Ramazan Platformu

Users who are viewing this thread

Kur'an ile Sünnet birdir ayrılamaz. Hadisler kaynaktır, hemde Kur'an'ın ayetleri kadar sağlam kaynaklı olan hadisler vardır ki bunlara "Mütevatir" hadisler denir. Reddi insanı kafir eder. Allahu Teala bir çok yerde Resulune yönlendiriyor ve ona uyulmasının ona itaat edilmesinin kendisine itaat edilmesiyle eş değer olduğunu söylüyor.

(Ey Muhammed! Onlara) Deki: “Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...”(Al-i İmran / 31)
"Her kim o Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa /80
“Ey iman edenler! Allah’a ve Rasulüne itaat ediniz....” (Enfal / 20)

Kur'an-ı Kerim bir kainat kitabıdır. Her şey içinde bulunur fakat teferruatlı bir şekilde açıklanmamıştır. Bunun için kitabını açıklayan ve onu yaşayan bir Resul göndermiştir. Öbür türlü haşa postacıdan bir farkı kalmazdı herhalde? Kur'an da yeri bulunmayan ama şeriatta hükmü bulunan bir çok durum var. Bunlardan bir kaçı; Erkeklerin ipek giymesi-altın takması, Namazın kaç rekat olduğu, kaç defa secde edilmesi yani nasıl kılınacağı ile ilgili, sakal hükmü vb. Şeriat, Kur'an ve Hadislerle sabittir.

Hz. Muhammed (asm), Muâz'a Yemen'de ne ile hükmedeceğini sormuş; Muaz, "Allah'ın Kitabı ile" cevabını vermiştir. Hz. Peygamber (asm) "Allah'ın Kitabında bir hüküm bulamazsan?" buyurunca; "Rasulünün sünnetiyle" demiştir. "Onda da bulamazsan?" sorusuna ise Muaz, "Reyimle ictihad ederim!.." cevabını vermiştir. Bunun üzerine Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: "Rasulünün elçisini, Peygamberinin razı olduğu şekilde muvaffak kılan Allah'a hamd olsun." (Tirmizi, Ahkâm, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236, 242; Şafii, el-Ümm, VII, 273).

Oruç mevzusuna gelirsek, Kur'an-ı Kerim'in kainat kitabı olduğunu tekrar söylüyorum. İçinde bir çok mucizeler var ve 1400-1500 yıl önce bilinmesinin mümkün olunmadığı bir ton şey var. Görmek isteyene gerçekten iman etmek isteyene "Akıl sahipleri için ibret vardır." Sadece arap yarımadasını inmedi, bütün insanlığa indi. Bazı yerler de orucun az tutulması, bazı yerlerde orucun fazla saatlerle tutulması adaletsiz gibi görülebilir. Fakat bu orucun ecri ile yani mükafatı ile orantılıdır. Az saatlerle kolay tutulan orucun ecri farklıdır, çok saatlerde tutulan orucun ecri çok daha farklıdır. Dünyada adalet aramak ne kadar mantıklı? Gerçekten burada adalet olsaydı, ahirete ne gerek vardı? Mizana ne gerek vardı? Allahu Teala'nın vaadlerine ne gerek vardı? Haşa ve Kella!

(99/ZİLZÂL-7-8: Kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür.Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.)

Allahu Teala bize zorluk çıkartmak istemez daima bizim için kolaylığı ister.
(2/BAKARA-185: (Oruç tutmanız gereken o sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur'an, insanlara yol gösterici, doğru yola iletici, eğri ile doğruyu birbirinden ayırt edici olarak o ayda indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse orucunu tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde (aynı sayıda oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez. Bu da oruç günlerini tamamlamanız ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı yüceltmeniz içindir. Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir.)
Doğru veya Yanlış denilen olgu, toplumdan topluma değişir. Hakikat birdir ve değişmez. Kadınlar ile Erkekler eşit görülüyor şuan ki toplumda, doğru ve yanlışlar gibi. Nasıl ki şuan zinanın serbest olduğu bir yerde zinayı engelleyen yanlış ve haram olduğunu söylersen doğru olan bu şeyi yanlış olarak görürler bu da aynı şekilde. Hakikat olan Allah'ın yanındadır. Kadınla-Erkek bazı konularda ikisi de birbirine üstündür. Düşün ki; İkisi de sınavda 70 alıyor. Birisi 5. soruyu yapmış diğeri yapamamış. Biri 7. soruyu yapmış diğeri yapamamış. Allahu Teala, erkeği bir tık daha yaradılış itibari ile üstün yarattığından ötürü evin reisliğini erkeğe vermiştir. Bakımını giderini türlü türlü şeylerini. 1 e 2 olmasının sebebi de budur. Kadın evine bakmakla yükümlü değildir bundan ötürü mirastan pay dahi almaması gerekirken Allahu Teala onlara da pay vermiştir. 1 erkek şahit yeter iken kadınlara gelirken 2 şahit gerekmektedir. Bunlar görünüş itibari ile adaletsizlik olarak gözükse de kadınları korumaya yönelik şeylerdir. Kadın ve Erkeğin birbirine üstün olduğu tek yer "Takva"dır. İctihadlarda hatalar olabilir, evet ama zaten Resulullah (SAV); “Ashabım semadaki yıldızlar gibidir. Hangisinden hadis alırsanız, doğruyu bulursunuz. Ashabın ihtilâfı sizin için rahmettir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I/64; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, I/210-212)
"Ümmetimin ihtilafı (yani ictihadlardaki farklılıklar) rahmettir." buyurmuştur.

Hak olan mezhepler çok idi fakat günümüze kadar fazla takipçileri yani uyanları kalmamıştı. Hak olan şey Resulullah (SAV)'ın sünnetleridir. Yani Ehl-i Sünnet vel Cemaat'tir. Genel olarak ictihadlar belirlenmiştir. Bir daha müçtehid gelmeyecektir. Hz. Mehdi (as) hariç. O yüzden şuan ki ictihadlar sabittir.
"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necat olacaktır."
buyurmuş. Ashab sormuşlar:
"Yâ Resûlâllah, o kurtulan fırka hangi fırka olacaktır?"
Şöyle cevap vermiş:
"Benim sünnetimden şaşmayanlar kurtulanlardan olacaktır! Yâni Ehl-i sünnet ve cemaat mensuplarıdır."(Tirmizi, İman,18; İbnu Mace, Fiten, 17)

Bugün çok fazla Kur'an'a, Allahu Teala'ya, Resulullah (SAV)'e hakaret eden, profesörler, ilahiyatçılar (!) var. Bir de bunları adam yerine koyup dinleyenler var. Bu profesörler; Kur'an-ı Kerim'in değişmesi gerektiğini savunan, Hz. Adem (as)'ın babası olduğunu savunan, Allah'ın gaybı bilemeyeceğini savunan, Mucizeleri inkar eden, Hadisleri inkar eden, Namazı inkar eden, Başörtüsünü inkar eden, artık sayamayacağım o kadar çok fazla var ki... Bu gibi insanlar evet Diyanette iş başındalar, ve saygısızlık değildir bu bildiğin düşmanlıktır. Bunların hala orada beslenmesi, atılmaması, fişlerinin çekilmemesini neye bağlarsanız bağlayın artık. Bugün Suudi Arabistan dahi ılımlı islamiyete geçişte gerçi bundan önce de çok doğru sayılmazlardı yüksek çoğunluğu Vehhabi denilen illete mensuptular. İslamiyete büyük saldırılar var, yıkılmaya çatırdamaya çoktan başladı. Bütün dünyada ölenler müslümanlar, bütün acıları çeken müslümanlar, azap gören sadece müslümanlar... Neyse bu bambaşka bir konu...

Daha fazla yazmayacağım sanırsam, zaten ne kadar açıklarsak açıklayalım. Kur'an da ne mucizeler görürseniz görün, inanacağınızı zannetmiyorum. Allahu Teala hidayet denilen iman nasibini herkese vermemiştir. Büyük bir lütuftur. Şükrünü icra etmeyen kaybetme tehlikesiyle karşılaşabilir. Buraya yazma sebebim burada Müslüman bir kardeşim hepinize tek tek cevap vermeye çalışıyor sizde Hurra! diyip üstüne çullanmaya çalışıyorsunuz. Hepinize cevap veremez, insan o. Sırf şu tanımadığım kardeşimin hatrına yazıyorum.

(6/EN'ÂM-35: Eğer onların yüz çevirmeleri sana çok ağır geliyor da (getirdiğin Mesaj’a inanmalarını sağlamak maksadıyla) onlara istedikleri türden mucizeler göstermek için yer altında bir geçit veya göğün derinliklerine doğru bir merdiven olsun istiyorsan bil ki, eğer Allah dilemiş olsa idi hiç şüphesiz onların hepsini (tek bir mucize veya bir icraatıyla) hidayet üzerinde toplayabilirdi. (Fakat Allah’ın iradesi başka yönde ise, O bu işin rasûller vasıtasıyla ve Kendi kurallarına göre cereyan edip, insanların kendi serbest tercihleriyle başbaşa kalmalarını diliyorsa,) artık sen farklı bir istek ve talep taşıyanlardan olma!)
Güzel kardeşim, biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım. Bu insanlar için ne kadar üzülürsek üzülelim olmayacak. Onlar inkarların da ısrar ettiler de Allah onları bu bataklıkta sabit kıldı, kulaklarına ağırlıklar koydu, kalplerini mühürledi, gözlerine perdeler indirdi. Bu halde dahi kibirlerinden dolayı inkarlarında ısrar edenlere üzülme! Haddi aşanlardan olma buyuruyor Rabbim.

Bu kainatı ve içinde bulunan her şeyi sahiplenen tek bir zât çıktı. Allahu Teala. Ve size mucizelerle geldi. İnansaydınız ne kaybederdiniz? İnanmadığınız için bir çok şeyi kaybedeceksiniz... Sadece içinizde, kalbinizde imanın olması dahi Allahu Teala'nın size merhamet etmesi için yeterli olabilirdi. Niye dostlar niye? Niye inkarınızda bu kadar ısrarcısınız? Her sorunuzun cevabı Allah'ın izniyle var ve bulabilirsiniz...
 
Yazdıkların içindeki en genel bir kaç soruna değinmek istiyorum.

İnançta mantık aranmaz, ancak inancı mantık temeline yatırmak için çabaladığında da çelişkiye düşersin. Bu sorunun temelinde birden fazla kaynak vardır. Biri Allah'ın ilmine insanın anlamayacağı olgusu ki bu zaten dinde mantık aranmasını yasak haline getiriyor. Çünkü sorguladığın anda aslında cehalete ve günaha düşüyorsun. İkincisi zaten olayların mantıksal açıklamalara ihtiyaç duymaması. Bundan 3000 yıl önce de Deluge kavramı vardı. Geçmişten gelen bilgelik teması hakimdi dinsel öğelerde. Doğada açıklanamayan her şey tanrıların kerametine bağlanıyordu. Muhammed'in döneminde de durum pek farklı değildi. Kaldı ki insanların Arap Yarımadasındaki putperestlerle bugünün Müslümanları arasındaki benzerlikleri görmemesi de ayrı bir problem. Muhammed bulunduğu toplumda sadece belli kavramları değiştirdi. Putları yıktı ancak ondan önce de insanlar tek tanrıya iman ediyordu. Olaylara mantıksal açıklamalar getirmek yerine ortaya mucizeler sundu. Bugün de çoğunun nasıl çeliştiğini rahatça birer birer sayabiliyoruz.

Uzun lafın kısası eğer cidden imanın kuvvetliyse zaten böyle mantık üstüne dayanan açıklamalarla uğraşmazsın. İnanç dediğin şey açıklanması gereken bir şey değil. Sadece inanırsın. Üstünde mantık aramaya başladığın anda artık inanmıyorsundur, sadece varsayıyorsundur. Kimse inandığını söylemek için cümle kurmaya ihtiyaç duymaz da zaten. Dini de çelişkiye sürükleyen en büyük sıkıntı böylesine basit bir mekanizma üstüne çok büyük şeyler koymaya çalışması. Çünkü mantıksal açıklamalar aramaya başladığı anda en temel mekanizma devre dışı kalıyor.

Ek olarak: Yine son kısımları belirtmen gerekmiyor. Kimsenin gözüne perde çekilmiş değil. Bunları söyleyip de karşıdakinden dininize saygı duymasını bekliyorsanız daha yiyeceğiniz kırk fırın ekmek var.
 
"İnançta mantık aranmaz." sözü bence saçmalık. Niye aranmasın? İnsanların beyinlerini kullanarak bir sonuca varmasında bir sıkıntı görmüyorum. O an cevap verilemeyen şeylerin, o gün kanıtlanmamış olması bir şeyin "o an" için gerçek olmadığı anlamına gelir? Yoksa insan sadece yanılıyor olma ihtimalini "egoizmi" sebebiyle gözünden mi kaçırır? Bugün bilimsel olarak bir yaratıcınını var olmadığı kanıtlanmamışken ve en temel mantıkta bilimde çelişkilere yer de yokken, insan neden kendi elindeki kanıtları değerlendirip bir şeye inanmayı tercih etmesin?  Mantık dediğimiz olay sadece somut gerçeklikle mi kıyaslandırılmalıdır? Öyleyse, sen bugün kendi beynini bile somutlaştıramazken, inancın mantıksal bağlantısını nasıl haritalandırabilirsin ki? Bu bile kendi başına bir çelişkiyken bu kadar keskin bir yorum biraz şov bence.

Bu arada hayırlı ramazanlar!
 
Kiron said:
Öyleyse, sen bugün kendi beynini bile somutlaştıramazken
Ne demek istedin bu cümlende ? Beyin soyut bir şey değil ki zaten niçin somutlaştıralım ?
 
Son Excellence Monsieur Sly said:
Beyin soyut bir şey değil ki zaten niçin somutlaştıralım ?
Buradaki asıl anlatmak istediğim şey tam anlamıyla beynin fonksiyonel işleyişini tanımlayabilmek. Soyut bir şey olduğunu iddia etmedim ama buradaki somutluk beynin "maddesel" varlığından ziyade maddesel bir varlık kümesi içeresindeki işlevinden geliyor. Yani ben o anlamda kullandım. Tam anlamıyla hala açıklanabildiğini veya buna yakın herhangi işlemlerin gerçekleştiğini düşünmüyorum zira.
 
Senin bu dediklerin insanların kendilerini ilgilendiren bir problem. Evet, inanç denilen şeyi mantığa yatırmak zorunda değiliz. Fakat yatırmamızı engelleyen bir şey de yok. Şahsım için bir problem yok zira tastamam bir teslimiyet ile inanıyorum. Akla ve mantığa yatırarak bu tür konuları daha fazla insana açabiliriz, ulaşabiliriz. Eminim ki akla ve mantığına uyduğu için inanan bir ton insan vardır. Şimdi senin dediğin gibi biz kapalı bir şekilde inanıpta, anlamaya çalışmazsak geri kalmayacak mıyız? İslamiyet Mantık dini değildir. Vahiy dinidir. Aklı anlamaya çalışmak için kullanmalıyız, anlayamazsakta iman etmeliyiz. Aklımıza yatmıyor diye reddedemeyiz. Allahu Teala aklı bize onun hikmetlerini anlamamız için, sanatlarını anlamamız için, bize verdiklerini anlayıp şaşırıp şükretmemiz için verdi. Allah'ın ilmi insanlar için kesinlikle anlaşılmayacak bir durumdur fakat bu mantık yada akla yatırılmasını engeller bir durumda değil. Allahu Teala zaten aklımızın almayacağı şeyleri belirtmiş. Aklımızın aldıklarına bakalım biz. Fazlasıyla var. Ancak Allah'ı sorgularsan, eleştirel yaklaşırsan cehalete ve günaha düşmüş olursun, anlamaya çalışırsan değil. Bundan 3000 yıl önce de Hak din vardı. Tevrat - Zebur - İncil - Kur'an-ı Kerim. Eminim ki süreçlerini biliyorsundur. İnsanlık var olduğundan beri hep kendinden daha güçlü olana, bir şeylere tapma isteği arzusu bulunmuş içinde, içgüdüsel bir şey. Freud bunu sürerek Allah'ın yokluğunu kanıtlamaya çalışır. Bizim içimizde bu içgüdü olduğu için Tanrıları, insanlar yaratır demiştir. Halbuki Allahu Teala bu içgüdüyü insanlara kendisini bulması için de koymuş olabilir değil mi? Bir Peygamber, elçidir. Mantıksal açıklamalardan çok, mucizeler göstererek insanlara doğruluğunu kanıtlayabilir. Zira en büyük mucizelerden birisi de Kur'an-ı Kerim, tonlarca mucizesi var çelişen bir şeyi de yok senin dediğin gibi.

Böyle bir şey söyleyerekte insanları soğutamazsın. Mantıksal bir şey arıyorsan zaten inanmıyorsun tarzında. Bazıları mantıksal şeyler görünce inanır bazısı hiç görmeden inanır. Kişiden kişiye değişen bir durumda kesinkes doğru demek yanlış. Hz. İbrahim (as) dahi Allah'a inanmış fakat görmek istemiş ölüleri nasıl canlandıracağını, bir peygamber bile kalbinin mutmain olması için bunu görmek istiyorsa, bir insan da kalben rahatlamak ve imanını arttırmak için mantıksal çözümler aramasında bir sıkıntı yoktur. Zira insanlar soyuttan daha çok somut yani maddeciliğe yatkındır. Bundan ötürü elle tutulur bir şey görmek isterler.

İnsanların gözüne perde çekildiğini söyleyen ben değilim. Allahu Teala, bütün mahlukatı yoktan var eden zât elbet ki doğru söyleyecektir. Ben size şahsen saygı duyuyorum, misilleme olmadığı sürece -şahsıma yapılacak bir misilleme de değil. dine karşı ve Allah'a karşı olandan bahsediyorum.- zaten saygı olmadan yapılacak bir tartışma bir şeyler kazanma amaçlı değil yerme ve hakaret etme amaçlı olduğundan devamına lüzum yoktur.

Düzenleme:
Calradianın Bilgesi said:
ben burada 'inanca saygi inanca saygi' vs. deyip sonra 'bu ilahiyatci sahtekardir' 'su hadise inanmayan kafirdir' vs. gibi laflarin denmesini tutarsiz buluyorum. sizin once diger muslumanlarin inancina sayginiz olsun.
Bu itikadi bir konudur. Kafamızdan attığımız türden bir şey değil. İnancın gerekliliğinden ötürüdür. Bunlara inanmayan "Müslüman" olarak kalamaz. O 72 Fırkanın içine dahil olur. Böyle bir durumda tevazu ve saygı gösterecek bir yer yok.
 
Calradianın Bilgesi said:
ben burada 'inanca saygi inanca saygi' vs. deyip sonra 'bu ilahiyatci sahtekardir' 'su hadise inanmayan kafirdir' vs. gibi laflarin denmesini tutarsiz buluyorum. sizin once diger muslumanlarin inancina sayginiz olsun.
O ilahiyatçı kolpadır. Çünkü dinen kesin bir kavramı reddedip üstüne üstlük din adamı gibi davranmaktadır. Dini açıdan kesin hükme bağlanmış bir meseleyi inkar eden Müslüman olmaz. Müslüman olmayana laf yok. Sorun Müslümanmış gibi görünüp milletin aklıyla alay edilmesi. Bunu yapan saygısız değilse o kişiye yapılan muamele de saygısızlık değildir. Kimse insan aklıyla alay etmesin.
 
Kiron said:
"İnançta mantık aranmaz." sözü bence saçmalık. Niye aranmasın? İnsanların beyinlerini kullanarak bir sonuca varmasında bir sıkıntı görmüyorum. O an cevap verilemeyen şeylerin, o gün kanıtlanmamış olması bir şeyin "o an" için gerçek olmadığı anlamına gelir? Yoksa insan sadece yanılıyor olma ihtimalini "egoizmi" sebebiyle gözünden mi kaçırır? Bugün bilimsel olarak bir yaratıcınını var olmadığı kanıtlanmamışken ve en temel mantıkta bilimde çelişkilere yer de yokken, insan neden kendi elindeki kanıtları değerlendirip bir şeye inanmayı tercih etmesin?  Mantık dediğimiz olay sadece somut gerçeklikle mi kıyaslandırılmalıdır? Öyleyse, sen bugün kendi beynini bile somutlaştıramazken, inancın mantıksal bağlantısını nasıl haritalandırabilirsin ki? Bu bile kendi başına bir çelişkiyken bu kadar keskin bir yorum biraz şov bence.

Bu arada hayırlı ramazanlar!

??? İşte buna alkışlanır.

Aynen öyle
 
Ramazan ayında iftarımı bi türlü ayarlıyamadım ya. 2 3 kere falan normal yemek yemişimdir. Annem de yapıyor yemekleri önüme koyuyor 2,5 tabak menemen, 2 su baradağı cacık, 1 dilim börek, yarım pide ne varsa yedim. Kendime çok şaşırıyorum nasıl yedim diye. Başka gün olsa gerçekten yiyemem. Kendimde olamıyorum yemek yerken. Sonrada şu anki durumum gibi oturduğum yerden kalkamıyorum.
Var mı bu durumu başka yaşayan?
 
Divane said:
Ramazan ayında iftarımı bi türlü ayarlıyamadım ya. 2 3 kere falan normal yemek yemişimdir. Annem de yapıyor yemekleri önüme koyuyor 2,5 tabak menemen, 2 su baradağı cacık, 1 dilim börek, yarım pide ne varsa yedim. Kendime çok şaşırıyorum nasıl yedim diye. Başka gün olsa gerçekten yiyemem. Kendimde olamıyorum yemek yerken. Sonrada şu anki durumum gibi oturduğum yerden kalkamıyorum.
Var mı bu durumu başka yaşayan?
761463623_w640_h640_sirma_soda_lim__ket_2_zoom.jpg
 
Divane said:
Ramazan ayında iftarımı bi türlü ayarlıyamadım ya. 2 3 kere falan normal yemek yemişimdir. Annem de yapıyor yemekleri önüme koyuyor 2,5 tabak menemen, 2 su baradağı cacık, 1 dilim börek, yarım pide ne varsa yedim. Kendime çok şaşırıyorum nasıl yedim diye. Başka gün olsa gerçekten yiyemem. Kendimde olamıyorum yemek yerken. Sonrada şu anki durumum gibi oturduğum yerden kalkamıyorum.
Var mı bu durumu başka yaşayan?
Ben bir tabak çorbayla doyuyorum anasını satayım.
 
Divane said:
Ramazan ayında iftarımı bi türlü ayarlıyamadım ya. 2 3 kere falan normal yemek yemişimdir. Annem de yapıyor yemekleri önüme koyuyor 2,5 tabak menemen, 2 su baradağı cacık, 1 dilim börek, yarım pide ne varsa yedim. Kendime çok şaşırıyorum nasıl yedim diye. Başka gün olsa gerçekten yiyemem. Kendimde olamıyorum yemek yerken. Sonrada şu anki durumum gibi oturduğum yerden kalkamıyorum.
Var mı bu durumu başka yaşayan?
Oruç tutmadığım halde ben de bu şekilde yiyorum. Psikolojiden sanırım.  :lol:
 
Back
Top Bottom