırken kulenin ilerlemesi durdu.

"Geldik" dedi Lezalit, artık Alhedras'ın nerede duracağı üzerinde düşünecek vakti yoktu. Bir kumandan olarak saldırıya konsantre olmalıydı. "Kalkanlar hazır olun" diye bağırdı. "Rampa indiğinde hemen pozisyonunuzu alın!"

Lezalit daha önce de Rhodok'a karşı savaşmıştı. Rampa indiğinde üzerinde bir Rhodok kalkan duvarı bulacağını biliyordu. Rhodok geleni rampada durduracak ve yanlardan arbaletçiler ile baskı altına alacaktı. Ancak bu sefer Lezalit hazırlıklıydı. Onlara kendi silahları ile cevap verecekti.

Rampa indiğinde onlarca adam ileri fırladı. Ellerinde daha önceki Rhodok savaşlarından alınmış geniş Rhodok kalkanları vardı. Aynı anda diğer taraftan Rhodok birlikleri de rampaya çıktı. İki grup büyük bir gürültüyle rampanın ortasında çarpıştılar.

Kimse yaralanmadı veya ölmedi. Çünkü bu ilk hareketin böyle bir niyeti yoktu. İki taraf ta geniş kalkanlarını kaldırmış, rampanın ortasında birbirini itiyor üstünlük sağlamaya çalışıyordu. Birkaç dakikalık itiş kakıştan sonra güçler eşitlendi.

Rampa kilitlenmişti.

Lezalit arbaletçilerin yakında atışa başlayacaklarını biliyordu. "Yancılar!" diye emir verdi. Yine geniş Rhodok kalkanlarına sahip bir grup ileri fırladı ve yanlarda (tam da zamanında) bir kalkan duvarı oluşturdu. Duvar tamamlanır tamamlanmaz arbalet atışları başladı. Kalkanlar çınlıyor sarsılıyor ama adamlar yerinden kıpırdamıyordu.

Rampada hala hareket yoktu.

Kalkanlar arbalet oklarını durdursa da çok fazla dayanamazlardı. Şimdi Alhedras'ın planına gelmişti sıra.

Alhedras Rhodok'un savaşma stratejilerini uzun uzun incelemişti. Defansif savaş düzenleri hayran kalınacak cinstendi. Özellikle surlarda geniş kalkanları ve ağır zırhları ile konuşlanmış bir Rhodok birliği, adeta surun bir parçası haline geliyor ve ağır kayıplar verilmeden yerlerinden sökülemiyorlardı.

Alhedras devamlı ve devamlı saldırırsa eninde sonunda bu savunmayı yarabileceğini biliyordu. Ancak bunun için ne yeterli adamı ne de zamanı vardı. Başka bir şey düşünmeliydi.

Sonra Alhedras bu muhteşem savunmadaki ufak bir çatlağı farketti. Rhodok savunması o kadar sıkı ve sağlamdı ki, hareket etmekte zorlanıyordu. Bu açığı kullanmak isteyen Alhedras çok büyük miktarlarda dinar harcayıp özenle seçilmiş 20 Nord paralı askeri tutmuştu. Şimdi kulenin en üst katında Alhedras ve Lezalit ile birlikteydiler.

Nord'lar kısa boylu, tıknaz ve yapılıydılar. Üzerlerinde çok hafif zırhlar vardı ve sadece kısa kılıç, kısa balta veya küçük fırlatma baltaları taşıyorlardı. Kalkanları veya miğferleri yoktu. Hepsi vücutlarına savaş boyaları sürmüşlerdi.

Alhedras'ın işaretiyle Nord'lar ileri fırladı. Adamlarının omuzlarına ve başlarına basarak kalkan duvarını aştılar ve Rhodok askerlerinin arasına daldılar.

Alhedras Nord'ların kaleyi fethetmesini beklemiyordu. Onların görevi hareketsiz Rhodok savunması içerisinde dolaşmak, mümkün olduğu kadar fazla rahatsızlık vermek ve savunma hattını bozmaktı.

Öyle de oldu. Ufak tefek ve hafif zırhlı Nord'lar kalkanlı ve ağır zırhlı sıkışık Rhodok sıraları arasında dolaşıyor. Tekmeliyor, ısırıyor, kılıçları ve baltaları ile ufak kesikler atıyor ve sonra hop! birden başka bir sıranın arasına girip ortadan kayboluyorlardı. Gece uyutmayan sivrisinek gibiydiler.

İlk birkaç dakika bir şey olmadı. Rampadakiler hala sabit duruyordu. Sonra aniden sağ taraftaki arbaletçi atışı kesildi. Nord'lar arbaletçilerin arasına dalmıştı.

Lezalit fırsatı kaçırmadı. "Sağ taraf ŞİMDİ!" diye bağırdı. Sağ yandaki adamlar kalkanlarını bırakıp ön tarafa yüklendiler.

Rampadaki Rhodok askerleri önce biraz kıpırdandı sonra baskıya dayanamayıp ilk önce bir adım, sonra iki adım ve sonra durmaksızın geriye doğru çekilmeye başladılar. Adamlar yüklendikçe geriye çekilmeleri hızlandı. Sonunda bir tanesi dengesini kaybedip rampadan aşağı düştü. Bunu bir diğeri izledi ve en sonunda kalan duvarı aniden boşaldı. Svadya birlikleri ete giren bir kama gibi surlara daldı.

Surlara ilk çıkanlar Svadya şövalyeleri oldu. Battal kılıçları ve seheryıldızları ile silahlanmış ağır zırhlı şövalyeler sağa ve sola dönerek surları temizlemeye başladılar. Bu sırada Borcha, Marnid, Artimenner ve Rolf üst kata çıkmışlardı.

"Pekala" dedi Alhedras. "Planladığımız gibi... işte başlıyoruz."

Herkes ileri fırladı. Lezalit ve Artimenner çoğunluğunu svadya şövalyelerinin oluşturduğu birlikleri ile sağa doğru dönerek sur üzerinde ilerlemeye başladılar. Alhedras, Marnid ve Rolf ise piyadeler ile birlikte sola döndü. Bu arada Borcha kulenin emniyeti sağlamak üzere acemi birliğini yerleştiriyordu.

Nord fikrinin işe yaradığını görmek Alhedras'ı sevindirmişti. Surların üzerinden geçip ilk kuleye vardıklarında Alhedras ve Rolf merdivene doğru yöneldi. "Biz avluya iniyoruz" dedi Marnid'e. "Sen bir sonraki kuleden in, surları Lezalit'e bırakalım o temizlesin. Biz avluyu emniyete alalım."

Sonra Rolf ve piyadelerin bir kısmı ile birlikte merdivenlerden aşağı inmeye başladılar. Burada ilginç bir manzara ile karşılaştılar. İki grup Rhodok askeri merdivende karşılaşmıştı. Bir kısmı aşağı inmeye çalışıyor, diğerleri ise yukarı çıkmaya çalışıyorlardı. Nord'lar kafalarını oldukça karıştırmışlardı anlaşılan. Hemen saldırıya geçtiler. Kısa bir süre sonra tekrar merdivenden inmeye başlamışlardı.

Alhedras avluya indiğinde orada burada koşuşturan bir kaç Nord ve peşlerinde takip eden Rhodok askerlerini gördü. Karışmadı, sonuçta Nord'lar bu iş için para alıyorlardı. Ana kapıya doğru yöneldi.

Kapıdaki direniş çok fazla değildi. Halledip kapıyı açtıklarında Katrin ve Matheld'in beklediğini gördüler. Yanlarında arbaletçiler hazır bekliyordu. "Çok uzun sürdü çocuk" dedi Katrin gülerek. "Bu kadar uzun süreceğini bilseydim ben de kuleden girerdim."

Matheld ise yanından geçerken kısa bir bakış atmakla yetindi. Alhedras karnında birşeylerin kıpırdandığını hissetti. "Şu kadın!" diye düşündü. Ama şimdi Matheld ile uğraşacak zamanı yoktu. Hepsi birden avluya girerken Alhedras batı duvarının altındaki büyük binayı işaret etti. "İç kaleye gidiyoruz!"

****

İç kalenin çift kanatlı kapısı kapatılmış. Rhodok arbaletçileri pencerelerde yerini almıştı. Tam bir arbaletçi savaşı gerçekleşiyordu.

Baltalı adamlar kapıya saldırıyor, Rhodok'lar yukarıdan onları vurmaya çalışıyorlardı. Svadya'lı arbaletçiler de onları vurmaya çalışıyordu.

Lezalit ve Artimenner saldırıyı yönetiyordu. Diğerleri yandaki bir ahırda oturmuş bekliyorlardı. Birkaç ufak çizik dışında aralarında yaralanan olmamıştı. "Kaleye girmemiz daha kısa sürmüştü!" dedi Alhedras dişlerini gıcırdatarak. Neredeyse bir saattir iç kalenin kapısını kırmaya çalışıyorlardı. Ancak rhodok arbaletçileri işlerinde iyiydi. Çok fazla yaralıları vardı.

Artimenner ellerini ovuşturarak içeri girdi. "Alhedras," dedi "iyi haberlerim var."

"Lütfen kapıyı kırdığınızı söyleyin" dedi Alhedras. "Hayır," diye cevapladı Artimenner. "ama sanırım içeri girmenin başka bir yolunu bulmuş olabiliriz."

İç kalenin kuzey tarafında rhodok arbaletçilerinin görüş alanı dışındaydılar şimdi. Artimenner duvardaki bir bölümü gösterdi. "İşte" dedi.

Alhedras duvara baktığında dikkat çekecek herhangi bir şey göremedi. "Bu.. bir duvar" dedi sonunda. "Ben de kapı falan buldun sanmıştım. Duvarlardan geçebileceğini mi söylüyorsun Artimenner?"

"Hayır, hayır" diye cevapları Artimenner. "Duvardaki izleri görmüyor musunuz? Bakın şuradaki eğimi? Bu bölüm sonradan örülmüş, belki önceki kuşatmaların birinde bir mancınık duvarı parçalamıştır. Sonra da duvarı tekrar örmüşlerdir. Bilmiyorum, ancak bu bölge duvarın geri kalanından farklı, harcı daha zayıf. Binanın ağırlığı altında eğilmiş."

Alhedras duvara bakmaya devam etti ama hala bir fark göremiyordu. Sonunda yapı işlerini Artimenner'e bırakmaya karar verdi. "Kırabilir miyiz?" diye sordu. "Kapıdan daha çabuk olacağı kesin." diye cevapladı Artimenner.

****

Açılan delik küçüktü. Sürünerek geçilebilirdi ancak. Tüm adamların buradan girip iç kaleyi almaları imkansızdı. Daha önce kullandığı stratejiyi yine kullanmaya karar verdi Alhedras. Sağ kalan yaralanmamış birkaç nord ve küçük bir kuvvetle içeri girecek ve dikkat dağıtıp kapıyı içeriden açacaklardı.

Delik küçük bir odaya açılıyordu. Alhedras ve Rolf ile birlikte bir düzine kadar savaşçı içeri girmişti. Diğerleri ön kapı açıldığında hızlıca içeri girmek için hazır bekleyecekti.

Rolf kapıyı hafifçe aralayıp baktı. "Uzun bir koridor" diye tarif etti. "Görünüşte kimse yok ama yan kapılar var."

"Pekala," dedi Alhedras. "Şu anda iç kalenin kuzey tarafındayız. Kapı doğuya bakıyor. Yani hepimiz dağılıp soldaki kapılara bakarak ilerleyelim. Eninde sonunda ana kapıya ulaşacağız." Adamların hepsi başlarını tamam anlamında salladılar. Rolf kapıyı açtığında hepsi birden ses çıkarmamaya çalışarak koridora çıktılar.

****

"Bu taraftan" diye bağırdı Rolf. Kapının bulunduğu salonun diğer ucundaydı. Çift elli baltası ile kesip biçerek kapıya doğru ilerlemeye çalışıyordu. Salona bakan diğer kapılardan birkaç Nord savaşçısı girdi. Salon karışmıştı.

Alhedras dövüş seslerini duyuyordu ancak binanın içinde kaybolmuştu. Sol taraftaki birkaç kapı ve koridoru izlemiş ancak ya yukarı ya da aşağı inen merdivenlerle karşılaşmıştı. Geri dönerken de yanlış bir yerden dönmüştü. Şu anda kalenin neresinde olduğu konusunda en ufak bir fikri yoktu.

Bir köşeden döndü ve başka bir kapı ile karşılaştı. Önünde de ellerinde mızraklı balta olan iki rhodok çavuşu vardı. Alhedras'ı gördüklerinde hemen saldırdılar.

Alhedras'ın elinde (kalkanı sırtında asılı olduğu için) çift eliyle tuttuğu battal kılıcı vardı. İlk rhodok çavuşunun saplama hareketini sola doğru savuşturdui. Üzerine doğru gelen adamın gelişine bir tekme atarak yere düşürdü. Diğerinin yukarıdan gelen savurma hareketini görüp son anda kenara kaçtı. Baltalı mızrak yere vururken kılıcını kaldırıp adamın ellerine doğru indirdi. Adam kopan kolunu tutarak yerlerde yuvarlanmaya başladı.

Bu arada yerdeki adam kalkmıştı. Bu kez soldan bir savurma yaptı. Alhedras soldan gelen saldırıyı karşıladı ve sola doğru etrafında tam bir tur dönerek eğildi ve kılıcını adamın bacağına doğru savurdu.

İki adam da yerde yuvarlanırken Alhedras kapıya yöneldi. Bu ikisinin neyi beklediğini merak etmişti. Kapıyı açtı. Karşısında taht odası ve elinde çift elli bir seheryıldızı tutan Lord Culmarr duruyordu.

****

Büyük bir gümbürtü koptu. Binanın içinde yankılanan sesler aniden arttı.

"Teslim ol Culmarr" dedi Alhedras. "Kapı açıldı. Adamlarım birazdan burda olur. Aptallık etme."

"Teslim olmak mı?" dedi Culmarr. "Burası Culmarr kalesi seni köpek! Atalarım bu kaleyi hiç kimseye vermediler. Benden de alamazsın!"

Aniden saldırdı. Alhedras oldukça ağır bir silahı bu kadar kolay kullanan birini daha önce görmemişti. Kılıcı ile son anda karşılayabildi. Yine de darbe o kadar güçlüydü ki iki adım geri savruldu. Culmarr'ın sonraki saldırısında kalkanını ancak eline alabilmişti.

Taht odası içinde savaştılar. Culmarr çift elli silahı hem saldırıda hem de savunmada oldukça iyi kullanıyordu. Alhedras ağır darbeler alan kalkan tutan kolunun uyuşmaya başladığını hissediyordu. Battal kılıcı ile bir saplama yaptı.

Culmarr o anda sol eliyle tuttuğu seheryıldızı ile kılıcı karşıladı ve sağ eliyle Alhedras'ın kaldırdığı kalkana yumruk attı.

Alhedras bütün yaşamı boyunca yaptığı savaşlarda böyle bir darbe ne görmüş nede duymuştu. Adam GÜÇLÜYDÜ! Kalkanı havadaydı ancak böyle bir darbe beklemiyordu, tamamen hazırlıksız yakalanmıştı. Geriye doğru tökezledi ve sırtüstü yere düştü. Kalkanını tekrar kaldırmayı son anda akıl etti ve Culmarr'ın seheryıldızı kalkanın üstüne indi.

Sırtüstü yattığı için kalkanı göğsünün üzerinde tutmuştu. Darbenin şiddeti ile akciğerlerine çok büyük bir baskı oldu ve nefesi kesildi. Etrafta uçuşan kırmızı noktalar görüyordu.

Culmarr uzandı ve Alhedras'ın sersemlemiş ellerinden kalkanı çekip alarak bir kenara fırlattı. Çift eliyle kullandığı ağır seheryıldızını kaldırdı. Alhedras hamleyi gördü ancak kılıç tutan koluna hükmedemiyordu. Kılıcı ancak birkaç santim kaldırabildi. Aklında bunun son olduğuna dair o düşünce büyümeye başladı.

Vızıldayarak gelen bir ok Culmarr'ın göğsüne saplandı. Culmarr elleri hala havada seheryıldızını tutarken göğsündeki oka baktı, hissetmemiş gibiydi. Sonra da yerdeki Alhedras'a baktı ve seheryıldızını indirmeye başladı.

İkinci bir ok gelip diğerinin hemen yanına saplandı. Culmarr elindeki seheryıldızını düşürdü ve büyük bir gürültüyle Alhedras'ın üzerine düştü. Alhedras bayılmadan önce sadece birkaç saniyeliğine başını çevirip bakabildi.

Kapıda elinde yayıyla birlikte Nizar duruyordu...
 
dostum harikasın sen
lan niye böyle güzel hikaye yapıyorsun ev adresini ver seni kaçırıcam  :lol: benim için hikaye yazacaksın.  :mrgreen: :twisted:
 
5. Bölüm yayındadır:

Soğuk bir sonbahar günüydü. Yağmurla karışık rüzgar, taş binada bulduğu her türlü açıklıktan içeri girmeye çalışıyor, bu sırada da garip bir uğultu çıkarıyordu. Şöminede yanan odunlardan gelen çıtırtılarla birlikte rahatsız edici bir hava yaratıyordu.

Rüya görüyor olmalıyım...

Alhedras bir yatakta oturduğunu farketti. Etrafına bakınca mekan tanıdık geldi. Ceradhin kalesinde kendi odasında, kendi yatağındaydı.

Ayağa kalktı. Üzerinde kraliyet armasının -şaha kalkmış bir unicorn- işlenmiş olduğu sade bir tünik vardı. Kumaş iç gıcıklayıcı bir şekilde yumuşaktı. Rüyada bu denli gerçekçi hissetmek normal miydi?

Acaba öldüm mü? Ölünce böyle mi oluyor?

Diğer göçmüş savaşçılarla birlikte savaş anılarını anlatıp sonsuz ziyefetler çekeceğini ummuştu hep.

Kapıyı açıp koridora çıktı. Sadece birkaç meşale ile aydınlatıldığından koridor yer yer karanlıktı. Bazı seslerin yankıları duyuluyordu.

"İmparator'un emrinde savaştım ben! Asi ordularını yendim, haydut sığınaklarını yerle bir ettim!"

Bu sesi tanıyordu! Ve bu konuşmayı da hatırlıyordu! Ses devam etti.

"Koskoca orduları yönettim! Küçük bir krallığı neden yönetemeyecekmişim?"

İçinde bir sıkıntı baş gösterdi. Konuşmanın nereye varacağını biliyordu. Koridorda koşmaya başladı.

Ağabeyi Alhambro yıllarca imparator'un emrinde savaştıktan sonra evine dönmüştü. Ancak krallığın durumu hiç de iyi değildi. Alhambro durumdan kralı yani babasını sorumlu tutuyordu. İlk başta küçük tartışmalar oluyordu. Bazı konularda basit fikir ayrılıkları.

Daha sonra ise durum ciddileşti. Alhambro babasının artık tahttan inmesini istiyordu. Kendisi tahta geçecek ve Ceradhin'i tekrar eski günlerine döndürecekti.

Herşey o akşam olmuştu. O son tartışmada, Alhambro ile babasının arasında geçen ve Alhedras'ın hiçbir zaman ne konuşulduğunu öğrenemediği o gecede söylenecekler söylenmişti. Artık konuşmaların yersiz olduğunu anlayan Alhambro tartışmanın ardından krallığı terketmişti.

Alhedras'ın anıları hala canlıydı. Geçmişte de şimdi bu rüyada veya her ne ise onda olduğu gibi tartışmayı odasından duyup çıkmıştı. Ancak aşağı, salona indiğinde Alhambro çoktan gitmişti. Veda bile etmeden...

Adımlarını hızlandırdı. Merdivenleri atlaya atlaya indi. Bu kez Alhambro'ya yetişecekti. Bu kez babasının ne söylediğini duyacak, Alhambro'nun niye gittiğini öğrenecekti. Bu kez...

ALHEDRAS!

Alhedras gözlerini açtı, Nizar'ın yüzünü gördü. Üzerine eğilmiş adını sesleniyordu. Nerede ve hangi zamanda olduğunu anlamaya çalıştı. Başını henüz çevirecek kadar kendisinde değildi. Sadece gözlerini oynatarak etrafına baktı. Hemen yanında Culmarr'ın ölü bedeni vardı.

Culmarr!

Nerede olduğunu hatırlaması ile birlikte ne durumda olduğunu da anlayıverdi. Zira tüm vücudu gönderebileceği her çeşit ağrıyı beynine gönderiyordu. Nizar kendisini kaldırmaya çalışırken tekrar bayıldı.

*****

Ertesi sabah uyandığında kendisini daha iyi hissediyordu. Ancak hala nefes alırken göğsü ağrıyordu. Kaburgalarından bir veya birkaçının kırılıp kırılmadığını merak etti. Ancak göğsünü yokladığında sargı olmadığını gördü.

Büyükçe bir odada, geniş bir yatakta yatıyordu. Culmarr'ın odası olsa gerekti. Yatakta doğrulmaya çalıştı.

"Yavaş ol çocuk."

O sırada içeri giren Katrin'di. "Oldukça hırpalanmışsın, neyseki kırık çatlak filan yok. Birkaç gün dinlen hiçbirşeyin kalmaz." Alhedras'ın yanına gelip ayağa kalkmasına yardım etti.

"Herkes iyi mi?" diye sordu Alhedras. "Nasıl bitti? yani kuşatmayı diyorum..."

"Detayları Lezalit'ten alabilirsin." diye cevapladı Katrin. "Ayağa kalkabildiğine göre seninle görüşebilir. Sadece şunu söyleyeyim, kuşatmadan daha ciddi sorunlarımız var."

"Nedir?" diye sordu Alhedras ancak Katrin cevaplamadı.

"Kendi gözlerinle görsen daha iyi olur. Bana yaslan, surlara çıkmamız gerekiyor."

İç kaleden çıkıp avluyu geçerek surlara çıkan kuleyi tırmandılar. Yol boyunca askerler ve şövelyeler ile karşılaştırlar. Kimi selam verdi -daha eğitimli ve düzenli olan şövalyelerdi bunlar- kimi de - henüz acemi olanlar- tezahurat yaptı. Ancak dostlarından hiçbirini görememişti henüz. Başlarına birşey gelip gelmediğini merak etti.

Surlara çıktıklarında Lezalit ve Artimenner'in orada olduğunu gördüler. Dostlarını kanlı canlı görünce Alhedras biraz olsun rahatladı.

"İyi olduğuna sevindim dostum" dedi Lezalit, Alhedras'a sarılırken. "Ancak bir sonraki sefere böyle çılgınca bir plana izin vermeyeceğim."

Alhedras gülerek "Bu benim değil Artimenner'in planıydı" diye cevapladı. "Girişi bulan oydu."

"Senin de gireceğini bilseydim açmazdım o deliği" diye homurdandı Artimenner. "Ben Nord'ları gönderirsin sanmıştım. Sonuçta hepimizin neredeyse bir yıllık maaşlarını aldılar. Dinarları haketmeleri lazım."

"Nizar nerede?" diye sordu Alhedras. "Sanırım ona bir borcum var."

"Ahh Nizar'ı bilirsin" diye arkadan cevapladı Katrin. "Muhtemelen birkaç kıza seni nasıl kurtardığını bire bin katarak anlatıyordur şimdi. Birkaç güne kadar öfkeli bir baba veya ağabey tarafından kovalanınca ortaya çıkar merak etme."

"Peki ya diğerleri?" diye tekrar sordu Alhedras. "Herkes iyi mi? Sizden başka kimseyi göremedim."

"Merak etme herkes iyi" dedi Lezalit. "Ancak ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Gel," dedi surlara yaklaşarak "aşağı baksan iyi olur."

Alhedras surlara yanaşarak yüksek duvardan aşağıya baktı. Aşağıda büyük beyaz bir çadır vardı ve hemen arkasında da büyük bir ordugah kurulmuştu!

Çadırda Svadya sancağı dalgalanıyordu...
 
Kisa olmus biraz ya, okurken gozum arimaliydi okumaktan :grin: Ama guzel bir seneryo gercekten cok tebrik ediyorum, ben de mi baslasam ne :grin: bi ton seneryo var aklimda :smile:
 
daha önce de yazmıştım. bu bölüm ara bölüm. başka bir bölüme eklersem konu dağılıyor. bu nedenle arada ayrı olarak (kısa da olsa) olması gerekiyordu.
 
Gargoyle13 said:
Yeni bölümleri nezaman koyarsın??Sabırsızlanıyorum...

şu anki ortalamaya göre cumartesiden cumartesiye çıkıyor. bazen gaza gelip 2 bölüm yazdığım da oluyor ama geneli cumartesi.
 
Yine gecenin bir vakti gelen ilham ile erken baskıya giriyoruz:

6. Bölüm yayındadır:

"Kont Haringoth, oğlu Kont Regas ve yeğeni Kont Devlian." dedi Marnid çadırın önündeki sancaklara bakarak. "Tüm aile burada bir tek Kont Clais eksik."

Alhedras'a katılmadan önce yıllarca Calradia'da ticaret yapmış olan Marnid bir çok soyluyu, özellikle de ticaret ile ilgilenenleri yakından tanıyordu. Kont Haringoth, Kont Clais'in yani Dhirim kontunun kardeşiydi. Dhirim ise Calradia ticaretinin merkeziydi.

"Dikkatli olsan iyi olur dostum," diye devam etti. "Bu aile bir çıkarı olmadan nadiren savaşlara katılır."

Alhedras cevap vermedi. Haringoth ve ordusunun kuşatmanın ertesi sabahı aniden gelivermeleri kafasını karıştırmıştı. Destek kuvveti olarak gelmişlerse neden önden bir haberci yollamamışlardı? Böyle bir desteğin geleceğini bilse kuşatmayı bir gün daha erteleyebilirdi. Başka ne için gelmiş olabilirlerdi? Kötü bir niyetleri olduğunu gösteren bir davranışları yoktu. Yine de içini kemiren bir şüphe vardı...

Çadırdan bir nöbetçi çıktı ve Alhedras'ı bir el hareketi ile içeri buyur etti. Alhedras içeri girerken yanında gelmiş olan Marnid ve Rolf çadırın girişinde kaldılar.

Çadır pek büyük değildi ancak komforlu olacak şekilde döşenmişti. Ortada üzerinde çeşitli kağıtların ve küçük bir sandığın olduğu bir masa, üzerinde yumuşak yatakların serili olduğu üç taşınabilir karyola ve süslü püslü sandalyeler.

Sadece üç tane sandalye vardı ve hepsi de doluydu. Anlaşılan ayakta duracaktı. Calradia'daki soyluların, kendisi gibi başka ülkelerden gelip kralın emrine giren ve ünvan kazanan maceracıları hor gördüklerini ve her fırsatta ezmeye çalıştıklarını daha önceden öğrenmişti. Ve çok şükür artık bunu takmıyordu. Masaya yaklaştı ve başıyla selam verdi. "Kont Haringoth,"

"Ahh işte şampiyonumuz," dedi Haringoth. Sesinde inceden bir alay tınısı vardı. "Fethedilemez Culmarr'ı fetheden ilk kişi. Kutlarım." yaklaşıp Alhedras'ın elini sıktı. "Bravo, bravo" dedi sesi sıkkın çıkan Kont Devlian. Ayaklarını masanın üzerine atmış olan Kont Regas ise elindeki mücevherlerle süslü kupayı kaldırdı sadece.

"Eğer Dhirim'e yakın olsaydık eminim ağabeyim adına bir şölen düzenlerdi." diye devam etti Haringoth. "yine de sanırım haber ulaştığında seni en iyi şekilde ağırlayacaktır. Ahh burda olup kalenin nasıl düştüğünü görmek isterdim..."

"Eğer bir haberci gönderseydiniz," dedi Alhedras. "sizi beklerdik. O zaman bu zafer hepimizin olurdu. Destek kuvvetlerinizi buraya kadar boşuna getirmemiş olurdunuz."

"Ahh ama bunlar destek kuvveti değil ki!" diye cevapladı Haringoth. "Bunlar kalede konuşlandıracağımız adamlar."

"Sağolun ama" dedi Alhedras sinirlenmeye başlamıştı. Haringoth zaferden kendine pay mı çıkarmaya çalışıyordu? "yeterince adamım var. Kalede kendi adamlarımın olmasını tercih ederim."

"Sanırım yanlış anladın," dedi Kont Regas. Elindeki kadehi bırakmıştı şimdi. "biz sana yardıma gelmedik. Kaleyi biz devralıyoruz."

O an Alhedras'ın tüm sinirleri tepesine çıktı. Kılıcını yanında getirmediği için şükretti yoksa Kont Regas'ı ikiye bölmesi işten bile değildi. "Nasıl, hangi hakla..." diye konuşmaya başlamıştı ki Kont Haringoth sözünü kesti.

"Kral Harlaus'un resmi emri ile," dedi Haringoth. "Culmarr kalesi ve bağlı köyleri benim yönetimime verilmiştir. İşte ilgili mektup." üzerinde kırmızı mühür bulunan bir kağıt rulosunu Alhedras'a uzattı.

"Tabii emeklerinin boşa olduğunu düşünme. Kral uygun gördüğü bir ödülü de gönderdi. İşte" masanın üzerindeki küçük kasayı gösterdi. "Bunu emeklerinin karşılığı olarak alabilirsin. Adamlarım taşımana yardım edecektir."

Alhedras tam çadırdan çıkacakken Haringoth ekledi. "Haa unutmadan. Kral acilen seni görmek istiyor. En kısa sürede Praven'da olman gerek."

Alhedras hışımla çadırdan dışarı fırladı. Marnid ve Rolf peşinden koşturdular. "Ne oldu?" diye sordu Marnid. "ne dediler?" Ancak Alhedras'ın yüzündeki ifadeden birşeylerin ters gittiğini anlamıştı.

"Bizimkileri topla" dedi Alhedras. "Hepsini, Nizar'ı da kimin koynuna girmişse bulup getirin. Konuşmamız gerekiyor."

******

Alhedras konuşmasını anlattığında odada küçük çaplı bir fırtına koptu. Herkes birşeyler söylüyor, itirazlar, eleştiriler ve arada ağızdan kaçan küfürler havada uçuşuyordu. Bir tek Lezalit ve Artimenner konuşmadı. Sadece birbirlerine bakmakla yetindiler.

Kral'ın emri açıktı. "Çabalarından dolayı seni kutlarım ancak bazı politik ve ticari nedenlerle vesaire vesaire vesaire Culmarr kalesi ve tüm bağlı topraklarının himayesi Kont Haringoth'a verilmiştir. Çabalarını boşa çıkarmamak için lütfen bu naçizane hediyeyi kabul ediniz..."

Sandığı açtıklarında odada ikinci bir şok dalgası yayıldı. Çünkü sandıkta sadece 900 dinar vardı.

"Bu çılgınlık," dedi Katrin. "900 dinar bu ordunun iki günlük yiyeceğine yetmez. Kral bunu bilmiyor mu?"

"Biliyordur," diye cevapladı Matheld. "Ancak asıl soru umursayıp umursamadığı. Onun için bizler sadece bir avuç maceracıyız. Emrimizde hazırda bir kalemiz ve köyümüz var. Fazlasını da vereceklerini sanmıyorum."

"Bu hiç mantıklı değil" dedi Alhedras sonunda. "Kral Harlaus'la defalarca görüştüm. Bir çok savaşta yanyana savaştık. Onun adaletine güveniyorum. Bu işin içinde başka bir iş var."

"Yerinde olsam kralın adaletine pek güvenmezdim." dedi Lezalit. Konuşmanın başından beri Artimenner ile ikisi sessiz kalmışlardı.

"Siz ikiniz birşeyler mi saklıyorsunuz?" diye sordu Alhedras. "Haringoth'un yanından döndüğümden beri ağzınızı bıçak açmıyor. Birşeyler biliyorsanız anlatın."

"Hoşuna gitmese bile mi?" diye sordu Artimenner. "Çünkü anlatacaklarımız Kral Harlaus hakkında."

"Sadece ne olduğunu anlatın." dedi Alhedras. "Yeter ki şu durumu açıklığa kavuştursun."

"Pekala," dedi Lezalit Artimenner'e bakarak. "Sanırım ben anlatacağım."

******

"5 yıl kadar önceydi. O zamanlar Artimenner ve ben Vaegir'in hizmetinde Ismirala kalesindeydik. Ben adamları eğitiyordum. Artimenner de son kuşatmada zarar görmüş surların onarım işleri ile ilgileniyordu."

"Swadia o zaman Khergit ile savaştaydı. Bir kumandanları vardı: Kont Guthalf. O da senin gibi Calradia dışından gelen bir maceracıydı. Calradia'nın her yerinde savaşıp ün kazandıktan sonra Kral Harlaus'a bağlılık yemini etmiş ve Swadia'nın emrine girmişti."

"Oldukça iyi bir kumandandı. Khergit savaşını neredeyse tek başına yürütüyordu. Her savaşta en önde onun askerleri oluyordu. Zaferden zafere koşuyor, Khergit'leri gitgide daha içeri sürüyordu."

"Ödülünü de almıştı: Sungetche Kalesi..."

"Ancak savaş sırasında Swadia tüm ordularını Khergit sınırına yığmıştı. Bunu fırsat bilen Nord'lar kuzeyden Swadia topraklarına girdiler ve ilk saldırıda çok büyük zayiat verdirdiler. Suno yakılıp yıkılmış, civarındaki tüm köyler yağmalanmıştı."

"Kral Harlaus iki taraf ile aynı anda savaşamayacağını anladı ve dikkatini daha büyük bir tehlike olan Nord'lara yöneltmeye karar verdi. Bunun için de Sancar Han'a ateşkes teklifi gönderdi."

"Sancar Han fırsatı gördü ve kaçırmadı. Ateşkes için tek bir şartı vardı. Ele geçirilen tüm toprakları geri verilecekti. Harlaus mecburen kabul etti ve adamlarına Khergit topraklarından çekilme emrini verdi."

"Ancak Guthalf bu emre karşı çıktı. Sungetche kalesini hiçbir şekilde terketmeyeceğini söyledi."

"Harlaus buna o kadar sinirlendi ki, Guthalf'ı hain ilan etti. Sancar Han'a da Sungetche kalesinin artık Swadia korumasında olmadığını ve ne isterse onu yapabileceğini söyledi. Hatta daha da ileri gitti ve Sancar Han'a kuşatma için yardım gönderdi."

"Kuşatmaya bizzat en yakın dostunu, yani şu dışarıdaki Haringoth'un ağabeyi Kont Clais'i gönderdi. Clais ve ordusu Sancar Han ile birlikte Sungetche kalesini kuşattılar."

"Kuşatma günler sürdü. Guthalf ve adamları cesurca savaştılar ancak sonunda yenik düştüler. Harlaus'un kesin emri vardı: Esir alınmayacak!"

"Söylenenlere göre Guthalf'ı Kont Clais'in bizzat kendisi öldürmüş. Sancar Han ise kafasını keserek bir kazığa saplamış."

"Kuşatma sonunda o kadar fazla ceset vardı ki kimse temizlemekle uğraşmadı. Sancar Han ve Kont Clais ülkelerine döndüler. Sancar Han ancak aylar sonra, tüm cesetler yaban hayvanları tarafından parçalandıktan veya çürüyüp toprağa karıştıktan sonra kaleye adam yerleştirdi."

******

Lezalit anlatmasını bitirdiğinde odaya derin bir sessizlik çöktü. "İşte bu yüzden," dedi Artimenner. "Kral'ın adaletine güvenmemelisin. Onun emrinde olabilirsin. Ancak vereceğin her kararı tekrar tekrar düşünmeni öneririm."

Dostları sessiz kalıp Alhedras'ın karar vermesini beklediler. Konuştuğunda sesi çatlak çıkıyordu:

"Size inanıyorum dostlarım. Ancak burada birşeylerin yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Kralın kendisi ile konuşmadan karar vermek istemiyorum."

Lezalit ve Artimenner somurttular ancak sessiz kaldılar.

"Pekala" dedi Alhedras sonunda. "Madem Haringoth kaleyi istiyor ona bizden kalanları verelim. Marnid, Borcha siz ikiniz yükte hafif pahada ağır ne kadar ganimet varsa toplayıp bu gece gizlice yola çıkın. Haringoth'a sadece birkaç kap kacak bırakalım. Malları Yalen'de satın ve orada diğerlerini bekleyin."

"Lezalit, siz de adamları toplayıp yarın sabah Yalen'e doğru yola çıkın. Ağır yaralıları orada bırakın ve mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde Jamiche'ye dönün."

"Ben de Rolf ve Nizar ile birlikte Praven'a gidip Kral Harlaus ile görüşeceğim. Bakalım bu konuda o ne söyleyecek."

NOT: Oyundaki akrabalık ilişkileri her oyunda değişiyor. Ben kendi hikayeme göre bir akrabalık kurdum onun üzerinden gidiyorum. Sonra bana vay efendim Clais bununla kardeş değil, oğlunun adı şu filan demeyin  :mrgreen:
 
Status
Not open for further replies.
Back
Top Bottom