Kan ve Kılıç Üçlemesi (SON BÖLÜM EKLENDİ! - 23 Şubat 2011)

Users who are viewing this thread

Status
Not open for further replies.
2gugmc4.gif
  spam yaptık  :grin:
 
2. Kitap 5. Bölüm yayındadır.

"Kim, kim, kim? ve Neden?"

Katrin'in zihni bu sorularla çılgınca çalkalanıyordu. "Az önceki Khergit askerleri mi? Neden kaçmamızı istesinler? Yoksa kaçarken arkamızdan saldırıp öldürecekler mi? Köle tüccarlarına satıp para kazanmak varken neden öldürsünler? Onlar değilse kim? KİM?"

Peki anahtalar ne içindi? İkisinde de diğer esirlerde olan kilitli zincir kelepçelerden yoktu ki! Katrin verdiği rüşvet ile az da olsa bir serbestlik satın alabilmişti. Askerler de Alhedras'ın, yani Darson'un, bu yaralı hali ile kaçamayacağını bildiklerinden kelepçeleri takmakla uğraşmamışlardı.

Katrin'in de ilk planında Khergit ordugahından kaçmak yoktu zaten. Köle tüccarlarına satılmayı bekleyecek, ardından Alhedras biraz iyileştiğinde, Tihr yolunda köle kervanından kaçacaklardı.

Ancak şimdi durum farklıydı. Alhedras'ın durumu ağırlaşıyordu ve köle kervanında gerekli tıbbi yardımı bulamayabilirdi. Eğer şimdi kaçıp bir cerrah bulamazsa...

Ve bu da başka bir soruyu aklına getiriyordu. Alhedras'ı tek başına taşıyamazdı, mutlaka yardım edecek birileri gerekiyordu. Anahtarlar da bu nedenle oraya konmuş olmalıydı! Diğer esirlerden bir veya birkaç kişiyi daha kaçırmak için! Peki kimdi bu gizemli yardımcı? Planı onlar adına yapan kişi kimdi?

Katrin sakinleşip tüccar yanı ile olasılıkları değerlendirdi. Köle tüccarları ile Tihr'e yolculuk ilk başta risksiz gözüküyordu. Ancak gerekli tıbbi yardım bulunmadığı takdirde Alhedras büyük ihtimalle ölecekti.

Şimdi kaçarsa büyük ihtimalle Khergit'ler peşlerine düşecekti. Oldukça riskliydi. Ancak bir kez kaçabilirlerse Alhedras'ı kurtarma şansı daha fazlaydı.

Tabii bu ikinci olasılık için Lezalit'i bulmalı veya şu Rhodok çavuşlarından bir veya bir kaçını ikna etmeliydi.

******

Katrin sohbet ederek dolaşan nöbetçilerin uzaklaşmasını bekledikten sonra yakındaki bir rhodok grubuna yaklaştı. Rhodok ordusunun sert disiplini nedeniyle, her ne kadar esir bile olsalar askerlerin arasından çavuşlarının kim olduğu seçilebiliyordu. Katrin grubun başındaki çavuşun yanına gitti. Adam oturduğu yerden kalkmadan kadına baktı. "Ne istiyorsun kadın?" diye sordu.

Adamın yanına çöken Katrin, etrafını tekrar kolaçan ettikten sonra sesini yükseltmeden sordu. "Eğer şimdi kaçsaydınız nereye giderdiniz?"

"Bundan sana ne?" dedi adam. Katrin cebindeki anahtarları çıkarıp adamın gözünün önünde salladı.

"Sen nerden bul..." hemen yakınındaki adamlara işaret etti. Adamlar ayağa kalkıp etrafı gözlemeye başladılar. Fısıltıyla devam etti. "Nerden buldun onları?"

"Seni ilgilendirmez" diye tersledi Katrin. "Sorumu tekrarlıyorum, şimdi kaçsaydınız nereye giderdiniz?"

"Ben de tekrar soruyorum" dedi adam. "Bundan sana ne?"

"Amma da inatçıymış" diye düşündü Katrin. Ancak Alhedras ile birlikte kaçmak istiyorsa ona ihtiyacı vardı. "Bak" dedi adama. "Ellerimde kelepçe yok, oğlumda da yok... Buna rağmen kaçamıyorum çünkü oğlum yaralı ve onu tek başıma taşıyamam. Şu an çok hasta ve acilen bir doktor veya cerrah bulmam lazım. Eğer sizin de benimle birlikte kaçmanıza izin verirsem, doktor bulabileceğim bir yere kadar bize yardım eder misiniz?"

"Eğer kaçarsak... gideceğimiz yerde büyük ihtimalle doktor bulabilirsin" dedi Rhodok çavuşu. "Olmasa bile kısa sürede getirilebilir. Hele bir hepimiz kaçalım da..."

Katrin ani bir hareketle anahtarları tekrar cebine soktu. "Hepimiz olmaz" dedi. "Sadece birkaç kişi."

"Ne?" dedi adam. "Sen delirdin mi kadın? Adamlarımı arkada bırakacak değilim!"

"Eğer tüm kafileyi serbest bırakmayı düşünüyorsan bu kaçış değil isyan olur." dedi Katrin. "Daha iki adım atamadan tüm Khergit ordusu ensene biner. Ancak bir kaç kişi kaçarsak peşimizden sadece birkaç devriye gönderirler. Onları da atlatabilirsek  sorun olmaz. Karar senin, herkesi kaçırmaya çalışacaksan... sana iyi denemeler."

Katrin kalkarken adam uzanıp kadının kolunu tuttu. "Bekle" dedi. "bana yarım saat süre ver. Diğer çavuşlarla görüşmeliyim."

"15 dakika" dedi Katrin kalkarken. "15 dakika sonra tekrar uğrayacağım. Bir cevap alamazsam tek başıma gideceğim, siz olun ya da olmayın."

******

Katrin tekrar uğradığında çavuşu suratı asık bir halde buldu. "Aramızda anlaştık" dedi adam. "Sadece on gücü kuvveti yerinde adam bizimle gelecek. Şimdi anahtarları ver."

Katrin anahtarları uzatırken ekledi. "On Bir adam." dedi. "Lezalit adında bir dostum var, onun da bizimle gelmesi gerekiyor."

Çavuş başıyla onayladıktan sonra anahtarı alıp ellerindeki ve ayaklarındaki kilitleri açıp zincirleri ses çıkarmadan yere bıraktı. Anahtarları yanındaki adama uzatıp tekrar Katrin'e dönmüştü ki, Katrin boğazına bıçağını dayayıverdi. "Sakın bir numara yapayım deme." dedi. "Sadece on kişi ve Lezalit, fazlası yok."

******

Çalılıkların arasında diğerlerinin gelmesini beklerken Katrin çavuşa sordu. "Gideceğimiz yer neresi? Bir kale veya köy mü?"

Hala boynundaki ufak kesiği ovuşturan çavuş etrafını izlerken cevapladı. "İkisi de değil," dedi. "Yabancılar orayı bilmez. Ancak savaştan o veya bu şekilde kurtulup da esir düşmemiş ne kadar Rhodok varsa hepsi oraya gidiyordur şimdi. Ayrıca daha öncesinden, Swadia ile olan savaştan kaçanlar da oradadır. Şansımız varsa bir kaç haftaya yeni bir ordu toplayabiliriz."

"Bir gizli üs, toplanma yeri, sığınak... Akıllıca" diye düşündü Katrin. Swadia'nın nasıl olup ta Rhodok'u bir türlü yenemediğini şimdi anlamıştı. Yenilen savaşçılar gizli yerde bir araya geliyor, yaralarını sarıp güçlerini topladıktan sonra tekrar savaşa dönüyorlardı.

Çavuşun söyledikleri Katrin'in içinde ayrıca bir umut ışığı parlamasına yol açtı. Eğer diğer dostları, ölmemiş ve esir düşmemişlerse, ve tabii ki hepsi de Katrin gibi düşünüyorsa, büyük ihtimalle bu adı bilinmeyen yere doğru gidiyor olmalıydılar.

"İşte geliyorlar!" dedi adamlardan biri ve son üç rhodok askeri de yanlarında Lezalit ile birlikte çıkageldi. Toplamda on rhodok askeri, Lezalit, Katrin ve Alhedras'tan oluşan küçük bir birlik olmuşlardı. "On üç" diye aklından geçirdi Katrin. Normalde batıl inançları olan biri değildi ama ters gidebilecek o kadar fazla şey varken, insana bu tür detaylar ürkütücü geliyordu.

İki asker derme çatma bir sedyeye yatırılmış olan Alhedras'ı kaldırdılar. Çavuş ilerleme emrini verirken, askerlerden biri gidecekleri yerin ismini ağzından kaçırdı.

"Ergellon'a gidiyoruz..."
 
yine harika bir bölüm geldi. bakalım ergellonda neler olacak. mükemmel yazıyorsun alhedras. sabırsızlıkla bekliyorum devamını...
 
Süper bölümdü...

Calradia'dan ne senaryolar çıkar ama var ya :grin: Tarih kitabı çıksa Calradia adına... Yanarız :grin:
 
Muratcn DMR said:
Silverlight said:
bence biz bir an önce seri bitsin diye uğraştıkça alhedras inadına uzatacak :grin:
belkide adam millete acı çektirmeyi seviyo nerden biliyonuz :grin:

Sadist oldu Alhedras

olmadım da böyle devam ederse 3. kitapta olucam. ayrıca, bu üçlemeden sonrası içinde planlarım var ama m&b 2'yi bekliyorum  :mrgreen: (adı sarranid ateşi olucak diye spoiler da verirmişim)
 
Kısa bir bölüm, ancak diğer bölümlerle birleşmemesi gerektiği için ayrıca yazdım. Haftasonuna kadar idare edin  :mrgreen:

Tepenin üstündeki iki Rhodok gözcüsü yere yatmış aşağıda, geniş çayırda dolaşan Khergit atlılarını izliyordu. "Gittikçe yaklaşıyorlar" dedi bir tanesi. "Taradıkları bölgeyi genişletiyorlar. Yarın sabah buraya da gelmiş olurlar."

Diğeri başını yukarı kaldırıp güneşe baktı. "Birkaç saat sonra güneş batacak. Gece toparlanıp gitsek iyi olur." Ardından iki adam da çayırda at süren Khergit devriyelerine görünmemek için ayağa kalkmadan sürünerek tepeden aşağı inmeye başladılar.

Tepenin yamacında küçük bir fidanlık bulunmaktaydı. Kısa ve cılız ağaçların arasında, dallardan ve yapraklardan üstün körü yapılmış küçük bir korugan vardı. Etrafında da yirmi civarında ve çoğunluğu yaralı Rhodok askeri...

Gözcüler geri dönüp çok fazla yara almamış ve gücü hala yerinde olan askerlerle görüştüler. Askerler güneş battıktan sonra hareket etmek için toparlanmaya başladı. Gözcülerden biri korugana girdi.

Korugan alelacele bir hastaneye dönüştürülmüştü. İçeride bir erzak arabasının tahtalarından yalapşap yapılmış ve üzeri koyu bir kan gölcüğü ile kaplı olan bir masa vardı. Gözcü içeri girdiğinde masaya yeni bir yaralı yatırıldı.

Yorgun olduğu her halinden belli olan cerrah içeri giren gözcüyü görünce yanına çağırdı. "Bana biraz yardım et" dedi. "Artık gücüm tükenmeye başladı." Gözcü başını sallayarak onayladı ve masanın üzerinde yatan yaralının başına geçti.

Adamın yüzünün sol tarafı, sol gözü ile birlikte bir ok tarafından parçalanmıştı ve şimdi kurumuş kanlı bir sargı bezi yığını vardı orada. Cerrah suyla ıslattığı sargıyı çözerken gözcüden yandaki alkol şişesini istedi. Sargı bezini açılıp ta yara tamamen ortaya çıktığında gözcü yüzünü buruşturdu.

"Göz için yapabileceğimiz bir şey yok." dedi cerrah. "Yarayı dikip saralım" ardından yüzün sol tarafındaki geniş yarayı alkol ile temizledi ve kalın bir iğne ile dikti. Sargı işi de bittikten sonra adamın diğer yarasına baktı.

Sağ kolun dirsekten aşağısındaki bölüm en az üç yerden kırılmıştı. Kırık kemikler koldan dışarı fırlıyordu. "Testereyi getir" dedi cerrah. Gözcü inanamayarak cerraha baktı. "Emin misin?" diye sordu. "Kolu kurtaramaz mısın?"

"Dışarıda bekleyen bir düzine yaralı daha var." diye cevapladı cerrah. "Eğer koldaki kemikleri yerleştirip yaraları dikmekle uğraşırsam bazıları ölür. Ayrıca güneşin batmasına sadece birkaç saat var. Seçim ortada: Ya bazıları ölecek ya da bazı parçaları eksik olarak yaşayacaklar."

Gözcü başka birşey söylemedi. Cerrah'ın mantığı doğruydu. Testereyi uzatırken en azından adamın baygın olduğuna şükretti.

******

"Onun kim olduğunu biliyor musun?" diye sordu askerlerden biri, kolu ve yüzü sargılar içindeki adamı ellerinde kalan tek erzak arabasına yerleştirirken. "Kıyafetleri lüks gibi, Lord filan olmasın?"

"Belki," diye cevapladı diğeri. "Belki de şu zengin tüccarlardan biridir. Kastor'un vaatlerine kananlardan biri."

İlk adam başıyla onaylayıp yere tükürdü. "Lanet olası Kastor hepimizi ölüme götürdü." dedi. "Zafer masallarına inanıp körü körüne Khergit ordusunun üzerine yürüdük. Graveth'in tarafında kalmalıydık... Hey, bak galiba dostumuz kendine geliyor."

Yaralı adam gözlerini, hayır, sadece bir gözünü açtı. "Sakin ol dostum" dedi başındaki asker. "Merak etme iyileşeceksin. Eh, doktorumuz bazı parçalarını ayırmak zorunda kaldı, ama ölmekten iyidir." Bu sırada ıslattığı bir bezi yaralının dudaklarına değdirdi.

Bezdeki suyu emen adamın dili yavaş yavaş kendine gelirken konuşmaya çalıştı. "Ner.. neredeyiz?"

"Bozkır'da" diye cevapladı asker. "Khergit devriyelerinden kaçıyoruz. Söylesene, kılığın kıyafetin yerinde, kimsin sen?"

"Adım," dedi yaralı adam.

"Benim adım Roskar..."

@Searcy

Yok fire and sword değil. Direk M&B2... Ha tabi kaç yıl sonra çıkar orasını bilmem
 
öyle bir yazmışsınız ki bir an kendimden şüphe ettim, acaba dedim yanlış mı yazdım diye. gittim okudum eski bölümleri.

yok kardeşim yanlış manlış, düzgün okuyun  :mrgreen: :mrgreen:
 
Status
Not open for further replies.
Back
Top Bottom