Artmasın yav artık. Yaza pc toplucaz.
Çok basit. Herşeyini satmayacaksın, özelleştirmeyeceksin, herşeyini dolara göre yapmayacaksın (köprüler vs.), gereksiz harcama yapmayacaksın (makam araçları ve bunun gibi israflar), oy için aşırıya kaçan sözlerden uzak duracaksın, hukukun herşeyden üstün olduğunu göstereceksin, terör örgütlerinin devlette yapılanmasına izin vermeyeceksin, terör örgütleri ile anlaşma yapmaya çalışmayacaksın, demokrasinin olduğunu göstereceksin, ülkenin adaletli ve herkese eşit davranan bir yer yapacaksın, ülkene ne olduğu belirsiz insanları mülteci diye rastgele bırakmayacaksın gibi gibi...Corneille de Witt said:Sence yapılması gereken ne?
Savaş halinde olmamamız, üretime yüklenmek, bomba patlamaması, yabancı yatırımcıyı kaçırmamak, turizmi bitirmemek, Rus uçağı düşürmemek, sınırlarını kontrol etmek, 3 milyon mülteci almamak, darbe ortamı oluşturmamak, OHAL'den çıkmak, laik ve demokratik ülke olmak gibi aslında basit şeyler.Corneille de Witt said:Sence yapılması gereken ne?
Uğur MUMCU / Cumhuriyet said:Sahte Milliyetçiler
Yabancılar ayıp olmasın diye, bizim gibi ülkeler için "gelişmekte olan ülkeler" derler! Aslına bakarsanız, bizim adımız "az gelişmiş ülke"dir. Ünlü Fransız bilim adamı Mourice Duverger, bizim gibi ülkeler için "proleter uluslar" kavramını kullanıyor. Duverger, Türkçe'ye "Politikaya Giriş" adıyla çevrilen özlü incelemesinde:
- Burjuva milletlerle, proleter milletler arasındaki fark, 18. yüzyıl Avrupası'nda aynı ülkenin burjuvazisi ile proleteryası arasındaki fark kadar büyüktür, demektedir. "Proleter uluslar", sanayi devriminin dışında kalan, tarımı ilkel, enerjisi ve makine üretimi yetersiz, buna karşılık ticaret burjuvazisi gelişmiş, ulusal geliri düşük toplumlar demektir.
"Proleter uluslar", gelişmiş, sanayileşmiş ülkelerin pazarlarıdır. Gelişmiş ülkeler, proleter uluslar üzerinde, yardım adı altında ekonomik ipotekler kurarlar. Yirminci yüzyılın ilk başlarındaki askeri işgaller, günümüzde ekonomik işgallere dönüşmüştür. Türkiye, böylesine ekonomik işgal altında tutulan "proleter uluslar"ın en başlarında yer almaktadır.
"Proleter uluslar"ın tek kurtuluş yolu, uluslararası kapitalizme karşı savaş vermelerine bağlıdır. Buna, "antiemperyalizm" diyoruz. Gerçek "milliyetçilik" budur. Üretimi, yabancılara karşı sömürtmemektir milliyetçilik!
"Proleter uluslar"ın milliyetçiliği, ancak ve ancak "antiemperyalist" bir çizgiye oturtulabilir. Bu milliyetçilik anlayışında, ulusallık ve sınıfsallık içiçedir. Kurtuluş Savaşı'mız ve savaşın önderi Mustafa Kemal Atatürk, proleter uluslara özgü "milliyetçiliğin" yirminci yüzyıldaki görkemli örnekleri sayılır.
Yoksul ülkelerdeki, proleter uluslarda rastlanan bir başka "milliyetçilik", bunun tam tersidir. Çarpık ekonomik yapıda palazlanan ve çoğu yabancı sermayenin desteğindeki ticaret burjuvazisi ve kurulu siyasal düzen, uyanan antiemperyalist bilinci yoketmek ya da yozlaştırmak için bir başka "milliyetçilik" akımına sarılır.
Yine Kurtuluş Savaşı'mızdan örnek verirsek, bu tür milliyetçiler, "Kuvay-i Milliye"ye karşı İstanbul Hükümeti tarafından örgütlenen Anzavur komutasındaki "Kuvay-i İnzibatiye"dir. Anzavur kuvvetleri, yabancı işgal kuvvetlerinin "milliyetçi" etiketli uzantılarıdır.
Bu milliyetçilik anlayışı, günümüzde daha karmaşık bir niteliğe bürünmüştür. Açık askeri işgalde kimin kimden yana olduğu daha somut biçimde anlaşılırken, bugünkü kargaşa, uluslararası kapitalizmin bu tür "sahte milliyetçilik" duygularını başka başka renklerle sunmaktadır.
Bu millityetçilik, baştan tırnağa yabancı sermayeden yanadır, ülke içinde ticaret burjuvazisine, dışında yabancı kuruluşlara toz kondurmaz; işçiden, emekçiden değil, işverenden yana tavır alır, alabildiğine din sömürücüsü ve düşünce özgürlüğü düşmanıdır.
Mustafa Kemal, "Ezilen uluslar, bir gün ezenleri yok edeceklerdir" derken, Asya ve Afrika'da uyanan "proleter ulusların", "antiemperyalist bilincini", "milliyetçilik duygularını" harekete geçirmek istiyordu.
"Milliyetçilik", Kurtuluş Savaşı'mızda, bozuk düzenin kalelerine çekilen bayrak değil, antiemperyalist bilincin ve bağımsızlık kavgasının sönmeyen bir meşalesi olmuştu.
"Sahte milliyetçiler"in elinden bu bayrağı almak, bütün devrimcilerin ortak amacı olmalıdır. Çünkü, "proleter uluslar"ın bağımsılık bilinci, antiemperyalist kavgadan geçer. Çünkü, özünde ulusallık ve sınıfsallığı taşıyan "gerçek milliyetçilik", anti-emperyalist çizginin odak noktasıdır.
Egemen sınıfların yüzlerindeki "milliyetçilik makyajını" silip atmak, başta işçi sınıfı olmak üzere, yurdunu ve ulusunu seven herkesin görevidir.
Bir yerde okumuştum. O dönemde insanlar borçlarını vesaire dolar üzerinden ödediği için, Türk Lirasının değer kaybetmesi insanları aşırı derecede etkiliyordu. 1 öderken birden 2 ödemek zorunda kalıyordu mesela. Ama günümüzde böyle bir durum yok. Türk Lirasının değer kaybetmesi insanları etkiliyor ama kriz düzeyinde değil. Yani o dönemle kıyaslamak doğru olmaz. Ancak Türk Lirasının değer kaybetmesi günlük hayata tam anlamıyla yansımaya başladığı zaman iki dönem kıyaslanabilir.hobeto13 said:Yazar kasa olayında doların 1,20 olmasına insanlar onca tepki gösterirken bugün 4 liraya çıkarken kimse sesini çıkaramıyor. Ülkemizde ekonomiden anlayan insan kalmadı sanki.