Çelik ve Kan Serisi - 20. Bölüm (Bir Kralın Hikayesi)

Users who are viewing this thread

incili arwa said:
Gerçekten çok iyi gidiyor.Resimler falan eklemen daha güzel olmuş.Başarılar.
Beğenmene sevindim. Gerçi karakter resimleri biraz büyük oldu ama daha uygunları yoktu. Yorumun ve ilgin için teşekkürler :smile:
 
SERKAN865 said:
incili arwa said:
Gerçekten çok iyi gidiyor.Resimler falan eklemen daha güzel olmuş.Başarılar.
Beğenmene sevindim. Gerçi karakter resimleri biraz büyük oldu ama daha uygunları yoktu. Yorumun ve ilgin için teşekkürler :smile:

Daha büyük daha iyi  :mrgreen:.
 
Herkese merhaba. Aşağıda hanedanlar, kaleler ve açıklamalar bulacaksınız. Armaların bazıları biraz büyük oldu, kusura bakmayın. ' {örnek} ' bu işaretin bulunduğu isim hikayede ölmüş anlamına geliyor. İlerideki olayları yahut göndermeleri anlamanız için kesinlikle okumanız gerektiğini düşünüyorum. Kalelerin konumunu yazarken biraz fazla betimleme kullanmış olabilirim. Bu arada yeni bölümü birkaç gün içinde yayınlayacağım. Tüm bunları yazmaktan vakit bulamadım. Yorum yaparsanız sevinirim. İyi okumalar :smile:

[size=14pt]Westerling Hanedanı[/size]

Westerling Hanesi, Norvos kıtası içindeki soylu ve eski bir hanedir. Batıdaki soylu hanelerin başında gelir ve Norvos’ taki en saygın hanedanlardan biridir. Batıdaki birçok hane kendilerine bağlılık yemini etmiştir. Yüzyıllardır ‘ Batı’ nın Valisi ’ unvanını taşırlar. Westermont, haneye atalarından kalma eski ve dayanıklı bir kaledir. Westermont, bir kale için fazla büyüktür ve kalede düzinelerce avlu vardır. Armaları koyu mavi zeminde üzerinde yedi adet yıldız yükselen ak bir ağaçtır. Aile üyelerinin fiziksel yapıları genelde ince yüzlü, kahverengi saçlı ve mavi gözlüdür.



Hane Arması: Koyu mavi zeminde üzerinde yedi adet yıldız yükselen ak bir ağaçtır.

Yerleşke: Westermont

Hane Lordu: {Alester Westerling}

Kültür: Norvos

Bölge: Batı Toprakları

Unvan: Westermont Lordu,
            Batı’ nın Valisi

Bağlılık: Crakehall-Kraliyet Hanesi

Hane Kurucusu: Bilge Arstan



[size=12pt]TARİH[/size]

Westerlingler, yüzlerce yıl önceki efsanevi kişiliklerden biri olan Bilge Arstan’ ın soyundan gelirler. Westerlingler iktidar yönetiminden çok, yerel yönetim hâkimiyetini tercih etmişlerdir. Bu nedenle bulundukları Batı Bölgesinde birçok haneye diz çöktürtmüşlerdir. Batıdaki en güçlü hane olmaları nedeniyle çok önceleri Kral II. Dariel tarafından Batı’ nın Valisi unvanına layık görülmüşlerdir. Westerling lordları çoğu zaman savaşlara katılmış, kral ve kraliyet ordusunun yanında yer almışlardır. Güney Topraklarının Garner Hanesi’nden Lord Perwyn, güneydeki bazı haneleri ayağa kaldırmış ve Sunderly İsyanı’ nı başlatmıştır. Bunun üzerine Westermont Lordu, batıdaki tüm haneleri savaşa götürmüş ve kraliyet ordusuna katılmıştır. Asi ordu ile kraliyet ordusu Sunderly ovasında karşılaşmış, kraliyet ordusu ve başta Westerlingler olmak üzere batı kuvvetleri ezici bir zafer kazanmış böylece isyan bastırılmıştı.


Yakın Geçmiş

Lord Horas Westerling ve Lord Steffon Prester oğulları ve tüm aileleri ile birlikte Harcray Kalesinde düzenlenen turnuvaya geldiler. Müsabakalar sırasında Lord Westerling’ in veliahtı Alester ile Steffon Prester’ in oğlu, Willem arasında nedeni bilinmeyen bir tartışma yaşandı. Tartışma şiddetlenip kavgaya dönüşeceği sırada Prester askerleri onları ayırdı. Turnuvanın final müsabakasında Alester ve Willem karşılaştı. Alester, rakibine göre iyi binici ve mızrak kullanma konusunda deneyimliydi. Müsabaka sırasında Alester, turnuva mızrağını atın yerine Willem’ in bacağında kırdı ve Willem atından düştü. Sakatlandı ve değneksiz yürüyemez oldu.

Bu olay, Prester Hanesi’ nin itibarını zedeledi ve Westerlinglere karşı husumet beslemelerine neden oldu. Lord Steffon, hanesine yapılan bu hakarete tepkisiz kalmadı ve daha önce olduğu gibi güneydeki birçok haneyi arkasına aldı. Fakat bunların yanı sıra Lord Horas barışçıl bir adamdı. Prester lorduna haberci göndererek niyetinin savaşmak değil iki hane arasındaki husumeti bitirmek olduğunu, bunun yolunun da Lord Steffon’ un büyük kızı Alannys ile kendi oğlu Alester’ in evlenmesinden geçtiğini söyledi. Alester Westerling ve Alannys Prester’ in düğünü Westermont’ ta yapıldı ve düğüne batıdan ve güneyden birçok lord katıldı. Düğün, iki hanenin arasındaki husumeti bitirmek içindi ama Lord Steffon için oğlunun geleceği bir evlilikle düzeltilemezdi, bu yüzden Prester Hanesi bu olayı unutmamış ve koz olarak saklamıştır. Düğünden dört yıl sonra Lord Horas Westerling öldü. Oğlu Alester, Westermont Lordu, Batı’ nın Valisi oldu.

                                                    Aile Üyeleri

{ALESTER WESTERLING}, Westermont Lordu, Batı' nın Valisi
          -karısı, Prester Hanedanı'ndan {LEYDİ ALANNYS},

          -çocukları:
                      -{Arthur}, büyük oğulları, Westermont varisi, öldü
                      -Albert, ikinci oğulları, artık Westermont Lordu ve Batı Valisi, öldüğü düşünülüyor.
                      - Sheila, kızları, öldüğü düşünülüyor.

          -kardeşleri:
                                    -Howard, erkek kardeşi, akıbeti bilinmiyor.
                                    -Denysse, kız kardeşi, Alyrion Hanesi’nden, Jonos Alyrion ile evli.



                                                            Westermont Kalesi                                       

Westermont, çok eski dönemlerdeki büyük ve efsanevi bir kumandan olan Bilge Arstan tarafından yaptırılmış büyük bir kaledir. Efsaneye göre, Bilge Arstan’ ın davetleriyle, içlerinde dönemin en ünlü mühendis ve mimarlarının bulunduğu yedi alim, Bilge Arstan’ a katılmıştır. Arstan, bulundukları ormanın üçte ikisini kestirdi ve fersahlarca genişlikte bir alan ortaya çıktı. Bilge Arstan âlimlerine ormanın içine muazzam bir kale inşa etmelerini emretti. Efsaneye göre kale, inanılmaz büyüklükte granit bloklardan inşa edilmiştir. Bu nedenle kaleye eski Norvos dilinde granit anlamına gelen “Wester” ile kale anlamındaki “Mont” sözcüklerinin birleşimiyle Westermont adı verildi. Westerling adı kalenin adından yola çıkılarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzden alt tabaka halktan çoğu kişi Westermont’ u “Granit Kalesi” olarak adlandırır. Westermont, diğer hanelerin yerleşke topraklarına göre çok daha gösterişli ve göz alıcıdır. Kalenin yapımından sonra ormanın içlerine ahşap gözcü kuleleri dikildi ve böylece kale uzaktan gelebilecek tehditlere karşı daha korunaklı oldu. Bilge Arstan, kestirdiği binlerce ağacın anısına, onları altın kadar değerli addetti. Ve hanedanının sancağını beyaz bir ağaç olarak seçti. Westerling sancağındaki yedi yıldız ise Bilge Arstan' a yardım eden yedi alimi simgeler.





Düzen

Westermont, birkaç dönümlük, iki büyük suru olan karmaşık yapıda büyük bir kaledir. Surların içinde, düzinelerce avlular ve küçük açık alanlardan oluşmuş karmaşık bir yapı vardır. Silah eğitimi ve uygulamaları bu avlularda olur. İç avlu, okçuluk uygulamalarının yapıldığı ikinci yerdir. Westermont’ un içinde Büyük Kale ve Büyük Salon’ u kapsayan İç Kale bulunur.



(Kalenin kuş bakışı görünümü, avlular ve diğerleri)

1.Kuzey Kapısı, 2.Yıkık Kule, 3.Çam Bahçesi, 4.Kabristan, 5.Ana Avlu, 6.Bilge Orman, 7.Muhafız Kışlası, 8.Doğu Kapısı, 9.Cephane, 10.Orman Kapısı, 11.Barınaklar, 12.Misafir Salonu, 13.Cephanelik ve Büyük Avlu arasındaki köprü, 14.Büyük Avlu, 15.Âlim (öğretmen) Kulesi, 16.Kale Mutfağı, 17.Avlu, 18.Çan Kulesi, 19.Kütüphane, 20.İbadethane, 21.Ahırlar, 22.Büyük Salon, 23.Demirci, 24.Güney Kapısı.

İç Kale

*Büyük Kale, en iç kaledir ve kalenin sığınak yeridir. Duvarları gerçek granitten yapılmıştır. Kapalı bir köprü ile cephaneliğe bağlantı oluşturur. Kapalı köprünün üzerindeki pencereden, kişi bütün avluyu görebilir. Cephanelikle Büyük Kale’yi bağlayan bir pencereli kapalı bir köprü vardır. Pencere, silah uygulamalarının yapıldığı yer olan avluya bakar.

*Büyük Salon, misafir kabulü için kullanılır ve hanedan lordlarını da içeren ev halkının birlikte akşam yemeğini yediği yerdir. Büyük Salon, dışarıdan gri taşlar ve bayraklarla kapatılmış, açıldığında avluya çıkan büyük kapıları meşe ağacından ve demirdendir. Arka çıkış kapısı loş bir tünele götürür. İçeride sekiz ayaklı uzun bir masa tutabilir, merkezi koridorun her bir tarafında dört tane koridor vardır ve beş yüz insanı alabilir. Soylu misafirler için yükseltilmiş bir platform vardır.

Dış Duvarlar

Westermont, birkaç dönümlük aralarında geniş bir hendek ile iki büyük granit sur tarafından korunan büyük bir kaledir. Aralarında kale hendekleri ile beraber, dış duvar 25 metre yükseklikte, iç duvar ise 30 metre yüksekliğindedir. Dış duvarda muhafız kuleleri, mazgallı iç duvarda otuzdan fazla gözetleme kulesi vardır. Ana giriş kapısı, dışarıya açılan asma köprü ve yanında bulunan kemerli kapı ile iki büyük mazgallı kale duvarıdır. Üç tane ilave kapı daha vardır, kalenin diğer tarafında doğruca Orman Kapısı’na açılan kapı, güney ve kuzey kapıları. Kalenin çevresinin yarısına kadar uzanan, iç duvarın içinde kesintisiz olarak kuzey kapısından güney kapısına giden dar bir tünel vardır.


Crakehall-Kraliyet Hanesi

Crakehall Hanesi, Norvos’ un kraliyet hanesidir. Norvos tahtında şuan Kral Reinhard oturur. Fakat kralın otoritesi zayıftır ve diyarda onun etkinliği hissedilmez. Crakehall Hanesi doğum hakkı sayesinde kraliyet hanesi olmuştur. İktidarda başarılı olamayan Kral Reinhard, diyarı yönetmeyi bölge valilerine bırakmıştır. Armaları erkek bir domuzdur. Crakehallar aşırı yapılı ve güçlü olmalarıyla bilinir.





Hane Arması: Kahverengi zemin üzerine erkek domuz.

Hane Lordu: Kral I. Reinhard Crakehall

Bölge: Doğu Toprakları

Unvan: Norvos’ un ve Diyarın, Doğunun ve Batının, Kuzeyin ve Güneyin Hükümdarı, Diyarı Savunan Kılıç


Capital Hanesi

Norvos’ un sayılı hanelerinden biri olan Capitaller, doğudaki birincil soylu aile ve Doğu’ nun Valisi unvanına sahiptirler. Fakat unvanlarının gerektirdiği gibi doğudaki küçük haneleri idare etmeyi beceremezler. Bölge Valiliği unvanlı diğer hanelerin yanı sıra Capitaller savaşarak ya da mücadele ederek bu unvanı kazanmamışlardır. Capitaller, Crakehall Hanesi ile yıllardır kızlarını, oğullarını evlendirmişlerdir. Kral I. Reinhard, tahta henüz yeni geçtiğinde kan bağının olması ve doğudaki en güçlü hane olması nedeniyle Capital Hanesi’ ne Doğu’nun Valisi unvanını vermiştir. Armaları dört adet yıldızdır.





Hane Arması: Dörde bölünmüş zeminde, kırmızı ve lacivert üzerine dört yıldız

Hane Lordu: Lyman Capital

Yerleşke: Runestone

Bölge: Doğu Toprakları

Unvan: Runestone Lordu,
            Doğu’nun Valisi

Bağlılık: Crakehall-Kraliyet Hanesi


Runestone

Runestone, Capital Hanesi’ nin yerleşkesidir. Diğer kalelere göre yeni inşa edilmiştir. İki yüz sene önce yapılmıştır. Kale, birbirine yakın iki kaya parçasının üzerine kurulmuştur. Kayaların arasındaki mesafe kısadır fakat bir insanın geçebilmesi için fazla uzundur. Bu nedenle kayaların arasına küçük bir asma köprü inşa edilmiştir. Kayanın iki tarafında da kale vardır. Daha geniş olan kaya parçasına inşa edilmiş kale büyüktür ve Capital lordlarının makamı oradadır. Diğer kale biraz daha küçüktür fakat orada da çokça asker bulunur.





Mathews Hanesi

Diyarda en çok isyan çıkarmış hane olan Mathews Hanesi güney topraklarında bulunan güçlü ve saygın bir hanedir. Mathewslar tahta geçen birçok krala güçlük çıkarmış, itaat etmeyi pek yaman öğrenmişlerdir. Gururlarına söz söyletmeyip, onurlarına leke sürülmesine göz yummayan kindar bir hanedir. İki yüz on beş yıl önce Kral Larnell Mathews diz çökene kadar güneyde bağımsız yaşamış ve kendi devletlerini kurmuşlardı. Norvos hükümdarı Kral Selwin Buckler, Mathewslerin yurdunu ele geçirdikten sonra Mathews kralına ona bağlılığını sunması karşılığında topraklarının onda kalacağını ama kendi krallığına bağlı bir hane olacaklarını söylemiştir. Larnell Mathews bu teklifi kabul etmiştir. Mathewslerin krallığa bağlanmasından iki yıl sonra Kral Selwin, bu süre içinde isyan etmeye kalkışmadıkları ve iyi tavırlarından dolayı Lord Burke Mathews’ i Güney’ in Valisi ilan etmiştir. Böylece unvan haneye geçmiştir. Mathewsler eski günlerinde oldukları kadar şimdide güçlü bir hanedir ve güneydeki birçok hane, Mathewslerin gücünden çekinir ve onları destekler. Armaları şaha kalkmış boynuzlu bir attır.





Hane Arması: Sarı zemin üstünde şahlanmış boynuzlu at

Hane Lordu: Arnald Mathews

Yerleşke: Hornvale Kalesi

Bölge: Güney Toprakları

Unvan: Hornvale Kalesi Lordu,
            Güney’ in Valisi

Bağlılık: Crakehall-Kraliyet Hanesi (meçhul)


Hornvale Kalesi

Hornvale Kalesi, Mathews Hanesi’ nin yerleşke kalesidir. Kale, denize doğru bakan uçurumun kenarına inşa edilmiş yüksek bir kaledir. Kalenin denize yakın olmasından dolayı Mathewsler denize ilgi duymuş ve donanmalarını oluşturmuşlardır.





Winterboo Hanesi

Kuzey Topraklarında bulunan Winterboo Hanesi kuzeydeki birçok hanenin yardımına koşmuş ve gerçek bir kuzeyli hanedir. Aile üyelerinin, yönettikleri topraklar kadar sert insanlar oldukları bilinir. Görevlerinin sadece kuzeyi ve insanlarını korumak olduğunu söyleyen Winterboolar sadece bununla övünür. Kuzey topraklarına dışarıdan ya da diyardan bir saldırı olduğunda kuzeyli haneleri birlik olmaya çağırmış ve organize etmişlerdir. Winterboolar kuzeyde yaşayıp, kuzeyi korurlar ve ölürler. Daha önce başka haneleri savunma adına savaşılan birçok mücadelede Winterboo lordlarının dahi öldüğü bilinir. Fakat onlar bunu onur olarak sayarlar. Tıpkı Batıdaki Westerling Hanedanı gibi Winterboolar da yerel bölge hâkimiyetinden yanadır. Diyarda daha önce görülmemiş bir şekilde, Winterboo lordlarını Kuzey’ in Valisi ilan eden kral değil, kuzeyli haneler ve kuzeyliler olmuştur. Hane, bu unvanı memnuniyetle kabul etmiş ve kralda onaylamıştır. Bu olaydan sonra Winterboo lordları görevlerini yapma konusunda daha sebatkâr olmuşlardır. Armaları bir ayıdır.





Hane Arması: Dörde bölünmüş koyu mavi, yeşil üzerinde bir kuzey ayısı

Hane Lordu: Dorren Winterboo

Yerleşke: Bearswood

Bölge: Kuzey Toprakları

Unvan: Bearswood Lordu,
            Kuzey’ in Valisi,
            Kuzey’ i Koruyan Kılıç

Bağlılık: Crakehall-Kraliyet Hanesi


Bearswood

Bearswood, Norvos’ un kuzeyindeki en eski hane olan Winterboo hanesinin yerleşkesidir. Bearswood, sadece askeri bir kale değildir. Kuzeyin ticaret merkezidir ve kuzeye gelen her tüccar önce buraya gelir. Bearswood bu nedenle kalabalıktır. Kale, enine doğru yüksek surlarla çevrilidir. Birçok gözetleme kulesi vardır.





Alyrion Hanesi

Alyrionlar, Westerling Hanesi’ ne yeminli batıdaki önemli bir hanedir. Yıllardır Westerlingler ile kız alıp verirler. Bu nedenle iki hanenin arası oldukça iyidir. Lord Alester’ in kız kardeşi Denysse, Jonos Alyrion ile evlidir.



Hane Arması: Sarı bir çizgiyle çevrelenmiş mavi zemin üzerine altın renkli bir çelenk.

Hane Lordu: Addam Alyrion

Bölge: Batı Toprakları

Bağlılık: Westerling Hanesi


Buckler Hanesi

Buckler Hanesi uzun yıllar önce tahtta oturmuş eski bir kraliyet hanesidir. Fakat isyanlarla baş edememiş ve yönetmeyi becerememişlerdir. Bu nedenle hükümleri kısa sürmüştür. Hala kral kanı taşıdıklarını iddia eder ve övünürler.



Hane Arması: Mavi zemin üzerinde 3 adet toka

Hane Lordu: Clement Buckler

Bölge: Doğu Toprakları

Bağlılık: Capital Hanesi


Connington Hanesi

Connington Hanesi Batıdan güçlü bir hanedir. Batıdaki hâkimiyet için yıllarca Westerlingler ile savaşmışlardır. Conningtonlar, her zaman Westerling lordlarını kendilerine rakip görmüş ve birçok komplo hazırlamışlardır. Fakat çok uzun yıllar önce Connington lordu, Hober Westerling’ e diz çökmüş ve Westerlinglere bağlı yeminli bir hane olmuşlardır.



Hane Arması: Kırmızı ve beyaz zeminde dans eden griffinler

Hane Lordu: Gareth Connington

Bölge: Batı Toprakları

Bağlılık: Westerling Hanesi


Bracken Hanesi

Güney topraklarında bulunan Bracken Hanesi, Mathewslerden sonra güneydeki en güçlü hanedir. Buna rağmen Mathewslere karşı her zaman sözlerini tutarlar ve yanlarında yer alırlar.



Hane Arması: Düz zemin üzerine mor, tek boynuzlu at

Hane Lordu: Mathos Bracken

Bölge: Güney Toprakları

Bağlılık: Mathews Hanesi


Morrigen Hanesi

Kuzeyli bir hane olan Morrigen Hanesi, Winterboo lordlarının sadık dostlarıdır. Yüzlerce yıl önce Winterboolar, kuzeyi birlik olmaya çağırdığında çağrıya ilk cevap veren ve yanlarında yer alan Morrigenler olmuştur.



Hane Arması: Fırtına yeşili bir zeminde uçan siyah bir karga

Hane Lordu: Rickard Morrigen

Bölge: Kuzey Toprakları

Bağlılık: Winterboo Hanesi


Estren Hanesi

Estren Hanesi, Mathewslere bağlılığını sunmuş en son hanedir. Estren lordları diğer hanelere göre güçlü değillerdi ve otoriteleri zayıftı. Fakat gururlu oldukları ve sadece krala diz çökmek istedikleri bilinir. Tüm güney haneleri Mathewslere bağlılığını sunmuş, bir tek Estrenler onları kabul etmiyordu. Hornvale lordunun üçüncü oğlu ani bir pusuda öldürülür ve bunu yapanların Estren Hanesi olduğu ortaya atılır. Bunun üzerine Lord Mathews, kendisine bağlı tüm haneleri çağırır ve Estren kalesine yürür. Estren Kalesi önlerine gelindiğinde Estren lordu kale duvarlarının dışına çıkar ve diz çökmek zorunda kalır.



Hane Arması: Beyaz-mavi üçgenlerle çevrili mavi-beyaz parçalı yedi köşeli yıldız

Hane Lordu: Robin Estren

Bölge: Güney Toprakları

Bağlılık: Mathews Hanesi (meçhul)
 
Gerçekten ellerine sağlık tebrik ettim güzel olmuş bunda benimde küçük bir katkım varsa benim hikayeden ilham aldıysan gerçekten çok mutlu olmuş olacağım uzun bir süre yazamayacağım galiba bilgisayarıma format atmak zorunda kaldığım için senin yazını takip edeceğim :smile:
 
KingEleutherius said:
Gerçekten ellerine sağlık tebrik ettim güzel olmuş bunda benimde küçük bir katkım varsa benim hikayeden ilham aldıysan gerçekten çok mutlu olmuş olacağım uzun bir süre yazamayacağım galiba bilgisayarıma format atmak zorunda kaldığım için senin yazını takip edeceğim :smile:
Beğendiğine sevindim teşekkür ederim. Aslında henüz hikayeye başlarken ileri ki bölümlerde bilinmesi gereken hanedanları yazacağımı söylemiştim. Doğrusu hikayenin adını veya nasıl bir kurgusu olduğunu bilmiyorum çünkü henüz okumadım :???: İlgin ve yorumun için teşekkürler :smile:
 
Game Of Thrones özentisi gibi olmuş demeyeceğim ama sanırım oradan esinlenmişsin bu arada Jaime Lannister kimmiş!
The North Remembers
Winter Is Coming
King In The North
cCc Robb Stark cCc
 
Valar Dohaeris said:
Game Of Thrones özentisi gibi olmuş demeyeceğim ama sanırım oradan esinlenmişsin bu arada Jaime Lannister kimmiş!
The North Remembers
Winter Is Coming
King In The North
cCc Robb Stark cCc
Özenti olmakla uzaktan yakından bir ilgisi yok. Kurgusu, konusu, karakterleri ve senaryosu tamamen farklı. Hikayeyi yazmaya başlamadan önce bazı küçük lordlar yada aileler olacağı zaten aklımdaydı. Kitapta da bu türden örneklere rastlayınca bu konuyu genişleteyim dedim. Ama hala özenti gibi olmuş diyorsan senin yorumundur, saygı duyarım. Fakat katılmam.
 
Gecikme için özür diliyorum. Bu sıralar yazmam biraz gecikti fakat 12. bölümü yayınlıyorum. Bölümü okumadan önce herkesin 4. bölümü okumasını şiddetle tavsiye ediyorum. En son bu karakterle yazdığımdan beri çok fazla bölüm geçti ve birçoğunuz önceki olayları unutmuş olabilir. Bölüm hakkında yorum yaparsanız sevinirim. İyi okumalar :smile:

                                                                  [size=14pt][size=18pt]VYMAN[/size][/size]

"Adamı araştırdım."
Vyman' ın görevlendirdiği adam beşinci günün sonunda başkente dönmüştü. Adama tüm diyarı dolaşmasını ve bilgi toplamasını söylemişti. O akşam kale kumandanı Timett haberi verdiğinden beri bir hafta geçmişti. Nord Kralı o günden beri Sargoth' ta askere nefes aldırmıyor, şehir garnizonunun neredeyse yarısını surlarda nöbet bekletiyordu.

Geceleri, şehir duvarlarında boylu boyunca bir ışık seli oluşuyordu. Surların üzerindeki yüzlerce askerin meşalesi başkenti gündüze çeviriyordu. Sanki Ragnar, karanlığın içinden gelecek bir hayalet ordusu bekliyordu.

"Neler öğrendin?" diye sordu Vyman. Adam elindeki bezle alnını sildi. "Yaptığı şeyleri köydeki insanlar bile biliyor. Bu yüzden kısa sürede döndüm. Herkesin bildiği ve konuştuğu biriymiş." Vyman adamın sözünü kesti. "Biriymiş? Artık onun hakkında konuşmuyorlar mı? Öldüğünü mü sanıyorlar?" diye art arda sordu.

"Konuştuğum birkaç adam bazı köylerde onun hayatının anlatıldığını söyledi. Dediklerine göre çocuklara masal olarak anlatıyorlarmış." Dedi adam. "Saçmalık." Dedi yüzünü buruşturarak. "İnsanlar hiç görmedikleri ve özendikleri şeyleri yüceltirler. Başka?"

"Girdiği mücadelelerin hepsini kazanmış. Diyardaki güçlü birkaç lordla dostmuş. Tabi Nordlar ve Svadyanlar onu nefretle anıyorlar." En sonunda kafasındaki asıl soruyu sordu. "Nordlar ve Svadyanlar ondan neden bu kadar nefret ediyorlar?" diye sordu. "Ah, bende bu konuya gelecektim. Aslında söylenenlere göre Nordların hıncı Svadyanlara göre çok daha fazlaymış. Ragnar daha önce hiçbir Nord Kralı' nın yapmadığını yapmış. Vaegir tundrasına yakın tüm kalelerdeki garnizonun büyük kısmını almış ve ordusuyla Vaegir tundralarına girmiş…" Vyman adam devam edemeden araya girdi.

"Ve dur tahmin edeyim, Halford denen adam tüm nord askerlerini öldürmüş." Dedi alayla. Adam ise bu latifeye gülmemişti. "Hayır, bunu yapmak Halford gibi bir adam için bile zordur. Bir şekilde tundralara yakın kalelerin zayıf olduğunu öğrenmiş. Kuvvetlerini bölmüş ve Tehlrog ile Knudarr' ı kuşatmış." O halde bu adam akıllıymış diye düşündü Vyman. "Akıllıca." Diye itiraf etti. Eğer sadece tek bir kaleyi kuşatsa Nordlar akınlarını durdurmaz ve devam ederlerdi. Fakat iki kaleyi birden kaybetme riski Nordların göze alamayacağı bir şeydi.

"Nordlar haberi alır almaz dönmek zorunda kalmışlar elbette. Tehlrog' a vardıklarında kale yakılmış ve neredeyse yerle bir edilmiş. Halmar yakınlarındaki bir köyde ilginç bir söylenti duydum." Dedi adam. Bu Vyman' ı meraklandırdı. "Neymiş?" diye sordu. "Söylenenlere göre Halford, Tehlrog' u yerle bir ettikten sonra sağ kalan askerleri kale kapısına asmış. Kral ve ordusu Tehlrog' a ulaştıklarında kapıların üzerindeki bir çavuşun boynundaki notu görmüşler."

Vyman içten içe iyice heyecanlanmıştı ama buna adama göstermemeye çalıştı. Fakat ses tonundan pek başarılı olmadığı anlaşılıyordu. "Ne yazıyormuş?" dedi. Adam omuz silkti. "Bilen yok. Bunu sıradan insanların bileceğini sanmam. Şansımı deneyip sorduğumda bazısı bilmediğini bazısı cevap vermek istemediğini söyledi."

"Ya Knudarr Kalesi?" diye sordu alnını ovuştururken. Adam eliyle yatay ve kesin bir hareketle havayı böldü. Vyman, adamın 'yerle bir etmişler' demek istediğini anladı. Bir süre düşündü fakat aklına mantıklı bir cevap gelmiyordu. Ne için? Ne için Vaegirlere yardım etmişti?

Para mıydı? Hayır para olamazdı, bunu biliyordu. Anlatılanlara ve şayet dedikodular doğruysa bu adam parayla iş yapacak birine benzemiyordu. Vyman daha önce bu gibi yüzlerce kişi tanımıştı; paraya önem vermeyen, onuru ve namı için savaşan, adalet gibi zırvaları bahane ederek kan döken adamlar. Halford Velaryon dedikleri sözde efsane de onlardan sadece biriydi. Peki ya ailesi? Merak, onu inanamadığı bir hızla sardı.

"Ailesi? Onlar hakkında ne biliyoruz?" diye sordu. Adam başını iki yana salladı. "Hiçbir şey. Kimse bir şey bilmiyor." Artık sinirlenmeye başlıyordu. Kahrolası ihtiyar hakkında elinde hiçbir kesin bilgi yoktu. Bu bilgilerle nasıl Ragnar' ın gözüne girecekti?

"Tekrar düşündüm de," diye başladı Vyman ağır ve düşünceli bir tonda. "Sanırım sana fazla güvenmişim Donnel. Belki daha yetenekli bir casus bulabilirim." Adam söylediklerini hiç beklemiyor olmalıydı ki birkaç saniye boş gözlerle ona baktı. "Efendim ben size iyi hizmet…"
"… Evet biliyorum Donnel, sen bana iyi hizmet ettin. Benim daima sadık hizmetkarımsın ve artık benim korumam altındasın. Bundan emin olabilirsin dostum." Adama bir gülümseme bahşetti. Yaşlı adam stresten ter içinde kalmıştı, alnını sildi. "Teşekkür ederim efendim. Minnettarım." Adam izin istedi ve odadan ayrıldı.

Ve ayrılmasıyla birlikte yüzündeki aptal gülümsemede yok oldu. Kahrolası aptal, bana hiçbir şey getirmiyor ve minnettar oluyor. Güneş yavaş yavaş başkentten uzaklaşıyordu. Vyman pencereye doğru gitti. Denizi görünce ötesindeki ülkeyi, kendi ülkesini özlediğini fark etti. Tuzlu deniz havası ta penceresine kadar ulaşmıştı. Denizi sevdiği söylenemezdi tabii havası dışında. Argad Körfezi her zamanki gibi uzun Nord tekneleriyle doluydu. Teknelerin başı nordların gelenekleri olduğu üzere kıvrıktı ve bir yılanın başına benziyordu. Ragnar, şehir nöbetçilerini iki katına çıkardığı gibi donanmasını da sıkıca tembihlemişti. Tekneler öyle çoktular ki Vyman arka arkaya gidenleri gördü. Sarı, kalıplı ve uzun Nord denizcileri Argad' ı kolaçan ediyor, bunu yıllardır yapmalarına rağmen körfezi hala dikkatle gözlüyorlardı.



Ciğerlerini tuzlu deniz havasıyla doldurdu ve az sonra yapacağı şey için emir verdi. "Muhafız." Diye seslendi hala pencereden bakarken. Birkaç saniye içinde kapıdaki nöbetçi içeri girdi. Aslında nöbetçi oldukları söylenemezdi çünkü Sargoth' ta sadece Nord askerleri nöbet tutabilirdi. Vyman bir kralın baş danışmanı olmanın ne kadar para ve güç demek olduğunu maaş günü geldiğinde anlamıştı. Aldığı paranın bir kısmıyla iyi eğitimli otuz paralı askeri emrine almış ve böylece kendi şahsi korumalarını oluşturmuştu. Tabi ki biliyordu ki bir paralı askere asla güvenilmezdi ve oda bu hataya düşmeyecekti.

"Buyurun efendim" dedi odaya giren orta yaşlı, kısa sakallı adam. Kaç adam gerekir? Diye düşündü. "Sen ve dört adam benimle geleceksiniz." Dedi Vyman. "Emredersiniz." Dedi adam. Vyman kapıya doğru ilerlediğinde kapıyı daha da açtı ve kenara çekildi. Odası, kule denilemeyecek kadar kısa fakat yinede uzun bir binanın içindeydi. Sarmal merdivenlerden inerken onu takip eden paralı askerleri gördü; odasına giren orta yaşlı adam ve diğer dördü. Hepside yaşını başını almış hafif zırhlı askerlerdi. Bu iyiydi, genç askerler fazla konuşur ve gevezelik ederlerdi. Fakat böyle bir işte askerler ne kadar suskun olursa o kadar iyiydi.

Taş binanın yanından döndüler. Birkaç sokak daha ilerledikten sonra derme çatma evi gördü. Sokağı kontrol etti ama hiç kimseler yoktu. Hava kararmıştı ve insanlar sokaktan çekilmişti. Binanın önüne geldiklerinden Vyman başıyla işareti verdi ve paralı askerin tekmesiyle kapı menteşelerinden ayrıldı. İhtiyar Donnel ve ondan çok daha genç bir kız yemek yiyorlardı. Kapı kırıldığı anda içeri eli mızraklı iki paralı asker ve diğerleri doluştu. İhtiyar Donnel, beklenilmeyecek bir şekilde masaya bir tekme savurdu ve masa devrildi. Yüzü anında kıpkırmızı oldu. Duvarın dibindeki sehpanın kenarında duran küçük baltayı eline geçirdi. Kız bir çığlık attı ve adamın arkasına geçti.



"Bu da ne demek oluyor?" diye haykırdı Donnel. "Efendi Vyman, bunun anlamı nedir? Neler dönüyor?" diye nefes nefese konuştu. Aptal ihtiyar. Vyman hiçbir cevap vermedi sadece başını yana eğdi. "Bu kız senden otuz yaş küçük." Dedi tiksinti dolu bir sesle. Donnel' in yüzü öfkeden mosmor oldu. "O benim kızım!" diye bağırdı. "Öyleyse ona da yazık olacak." Dedi üzülmüş gibi bir sesle. "Hayır! Hayır, yalvarırım kızıma dokunmayın. Ne olur Efendi Vyman size yalvarıyorum." Diye ciyakladı yaşlı adam. Paralı askerler bu sırada mızraklarını adamın üzerine doğrultmuştu. Eti delmeye hazır çelikler adamı köşeye kıstırmıştı bile. Vyman cevap olarak başını ağırca iki yana salladı ve konuştuğu paralı askere döndü. "Bu adamla işim bitti." Dedi ve arkasını dönüp kapıya ilerledi. Yaşlı adama dair duyduğu son ses hayır demeye çalışması oldu.

Paralı askerler dışarı çıktıklarında bir tanesinin sırıttığını, bir diğerinin de pantolonunun bağcıklarını iliklediğini gördü. "Silahlarınızı temizleyin. Mızraklarınızda yada kılıçlarınızda kan görmek istemiyorum." Dedi. Adamlar onaylar bir şekilde kafa salladılar. Odasına dönerken hava epey kararmıştı. Paralı askerlerden birinin meşale hakkında küfür ettiğini duydu. Haklıydı, şehir meşaleleri çok cılızdı ve yol zor görünüyordu.



Bir köşeyi döndükleri sırada karşılarında çelikten doğmuş adamlar belirdi. Tepeden tırnağa zırhlı on kadar adam karşılarına öyle ani çıktı ki Vyman irkildi. "Vyman Mallister." Dedi hiçte dost olmayan bir ses. Meşalesi olmadığı halde karanlığı delmeye çalışıyordu fakat hiçbir şey göremedi. "Kim konuşuyor?" dedi temkinli bir sesle. Adamlar cevap vermedi ve Vyman ağır ağır geri çekilmeye başladı. Sokağın sonuna geldiklerinde adamlar hala orada olmalıydılar, kimse üstlerine gelmemişti.

Fakat seri adımlarla geriye doğru ilerlerken, bir şeye çarptığını ya da ağaca yaslandığını sandı. Arkasını döndüğünde karşısına yeniden çelikten yaratılmış bir adam çıktı. Ama bu sefer adamla burun burunaydı ve adamın kızıl renkteki uzun sakallarını ve karanlığın içinde göz alan beyaz örgü zırhı gördü. Vyman sadakatleri belirsiz beş paralı askerin ve yirmi kadar savaşçının arasında kalakaldı. Sokağın başından iki adamın ayak sesleri duyuldu. Adamlar onlara doğru yaklaşıyor olmalılardı çünkü cılız bir ışık giderek onlara yaklaşıyordu. Meşalenin ışığında getirenin genç bir asker olduğunu gördü. Çocuk meşaleyi grubun önündeki onunla konuşan adama verdi. Ve meşalenin ışığıyla sokak aydınlandı. Bunlar Nord!

Vyman o an bunu dehşetle fark etti. Ellerinde savaş baltaları, miğferleri ve örgü zırhlarıyla hiçte dost görünmeyen baştan aşağı zırhlı yirmi Nord savaşçısı. Meşaleyi alan adam öne çıktı, sanki bir şey ilan edecek gibiydi. "Vyman Mallister. Kral Ragnar seni çağırıyor. Bizimle geliyorsun. Hemen" Kralın onu bu saatte çağırmasının bir tek sebebi olabilirdi. Fakat Vyman bunu düşünmek istemiyordu.
"...ama arkamdan iş çevirir ve sarayıma entrika getirirsen... işte o zaman baltamla kafanı açar, içinde bahsettiğin akıl var mı diye bakarım..." Bunlar Kralın sözleriydi ve Ragnar boş tehdit savuracak bir adam değildi.
 
Bu bölüm çok güzeldi :smile: Resimler kaliteli ve anlatılanları tamamen yansıtıyor, olaylar kafada çok daha kolay canlanıyor. Ama üzülerek gördüm ki her bölümün altında sadece bir iki yorum var. Doğrusu hikayenin takip edilmemesine şaşırdım. Dediğim gibi bölüm neredeyse hatasız ve güzeldi. Yeni bölümü bekliyorum :smile:
 
DarkEros said:
Bu bölüm çok güzeldi :smile: Resimler kaliteli ve anlatılanları tamamen yansıtıyor, olaylar kafada çok daha kolay canlanıyor. Ama üzülerek gördüm ki her bölümün altında sadece bir iki yorum var. Doğrusu hikayenin takip edilmemesine şaşırdım. Dediğim gibi bölüm neredeyse hatasız ve güzeldi. Yeni bölümü bekliyorum :smile:

Dörtyol Hanında  takılan sayısı çok değil,böyle güzel hikayeler okunmuyor,gerçekten üzücü bir durum.
 
DarkEros said:
Bu bölüm çok güzeldi :smile: Resimler kaliteli ve anlatılanları tamamen yansıtıyor, olaylar kafada çok daha kolay canlanıyor. Ama üzülerek gördüm ki her bölümün altında sadece bir iki yorum var. Doğrusu hikayenin takip edilmemesine şaşırdım. Dediğim gibi bölüm neredeyse hatasız ve güzeldi. Yeni bölümü bekliyorum :smile:
Öncelikle yorumun ve ilgin için teşekkür ederim. Evet dediğin doğru, her bölüme az yorum yapılıyor ve az takip ediliyor. Bende yorumları ve fikirleri değerlendirip farklı düşüncelerle değişik yazmak isterim fakat bu olmuyor. Ama bu benim için sorun değil, yorum sayısı veya takip edenler ne kadar az olursa olsun her halükarda yazmaya devam edeceğim.
 
Hikayenin güzel olduğundan şüphem yok ama farklı bir diyarda geçen hikayelerin forumda tutması çok zor.Eğer kalradya üzerinde olaylar geçseydi çok daha fazla takipçin olurdu.Hepimiz Kalradya yı bildiğimiz için "bu kimdi? O hangi hanedanlıktı?"gibi sorular sormadan rahatça okuyabiliyoruz.
 
colombos said:
Hikayenin güzel olduğundan şüphem yok ama farklı bir diyarda geçen hikayelerin forumda tutması çok zor.Eğer kalradya üzerinde olaylar geçseydi çok daha fazla takipçin olurdu.Hepimiz Kalradya yı bildiğimiz için "bu kimdi? O hangi hanedanlıktı?"gibi sorular sormadan rahatça okuyabiliyoruz.
:smile: Hikaye zaten kalradya da geçiyor. Mesela son bölüm Sargoth şehrinde geçiyor. Ondan önceki bölümlerde de olaylar hep kalradya da oluşuyordu. Hikayenin baş kahramanı Albert' in babası ve çocukluğu orada geçtiği için o diyarı da anlatma ihtiyacı duydum. Yani olaylar zaten hep kalradya üzerinde gerçekleşiyor. Fakat ileri ki bölümlerde Albert'in çocukluğunu ve yetiştiği ortamı anlatacağım, geriye dönüşlü bölümlerde olacak. İlgin için teşekkür ederim :smile:
 
Üslup tamamen Buz ve Ateş serisinden esinlenilmiş gibi. Bölümlerin başlığı bilem aynı. Ama hikayenin konusu, içeriği gerçekten hoş. Yalnız kendi üslubunu oluşturman gerekiyor bence. Başka fantastik kitaplar oku gelişecektir. Betimleme gücünü beğendiğimi söyleyebilirim ama.
 
carrier said:
Üslup tamamen Buz ve Ateş serisinden esinlenilmiş gibi. Bölümlerin başlığı bilem aynı. Ama hikayenin konusu, içeriği gerçekten hoş. Yalnız kendi üslubunu oluşturman gerekiyor bence. Başka fantastik kitaplar oku gelişecektir. Betimleme gücünü beğendiğimi söyleyebilirim ama.

Üslup,hikayenin temel kaynaklarından biridir.Esinlenme tabii ki de olacaktır,yoksa yeni hikayeler nasıl çıksın.''Game of Thrones'ten özenmiş'' demek yerine,''esinlenmiş'' diyebilirsiniz.
 
Kendini üslubunu oluşturması lazım demek istediğim. Buz ve ateşe benzerse üslubu yine okunur ama özgün olmaz. Başka üsluplardan harmanlayıp kendi üslubunu oluşturmalı anlatabildim mi? Burada kimseye üstünlük taslamaya felan da çalışmıyorum. Arkadaşın iyiliği için konuşuyorum. Kendi üslubunu oluşturması kendi yararına olacaktır kötü mü yapıyorum yani?


carrier said:
esinlenilmiş gibi.

Ve farkındaysan esinlenilmiş gibi yazıyor.
 
13. bölüm yayındadır arkadaşlar. Bu bölüm daha çok 'Sarranid bölümü' gibi oldu :smile: Ama güzel bir bölüm olduğuna inanıyorum. Bölüm hakkında yorum yaparsanız sevinirim. İyi okumalar

Sarrdak Çölü, Shariz;

Masadaki tüm gözler mareşalin üstündeydi. Emir Nuam yorgun gözlerle onlara karşılık verdi. Tam iki gündür gece gündüz toplantı yapıyorlar ve tartışıyorlardı. Bu üçüncü gündü ve herkes bir an önce evine dönmek istiyordu. Nuam boğazını temizledi ve ayağa kalktı. Yorgundu fakat sesi güçlüydü.

"Evet, hepinizin ne kadar yorgun olduğunu görebiliyorum. Bu yüzden bu işi çabucak bitirelim. Kabul edenler?" Nuam dahil masadaki herkes elini kaldırdı, Emir Lakhem dışında. Nuam Emir Lakhem' e doğru hitap etti. "Kararı kabul etmeme nedeniniz nedir?" diye sordu. "Mesut henüz çok genç ilaveten sultan olmak için uygun vasıflara sahip değil." Dedi keskin bir sesle.

Adamın sözü henüz bitmişti ki Emir Atis araya girdi. "Yirmi altı yaşında ayrıca iyi eğitimli, bilgili ve cesur bir adam. En azından babası gibi olmayacağı kesin." Emir Atis' in son sözü tüm Emir' ler arasında hızlı bir fısıldaşmayla karşılandı. Emir Nuam elini havaya kaldırdı. "Sessizlik! Lakhem, sende biliyorsun ki tek bir kişinin itirazıyla karar değiştirilemez." Masadan onaylayan nidalar yükseldi ve Lakhem çenesini kapalı tuttu.

Nuam, Emir Muhnir' e döndü. "Tez vakitte Avasım şehrine bir haberci gönder. Haberciyle birlikte birde mektup göndermeni istiyorum. Sultan babasının vefat ettiğini, Sarranid Emir' leri olarak başkente gelmesini ve hakkı olan tahta oturmasını arzu ettiğimizi yaz." Emir Muhnir kararı toplantıda dile getiren ilk kişiydi ve memnuniyetle kabul etti.

Sultan Hakim' in birçok kızı olmasına rağmen tek erkek evladı Mesut' tu. Hakim birkaç yıl önce oğlunu Avasım adı verilen şehre yollamıştı. Avasım birçok din aliminin bulunduğu bir şehirdi ve Mesut bunu hemen kabul etmiş Shariz' den ayrılmıştı. Mesut aynı zamanda bir şair idi. Şiirlerinde 'Necib' mahlasını kullanıyordu. Mahlasının anlamı soyu ve nesli temiz, cömert, güzel huylu ve erdemli anlamlarındaydı. "Nasıl emrederseniz. En hızlı atlımı göndereceğim." Sözü bitince Lakhem' e bir bakış attı.


3 Gün Sonra…


Civar köy ve kasabalardan gelenlerle birlikte başkent tam anlamıyla bir mahşer yeriydi. Mesut' un Shariz' e geleceği haberi bir şekilde halka sızmış ve haber sarrdak çölünün büyük bir kısmına yayılmıştı.

Başkente yakın tüm köy ve kasabalardan insanlar akın akın şehre giriyor, Sultan Mesut' un onlardan önce varmış olmasından korkuyorlardı. Halk, Mesut' u yere göğe sığdıramıyor ve dört gözle gelişini bekliyorlardı. Henüz Avasım' a gönderilmeden önce Caraf Kalesi Emiriydi ve yaptıklarıyla kendini tüm halka sevdirmişti.

Fakat bunun yanında askerin Sarranid Sultanlarına karşı sadakatleri zayıflamış durumdaydı. Özellikle Sultan Hakim döneminde birçok mağlubiyet almış ve birçok savaştan da kaçınmışlardı. Hudutlardaki birçok Khergit çarpışmasında bozguna uğramış ve canlarını zor kurtarmışlardı. Yenilgilerden sonra Sultan Hakim askeri cesaretlendirmek ve yeniden savaşa götürmek yerine Shariz' den dışarı adım atmamıştı. Bundan ötürü birçok askerin sultanlarına olan güveni sarsılmıştı.

Bazıları ağaçların, binaların üstüne çıkmış daha uzağı görmek umuduyla bakıyorlardı. Herkesin gözü aynı yerdeydi ama kimse bir şey göremiyordu. Surlardaki nöbetçi kuleleri neredeyse boştu, askerlerin çoğu kışlalardaydı. Birkaç nöbetçi görevleri olduğu üzere ufka bakıyordu.

Emir Nuam ve Emir Muhnir taht salonunun pencerelerinden dışarıyı gözlüyorlardı. "Sence doğru olanı mı yaptık?" diye sordu Nuam. Emir Muhnir yanındaki adama şaşkın gözlerle baktı. "Sende mi bunu söylüyorsun Nuam? Benim bildiklerimi seninde bildiğini sanıyordum. Devletin başına kimin geçmesini istiyorsun. Emir' ler kendi iktidar hırsları yüzünden birbirlerine düşman gözüyle bakıyorlar. Düşmanlarımız yetmez gibi birde böyle alçaklarla uğraşıyoruz. Kimin geçmesini isterdin Nuam?" Muhnir hala Nuam' a bakıyordu.

"Beni yanlış anladın dostum." Diye başladı. "Elbette bende tahtın onun hakkı olduğunu düşünüyorum. Demek istediğim bir sultan olmak için hazır mı?" Emir Muhnir, arkadaşının omzuna elini attı. "Mesut, Sarrdakların yıllardır bekledikleri türden biri, ince ruhlu ve tecrübesiz değil. Eli kalem tuttuğu kadar kılıçta tutar, bunu en iyi senin bilmen lazım."

Emir Nuam, Mesut henüz şehirden ayrılmamışken onun kılıç eğitimiyle bizzat ilgilenmişti. O zamanlar gençti ve Hakim' in en yakınıydı. Sultan Hakim' de oğluna kılıç eğitimini Nuam' ın vermesini istemişti. Mesut o zamanlar henüz yirmilerinin başındaydı ve Nuam' ı hayretler içerisinde bırakan bir yeteneği vardı:

Şimşek hızıyla hareket ediyordu ve rakibinin dengesini bozmada neredeyse ustaydı. Vücudu ve bileği hem çevik hem de çok hızlıydı. Gerçek kılıçlarla yapılan talimlerde bile sanki oyunmuşcasına gülümseyerek kılıç sallıyor, hamlelerden son saniyede kaçıyordu. Mesut bunu bir spor olarak görüyordu ve Nuam' ın hatırladığı kadarıyla kan dökmekten hoşlanmıyordu. Yeteneği ve hızı olağanüstüydü ama yinede savaş meraklısı değildi.

Bu günlerde Sarranid Sultanlığı' nın savaş meyillisi bir hükümdara zerre kadar ihtiyacı yoktu. "Haklısın, ihtiyacımız olan bir sultan." Dedi Nuam. O sırada pencerelerden bir uğultu yükseldi, uğultu bağrışmaya dönüştü ve bağırışlar tüm şehri sardı. Nuam aşağıya baktığında güney kapısının önünde iki düzine sarranid atlısı ve önlerinde nöbetçilere seslenen bir adam gördü. Mesut

Nuam ve Emir Muhnir hızlı adımlarla salondan çıkıp şehir kapılarına geldiler. Nuam güney kapısına geldiğinde kapılar yeni yeni açıldı ve en önde Mesut olduğunu tahmin ettiği adamla birlikte otuza yakın atlı kapılardan içeri giriyordu. Nuam yanındakilerle birlikte atının üzerinde ona doğru yaklaştı. Birbirlerine yaklaştıklarında ikisi de dizginleri çekti.

Genç sultan elini kalbine götürdü ve hafifçe başını eğdi. "Es-selamu aleyküm"
"Ve aleyküm selam" diyerek karşılık verdi Nuam. Mesut atından indiği sırada Nuam' da indi ve şehir kapılarının gıcırtısı eşliğinde sarıldılar. "Seni gördüğüme çok sevindim." Dedi Nuam. "Evinize hoş geldiniz sultanım." Dedi gülümseyerek. "Hoş bulduk hocam. Henüz sultan değilim. Öncelikle babamın naşını görmek isterim." Dedi Mesut. "Nasıl isterseniz."

Nuam, eliyle yolu gösterdi ve onu Sultan Hakim' in naşının bulunduğu odaya getirdi. Mesut çabucak bir sultan olmuştu bile; odaya girmeden önce kesin bir dille burada kalmalarını emretti. Yirmi dakika kadar sonra tekrar dışarı çıktı. Gözleri nemliydi ama belli etmiyordu.

"Sultanım, Emir' leriniz ve babanızın vezirleri taht odasında sizi bekliyorlar." Mesut hiçbir şey demeden taht odasına doğru ilerledi. Kapıya geldiklerinde iki muhafız kapıyı açtı ve Sultan Mesut içeri girdi. İçeri girdikleri anda tüm Emir' ler ve birkaç vezir Sultan' ı selamladılar. Mesut bir şey söylemedi, tahta doğru ilerledi ve oturdu. En sonunda eliyle işaret etti ve Nuam dahil herkes doğruldu.

Sadece bir saat Emir' lerin yeni sultana bağlılıklarını sunmasıyla geçti. Sultan Mesut babasının vezirlerine hitaben, "Sizler, babamın her daim sadık kullarıydınız, bundan şüphem yok. Hiçbirinizin tecrübesinden ve zekasından endişeli değilim. Bundan böyle hepiniz benimde vezirlerimsiniz. Ahmad, sende bundan böyle baş vezirimsin." Beş adamda sultanı selamladılar ve minnetlerini sundular.

Emir' ler ve vezirler salondan ayrıldıktan sonra salona Hassa Askerleri doldu. Hassa askerleri doğrudan sultana bağlı eğitimli muhafızlardı ve yeni sultan tahta geçtiğinde her birine unvanını bizzat sultan verirdi. İlk Hassa askeri Sultanın önüne geldi selam verdi. "Ben Hassa kullarınızdan Abbas, Sarrdak Sultanı olduğunuz sürece sizi hayatım pahasına koruyacağıma şerefim üstüne ant içerim." Sultan Mesut tahtından kalktı ve adamı omuzlarından tutup, doğrulttu. "Bende seni Hassa askerim olarak kabul ediyor, seni utandıracak bir şey emretmeyeceğime yemin ediyorum."

Ve Sultan Mesut böyle yüz Hassa askerine yeminini ettirdikten sonra aradan iki saat geçmişti.

Sultan, tahtından kalkarken Nuam yanına geldi. "Sultanım, biliyorum bir hayli yorgunsunuz fakat istirahat etmeden önce asker size dert yanacaktır. Lakin dikkatli olunuz henüz hükmünüz çok yeni, onlara iktidarınızın gücünü hissettirmelisin. Onları dinlemeniz icap eder." Mesut' un kaşları nadiren çatılırdı ve şuanda onlardan biriydi. "Halkım ve askerim saatlerdir beni beklerken sen bana yatacağımı mı söylersin?"

Nuam henüz bir şey diyemeden Sultan Mesut beş Hassa ile birlikte kapıdan çıktı. Nuam tekrar halkın toplandığı geniş meydana çıktı ve gölge bir koruluk buldu. Sultanın tahtı meydanın tam önüne getirilmişti. Birkaç dakika sonra yeni sultan meydana ilerlerken göründü. Sultan henüz meydana girmemiş iken bir adam tüm meydanı uyaran bir sesle bağırdı:

"Sultan Mesut Hazretleri!"

Meydandaki binlerce insan öne eğilerek selam durdular.

Sultan Mesut tahta oturmadan önce kalkmaları için işarette bulundu ve herkes tekrar doğruldu. Sultan, tahta oturduğunda Nuam birlik komutanlarının kıpırdandığını gördü. Sultan Mesut yüksek sesle konuştu. "Evvela askerimin sıkıntılarını dinlemek isterim." Dört komutan öne çıktı ve sultanın tahtının önünde selam verdiler. "Benden muradınız nedir?" diye sordu Sultan. "Sultanım, asker sefer ister, ganimet ve ödül ister. Daha önce baş vezirimiz Emir Ahmad' ada izah etmeye çalıştık. Babanız Sultan Hakim' e iletmesi için defalarca dil döktük fakat nafile. Asker huzursuz Sultanım, hak ettikleri bahşişi ister." Sultan Mesut sabırla dinledi. "Bitti mi?" dedi. Diğer dördünden bir başkası bir adım öne çıkarak sesini yükseltti. "Hükmünüzün uzun sürmesi için, şartlarımız bunlardır." Şartlarımız. Meydandaki herkes kapalı tehdidi anlamıştı. Genç sultanın hükmü henüz çok yeniydi ve asker hala onlara komuta edenlerin emrindeydi.

Sultan Mesut tahtından kalktı. Ağır adımlarla komutanın yanına gitti. Sesini yükseltti. "Yüce Allah şahidim olsun ki, ben bu devletin başında olduğum sürece senin gibi mel' unlar fitne çıkaramayacaklar. Her kim ki buna cüret eder ise…" Arkasını döndü, bir Hassa askeri kılıcının kabzasını sultana doğru uzattı ve kılıcın küçük bir kısmını çekti.

Ve Sultan Mesut kılıcı kavradığı gibi arkasını döndü ve adamın başı gövdesinden ayrıldı.

"...bedelini ancak canıyla öder."

Meydan sustu, binlerce insan sustu, Emir' ler, vezirler, askerler herkes sustu, sadece kızgın zemine çarpan etin sesi vardı. Genç Sultan, kılıcı tekrar sahibinin kınına soktu ve öne çıkarak yüksek sesle halka hitap etti:

"Ben Sultan Hakim oğlu Sultan Mesut' um! Bundan böyle biliniz ki! Hiçbiriniz benim askerimden çekinmeyin ve korkmayın! Benden de korkmayın. Sokaklarda rahatça dolaşın. Korkmayın Ey Sarrdaklar! Düşmanlarınızdan ve milletimizin düşmanlarından da korkmayın! Fitne peşinde olmayın ey Sarranidler! Zinadan, haramdan, hırsızlıktan, gaddarlıktan uzak durun ey insanlar! Yüce Rabbim' in şahitliğinde yemin ederim ki, ben Sultan Mesut, ülkemdeki her insana huzur ve adalet götüreceğim. Benden korkma askerim! Sadece yeri ve göğü yaradan Allah' tan korkun! Ey Sarrdak halkı! Benden değil, Allah' tan kork! Benden büyük Allah var!" Birkaç saniye nefeslendi ve sağ elini semaya kaldırdı.

"Allahu ekber!"
"Allahu ekber!"
"Allahu ekber!"

Çok geçmeden binlerce, on binlerce ses aynı şeyi haykırıyordu.
 
Önceden biraz önyargılı yaklaştım sanırım pek ilgimi çekmemişti.
Okuyunca akıcı bir anlatım keşfettim diyebilirim ama AAR olmasa iyi olur diye düşünüyorum.Resimler hikaye ile uyumsuz olabiliyor.
 
Back
Top Bottom