Hayalet Kral | Bölüm VII - Kayıp Toprakların Peşinde (17 Ağustos 2013)

Users who are viewing this thread

5 aylık bir gecikmeden sonra yeni bir bölümle devam ediyoruz. Keyifli okumalar.

wGME9m5.jpg
- Bölüm V -
Gölge
Duanor Sonrası 660 yazı
Kalradya İmparatorluğunun 736. İmparator Gomen'in tahttaki 22.yılı


3 yıl süren isyanın ardından İmparator Gomen, tekrar başkente girmişti. Sokaklarda hala daha isyancılarla, imparatorluk ordusunun çetin mücadeleleri devam ediyordu. Halk bu isyan sırasında ikiye bölünmüş, birbirlerine yıllarca kader ortaklığı etmiş insanları bile imparatorluk yanlısı ya da isyancı diye ikiye ayırmıştı. Birbirlerine hangi sebepten ötürü kızgın oldukları bile belli olmayan bu insanlar, savaş için birer maşa haline gelmişlerdi. Savaşla birlikte halk da kırılıyordu. Hem de hiçbir getirisi olmayan bir savaş için.

Praven kuşatması yaklaşık 2 hafta sürmesine rağmen, gece gündüz şiddetli çatışmalar kesilmemişti. Ana kapıyı aşan imparatorluk ordusu, her gün yeni bir noktayı ele geçiriyordu. Geriye sadece, kuzey sarayı kalmıştı. İsyancıların sayısı artık savaşa yön verebilecek düzeyde değildi. İmparatorun ordusu sarayı tamamen kuşattı. İsyancıların çoğu direncini yitirmiş, imparatorun onlara merhamet etmesi için içten içe yalvarıyorlardı. İmparator, ordusunun önüne atını sürüp, isyancılara uzun uzun baktı. Gözlerini okuyabiliyordu sanki.

"Savaş çoktan bitti." dedi. "Silahlarınızı bırakın ve hayatlarınız için size bir şans vermemi sağlayın. Daha fazla kan dökülsün istemiyorum. Yeterince kaybımız var, dahası için geçerli bir sebep yok."

İmparator Gomen'in hemen arkasındaki donanma komutanı, Gomen'e yaklaştı. Sesindeki endişeyle "Majesteleri. Eğer onları affederseniz, hem ordunuzun güvenini, hem de itibarınızı kaybe..."

Gomen, elini kaldırıp komutanın konuşmasını yarıda kesti. Gözleri ise hala isyancıları süzüyordu. Aralarında yaraları olanlar daha geri planda durup, grubun güçsüzlüğünü gizlemeye çalışıyorlardı. İmparator, isyancılardan birine seslendi. "Sen!"

İsyancılar önce kimi gösterdiklerini anlamaya çalıştılar. İşaret ettiği asker kendisini gösterdiğini anlamıştı. Gomen'in gözleri üzerindeydi. Ayakları daha çok titremeye, elindeki kılıç ise gittikçe daha da ağırlaşıp elinden kayıp gidecek hale gelmişti.

"Bir ailen veya mülkün var mı?" dedi isyancıya.

İsyancı cevap vermek ile vermemek arasında çekimser kaldı. Biraz durduktan sonra sonra iyice yutkunup "H... Hayır." dedi.

Askerin cevabına karşılık olarak, Gomen"Peki bir ailen ve o ailenin içinde yaşayacağı, çocuklarının bahçesinde oyun oynayıp büyüyeceği bir mülkün olmasını istemez miydin?" dedi.

İsyancı önce etrafına bakınıp daha sonra imparatoru onaylayan bir ifadeyle kafasını salladı.

"Tüm bunlar biz insanların hayatındaki en temel amaçlardır. Doğarız, büyürüz, büyütürüz. Ölüm sonsuzluk olsa bile, bu dünyaya yeni umutlar getirecek çocuklar yetiştiririz. İnsanların çocuklukta yaşadıkları, büyüdüğü zaman ona ya acı, ya da tatlı meyveler sunar. Bu, kişiliğimizdir.

Gördüğüm kadarıyla bir çocuğunuz gençsiniz. Önünüzde yaşamanız gereken koca bir ömür varken, hala daha diretmek midir arzunuz? Bu güzel dünyadan bu kadar kolay mı vazgeçeceksiniz?"

Gomen'in sözleri giderek daha da sertleşiyor ve hepsini bir baba edasıyla adeta azarlıyordu. Bir kılıçtan daha etkili olan konuşması, isyancıların hangi amaçla burada olduklarını içten içe sorgulamalarına neden oluyor, birbirlerine sıkı sıkı yapıştıkları savunmaları iyice gevşiyordu. Kalkanlar, kılıçlar, baltalar, gürzler... Hepsi yavaş yavaş kollarından aşağı doğru süzülüp, biten dirençleri ile birlikte ellerinden kayıyordu.

İmparator Gomen, isyancıların düşen direnişini noktalamak için ordusuyla birlikte kuzey sarayının ana kapısına ilerledi. Girişteki isyancılar, savunmalarını bırakıp yolu imparatorun ordusuna açtılar. Praven'de isyancıların elinde tuttuğu son bölge de, kansız şekilde tekrar imparatorun eline geçmişti.

* * *

Duanor Sonrası 660 Kışı

Praven isyanının bastırılması şehri kuşatarak 2 hafta sürse de, aslında koca bir 3 yıla mal olmuştu. 22 yıllık hükümdarlık süresince Gomen, Tungut ve kuzeyli istilacılar ile uğraşmak zorunda kalmıştı. Bununla birlikte mevsimlerin gazabı da, uzun yıllar sürecek kıtlığı getirmişti. İmparatorluğun kuzey toprakları, kıtlığı en sert yaşayan bölgeydi. 653 yılında kuzeydoğudaki Bemon Krallığı ile sınır şehri olan Rivaçeğ'de isyan çıkmış ve kısa süre içerisinde isyancılar şehri ele geçirmişlerdi. Halkın sefaleti, valinin cesedini bile sağ bıraktırtmamıştı.

Aynı yıl, kuzeydoğunun bir diğer şehri Reyvadin'de de isyan çıkmıştı. Fakat Rivaçeğ şehrindeki yaşananlardan ziyade, halkın imparatora güveni vardı ve tek istedikleri karınlarını doyurabilmek için, imparatorun yaşanan kıtlığa bir çözüm bulmasından başka bir şey değildi. Fakat isyanın boyutu, Reyvadin valisinin isyandan bir yıl sonra şehirden firar etmesi sonucu, kıtlığın bahane edilip politik bir zemin oluşmasına neden olmuştu. İmparatorluk ordusu uzun yıllar yöneticisiz kalan valiliği korusa da, her geçen gün halkla bütünleşiyor, imparatorluğun adeta unuttuğu Reyvadin halkına içten içe daha çok bağlanıyordu. Halkın tek istediği karınlarını doyurmaktı.

Aradan geçen yıllar hem halkı, hem şehir muhafızlarını tüketmeye yetmişti. Artık iki tarafın da imparatorluk için en ufak bir bağı kalmamıştı. Batı topraklarında yeninden bereketlenmeye başlayan hasatlar, kuzeydoğu halkı için sadece bir hayaldi. 7 yıllık yalnızlığın ardından Reyvadin halkı kendi iradesini belirlemek için yeni bir arayışa yöneldi.

* * *

Saray koridorlarında konuşula o kadar çok sorun vardı ki, hangisinin önce konuşulması gerektiği belli değildi. Sarayın en uç noktasındaki konsey salonu soylulardan çok, muhafız dolu bir kışlayı andırıyordu. İsyan sonrası toplanılan ilk konsey toplantısı için gerginliği tırmandıracak ilk kıvılcımdı bu. Soylular bundan oldukça rahatsız görünüyorlardı. Fakat ses çıkarmak için henüz cesaretleri yoktu. Yaşananlar tazeydi. İsyancı olan üst mevki soylular affedilmesine rağmen, alt mevki soylular türlü işkencelere maruz kalmış, öldürülmüşlerdi.

Salon girişindeki muhafız komutanı "Kalradya'nın tek meşru hükümdarı ve koruyucusu, İmparator Gomen" diyerek salondaki soylulara, imparatorun gelişini takdim etti.

Soyluların hepsi ayağa kalkıp imparatorun gelişini izlediler. İçlerinden birisi imparatorun gelişiyle birlikte alkış tutmaya başladı. Akabinde diğer soylular da buna katılıp salonu alkışlarla yankılattılar. İmparator, soylulara tebessüm edip ufak bir teşekkür mahiyetinde hafifçe başını eğerek soyluları selamladı. İlerleyip kurulun en ucundaki tahtına oturdu. Alkışlar kesilmiyordu. Eliyle alkışların durmasını isteyip, kuruldakilerin yerlerine oturmalarını rica etti. Karşılama coşkulu ve göğüs kabartan cinstendi. Fakat politik düzmeceler sonucu daha 3 ay öncesine kadar sarayın dışındaki bir filoda yaşayıp, kendi tahtını kurtarmak isteyen bir imparator için, samimiyet ve sıcaklık artık bu kadar kolay ölçülebilecek düzeyde değildi. Yüzünde tebessüm, dilinde güzel sözler olsa bile, soyluların hiçbirine güvenmiyordu.

Kurul, birkaç saatlik basit konuların ardından, imparatorluğun kritik konularına gündeme taşımaya başladı. Çok fazla karışıklık vardı. Kıtlık ve otorite boşluğu ülkeyi her konuda dizginleyip, beraberinde yepyeni sorunları birer birer ardında dizmişti.

"İmparatorumuzdan söz hakkı isterim" dedi, soyluların arasındaki Bulugha Kalesi efendisi Lord Wetzel. İmparator rahat bir tavırla eliyle onay verip "Elbette, sizin dinliyoruz." dedi.

"Yaşadığımız kıtlık, imparatorluğu adeta felç etti. İki asırdır bu kadar sert bir kış ve kıtlık yaşandığı kayıtlarımızda bile yok. Kıtlığın halkı kırması ve ne yazık ki hainlerin sizi tahtınızdan alıkoyması sonucu ülkede yaşanan otoritesizlik, şu anda imparatorluğu uçuruma sürüklemiş durumda."

Lord Wetzel'in sözü, karşı gruptaki Sargoth Valisi Lord Georg tarafından kesildi. "Bunları zaten biliyoruz. Buna rağmen neden bunları anlatmaya çalışıyorsunuz? Amacınız imparatorumuzu yıpratmak mı? Bu ne cür'et!"

Salonun tansiyonu bir anda yükseldi. Karşıt görüşlüler laf dalaşlarıyla neredeyse birbirlerine saldıracak seviyeye gelmişlerdi. İmparator olayları izliyor ama müdahale etmiyordu. Toplantıya pek fazla iştirak edememişti. Üstünde tuhaf bir yorgunluk vardı. Hafif kambur halde, yorgun kollarını dizlerine bastırmış, sadece etrafını izliyordu. Mareşal Lobar, ortalığı sakinleştirmek için yerinden kalkıp salonun ortasına geldi. "Lütfen artık durun. Bu bize yakışmıyor. İmparatorumuza saygınız varsa, lütfen durun artık. Rica ediyorum." Salonun tansiyonu yavaş yavaş düşüp, tekrar normale döndü. Sözü kesilen Bulugha Lordu Wetzel, tekrar ayağa kalkıp konuşmaya başladı.

"İmparatorumuzdan aldığım söz hakkına saygınız varsa, lütfen sözlerimi bitirmeme izin verip, beni tamamen dinleyiniz. Dalaşmamızı, sözümü bitirdikten sonra dilediğiniz gibi devam ettiririz."

Karşı gruptan olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap gelmemişti. Kabul demenin sözsüz haliydi bir bakıma. Lord Wetzel, daha önce söylediklerini tekrarlayıp konuşmasına devam etti.

"Yaşadığımız otoritesizlik, imparatorluğu yıkıma götürüyor. Daha birkaç gün önce, Reyvadin'deki muhafızlarımızın, imparatorluğun flamalarını yakan halka müdahale etmeyip onlarla birlikte saf tuttuklarına dair haber aldık. Soysuz vali hala daha kayıp. Kim bilir nereye kaçtı alçak."

Ibdeles Lordu araya girdi. "Şansı varsa Bemon Krallığı'na sığınmıştır. Ne kuzeyde, ne de batıda o soysuzu sağ bırakırlar."

"Rivaçeğ, 8 yıldır isyancıların elinde. Reyvadin'in de şu anki durumunu ele alırsak, kuzeydoğu topraklarının tamamen elimizden çıkması, ince bir ip kadar hassas konumda. Sargoth'da en kısa sürede merkez orduyu toplayıp, doğudaki asayişi yeniden sağlamalıyız. 15 bin asker bunun için yeterlidir."

"Peki neden Sargoth?" dedi, Lord Georg.

"Gayet basit. Batıda herhangi bir sorun yok. Kıtlığı atlatan halk, orduya destek verebilir."

Bu cevap diğerlerini pek tatmin etmemişti. "Halka güvenerek mi ordu toplayacağız yani?"

"Halkın karnı doyuyorsa, itaat etmesini de bilir. Neden güvenmeyelim ki?"

Lord Georg alaycı bir tavırla ve gülerek "Sence halkın karnı gerçekten de doyuyor mu?"

"Kıtlık batıda azaldı. Yani evet, doyuyor. Bunu sizin de bilmeniz gerekirdi."

Lord Georg "O zaman bir de şuna bakın" deyip, cebinden bir kağıt çıkardı. Kağıdı masanın üzerine koyup "Lütfen şu kağıda bir bakın" dedi. Kağıdı merak eden Lord Wetzel, oturduğu yerden kalkıp karşı grubun masasına ilerledi. Kağıdı eline aldı. Gözleri açılmıştı. Kağıtta yazanlar kanını dondurmaya yetmişti.

"Hala daha halkın karnının doyduğuna inanıyor musunuz Bulugha Kalesi lordu?"

Lord Georg'un bu hareketine hiddetlenen Lord Wetzel, imparatora dönüp "İmparatorum! Bu büyük bir rezalet!"

Tahtında çoktan mayışmış olan İmparator Gomen, Lord Wetzel'in sesiyle irkildi. "Ne? Rezalet mi?"

"Evet, majesteleri. Lütfen şu kağıdı okuyun." Kağıdı imparatora götürüp takdim etti. Kağıdı tuttu, bir diğer eliyle de gözlerini ovaladı. Yazanları içinden sessizce okumaya başladı. Yüzünde herhangi bir ifade belirtisi yoktu. Kağıdı okudu ve yere bıraktı. Bulugha Lordu Wetzel şaşkındı. Böyle bir rezalete nasıl sessiz kalmıştı anlayamıyordu. İmparator, soyluya hitap etti. "Lord Wetzel."

Wetzel, imparatora pür dikkat kesildi. Fakat hiç beklemediği bir üslupla karşılaştı. İmparator "Bir daha ne konseyimde, ne de huzurumda ortalığı karıştıracak söylemlerde bulunmayınız. Sizi ilk ve son kez uyarıyorum." İmparator Gomen ayağa kalktı "Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Bugünlük kurulu erken bitiriyorum. Daha sonra devam edelim." dedi.

Lord Wetzel, şaşkınlık ve üzüntü arasında bir ifadeyle imparatora başını eğip selamladı. İmparator salondan ayrılınca, diğer soylular da salonu terk etmeye başladılar. Fakat Lord Wetzel, kağıdı kendisine veren Lord Georg'u hemen bırakmak niyetinde değildi. Arkasından seslendi. "Lord Georg!" Sesi işiten Lord Georg arkasına döndü. Yanındakilere devam etmesini söyleyip, Wetzel'in yanına ilerledi. "Vaktiniz varsa sizinle biraz konuşmam gerek. Sanırım konuyu siz de biliyorsunuz. Şu kağıtla ilgili." Lord Georg rahat bir tavırla "Ben de sizinle konuşmaya geliyordum. Diğerlerini göndermekle meşguldüm." "İyi bir tesadüf o zaman." dedi, Lord Wetzel.

Kurul salonundan çıktılar. Fazla bir şey konuşmayıp yürüdüler. Kurul erken dağıldığı için, hava hala daha aydınlıktı. Kış mevsiminde olunmasına rağmen Praven'in iklimi, kuzey ve güney iklimlerinin kesiştiği nadir şehirlerden biriydi. Kuru ve soğuk esen rüzgar, güneşin vurduğu yerlerde hafif bir esintiyi andırıyordu.

Biraz daha ilerleyip, kuytu bir yapının önünde durdular. "Benimle gelin" dedi, Lord Georg. Kapıyı açıp içeri girdiler. İçerisi zifiri karanlıktı, hiçbir şey görünmüyordu. Lord Georg'un sırtına dokunup takip etti. Lord Georg o karanlığın içinde bir meşale yaktı. Onun meşaleyi nasıl bulduğunu anlayamamıştı, şaşkındı. Yola devam ettiler. İleride yeni bir kapı görünüyordu. Georg kapıyı açtı, içeri girdi. "Bekle" dedi. Aşağıya indiğini merdiven basamaklarından gelen seslerle fark etti. Birkaç dakika içinde meşale iyice gözden uzaklaştı, tekrar zifiri karanlığın ortasında kaldı. Yavaş yavaş tedirdin olmaya başlamıştı. O sırada merdiven basamaklarından yine ayak seslerini işitti. Georg geri göndü. Elinde yeni bir meşale vardı. "Bu meşaleyi al. Merdivenlerden inerken dikkat et. Sandığından daha uzun. Yuvarlanıp düşmeni istemiyorum doğrusu." Wetzel meşaleyi aldı, merdivenlerden aşağıya indiler. Dar bir yoldu ve baya uzun gibiydi. İlerledikçe burnuna bazı kokular geliyordu. Henüz çözememişti ama yavaş yavaş kafasında şekilleniyordu.

Merdivenlerden indiklerinde yeni bir kapı ile karşılaştılar. Lord Georg, Lord Wetzel'in elinden meşaleyi aldı. "İçeri gir lütfen." dedi. Wetzel tereddüt içinde kapıya yönelip eliyle ittirdi. Kapıyı ittirmesiyle birlikte, göz alıcı ışığa maruz kalması bir oldu. Karanlığa alışan gözleri bu kadar fazla ışığa dayanamamıştı. Eliyle gözlerini ovaladı. Etrafa dikkatlice baktığında ise dev bir yer altı deposu ile karşı karşıyaydı. Gözlerine inanamıyordu. Kapının içinden geçip yavaş adımlarla ilerledi. Etrafta sandıklar dolusu erzak ve bir o kadar silah bulunuyordu. Şaşkınlığıyla birlikte, öfkesi de arttı.

"Bunun anlamı nedir? Ülkenin başkentinde, hem de yerin altında koca imparatorluğu rahatça doyurup, koruyabilecek bunca erzağın bulunma amacı nedir? Lord Georg!"

Lord Georg, rahat bir tavırla "Merak etmeyin. Doyuruyoruz da zaten."

"Bu yaptığınız stoklarla halkı soyup, ceplerinizi dolduruyorsunuz. Böyle doyurmak mı olurmuş?"

Lord Georg, silahların olduğu yerdeydi. Bir yandan dinliyor, bir yandan da silahlara göz gezdiriyordu. "Öyle bir niyetimiz yok. Zaten paramız var. Köylülerin kalan parası imparatora mı yoksa imparatorluk kasasına mı gidiyor ilgilenmiyoruz. Biz çoktan hazırız."

"Neye hazırsınız? Ne demek bu?" Wetzel, Lord Georg'un elindeki ufak siyah şişeye dikkat etti. "Ve şu elinde tuttuğun şişenin içinde ne var?"

"Çok soru soruyorsunuz. Fakat yine de cevaplayacağım." Lord Georg, sandıkların birinin üstüne oturup elindeki ufak şişeye göz gezdirerek konuşmaya başladı.

"İmparator Gomen bundan üç sene önce şehirden isyanla atıldığı zaman, donanmasına sığınmıştı. Peki sonra ne oldu? Donanma mı onu kurtardı?"

Lord Wetzel "Elbette donanmasıyla kurtuldu. Aksi halde nasıl yaşayıp şehri tekrar ele geçirecekti ki?" dedi.

"Hem doğru, hem yanlış. Doğru olanı, senin gibi birinin gözünden bakınca, ben de aynı görüşü savunurdum. O yüzden düşündüğün şeyde haksız sayılmazsın. Herkes bunu söyler elbet. Peki yanlışın nedir? Senin doğrun olan şey."

"Nasıl yani ?" dedi, Lord Wetzel.

"İmparatoru şehirden kovan da, şehre getirip tekrar tahtına oturtan da biziz!"

Lord Wetzel hafif hafif gülmeye başladı. "Ne yani? Bu mu gerçekler dediğiniz? Aslında imparatoriçeyi de ben öldürttüm biliyor musun?"

Alaycı üslubuna rağmen duydukları Lord Wetzel'in kafasını karıştırmaya yetmişti. O sırada Lord Georg, elindeki ufak şişeyi açtı. Şişeden birkaç yudum alıp gözlerini kapayarak bekledi. Nefes alışları sıklaşmış, yüzünde tuhaf bir gülümseme belirmişti. Lord Wetzel'in yüzü yavaş yavaş düşmüştü.

"Şimdi beni iyi dinle." dedi, Lord Georg. Elimdeki bu şişede, tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir güç var. Eğer ki bu şişenin içinde şeyden birkaç damla yutarsan, bu dünyada seni alt edebilecek hiçbir güç olmaz."

Lord Wetzel'in aklı hepten karışık halde sordu "Ne gücü?"

"Gerçek zihin gücü" dedi, Lord Georg. "Bu damlalar, insanoğlunun ulaşılamaz beyin noktalarını, varoluşunda bahşedilmesine rağmen, ulaşılamaz kılınan saf aklını geri kazandırır."

"Thea'ya karşı gelmektir bu yaptığınız. Nasıl bu kadar saygısızca davranabilirsiniz?"

Lord Georg gülümsedi. "Thea ile bir alıp veremediğimiz yok. Tanrıça olmasına saygı duyuyorum fakat bize bahşettiği aklın sadece ufak bir nohut tanesi kadar olanını kullanmamıza izin vermesi, asıl onun saygısızlığıdır. Düşün bir kere. En ufak şeyde bile bir insanın aklı karışıyor, en unutamayacağı şeyleri bile unutuyor. Fakat bu damlaların gücü sayesinde, onlarca insanın yapamayacağı şeyleri istediğin zaman, en ufak bir tereddüt yaşamadan hafızanda oluşturabilirsin. Bu da sana sonsuz bir kabiliyet kazandırır. Aynı zamanda hayat."

Georg'un sözleri, Wetzel için anlamsız gelmişti. Bir şey sormadı. Georg, Wetzel'e doğru yaklaştı. Elindeki şişeyi gösterip "Eğer ki bu formül, boğazdan geçmek yerine, derine gelirse, işte o zaman gerçek cehennemin hazırlığını yaşarken yaparsın."

Lord Georg, elindeki şişenin içindeki sıvıyı, Lord Wetzel'in eline fırlattı. Lord Wetzel bir anlık korku ile birkaç adım geriye gitti. Elindeki sıvı ve duyduğu sözler irkilmesine neden olmuştu. Fakat bir şey olmuyor gibiydi. Gülümseyip, kahkaha atmaya başladı.

"Sanırım kalın derili çıktım. Ya da gerçekten güzel bir oyunun parçası oldum."

Lord Georg'da Wetzel ile birlikte gülüyordu. Fakat Lord Wetzel'in gülmeleri, elini görmesiyle birlikte korkunç bir çığlığa bırakmıştı. Derisi yüzülüyor, kemikleri ortaya çıkıyordu. Acı çekmeye başlamıştı. Vücuduna yüzlerce demir kazık saplanıyor gibi, tarif edilemez bir acı. Dizleri üstüne çöktü. Derisinin eriyişi boğazlarına kadar ulaşmıştı. Artık konuşamıyordu, çığlıkları durmuştu. Gözleri son kez acıyı haykırırcasına yukarıya bakıyordu. Bir volkan gibi patlayan gözleriyle birlikte, acı içinde öldü.
 
Nyssa-(Samet50) said:
Güzel hikaye takip ediyorum. :smile:
Ben birinci bölümle ikinci bölüm bir biriyle alakası yok sanırım ben öyle anladım.
Teşekkür ettim =)

Evet, iki bölüm birbirinden ayrı. İlk bölüm geçmişi ele alıyor, ikinci bölümde ana konuya geçiyor.
 
Courage said:
Nyssa-(Samet50) said:
Güzel hikaye takip ediyorum. :smile:
Ben birinci bölümle ikinci bölüm bir biriyle alakası yok sanırım ben öyle anladım.
Teşekkür ettim =)

Evet, iki bölüm birbirinden ayrı. İlk bölüm geçmişi ele alıyor, ikinci bölümde ana konuya geçiyor.

courage sende katıl ayın hikayesine 1. olursun
 
Erozbey said:
Abi sende böyle yazma yeteneği var Kalradya ile sınırlı kalma. Türkiye 'nin Tolkien 'i ol. :razz:
Sen iste :cool:

Kendi hikayenizden sectiginiz bir veya birkac karakteri hikayeme eklemek istiyorum. Boyle bir niyetiniz varsa konuya yazabilirsiniz.
 
Kardeşim, umarım hikayenin devamı çabuk gelir. Gerçekten çok iyi yazıyorsun. Dile hakimiyetini özellikle beğendim demeliyim. Şahsen yeni hikaye yazmaya başlayanlara örnek olabilecek bir yazarsın. Hikayenin kurgusu ve haritalar da gerçekten çok iyi. Emek harcanmış ve uğraşılmış şeyler, tebrik ederim.
 
Kızıl $aman said:
Kardeşim, umarım hikayenin devamı çabuk gelir. Gerçekten çok iyi yazıyorsun. Dile hakimiyetini özellikle beğendim demeliyim. Şahsen yeni hikaye yazmaya başlayanlara örnek olabilecek bir yazarsın. Hikayenin kurgusu ve haritalar da gerçekten çok iyi. Emek harcanmış ve uğraşılmış şeyler, tebrik ederim.
İyi dileklerin için çok teşekkürler =) Konu gerilerde kalınca cevapları da yeni görüyorum, kusura kalmayın.
Lynax said:
İyiymiş 6'yı bekliyorum.  :smile:
Teşekkürler =)
 
Back
Top Bottom