Büyük Anadolu Yürüyüşü

Users who are viewing this thread

Kastor55 said:
Kırmızıyla yazdığım yerleri okuyun. Şu an bilgisayar kullanıyorsanız, birinin termik santralde yaktığı kömür sayesinde. Doğal olarak da çevreye zarar veriyorsunuz. Elektriğini kullandığınız santrali kapattırmaya çalışamazsınız. Çevreye zarar verip "çevreyi koruyalım" diyemezsiniz.
1- Jeotermal santral var.
2- Dalga enerjisi var. (Deniz ve okyanus üzerindeki dalgalardan bahsediyorum)
3- Güneş enerjisi var.

Kastor55 said:
O yaptığın yere göre değişir. Ben orda atık yaymamasından bahsettim.
Yaptığın yere göre değişmez. Hidrotermik santral nerede yapılırsa yapılsın zararlıdır.

Ek:
Koyurtang said:
Bir tane adam 1400 kiloluk arabayı tek başına kullanırsa, alışveriş merkezleri ışıklarını insanın gözüne sokmak istercesine yakarsa, Keçiören Belediyesi bok var gibi şelaleyi gece gündüz çalıştırırsa, üretim insan ihtiyaçlarını karşılamak yerine kar sağlamak amacıyla yapılırsa -ki en çok enerji harcanan bölüm budur-, enerji açığı bitmez dostlar. Bir yerden sonra nükleer de yetmemeye başlayacak. Kapitalizmin gözü doymuyor çünkü.
 
Ben köyümden biliyorum. binlerce yıldır akan Melet yada Melanthios ırmağı artık kurumaya başladı ve bu beni korkutuyor! birilerinin cebini doldurması için benim atalarımın yaşadığı yerlerin mahvedilmesi ve değersiz görülmesi sinirlerimi bozuyor.
 
Elimizde kiyle yetinmeyi bilsek ve doğaya zararlı yollar seçmesek...(keşke)
 
antiatmax said:
Elimizde kiyle yetinmeyi bilsek ve doğaya zararlı yollar seçmesek...(keşke)
Zararsız yol olsa :grin:

Değiştirme:
Koyurtang said:
Kastor55 said:
Kırmızıyla yazdığım yerleri okuyun. Şu an bilgisayar kullanıyorsanız, birinin termik santralde yaktığı kömür sayesinde. Doğal olarak da çevreye zarar veriyorsunuz. Elektriğini kullandığınız santrali kapattırmaya çalışamazsınız. Çevreye zarar verip "çevreyi koruyalım" diyemezsiniz.
1- Jeotermal santral var.
2- Dalga enerjisi var. (Deniz ve okyanus üzerindeki dalgalardan bahsediyorum)
3- Güneş enerjisi var.

Kastor55 said:
O yaptığın yere göre değişir. Ben orda atık yaymamasından bahsettim.
Yaptığın yere göre değişmez. Hidrotermik santral nerede yapılırsa yapılsın zararlıdır.

Ek:
Koyurtang said:
Bir tane adam 1400 kiloluk arabayı tek başına kullanırsa, alışveriş merkezleri ışıklarını insanın gözüne sokmak istercesine yakarsa, Keçiören Belediyesi bok var gibi şelaleyi gece gündüz çalıştırırsa, üretim insan ihtiyaçlarını karşılamak yerine kar sağlamak amacıyla yapılırsa -ki en çok enerji harcanan bölüm budur-, enerji açığı bitmez dostlar. Bir yerden sonra nükleer de yetmemeye başlayacak. Kapitalizmin gözü doymuyor çünkü.
1- Dediklerin çok marjinal yollar. İhtiyacı karşılamaya yetmez. Koşu bandıyla da elektrik üretilebilir.
2- Tebrikler! Yeni bir santral türü icat ettiniz  :lol:
Akan suyun türbini döndürmesi nasıl bir zarara yol açabilir?
3- Bak buna katılıyorum doğru
 
Koyurtang said:
Kastor55 said:
Kırmızıyla yazdığım yerleri okuyun. Şu an bilgisayar kullanıyorsanız, birinin termik santralde yaktığı kömür sayesinde. Doğal olarak da çevreye zarar veriyorsunuz. Elektriğini kullandığınız santrali kapattırmaya çalışamazsınız. Çevreye zarar verip "çevreyi koruyalım" diyemezsiniz.
1- Jeotermal santral var.
2- Dalga enerjisi var. (Deniz ve okyanus üzerindeki dalgalardan bahsediyorum)
3- Güneş enerjisi var.

Kastor55 said:
O yaptığın yere göre değişir. Ben orda atık yaymamasından bahsettim.
Yaptığın yere göre değişmez. Hidrotermik santral nerede yapılırsa yapılsın zararlıdır.

Ek:
Koyurtang said:
Bir tane adam 1400 kiloluk arabayı tek başına kullanırsa, alışveriş merkezleri ışıklarını insanın gözüne sokmak istercesine yakarsa, Keçiören Belediyesi bok var gibi şelaleyi gece gündüz çalıştırırsa, üretim insan ihtiyaçlarını karşılamak yerine kar sağlamak amacıyla yapılırsa -ki en çok enerji harcanan bölüm budur-, enerji açığı bitmez dostlar. Bir yerden sonra nükleer de yetmemeye başlayacak. Kapitalizmin gözü doymuyor çünkü.

+1

Ardı ardına kurulan santrallerin amacı bilgisayarlar için gereken hani neredeyse eser miktarda elektriği karşılamaktan ziyade sanayi elektriğini karşılamaya yöneliktir. Yoksa bilgisayarına gereken elektriği küçük bir rüzgar tribünü ile bile karşılayabilirsin.

Koyurtang'ın da çok güzel özetlediği gibi, sorunun temelinde kapitalist sistemin doğası var. Zaten adı üzerinde: Kapitalizm. Kapitali hayatın merkezine koyan, tüketimi olabildiğince artırmaya dayalı bir sistem ne kadar sağlıklı olabilir?

Doğaya verilen zararın önlenmesinin birincil yolu tüketimi sınırlandırmaktan, bunun yolu da tüketiciyi bilinçlendirmekten geçiyor. Kendinize ve yaşam alanınıza baktığınızda sahip olduklarınızın ne kadarı sizin için yaşamsal önem taşıyor? Ne kadarına gerçekten ihtiyacınız var? Önceki nesillerin dilinden düşürmediği 'israf' tabiri sizin için bir şey ifade ediyor mu?

Ancak gel gör ki bilinçli tüketici sistemin en büyük düşmanıdır. Eğer herkes sadece ihtiyacı olanı tüketirse tüm sistem, tüm ekonomi çöker. Sistem için 'ilerlemenin', 'gelişmenin', 'kalkınmanın' yolu daha fazla üretim, dolayısıyla daha fazla tüketimden geçiyor. Daha fazla tüketim de doğal kaynakların daha fazla talan edilmesi anlamına geliyor.

Bu sistem ve dolayısıyla bu sorun küresel olmakla birlikte ilk etapta az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri vuruyor. Çünkü uyanık gelişmiş ülkeler kendi doğal kaynaklarını koruma altına alıp bizim gibi gelişmemiş ülkelerin kaynaklarını yağmalıyorlar. Kendi ormanlarını kesmek yerine bastırıp parayı bizim ormanlarımızı kesiyorlar. Kendi nehirlerini kurutmak yerine bastırıp parayı bizim nehirlerimizi kurutuyorlar. Biz de parayı görünce aman ne güzel kalkınıyoruz diye sattıkça satıyoruz, peşkeş çektikçe çekiyoruz. Yüzlerce canlı türü yok olmuş, daha da fazlası yok olmanın eşiğine gelmiş, umurumuzda mı? Ne de olsa kalkınıyoruz!
Oysa kaybettiklerimiz bir daha geri gelmeyecek, geriye bir şey kalmadığında son pişmanlık da fayda etmeyecek... 

http://www.docev.org.tr/goruslerimiz.aspx?gorusID=107





 
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1050062&Date=21.05.2011&CategoryID=85

Polis, 'Anadolu Yürüyüşü'nü durdurdu
21/05/2011

Köylerden, kasabalarından, şehirlerden yola çıkarak 11 koldan 40 gün 40 gece Ankara'ya yürüyen "Anadolu'yu Vermeyeceğiz" grubunun şehre girmesine izin yok. Binlerce çevreci Ankara girişinde nöbete başladı.

Çevre tahribatına dikkat çekmek ve yetkilileri uyarmak amacıyla, "Büyük Anadolu Yürüyüşü" adı altında Türkiye'nin dört bir yanından küçük gruplar halinde günlerce yürüyerek Ankara girişinde buluşan ve şehre birlikte giriş yapmak isteyen çevrecilere polis engel oldu.

Binlerce kişiyi şehir girişinde durduran polis, köyünden, kasabasından yola çıkan Anadolulu çevrecilerin Ankara'da yapmak istedikleri mitinge izin vermedi.

Kalabalık halen Ankara girişinde beklemesini sürdürürken, buradaki bölge festival havasına büründü. Kararlılıkla beklemeye devam eden grup, seslerini bulundukları yerden Ankara'daki siyasilere duyurmak için dans edip slonganlar attı.

"ARTIK BİR SEÇİM YAPMALIYIZ"
"Dağlarımızı, ormanlarımızı, kıyılarımızı, derelerimizi, göllerimizi sahipleniyoruz ve bunların özelleştirilmesi, bir mal gibi alıp satılmasını kabul etmiyoruz" diyen çevreciler, herkesi Anadolu'ya sahip çıkmaya çağırdı.

"Ege, Güney Ege, Kuzey Ege, Doğu Karadeniz, Batı Karadeniz, Orta Karadeniz, Trakya-Marmara, İç Anadolu, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, Mezopotamya" şeklinde 11 koldan Ankara'ya yürüyen 81 ilin temsilcileri "Artık bir seçim yapmak zorundayız: Ya sınır tanımayan tüketim alışkanlıklarımızı sürdürerek, doğayla birlikte kendimizi de yok edeceğiz ya da onunla uyumlu bir yaşamı seçeceğiz" dedi.

KOYUNLARI, KEÇİLERİ İLE GELDİLER

Ankara'ya doğru köyünden çevre tahribatına dur denmesini isteyerek yürüyen köylüler ise yanlarında koyun, keçi, köpek gibi hayvanları ile Ankara'ya geldiler. Çiftçiler, doktorlar, köylüler, muhasebeciler, öğrenciler, esnaflar gibi toplumun çok çeşitli kesiminden oluşan grup, manifestolarında şunları bildirdi:

"Kendini doğa ananın sahibi değil bir parçası olarak gören bizler :

İçinde varolduğumuz doğayı ve onun hassas dengesini tehdit eden, yukarıda sıraladığımız ilkeleri ve talepleri karşılamayan, ulusal veya uluslararası yasa, sözleşme, antlaşma ve bunların uygulamalarının tümünü reddediyoruz.

Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan doğamızın kadim dengesini, sağlıklı ve mutlu bir yaşamın birinci şartı olarak görüyoruz. Varolan idari sistemin, taleplerimizi karşılayacağına dair inancımız kalmadığından; halk olarak bu gidişe dur diyor, parçası olduğumuz doğaanamızın haklarıyla birlikte kendi yaşam hakkımızı savunmak için ayağa kalkıyoruz."
 
beyler kıyamet yaklaşıyo petrol bitiyo doğa bozuluyo küresel ısınma evet bisürrü şey var!!!!!! ama unutmayın teknolojide her zaman gelişiyo örnek küresel ısınma ozon tabakasındaki delik nano teknoloji gelişince ilerde ozon tabakasına  çok minik aşırı minik robotlar yolanıp tamir edilebilirmiş nano metre biriminde     

enerji türkiyenin enerjisi bitmez  BOR madeni geleceğin madeni ve dünyada en çok türkiyede var(bide işleyebilsek)

kıyamet diyolar canı cehenneme

doğa bozuluyo diyoruz her yeri kirletiyoruz ama zaten ileri nesillerde teknoloji çok gelişmiş olucak yeşillik olmucak ama ihtiyaçlarıda olmucak(yapay oksijen)


bu arada nano teknoloji eğer gelişirse istenilen herşey yapılabilir nano metre biriminde robotlar yapılıp kanser hücreleriyle savaştırlabilir VB VB VB VB
 
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&ArticleID=1051757&Date=05.06.2011&CategoryID=79

1. HİDROELEKTRİK SANTRALLER VE BARAJLAR
Önemli Doğa Alanları’nın tehdit grafiğinde HES’ler ve barajlar ilk sırada yer alıyor. Yaşamın temel kaynağı olan suyun doğadan alınması, su etrafında şekillenen tüm canlı yaşamını tehdit ediyor. Türkiye’de son 10 yılda verilen sayısı 2 binin üzerinde olan HES projeleri hayata geçirildiği takdirde Anadolu’da akan tüm dereler, borular ya da tünellere hapsedilmiş olacak. Bunun sonucunda, Türkiye’nin zengin doğası geri dönüşü olmaksızın tahrip olacak. Aynı şekilde büyük nehirler etrafında var olan canlı yaşamı ve Hasankeyf, Allianoi gibi eşsiz alanlar da barajlar tarafından yok edilecek.

2. SULAMA KURUTMA
Son 50 yılda yok edilen sulak alanlarımızın büyüklüğü, Marmara Denizi’nin büyüklüğünü geçti. Yani 1960’lı yıllardan bu yana sulak alanlarımızın yüzde 40’ını kaybettik. Yanlış su politikaları yüzünden dünya çapında öneme sahip Seyfe Gölü, Eşmekaya ve Hotamış Sazlığı gibi sulak alanlarımızın yerinde artık çorak araziler uzanıyor. Ayrıca Türkiye’nin en büyük ikinci gölü Tuz Gölü de yok olmak üzere.

3. DOĞA GÖZETİLMEKSİZİN PLANSIZ TURİZM
Doğallığını koruyan bakir kıyılar, el değmemiş makilik ve ormanlık alanlarla koylar, nesli azalan birçok canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Kıyı alanları ve bakir koyların 2. konutlaşmaya, otel inşaatlarına açılması, bunları gerçekleştirmek için yeni yollar yapılması veya mevcut yolların genişletilmesi, ‘plansız’ turizm anlamına gelmekte. Doğa ve biyolojik çeşitlilik hesaba katılmadan sadece kağıt üstünde planlama yapmakla bir turizm stratejisi oluşturulamayacağı çok açık. İlgili resmi kurumların, doğa ve biyolojik çeşitlilik gözetmeden yaptıkları turizm geliştirme planları, son kalan doğal alanlarına ve biyolojik çeşitliliğe zarar vereceği gibi, yerelde geçimini sağlayan insanların doğal kaynaklarının da insanların ellerinden alınmasına neden olacak.

4. PLANSIZ YAPILAŞMA
Sosyal ve ekolojik maliyeti göz ardı edilerek planlanan ve şehirlere daha büyük göç dalgalarının gelmesine yol açan otoyol, köprü ve konut projeleri, hem karbon salınımını artırmakta hem de Anadolu’yu insansızlaştırarak binlerce yılda oluşan doğal dengeyi altüst etmekte. 3. köprü, Kanal İstanbul projesi, Karadeniz Sahil Yolu gibi projeler nesli küresel ölçekte birçok canlı türünün yaşam alanlarını tehdit ediyor. Ayrıca bu yatırımlar, plansız kentleşmeyi de tetikleyerek 2B denen orman alanlarının önemli ölçüde tahrip olmasına yol açmakta.

5. PLANSIZ MADENCİLİK
Dağlarımız, son 10 yılda verilen 40 binden fazla maden ruhsatıyla maden şirketlerine tahsis edildi. Plansız madencilik birçok canlının yaşam alanını yok etmekle birlikte birçok yerde insan yaşamını da tehdit ediyor.

6. AŞIRI OTLATMA
Önemli Doğa Alanları’nda yaşayan hayvan sayısının alanın taşıma kapasitesinin üstünde olması, bitki varlığı ve çeşitliliğinin zarar görmesine neden oluyor. Bunun doğa açısından en önemli sonucu ise artan erozyon ve üst toprak kaybı.

7. YASADIŞI AVCILIK VE AŞIRI HASAT
Ülkemizde nesli tehlike altındaki türlerin avı ve toplanması yasalarla düzenlenmesine rağmen bu yasalar ilgili kurumlarca hakkıyla uygulanmamakta. Bunun sonucunda birçok canlı türünün gelecekteki varlığını tehdit altında.

8. KİRLİLİK VE KİRLİ ENERJİ
Sayıları her geçen gün artan termik santrallere bir de nükleer santral projeleri eklenmiş durumda. Bu enerji politikası, tüm canlı yaşamını tehdit etmekle birlikte insanın da bir parçası olduğu doğanın geleceğini ipotek altına almakta. Termik santrallerden salınan sera gazları, küresel iklim değişikliğinin en önemli nedenlerinden. Aynı zamanda termik ve nükleer santrallerden doğaya bırakılan soğutma suyu, bölge ekosistemi üzerinde yıkıcı etkilere sahip. Evsel, kentsel ve sanayi atıkları da etkili oldukları bölgede canlı yaşamını olumsuz etkiliyor.

9. TARIMSAL YOĞUNLAŞMA
Yakın zamana dek kendi kendine yetebilen nadir toplumlardan biriyken, yanlış tarım politikaları nedeniyle yediğimiz ekmeğin buğdayını bile ithal eder hale geldik. Yanlış tarım politikaları sonucunda doğduğu topraklarda doyamaz hale getirilen köylü nüfusun kırsal alanlardan şehre göç etmesiyle insansızlaşan topraklarımız, GDO’lu tohumlara ve rant peşindeki büyük tarım şirketlerine terk edildi.

10. YANLIŞ AĞAÇLANDIRMA
Doğal dağılım alanı sınırları dışında yöreye uygun olmayan ve kimi zaman istilacı türlerle (Yalancı akasya, kokar ağaç vb.) yapılan bitkilendirme çalışmaları, bölgenin doğal yapısını bozarak yöreye özgü canlı türlerinin yaşam alanlarına tehdit oluşturuyor. Sulak alanlara ekilen okaliptus ağaçları, bozkır ekosistemine ekilen ibreli hatıra ormanları, bölgeye özgü canlıların yaşam alanlarını yok ediyor.

fft16_mf735855.Jpeg
 
Back
Top Bottom