Büyük Danimarka Krallığı Kurucusu Yüce Tur - B40 (SON!)

Users who are viewing this thread

Status
Not open for further replies.
    Uzun zaman sonra yapacağım ilk hikaye eleştirmesi, duygulanmadım değil :grin: Dostum öncelikle taze hikayeler görmek beni çok mutlu etti ve bu hikayenin de konusu fazlasıyla verimli. Entrikalar, olaylar... Çok hoş şeyler çıkar (ki sen de elindeki konuyu değerlendiriyorsun)

    Ama hikayenin ana karakterlerinin/halkın/sarı çizmeli Mehmet Ağa'nın verdiği tepkiler daha elle tutulur ve göz önünde canlanabilir olmalı diye düşünüyorum.  Mesela ilk bölümde "Sigunderik dışarı çıkar ve durumu halk'a anlatır, ellerinden bir şey gelemeyen halk yarın tekrardan toplanmak üzere evlerine dağılırlar." gibi kısa bir ifadeyle kraliçeyi rahatsız eden bir ayaklanmanın bastırılması veya ertesi gün krallarının ölmesine üzülen halkın, hemen ardından aldıkları "yeni kralınız Prens Tur'dur" haberine bayram etmeleri hoş değil. Halka "evlerinize dağılın" çağrısı yaptığında en mülayim halk bile homurdanacaktır az da olsa. Ya da önceki kralını seven bir halk, prens başa geçince prensi ne kadar severse sevsin bir alışma sürecinden geçmesi gerekir.

  Göz önünde canlanabilirlik demişken: Bize ortamı tam olarak anlayabileceğimiz betimlemelerle gelmeni tavsiye ederim. En basitinden: Kral Tur nedir, neye benzer ben bilmiyorum. Ve biliyorum ki tüm karakterlerin simaları, sen hikayeyi okurken gözünde canlanıyor. Ama okuyucuya da aynı hissi yaşatabilmek lazımdır. Okuyan/göz gezdiren insanı çeken temel şey de budur zaten.

  Ayrıca normalde bir "Gramer Nazisi" değilimdir ancak hikaye yazarken bunlara dikkat edilmesi gerektiğinden söyleyeceğim: bağlaç ve eklerin yazımlarına dikkat et lütfen. Ayrıca gerektiği yerlerde birçok noktalama işareti eksiği gördüm bunları da gidermen lazım. Çünkü bunlar da insanı hikayeye çeken şeylerdendir. Yorumun en başında söylemiştim hatırlarsan: "Hikayenin güzel bir konusu var." diye. Ama etrafta bir sürü basit/klişe konulu olup da ilgi çeken hikaye var. Bunların sebebi ya bol aksiyon içermesidir, ya da dilin güzel ve doğru kullanılmasıdır. Sen dili doğru kullanarak insanları hikayeye çekersen -ki halihazırda elinde güzel bir konu var- daha güzel bir sonuç elde edersin.

  Bu dediklerim lütfen moralini bozmasın, ben bu hikayeyle çok iyi işler başarabileceğine inandığım için bu yorumu yapıyorum, sadece dediğim gibi dikkat edilmesi gereken ve atladığın ince ayarlar var.

  Eleştirimin işe yaraması dileğiyle şimdilik uzaklaşıyorum. Hadi iyi günler :grin:
 
Thermicias said:
    Uzun zaman sonra yapacağım ilk hikaye eleştirmesi, duygulanmadım değil :grin: Dostum öncelikle taze hikayeler görmek beni çok mutlu etti ve bu hikayenin de konusu fazlasıyla verimli. Entrikalar, olaylar... Çok hoş şeyler çıkar (ki sen de elindeki konuyu değerlendiriyorsun)

    Ama hikayenin ana karakterlerinin/halkın/sarı çizmeli Mehmet Ağa'nın verdiği tepkiler daha elle tutulur ve göz önünde canlanabilir olmalı diye düşünüyorum.  Mesela ilk bölümde "Sigunderik dışarı çıkar ve durumu halk'a anlatır, ellerinden bir şey gelemeyen halk yarın tekrardan toplanmak üzere evlerine dağılırlar." gibi kısa bir ifadeyle kraliçeyi rahatsız eden bir ayaklanmanın bastırılması veya ertesi gün krallarının ölmesine üzülen halkın, hemen ardından aldıkları "yeni kralınız Prens Tur'dur" haberine bayram etmeleri hoş değil. Halka "evlerinize dağılın" çağrısı yaptığında en mülayim halk bile homurdanacaktır az da olsa. Ya da önceki kralını seven bir halk, prens başa geçince prensi ne kadar severse sevsin bir alışma sürecinden geçmesi gerekir.

  Göz önünde canlanabilirlik demişken: Bize ortamı tam olarak anlayabileceğimiz betimlemelerle gelmeni tavsiye ederim. En basitinden: Kral Tur nedir, neye benzer ben bilmiyorum. Ve biliyorum ki tüm karakterlerin simaları, sen hikayeyi okurken gözünde canlanıyor. Ama okuyucuya da aynı hissi yaşatabilmek lazımdır. Okuyan/göz gezdiren insanı çeken temel şey de budur zaten.

  Ayrıca normalde bir "Gramer Nazisi" değilimdir ancak hikaye yazarken bunlara dikkat edilmesi gerektiğinden söyleyeceğim: bağlaç ve eklerin yazımlarına dikkat et lütfen. Ayrıca gerektiği yerlerde birçok noktalama işareti eksiği gördüm bunları da gidermen lazım. Çünkü bunlar da insanı hikayeye çeken şeylerdendir. Yorumun en başında söylemiştim hatırlarsan: "Hikayenin güzel bir konusu var." diye. Ama etrafta bir sürü basit/klişe konulu olup da ilgi çeken hikaye var. Bunların sebebi ya bol aksiyon içermesidir, ya da dilin güzel ve doğru kullanılmasıdır. Sen dili doğru kullanarak insanları hikayeye çekersen -ki halihazırda elinde güzel bir konu var- daha güzel bir sonuç elde edersin.

  Bu dediklerim lütfen moralini bozmasın, ben bu hikayeyle çok iyi işler başarabileceğine inandığım için bu yorumu yapıyorum, sadece dediğim gibi dikkat edilmesi gereken ve atladığın ince ayarlar var.

  Eleştirimin işe yaraması dileğiyle şimdilik uzaklaşıyorum. Hadi iyi günler :grin:

Öncelikle çok teşekkür ederim, senin de Soylu Haydut hikayeni okumuş biri olarak yeni hikayeler ile seni de görmek isterim.

Eleştirdiğin noktalar da kesinlikle haklısın ve hatta ben bunların hepsini düşündüm zamanında ancak benim hata yaptığım küçük bir nokta vardı.
Ben hikayenin başında Kral Tur'un fiziksel özelliklerini tanitamadığım için ileriki bölümlerde zaman atlaması yapmadan tanıtmam çok yanlış olurdu diye düşünüyorum, bu sebepten o konu da düzenleme yapamadım ancak ileriki bölümlerde yapacağım.

Halk olayı ise kesinlikle doğru ancak öyle yapmamin sebebi o bölümler de belirttiğim üzere Kral Tur'un halk tarafından çok seviliyor olmasıydı.
Buna rağmen o da benim hatamdı ancak ben sizlerin eleştirisi ve destekleri ile ilerleyeceğim için bu yazıyı yazman benim için çok önemli.

Gerçekten hayatım boyunca yazdığım ilk hikaye ve bu kadar ilerleyebileceğimi hiç düşünmemiştim.
Noktalama konusunda ise elimden geldiği kadar dikkat ediyorum, şuan aşamadığım tek bir sorun var(ki büyük ihtimal sende farketmişsindir) araştırdım ve hala araştırıyorum ancak tam olarak ne tür bir noktalama işareti koyacağım emin olamıyorum.
Ancak sırf sizlerin sebebi ile bir kaç arkadaşıma danışıyorum ve bu tür eksikleri de gidereceğime inanıyorum.

Asla moralimi bozmadı, bu eleştiri emin ol benim daha da ileri gitmeme, kendimi geliştirmeme neden olacak.
Bu eleştiri için gerçekten çok çok çok teşekkür ederim  :party:
Seni de yeni hikayelerin ile bekliyorum ve okumak için sabırsızlanıyorum!
 
Merhaba arkadaşlar, söz verdiğim gibi 14.Bölüm yayında.
Desteklerinizi ve eleştirilerinizi bekliyorum.

Yarın ki Savaş'ın sonucunu Tanrılar mı yoksa Tur'un kendisi mi belirleyecektir göreceğiz!

20 Mayıs Sabahı
Yıl 824


Kral Tur, yaralılar için oluşturduğu özel çadırdan ve askerlerinin dinlenmesi için beklediği gece'den sonra tekrar yola çıkmak için hazırlık yapılmasını söyledi.
Ancak ortada büyük bir sıkıntı vardı, 300 kadar asker yaralıydı ve bunların her birinin taşınması gerekiyordu.Buda ek olarak Danimarka Ordusuna yorgunluk sebebi olacaktı.
Subutay bu durumun kalkması için bir teklif önerdi Kral Tur'a:
''Kralım, yaralıları öldürelim ve Bankeryd şehrine doğru yol alalım, Bankeryd de buluşacağımız 12.000 kişilik Ordu bize fazlasıyla yeter''
Kral Tur, düşündü ve Subutay'ın haklı olduğuna karar verdi ancak Askerlerini bu kadar kolay harcamak istemiyordu.Düşünüyordu ki eğer askerlerini bu kadar kolay harcarsa ordusuna katılmak isteyenler azalacaktır.
Ancak Krallar Kralı olmak istiyorsa gerektiğin de herkes ve her şeyden vazgeçmek zorundaydı.Bundan dolayı Subutaya emir verdi:
''Yaralıları öldürün ve hemen hazırlanın gidiyoruz!''
Subutay, Kral Tur'un emrini yerine getirdi ve yaralıları öldürdü an itibari ile Kral Tur'un Ordusunun sayısı 1.820'di.

Bankeryd Kentine doğru yol almaya başladılar. Denizden giden Filo ve Ordunun önderliğini ise Kral Tur'un İsveçe Casus olarak gönderdiği Hermsteing ve Kraliçe Mariana'nın yakın adamı olan Sigunderik üstlenmekteydi.
Denizden gelen filoya karşı ne tür bir tuzak kurulduğu hakkında ise olacaklar bilinmemektedir!


20 Mayıs Öğleni
Yıl 824


Kral Tur, Bankeryd Kentine varmadan önce varılacak son yer olan Odin Ormanına vardı.Kral Tur için bu ormanın özel bir anlamı vardı. Bu orman Atası Odin'in adını taşır ve bu ormanda en çok Kurt ve Kuzgun vardır.
Kendi dinlerinde sembolik olarak en çok kullanılan iki hayvan.Ayrıca Odin'in de yanlarında bulunurlar.

Kral Tur, askerlerine bu günü burada geçireceklerini ertesi gün ise saldıracaklarını belirtti.Kral Tur, Subutay ve Altair'e kendi başına ibadet yapacağını belirttikten sonra kurulan kamplardan çok da fazla uzağa gitmeden ibadet için bir ağacın yanını seçti.
Ağacın üstünde yazanlar ise Kral Tur'un merakını celbetmişti. Runik Alfabe aracılığı ile yazılanlar Urd,Verdandi ve Skuld'du. Bunlar Nors dinine göre: geçmiş, şimdiki, gelecek zamanları temsil ediyordu.
Tur buranın ibadet için doğru bir yer olduğuna karar verdi ve Tanrılar adına Dansk Bar yaktı.
Dansk, Danimarkalı anlamına gelir.Bar ise çubuktur.

İbadetini tamamladıktan sonra ise kamp'a doğru yol alırken, Tapınak da gördüğü yeşil pelerinli, bir adet şapka ve maske takan adama denk geldi.
Bu sefer adam ondan kaçmamıştı, Tur onun hikayelerde ki Odin olduğuna emin olmak istedi ve konuşmaya başladı:
+''Tanrı ve Atam Odin, sen misin?''
Adam beklemedi ve cevap verdi:
-''Evet Tur, ben Dokuz Diyarın Tanrısı Odinim!''
Tur bu misafiri karşısında şaşkınlık içerisindeydi ve ona olan sevgisi paha biçilmezdi.Konuşmaya başladı hemen.
+''Atam Odin, seni Midgard'da karşılayabilmek... Bunun şerefini bana tattırdığın için sana minnettarım...''
-''Tur, sen çok büyük zaferler kazanacaksın ancak her bir zaferinin sonucu ağır olacak.''
-''Kazandığın her zafer için birini feda etmek zorunda kalacaksın ve bu zamanla seni yalnızlaştırıp, öldürecek.''
Tur bu söylenenler karşısın da ihanete uğradığını düşündü ancak hemen lafa girdi:
+''Ama Ata,Ben sana söz verdim bu saldırılarımın hepsinin amacı sana verdiğim sözü tutmak''
+''Bunlara rağmen sen ve diğer Tanrılar bana yüz mü çevireceksiniz?''
-''Kahramanlıklarının anlatılmasını istiyorsan bunlar senin feda edeceğin şeyler olacak''
Odin, bu sözü söyledikten sonra aniden ortadan kaybolur.
Tur ise bağırmaya başlar:

''ODİN!''
''ODİN!''
''SANA OLAN SADAKATİMİ BÖYLE Mİ ÖDÜLLENDİRİYORSUN! ODİNNNNN! GÖRECEKSİN, KAHRAMANLIKLARIM DİLDEN DİLE ANLATILACAK, GÖRECEKSİN DUYDUNMUUUU!''

Tur'un bu bağırmalarından sonra Subutay hemen sesin geldiği yere koşar ve Kral Tur'u görür.
''Kralım, iyi misiniz? Bir şey mi oldu? Siz iyi misiniz?''
Tur iyi olduğunu belirttikten sonra kamp'a geri dönerler.


20 Mayıs Gecesi
Yıl 824


Tur Kutup ışıklarına bakıp derin bir şekilde düşündükten sonra uyumak için çadırına geçer.
Yarın ki Savaş'ın sonucunu Tanrılar mı yoksa Tur'un kendisi mi belirleyecektir göreceğiz!
 
Merhabalar, 15.Bölüm sizlerle.
Desteklerinizi ve Eleştirilerinizi bekliyorum.


21 Mayıs -Bankeryd Muharebesi-
Yıl 824


Savaş vakti gelmişti, gün ağarmış, Kral Tur ve komutasındaki 1.820 asker hazırlanmıştı.
Kıyı şeridinden yola çıkan Filo ve Ordunun önderliğinde ise Hermsteing ve Sigunderik vardı.
Kral Tur arkasında bir tehlike bırakmadığından dolayı en azından şimdilik daha rahattı.
Subutay'a emir verdi, Ordunun bir kez daha kontrol edilmesini ve onlara dün yaşanan olay sonrası moral sağlanmasını emretti.
Subutay emri yerine getirdi ve ordunun moralinin yerine gelmesi için Tanrılar adına bar yaktı.

İstenilen her şey yerine getirildiğine göre artık Kral Tur, Kentin kapılarından geçilmesi için Filodan gelecek işareti beklemeliydi.
Bankeryd Kentine Prens diğer kentlerden asker getirtmişti.Bu yüzden İsveç Ordusu, Danimarka Ordusunun mevcutundan daha fazlaydı.
İsveç Ordusu 16.000 iken Danimarka Ordusu 13.820 askere ancak sahipti.
İsveç Ordusunun başında Prens Ivare vardı.
Tanrılar bu savaşta hükümsüzdü.



Bir kaç saat sonra

Danimarka Filosu Bankeryd Kentinin kıyısına varmak üzereydi.
Danimarka filosu 220 ünite iken İsveç Filosu 60 kadardı.
Hemen Prens'e haber verdiler.Prens bu durum karşısında emir verdi.
''Filolarımız ile saldırmayacağız, onlar kıyıya varana kadar ok yağmuruna tutun onları!''
İsveç Okçuları hemen emri yerine getirmeye başladı.
Çok da fazla yetenekli olmayan bu okçular sadece en öndeki filolara isabet ettirebiliyorlardı.
Hermsteing emir verdi
''Kalkanlar!''
Bu emir ile ön filo hemen kalkanlarını çıkardı ve duruş pozisyonuna geçti.
Oklar isabet etse dahi kalkanlarda kalıyordu.
Yaklaşık 4 ok yağmuruna rağmen filo çok az adam kaybetmişti.
Kıyıya yaklaştılar ve Hermsteing emir verdi
''Saldırın! Kimseye acımayın!''
Bu emir ile birlikte Askerler gemiden atlayıp kıyıya doğru koşmaya başladılar.
Bu sırada ise Kral Tur, Filodan işaret beklerken Sigunderik savaş borusunu aldı ve Kral Tur için beklenen işareti verdi.
Kral Tur beklenen işaret gelince hemen okçularına emir verdi
''Okları fırlatın!''
Bu emir ile oklar fırlatıldı ve nöbetçi askerler birer birer düşmeye başladı.
Bu durumu gören bir asker, İsveç Ordusu için işaret verdi.
İsveç Ordusu bu işaret ile Kral Tur'a onlar Kent'e girmeden saldırmak istediler.
Aynı zamanda İsveç Kıyı tarafından da Danimarka'ya karşı savaşıyordu.


Subutay, kendilerine doğru gelen askerleri görünce emir verdi
''Saldırın! Kral Tur için saldırın!''
Bu emir ile askerler çığlıklar atarak savaşmaya başladılar.
Subutay, geride kalan Berserklere Kral Tur'un yanında kalma emrini verdikten sonra Altair ile birlikte bizzat savaşmaya gitti.
Danimarka Ordusu, bir yandan ok saldırısı yapıyor bir yandan ise düşman askeri ile göğüs göğüse çarpışıyordu.
Bu sırada Kent'in kapısından atılan bir ok ile Kral Tur'un atı Sleipla kafasından vurularak öldü.
Kral Tur ne olduğunu anlamadan, Berserkler hemen Kral Tur'un etrafına Kalkan Duvarı örmüştü bile.
Kral Tur bir kaç saniye yerde kaldıktan sonra yıllardır yanında olan atı Sleipla'nın cansız vücuduna baktı.
Bu manzara karşısında ne yapacağını bilemeyen Tur, öfke içinde bağırdı ve etrafındakileri ittirdi.Bir eline kılıcını, bir eline baltasını alıp düşman askerlerine doğru koşmaya başladı.

Subutay kralına seslendi:
''Kralım, durun geri çekilin! Hayatınızı riske atmayın''
Kral Tur ise Subutay'ı dinlemeden önüne gelen her bir düşman askerini büyük bir hışım ile öldürmeye koyulmuştu.
Kral Tur'u gören diğer düşman askerleri, onun karşısına çıkmakta şüphe ediyordu.
Bu şüpheleri kısa süre içerisinde korkuya dönmüştü ve askerler artık umutsuzca kaçmaya çalışıyordu ancak Kral Tur ve askerleri buna müsade etmeyip hepsini kıyımdan geçirmişti.
Kentin kapısını temizleyen Kral Tur ve Askerleri şimdi Kentten içeri girip, Hermsteing ve Sigunderik ile beraber savaşmak zorundalardı!
 
İlk iletide düzenlemeler yapılmıştır.

Bölümler eklendi, artık hızlı bir şekilde ulaşabilirsiniz.
new_icon.gif

Teşekkürler listesi yenilendi.
new_icon.gif

İlerleme durumu yenilendi.
new_icon.gif


Thanks
new_icon.gif

Progress
new_icon.gif
 
Merhaba arkadaşlar, 16.Bölüm sizlerle.
Desteklerinizi ve eleştirilerinizi bekliyorum.

Kral Tur bu savaştan galip çıkacak mıdır göreceğiz!

Bundan sonra bölümler, fotoğraflar ile desteklenecektir.



21 Mayıs -Bankeryd Muharebesi-
Yıl 824


Hermsteing ve Sigunderik'in orduya verdiği emir ile askerler savaşmaya başladılar.
Kıyıya çıkan 12.000 asker vardı ancak İsveç'in bastırmak için yolladığı asker sayısı onları durdurmaya yetmezdi.
Sayıca olan çokluklarına güvenen Danimarka Ordusunun morali üst seviyedeydi.
Karşısına çıkan İsveç Askerlerini acımadan öldürüyorlardı.
Her biri Berserker yeteneğinde olan bu askerler aynı zamanda okçuluk konusunda da Subutay'dan eğitim aldıkları için uzun mesafeye bile ıskalamadan isabet ettirebiliyorlardı.
Kıyıdaki ordu kayıp dahi vermeden binlerce İsveç Askerini öldürdü, bu cehennemi andıran görüntü eşliğinde her biri zafer çığlıkları atmaya başladı.
Sigunderik ise askerlerine doğru bağırdı ve şöyle dedi:
''Hemen sevinmeyin, daha binlercesi var!''
Bu sözün eşliğinde kentin içine girmek için yürümeye başladılar.
Bu sırada Kral Tur ve ordusu, kentin kapılarını kırmaya çalışıyorlardı.
Biraz geçen vakitten sonra kentin kapıları açıldı ancak açılır açılmaz Danimarka Ordusu ani bir ok yağmuruna tutuldu.
Ansızın gelen ok yağmuru ön saflardaki askerlerin ölümüne sebep oldu.
Altair hemen emir verdi:
''Skjaldborg!''
Bu emir ile birlikte Kalkan Duvarı oluşturdular.
İsveç Okçuları ise oklarını attıktan hemen sonra geri çekildiler.
İsveç Okçularının geri çekilmesi ile kentin girişinde kimse gözükmüyordu. Bu durum Kral Tur için nereden geleceği belli olmayan saldırılar anlamına geliyordu.
Ansızın gelen bu saldırı ile Danimarka Ordusu 500 asker kaybetmişti.



Kral Tur, durmalarını emretti. Gelebilecek her bir saldırıyı engellemek zorundaydı.Eğer kent girişinde başarılı olunamazsa filo ve ordu tümü ile yok olabilirdi.
Tur emir verdi:
''Sadece yakın savaş yetenekleri olan herkes Altair'in yanına geçsin!''
''Yakın ve uzak savaş yetenekleri olanlar ise Subutay'ın yanına geçsin!''
Bu emir ile Altair'in yanına 800, Subutay'ın yanına 500 kişi geçmişti.
Kral Tur ise özel ordusu olan  250 kişilik Berserkler ile ayrı bir yöne geçmişti.
Altair ve Subutay'a emir verdi, her biri ayrı yönlerden ilerleyecekti.Ani bir saldırıda ise geri çekilip en yakın birimin yanına gidilecekti.
Kral Tur ise kentin girişinden devam edecekti, bu emir ile herkes ayrı bir yöne gitmeye başladı.
Biraz yüründükten sonra Altair'in ordusuna ani bir şekilde saldırı gerçekleşti ancak saldıranların sayısı fazla değildi.
Altair hemen emir verdi:
''Saldırın!''
Bu emir ile savaşan iki ordudan galip olarak ayrılan taraf Danimarka Ordusu oldu.
Savaş seslerini duyan Kral Tur ise savaş borusunu çaldı, bu boru birleşmeleri anlamına geliyordu.
Boru sesini duyan Altair Ve Subutay ordularını derhal topladı ve Kral Tur'un yanına vardılar.
Kral Tur, bu saldır-kaç oyunundan sıkılmıştı ve kent merkezine doğru hızlıca saldırmaları için emir verdi.


Bu sırada Sigunderik ve Hermsteing komutasındaki ordu ise kentin içine varmıştı.
Tanımadıkları adamlar onları görünce ayrı bir dilde konuşmaya başladı ve bu konuşmadan hemen sonra kentin içinde saklanan tüm askerler ortaya çıkmaya başladı.
Arkadan ve önden etrafları sarılan Danimarka Ordusu kendilerini korumak için savaşmaya başladı.
Aynı anda kentteki yüksek binalara çıkan okçular ise ok fırlatıyorlardı.
Kral Tur, bu sesleri duydu ve emir verdi:
''Desteğe gidin! Hemen!''
Bu emir ile diğer orduya destek olmak isteyen Kral Tur'un ordusu diğerlerinin yanına yetişebilmek için koşmaya başladı.
Tam bu sırada arkadan gelen ok atışları ile ne yapacaklarını şaşırdılar.
Prens Ivare ve Ordu Komutanı Haebslyt, Danimarka Ordusunun kentin içine girmesini beklemiş, kentin içine girdiklerinde ise hızlıca orman tarafından dolaşıp kentin girişine bizzat gelmişlerdir.
Bu taktik sayesinde Danimarka Ordusu'nun etrafları sarılmıştır.
Bu sırada gökyüzünü kaplayan koca ışık hüzmeleri ortaya çıkmıştı.
Kral Tur, bu ışık hüzmelerinin Tanrılar tarafından bir işaret olduğuna emindi.

Ok yağmuru ile Danimarka Ordusunu yıpratan İsveç Ordusu saldırmaya başladı.
Etrafı sarılan Danimarka Ordusunun kurtulmak için tek çaresi eğitimler ile geliştirdikleri yetenekleriydi.
Kral Tur, nice askerlerin öldüğü ve çığlıkların birbirini ardı ardına götürdüğü muharebede askerlerine bağırarak emir verdi:

''PES ETMEYİN! SİZLER ACIMASIZ VE YETENEKLİ DANİMARKA ORDUSUSUNUZ!''
''KİM OLDUĞUNUZU ONLARA HATIRLATIN! KRALINIZ DA SİZLER İLE BERABER SAVAŞMAKTA!''

Kral Tur'un bu çağrısını duyan askerler ise daha sert şekilde saldırmaya başladı.
Ancak ordu o kadar yıpranmıştı ki İsveç Ordusu'da yıpranmadan bu savaşın kazanılması imkansızdı.
Kral Tur, Subutay'a emir verdi:
''Ne kadar okçu kaldıysa, atış yaptır!''
Subutay bu emir ile Okçuların önüne 20 kadar asker ile kalkan duvarı oluşturduktan sonra emir verir:
''Okları fırlatın ve Kral Tur'un gazabının onlara ulaşmasını sağlayın!''
Okçular kendilerine gelen emir ile okları fırlatmaya ve düşman askerlerini öldürmeye başlar.
Bu sırada Subutay ise yüksek yerlerde olan okçuları bizzat öldürmektedir.
Sigunderik ve Hermsteing'in ordusunun arkasını saran askerler ok atışları ve yakın muharebe savaşı ile öldürüldükten sonra askerler Kral Tur'a destek için ön saflara gitmeye başlar.
Ön saflara giden ordu, düşman askeri ile kıran kırana savaşmaktadır.
Arkasında bir tehlike bırakmamanında etkisi ile okçular en arka saflara geçer ve uzaktan ok atışları yapmaya başlarlar.
Yetenekli olan bu askerler Kral Tur'un kazanmak için tek şansıdır!



9d3G3O.jpg
 
Dostum bahsettiğim hataları gidermiş olman beni çok sevindirdi aynen devam et :grin: ama şöyle bir durum daha var ki hala kaleminin ve hikayenin potansiyelinin yarısını koymuyorsun ortaya.
sebebini hemen açıklıyorum.

Öncelikle betimlemelerini daha da arttırman gerekiyor. Sana bunu ilk söylediğim zamana göre gelişme var, ama daha da gelişebilir bu betimlemeler.

Ve hikayenin büyük bir çoğunluğunun savaş alanında geçtiğini unutma. Şimdi bahsedeceğim şeyde betimlemenin önemini daha da iyi anlayacağını düşünüyorum. Bu öyle bir savaş alanı ki, her şeyi geçtim kuzeyliler var ortada. Ortalığı kan götürmeli, kafalar kopmalı, ortamın rezaleti ve vahşet herkesin gözlerinin önünde canlanmalı. Hikayeyi görsellerle destekleyeceğini söylemişsin ancak bu desteğin kelimelerle gerçekleşmesi taraftarıyım.

Ayrıca "şu kanada girdiler, temizlediler, çıktılar." ifadelerini bırakıp detaylandırman lazım dostum. Oraya çıkana kadar defanstaki askerler ok atacak, taş atacak, bıçak atacak, satır atacak, nutella atacak, atacak da atacak. Öyle girip hemen çıkamazlar. Kayıp verecekler. Ya da savunmadakiler diğer kanatta boş durmaz. Baktılar bir kanat zor durumda, oraya destek gönderirler. Askerler yerine düşünsene mesela. O kanat düşerse şehir yıkılacak. adamlar napsın? Destek göndermesin mi? O yüzden bir kanat asla kolay bir şekilde yok edilip saldıran askerler oradan içeri giremez söyleyeyim sana. Savaşta iki taraf da kayıp verecek. Bazen şehre girecekler, bazen giremeyecekler. Kral Tur yaralanacak, Subutay yaralanacak. Bunlar doğal hatta olması gereken şeyler. Bunlara da yer ver. Hikaye senin, istediğin kadar uzat, bir acelen yok. O kaleyi alacaklar, Tur (umarım) gerçekten krallar kralı olacak. Ama bunları getirecek uzun bir süreç olmalı.

Bir şey daha var ki bunu gördüğüm her forum yazarına söylerim: Lütfen ama lütfen mount and blade mekaniklerinden ve komutlarından uzaklaş. "Yakın dövüş yeteneği olanlar, okçu yeteneği olanlar" diye bir emir veremez bir komutan. Bu hikayenin tüm ciddiyetini alır, burada oyunun donukluğundan biraz kopmalı insan. Birimleri "piyade,okçu ve atlı" olarak adlandırman bile yeterli. Ayrıca hikayeni biraz daha akıcı yapmak istiyorsan bu komutları, komutanın bir cümlesi olarak vermek yerine edilgen yap. "Komutan askerlere 'şurada konuşlanın' dedi" yerine "askerler şurada konuşlandı" de yani.
 
Thermicias said:
Dostum bahsettiğim hataları gidermiş olman beni çok sevindirdi aynen devam et :grin: ama şöyle bir durum daha var ki hala kaleminin ve hikayenin potansiyelinin yarısını koymuyorsun ortaya.
sebebini hemen açıklıyorum.

Öncelikle betimlemelerini daha da arttırman gerekiyor. Sana bunu ilk söylediğim zamana göre gelişme var, ama daha da gelişebilir bu betimlemeler.

Ve hikayenin büyük bir çoğunluğunun savaş alanında geçtiğini unutma. Şimdi bahsedeceğim şeyde betimlemenin önemini daha da iyi anlayacağını düşünüyorum. Bu öyle bir savaş alanı ki, her şeyi geçtim kuzeyliler var ortada. Ortalığı kan götürmeli, kafalar kopmalı, ortamın rezaleti ve vahşet herkesin gözlerinin önünde canlanmalı. Hikayeyi görsellerle destekleyeceğini söylemişsin ancak bu desteğin kelimelerle gerçekleşmesi taraftarıyım.

Ayrıca "şu kanada girdiler, temizlediler, çıktılar." ifadelerini bırakıp detaylandırman lazım dostum. Oraya çıkana kadar defanstaki askerler ok atacak, taş atacak, bıçak atacak, satır atacak, nutella atacak, atacak da atacak. Öyle girip hemen çıkamazlar. Kayıp verecekler. Ya da savunmadakiler diğer kanatta boş durmaz. Baktılar bir kanat zor durumda, oraya destek gönderirler. Askerler yerine düşünsene mesela. O kanat düşerse şehir yıkılacak. adamlar napsın? Destek göndermesin mi? O yüzden bir kanat asla kolay bir şekilde yok edilip saldıran askerler oradan içeri giremez söyleyeyim sana. Savaşta iki taraf da kayıp verecek. Bazen şehre girecekler, bazen giremeyecekler. Kral Tur yaralanacak, Subutay yaralanacak. Bunlar doğal hatta olması gereken şeyler. Bunlara da yer ver. Hikaye senin, istediğin kadar uzat, bir acelen yok. O kaleyi alacaklar, Tur (umarım) gerçekten krallar kralı olacak. Ama bunları getirecek uzun bir süreç olmalı.

Bir şey daha var ki bunu gördüğüm her forum yazarına söylerim: Lütfen ama lütfen mount and blade mekaniklerinden ve komutlarından uzaklaş. "Yakın dövüş yeteneği olanlar, okçu yeteneği olanlar" diye bir emir veremez bir komutan. Bu hikayenin tüm ciddiyetini alır, burada oyunun donukluğundan biraz kopmalı insan. Birimleri "piyade,okçu ve atlı" olarak adlandırman bile yeterli. Ayrıca hikayeni biraz daha akıcı yapmak istiyorsan bu komutları, komutanın bir cümlesi olarak vermek yerine edilgen yap. "Komutan askerlere 'şurada konuşlanın' dedi" yerine "askerler şurada konuşlandı" de yani.
Dostum, öncelikle hatalarımı gidermiş olmam beni de sevindirdi. Yardımların için de gerçekten çok teşekkürler.
Söylediklerin için çok teşekkür ederim, sonuçta benim ilk hikayem ve benden daha yetenekli olan insanlardan bir şeyler öğrenmeliyim ki kendimi de geliştirebileyim, insanlara okurken zevk verecek bir hikaye haline dönüştüreyim.
Her bir dediğini dikkate alıyorum ve her bir bölümü de bu söylenenlere göre yazmaya çalışıyorum.
Çünkü ben bu hikayeyi sizlerin de zevk alması, merakla beklemesi için yazıyorum.
Zaman ile her şeyi gerçekleştireceğim
  :party:
 
Ragnarsson said:
Dostum, öncelikle hatalarımı gidermiş olmam beni de sevindirdi. Yardımların için de gerçekten çok teşekkürler.
Söylediklerin için çok teşekkür ederim, sonuçta benim ilk hikayem ve benden daha yetenekli olan insanlardan bir şeyler öğrenmeliyim ki kendimi de geliştirebileyim, insanlara okurken zevk verecek bir hikaye haline dönüştüreyim.
Her bir dediğini dikkate alıyorum ve her bir bölümü de bu söylenenlere göre yazmaya çalışıyorum.
Çünkü ben bu hikayeyi sizlerin de zevk alması, merakla beklemesi için yazıyorum.
Zaman ile her şeyi gerçekleştireceğim
  :party:
Yetenek olayına inanmam pek :grin: her türlü sanat faaliyetinde yapman gereken şeyin hissetiğin duyguyu karşındakine aynı şekilde aktarmaya çalışmak olduğunu unutma gerisi geliyor zaten  :smile:
 
Thermicias said:
Ragnarsson said:
Dostum, öncelikle hatalarımı gidermiş olmam beni de sevindirdi. Yardımların için de gerçekten çok teşekkürler.
Söylediklerin için çok teşekkür ederim, sonuçta benim ilk hikayem ve benden daha yetenekli olan insanlardan bir şeyler öğrenmeliyim ki kendimi de geliştirebileyim, insanlara okurken zevk verecek bir hikaye haline dönüştüreyim.
Her bir dediğini dikkate alıyorum ve her bir bölümü de bu söylenenlere göre yazmaya çalışıyorum.
Çünkü ben bu hikayeyi sizlerin de zevk alması, merakla beklemesi için yazıyorum.
Zaman ile her şeyi gerçekleştireceğim
  :party:
Yetenek olayına inanmam pek :grin: her türlü sanat faaliyetinde yapman gereken şeyin hissetiğin duyguyu karşındakine aynı şekilde aktarmaya çalışmak olduğunu unutma gerisi geliyor zaten  :smile:
Katılıyorum, bu da biraz tecrübe ile sabitlenirse daha güzel olabilir gibi.
 
Status
Not open for further replies.
Back
Top Bottom