Atheism , Hakkında herşey Bilmedikleriniz Bilmek İstedikleriniz..

Users who are viewing this thread

Lütfen konuyu zamanınız olduğunda ve sakin bir ortamda okuyunuz Atheism'i anlama konusunda daha faydalı olacagına inanıyorum..
DİKKAT: 15-17 yaş arası kişiler lütfen Tanrının varlığına karşı çıkılan noktalar kısımdan itibaren okumayınız Müslümanlık ve diğer dinler hakkında çelişkilere düşüp Atheisme geçebilirsiniz ben bunu yaşadım biliyorum yüz yüze konuştuğum her insanı bugüne kadar Atheist yaptım Kimseyi dininden etmek değil amacım uyarıyorum çelişkilere düşebilirsiniz...


Bu konuyu açmamdaki amaç Atheism hakkında tek bir bilgisi olmadan siz böylesiniz şöylesiniz cehennemde kıçınıza kazık gircek yancanız mahşerde gömüşürüz diyen Pikaçuların aydınlanmasına yönelik bir sosyal etkinlik hazırlamak istedim..


Atheism

Ateizm, Tanrıya veya ruhsal varlıklara olan metafizik inançların reddedilmesi. Var olan gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir düşünce akımıdır.

Ateistler; bazen "tanrıtanımaz" kelimesiyle anılsalarda, bu isimlendirme var olan bir tanrıyı reddetme fikrine atıfta bulunduğu için ateistler tarafından kabul görmez. Ateizm inanç koşullanmalarını, hayali yaratıkları ve olayları reddeder. Ateist bakış açısıyla tanrının yanı sıra tüm metafizik inançlar ve tüm ruhani varlıklar da reddedilir.

Ateizm sıklıkla "dinsizlik" ile özdeşleştirilse de, Theravada Budizmi gibi bazı dinlerde de tanrının varlığına rastlanılmaz. Bu yönüyle ateizm ile dinsizlik birebir örtüşmez. Deist akımlara bakıldığında da, tanrıya inancın olduğu ancak dinlerin kabul edilmediği görülür. Ateizm, yaratıcı ve müdaheleci bir tanrıyı kabul eden teizm ile yaratıcı ancak müdahaleci olmayan bir tanrıyı kabul eden deizmden temelde ayrılır. Ayrıca, tanrının varlığı ve yokluğu konusundaki soruları "cevapsız" veya "cevaplandırılamaz" diyerek cevapsız bırakan Agnostizmden de ayrılır.

Ateizmin ontolojik temeli Materyalizmdir. Başka bir ifade ile Ateizm, "varlık" olarak ölçümlenebilen veya gözlemlenebilen evreni (Fizik Evren) kabul eder. Burada belirtilmesi gereken nokta, insan algısının ötesinde olan ancak ölçümlenebilen bir varlık veya varlık alanı Fizik Evren'e aittir ve reddedilmez. Metafizik, ölçümlenip gözlemlenebilen evrenin ötesinde kalan bir varlık alanı iddiasındadır. Ateizm, evrenin işleyişi ve nasıl oluştuğu ile ilgili açıklama getirmez ancak ateistlerin büyük kısmı ölçüm ve gözlem yöntemiyle bilgi üreten bilimin açıklamalarına başvuruda bulunur.

Günümüzde, Dünya nüfusunun % 2.3’ü kendini ateist, %11.9’u teist olmayan (non-theist) olarak tanımlamaktadır. Bu oran Rusya’da %48’in üzerine çıkmakta, Japonya’da ise %64 ila %65 arasında seyretmektedir. Avrupa Birliğinde oran, %6 ile İtalya ve %85 ile İsveç arasında değişkenlik göstermektedir. Türkiye'de ise oran %2,5-%3 arasındadır.

Ateist

Ateist, Tanrı veya Tanrıların varlığını hayal ürünü bulan kişidir. Ateizm bir inanç değildir. Çoğu zaman yanlış ifade edildiği şekli ile (tanrıtanımaz kelimesinde olduğu gibi) tanrıyı inkar eden kişi değildir. Çünkü "inkar" varolan bir şeyin reddedilmesi anlamı taşır, oysa ki ateistlere göre tanrı varolmadığı için onun "inkar edilmesi" de yanlış bir terminolojik kullanım olacaktır.

Kökenbilim

220pxephesians212greeka.jpg

Yunanca αθεοι ateoi

Ateizm kelimesinin kökleri Eski Yunanca'ya dayanır. "Atheos" (theos, Yunanca "tanrı" demek olup başındaki "a" ön takısı ile olumsuzluk belirtir.) "tanrısız" veya "tanrıya inançsız" demektir. A-Teizm, Anti-Teizm (Teizm karşıtı) demek değildir.

İngilizce'ye de Fransızca'dan gelen "athéisme" kelimesinin uyarlanışı "atheism" olarak 1587 civarında bu dile girmiş, Türkçe'ye de çok daha sonraları benzer şekilde uyarlanarak "ateizm" olarak alınmıştır. Ayrıca "tanrıtanımazlık" kelimesi de kullanılmaktadır, ancak bu yanlış bir adlandırmadır.

Ateizm ile ilgili sözcükler de 1587’den hemen sonra türemiştir. Deist 1621’de, Teist 1662’de, Teizm 1678’de, Deizm ise 1682’de ortaya çıkmıştır. Deizm, ilk olarak bugünün Teizm’i yerine kullanılsa da daha sonraları ayrı bir felsefi terim olarak kalıcılığını korumuştur.

Karen Armstrong, “16. ve 17. yüzyıllar boyunca “ateist” sözcüğü polemiklerde küfür olarak kullanıldı. Kimse kendine ateist demeyi aklının ucundan geçirmezdi.” demiştir. Ateizm, bireysel inanç durumunu ifade etmek için ilk defa 18. yüzyıl Avrupa’sında tek tanrılı İbrahimi dinlere inanmayışı ifade etmek için kullanılmıştır. Bu sözcüğün Tanrı’ya inanmayışı ifade etmesi için 20. yüzyıla gelinmesi beklenecekti.

Tarihçe

Ateizmin kökeni ilk dinlerin ve onların ortaya koyduğu tanrı düşüncesinin ortaya çıkışına kadar uzanır. Antik Çağ'da Yunan materyalizminin temsilcileri Demokritos ve Epikuros ateizmin en ünlü temsilcisidir. Orta Çağ'a gelindiğinde kilise ve ruhbanlığın dayattığı gericilikten ötürü hemen hiç kimse dinlerle çelişen düşüncelerini açıkça ortaya koyamamıştır. 18.yy burjuva aydınlanma çağında dine karşı tepkileri koyan düşünürler olduysa da, ateizm en parlak dönemini 19-20.yy da Feuerbach, Marx, Engels, Lenin, Troçki ve diğer bütün diyalektik maddeci filozoflar ile yaşamıştır.

Erken Dönem Hint İnancı

Hinduizm’in teist bir inanç olmasına karşın ateist bir ekole erken dönemlerde rastlanmaktadır. MÖ 6. Yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış, gayet materyalist ve teizme karşı bir ekol olan Carvaka, büyük bir ihtimalle Hindistan tarihinin en ateist ekolünü oluşturmuştur. Hint felsefesinin bu bölümü, heterodoks olarak Hinduizm’in diğer altı Ortodoks ekolü ile beraber dikkate alınmamıştır. Ama Hinduizm’in materyalist hareketi açısından kayda değer bir ekoldür.

Hindistan’da Tanrı’nın kabul edilmeyişi Jainizm ve Budizm’de de görülmektedir.

Antik Yunan

Batı dünyası ateizminin Sokrates öncesi dönemden kök alan kendi öz geçmişi vardır. Fakat bu, Aydınlanma dönemine kadar farklı bir tarzda ortaya çıkmadı. MÖ 5. yüzyılda yaşamış olan Diagoras, mistizmi ve inancı güçlü bir şekilde irdelediği bilinen ilk ateisttir.Critias’ın görüşü, dinin insanlar tarafından yaratıldığı ve insanları korkutarak onlara belirli kurallar dayatan bir sistem olduğudur.Demokritos gibi materyalistler ise evreni ruhani ve mistik kavramlar olmadan saf materyalist yöntemlerle açıklamaya çalışmışlardır. Sokrates öncesi dönemde ateist görüşlere sahip olan diğer filozoflar arasında muhtemelen Prodikos ve Protagoras da vardı. MÖ 3. yüzyılda yaşamış olan Teodorus ve Straton da Tanrı’nın varlığına inanmayan filozoflardı.


220pxsocrateslouvre.jpg

Antik Yunan'ın önemli isimlerinden Sokrates

Sokrates, mevcut tanrıları sorgulamaya ilham verdiği gerekçesi ile suçlanmıştır. O, ruhlara inanan bir insan olarak tam manasıyla ateist olamayacağını ifade etse de idama mahkûm olmaktan kurtulamamıştır.

Euhemerus’a göre tanrılar sadece kutsallaştırılmış hükümdarlar, fetihçiler ve geçmişin kurucularıdır. Onların dinleri ve mezhepleri, yok olmuş krallıkların devam eden politik yapılarıdır.

Yine bir materyalist olan Epikuros, ölümden sonraki hayatın varlığı ve bireysel kutsiyetler içeren pek çok dinsel doktrinde fikir yürütmüştür. Ona göre ruh tamamen maddesel ve ölümlüdür. Epikurosçuluk, tanrıların yokluğunu iddia etmese de var olmaları halinde insanlıkla alakasız olacaklarını ifade eder.


150pxepikourosbm1843.jpg

Filozof Epikuros

Romalı şair Lukretyus da tanrıların olması halinde bunların insanlıkla alakasız olacaklarını ve doğal yaşama kesinlikle müdahil olmayacaklarını söylemiştir. Bu yüzden insanlığın doğaüstü varlıklardan korkmamaları gerektiğini belirtir. Kozmos, atom, ruh, ölümlülük ve din gibi konulardaki Epikurosçu görüşlerini De rerum natura (Varlıkların Doğası Üzerine) adlı eserinde dile getirerek Epikuros’un felsefesini Roma’da tanıtmıştır.

“Ateist”in anlamı antik yunan boyunca değişiklik göstermiştir. Erken dönem hristiyanları, kendi tanrılarına inanmadıkları için paganlar tarafından ateist olarak yaftalanmıştır hatta Roma İmparatorluğu döneminde, Roma tanrılarını reddettikleri için idam edilmişlerdir. Hristiyanlığın Roma tarafından kabul edildiği 381 yılından sonra ise yeni egemen dine aykırı olanlar suç işlemiş sayılmıştır.

Rönesans

Ateizm, orta çağ Avrupa’sında çok nadir görülen bir görüştü. O dönemde metafizik, din ve teoloji egemen olan akımlardı. Ama bu dönemde dahi heterodoks anlayıştan farklı olarak şekillenen, doğa, yücelik, Tanrı’nın erdemi gibi konularda farklı görüşler vardı. Johannes Scotus Eriugena, David of Dinant, Amalric of Bena ve Brethren of the Free Spirit gibi gruplar, hristiyanlığa panteist bir bakış açısı katıyordu.

Modern Dönem

Rönesans ve Reform dönemleri, dini coşku içerisinde bir dirilmeye tanık olmuştur. Yeni dini kurallar, popüler dini düşkünlükler ve yükselen sade Protestan kurallarını benimseyen Kalvinizm gibi tarikatların oluşması bunun ispatıdır.


180pxmeslier.jpg

Jean Meslier'in portresi


Hristiyanlığı sorgulamanın yaygınlaşmasının arttığı dönem 17. ve 18. yüzyıllar oldu. Bu konuda Fransa ve İngiltere başı çeken iki ülke oldu. 17. yüzyılın sonlarına doğru pek çok deist hristiyanlıkla dalga geçerken ateizme tepeden bakıyorlardı. Deist fikirlerinden arınarak ateist olan ilk kişi, bilindiği kadarıyla 18. yüzyılın başlarında yaşamış olan bir Fransız papaz, Jean Meslier’dir. Türkçe’ye Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle çevirilen “Sağ Duyu” isimli kitabın yazarı olan Meslier, Baron d’Holbach ve Jacques-André Naigeon gibi ateist düşünürlerden etkilenmiştir.

Fransız İhtilali, ateizmi kapalı salon sohbetlerinden halkın içerisine taşımıştır. Devrim, pek çok din adamını ve özellikle de ruhban sınıfı Fransa’dan kovmuştur.

Napoleon döneminde, Fransız halkının laikleşmesi kurumlaştırıldığı gibi devrimin İtalya’nın kuzeyine ihracı da gerçekleşti. 19. yüzyılda pek çok ateist ve din karşıtı felsefeye sahip düşünür, bütün güçlerini siyasi ve toplumsal devrime adadılar. Onların bu çabaları 1848 devrimlerini kolaylaştırdı ve yükselen uluslar arası sosyalist harekete öncülük etti.

19. yüzyılın ikinci yarısında pek çok ünlü Alman filozof tanrısal olguları reddetti. Ludwig Feuerbach, Arthur Schopenhauer, Karl Marx, Friedrich Engels ve Friedrich Nietzsche bunların başlıcalarıydı.

20. yüzyılda ateizm kendini daha çok pratik ateizm olarak sahneledi. Bu dönemde ateizm; varoluşçuluk, nesnelcilik, seküler hümanizm, nihilizm, pozitivizm, Marksizm, feminizm ve genellikle bilimsel ve ulusalcı hareketlerde yer edindi.

20. yüzyılda ateizm, Marks ve Engels’in çalışmalarıyla kendine politik arenada da yer buldu.

1966’da Time dergisinin “Tanrı Öldü mü?” sorusu, Dünya’nın yarıya yakınının “dinsiz” bir yönetim altında bulunduğunu ortaya çıkardı. Ertesi yıl, Arnavutluk’un sosyalist lideri Enver Hoca, ülkesinin tüm dini kurumlara kapatıldığını söyleyerek resmi düzeyde ilk ateist devleti ilan etmiş oldu.


Ateizmin çeşitleri

Ateizm, tarih boyunca çok çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Negatif ve pozitif ateizm, ateizmin güçlülüğü ile alakalıyken, esas ayrım ateizmin teorikliği ve pratikliği arasındadır. Teorik ateizmin dallarının her birinin kendine göre mantıksal ya da felsefi dayanakları varken, pratik ateizmin belli başlı dayanakları yoktur. Pratik ateizmde genel bir ilgisizlik ve Tanrı fikri konusunda bilgisizlik görülür.

Negatif ve pozitif ateizm

George H. Smith'in sınıflandırmasına göre ateizmin "negatif ateizm" ( ya da "zayıf ateizm") ve "pozitif ateizm" (ya da "güçlü ateizm") olarak iki çeşidi vardır.

Negatif ateizm, Tanrı'nın varolmasını prensip olarak mümkün görmekle beraber, varolduğuna dair hiçbir gerekçe bulunmadığı gerekçesiyle Tanrı'yı reddeder.

Pozitif ateizm ise, Tanrı'nın varolmasını mümkün görmez. (Bunu, Tanrı kavramının geçerli bir şekilde tanımlanmadığı, içinde çelişkiler taşıdığı veya absürd olduğu, vs. gibi gerekçelere dayanarak yapar).

Negatif ateizmde bir iddia yoktur, sadece bir red vardır. Pozitif ateizmde ise hem bir red, hem de bir karşıt iddia vardır. Pozitif ateistin yaklaşımı ise, "Tanrı'nın varolması mümkün değildir" şeklindedir.

İkisi de sonuçta Tanrı kavramını reddetmek noktasında birleştiğinden, ateizm başlığı altında tanımlanırken ikisinin ortak noktası olan "Tanrı'ya olan inançsızlık" kullanılır. Çünkü bu inançsızlığın sebebi ne olursa olsun, ister delil yetersizliği, ister Tanrı kavramının anlamsızlığı veya absürdlüğü, isterse Tanrı kavramıyla hiç karşılaşmamış olmak olsun, hepsinin ortak noktası kişide Tanrı inancının varolmamasıdır.

Pratik Ateizm

Bu görüşe göre Tanrı’nın varlığı inkar edilmiyor ama ona önemsiz ve gereksiz bir yer veriliyor. Pratik Ateizm’de, Tanrı ne bu dünyaya müdahale eder ne hayata herhangi bir amaç katar ne de her gün sizi etkiler.

Teorik Ateizm

Teorik ateizm, teizmin karşısına net olarak tez koyabilen ateizm çeşididir. Bu tezler ontolojik, epistemolojik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve mantıksal olabilir.

Epistemolojik ve Ontolojik Tezler

Epistemolojik ateizm, insanların Tanrı’nın varlığını bilemeyeceğini ya da varlığına karar veremeyeceğini iddia eder. Epistemolojik ateizm, temelini pek çok çeşidi olan agnostisizmden alır.



170pxfeuerbachludwig.jpg

Ludwig Feuerbach'ın Hristiyanlığın Özü adlı eseri (1841) Engels, Marx, David Strauss ve Nietzsche gibi pek çok filozofu etkiledi.

Metafiziksel Tezler

Metafiziksel ateizm, gerçekliğin homojen ve parçalanamaz olduğunu savunan monizm üzerinde şekillenir. Fizik dışı tüm varlıkları net bir şekilde reddeder. Metafiziksel ateizm; panteizm, panenteizm ve deizmi de kapsar.

Psikolojik, Sosyolojik ve Ekonomik Tezler

Ludwig Feuerbach ve Sigmund Freud gibi bazı düşünürler Tanrı’nın, duygusal ve felsefi ihtiyaçlar yüzünden insan tarafından yaratıldığını savunur. Bu, aynı zamanda pek çok Budistin de ortak görüşüdür. Karl Marks ve Friedrich Engels, Feuerbach’tan etkilenerek Tanrı’yı egemen sınıflar tarafından, emekçi halkı ezmek için kullanılan sosyal bir araç olarak görmüşlerdir. Mikhail Bakunin’e göre Tanrı fikri, insandaki adalet isteğini ortadan kaldırır ve insan özgürlüğü önündeki ciddi bir engeldir. Voltaire’in “Eğer Tanrı olmasaydı, onu yaratmak gerekirdi.” sözüne karşılık “Eğer Tanrı olsaydı onu devirmek gerekirdi.” demiştir.

Mantıksal Tezler

Mükemmeliyet, adalet, merhamet, her şeyi bilen, her şeyi yapabilen, ululuk, fiziksel olmayış gibi noktalarda teizme eleştirel yanıtlar getiren ateizm çeşididir.

Tanrının varlığına karşı çıkılan noktalar

Tanrı fikrine karşı çıkışta, ateizmin yeterli görmediği kanıtlar daha da çoğaltılmakla beraber 7 temel başlık altında irdelenebilir.

250pxatomofatheismzanaq.png

Ateizmin sembolü

İlk neden

Teist fikirde öne sürülen “ilk neden” savına ateistler, bu ilk neden fikrinin Tanrı’ya uygulanmıyor oluşundan ötürü karşı çıkmaktadır. Bu hususta tüm ateistler arasında görüş birliği söz konusudur. Teistler ise, Tanrı'nın "ilk neden" olduğu için Tanrı olduğunu, Tanrı'nın da nedenini düşünmenin kısır döngüye neden olacağından mantıksız olduğunu savunur.

Düzen

Evrenin düzenli ve uyumlu olduğu fikrine ateistler birkaç noktada karşı çıkmaktadırlar. Bunlardan ilki, kaotik evrende düzenli alt parçacıkların olabileceği fikridir. İkincisi, herhangi bir düzenin kesin olarak zeka gerektirdiği görüşünün dayanak açısından yetersizliğidir.

Ahlaksal savlar ve adalet fikri

Tanrı olmazsa ahlak veya adalet olmayacağı savına ise ateistler, bunun sadece insanca bir temenni olduğu ve bir varlığın ispatı için herhangi bir delil niteliği taşımadığı gerekçesi ile karşı çıkmaktadırlar.

Sonsuzluk

Sonsuzluk fikrini insanın kavrayamaması ile sonsuzluğu kavrayabilen bir varlığın var olması arasında nedensel bir ilişki göremeyen ateistler, bu iddianın hiçbir şekilde kanıt içermediğini savunmaktadırlar.

İmam Gazali’nin kanıtı

“ya varsa” ile özetlenebilecek bu iddiaya göre inanan insanın kaybedecek bir şeyi yoktur, ancak inanmayan insan sonsuz hayatı kaybedeceği gibi cehennem azabı ile karşılaşacaktır. Bu fikir, ateistler arasında “tüccar mantığı” olarak değerlendirilmektedir. Ateistlere göre, bir şeyin var olması ile değil de bu işten çıkar sağlamaya odaklanan politik anlayışların felsefi açıdan herhangi bir değeri yoktur.

Her şey mümkün olanın en iyisidir

Doğadaki ahenk ve uyum konusundaki teist iddiası konusunda ateistlerin görüşü tamamen doğal seçilimle ilintilidir. Uyumlu olmayanın elenmesi ilkesine dayanan bu olay sonucunda ortaya son derece uyumlu bir yapı çıkmaktadır. Bu olgudan yararlanan ateistler, teistleri “insan burnunun gözlük takmak için yaratıldığı” örneğiyle de eleştirirler.

Mantıksal ve Ontolojik kanıtlar

Mantıksal akıl yürütmelerle Tanrı’nın varlığını ispatlama çabaları olarak özetleyebileceğimiz bu maddenin en bilinen örneği Descartes’in tanrı kanıtıdır. Bu kanıt, Tanrı’yı düşünüyorsak demek ki o vardır, olmayan bir şeyi düşünemeyiz temeline dayanır. Ateistler bu iddiaya pek çok hayali kahramanla karşılık vermektedirler. Kanatlı at pegasusu, boynuzlu at unicornu ya da Noel Baba’yı da aklımızda canlandırmamıza rağmen gerçek hayatta karşılıklarının olmadığını ifade ederler.

Teizm ve Deizm

Teizm, her şeyden önce bir tanrı veya tanrıların var olduğu kabulünün üzerine kurulmuş bir düşünce yapısıdır. Teist görüşte, tanrı veya tanrılar yaratılmamışlardır, olmuş ve olacak her şeyi bilirler, sonsuz kudrete sahiptirler, zaman ve mekandan bağımsızdırlar, bilinen şeyler ile benzerlikleri yoktur. Teizmde çoğunlukla tanrı veya tanrıların evrenin işleyişine müdahale ettikleri inancı hakimdir.

Klasik teizm, anılan özelliklere sahip tanrı veya tanrıları kabul ederek her şeyi bu referans noktasından hareket ile açıklamaya çalışır.

Deizm düşüncesine göre de evren üstün, yüce bir varlık tarafından yaratılmıştır. Deizm'de, teizmin aksine, tanrının evrenin işleyişine müdahale etmediği fikri hakimdir.

Dinlerin reddi

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in en önemli ortak noktası ve en temel özelliği mutlak bir tanrıya olan inançtır. Her üç dinde de tanrının evreni yoktan var ettiği ve tüm yaratıklarının üzerinde mutlak hakimiyeti olduğu inancı vardır. Tanrının yaratıklarından olan insan ise yaratıcısına mutlak bağımlıdır, günahkardır ve hayatı, ancak tanrısının buyruklarını sorgusuz yerine getirdiği sürece bir anlam kazanabilir. Ateizmin çok çeşidi olmakla birlikte tüm kolları böylesi bir inanışı reddeder.

Ateizm tanrının yanı sıra tüm "ruhani varlıkları" da reddeder. Ruhani varlıklar dinî sistemlerin temel direklerini meydana getirdiği için buradan ateizmin tüm dinleri de reddettiği sonucu çıkar. Yani ateizm, Yahudi geleneğinden gelen dinlerin yanı sıra Dinka ve Nuer gibi Afrika dinlerinin de, Roma ve Yunan medeniyetlerinin antropomorfik tanrılarının da, Hinduizm ve Budizmin ruhani kavramlarının da reddidir.

Bununla birlikte çok geniş, tarihi, kültürel, bilimsel ve felsefi temelleri olan ateizmi sadece "tanrının ve dinlerin reddi" olarak tanımlamak yetersiz bir açıklama olur.

Felsefenin temel sorunu, maddecilik ve idealizm

Kelime anlamı olarak maddecilik demek olan materyalizm, madde dışında hiçbir gerçekliğin olmadığını savunan felsefi görüştür. Ateizmin de en temel felsefi dayanağı olan materyalizm, madde temeline dayandığı için ruh, cin, peri, tanrı, şeytan gibi doğaüstü (madde üstü) tüm kavramları reddeder.

Maddeci öğretinin geniş kitleler tarafından anlaşılmasına önemli katkıları olan Marksist filozof Georges Politzer maddeciliği, "...belli ilkelerden hareket ederek doğa olaylarını ve bunun doğal sonucu olarak toplumsal yaşamın olaylarını anlama ve yorumlama tarzı..." olarak tarif eder.

Georges Politzer felsefenin temel sorununu "Ya madde (varlık, doğa) başı sonu olmayan, sonsuz ilktir, ve ruh (düşünce, bilinç) bundan türemiştir. Ya da ruh (düşünce, bilinç) başı sonu olmayan, sonsuz ilktir, ve madde (varlık, doğa) bundan türemiştir." şeklinde özetler. Politzer'e göre burada birinci yanıt felsefi maddeciliğin temelini, ikinci yanıt ise felsefi idealizmden gelen bütün öğretilerin temelini oluşturur.

Nüfus dağılımı

500pxatheistsagnosticsz.png

2007 yılında dünyadaki ateistlerin ve agnostiklerin oranı.


Dünyadaki toplam ateist nüfusu ve bunun dağılımını tam olarak tespit etmek oldukça zor. İnanç anketlerinde ateizme farklı anlamlar yükleyenler olduğu gibi bunu diğer din dışı felsefi görüşlerle karıştıranlar da oldukça fazla. Ama 2005 yılında, Britanica Ansiklopedisi’nin yapmış olduğu araştırma bu konuda kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyuyor. Buna göre, herhangi bir dine bağlı olmayan insanlar %11,9, ateist olanlar ise %2,3 dolaylarında. Kimi düşünürler Budizm gibi Tanrı kavramından yoksun felsefe üyelerinin de ateist sayılması gerektiği görüşünde. Onları da eklersek oran %2,3’ü katbekat aşıyor.

Kasım-Aralık 2006 tarihinde Financial Times’ta yayınlanan bir anket, ABD ve beş Avrupa ülkesindeki oranları gösteriyor. Bu ankete göre Amerikalılar, Tanrı ya da yaratıcı bir güç konusunda Avrupalılardan daha inançlı (%73). Avrupa’da ise en inançlılar %62 ile İtalyanlar. En az inananlar ise (beş Avrupa ülkesi arasında) %27 ile Fransızlar. Fransa’da kendini ateist olarak tanımlayan insanların oranı %32. Buna eşit oranda agnostik sayısı mevcut.

Bir AB araştırmasına göre ise AB nüfusunun %18’i herhangi bir Tanrı’ya inanmıyor. %27’si ruhani varlıkları onaylıyor. %52’si ise en az bir Tanrı’ya inanıyor. Bu oran, okulu 15 yaş civarında bırakanlar arasında %65’e çıkıyor.


200pxeuropenobelief.png

Avrupa'da, "Herhangi bir tür ruh, Tanrı ya da yaratıcı gücün olduğuna inanmıyorum" diyenlerin oranları.

1998 tarihli Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre ABD Ulusal Bilim Akademisi üyelerinin inançlılık oranı, %85’i inanan ABD halkına göre %7,0 ile o zamana kadarki en düşük seviyeye düşmüş durumdaydı. Massachusetts Teknoloji Enstitüsünden Frank Sulloway ve California Devlet Üniversitesi’nden Michael Shermer’ın eğitim düzeyi ile inanç arasındaki dağılımı konu alan araştırmasında eğitim düzeyinin artmasına paralel olarak inanan insan oranının da azalmakta olduğu tespit edildi.

2006 yılında Avustralya’daki nüfus sayımlarında sorulan “Kişinin Dini Nedir?” sorusuna Avustralya halkı %18,7 oranında “Hiçbir Din” cevabını verdi. Soru isteğe bağlı olarak soruldu ve nüfusun %11.2’si bu soruyu cevaplamadı. Aynı yıl Yeni Zelanda’da yapılan nüfus sayımında da “Dininiz Nedir?” diye bir soru soruldu. Halkın %34,7’si “Hiçbir Din” derken %12,2’si ya soruyu yanıtlamadı ya da soruya itiraz etti.

Umarım konu sizi bilgilendirmiştir , Buna benzer bir müslümanlık konusu açılsa çok güzel olur böylelikle Atheistlerde Müslümanlık hakkında bilgilenmiş olur..

Kaynakça

İngilizce Vikipedi, Atheism maddesi (erişim: 07.03.200:cool:
Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003, theism ve deism maddeleri
"atheism." Encyclopædia Britannica. Ultimate Reference Suite. Chicago: Encyclopædia Britannica, 2008
Dipnotlar

^ "atheism." Encyclopædia Britannica. Ultimate Reference Suite. Chicago: Encyclopædia Britannica, 2008.
^ Kedar, Nath Tiwari (1997). Comparative Religion. Motilal Banarsidass. pp. 50. ISBN 81-208-0293-4.
^ "Deizm." Güncel Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu. Erişim: 8 Kasım 2008.
^
^
^ Encyclopedia Britannica, Atheism, Son Erişim Tarihi: 26-09-2009
^ ["Worldwide Adherents of All Religions by Six Continental Areas, Mid-2005". Encyclopædia Britannica. 2005. http://search.eb.com/eb/article-9432620. Retrieved on 2007-04-15. 2.3% Atheists: Persons professing atheism, skepticism, disbelief, or irreligion, including the militantly antireligious (opposed to all religion). 11.9% Nonreligious: Persons professing no religion, nonbelievers, agnostics, freethinkers, uninterested, or dereligionized secularists indifferent to all religion but not militantly so.]
^ "Atheism: Contemporary Rates and Patterns" The Cambridge Companion to Atheism, ed. by Michael Martin, Cambridge University Press: Cambridge, 2005.
^ Dentsu İletişim Enstitüsü 電通総研・日本リサーチセンター編「世界60カ国価値観データブック (Japonca)
^ Burton, Robert (1621). The Anatomy of Melancholy.
^ Martin, Edward (1662). "Five Letters".
^ Ralph. The true intellectual system of the universe. 1678. Chapter V Section II p.73
^ Dryden, John (1682). Religio laici, or A laymans faith, a poem.
^ The Oxford English Dictionary (Second Edition ed.). Oxford University Press, USA.
^
^ Britannica (1911). "Atheonism". Encyclopædia Britannica
^ Martin, Michael. The Cambridge Companion to Atheism. Cambridge University Press. 2006. ISBN 0-521-84270-0.
^ Sarvepalli Radhakrishnan and Charles A. Moore. A Sourcebook in Indian Philosophy. (Princeton University Press: 1957, Twelfth Princeton Paperback printing 1989) pp. 227–249. ISBN 0-691-01958-4.
^ Joshi, L.R. (1966). "A New Interpretation of Indian Atheism". Philosophy East and West 16 (3/4): 189–206.
^ Baggini 2003, pp. 73–74. "Atheism had its origins in Ancient Greece but did not emerge as an overt and avowed belief system until late in the Enlightenment."
^ Solmsen, Friedrich (1942). Plato's Theology. Cornell University Press. p 25.
^ "religion, study of". (2007). In Encyclopædia Britannica. Retrieved on April 2, 2007.
^ Diogenes Laërtius, The Lives and Opinions of Eminent Philosophers, ii
^ Cicero, Lucullus, 121. in Reale, G., A History of Ancient Philosophy. SUNY Press. (1985).
^ "Atheism". The Columbia Encyclopedia, Sixth Edition. Columbia University Press. 2005. Archived from the original on 2006-11-04. http://web.archive.org/web/20061104032305/http://www.bartleby.com/65/at/atheism.html. Retrieved on 2007-04-12.
^ http://classics.mit.edu/Plato/apology.html
^ Fragments of Euhemerus' work in Ennius' Latin translation have been preserved in Patristic writings (e.g. by Lactantius and Eusebius of Caesarea), which all rely on earlier fragments in Diodorus 5,41–46 & 6.1. Testimonies, especially in the context of polemical criticism, are found e.g. in Callimachus, Hymn to Zeus 8.
^ Plutarch, Moralia—Isis and Osiris 23
^ BBC. "Ethics and Religion—Atheism". bbc.co.uk. http://www.bbc.co.uk/religion/religions/atheism/. Retrieved on 2007-04-12.
^ On the Nature of Things by Lucretius at Project Gutenberg Book I, "Substance is Eternal". Translated by W.E. Leonard. 1997. Retrieved on 2007-04-12.
^ Julius Caesar (100–44 BCE), who leaned considerably toward Epicureanism, also rejected the idea of an afterlife, which e.g. lead to his plea against the death sentence during the trial against Catiline, where he spoke out against the Stoicist Cato (cf. Sallust, The War With Catiline, Caesar's speech: 51.29 & Cato's reply: 52.13).
^ "Atheism" in the 1913 Catholic Encyclopedia.
^ Maycock, A. L. and Ronald Knox (2003). Inquisition from Its Establishment to the Great Schism: An Introductory Study. ISBN 0-7661-7290-2.
^ Michel Onfray on Jean Meslier on William Paterson University accessed at January 19, 2008
^ http://www.kaynakyayinlari.com/pinfo.asp?pid=2238
^ d'Holbach, P. H. T. (1770). The system of nature. http://www.fullbooks.com/The-System-of-Nature-Vol-2.html. Retrieved on 2007-10-31.
^ Ray, Matthew Alun (2003). "Subjectivity and Irreligion: Atheism and Agnosticism in Kant, Schopenhauer, and Nietzsche". Ashgate Publishing, Ltd.. http://books.google.com/books?hl=en&lr=&id=BKz2FcDrFy0C&oi=fnd&pg=PA1&dq=nietzsche+schopenhauer+marx+feuerbach&ots=Uj5_B0kDbS&sig=1lXbokGVRbwxqAIbmcOwL033N88. Retrieved on 2007-04-12.
^ Overall, Christine. "Feminism and Atheism", in Martin 2007, pp. 233–246.
^ TIME Magazine cover online. 8 Apr 1966. Retrieved 2007-04-17.
^ Majeska, George P. (1976). "Religion and Atheism in the U.S.S.R. and Eastern Europe, Review." The Slavic and East European Journal. 20(2). pp. 204–206.
^ Zdybicka 2005, sf. 20
^ Sorgu Dergisi, Ocak '09, sf. 5
^ Zdybicka 2005, sf. 19
^ Feuerbach, Ludwig (1841) The Essence of Christianity
^ Walpola Rahula, What the Buddha Taught. Grove Press, 1974. Sayfa 51–52.
^ Bakunin, Michael (1916). "God and the State". New York: Mother Earth Publishing Association. God and the State Retrieved on 2007-04-12.
^ Ateizm Nedir?
^ Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003, "theism" ve "deism" maddeleri
^ Georges Politzer , Felsefenin Temel İlkeleri , Sol Yayınları 1960 , Sf. 103
^ (İngilizce) Phil Zuckerman: Atheism: Contemporary Rates and Patterns, in: Michael Martin (ed.): The Cambridge Companion to Atheism. Cambridge University Press 2007.
^ "Major Religions of the World Ranked by Number of Adherents, Section on accuracy of non-Religious Demographic Data". http://www.adherents.com/Religions_By_Adherents.html#Nonreligious. Retrieved on 2008-03-28.
^ "Religious Views and Beliefs Vary Greatly by Country, According to the Latest Financial Times/Harris Poll". Financial Times/Harris Interactive. 2006-12-20. http://www.harrisinteractive.com/news/allnewsbydate.asp?NewsID=1131. Retrieved on 2007-01-17.
^ (PDF) Social values, Science and Technology. Directorate General Research, European Union. 2005. pp. pp 7–11. http://ec.europa.eu/public_opinion/archives/ebs/ebs_225_report_en.pdf.
^ Eurobarometer (2005)
^ Larson, Edward J.; Larry Witham (199:cool:. "Correspondence: Leading scientists still reject God". Nature 394 (6691): 313. doi:10.1038/28478. Available at StephenJayGould.org, Stephen Jay Gould archive. Retrieved on 2006-12-17
^ Shermer, Michael (1999). How We Believe: Science, Skepticism, and the Search for God. New York: William H Freeman. pp. pp76–79. ISBN 0-7167-3561-X.
^ Australian Bureau of Statistics, Census of Population and Housing, 2006, Census Table 20680-Religious Affiliation (broad groups) by Sex - Australia
^ Statistics New Zealand, QuickStats About Culture and Identity, Religious affiliation



Saygılar Joker
 
Verdiğin güzel bilgiler için teşekkürler :wink: Her ne kadar kanıt ve mantık yürütme konusunda verilen bilgiler kısmen yanlış olsa da-islam konusunda en azından- ateist görüş hakkında fikir sahibi olmak bakımından iyi bir çalışma.Ama ben tanrının varlığına ve kurallara uyulması gerektiğine inanıyorum :smile: Yakında islamı anlatan bir konu açabiliriz. :cool:
 
war300 said:
Verdiğin güzel bilgiler için teşekkürler :wink: Ama ben tanrının varlığına ve kurallara uyulması gerektiğine inanıyorum :smile:

Önemli değil ne demek :smile: , Sizde müslümanlıkla veya başka bir dinle ilgili bilgi yazın anlamaya çalışalım bizde  :wink:
 
Dostum sakin ol,dinimiz her inanışa veya inanmayışa hoşgörüyü emreder.(İnanmayışa hoşgörü var mı tam bilmiyorum :grin: ) Eğer ortada gerçekten yanlış bir şey varsa-onlara göre biz,bize göre de onlar yanlış- onlar kendilerine yakışanı,biz kendimize yaraşanı yapalım.Hadi bakalım Allah kabul etsin. :smile:
 
Steelo said:
İnsanları ateist yapıp, köleleştirmekmi istiyorsun.Ne dir bu ateist sevginiz, bir cümle bile okumadan geçtim değmez napıcam saçma bir ideolojik inancı örenip.
DİKKAT: 15-17 yaş arası kişiler lütfen Tanrının varlığına karşı çıkılan noktalar kısımdan itibaren okumayınız Müslümanlık ve diğer dinler hakkında çelişkilere düşüp Atheisme geçebilirsiniz ben bunu yaşadım biliyorum yüz yüze konuştuğum her insanı bugüne kadar Atheist yaptım Kimseyi dininden etmek değil amacım uyarıyorum çelişkilere düşebilirsiniz...
Bir kelime var ya şöyle "ya bir ....... git" diye...
Bu konuda konuşmıyağım sadece şunu söyleyim.Dünyaya bir kere geliniyor ve Allah bir kural koymuş bu kurala göre yaşıyın diyor,
yaşamassanız cehhemme gidersiniz diyor bu riski göz göre göre ateist olucağına , allah'a inan en azından cennete gitme şansınız olabilir :grin: cehennemde odun olmaktan iyidir.
Ateist=Allah'a ihtiyacı olmadığı anda firavunlaşıp allah'a inanmayan kişidir.


bu kısmı okumadın heralde savunmana bakacak olursak aynısını söylemişin..
İmam Gazali’nin kanıtı

“ya varsa” ile özetlenebilecek bu iddiaya göre inanan insanın kaybedecek bir şeyi yoktur, ancak inanmayan insan sonsuz hayatı kaybedeceği gibi cehennem azabı ile karşılaşacaktır. Bu fikir, ateistler arasında “tüccar mantığı” olarak değerlendirilmektedir. Ateistlere göre, bir şeyin var olması ile değil de bu işten çıkar sağlamaya odaklanan politik anlayışların felsefi açıdan herhangi bir değeri yoktur.



Ateist=Allah'a ihtiyacı olmadığı anda firavunlaşıp allah'a inanmayan kişidir.
---
Gelelim buna Ateistler değil allah değil putlar hiçbir tanrının adını almaz zaten yoktur diye inkar etmezler olduguna inanmazlar eğer birisi birşeyi yoktur diye inkar ediyorsa o vardır demektir ama ona bir nefret veya bir kin duydugu için yoktur böyle bir şey diyodur ama Ateistler yoktur demez olduğuna zaten inanmazlar öyle bir şey demelerine gerek yok..
 
Neyse bidahaki sefere hakkında tek kelime bilği bilmedigin bir şey konusunda böyle konuşma inan kafana takılır düşünüp durursun  Şeytan - cin dediginiz fantastik osuruktan şeylerden daha fazla etkiler seni  :wink: 

Okumadan konuyu yazdıklarımı bir yoruma varma bence neyse tartışma polemik olsun diye açmadım ben bu konuyu insanlar bilgi edinsin diye açtım
 
Ateistlik hakkında bilgim var.Kısaca maddeye ve mantığa dayala bir arayışları var.
Beni etkilemez çünkü müslüman adam etkilenmez.Ben kendi dinimi biliyorum.
 
J♠O♣K♦E♥R said:
Neyse bidahaki sefere hakkında tek kelime bilği bilmedigin bir şey konusunda böyle konuşma inan kafana takılır düşünüp durursun  Şeytan - cin dediginiz fantastik osuruktan şeylerden daha fazla etkiler seni  :wink: 

Okumadan konuyu yazdıklarımı bir yoruma varma bence neyse tartışma polemik olsun diye açmadım ben bu konuyu insanlar bilgi edinsin diye açtım
Ben İhya-u Ulumiddin'i okudum,ateistler Gazali'nin ne dediğini anlamamışlar :lol: Ateistlere göre müslümanların bu tutumu-tüccar mantığı dedikleri şey- cennetçilikmiş.Öyle değil aslında ben uzun uzun açıklardım da bunu için yeni konu açmak daha uygun olur sanırım. :neutral:
 
Haksızmıyız ? hangi müslüman çıkıpta ben cehhenemde yancam diyor ? hepsi cennete gitcek

3 ten geriye say 3- 2 - 1
Recep ivedik : NAAAHHHH

adamın inancına göre gitmesi için sadece iyi olması gerekmiyor namaz kılacak edecek tutacak kacacak adam hayatında teravi namazları dışında namaza gitmez arada bir cumaya gider sonra çıkıp der ortalıkta ben cennete gitcem ben cennete gitcem  anlatmak istediğim şey cennetçilik olmuyorda ne oluyor ?
 
Nerden çıkartıyorsun bunları anlamıyorum.Hiç bir müslüman çıkıpta cennetteki yerim garanti demez.(Var mı aramızda cennetle müjdelenen :grin: ) Sadece iyi bir insan olup insani yönlerini unutmamanı hatırlatan dinin kurallarına uyman gerektiğini söyler.Bu her dinde vardır.Budizmde,İslamda,hristiyanlıkta vs.Yani din insana doğruya ulaşmasında ve iyi olmasında rehberlik eder.Hangi aklı başında insan evladı kalkıpta bu insani ve evrensel kurallar bütününü anlamadan reddeder inanılmaz doğrusu.
söylemeyim diyorum ama akıllı adam işi değil gerçekten :lol:
 
war300 said:
Nerden çıkartıyorsun bunları anlamıyorum.Hiç bir müslüman çıkıpta cennetteki yerim garanti demez.(Var mı aramızda cennetle müjdelenen :grin: ) Sadece iyi bir insan olup insani yönlerini unutmamanı hatırlatan dinin kurallarına uyman gerektiğini söyler.Bu her dinde vardır.Budizmde,İslamda,hristiyanlıkta vs.Yani din insana doğruya ulaşmasında ve iyi olmasında rehberlik eder.Hangi aklı başında insan evladı kalkıpta bu insani ve evrensel kurallar bütününü anlamadan reddeder inanılmaz doğrusu.
söylemeyim diyorum ama akıllı adam işi değil gerçekten :lol:

Önceki konulardan görmüyozmu ?  Siz ateistsiniz cehnneme gitceniz ben müslümanım Cennete gitcem diyen tipleri ?
n1sanc1 said:
Vay arkadaş işin yoksa hepsini okuda ateist ol.

Belli bir zeka yaşına geldiysen korkma Ateist olmazsın ateist yapcak olsam direk müslümanlığın eksilerini gösterirdim  :mrgreen: rahat rahat oku

 
Kimin nereye gideceğini Allah bilir de,Ateistler sanki Allah'ın varlığını kabul etmeye korkuyorlar gibi :grin: Merak etmeyin kabul ederseniz yemezler sizi, hem aklı başında bir adamsan dini akılcılık ve bilimin sentezinde hurafelere inanmadan düzgünce-yani aslıyla- yaşayabilirsiniz.Dinimizin-islam için söylüyorum- kimseye baskı yaptığı ya da zorladığı yok sadece herkesin doğru yolu bulmasını ister.Hem müslümanlar şöyle böyle yapıyorlar dediğiniz hiç bir şeyin dinde yeri yoktur.Getirin gösterin bırakırım bu işi :grin:
 
Bana Kuran'ın günümüze kadar değiştirilmediğini kanıtla Müslüman olucam anlaştık ? ilk Kuran ile şimdikini karşılaştır
 
Joker bilgiler için teşekkürler.Aydınlattın Ateizmi kötü görenleri.Aslında ateizm okadar da kötü birşey değildir.sadece fizik ve
gerçekçilik hususuna bağlı kalan ve öbür türlü gözle görülemeyen,hissedilemeyen,duyulamayan şeylere inanmamaktır.


Bu arada ateist değilim.Yanlış anlamayın.
 
Kont said:
Joker bilgiler için teşekkürler.Aydınlattın Ateizmi kötü görenleri.Aslında ateizm okadar da kötü birşey değildir.sadece fizik ve
gerçekçilik hususuna bağlı kalan ve öbür türlü gözle görülemeyen,hissedilemeyen,duyulamayan şeylere inanmamaktır.


Bu arada ateist değilim.Yanlış anlamayın.

Önemli değil , amacımı yalnış anlamasınlar kimseye ateizmi sevdirmeye çalışmıyorum sadece ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum sadece allah yok şu yok bu yok diyen tipler değiliz  :mrgreen:
 
İnsanları ateist yapıp, köleleştirmekmi istiyorsun.Ne dir bu ateist sevginiz, bir cümle bile okumadan geçtim değmez napıcam saçma bir ideolojik inancı örenip.

Ney? köleleştirmek mi?  :lol: Çıkıcam üstüne vurucam kırbaçı, çat çat ''niahahahah'', zaten biz Joker le gizli bir örgütüz, şuan sen bu mesajı okurken seni hipnoz ediyoruz, minimum 10 gün içerisinde ateist olup, bize ayak fetişi yapıcaksın...Bir cümle bile okumadan geçmiş olabilirsin, zaten kendini islam la yeterince tatmin etmişsin, ateistler ile inananlar arasındaki fark, biz bütün herşeyi sorguluyor okuyor, soru soruyoruz... Belki benim din bilgim seninkinden kat kat daha fazla, çünkü sen bir şey okuyup tatmin oluyorsun, ama ben olmuyorum daha derine inip daha fazla soruyorum... Mesala şuan Doç.Dr Süleyman Ateş'in ''İslama Sorulan Sorular ve Kuran dan Cevaplar'' adlı kitabı okuyorum. Saçma  :lol: al işte, balık baştan kokar derler.

Bu konuda konuşmıyağım sadece şunu söyleyim.Dünyaya bir kere geliniyor ve Allah bir kural koymuş bu kurala göre yaşıyın diyor,
yaşamassanız cehhemme gidersiniz diyor bu riski göz göre göre ateist olucağına , allah'a inan en azından cennete gitme şansınız olabilir :grin: cehennemde odun olmaktan iyidir.

İşte, bak biraz felsefe yapıyım, Neden Bize bu görevleri veriyor? Neden bizi yaratıyor? Neden kural koyuyor? Neden işine karışmamızı istemiyor?  Neden direk cehenneme göndermek yerine bizi yaşatıp sonra cehenneme gönderiyor?  Başka işi yok mu? 2.cümlende dediklerin ise ''cennete gidip de götü kurtarmak'' sendromudur :grin:
 
Belli bir zeka yaşına geldiysen korkma Ateist olmazsın ateist yapcak olsam direk müslümanlığın eksilerini gösterirdim
İslam dinin eksikleri yok, bu dine mensup insanların yanlışları var.
 
J♠O♣K♦E♥R said:
Bana Kuran'ın günümüze kadar değiştirilmediğini kanıtla Müslüman olucam anlaştık ? ilk Kuran ile şimdikini karşılaştır
Birincisi ateism gözle görülmeyen,elle tutulmayana inanmıyorsa akıl,duygu,düşncelere de mi inanmıyor?
İkincisi Kur'an değişti diyorsun,sen kanıtla değiştiğini!Kuran'da insanın içine işleyen bir mana ve edebi bir sanat vardır.Hepimiz Türkçe bildiğimiz halde kendi öz dilimizle yazılmış bir edebî şaheserin benzerini niçin yazamıyoruz. Demek ki, hüner kelimelerde değil onu çok iyi kullanan ediplerin ilminde, sanatındadır.Bununla birlikte hiçbir Arap edibi de Kur'ana misil getirememiştir. Zira, Kur’anda Arapça’nın çok ötesinde bir kutsiyet vardır. Taklit edilemeyen, işte o kutsiyettir. Bu ise, Kur’anın Allah kelamı olmasında saklıdır. Belağat ilminin dahileri bu manayı çok iyi kavramışlar, bundan da öte tatmışlar, zevk etmişlerdir. Biz ise aynı manayı Allah’ın bir diğer kitabı olan Kâinat kitabından misaller getirmekle bir derece anlayabiliyoruz.
Kur’an’ın değişmediği ve günümüze kadar sıhhatli bir şekilde geldiği o kadar aşikar ki bunu az bir dikkat ile görmek mümkündür. Mesela, Hz. Osman (r.a) zamanında mevcut hafız topluluğunun ve yardımıyla hiçbir vesveseye imkan bırakmayacak şekilde yazılan Kur’an, şu an elimizde bulunan Kur’an’ın ta kendisidir. Yani ilk inen Kur’an ile şimdi piyasada var olan veya her an yazılan kur’anların hiçbiri arasında ihtilaf yoktur. Herhangi bir dünya ülkesinden bir Kur’an alın bunu 300 veya bulabilsek 1000 yıl önce yazılan bir Kur’an ile karşılaştırsak, arada bir farka rastlamayacağız. Harfi harfine aynı olduğunu göreceğiz.(Topkapı sarayında var inanmıyorsanız gidin bakın :grin: )Allah'ın son mukaddes kitabı, bütün insanlığa İlâhi fermanı olan Kur'an, 23 senede âyet âyet, sûre sûre nazil olmuştur. Peygamber Efendimiz kendisine nazil olan âyet ve sûreleri yanında bulunan sahabelerine okur, sahabeler de onu ezber ederler, bir kısmı da yazardı. Bundan ayrı olarak, Peygamber Efendimizin vahiy kâtipleri vardı. Bunlar nazil olan âyetleri ve sûreleri özel olarak yazmakla vazifeli idiler. Gelen âyet ve sûrenin nerede yer alacağı, Kur'an'ın neresine gireceği de bizzat Peygamberimize Cebrail (A.S.) vasıtasıyla bildiriliyor, o da vahiy kâtiplerine tarif ederek, gerekeni yaptırıyordu. Böylece Hz. Peygamberin sağlığında Kur'an'ın tamamı yazılmış, nereye neyin gireceği belli olmuştur. Aynca Cebrail (A.S.) her Ramazanda gelir, o güne kadar nazil olmuş âyet ve sûreleri Peygamberimize yeni baştan okurdu.Bununla beraber, Hz. Peygamber'in sağlığında Kur'an, henüz müstakil bir cilt hâlinde bir araya toplanmış da değildi. Sayfalar halinde Sahabeler arasında dağınık olarak bulunuyor, hafızalarda ezberlenmiş halde duruyordu. Fakat neyin nereye gireceği gayet kesin ve net şekilde bilinmekteydi.Nihayet Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti zamanında görülen lüzum üzerine Zeyd bin Sâbit'in başkanlığında vahiy kâtiplerinden ve kuvvetli hafızlardan müteşekkil bir komisyon kuruldu. Kur'an'ın bir cilt hâlinde bir araya toplanma işi, bu komisyona havale edildi. Ashabdan herkes, elinde yazılı bulunan Kur'an sayfalarını getirip bu komisyona teslim ettiler. Hafızların ve vahiy kâtiplerinin elbirliği ile çalışmaları sonunda sayfalar, sûre ve âyetler Peygamberimizin tarif ettiği şekilde yerli yerine kondu. Böylece Kur'an, Mushaf adıyla tek kitab hâline getirilmiş oldu.

Artık Kur'an için unutulma, kaybolma, tahrif ve tebdile uğrama diye bir şey söz konusu olamazdı. Zira aslı, Hz. Peygambere gelen şekliyle eksiksiz ve noksansız şekilde tesbit edilmişti.

Hz. Osman zamanında görülen lüzum üzerine, bu Mushaftan yeni nüshalar çoğaltılıp çeşitli memleketlere gönderildi.

Bugün elde mevcut olan Kur'anlar, işte bu Kur'an'dan çoğaltılmıştır.

Kur'an tesbit edilişindeki sağlamlık itibariyle, diğer ilâhi Kitablardan farklı olarak, hiçbir tahrifat ve değişikliğe uğramadan vahiy mahsulü olan şekliyle tesbit edilip ortaya konmuş; 1400 senedir de muhafaza edilerek gelmiştir. Bunda, Kur'an'ın edebî icaz ve i'câzının, yani, ezberleme kolaylığının hiçbir insan sözüne benzememesinin ve söz olarak hiçbir taklidinin yapılamamasının, edebiyatve belagatına erişılememesinin ve zaptında a'zamî titizlik gösterilmesinin büyük rolü olduğu kesindir. Fakat asıl sebeb, Kur'an'ı Cenâb-ı Hakk'ın hıfz ve himayesine alması, onu kıyamete kadar lâfızve mânâ bakımından bir mu'cize olarak devam ettirmeyi taahhüd etmesidir. Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulur: «Muhakkak ki bu Kur'an'ı biz indirdik ve onu koruyacak, muhafaza edecek, devam ettirecek de biziz.:.» (Hicr, 9).

Bugün yeryüzündeki bütün Kur' anlar aynıdır. Hiçbir farklılık ve değişiklik yoktur. Ayrıca milyonlarca hafızın ezberinde bulunmakta, her an milyonlarca dil ile kırâet edilip okunmaktadır. Bu özellik, Kur'an'dan başka herhangi bir beşeri kitaba nasib olmadığı gibi, semavi kitablardan hiçbirine dahi nasib olmamıştır. Allah'ın son kelâmı, hükmü kıyamete kadar baki ezelî fermanı olan Kur'an'ın, böyle eşsiz bir makam ve ulvi bir şerefe nail olması da, elbette zaruri ve lüzumludur.

3- Kuranın Peygamber sözü olduğu iddiasına gelince:

Kur'ân-ı Kerim'in, Efendimiz veya başka biri tarafından tertib edildiği iddiası birkaç gözü dönmüş cahiliye insanıyla, günümüzün, Kur'ân düşmanı müsteşrikleri tarafından sık sık ortaya atılan bir mevzudur ve bununla bilgisiz, görgüsüz kimselerin zihinlerinin bulandırılması hedeflenmektedir. Kanaatimce, dünün müşrikleri gibi, bugünün müşrikleri de, bu mevzuda düşünmeden garazlı davranıyor ve garazlı konuşuyorlar. Zira Kur'ân, kim tarafından olursa olsun, insafla ele alındığı zaman bir beşere mal edilemeyecek kadar muallâ ve ilâhî olduğu anlaşılacaktır. Şimdi bu ciddî mevzuun derinlemesine tahlilini dev adamların devâsâ kitaplarına havale edip sadece birkaç ana başlığı hatırlatacağız:

a . Bir kere Kur'ân'ın üslubuyla hadislerin üslubu birbirlerinden o kadar farklıdır ki; Arablar, Efendimizin Kur' ân dışı beyanlarını, kendi muhavere ve konuşma tarzlarına uygun buluyorlardı ama, Kur'ân karşısında hayret ve hayranlıktan kendilerini alamıyorlardı.

b. Hadisleri okurken, arkasında düşünen, konuşan, Allah haşyetiyle iki büklüm olan bir insan imajı sezilir. Oysa ki, Kur'ân'ın sesinde yüksek bir celâdet, heybetli bir edâ ve cebbar bir şive hissedilir. Bir insan beyanında, birbirinden öyle çok farklı iki üslubu birden tasavvur etmek ne makuldür ne de mümkün.

c. Mektep-medrese görmemiş ümmî bir insanın -O ümmîye ruhlar feda olsun- eksiksiz, kusursuz; ferdî, ailevî, içtimâî, iktisâdî ve hukukî bir sistem getirip vaz' etmesi, herşeyden evvel düşünce ve aklın bedâhetine terstir. Hele bu sistem, asırlar boyu, dost-düşman bir sürü millet tarafından tatbik edilecek kadar harika ve bugüne kadar tazeliğini korumuşsa.

d. Kur'ân'da varlık, hayat ve bunlarla alâkalı ibadet , hukuk ve iktisad gibi mevzular birbiriyle öyle dengeli ve yerli yerince ele alınmıştır ki; bunları görmemezlikten gelerek onu beşer kelâmı farzetmek, bir bakıma onun mübelliğini beşer kabul etmemek demektir. Zira, yukarıdaki meselelerin bir teki bile, süreklilik ve zaman üstü olma gibi, hususiyetleriyle en büyük dâhilerin dahi altından kalkamayacağı ağır meselelerdir. Böyle, yüzlerce meselesinden herbiri, birkaç dâhinin üstesinden gelemeyeceği zengin muhtevalı bir kitabı, mektep-medrese görmemiş bir ümmîye isnad etmek mücerred bir iddiadır.

e. Kur'ân, geçmişe-geleceğe dair verdiği haberler itibariyle de hârikadır ve katiyyen beşer kelâmı olamaz. Bugün, yeni yeni keşiflerle ortaya çıkarılan, geçmiş kavimlerin yaşayış tarzları, iyi veya kötü akıbetleri kelimesi kelimesine asırlârca evvel Kur'ân-ı Kerim'in haber verdiği gibi çıkmıştır. İşte, Hz. Sâlih, Hz. Lüt ve Hz. Musa gibi peygamberler, işte onların kavimleri ve işte herbiri başlı başına birer ibret meşheri olan meskenleri..!

Kur'ân'ın, geçmişe dair verdiği haberlerin katiyyet ve doğruluğu kadar, geleceğe aid ihbarâtı da o ölçüde önemli ve başlı başına bir mucizedir.

Mesela: senelerce evvel Mekke'nin fethedileceğini ve Kâbe'ye emniyet içinde girileceğini "Allah dilediğinde, güven içinde başlarınızı traş ederek ve saçlarınızı kısaltarak korkmadan Mescid-i Haram’â gireceksiniz" (Fetih suresi/27) ayetiyle haber verdiği gibi, İslâm'ın bütün bâtıl sistemlere galebe çalacağını da "O, Resûlünü, hidayet ve hak dinle gönderdi ki bütün dinlere galebe çalsın. Şâhid olarak Allah yeter" (Fetsh/2:cool: beyanıyla ilân etti. Kezâ, o gün Roma'lılar karşısında savaş galibi görünen Sâsânilerin yenileceğini ve aynı zamanda, Bedir gâlibiyetiyle müslümanların da sevineceğini "Rum yenildi (bölgenize) en yakın bir yerde. Onlar bu mağlubiyetden sonra (yeniden) galebe çalacaklar. Birkaç yıl içinde. Bundan önce de sonra da iş Allah'a aiddir. O gün mü'minler de sevinirler." (Rum/2-4) müjdesiyle duyurmuşdu; vakti gelince Kur'ân'ın haber verdiği gibi çıktı. Bunun gibi, "Ey Resûl, Rabbinden sana indirileni duyur; eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni (insanlardan gelen kötülüklerden) koruyacaktır" (Maide/67) ayetiyle de, en yakınındaki amcasından, düşman millet ve düşman devletlere kadar çevresi düşmanlıklarla sarılı olduğu halde, hayatını emniyet içinde geçireceği va'dolunmuşdu ve öyle de oldu.

Değişik ilim dallarının inkişâfıyla, âfâk ve enfüsün yâni insan mâhiyeti ve mekânların didik didik edileceğini, ilmî buluş ve tesbitlerin, yeni yeni keşiflerin insanoğlunu inanmaya zorlayacağını "Biz onlara, ufuklarda ve kendi nefislerinde mucizelerimizi göstereceğiz ki, o (Kur'ân ve Kur'ân'ın getirdikleri)nin gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin herşeye şâhid olması yetmez mi?" (Fussilet/53) mucizevî beyanıyla ifâde etmişti ki, günümüzde süratle o noktaya doğru gidilmektedir. Ayrıca, Kur'ân, nazil olduğu günden bu yana "Deki: And olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek için toplansalar, yine O'nun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka verseler de." (İsra/8:cool: deyip, hasımlarının damarlarına dokundurduğu halde, bir-iki küçük hezeyanın dışında, kimsenin ona nazire yapmaya teşebbüs etmemesi ve edememesi, onun verdiği haberi doğrulamakda ve mucize olduğunu ilan etmektedir.

Kur'ân-ı Kerim'in nâzil olduğu ilk yıllarda, müslümanlar az, zayıf, iktidarsız ve geleceğe aid hiçbir düşünceleri yoktu. Ne bir devlet, ne dünya hakimiyeti ne de yeryüzündeki sistemleri altüst edecek dinamikleri hâvi yeni dinin güç kaynağı adına hiçbirşey bilmiyorlardı. Oysa ki, Kur'ân "Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara va'deti ki; onlardan öncekilerini nasıl hükümrân kıldıysa, onları da yeyüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini sağlama bağlayacak ve korkularının ardından da onları güvene erdirecektir." (Nur/55) ayetiyle onlara, bu yüksek hedefleri gösteriyor ve cihanın hakimi olacakları müjdesini veriyordu. Daha bunlar gibi, müslümanlığın ve müslümanların geleceği, zafer ve hezimetleri, terakkî ve tedennîleriyle alâkalı pekçok ayetler varki, hepsini burada zikretmemiz mümkün değil. Kur'ân-ı Kerim'in gelecekle alâkalı verdiği haberlerin büyük bir bölümünü, değişik ilim dallarının varacakları nihâi hudutlarla ilgili olan ayetler teşkil eder. İlmî tesbitlerle alâkalı, kısa fezlekeler halinde, Kur'ân'ın verdiği haberler o kadar hârika ve o kadar erişilmezdir ki, onun bu mevzudaki beyanlarını kulak ardı etmek mümkün olmayacağı gibi, bu mevzudaki beyanlarıyla ona beşer kelâmı demek de mümkün değildir. Yüzlerce âyetin sarâhat, delâlet ve işaret yoluyla ifâde ettikleri harikalara dair pekçok eser yazıldığından, bu meselenin tafsilâtını o eserlere havale ederek, misâl teşkil edecek birkaç ayetin işaret ve delâlet ettikleri hususları kaydedip geçeceğiz.

Kâinatın Yaratılışı

Kâinatın yaratılışıyla alâkalı olarak "İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik bir durumdayken, onları birbirinden ayırdığımızı, sonra da bütün canlıları sudan yarattığımızı görüp düşünmüyorlar mı? Halâ imân etmeyecekler mi?" (Enbiya/30) ayetinin anlattığı yüksek hakikat, teferruatına dair farklı mütalâalar ileri sürülse bile ilk hilkatla alâkalı değişmeyen en sabit bir prensiptir. Ayette anlatılan, bitişik olma ve ayrılma, ister gazlardan müteşekkil kitlenin, nebulolara ayrılması, ister güneş sistemi gibi sistemlere bölünüp şekillenmesi ve manzumelerin ortaya çıkması, isterse bir sehâbiye ve bir dumanın bölünüp, parçalanıp, zabt-ü rabt altına alınması şeklinde olsun netîce değişmez. Âyet, kullandığı malzeme ve seçtiği üslup itibariyle, ilmî araştırmalar için hep bir ışık kaynağı olmuş, bütün faraziye ve nazariyelerin eskiyip atılmasına karşılık o, tazeliğini korumuş, bugünlere gelmiş ulaşmış ve yarınlara hakim olmaya da namzed görünmektedir.

Astronomi

Kur'ân-ı Kerim'de astronomiye esas teşkil edecek o kadar çok âyet vardır ki, bunların biraraya getirilerek teker teker tahlil edilmeleri, cildler ister. Biz bir-iki âyetin işaretiyle iktifâ edeceğiz. "Allah o zattır ki, gökleri, görebildiğiniz bir direk olmaksızın yükseltti; sonra da iradesini (tekvin) arşına yöneltti. Artık hepsi belli bir süreyle kayıtlı olarak akıp gitmektedir." (Ra'd/2) Âyet, göklerin yükseltilmesini, genişleyip büyümesini hatırlattığı gibi, herşeyin nizam içinde baş başa, omuz omuza olmasını da (bilebileceğimiz cinsten bir direk olmaksızın) sözüyle ifade etmektedir. Evet, kubbe-ı âsumânı tutup, dağılmasına meydan vermeyen, görebileceğimiz cinsten bir direk yok ama, yine de bütün bütün direksiz değil. Zira, kütlelerin dağılmaması ve gelip birbirine çarpmaması için, görülsün görülmesin mevcut nizama esas teşkil edebilecek kanun, kaide, prensip mânâsında böyle bir direğin vücudu zarurîdir. Kur'ân bu ifadesiyle bizlere, kütlelerarası ile'1-merkez (merkez çek) an'il-merkez (merkez kaç) prensibini düşündürmektedir ki, bunun, Newton'un çekim kanununa veya Einstein'in (hayyiz)'ine uyup uymaması birşey ifade etmez. Hele âyetin, Güneş ve Ay'ın akıp gittiğini ifade etmesi çok enteresandır ve üzerinde durulmaya değer. Rahmân suresindeki "Güneş ve Ay'ın hareketleri. tamamen bir hesaba bağlıdır" (Rahman/5), Enbiya suresindeki "Geceyi, gündüzü, Güneşi, Ay'ı yaratan O'dur. Bunların herbiri bir yörüngede yüzmektedirler" (Enbsya/33), Yâsin suresindeki "Güneş kendine mahsus yörüngede akıp gitmektedir" dedikten sonra "Bunların herbiri belli bir yörüngede döner dururlar"(Yasin/38-40) diyerek,Güneş, Ay ve sair gezegenlerin bir nizama göre yaratıldıklarını, bir âhengi temsil ettiklerini ve riyazî bir gerçeğe dayalı bulunduklarını apaçık dile getirmektedir.

Yerin Yuvarlaklığı "Geceyi gündüzün üstüne, gündüzü de gecenin üstüne doluyor" (Zümer/5) ayeti, kullandığı malzeme itibariyle, gece ve gündüzün birbirini takib etmesini, sarığın başa sarılması gibi, ışık ve karanlığın,Yerküre'nin başına "sarık gibi dolanması" sözüyle anlatıyor. Bir diğer âyette ise "Arkasından da yeryüzünü mücessem kat-ı nâkıs (yâni yerküreyi elips şeklinde), söbüleştirdi" (Naziat/30) diyerek müşahidlere peygamberlik buudunda varılmış en nihâi noktayı göstermektedir. Mekân genişlemesi hususunda: "Semâyı biz kendi elimizle kurduk ve sürekli genişletmekteyiz" (Zariyat/47) Bu genişleme ister Einsteine'nin anladığı mânâda, ister Edwin Hubble'in Güneş sisteminin dahil olduğu galaksiden, nebulozların uzaklaşması şeklinde olsun fark etmez. Önemli olan Kur'ân'ın, ana teme parmak basıp, tecrübî ilimlerin çok önünde zirveleri tutup onlara ışık neşretmesidir.

Meteoroloji

Hava akımları, bulutların kesâfet kazanması, havanın elektriklenmesi, şimşeklerin çakması ve yıldırımların meydana gelmesi Kur'ân-ı Kerim'de, yer yer ilâhî nimetleri hatırlatma ve yer yer de insanları tehdid etme sadedinde çokça zikredilen hususlardan biri. Meselâ "Baksana, Allah bulutları sürüyor, sonra toparlayıp birleştiriyor, sonra da üstüste yığıyor.. Bir de bakıyorsun bunun arkasından yağmur ortaya çıkıyor. Doluyu da yukarıda dağlar gibi olanlardan indiriyor; onunla dilediğini vuruyor, dilediğinden de onu öteye çeviriyor" (Nur/43) Heryerde olduğu gibi, burada da Kur'ân yağmur vak'asının nihâî durumunu ihtâr ederek, fezâyı velveleye veren, bulut, yağmur, şimşek ve yıldırımlar gibi ürperten, haşyet veren hadiselerin arkasındaki in'amperver eli göstermek ve ruhları ona karşı uyanık olmaya çağırmakta aynı anda, belli disiplinlere bağlı olarak yağmur ve dolunun meydana geliş keyfiyetlerini ve sonra da yeryüzüne inmelerini öyle garib bir biçimde anlatmaktadır ki; böyle bir anlatış tarzından hemen herkes bugün bilinene ters düşmeyecek şekilde yağmur ve dolunun meydana geliş keyfiyetlerini anlar ve Kur'ân'ın beyanına hayranlık duyar. Kur'ân, iki ayrı çeşit elektriğin birbirini çekmesi, aynı cinsten elektrik yükünün birbirini itmesi , rüzgârların devreye girerek birbirini iten bu bulutları birleştirmesi; yerden yukarıya yükselen pozitif yüklü akımların fezadaki mevcut elektrikle birleşmesi neticesinde elektriklenmenin meydana gelmesi ve bu noktada buharın su damlaları halinde yere inmesi gibi teferruâtla meşgul olmaz. O ana vak'a ve asıl tem üzerinde durur; teferruata ait diğer meselelerin izah ve isimlendirilmelerini zamanın tefsirine bırakır. Hicr suresindeki "Aşılayıcı rüzgârları gönderip onunla gökyüzünden su indirip size takdim ettik (yoksa) siz o suyu depo edemezdiniz" (Hacr/22) ayeti, bu hususa ayrı bir buud ilâve ederek ağaçların ve çiçeklerin aşılanmasında rüzgârların fonksiyonuna dikkati çektiği gibi onların bilhassa, bulutları aşılama vazifesini de ihtar etmektedir. Oysa ki, Kur'ân nâzil olduğu zaman, ne otun, ağacın, çiçeğin ne de bulutların aşılanma ihtiyaçları bilinmediği gibi, rüzgârların çelik-çavak bu önemli vazifeyi gördüklerinden de hiç kimse haberdar değildi...

Fizik

Varlığın ana unsuru madde ve onun çift ve tek olma gibi hususiyetleri de Kur'ân-ı Kerim'in ele alıp anlattığı mevzulardandır. Meselâ, Zâriyat suresinde "iyice düşünesiniz diye biz herşeyi çift olarak yarattık" (Zariyat/49) herşeyin çift olarak yaratıldığı ve Kur'ân'ın kullandığı malzeme itibariyle, bunun önemli bir esas ve âlem-şümul bir prensip olduğu anlaşılmakta. Şuarâ suresindeki ayette ise" Yeryüzüne bakmıyorlar mı? Biz onda nice içaçıcı çiftler yaratıp yetiştirdik" (şuara/7)denilerek, her sene gözümüzün önünde haşr-ü neşr olan yüzbinlerce çifte dikkat çekilmekte ve Allâh'ın nimetleri hatırlatılmakta. Yâsin suresindeki ayet ise, daha şümullü ve daha enteresan. "Ne yücedir o Allah’ki toprağın bitirdiklerinden, (onların) kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden hep çiftler yaratmıştır" (Yasin/36) şeklindeki beyanıyla, bugün bilip tesbit edebildiğimiz çift yaratıkların yanında, henüz bilemediğimiz birçok çiftlerin varlığı da, ihtar edilmektedir. Evet, Allah, insanlardaki erkeklik ve dişilikten, otların, ağaçların çift olma esasına; atomlar, atomlardaki elektron ve çekirdek ikiliğinden, madde -anti madde zıd eşliliğine kadar, canlı-cansız, yerde-gökte değişik keyfiyet ve buudda ne kadar çift varsa, umum nimetlerini tâdâd sadedinde, kendinden başka herşeyin çift olduğunu zikredip bizleri düşünmeye davet ediyor. Sırf birer misal teşkil etsin diye, yukarıda zikrettiğimiz âyetlerden başka, pekçok ilâhî beyan var ki, herbirisi başlı başına birer mucize olması itibariyle, hem Kur'ân'ın Allah kelâmı olduğuna hem de Peygamberimizin O'nun elçisi bulunduğuna apaçık delâlet etmektedir.

Evet, Kur'ân yeryüzünde hayatın ortaya çıkışından, bitkilerin aşılanma ve üremelerine, hayvan topluluklarının yaratılmasından hayatlarını onlarla devam ettirdikleri bir kısım sırlı düsturlara, bal arısı ve karıncanın esrarlı dünyalarından kuşların uçuş keyfiyetine, hayvan sütünün hasıl olma yollarından insanın anne karnında geçirdiği safhalara kadar pekçok mevzuda, kendine has ifade tarzıyla, öyle veciz, öyle muhtevâlı, öyle hâkim bir üslupla ele aldığı şeyleri takib etmektedir ki; bizim yorumlarımız bir yana, ne zaman onlara müracaat edilse hep taze, genç ve ilimlerin varabilecekleri en son hedefleri tutmuş oldukları görülecektir. Şimdi, bir kitap, binlerce insanın, bilmem kaç asırlık çalışmaları neticesinde varabildikleri noktaların dahi ötesine parmak basıyor, mevzua hakim bir üslupla o mevzuun hülâsasını veriyorsa, o kitabı, değil ondört asır evvelki bir insana, günümüzün mütefennin yüzlerce, binlerce dâhisinin mesâisine vermek dahi mümkün değildir. Hele o kitap, Kur'ân gibi muhtevası zengin, ifadeleri çarpıcı, üslubu âli, şivesi de ilâhi olursa... Şimdi dönüp muhatabımıza soralım, ümmîliği mucize o Zât, mektebin, medresenin, kitabın bilinmediği o cahilî vasatta, canlılarda sütün meydana geliş keyfiyetini kimden öğrendi? Rüzgârların aşılayıcı olduğunu, nebatât ve bulutları telkih ettiğini, yağmur ve dolunun meydana gelme noktalarını nasıl bilebildi? Yerkürenin elipsî olduğunu O'na kim ta'lim etti? Mekân genişlemesini hangi rasathanede ve hangi dev teleskoplarla tesbit edebildi? Atmosferin yapı taşlarını ve yukarılara doğru çıktıkça oksijenin azlığını hangi laboratuvarda öğrendi? Hangi röntgen şualarıyla cenînin anne karnında geçirdiği safhaları aynı aynıya tesbit etti? Sonra da bütün bu bilgilerin teferruâtına vâkıf, mütehassıs bir ilim adamı edasıyla, tereddüdsüz, fütursuz ve kendinden gayet emin bir tarzda muhatablarına anlattı?..

Ayrıca Kuran-ı Kerimde olan ifadeler de, Kuran'ın Peygamber sözü olmadığına delildir:

Kur'ân-ı Kerim, Efendimizin vazife, mes'uliyet ve selâhiyetlerini anlatıp O'na yol gösterdiği gibi, yer yer de seviyesine uygun olarak O'na itâbda bulunmakta ve ikaz edip ırgalamaktadır. Meselâ: Bir defa münafıklara, izin vermemesi gerekirken izin verdiğinden dolayı "Allah seni affetsin, doğru söyleyenler sana iyice belli olup ve yalan söyleyenleri bilmezden önce niçin onlara izin verdin?" (Tevbe/43) şeklinde tenbihde bulunduğu gibi, Bedir esirleri hakkındaki tatbikatından dolayı da "Yeryüzünde tam yerleşip istikrar kazanıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah ise (sizin için) ahireti istiyor. Allah daima üstün ve hikmet sahibidir... (Enfâl/67) "Eğer Allah'tan (affınıza dair) bir yazı ve takdir geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azab dokunurdu." (Enfal/6:cool: mahiyetinde itabda bulunmuştu.

Bir keresinde, Allah'ın dilemesine havale etmeden, "yarın bu işi yaparım" dediği için "Hiçbir şey için bunu yarın yapacağım deme. Ancak Allah dilerse(de). Unuttuğun zaman Rabbini an ve "Umarım Rabbim beni bundan daha doğru bir bilgiye ulaştırır de" (Kehf/23-24) emir ve tenbihinde bulunmuş, bir başka sefer "insanlardan korkup çekiniyordun; oysa asıl çekinmeye lâyık olan Allah idi" (Ahzsb/37) itab işmâm eder mahiyette sadece AIlah'tan korkulması lâzım geldiğini ihtar etmişti. Zevcelerini bir meseledeki tavırlarına karşı bal şerbeti içmemeye yemin edince "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arıyarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin haram kılıyorsun? Allah çok gafûr ve rahimdir" (Tahrim/1) diyerek sertçe ikaz ediyordu. Daha bunlar gibi, pekçok âyetle, bir taraftan O'nun vazife, mes'uliyet ve selâhiyetlerinin sınırları belirlenirken, diğer taraftan az dahi olsa bu sınırlara riâyet edilmediği, vazife ve mes'uliyetin mukarrabine göre yerine getirilmediği zamanlarda O'na itab edilmiş, tenbihde bulunulmuş ve yeryer sertçe uyarmalar yapılmıştır. Şimdi hiç akıl kabul edermi ki, bir insan bir kitap telif etsin, sonra da o kitabın muhtelif yerlerine kendi hakkında, itab, kınama, ikaz ve ihtar ifade eden âyetler yerleştirsin. Hâşâ!... O kitap Allah kitabı, O zât da O'nun şerefli mübelliğidir...

Kuran'ın bir benzerinin getirilememesi de Onun Allah Kelamı olduğuna delildir:

Kur'ân-ı Kerim, bir belâğat harikasıdır ve bu sahada eşi menendi yoktur. Bu itibarla da onu bir beşere maletmek mümkün değildir. Efendimiz (sav) Peygamberlikle ortaya çıktığı zaman, kitleleri arkasından sürükleyen bir sürü şâir, edib ve söz üstâdı vardı. Bunlar pekçoğu itibariyle de O'na muârız idiler. Yeryer kafa kafaya verip düşünüyor; Kur'ân'ı bir kalıba yerleştirmek, birşeye benzetmek ve ne olursa olsun mutlaka hakkından gelmek istiyorlardı.

Hatta, zaman zaman hristiyan ve yahudi âlimleriyle de görüşüyor, onların düşüncelerini alıyorlardı . Ne pahasına olursa olsun Kur'ân çağlayanını durdurmak ve kurutmak için akıllarına gelen herşeyi yapma kararındaydılar. Bütün bu engellere ve engellemelere, akla hayâle gelmedik karşı koymalara aldırmadan yoluna devam eden Hz. Muhammed (sav), bilumum inkârlara, ilhadlara karşı sadece ve sadece Kur'ân'la muâraza ediyor ve mücadelesini de zaferle noktalıyordu. Hem de bunca hasıma rağmen. Evet, o gün, hristiyan ve yahudi ulemasıyla beraber, belâğatın dev temsilcileri, tek cebhe olup etrafı velveleye verdikleri bir dönemde, Kur'ân o üstün ifade gücü, o büyüleyici beyanı, o başdöndürücü üslûbu, o insanın içini ürperten ledünniliği ve ruhâniliğiyle muhatablarının gönlüne girdi; arşı, ferşi çınlatacak bir ses, bir soluk oldu yükseldi.. bir mübâriz gibi hasımlarını muârazaya çağırdı, tehdit etti, meydan okudu "siz de Kur'ân'a benzer bir kitap, hiç olmazsa onun bir suresine denk birşey, daha da olmazsa aynı ağırlıkta bir âyet ortaya koyun; yoksa savulun gidin!.." dediği ve o günden bugüne de "Eğer kulumuz Muhammed'e (sav) indirdiğimizden şüphe içindeyseniz, haydi onun gibi bir sûre getiriniz ve eğer doğru iseniz; Allah'tan başka bütün yardımcılarınızı da çağırınız." (Bakara/23) "De ki: and olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'ân’ın bir benzerini getirmek için toplansalar, yine onun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka çıkıp yardım etseler de" (İsra/8:cool: "Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Öyle ise siz de onun benzeri on uydurulmuş (dahi olsa) sure getiriniz. (Hatta) eğer doğru iseniz, Allah'dan başka çağırabildiklerinizi de çağırınız" (Hıld/13) ayetleriyle aynı şeyleri tekrar edip durduğu halde, bir-iki hezeyanın dışında, Kur'ân'ın bu meydan okuyuşuna cevab verilmemesi, onun. kaynağının beşerî olmadığını gösterir.

Çünkü, tarih şahitdir ki, Kur'ân'ın muârızları O'na ve O'nun mübelliğine her türlü kötülük yapmayı denedikleri halde, Kur'ân'a nazire yapmayı akıllarından bile geçirmediler. Böyle birşeye güçleri yetseydi, nazire ile Kur'ân'ın sesini kesecek, tehlikelerle dolu muharebe yoluna girmeyeceklerdi. Evet, o koca belâğat üstadları, şeref, haysiyet hatta ırz, namus gibi en değerli şeylerini tehlikeye atıp muharebe yolunu seçmeleri, Kur'ân'a nazire yapılamamasının en açık delîlidir. Eğer nazire yapmak mümkün olsaydı, münazara yolunu muharebe yoluna tercîh edecek ve geleceklerini katiyyen tehlikeye atmayacaklardı. Arab şâir ve nâşirlerinin, Kur'ân'ın benzerini getirememeleri tahakkuk edince, ona hristiyan ve yahudiler arasında menşe' aramak beyhude ve bir çaresizlik ifadesidir. Hem, hristiyan ve yahudiler bu muhteva ve bu ifade zenginliğinde bir kitap hazırlayıp ortaya koymaya güçleri yetseydi, ne diye onu başkasına nisbet edeceklerdi. "Biz yaptık" der ve onunla övünürlerdi...

Kaldı ki, dünden bugüne, dikkatsiz veya garazlı bir iki müsteşrik ve müşrike bedel, bir sürü ilim adamı, araştırmacı ve mütefekkir Kur'ân'ın muhteva zenginliği, ifade gücü karşısında hayranlıklarını gizleyememiş ve onu alkışlamışlardır. Charles Milles; Kur'ân'ın üslubundaki zenginlik itibariyle tanzîr ve tercüme edilmeyecek kadar yüksek bir edâya sahib olduğunu... Victor İmberdes; Kur'an'ın, bütün hukuk esaslarına kaynak olabilecek zengin bir muhtevaya sahib bulunduğunu... Ernest Renan; Kur'ân'ın dînî bir inkılâb kadar edebî bir inkılâb da yaptığını... Gustave Le Bon; Kur'ân'la gelen İslâm'ın en saf, en hâlis bir tevhid anlayışını dünyaya tebliğ ettiğini... CI. Huart; Kur'ân'ın Allah kelâmı olup, vahiy yoluyla Hz. Muhammed'e (sav) tebliğ edildiğini... H. Holman; Hz.Muhammed (sav)'in Allah'ın son peygamberi, İslâmiyetin de vahyedilmiş dinlerin en sonuncusu bulunduğunu... Emile Dermenyhem; Kur'an'ın, Peygamber (A.S.)'in birinci mucizesi olduğunu, edebî güzelliği itibariyle de erişilmez bir muamma olduğunu... Arthur Bellegri; Hz. Muhammed'in (sav) tebliğ ettiği Kur'ân'ın bizzat Allah'ın eseü olduğunu.,. Jean Paul Roux; Peygamberimizin en güçlü mucizesinin melek vasıtasıyla gönderilen Kur'ân-ı Kerim olduğunu... Raymond Charles; Kur'ân'ın, hükmü hâlâ devam eden ve Allah'ın bir elçi vasıtasıyla müminlere tebliğ ettiği beyanların en canlısı olduğunu... Dr. Maurice; Kur'an'ın her türlü tenkîdin fevkinde bir mucize, bir harika olduğunu hatta daha da ileri giderek, edebiyatla ilgilenenler için Kur'ân'ın bir edebî kaynak, lisan mütehassısları için lâfızlar hazinesi ve şairler için bir ilham menbaı bulunduğunu... Manuel King; Kur'ân'ın, peygamberimizin peygamberliği süresince Allah'dan aldığı emirlerin mecmuu bulunduğunu... Mr. Rodwell; İnsanın Kur'ân'ı okudukça hayretler içinde kaldığını ifâde eder ve onu takdirlerle alkışlarlar.
"Zikri (Kur'an'ı) kesinlikle biz indirdik; elbette onu biz koruyacağız" (Hicr Süresi 9)
Ayetin anlamı:
Ey Muhammed! Biz şanımızın yüceliği ile Kur'an'ı sana indirdik Şüphesiz bu Kur'an'ı koruyacak olan da biziz Onu fazlalık, eksiklik, değiştirme ve bozmadan koruyacağız Tefsirciler şöyle der: Allah, bu Kur'an'ı korumayı üzerine aldı Onun için hiç kimse onu fazlalaştıramaz ve eksiltemez; değiştiremez ve bozamaz...
kaynak ve eleştiriler için bkz. www.mumsema.com
Hala inanmıyorsan diyeceğim birşey yok.Sen inanma biz inanalım.Bir de yazdıklarımın hepsini okuyun da,sadece bir yeri okuyup hemen itiraz etmezseniz sevinirim :grin:

Steelo said:
Belli bir zeka yaşına geldiysen korkma Ateist olmazsın ateist yapcak olsam direk müslümanlığın eksilerini gösterirdim
İslam dinin eksikleri yok, bu dine mensup insanların yanlışları var.
işte bu kadar :grin:
 
Back
Top Bottom