Kan ve Kılıç Üçlemesi (SON BÖLÜM EKLENDİ! - 23 Şubat 2011)

Users who are viewing this thread

Status
Not open for further replies.
Kapat da sinek kaçmasın :grin:


Çok güzel olmuş yeni bölüm Alhedras.
 
8. Bölüm eklenmiştir.

Alhedras, Jamiche kalesine döndüğünde sade bir törenle karşılandı. Ölenler için dostları bir kaç kısa konuşma yaptılar. Ardından zafer kutlamalarına geçildi. Ancak o da kısa sürdü, öğlen askerler ile birlikte yenilen şatafatlı bir yemek sonrasında herkes işine geri dönmüştü. Alhedras toprak ve kale sahibi her kont'un yaptığı gibi kaleyi dolaşıp işlerin nasıl gittiğini tek tek kontrol etti.

Marnid ve Katrin, Culmarr kuşatmasından elde edilen ganimetlerin azlığından yakınıyorlardı. Kasada çok fazla dinar kalmamıştı. Ölen adamların yerine yeni adam alıp donatacak ve maaşlarını ödeyecek kadar dinarları yoktu.

Lezalit ve Borcha acemi birliğinin eğitimine devam ediyorlardı. Adamlar öğle güneşinin altında tahta kılıç ve kalkanlarla dövüşüyorlardı. Bir ağacın altına oturmuş olan Rolf'un alaycı yorumlarını duymazdan geliyor gibiydiler.

Artimenner planlarına dalmıştı. Alhedras ne yaptığını sorduğunda kafası çılgınca çalışan mühendis "kendinden hareketli otomatik kapı kırıcı" ya dair birşeyler anlattı ancak Alhedras dediklerinin bir kelimesini bile anlamadı. En sonunda mühendisi çizim ve hesapları ile başbaşa bıraktı.

Nizar yemekhanedeydi. Hizmetçi kızları ve üçüzleri (askerler arasındaki adları ile kılıç bacılarını) etrafına toplamış, lavtasının eşliğinde yine bol abartılı hikayelerinden birini anlatıyordu. Alhedras içeri girdiğinde hizmetçi kızlar hızlıca işlerinin başına döndüler. Nizar sadece omuzlarını silkip lavtasından garip notalar çıkartmaya devam etti. Üçüzler ise acemilerle dalga geçmek için Rolf'un yanına gittiler.

Matheld'i okçuların atış sahasında buldu. Savaşçı kadın fırlatma baltaları ile talim yapıyordu. Üzerinde zırh yoktu, kolsuz bir tünik giymiş, uzun sarı saçlarını örmüştü. Alhedras kadının hareketlerindeki mükemmelliği izlemeden edemedi. Attığı bir düzine baltanın neredeyse hepsi hedefi onikiden vurmuştu. Alhedras izlerken bir tanesi daha saman yığınındaki kırmızı dairenin içine saplandı.

Soluk soluğa kalmış kadın kendisine dönüp baktığında Alhedras acemice bakışlarını kaçırıp hızlıca oradan uzaklaştı. Matheld ile aralarında ilk tanıştıklarından beri süregelen garip bir çekim vardı. Ancak gerek Alhedras'ın yeterli cesareti bulamaması gerekse kadının konumu, yani ölmüş kocasının ünvan ve topraklarını talep eden bir soylu olması, daha fazla ileri gitmelerini engellemişti. Bir tür oyun oynar gibiydiler. Birbirlerini uzaktan izliyor ve bunu yaparken yakalanmamaya çalışıyorlardı.

Kısacası herşey barış zamanında bir kalede olması gerektiği gibiydi. Ancak Alhedras bu akşamdan sonra birşeylerin değişeceğini hissediyordu.

******

Ana salonda yenen akşam yemeğinin ardından Alhedras, Kral Harlaus ile olan görüşmeyi anlattı. Dostları ilk başta sessiz kaldı. Hepsi ne söyleyeceklerini düşünüyor gibiydiler. İlk konuşan Marnid oldu.

"Teknik açıdan," diye başladı. "Culmarr kalesi ile ilgili söyledikleri doğru. Geçmişte oradan geçen bir çok kervanın, kervandaki malların ticaret durumuna göre Calradia'ya sokulmadan geri çevrildiğini duymuştum. Ancak bunun için devamlı kalede kalıp her gelen kervanı gözlemek gerekir. Ki sanırım bu bizim isteyeceğimiz son şey. Bence orayı Kont Clais'e veya Kral Harlaus'a yakın ve ticaretten anlayan birinin yönetmesi daha iyi."

"Bunu kuşatmadan önce söyleseydin ya!" diye çıkıştı Katrin. "Bu kadar zahmete girmemiş olurduk. Hadi kuşatma masraflarını boş verelim, ki nord savaşçılarına verdiklerimiz aslında hiç de boş verilecek bir rakam değil, iyi eğitimli otuzdan fazla adamımızı kaybettik. Bu bile elde ettiğimiz hiçbirşeye karşılık büyük bir bedel."

"Marnid'in bu konuda bir suçu yok" dedi Alhedras. "Bütün bunları anlatsanız bile ben yine de kuşatmaya karar verirdim. Savaşın gidişatı bunu gerektiriyor çünkü. Her ne kadar biz zarara girsek te şunu unutmayalım ki bizler bir paralı asker birliği değiliz. Svadya Kral'ının hizmetindeyiz. Svayda ve Kral'ın çıkarlarını korumak, sonuçları hoşumuza gitmese de öncelikli görevimiz.... Ayrıca," diye ekledi. "Aksi takdirde ne olacağını hepimiz iyi biliyoruz." son cümleyi söylerken Lezalit ve Artimenner'e baktı.

"Bu söyleyeceğim hoşuma gitmesede," dedi Lezalit. "savaşın şu aşamasında Kral'a karşı çıkmanın bizim için çok büyük bir hata olacağını düşünüyorum. İstesek te istemesek te emirleri yerine getirmemiz gerekiyor."

"Peki ya şu yeni görev?" diye bu kez Matheld sordu. "Bu görev hakkında ciddi endişelerim var. Ortada bilinmeyen çok fazla şey var. Bu Isolla denen kadın kimlerle görüşüyormüş? Neden Tulbuk kalesi? Oraya gittiğimizde kiminle veya ne ile karşı karşıya kalacağımızı bilmiyoruz."

"Bu tür bir görev," dedi Rolf. "ya çok güvendiğin bir adamına, ya da artık kurtulmak istediğin bir adamına verilir. Umalım ki Harlaus henüz bizden sıkılmamış olsun."

"Sanırım bütün bu soruların cevabını sadece Tulbuk'a giderek öğrenebiliriz." dedi Artimenner. "Ne zaman yola çıkıyoruz?"

"Hayır hayır dostlarım" dedi Alhedras. "Harlaus en azından bir konuda haklı. Kalabalık gitmemiz yararımıza olmaz. Bu göreve sadece birkaç kişi ile çıkacağız."

"Yarın sabah Nizar, Borcha ve  Rolf  ile birlikte yola çıkacağız. Sadece dört kişi olacağız."

******

Ertesi sabah yeniden bir tören düzenlendi. Svadya kurallarına göre sefere çıkan her kumandan, eğitimini tamamlamış şövalye yamaklarını şövalyeliğe terfi ettirmekle yükümlüydü. Sabahın erken saatlerinde beş savaşçı, Alhedras'ın elinden şövalye ünvanını alarak birliklerine katıldılar.

Alhedras avluda toplanmış olan kalabalığa kısa bir konuşma yaptı.

"Dostlarım!" diye bağırdı. "Şövalyelerim ve askerlerim. Kral Harlaus'ten gelen bir görev ile Svadya'nın birliğini ve onurunu kurtarmak için bir göreve çıkıyorum. Yokluğumda Svadya'yı korumak sizin görevinizdir. Yemininizi unutmayın! Svadya'ya ve Kral'a bağlı kalın. Zayıfları ve en önemlisi dostlarınızı kollayın!"

******

Dört savaşçı bozkıra doğru at sürerken, Alhedras başını çevirip kaleye doğru baktı. Surların üzerinde belli belirsiz bir şekilde görülen Matheld onları izliyordu.

bölümün alternatif ismi: fırtınadan önceki sessizlik  :mrgreen:

Not: Anket 1 hafta kaldıktan sonra kapatılmıştır. Sonuçlara göre mini hikayeler 1. ve 2. kitap arasında yayınlanacaktır.
 
Hll kardeşim benim mükemmel bir hikaye.Hayırlısıyla ileride bunları kitapçılarda görecez.Ramazanın mübarek olsun bu arada.Oruç tutuyosan Allah kabul etsin.Hikayenin devamını heyecanla bekliyorum.Kolay gele.
 
Dün gece 1. hikayeden 7.ye kadar okudum. 8 ne zaman çıkar acaba diye kıvranırken çkmış bugün :grin:
Yani aslında dün.
Ben de çok severim hikaye yazmayı. Yarışmalara da katılmıştım ilkokulda :grin:
Ama gerçekten çoook güzel.

Biraz daha çabuk yazmayı denesen olmaz mı? Merak ediyorum da :grin:
 
Silverlight said:
sen bunları pdf yap dağıt millete :grin:
şöyle güzel bikapak falanda yaparız istersen

1. kitap bittikten sonra tüm bölümleri tekrar elden geçirip (imla hataları, sonradan hoşuma gitmeyen birkaç cümle vs..) bir tür direstor's cut versiyonu gibi yayınlayacağım zaten.

Erosx said:
istersen yardım etmeye hazırım istedigin konuda kurgulama yapabilirim  :wink:

yardım teklifleri için teşekkürler ama birinci sayfada da belirttiğim gibi hikaye zaten (kafamda) hazır durumda. sadece bölüm sıralamalarını düzenleyip yazması var. Onun için herhangi bir dış yardıma şu an için ihtiyacım yok.

ExorcisT said:
bu hikayenin sonunda matheld'in alhedras'dan çocuğu olur... demedi demeyin :lol:

ünlü medyum exo konuştu  :eek:

şimdiden son için tahminlere başlamayalım. daha 1. kitap bile bitmedi.
 
sabah sabah herkese bir iyi ve bir de kötü haberim var.

iyi haber: 2. kitabın olay akışı hemen hemen tamamlandı. veee bunun sonucunda 3. kitabın olacağı kesinleşti....

kötü haber: bu demektir ki hikayenin sonunu görmek için daha çok bekleyeceksiniz  :mrgreen:
 
9. bölümü bekleyin... adam taaa rivacheg'den Veluca'ya geliyor yol uzun...

ve hatta sürpriiiizzz  :mrgreen: :mrgreen: :mrgreen:

9. Bölüm yayındadır:

Lord Kastor son tepeyi de aşıp ufukta Veluca'yı ilk gördüğünde gözyaşlarını tutamadı. Tam 5 yıldır sürgünde yaşayan adam, memleket özlemini şimdi olduğundan daha fazla hissetmemişti hiç. Kendini tutmasa atını dörtnala sürüp şehre girecekti. Ancak Kastor, Veluca'ya dönüş amacını düşündükçe sakinleşti, duygularına daha fazla hakim oldu. Şu andan itibaren tüm Rhodok halkının kaderi omuzlarındaydı. Hiç olmadığı kadar dikkatli hareket etmesi gerekiyordu.

Şehre yaklaştıklarında surlarda borazanlar çalmaya başladı. Şehrin büyük kapısı açıldı ve süslü püslü bir karşılama birliği çıkıp kapının iki yanında yerini aldı. Kastor şehir kapısından içeride yüzlerce insanın toplandığını görebiliyordu. "Etrosq," diye sordu. "Gelişimizi haber mi verdin?"

"Affınıza sığınıyorum Lord'um" diye cevapladı Etrosq. "Ancak durumun aciliyeti düşünülürse oyalanacak vaktimizin olmadığını kabul edersiniz. Rivacheg'den yola çıktığımızda birkaç haberci göndererek gelişimizi haber verdim. Sanırım bizi destekleyen tüm Lord'lar şu an ya Veluca'da yada Veluca yolundadır."

"Sakin bir şekilde şehre girmek ve ilk olarak ailemle hasret gidermek isterdim" dedi Kastor. "Ama doğrusu senin dediğin gibi... Rhodok önce gelir. Pekala, o zaman şu merasimi çabucak atlatalım da işimize bakalım."

Kastor işaretini verdi ve tüm atlılar hızlarını arttırdı. Surlarda çalan borazanlar eşliğinde Lord Kastor, Veluca'nın sürgündeki eski lordu, şehre geri döndü.

******

Kalabalık çılgınca bağırıyor, tezahurat yapıyor, "Kral Kastor, Ergellon'a gidelim" kelimeleri havada uçuşuyordu. Veluca halkı, Lord'larının şehre dönüşünü kutluyordu. Kastor ve beraberindekiler insan seli içerisinde zaten zar zor ilerlerken bazen bir Lord, bazen de şehrin önde gelenlerinden biri tarafından durduruluyor, kısa bir hoşgeldiniz merasimi gerçekleştiriliyordu. Kastor'un kalabalığın ve "evinize hoşgeldiniz" lerin arasından kurtulup eski evine varması neredeyse bir saatini aldı.

Tanımadığı uşak onu kibarca kabul salonuna yönlendirdi. Salona girdiğinde eşyaların bakımsızlıktan dolayı eskidikleri gözüne çarptı hemen. Sürgündeki yılları ailesini de etkilemişti. Salonun diğer ucundaki işlemeli sandalyenin yanına gitti. Resmi kabullerde oturduğu sandalyeydi bu. Ancak oturmadı, arkasına geçip üzerindeki işlemelerde elini gezdirdi. Eski günleri hatırladı. Sadece Veluca Lord'u iken geçen günleri. Kral olarak aday gösterilmeden önceki günleri.

Kral olmak için aday gösterildikten sonra herşey değişmişti. Kendisini destekleyen Lord'lar konsey'de, Ergellon'da birden karar değiştirmiş, hepsi Graveth'e oy vermişti. Graveth ile aralarında zaten kişisel bir husumet vardı. Kral olma yarışında karşı karşıya gelmeleri, üstelik oylamanın da olaylı geçmesi herşeyin üzerine tuz biber ekmişti. Kastor'un hayatı tehlikedeydi artık. Sürgün'ü seçmişti.

Evin salonunda eski günleri hatırlayan Kastor'un düşünceleri karmakarışıktı. Acaba Kral olmak için kalkıştığı bu hareket, ikinci kez evinden, sevdiklerinden ayrılmasını gerektirecek miydi?

"Baba!"

Kastor sesin geldiği tarafa döndü ve genç bir kızın üstüne atladığını gördü. Ne olduğunu anlayamadan genç kız sımsıkı sarılmıştı. "Baba, baba!" diyordu sadece.

Kastor'un kızın kim olduğunu anlamaya çalıştı. Sona birden anladı. "Ymira!" dedi. "Kızım bu sen misin? Ne kadar da büyümüşsün seni tanıyamadım. Ben giderken küçücük bir çocuktun, şimdi şu haline bir bak..."

"Hiç de bile küçük değildim!" dedi Ymira gözlerindeki yaşları silerken. Sonra yaptığını farkederek güldü. "Ama hala küçük bir çocuk gibi inatçılık yapıyorum değil mi?" diye sordu. Sona Kastor'un cevabını beklemeden babasını kolundan çekiştirdi. "Hadi gel, annem bu tarafta o da seni gördüğü için çok sevinecek."

******

Kaledeki büyük şölen salonu tıklım tıklım doluydu. Ortadaki tüm masalar kaldırılmış ve Lord'ların oturması için daire şeklinde dizilmiş sandalyeler konmuştu. 23 taneydiler. Arka bölümlerde ise onlarca insan ayakta Lord'ların görüşmesini izliyordu.

Kastor ilk başta kalabalıktan rahatsız oldu. Bunun ciddi bir savaş konseyi olması gerekiyordu. Ancak Etrosq'un açıklamaları ile, ayrıca ailesini gördüğü için rahatlamış olduğundan dolayı da, sakinleşti. Kalabalığın kalmasına ses çıkarmadı.

"Bu normal bir savaş konseyi değil" demişti Etrosq. "Burada halkın ve Lord'ların desteğini yanımıza çekmeye çalışıyoruz. Ne kadar fazla insanın dikkatini ve desteğini alırsak o kadar iyi. Bunu arenada yapılan bir gösteri dövüşü olarak düşün."

Kalabalık gittikçe sabırsızlanıyor, salondaki uğultu artıyordu. 21 lord sandalyelerine oturmuş Etrosq ve Kastor'un konuşmasını bekliyordu. İlk olarak Etrosq ortaya çıktı. Elini kaldırıp kalabalığa sessiz olmalarını işaret etti. Salon yavaş yavaş sessizliğe gömüldü.

"Dostlarım," diye başladı Etrosq. "Rhodok halkı! Bugün burada kötü giden savaşa ve kötü yönetime dur demek için toplandık." Kalabalıktan patlayan onaylama ve alkış seslerinin dinmesini bekledi. "Graveth ve yandaşları 5 yıldır bizi kendi çıkarlarına göre yönettiler. Halkımız burada zayıf ve yoksul düşerken tüm ganimetleri kendi aralarında paylaştılar. Şimdi bu basiretsiz yönetim Svadya ile savaşta ne yapıyor? Koca bir HİÇ..."

"Lord'larım, bugün burada geçmişteki hatalarımızı telafi etmek için toplandık. Evet buna HATA diyorum. Ben de dahil olmak üzere hepimiz, 5 yıl önce Lord Kastor'a haksızlık ettik. 5 yıl önceki o günde oyumuzu Graveth'ten yana kullandık. Bazılarımız bunu Graveth'ten korktuğu için yaptı, bazılarımız onun yalanlarına inandı... Yaptığımız hatanın sonuçlarını görüyoruz artık. Şimdi yapmamız gereken, onurlu bir erkek gibi hatamızı kabul etmek olmalıdır."

"Bazılarımız her şey için çok geç kalındığını ve Svadya'ya artık karşı koyamayacağımızı düşünebilir. Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Aslında şu anda, şu salondaki insanlara bakınca Svadya'ya acıyorum. Kendini ülkesine adamış bu kadar insanın karşısında hiç kimse duramaz." Salonda tekrar bir tezahurat patlaması yaşandı. Ancak bu kez dakikalarca sürdü. Görevliler asalarını yere vurup sessizlik çağrılarında bulundular.

Etrosq ise oluşan havadan memnundu. Kastor'un yanına yaklaşıp konuştu. "Şimdi hepsi elimizde" dedi. "Şu an Ergellon'a gidelim dersek hepsi hiç düşünmez bizimle gelir. Ancak tabii Ergellon'un da bir zamanı var."

Kastor hiçbirşey demedi. Kalabalığın coşkusu onu da etkilemişti. Yavaş yavaş Kral Kastor ifadesi zihninde daha net beliriyordu.

Sessizlik sağlandığında Etrosq tekrar sözü aldı. "Önümüzde çetin sınavlar var." diye başladı. "Hem Svadya'ya hem de Graveth ve onun yardakçı tayfasına karşı savaşacağız. Lordumuz Kastor'u Ergellon'da, kutsal konseyimizde demokratik bir seçimle Kral seçmeden önce kazanmamız gereken muharebeler var. Bunun için ilk işimiz bir savaş konseyi oluşturmak ve Lord Kastor'u Mareşalimiz olarak atamak olmalıdır."

"Şimdi burada, özgür Rhodok'un kanunlarına bağlı olan Lord'lar, Lord Kastor'u Mareşal olarak kabul ediyormusunuz?"

Tüm Lord'lar hep bir ağızdan "EVET" diye bağırdılar. Kalabalık yine coşmuştu, görevliler insanları tutamadı. Kastor'un etrafı onlarca kişi tarafından sarıldı. Omuzlara alınan Kastor salonda dolaştırılırken tezahuratlar yayılıyordu: "Kral Kastor, Kral Kastor, Kral Kastor...."
 
Status
Not open for further replies.
Back
Top Bottom