[AAR] Selçuk'un Kaderi

Users who are viewing this thread

Status
Not open for further replies.
Hikaye olarak yine çok güzel olmuş.Bence Svadya'nın derebeyi olman kötü olmuş.Hilesiz oynuyorsun birde Svadya çok tehlikeli bir jeopolitik bi' konuma sahip. :grin:
 
İşte bu yüzden Svadya'nın derebeyi oldum ya, Svadya'nın hayatta kalması için uğraşacağım, hikaye de daha heyecanlı olacak., size de ne yapsam beğendiremiyorum yahu :grin:
 
krkmzsamet50 said:
Güzel olmuş hikaye eline  sağlık. Birde önerim var yazıları kalınlaştır o zaman okuması daha kolay oluyor gözlerim bi şekil oldu :smile:
Tabi, yaparım, birde aklında uygun bir yazı tipi varsa söyle, hikayeyi baştan sonra times new roman yapmayı planlıyorum.
Black Champion said:
Emeğine sağlık
Teşekkürler, gerçekten emek sarfediyorum.
 
Öğlen 3 gibi yeni bölümü yayınlayacaktım, gelen misafir üzerine bilgisayarın başından söktüler, yeni oturduğum için bu akşam VIII'i göreceksiniz.. Ayrıca 2. Kısım'da sayfa tasarımı, yazım üslubu ve hikaye uzunluğu-resim sayısı ve birçok şeyi değiştirdim, yazı ağırlıklı sıradanlıktan çıkardım. Beklemede kalın.
 
2qdwu87.png

[size=10pt]  Sevgili Günlük;
Kalradya'da attığım ilk başarılı adımın ardından 1 gün geçmişti. Praven şehrinin tavernasına gidip askerlerimle sabahlara kadar içip eğlenmiş, önümüze mutlaka çıkacak olan kötü günlerden önce bir süreliğine hayatımızı yaşamıştık. Ama dinlenmenin bittiğini de Alayen'in askerlere vermiş olduğu disiplin eğitimi sayesinde onlara söz geçirdim. Birliğimdeki herkes yerine geldiğinde Praven'den ayrıldık ve artık bir derebeyi ve toprak sahibi olarak görevlerimi almaya başladım.
İlk olarak Suno Şehri'ne gidip benim ve askerlerimin kalkanlarındaki Kalradya'da paralı askerlerin kullandığı serbest çalıştığını belirten kırmızı-siyah damalı boyanın üstüne şeref duyarak taşıyacağım beyaz-yeşil çaprazın ortasında 2 yaprak bulunan sancağımı boyattım ve şehirde muhasebeci olarak çalışmak isteyen birisini aradım. Kısa bir sürelik bekleyişin ardından Aubrey de Ferre adındaki bir şehirli adamı ekonomi işleri konusunda eğitmek için birliğime aldım, bunun sebebi köyümün vergilerini toplayacak ve bana diğer ekonomik raporları söyleyecek bir adamın olması gerektiği idi.

j9njw0.png


Bu işi de hallettikten sonra en yakın zamanda kralın bana vermiş olduğu Ehlerdah köyüne doğru ilerledim. Açıkçası bana önemli bir yeri vereceğini sanmıyordum, ama bu yer Svadya sınırlarının en ucunda, veba salgınından kurtulmuş gibi sefil durumda ve açlıkla savaşan bir köydü. Merkezine girip bir dolaşmaya çıktığımda ise köyün görünüşüne büyülendim. Her ne olursa olsun bunlar benim halkımdı ve benim görevim onları korumaktı.

2qx4zcy.jpg


Köyü biraz gezintiye çıktım ve bir süre sonra diğerlerinden daha büyük görünen bir evin önünde yaşlı bir adam gördüm ve tahminimce onun köy yaşlısı olabileceğinden yanına gidip kendimi tanıttım. Tahminim doğruymuş ki kendisi köyü temsil eden köy yaşlısıymış ve köyün yeni sahibi hakkında bilgilendirilmişler. Aubrey de Ferre'yi eğitim alması için köye bıraktım ve yaşlı adama köyün durumunu sordum. Bana açlıktan kırıldıklarını, bir umut beklemekten başka yapabilecekleri bir şey olmadığını söyledi. Sorunlarının ne olduğunu sorduğumda ise bir haydut örgütünün buraya sık sık gelip köylüleri taciz edip, onlardan zorla mal aldıklarını, itiraz eden bir köylü olursa oracıkta öldürdüklerini söyledi. Benim köyümdeki benim halkımdan zorla mal alan insanların olduğunu öğrendiğimde çok sinirlendim ve haydutların bir sonraki geliş süresine kadar yapabildiğim kadar köylüyü savaşa eğiteceğimi söyledim. O da tam da böyle bir bir şey aradıklarını, bunu yaparsam bize sonsuza dek minnettar kalacaklarını söyledi. Ben de talim yeteneklerimi geliştirmek ve o haydutlara günlerini göstermek için görevime başladım.

29n9sno.jpg


Günler boyunca köylülere bloklama ve vuruşlar konusunda en temel eğitimi verdim, ve konuları anlamış bazı köylülerle tahta sopalar ile anladıklarını sınadım. İşin kötü yanı ise bu köylülerin savaşçı olarak doğmadıkları ve eğitimden çok az şey anlayıp uygulayabildikleri idi. Buna rağmen en az 3 gün boyunca köylülere efektif bir şekilde bloklamayı ve aynı ustalıkta saldırmayı öğretmeye çalıştım, bu kadar süre sonra ise elde ettikleri beceriler ölmeden önce en az 1 haydutu kendisiyle beraber götürecek kadar gelişmişti. Fakat tam eğitime devam edecek iken gözlemesi için gönderdiğim gözcü yanımıza koşarak nefesler içinde geldi ve çetenin buraya doğru geldiğini söyledi. Hızlıca zırhlarımızı giydik ve savaşa hazırlandık. Bu askeri açıdan işe yaramaz köylüleri okçuları korumak için bir sıraya dizecek, kendi birliğimdeki askerler ile ise hücuma geçecektim. Şehir meydanına piyadeleri ön sıraya, okçuları hemen arkasına ve süvarileri sol kanada yerleştirdikten sonra olacak olan savaşa hazırlandım.
Çatışma kısa ve kanlı geçti. Süvarilerim ile ilk hücum sayesinde rakibe onlarca kayıp vermiş, ardından piyadeleri yolladığımda haydutlar köylüleri tere yağından kıl çeker gibi katletmişti. Buna rağmen kendi birliklerim güçlüydü ve zaferi elde etmiştim. Mücadelenin ardından ise köy yaşlısı bana teşekkür etmiş ve elinde bulunan malların hepsini -birkaç ekmek parçası ve bir zeytinden ibaret- sunmayı teklif etti, ama bende ihtiyacım olan para ve erzaktan yeterince vardı ve bu yüzden onlara teşekkür edip bunun gerek olmadığını söyledim, onlar da kendilerinin yararına olduğu için kabul ettiler.
Köyden aydıktan kısa bir süre sonra yanıma bir ulak geldi. Bana verdiği mektup;
r9fyfa.png
İdi. Ben ise bu mektubun ardından hiç vakit kaybetmeden birliğim için yeni gönüllüler toplayıp çağrıya katılmaya koyuldum. İlk önce köyüme geri dönüp köylü halktan eğittiğim insanları birliğime aldım, ve onlarla birlikte toplam 42 kişi olduk. Şimdi yapmam gereken Tihr'in yolunu tutmaktı.
Yolda düşündüğüm ise neden Nordlarla savaşımız sırasında gidip ilk saldırıyı onların başkentine yapacağımız oldu. Eğer ki şehrin zaptını sağlarsak bu sefer Nord'lar geri gelir ve bir saldırıyla tekrar şehri alabilirler, böylece tek elimize geçen yüzlerce askerin hayatı olur. Her ne olursa olsun mareşalin kararlarını sorgulamamam gerektiğini biliyordum, bu yüzden hiç mola vermeden devam ettim. Yolculuk sırasında Kont Haringoth ve Ryis ile karşılaştık ve beraber Tihr Şehrine doğru ilerledik, oraya vardığımızda ise mareşalin gerçekten topraklarının tam ortasındaki başkente saldırıya hazırlandıklarını gördük. Hiç vakit kaybetmeden kuşatma kampına girdik ve savaşa hazırlandık, ben ise Kont Pelagnar'ın yanına gidip geldiğimi haber verdim. Onun dediğine göre derebeylerinin bir çoğu benim hakkımda kötü düşünüyor, hala beni bir yabancı sayıyorlarmış. Onların düşüncelerini boşa çıkarmam için daha fazla savaşa katılıp daha büyük zaferler kazanmalıyım.
Tihr Şehri gördüğümüz üzere gerçekten çok büyükmüş. Mimarların birkaç gün boyunca merdivenleri hazırlamalarını bekledik ve aralarda arbaletçilerimiz ile şehirdeki garnizonu ok yağmuruna tuttuk. Tihr'de bekleyen ordunun büyüklüğü hakkında hiçbir fikrimiz yoktu, çünkü hep şehrin içinde durmuş, hiç kafalarını göstermemişlerdi. Buna rağmen bizim ordumuzun toplamı bin kişiyi geçmişti, bir sefer daha çok kanlı bir savaşa tanıklık edecektim.
Merdivenler dayandı, askerlere moral dağıtıldı, savaşa hazırlandı. ilk taarruzda ben ve kral dahil bütün komutanlar en ön saflarda katıldı. Savaş çok kanlı bir şekilde geçiyordu, Nord'lardan beklediğimizin çok üstünde bir direnç göstermiş, bazı nord askerleri kendi canları pahasına onlarca Svadya'lıyı katletmişti. Yüzlerce askerin cesedi yerde yatıyor, lordların çoğu yerde acı içinde kıvranıyordu. Ben ise ağır bir şekilde yara almış, ayakta durmayı başarıyordum ama savaşmaktan ziyade bayılmamaya çalışıyordum. Bir askerimin beni alıp kampa geri götürmesi teklifini geri çevirdim ve kılıç savaşı için çok zayıfladığım için yayımı çektim. Durmadan gelen Nord Yağmacılarına karşı salladığım onlarca okun birçoğu Nord askerlerinin kafasında yer buldu, çünkü bulunduğum yer çok avantajlıydı. Bir süre bu durumda ok salladıktan sonra aniden karnımda bir acı hissettim. Daha fazla dayanamadım ve dengemi kaybedip kendimi surlardan aşağıya, şehrin içine bıraktım.

fp2tzd.jpg


Uyandığımda savaş caddelerin arasında devam ediyordu, zar zor ayağa kalkıp sura baktığımda oradaki savaşın bittiğini, askerlerin sokaklarda savaşa devam ettiğini fark ettim. Hemen kılıcımı çektim ve çatışmanın arasına katıldım. Gelen uzun baltalı askerlerin arasında kılıcımı dans ettirirken ters bir şey gördüm. Sadece bir avuç asker savaşıyordu ve surlardan yenileri gelmiyordu.
Kalenin ele geçirilmesinin kolay olmasını umarak beraber önce caddelerde gelen 5-10 Nordlu askeri avladık, ardından Kont Haringoth, ben ve 2 Svadyalı asker ile beraber kaleye akın ettik. Sonuç olarak kalede çok büyük bir direnişle karşılaşmadık ve Svadya aslanı Nord kuzgununun yerine yerleştirdiğimde bütün askerler ölmüş, bir tek ben kalmıştım.
Şehirden çıkarken destek askerlerinin daha yeni caddelerde ilerlediğini gördüm, ve geç kaldıklarını, şehri ele geçirdiğimizi söyledim. Herkesin içini bir sevinç kapladı ve bağıra çağıra zaferi kutladı. Ayrıca Kont Pelagnar beni buldu ve önce savaş sırasında cesaretimle birçok askere ilham verdiğimi, ardından Kont Knudarr'ı savaş sırasında esir aldıklarını ve onu esir olarak tutmanın en çok benim hakkım olduğunu söyledi. Dediğine göre onu Nord Krallığı'na geri satabilirmişim, benim açımdan iyi.
O geceye doğru at tüccarından kendime yeni bir at satın alıp onu zincir zırhla kapladım, adını da Akıncı koydum. Tıpkı bizim, Svadya Krallığının gibi. Bize savaş açanlara akın ediyor, en az 1 şehir 1 de kale alarak savaşı kapatıyorduk. Svadya Krallığı yükseliş dönemine giriyordu.

==========================================

Oyun içi Notlar ve Karakter Gelişimi

i56moj.jpg


rlktxg.jpg


288b8qx.jpg
 
Status
Not open for further replies.
Back
Top Bottom