Büyük Danimarka Krallığı Kurucusu Yüce Tur - B40 (SON!)

Users who are viewing this thread

Status
Not open for further replies.
Thermicias said:
Yeni sezon bir hayli hızlı başladı doğrusu,
Subutay'ın daha çok yaşamasını beklerdim, ayrıca Tur'un orada gözyaşı dökmesini daha farklı işleyebilirdin diye düşünüyorum (Obi Wan'ın Anakin'e yaptığı o "yaptığını beğendin mi he?" tarzı bir konuşma ya da ifade geçirebilirdi kafasından mesela :grin:) ama elbette senin hikayen senin kararların.
bakalım dostum heyecanla bekliyoruz yeni bölümleri :smile:
Teşekkür ederim dostum. :party:
Orada aslında belirtmek istediğim küçük bir nokta vardı, hedefim şuydu; Tur'un kendisi dahi duygularını silip attığını düşünürken, hala içinde küçücük bir duygu parçasının, sevginin, dostluğun kalmasını görmesiydi.
 
Arkadaşlar, bir format değişikliğinden bahsetmek zorundayım.
Önceden, 3 günde bir yayınladığım bölümler artık Cumartesi 1, Pazar 1 bölüm olmak üzere yayınlanacaktır.
Bu format bugün içinde geçerlidir, o sebepten bugün yeni bir bölüm gelecektir!

Ayrıca, İngilizce'ye çevirilen bölüm sayısı 28 oldu.
Bazı bölüm vakitleri, ana konudan farklı olarak 3. bir part gelecek ve bu part da, herhangi bir karakterin yaşadığı olaylar konu alınacaktır.
3. Part olayının azda olsa sizleri tatmin edeceği düşüncesindeyim.
 
Merhaba arkadaşlar, yeni bölüm sizlerle!
İyi okumalar! :party:

Yıl 830
5 Ocak Öğleni


Kral Tur, kapı muhafızlarından Relet'e seslendi:
''Relet!''
Relet, bu seslenişten sonra hemen içeri girdi. Daha sonra Kral Tur, tekrardan konuşmaya başladı:
''Tebdil halde dışarı çıkacağız, kıyafetlerimi getir ve sende hazırlan!''
Bu emir sonrası Relet, Kral Tur'un kıyafetlerini getirdi ve kendisi de hazırlanmak için odadan ayrıldı.
Bir süre sonra Relet'in de hazır olması ile dışarı çıktılar. Tebdil halde gezinen Tur, tanınmıyordu. İlk vardıkları yer, Büyük Krallık Çarşısı oldu.
Gözüne kestirdiği bir satıcının yanına doğru yanaştı ve konuşmaya başladı:

+''Ne satarsın?''
-''Bu büyük krallıkta ne istersen vardır, sen ne istersin?''
+''Ne istersem demek? Nasıl bu kadar eminsin bundan?''
-''Yabancısın sen galiba buralarda adam. HAHAHAHA!''
-''The Hermone Hanedanı bize ne istersek getirir!''
-''Bu Krallığın bu kadar gelişmiş olma sebebi ve Kral'ın tahtta rahatça oturabilme sebebi onlardır!''

Kral Tur, bu söylenenler karşısında sinirlenmişti. Tam elini hançerine doğru götürmek üzereydi ki Relet, elini tuttu ve konuşmaya başladı:
''Gidelim Prens Singar.''
''Aileniz sizi bekliyor.''

Relet'in kendisini uyarması üzerine, Kral Tur kendine geldi ve yürümeye başladılar.
Kral Tur, yürürken dişlerini ve yumruğunu sıkıyordu. Relet, bu durumdan tümü ile haberdardı ancak yapabileceği hiç bir şey yoktu.


Bir kaç dakika yürüdükten sonra Tur'un dikkatini pelerinli bir adam çekti. Bir kaç saniye ona göz gezdirdikten sonra pelerinli adamın yüzünü çevirmesi ile Tur, gördükleri karşısında büyük bir şaşkınlık içerisindeydi.
Pelerinli adam, Subutay'dı. Tur, hızlıca koşmaya başladı. Bir kaç saniye koştuktan sonra ise her yere baktı ancak pelerinli adam ortada yoktu. Kafasını her yöne çeviriyor ve pelerinli adamı arıyordu.
Relet ise ne olduğunun farkında değildi, sadece soru sormaktan başka bir şey yapamıyordu. Bir kaç saniye sonra ise Tur, dengesini kaybetmeye başladı. Relet'in onu tutması ile yere düşmekten kurtuldu.
Ancak kafasını kaldırmaya çalıştığında ise burnunun kanadığını fark etti. Bir süre sonra ise Tur'un gözleri kararmaya başladı ve Tur, Relet'in üstüne düştü. Relet, neler olduğunun farkında değildi, bağırmaya başladı:

''KRALIM! KRALIM! İYİ MİSİNİZ!''
''KRAL TUR! LÜTFEN CEVAP VERİN!''

Cevapsız kalan bağırışların ardından ise Tur'u sırtladı ve kimsenin olmadığı sokaklardan, Tur'u götürmeye başladı.

Bu sırada ise Forseti, bir kaç gündür çalıştığı şiir sanatında ustalaşmaya çalışıyordu. Defalarca şiir yazıyor, görebildiği her şeyden ilham almaya çalışıyordu.
Tam bu sırada aylardır Forseti'yi ziyaret eden, gezgin bir sanatçı olan Battuta tekrardan Forseti'nin yanına geldi.
Forseti, Battuta'yı görünce büyük bir sevgi ile ona doğru koştu ve sarıldı. Battuta da aynı şekilde ona sarılarak cevap verdi.
Forseti, konuşmaya başladı:

''Battuta! Söyle bana bu sefer ne öğreteceksin!''
''Söyle hemen, hadi söyle!''

Battuta, tebessüm ettikten sonra elini Forseti'nin omuzuna götürdü ve eğilip konuşmaya başladı:
+''Bu sefer sana daha önce hiç duymadığın bir şey öğreteceğim.''
-''Nedir o? Nedir o?''
+''Bir din, Pagan dininden, Hristiyan dininden ya da Yahudi dininden çok daha farklı bir din.''

Battuta'nın bu sözü söylemesi, Forseti'nin büyük bir merak ile Battuta'ya dikkatini vermesine sebep oldu.
+''Bu dinin adı İslam ve bu diyarlardan çok uzak diyarlarda yüzyıllar önce ortaya çıkan bir din.''
Forseti, büyük bir merak ile dinlemeye devam ediyordu.
+''Bu dinin kurucusu, sana öğrettiğim diğer dinlerde ki gibi.''
+''Adı Muhammed ve Tanrılarının adı Allah''
-''Battuta! O zaman Muhammed kim?''
+''Sana İsa'yı ve Musa'yı anlattığım günü hatırlıyor musun?''
+''Muhammed de onlar gibi bir haberci!''


Bu sözden sonra, Forseti'nin ilgisini daha da cezbetti ve konuşmaya başladı:
-''Bana daha çok öğret Battuta! Daha çok öğret!''
+''Biraz beklemelisin Prensim!''
+''Bir dahaki dönüşümde daha çok şey anlatacağım!''
+''Merakını asla kaybetme!''


Yıl 830
7 Ocak Sabahı


Tur, iyileşmişti ve ayağa kalkmıştı. 1 Gün dinlendikten sonra, tekrardan devlet işleri ile uğraşan Tur, kendisine verilen bir haber sonucu daha dikkatli davranmak zorunda kaldı.
Kendisine gelen haber, The Hermone ailesinden gelmişti. The Hermone ailesinin gönderdiği habere göre, Avrupa da kendisine karşı koalisyon oluşturulmuştu. Bu koalisyon devletleri şunlardan oluşuyordu:
Büyük East Krallığı, Büyük West Krallığı, Birleşmiş Fransa Krallığı ve Büyük Fas ve Arap Krallıkları.
Bu devletlerin, Büyük Danimarka Krallığına koalisyon oluşturması demek Danimarka'nın yok edilişi anlamına geliyordu.
Tur'un bu konuda ilk emri şu oldu:

''Başkent artık Sjælland değil, İsveç topraklarında ki Gestemar olacak!''
''Sarayımdaki herkesi Gestemar'a götürün!''
''Ve Gestemar da buradakinden çok daha büyük bir saray yaptırın!''
''Bende burada ki işlerimi hallettikten sonra Gestemar'a gideceğim!''

Bu emirlerden sonra Tur, Miyuki'yi çağırdı. Miyuki geldikten sonra Tur, konuşmaya başladı:
+''Miyuki, 5 kişi hariç, sende dahil tüm SYSB takımlarını Gestemar'a gönder.''
+''Orada kuş dahi uçsa, haberiniz olacak!''
-''Emredersiniz, Kralım!''

Daha sonra ise Tur, Enerugi'yi çağırttı. Enerugi vardığında ise Tur, konuşmaya başladı:
+''The Hermone ailesi ile her hafta karşılıklı haberleşin!''
+''Sınırlarımıza 20.000 kişilik bir ordu yığın!''
+''Komutasına ise Kutay geçsin!''
+''Diğer tüm komutanlar, iç güvenliği sağlamaktan sorumlu olacak!''
-''Peki ya Kraliçe Mariana?''
-''Ne yapmamızı istersiniz Kralım?''

Tur, bir kaç saniye durdu ve düşünmeye başladı. Bir süre sonra tekrardan konuşmaya başladı:
+''Buraya getirmeye çalışmamız daha tehlikeli olur.''
+''En güvendiğin Rahip Savaşçılardan 10 kişilik takımı, Mariana'nın yanına gönder.''
+''Ayrıca, kaçış rotası hazırlayabilecek birisini de takıma dahil et.''
-''Emredersiniz Kralım.''

Bu sırada ise Birleşmiş Fransa Krallığı Kralı Charibert, Fransa Halkına konuşma yapıyordu:
''Geleceğin Soyluları!''
''Bizim gibi büyük bir devlet ile kendini bir tutan Danimarka Soysuzları, oluşturduğumuz koalisyon ile yakında yok edilecektir!''
''Kendisine Tanrı diyen Tur adlı adam, yakında benim kılıcımın gazabı ile karşılacaktır!''
''Tanrımız Yahve, o kafirleri öldürmemizi ve o topraklara kendisinin adını yaymamızı emretti!''
''Tanrımıza karşı mı çıkacağız!''

Tüm halk hep bir ağızdan bağırmaya başladı:
''HAYIR!!''
''TANRI YAHVE ADINA!''
''KAFİRLERİ ÖLDÜRÜN!''

Charibert ise bu sırada elini havaya kaldırdı ve konuşmaya devam etti:
''İşte bu yüzden!''
''Hepsine göstereceğiz, gerçek Tanrının kim olduğunu göstereceğiz!''
''Tanrı Yahve adına, 5 Büyük Krallık birleşti!''
''Bu 5 Büyük Krallığı yalnızca tek bir kişi mağlup edebilir!''
''O KİŞİ TANRIMIZ YAHVE! VE BİZ TANRIMIZ YAHVE İÇİN SAVAŞACAĞIZ!''
''ŞİMDİ HERKES EVLERİNE DAĞILSIN VE BİZLER İÇİN DUA ETSİN!''
''KAFİRLERE KARŞI ZAFER İLE DÖNECEĞİZ!''
''TANRI YAHVE ADINA!''
 
Hikaye Forseti ve Tur'un Hak yolunu bulması ile sona erip bir samanyolu hikayesine dönüşürse büyük bir plot twist olur  :lol:

Ciddi yorumuma gelecek olursak: Biraz aceleye getirmişsin sanki dostum.
1)Tur Subutay'ı gördüğünü sandı/ya da gördü bilmiyorum (o konuda net ya da en azından ipucu verecek herhangi bir şey göremedim) hadi o birkaç bölümde açığa çıkacak olsun. Tur burnundan kan gelerek bayıldı ve ertesi gün hiçbir şey yokmuş gibi ayağa mı kalktı? Tamam direk ayağa kalktı. Ama neden bayıldı? Subutay'ı gördüğünü zannedince kafasından neler geçti?
2)"Krallar Kralı" Tur'un tebdil-i kıyafet haldeyken basit bir esnafın lafı üzerine öfkelenmesi, elini hançerine götürmesi falan yüce bir kralın yapacağı bir şey değil. Tamam bu adam oldukça kibirli hatta kendine tanrı diyor direk ama bu onun basit bir esnafın lafına gerilmesini gerektirmez. Hatta böyle fevri davranan/davranmaya müsait olan bir adamın o tahtta işi ne?

Bunun sebebinin hikayeyi olaydaki sonuca odaklı yazmak istemen olduğunu biliyorum ama insanı aslında hikayeye bağlayan şeyler insanların gerçekte yapabilecekleri ya da hissedebilecekleri şeylerin güzel yansıtılması ve olay gelişimindeki detaylardır dostum bunu sakın unutma. :smile:
 
Thermicias said:
Hikaye Forseti ve Tur'un Hak yolunu bulması ile sona erip bir samanyolu hikayesine dönüşürse büyük bir plot twist olur  :lol:

Ciddi yorumuma gelecek olursak: Biraz aceleye getirmişsin sanki dostum.
1)Tur Subutay'ı gördüğünü sandı/ya da gördü bilmiyorum (o konuda net ya da en azından ipucu verecek herhangi bir şey göremedim) hadi o birkaç bölümde açığa çıkacak olsun. Tur burnundan kan gelerek bayıldı ve ertesi gün hiçbir şey yokmuş gibi ayağa mı kalktı? Tamam direk ayağa kalktı. Ama neden bayıldı? Subutay'ı gördüğünü zannedince kafasından neler geçti?
2)"Krallar Kralı" Tur'un tebdil-i kıyafet haldeyken basit bir esnafın lafı üzerine öfkelenmesi, elini hançerine götürmesi falan yüce bir kralın yapacağı bir şey değil. Tamam bu adam oldukça kibirli hatta kendine tanrı diyor direk ama bu onun basit bir esnafın lafına gerilmesini gerektirmez. Hatta böyle fevri davranan/davranmaya müsait olan bir adamın o tahtta işi ne?

Bunun sebebinin hikayeyi olaydaki sonuca odaklı yazmak istemen olduğunu biliyorum ama insanı aslında hikayeye bağlayan şeyler insanların gerçekte yapabilecekleri ya da hissedebilecekleri şeylerin güzel yansıtılması ve olay gelişimindeki detaylardır dostum bunu sakın unutma. :smile:

Öncelikle teşekkür ederim dostum.
Söylediklerin doğru noktalar, katılıyorum da sana ancak eskiden ''Krallar Kralı'' olarak anılan Tur, şuan bambaşka bir adam. Aslında esnafın lafına gerilmesinin sebeplerini şu olaylardan bağlayabilirim bir okur gözünden;
1: Zaten The Hermone ailesini ortadan kaldırmayı planlayan birisi, üstüne sıradan bir insan dahi bu aileden bahsedince tepesinin bu şekilde atması normal olabilir.(ki Tur'un tahtına da laf ediliyor)
2: Annesini bile sürgün etmiş, muhaliflerini bir gecede ortadan kaldırmış ve dahi yıllardır yanında olan dostu Subutay'ı dahi bir çırpıda silip atan adam, bir esnafı da çok basit bir şekilde yerin dibine sokabilir. Bunları tamamen, olayı kavramış bir okur gözünden yazdım.

Ayrıca Subutay konusunda da dostum, cevapları ileri ki bölümlerde ortaya çıkacak! :party:
 
Ragnarsson said:
Öncelikle teşekkür ederim dostum.
Söylediklerin doğru noktalar, katılıyorum da sana ancak eskiden ''Krallar Kralı'' olarak anılan Tur, şuan bambaşka bir adam. Aslında esnafın lafına gerilmesinin sebeplerini şu olaylardan bağlayabilirim bir okur gözünden;
1: Zaten The Hermone ailesini ortadan kaldırmayı planlayan birisi, üstüne sıradan bir insan dahi bu aileden bahsedince tepesinin bu şekilde atması normal olabilir.(ki Tur'un tahtına da laf ediliyor)
2: Annesini bile sürgün etmiş, muhaliflerini bir gecede ortadan kaldırmış ve dahi yıllardır yanında olan dostu Subutay'ı dahi bir çırpıda silip atan adam, bir esnafı da çok basit bir şekilde yerin dibine sokabilir. Bunları tamamen, olayı kavramış bir okur gözünden yazdım.

Ayrıca Subutay konusunda da dostum, cevapları ileri ki bölümlerde ortaya çıkacak! :party:
Pekala beklemedeyim o zaman :grin:
 
Afrandez said:
Ragnarsson said:
Yeni bölüm, haftaya Pazar günü.

Gerekçen sınavlar değilse bölümü şimdi bekliyorum.
Kesin sınavdır da... Çaktırma
Thermicias said:
Ragnarsson said:
Yeni bölüm, haftaya Pazar günü.
Ohoo haftaya pazara çok var yahu, n'aptın? :lol:
Sınav mevzusu da var. :grin:

Yapacak bir şey yok, sakinleşme dönemim haftaya pazara denk geliyor. :grin:
 
SON 2 BÖLÜM!

Yıl 830
3 Mayıs


Artık herkes farkındaydı.. Danimarka Krallığı kendisine gelen büyük tehlikeyi ya bertaraf edip tümü ile kazanacaktı yahut yok olup, parçalara ayrılıp gömülecekti.
The Hermone ailesi, tüm mal varlığı elinden alınarak tüm Birleşmiş Fransa halkı önünde idam edilmişlerdi. Birleşmiş Fransa, böyle yaparak Tur'un Avrupada ki elini, kolunu kesmiş olduğunu biliyordu.
Forseti 5 yaşında olmasına rağmen her şeyi anlıyor, olayları sıkıca kavramaya çalışıyordu. Sınıra yığılan 20.000 Savaşçı, kendilerine gelen destek ile 55.000 Savaşçı'ya ulaştı.
İç güvenliği ise 20.000 Savaşçı sağlıyordu. Sınırda ki komutanın başında Kutay vardı. Tur ise, şehirden şehire geziyor ve yaklaşan bir sonun olmadığına kendini inandırmaya çalışıyordu.
Eski tutkusunu ve hırsını kaybediyordu yavaş yavaş, oda bunun farkındaydı. Miyuki, Gestemar'da Tur'un ailesini büyük bir dikkat ile koruyordu. Kuş dahi uçamıyordu alınan önlemler sebebi ile.
Enerugi ise bu süreç içerisinde sürekli politik hamleler ile ilgileniyordu. Dış devletlerden ittifak toplamaya çalışıyor ancak her ne yaparsa yapsın, Birleşmiş Fransa, onların haberleşmesine izin vermiyordu.

Birleşmiş Fransa Kralı Charibert, bu sırada koalisyonu ile masaya oturup, paylaşacakları toprakları görüşüyorlardı.
Büyük East ve West Krallığı, emrinde 70.000 Savaşçı, Büyük Fas ve Arap krallıkları, 120.000 Savaşçı ve Birleşmiş Fransa ise 60.000 Savaşçı ile hazırdı.
Koalisyonun toplam askeri gücü, 250.000 Savaşçıydı. Buna rağmen, Danimarka Krallığı toplamda 75.000 Savaşçı ile duruyordu.
Dilden dile dolaşan bu söylentiler, insanların artık Danimarka gibi bir krallığın daha fazla ömür süremeyeceği düşüncesini kurdurtuyordu.



6 Temmuz

Haziran ayında yola çıkan Koalisyon Orduları, artık Danimarka'nın sınır bölgesi olan Vrufrant'a dayanmak üzereydi.
Tur, Koalisyonun kendisine bu kadar yakında olduğunun haberini almıştı, ancak ordularını bir ileri bölge olan, Midgard'a çekti.
Bunu yapmasının sebebi ise efsanelerde söylenilen o yerin kutsallığıydı.
Ancak Tur, her şeye rağmen kendisi bile yenileceğine inanmaya başlamıştı.

9 Temmuz

Vakit gelmişti, Kral Charibert, Vrufrant'ın toprak parçalarını gördüğünde emir verdi;
-''Çanları çalın!''
-''Kafirlere kıyameti getirdik!''
Bu emir ile birlikte çanlar çalınmaya başladı. Çanlar öyle büyüktü ki, sesler küçük dalgalar halinde Midgard'a bile ulaşıyordu.
Bir süre yol alındıktan sonra bir emir daha geldi.
-''Gemilerden inin ve savaş pozisyonuna geçin!''
Bu emir ile bir süre boyunca insanlar birbiri ardını ezercesine gemilerden inmeye başladılar, hatta inmek o kadar uzun sürdü ki, bir ara Charibert, sıkılıp gitmeyi bile düşündü.
Bir süre sonra düzenli ordu haline gelince, savaşçılar kanatlar haline ayrıldılar. 4 kanat vardı ve her birini bir Kral idare ediyordu.
Baş Kumandan ise Charibert'di. Baş Kumandan'nın bağırışı ile tüm savaşçılar harekete geçti;
-''TANRI YAHVE ADINA! YAKIN VE YIKIN!''
Bu sözlerden sonra Vrufrant'ın içerisine girildi, bir süre savaşçılar bağırıp çağırarak koşsada, şehrin içerisine vardıklarına hayvan dahil olmak üzere bir canlı bile bulamadılar.
Charibert bu duruma sinirlendi ve bağırarak şöyle söylemeye başladı;
-''GÖRÜN KENDİNİ TANRI SANAN ADAMI! DAHA BİZİM KARŞIMIZA BİLE ÇIKMAKTAN ACİZ BİR VARLIK!''
-''YAKIN VE YIKIN! YAKIN VE YIKIN! YAKIN VE YIKIN!''
-''TÜM DANİMARKAYI!''

Bu sözlerden sonra her yeri yakıp yıkmaya başladılar, bu sırada ise Kutay bu durumu Jvölva eteklerinden izliyordu. Görünen manzara korkunçtu, gözlerinde Jörmungand'ın öfkesi vardı.
Tuttukları kılıçlar, Loki'nin tuttuğu kılıçlara benziyordu. Kutay, bu durum karşısında irkildi, öyle bir irkildi ki bineği dahi bu durumdan korktu.
Gördüğü bu manzara üzerine hemen bineğini Midgard'a doğru sürdü. Bu sırada Charibert ise, gördüğü bu manzara karşısında diz çökmüş göğe bakıyordu.
Tek temennisi ise bir sonraki varacağı yerde Tur'u bulmaktı.

Tur ise bu sırada, üstü çıplak bir şekilde dağın tepesindeydi. Tek dileği ise kimseye esir olmamak ve savaşarak ölmekti.
İki tarafta her şeyini kaybetmeye hazırdı ancak önemli olan Tanrının yada Tanrıların kimi seçecek olmasıydı.
Bunu ise savaşarak görebileceklerdi.
 
SON 1 BÖLÜM!

Yıl 830
12 Temmuz


Artık bir tercih vaktiydi, ölüm günden güne yaklaşıyordu ama kimin ensesindeydi?
Tur, kendini içkiye vermiş bir durumdaydı. Her gün ölesiye içiyordu, kimse onu durduramıyordu belkide şuan dünyanın en haklı insanı oydu.
Bu sırada Charibert, Midgard'a varmıştı. Dümdüz bir toprak parçasıydı Midgard, ağaç yok, ev yahut saray yok.
Sadece birbirlerini katleden vahşi hayvanlar, burada olan tek şey buydu.
Koalisyon ordusu, düzenini almıştı bile, karşılarında Kutay'ın Ordusu vardı. Danimarka Savaşçıları, korkudan tir tir titriyordu ancak belli etmek istemiyorlardı.
Zamanında hiç bir şeyden korkmadığı, savaşlara çıplak katılan Berserkerların soyu şimdi Koalisyon Orduları karşısında korkuyorlardı.
Koalisyon Ordusunda ki her bir asker bağırıyordu;
-''TANRI YAHVE ADINA! TANRI YAHVE ADINA! TAHRI YAHVE ADINA!''
Danimarka Savaşçıları ise ses bile çıkarmıyorlardı, çünkü biliyorlardı bu kadar büyük bir orduya karşı seslerini bile zor duyurabilirlerdi.

Kutay, her şeyin farkındaydı bu sebepten atını ordusunun önüne doğru sürdü. Kendisini ve atını ordusuna doğru çevirdi, var gücü ile bağırmaya başladı;
-''KORKMAYIN! TİTREMEYİN! SEVİNİN!''
-''BUGÜN TANRI ODİNİN SİZLERİ BÜYÜK SALONA ALACAĞI GÜNDÜR!''
-''BU SAVAŞ SİZİN ADINIZI TÜM DÜNYAYA DUYURACAK SAVAŞTIR!''
-''KRAL TUR DAHİ BİLE KORKMUYORSA, HER ŞEYE RAĞMEN TÜM ZORLUKLARA GÖĞÜS GERİYOR İSE SİZLERDE KRALINIZDAN ALTTA KALMAYIN!''
-''YA ÖLÜN YA DA ÖLDÜRÜN!''
Kutay'ın bu seslenişinin ardından, Danimarka savaşçıları baltalarını, kılıçlarını kalkanlarına vurmaya başladı.
Çıkardıkları ses, Koalisyon Ordusunun sesini bastıracak kadar güçlüydü.
Charibert, bu duruma karşı sadece güldü, daha sonra iki parmağını havaya kaldırdı, tüm savaşçıları, kılıçlarını kınlarından çıkardı bu sırada ise Danimarka Savaşçıları, hala kalkanlarına vurmaya devam edip, bağırıyorlardı.
Bir kaç saniye parmaklarını havada tutan Charibert, hızlı bir hamle ile indirdi. Onun bu hareketi yapması Hücüm anlamına geliyordu.
Birden tüm Koalisyon ordusu atağa kalktı, her biri ölüme koşarcasına hızlıca koşuyordu, her biri bağırıyordu, her biri ölüme hazırdı!

Bu sırada Kutay, tekrardan atını ordusuna çevirdi ve seslendi;
-''TANRI ODİN ADINA''
-''GELİN VE BENİMLE ÖLÜN''
Bu sözlerden sonra, Kutay atını çevirdi ve Koalisyon Ordusuna doğru sürmeye başladı, aynı şekilde onunla birlikte Danimarka Savaşçılarıda Koalisyon Ordusuna doğru koşmaya başladı.
250.000 kişilik bir orduya karşı, 55.000 kişilik bir ordu savaşıyordu.

İlk hamle Koalisyon Ordusundan geldi, önden yol alan atlılar, iki elinde tuttuğu baltaları Danimarka Savaşçılarına doğru fırlatmaya başladı, gelen her bir darbe ile savaşçılar yerlere düşüyorlardı, birbirlerinin üstlerine çıkıyor, kılıçlarını korkudan birbirlerine saplıyorlardı.
Kutay bu durum karşısında, dikkatini bozmadı hemen arka safında bulunan okçulara, iki parmağını kaldırarak atış yapmalarını emretti. Bu emir ile atlılara doğru binlerce ok yağıyordu, ancak bu oklar aynı zamanda kendi dostlarınada ulaşıyordu.
Bu acı manzara karşısında hiç kimsenin yapabileceği bir şey yoktu, artık ordular birbirlerine dahada yakınlaşmıştı, Kutay atından düşmüş ve düşüşü ile birlikte hemen kalkanını eline almıştı.
Göğüs göğüse bir savaştı bu artık! Danimarka Savaşçıları, bir yandan bir yana savaşıyor, Koalisyon ordularının çokluğu Danimarka Savaşçılarını dört bir yandan sıkıştırıyordu. Tüm bu duruma rağmen Danimarka Savaşçıları pes etmiyordu, kılıçlarını sallıyorlardı, kalkanlarını düşman askerlerinin kasklarında kırıyorlardı.
Ancak hiç bir şey çare etmiyordu, sayıları çok fazlaydı. Sayı çokluğuna güvenen Koalisyon Ordusu, geriye bir adım bile atmadan saldırıyorlardı.
Danimarka Savaşçıları bağırıyorlardı, kimileri acıdan, kimileri korkudan, kimileri ise bir efsane olarak adının yayılacağı heyecandan. Bu sırada Charibert, o asil duruşu ile atından indi ve savaşın dahada içerisine ulaştı.
O kadar hızlı hareket ediyordu ki, kılıcını bir savaşçının ciğerine soktuktan sonra hızlı bir şekilde ters dönüp bir başka savaşçının boynunu güçlü bir hamle ile kesiyordu.
Kutay, baltasını bir savaşçıdan, bir savaşçıya saplıyor önündeki kalkana bile tekme atıyordu. Onun öfkesini şuanda Tanrılardan daha iyi anlayabilen hiç bir kimse yoktu.
Ölüme korkmadan gidiyor, korkmadan savaşıyordu adının tüm dünyada yayılmasını istiyordu, bu savaşı kazanırsa bir efsane olarak namının tüm dünyaya yayılabileceğini biliyordu. Aynı Kral Tur gibi!

Tek başına o kadar ilerlemişti ki, kendisi ile savaşçıları arasındaki fark fazla olmak üzereydi, ta ki birden kendisine sol tarafından gelen kılıç darbesine kadar. O kadar hızlı bir kılıç darbesiydi ki, ne olduğunu anlayamamıştı bile.
Kafasını sol tarafına doğru çevirdiğinde karşısında Charibert vardı, hızlı bir şekilde tekrardan kılıcını Kutay'a doğru salladı. Kutay, kendisine karşı gelen bu darbeye kalkanı ile cevap vermek istedi ancak Charibert'in vuruşu o kadar güçlüydi ki kalkanı tek bir hamle ile parçaladı.
Kutay, hızlı bir atak ile Charibert'in sağına doğru geçti, arkasından baltayı fırlatmak istiyordu ki Charibert'in hızlı bir şekilde sağ tarafından salladığı kılıç darbesi onun sağ gözünü baştan başa yerinden çıkardı.
Bu duruma karşı Kutay, artık ne yapacağını bilmiyordu şaşkınlığı bir yana aynı zamanda, sinirlenmişti. O kıyamet meydanında bağırmaya başladı;
-''SENİ KUDUZ KÖPEK! CANINI ELLERİMLE ALACAĞIM, SENİ ELLERİMLE ÖLDÜRECEĞİM!''
Bu sözlerden sonra bir atağa kalkışmak istemişti ki, tek bir hamle ile daha sağ bacağına büyük bir hasar aldı. Artık ayağa kalkamayacağının farkındaydı, Charibert'e tükürdü ve şöyle söyledi;
-''TUR'UN BUNU SANA ÖDETMEYECEĞİNİMİ DÜŞÜNÜYORSUN! HER ŞEYİ GÖRECEKSİN, TÜM ACIYI TADACAKSIN, BEN İSE SENİN ÖLÜMÜNÜ BÜYÜK SALONDA İZLİYOR OLACAĞIM! HİKAYELERİNİ ANLATMASI İÇİN KRAL TUR'U BÜYÜK SALONDA BEKLEYECEĞİM!''
Charibert bu söylenenlere karşı sadece gülüyordu. Kutay'ın daha fazla konuşmasına izin vermeden, kafasını yerinden kesti, Kutay'ın saçlarından tuttu ve kellesini havaya kaldırdı.
Kutay'ı gören bir Danimarka Savaşçısı, gördüğü manzara karşısında o kadar korktu ki kaçmak üzereyken ayağı kaydı ve kılıcını kendine sapladı.
Diğer Savaşçılar ise Kutay'ın kopmuş kellesini görüyorlardı, bu durum sonucunda tüm ordu kaçmaya başladı. Ancak zaten sayıca kayıpları büyük olan ordu, kaçabilecek durumda bile değildi.
Charibert, bağırarak şöyle söyledi;
-''YAKINDA ELİMDE TUTACAĞIM KELLE TUR'UN KELLESİ OLACAK, BÖYLE BASİT BİR KOMUTANIN DEĞİL!''
-''KİMSENİN YAŞAMASINA İZİN VERMEYİN SALDIRIN VE HEPSİNİ ÖLDÜRÜN!''

Bu sırada ise Tur, her şeyi izleyip görüyordu Tanrıların ona gösterdiği merhamet sebebi ile, Tanrılar bu savaşı Tur'a göstererek, kimin kaybedeceğinin mesajını vermişlerdi.
Tur ise bu korku karşısında, dakikalar boyunca gülmekten kendini alamadı. Hızlıca saraya döndü, ve yanına sadece bir ip ve bir bıçak aldı.
Artık kimin kazanıp, kimin kaybedeceği belliydi!
 
SON BÖLÜM!

Yıl 830
9 Ekim


Aylar önce yapılan savaşta, Kutay'ın emrindeki tüm Danimarka Savaşçıları, Koalisyon Ordusu tarafından öldürüldü.
250.000 Savaşçısı olan Koalisyon Ordusu, bu savaşta sadece 20.000 Kayıp verdi. Bu savaşın ardından, Kral Tur bilinmez bir şekilde kayıplara karıştı, ülkeyi iç savaş aldı götürdü, hastalıklar birbiri ardına yayıldı, fakrilik her kapıya uğrar oldu.
Bu süre zarfında ülkeyi ise daha önce Tur'un emrinde olan yakın adamları ve komutanları yönetmeye başladı. Krallık Varisleri adı ile.
Charibert ise, Kral Tur'un kaçtığını duyduğunda Gestemar'a kadar dayandı, üstüne Tur'un onursuzluğunu gösterme isteği sebebiyle Aceline ile günler boyunca yattı. Yattıklarından dahi tüm ülkenin haberi oldu.
Daha sonra masaya oturup, Krallık Varisleri ile görüştü ve hiç bir kazancı olmadan Danimarka Krallığından yaklaşık 18 Şehir aldı ve Koalisyon Ordusu kendi aralarında bölüştü. Danimarka Krallığına kalan tek şey ise Gestemar'dı.

Ancak Tur, aslında sadece Tanrıların bildiği bir yerdeydi. Omuzunda Odin'in gönderdiği Kuzgun Huginn vardı. Daima onunla beraberdi. Tur, Tanrıların ona bahşettiği özellikler ile aylardır yiyip içmiyor, sadece oturduğu yerde durup düşünüyordu.
Hala bir elinde ip, diğer elinde bıçak vardı. Devlerin olduğu diyarlardan geçip, Tanrıların salonuna ulaşıyordu. Bakire Savaşçılar ona gözüküyor ve tahrik ediyorlardı. Ancak Tur, tüm bunlara rağmen sadece oturuyordu.
Subutay'ı, babasını, yaşadığı o güzel anıları hatırlıyordu. Gençliğinde ki tutkusunu, hırsını hatırlıyordu. Şimdi ise yaşlanmış, hareketi kısıtlanmış elinde bir ip ve bıçaktan başka hiç bir şeyi kalmayan bir adamdı.
Tanrı olmak isteyen bu adamın düştüğü durum, belkide tüm dünyaya bir ders niteliğindeydi.

Bir süre sonra aylardır oturduğu yerden kalktı, kendini Kadim Ağaç olarak geçen bir ağaca yaslamıştı. Omuzundaki kuzgunu eliyle vurup uzaklaştırdı. Kuzgun, tüm bunlara rağmen ağacın dalına kondu ve izlemeye başladı.
Dokunabildiği ilk dalın sağlamlığını test ettikten sonra ipi bağlamaya başladı, bir süre geçip ipi bağladıktan sonra boynuna doğru ipi sürdü.
Geçen her bir anda, eskide yaşadığı hatıralar geliyordu aklına. O güzel vakitler, o güzel anılar, dost dediği insanlar ile omuz omuza savaştığı o savaşlar..
Aşık olduğu kadın, geride bıraktığı evlatları..

Ama hepsinden öte yıllarını verdiği bu büyük krallık, her şeyden herkesten öte geliyordu. Tanrılara bir teşekkür borcu vardı, bunu çok iyi biliyordu.
Ancak inanıp, inanmamak arasında gidip geliyordu Tur, ta ki bu ana dek, ölümünün geldiğini anladığı bu vakte dek.
Yüzüne doğru parlayan güneşe baktı ve bağırmaya başladı;
-''İŞTE ŞİMDİ ÖLÜMÜM GELİYOR!''
-''KORKU OLMADAN KARŞILIYORUM!''
-''HAYATIN YÜKÜNDEN KURTULMUŞ BİR ŞEKİLDE!''
-''TANRILARIN YANINA ULAŞIYORUM VE BENİ DURDURACAK HİÇ BİR ŞEY YOK!''
-''ELİMDE TUTTUĞUM BU KÖR BIÇAK DIŞINDA!''
-''ODİNNN! SENİN YANINA GELİYORUM, BÜYÜK SALONA DEĞİL!''
-''SENİN SARAYINA GELİYORUM! SAVAŞMAK İÇİN DEĞİL, İÇMEK VE HİKAYE DİNLEMEK İÇİN GELİYORUM!''
-''BENİ KABUL ET! BENİ KABUL ET! BENİ KABUL ET!''
Bu söylediği sözlerden sonra, elinde bulunan bıçağı büyük bir kuvvet ile fırlattı. Bu yaşlı adam, her şeye rağmen ölümü mazeretsiz kabullenmişti.
İpi boynuna geçirdi, ve kendini korkusuz bir şekilde daldan aşağıya doğru sarkıttı.
Bir yandan nefessiz kalıyor, öbür yandan güneş yüzüne vuruyordu. Bir yandan üzüntülü, ancak bir yandan mutluydu.
Geride onca insan ve sorumluluk bırakıyor ancak hepsinden kaçıyordu, bundan dolayıydı hem üzüntüsü hemde mutluluğu.

Tanrıların yanına vardığını biliyordu, belki diğer savaşçılar gibi değil ancak Tanrılara hizmet eden bir Kral olarak varıyordu yanlarına.
Son anlarında gülümsüyordu Tur, bir an gözlerini kapadı, aklına oğlu geldi. Büyümüş halini hayal etmişti, daha sonra Subutay, o güzel dostu geldi aklına, Altair,Ranya,Hermsteing ve gözünün önünde ölen binlerce dostu, savaşçısı gözlerinin önüne geldi.
Artık kavuşma vaktiydi!
O güzelliği görme vaktiydi, sonsuz bir zevk içerisine varma vaktiydi! Tüm dertlerden kurtuluyordu, ancak her şeye rağmen geride pişmanlık bırakmak istemiyordu.

Artık anlamıştı,son saniyeleriydi, bu son saniyeler içerisinde tek yapabildiği şey, gözlerini açabildiği kadar açıp son bir kez gülümsemek oldu.
Bu andan itibaren Krallar Kralı Tur!
Dünyanın korktuğu insan!
Artık Tanrılara kavuşmuştu.

Geride tonca sıkıntı bırakarak, ruhunu tüm sıkıntılardan arındırıp gitti.
Tanrıların yanında yaşamaya.
 
Sizlerle geçirdiğim 293 gün!
Artık sonuna geldim bu hikaye için :sad:
Uzunca bir şeyler yazmayı gerek duymuyorum, artık bu hikayede yeterli tadı alamadığım için bitirdim. (Tabi biraz uzun sürdü bitirişim bile :razz:)
Ancak sizler mağdur olmayın diye şu hikayeyi de şuraya bırakıyorum.

Artık buradayız yani :wink:
Kral Zeref
 
Status
Not open for further replies.
Back
Top Bottom