Adalet İçin! - [Öykü Yarışması] 2. Bölüm Geldi!

Users who are viewing this thread

nfornirvana

Sergeant
Old Guard
ggIZzEu.jpg
Eski bir kraliyet askerinin öyküsü bu. Eskinin askeri, artık adalet bekçisi. Onun adı Borcha!

Gözünü açtığında o tüm bulanıklığın, karanlığın içinden sıcacık bir gülümseme seçti Borcha. Zihnini zorlamaya çalıştı. Şimşekler beyninde birbiri ardına çakıyor; “Burası neresi? Ben neredeyim? Bu gülümseyen kadın kim?” soruları yankılanıyordu adeta kafasının içinde. Bulanıklık yavaş yavaş geçiyordu. Uzandığı döşeğin üzerinde doğrulmaya çalıştı. Başarmadı. Kız hala gülümsüyordu. Konuşmaya çalıştığında sanki aylardır konuşmuyormuş, birşey yiyip içmiyormuş gibi bir hisse kapıldı; çünkü ağzı kupkuruydu. Ağzından kelimeler dökülmeye başlayacakken kız Borcha’ya seslendi;

“Biraz bekle, su getireyim sana. Aç olmalısın. Yiyecek bir şeyler de ayarlamamı ister misin?”

Borcha zorlanmasına rağmen agzından bir kaç kelimeyisöküp dışarıya atabilmeyi başardı;

“Çok mutlu olurum. Günlerdir yemiyor gibiyim.”

Borcha artık tamamen uyanmıştı. Etrafını iyice incelemeye koyuldu. Bir kulübedeydi ve vakit geceyarısıydı. Küçük kulübenin her bir köşesindeki kandiller içeriyi her zaman aydınlık tutuyordu. Kendi uzandığı döşeğin yanında bir adamın uzandığını gördü. Adamın yattığı yatağın tepesinde de bir pencere vardı. Uzandığı yerden kalktı ve pencereden baktı. Ormandaydılar. Peki ya buraya nasıl gelmişti? En son neredeydi? Hiçbir fikri yoktu.

Pencereyi kapatıp tekrar döşeğine döndü. Tam tekrardan uykuya dalacaktı ki gülümseyen kız elinde bir büyük bardak su ve iki parça balık ile geri döndü.

“Dünkü avdan sadece bu iki balık kalmış. Bugün malum dışarı çıkamadık ava sen misafirimizdin. Umarım doyarsın.”

Borcha kızın ağzından av kelimesini duyunca ürperdi.

“Burası neresi ve sen kimsin?” dedi kıza.

“Ben Matilda, şurada yatan adam ise babam Artimenner. Şu an Kızılağaç dağının kıyısındaki Ruldi köyü yakınlarındayız.”

“E peki ben ne yapıyorum burada, buraya nasıl geldim Matilda?”

“Akşamüstü babamla avlanmaya çıktık. Jelkala, yüksek vergiler yüzünden artık yaşanmaz bir yer olduğu için oradan taşınıp bu dağın eteğindeki Ruldi köyüne yerleştik. Babam Kral Graveth’in kahyasıydı. Kralı çok severdi. En ufak işi için oradan oraya koşturudu. Babam böyle bir hayat sürerken ben de kırlarda dolaşır avlanırdım. Başlarda zevk içindi; ondan sonra yaşamak için.”

“Ee, benim nasıl burada olduğuma gelsene. Bu olaya neresinden dahil oluyorum ben?”

“Bekle anlatıyorum. Bir gün babam Graveth’in işlerini yaparken kralın odasından gülüşme, inleme sesleri duymuş. İçeri girip baktığında kral kucağında bir kadın, babama bakakalmış. Kralın gayrimeşru bir ilişkisi olduğundan şüpheleniyormuş babam; ancak bunu bu kez gözleriyle de görmüş. Kral bunun ikisi arasında kalması gerektiğini söyleyip babama yüklü miktarda para verip şehirden ayrılmasını istemiş. Babam o paranın, sahibi gibi kirli bir para olduğunu söyleyip annemi de alıp şehirden ayrılmış.”

Borcha şimdi her şeyi hatırlıyordu. Kral Graveth ve Jelkala isimlerini duyunca her şey kafasında yerli yerine oturmuştu.

“Devam et.” dedi.

“Aradan vakit geçmiş, şehirde kralın ilişkisi hakkında dedikodular çıkmaya başlamış. Şehrin duvarları adeta bu dedikoduyla inliyor, çanlar bu dedikoduyu çalıyormuş. Kral çıldırmış resmen. Deliye dönmüş! Bunun suçlusunun babam olduğunu söyleyip emrindeki adamlardan 10 tanesini alıp bizzat babamın canını almaya köye gelmiş. Biz yoktuk evde Borcha.. Avlanmaya..”

Borcha gözyaşlarını daha fazla tutamayan kızın yanına gitti, elini boynuna attı.

“Annemin ne suçu vardı, niye Borcha niye..”

Benim ismimi nereden biliyor bu kız? Diye düşünürken gömleğinin yakasındaki isim etiketine gözü ilişti.

“Ben o askerler gibi değilim biliyorsun değil mi Matilda?”

“Biliyorum. Seni niye öldürmedik sanıyorsun? Gözünden anlaşılıyor içinin sıcaklığı.”

“Ee, hikayene devam etsene.” dedi Borcha.

“O gün hayatımda asla unutamadığım bir gündü. Babamla biz şanslıydık. O gün babam ilk kez beni avlanmaya götürmüştü. Neyse işte öyle. O gün kendime bir yemin ettim. Ne zaman bir Rodoklu asker görsem öldürecektim. O olaydan sonra köydeki her şeyimizi bırakıp ayrıldık. Bizi aramaya gelen askerlerin tek kaldıkları anları bekleyip babamla hepsini alt ettik. Sonuçta bizden daha iyi kılıç kullanıyorlardı, daha güçlülerdi. Ancak dağı bizden daha iyi bilemezlerdi. O günden beri burada yaşıyoruz işte.”

Borcha’nın eli kılıcının kabzasına gitti. Uzun kılıcını arıyoru ancak bulamadı. Kafasını kaldırdığında yatağının yanındaki masanın üzerinde kandil ışığının altında parıldadığını gördü. Ayağa kalktı, kılıcını eline aldı ve kısık mum ateşinde kılıcının sesini dinledi.

“Matilda!” diye seslendi.

“Dağlarda bir kişilik daha yeriniz var mı?”


Asker kaçağı mıydı o, yoksa adalet avcısı mı? Bile bile, kasıtlı olarak bir aileyi yıkan, etrafına zarar vermeyi adet edinmiş aptal bir kralın kim buyunduruğunda olmak isterdi ki? Verdiği kararla gurur duyuyordu. Matilda ve babasına onu yanlarına aldıkları için minnettardı. Matilda ve arasındaki elektrik inanılmaz kuvvetliydi ve her geçen gün büyüyordu.

“Haydi uyan seni sersem.”

Borcha gözünü açar açmaz karşısında Matilda’yı gördü yine. Ağrıları artık tamamen geçmişti, nerede olduğunun kim olduğunun nasıl bir karar verdiğinin farkında olarak uyandı.

“Hayatımda uyuduğum en güzel uykuydu sanırım.” dedi Borcha, ardından ise Matilda’dan içini ısıtacak bir gülümseme geldi.

“Haydi kahvaltı yapacağız, babama sabah seninle dün gece konuştuklarımızı anlattım. Çok sevindi verdiğin bu karara. Hiç ön yargıyla da yaklaşmadı.”

Borcha’nın kalbinde her geçen saniye bu iki insana olan sevgisi büyüyordu. Bunca yıldır ne yapıyorum diye düşündü, bulamadı. Kapıdan çıkan Matilda’nın ardından küçük kulübenin dışına çıktı. Bahçe cıvıl cıvıldı, kuş sesleri eşliğinde mükemmel bir kahvaltı onları bekliyordu.

“Bugün avlanmaya çıkacağız seninle! Ee, dün bizi avımızdan ettin. Bugün acısını fazlasıyla çıkarmamız lazım.” Diyerek gülümsedi Matilda Borcha’ya bakarak. Gülmek ona yakışıyordu, buna karar vermişti.

“Seve seve hanımefendi, nereye isterseniz gelirim sizinle.” diye cevapladı Borcha ve cevapla beraber Matilda’nın yüzü kıpkırmızı oldu.

“Haydi çocuklar, kahvaltınızı sağlam yapın. Geçenlerde köye gittiğimde Graveth’in askerlerine emirlerini arttırarak dağların didik didik edilmesini istediğini duydum. Artık her zamankinden daha fazla misafirimiz olacak. Çok dikkatli olmalısınız.”

Belki de birkaç saat sonra yıllardır birlikte kılıç salladığı arkadaşlarından birkaçıyla karşılaşıp onları deşmek zorunda kalacaktı. Ancak artık hayatı bambaşkaydı. Bu iki insan için her şeyi yapmaya hazırdı.

Kahvaltı yapıldı ve hazırlanmaya başladılar. Borcha uzun kılıcını, Matilda ise yayını ve kendi ihtiyacı kadar oku yanına alıp yola çıktılar.

Kızılağaç dağları çok geniş bir alana yayılıyordu. Çok fazla da misafiri mevcuttu. Etraftaki köyleri yağmalamayı çok seven dağ haydutları genelde Kızılağaç’a konuşlanırdı. Dağlardaki irili ufaklı mağaralar ve ağaçlık alanların çokluğu ile birlikte gelen kamuflaj avantajı yüzünden bu dağlar haydut kaynıyordu.Yalnızca Graveth’in askerlerinden değil, haydutlardan da korunmak zorundalardı yani.

Ava çıkalı 2 saat geçmişti ki ilk av karşılarında belirmişti. Bir geyik. Matilda Borcha’yı sesiz olması için uyardı. Sessizce sırtından okunu çıkardı, yayına yerleştirdi. Gerdi ve bıraktı. Yayı bırakmasıyla hayvanın yere düşmesi bir olmuştu. Koşarak hayvanın yanına gittiler. Ancak bu işte bir gariplik vardı, hayvanın boynundan giren bir okun haricinde bacağına giren bir ok da vardı. Borcha çabuk uyandı ve kılıcını kabzasından çıkarıp etrafı gözlemeye başladı. İlerideki çalılıklarda bir hareketlilik sezdi. Orada biri vardı ve Borcha’yı görmüştü. Gören kişi kraliyet askeri ise krala gidip bunun hakkında bilgi verecekti ve Graveth iti de kellesine ödül koyacaktı. Her şey daha zorlaşacaktı yani; çünkü onun ölü olduğunu düşünüyor olmalıydılar. Eğer haydut ise de az sayıda olmaları için dua etti içinden. Çalılığa doğru bir adım atar atmaz  arkasından tok bir ses duydu.

“Kılıcı yere bırak yoksa kız ölür!”

Sesi duyar duymaz arkasına döndü. Kısa boylu çelimsiz bir haydut elindeki paslı bıçağı Matilda’nin boğazına dayamıştı. Hemen ardından da çalılıkların ardından bir haydut daha geldi. O da arbaletine yerleştirdiği okunun ucunu Borcha’ya yönlendirmiş, hareketlerini dikkatle izliyordu. Borcha bir karar vermeliydi. Kılıcını bıraktı, eli cebindeki hançerine gitti. Tek bir şansı vardı. Hançeri arbaletli hayduta fırlatıp anında geri dönüp diğer hayduttan kurtarmalıydı Matilda’yı. Ancak çok riskliydi, attığı hançer hedefi bulmayabilirdi. Hedefi bulmazsa ikisi de ölürdü. Elini kemerine götürdü. Küçük hançeri sağ eliyle kavradı. Çıkardığı gibi arbaletli haydutun iki kaşının arasına gömdü hançeri. Hemen eğildi, yerden bir taş aldı ve fırlattı. Her şey çok çabuk gelişmişti. Yarım dakika önce iki haydut tarafından etkisiz haldelerken şimdi o iki haydut yerdeydi.

“Sana hayatımı borçluyum Borcha.” dedi Matilda. Borcha’ya doğru yürüdü. Parmak uçları üzerinde yükseldi ve dudaklarına sıcak bir öpücük kondurdu.

2. bölüm geldi.
Öykü yarışmasına katılmaya karar verdim. Umarım beğenirsiniz.
 
Asker kaçağı mıydı o, yoksa adalet avcısı mı? Bile bile, kasıtlı olarak bir aileyi yıkan, etrafına zarar vermeyi adet edinmiş aptal bir kralın kim buyunduruğunda olmak isterdi ki? Verdiği kararla gurur duyuyordu. Matilda ve babasına onu yanlarına aldıkları için minnettardı. Matilda ve arasındaki elektrik inanılmaz kuvvetliydi ve her geçen gün büyüyordu.

“Haydi uyan seni sersem.”

Borcha gözünü açar açmaz karşısında Matilda’yı gördü yine. Ağrıları artık tamamen geçmişti, nerede olduğunun kim olduğunun nasıl bir karar verdiğinin farkında olarak uyandı.

“Hayatımda uyuduğum en güzel uykuydu sanırım.” dedi Borcha, ardından ise Matilda’dan içini ısıtacak bir gülümseme geldi.

“Haydi kahvaltı yapacağız, babama sabah seninle dün gece konuştuklarımızı anlattım. Çok sevindi verdiğin bu karara. Hiç ön yargıyla da yaklaşmadı.”

Borcha’nın kalbinde her geçen saniye bu iki insana olan sevgisi büyüyordu. Bunca yıldır ne yapıyorum diye düşündü, bulamadı. Kapıdan çıkan Matilda’nın ardından küçük kulübenin dışına çıktı. Bahçe cıvıl cıvıldı, kuş sesleri eşliğinde mükemmel bir kahvaltı onları bekliyordu.

“Bugün avlanmaya çıkacağız seninle! Ee, dün bizi avımızdan ettin. Bugün acısını fazlasıyla çıkarmamız lazım.” Diyerek gülümsedi Matilda Borcha’ya bakarak. Gülmek ona yakışıyordu, buna karar vermişti.

“Seve seve hanımefendi, nereye isterseniz gelirim sizinle.” diye cevapladı Borcha ve cevapla beraber Matilda’nın yüzü kıpkırmızı oldu.

“Haydi çocuklar, kahvaltınızı sağlam yapın. Geçenlerde köye gittiğimde Graveth’in askerlerine emirlerini arttırarak dağların didik didik edilmesini istediğini duydum. Artık her zamankinden daha fazla misafirimiz olacak. Çok dikkatli olmalısınız.”

Belki de birkaç saat sonra yıllardır birlikte kılıç salladığı arkadaşlarından birkaçıyla karşılaşıp onları deşmek zorunda kalacaktı. Ancak artık hayatı bambaşkaydı. Bu iki insan için her şeyi yapmaya hazırdı.

Kahvaltı yapıldı ve hazırlanmaya başladılar. Borcha uzun kılıcını, Matilda ise yayını ve kendi ihtiyacı kadar oku yanına alıp yola çıktılar.

Kızılağaç dağları çok geniş bir alana yayılıyordu. Çok fazla da misafiri mevcuttu. Etraftaki köyleri yağmalamayı çok seven dağ haydutları genelde Kızılağaç’a konuşlanırdı. Dağlardaki irili ufaklı mağaralar ve ağaçlık alanların çokluğu ile birlikte gelen kamuflaj avantajı yüzünden bu dağlar haydut kaynıyordu.Yalnızca Graveth’in askerlerinden değil, haydutlardan da korunmak zorundalardı yani.

Ava çıkalı 2 saat geçmişti ki ilk av karşılarında belirmişti. Bir geyik. Matilda Borcha’yı sesiz olması için uyardı. Sessizce sırtından okunu çıkardı, yayına yerleştirdi. Gerdi ve bıraktı. Yayı bırakmasıyla hayvanın yere düşmesi bir olmuştu. Koşarak hayvanın yanına gittiler. Ancak bu işte bir gariplik vardı, hayvanın boynundan giren bir okun haricinde bacağına giren bir ok da vardı. Borcha çabuk uyandı ve kılıcını kabzasından çıkarıp etrafı gözlemeye başladı. İlerideki çalılıklarda bir hareketlilik sezdi. Orada biri vardı ve Borcha’yı görmüştü. Gören kişi kraliyet askeri ise krala gidip bunun hakkında bilgi verecekti ve Graveth iti de kellesine ödül koyacaktı. Her şey daha zorlaşacaktı yani; çünkü onun ölü olduğunu düşünüyor olmalıydılar. Eğer haydut ise de az sayıda olmaları için dua etti içinden. Çalılığa doğru bir adım atar atmaz  arkasından tok bir ses duydu.

“Kılıcı yere bırak yoksa kız ölür!”

Sesi duyar duymaz arkasına döndü. Kısa boylu çelimsiz bir haydut elindeki paslı bıçağı Matilda’nin boğazına dayamıştı. Hemen ardından da çalılıkların ardından bir haydut daha geldi. O da arbaletine yerleştirdiği okunun ucunu Borcha’ya yönlendirmiş, hareketlerini dikkatle izliyordu. Borcha bir karar vermeliydi. Kılıcını bıraktı, eli cebindeki hançerine gitti. Tek bir şansı vardı. Hançeri arbaletli hayduta fırlatıp anında geri dönüp diğer hayduttan kurtarmalıydı Matilda’yı. Ancak çok riskliydi, attığı hançer hedefi bulmayabilirdi. Hedefi bulmazsa ikisi de ölürdü. Elini kemerine götürdü. Küçük hançeri sağ eliyle kavradı. Çıkardığı gibi arbaletli haydutun iki kaşının arasına gömdü hançeri. Hemen eğildi, yerden bir taş aldı ve fırlattı. Her şey çok çabuk gelişmişti. Yarım dakika önce iki haydut tarafından etkisiz haldelerken şimdi o iki haydut yerdeydi.

“Sana hayatımı borçluyum Borcha.” dedi Matilda. Borcha’ya doğru yürüdü. Parmak uçları üzerinde yükseldi ve dudaklarına sıcak bir öpücük kondurdu.

2. bölüm geldi.
 
Back
Top Bottom