Mehmed : Kontluktan İmparatorluğa (Bölüm IV:Yıkım'dan Diriliş'e)

Users who are viewing this thread

Bu bölüm, ana arakterimizin olaylara dahil oluşunu ve etrafındaki bir takım karakterlerle tanışıklığını anlatıyor. Yani karakterin ufak kişilik özellikleri, çocukluğu, yaşamı ve tahta geçişine kadar olan olaylar bu bölümde belirtiliyor.


Bu benim ilk hikaye denemelerimden ve bu forumdaki ilk iletim. Umuyorum ki tecrübeli hikaye yazarları bu iletimi okurlar. Kendilerinden ricam bana kendimi nasıl iyileştirebileceğimi ve bu bölümün eksik yönlerini bana bildirmeleridir.





Yıllar önce uzak, entrika, kan, ihanet ve ölüm dolu bir diyarda Mehmed adı verilen bir çocuk doğdu. Babası Alexandr Komnenos, annesi Maria Doukas olan bu genç Komnenos ailesinin tek ve erkek çocuğuydu yani ailenin tek varisi konumundaydı. Ailesi o dönemlerde bulundukları bölgede ufak bir kaleye hükmeden basit bir aileyken iç isyanlarda yaptıkları başarılı politika ve zaferi kazanacak kişinin tarafını tutmaları onlara yaramış ve bulundukları bu bölgede hatrı sayılır bir güce sahip olmuştu.

Hikayemizin başrolünde bulunacak bu genç, tek evlat olduğundan gerek ailesinin sağlamış olduğu devasa imkanlar ile güçlenmiş, savaş konusunda yeteneklenmiş, ustalarından iyi kılıç tutabilecek duruma gelmişti ancak hala tecrübesiz ve biraz da kibirli idi. Bulundukları kalenin altı altın yataklarıyla doluydu. Bu durum onları imparatorluğun hazinesi ve kasası durumuna sokuyordu. Babasının bu konu sebebiyle el üzerinde tutulduğunu gören genç Mehmed de bu sebepten olacak ki biraz kibirli yetişmişti.

Bir Devrin Sonu:İkinci İsyan

Çok geçmeden imparatorluğun istikrarsız ve düzensiz havası kendini gösterdi ve yeniden isyanlar patlak verdi. Alexandr bu sefer yanlış seçim yapmıştı. İmparator Nikodemos'a desteğini bildiren Alexandr, ordularını bir haftada hazırlatıp derhal yola koyuldu. İki hafta sonra Çifte Geçitler'deki İmparatorluk Ordusu Karargahı'na ulaştılar.
Henüz dinlenmeye başlayan İmparatorluk Ordusu ani bir gece baskınıyla sarsıldı. Sayılarını tahmin dahi edemedikleri pek çok atlı asker kampa doğru yıldırım gibi hücum etmiş ve dinlenmekte olan ve ya dikkatsiz ve hazır olmayan İmparatorluk yanlısı askerleri paramparça etmiş, ancak İmparatorluk Muhafızları'nın olağanüstü direnişleriyle zar zor durdurulabildiler. Sabah güneş doğmaya başladığında anlaşılmıştı ki bu gelenler sadece isyancıların ordusunun öncü birliklerinden ibaretti. Yaklaşık 5.000 kayıp veren İmparatorluk Ordusu Çifte Geçitler'den Kuzey'e yani meydan savaşının olacağı Kerm bölgesine doğru ilerlediler.

İki devasa ordu burada karşılaştı. Merkez bölgesinde İmparator Nikodemos'un direkt komutasında 40.000 Piyade, 25.000 Süvari ve 15.000'e yakın Okçu bulunmaktaydı. Kanatlarda ise yerel bölgelerin sayıca az ve daha az disiplinli askerleri bulunmaktaydı. Alexandr Komnenos, imparator tarafından strateji bilgisine güvenildiği için Sağ kanat komutanı yapılmış, emrine 50.000'e yakın asker verilmişti. Görevi ise düşman sağ kanadını her pahasına yerine mıhlamak olacaktı. Sol kanatta bölgenin başka güçlü derebeylerinden Ioannes Palaihonos bulunuyor, 40.000 civarı askere komuta ediyordu. İhtiyat kuvveti olarak merkezin düşmesi durumunda merkeze yardıma yetişmesi için bekletilen orduda Grandük Traianos bulunuyordu. Emrinde 10.000 civarı Ağır Katafrakt Süvarisi ile beklemekteydi. Görevi bozulmakta olan merkez kanadını yeniden toparlamak için bir topyekün hücum olarak belirlenmiş, bunun düşmanın inancını kırıp askerleri güçlendireceğine inanılmıştı. Düşman sayıca daha üstün olmakla beraber şu savaş boyunca daha kolay erzak temin edebiliyor iken, İmparatorluk Ordusu ise lojistik desteği zar zor sağlayabiliyordu. Bazı askerler disiplinsizlik örneği gösterip köyleri basmaya kalkınca kafaları kesilerek idam edildiler.

İki Kartal'ın Savaşı

Düşman yaklaşık 200.000 askere sahipti. 100.000 askere sahip merkez kanadını İsyancı Kral Notaras komuta ediyordu. Kral Notaras, gayet iyi yönetim bilgisine sahip, bunun yanında avlanmayı seven, korku ile insanları kendine bağlayabileceğini düşünen bir hükümdardı. 50.000 askere sahip sol kanadı ise Notaras'ın öz kardeşi Grandük Justinian kontrol ediyordu. Abisi gibi Justinian da iyi yönetim bilgisine sahip ancak abisini dengeleyici olarak daha naif bir insandı. Bunun yanında genelde stratejileri Justinian hazırlar, abisine sunardı. Bu sebepten abisi ile arası da iyi sayılırdı. Abisine tek rakip oydu oysa ki. sağ kanatta ise 50.000 askere komuta eden İsyancı başka bir kral olan Kral Metaxas komuta ediyordu. Savaş iki tarafın birbirlerine olan topyekün hücumuyla başladı. İmparatorluk yanlısı askerler yavaşça geri çekiliyor düzenler bozuluyordu. Grandük Traianos görevini yapmak için doğrudan merkez kanada hücum emri verdi. 10.000 Ağır atlı asker toprağı adeta sarsarak düşman merkez kanadının içlerine doğru ilerlemeye başladı. O sırada merkezde askerleriyle tutunmaya çalışan İmparator Nikodemos, düşman Kralı Notaras'ı tek başına savaş alanında gördü ve atını dörtnala sürmeye başladı. Notaras onu farkedip kılıcı yere atarak savaş baltasını çıkarttı ve ona; ''Eğer gerçek bir savaşçıysan düello yapalım.'' diyerek düello teklif etti. İmparator teklifi kabul edip atından indi. Yerde kıyasıya kapışan iki liderden Nikodemos bir anlık gardını düşürünce hızlı bir şekilde kolunu kaldıran Notaras, İmparator'un göğsüne baltasını saplayıp baltasını iki yana açtırarak İmparator'un acı içinde ölümünün ardından İmparator'un gövdesini atına bağlayarak süvarileri ile İmparatorluk hatlarına hücuma geçmiş, bu sebepten dolayı İmparatorlarının ölümünü gören askerler Traianos'un çabalarına rağmen geri dönmemiş, merkez hattı ise toparlanamayacak biçimde geri çekilmişti. Bunu gören sol kanat komutanı Ioannes kanadına geri çekilme emrini verdi. Alexandr tam çekilme emrini vermek için arkasını döndüğünde üzerine doğru gelen süvari, tek gürz darbesi ile Alexandr'ı öldürdü ve Sağ kanat ta geri çekilmeye başladı. 'İki Kartal'ın Savaşı' lakabını kazanan bu savaş sonucunda İmparatorluğun başına Notaras geçmiş, Justinian da Kral'ın Yardımcısı ilan edilmiş, savaş sonrası da Metaxas'ın cesedi askerlerin arasında bulunmuştu. Savaş sonucu İmparator Notaras tahta oturmuş, İmparatorluk yanlısı pek çok yetkilinin kellesini kapı girişlerine astırmış ve diyarın dört bir yanına mektuplar gönderterek imparatorluğunu bildirince Mehmed babasının dönmediğini farketmiş ve tahta geçmişti. Bakalım Mehmed babasıyla aynı kaderi mi paylaşacak yoksa yeni bir ufuğun yolunu mu açacaktı?

Devamı 2. Bölümde...

Bölüm 2: Genç Kartal

Xb8nD3.png


Kendi halkı arasında Dük ünvanını alan Doux Mehmed Komnenos, tahta oturduğu zaman babasının erken ölümünden dolayı imparator hariç hiçbir lider ile henüz temas kurmadı. Mehmed sarayının balkonuna doğru ağır adımlarla ilerledi, ellerini korkuluklara dayayarak şehrini seyretmeye başlarken burçlar dikkatini çekti. Burçlar bakımsızlıktan yıpranmış, en ufak kuşatmalarda dahi dümdüz olacak hale dönmüştü. Mehmed şehri izlemeye devam etti. Gözü markete doğru ilişti ve kalesine pek fazla kervan gelmediğini farketti. Derhal salona dönerek tahtına oturup eline bir kalem bir de kağıt alarak yazmaya başladı:

''Burçların yeniden imarı ve dizaynı için hazineden 25 bin gümüş bütçe ayrılmıştır. Duvarlar durmadan, gece ve gündüz imar edilecektir. Askerler her daim talim edilecekler ve devriyeler iki katına çıkarılacaklardır. Bu işlemler için 7 bin gümüş bütçe ayrılmıştır.
Dük Mehmed Komnenos''

Mührü vurduktan hemen sonra muhafızlarından birine seslendi:

-Muhafız!
+Buyrun Lordum.
-Derhal ulağa bu mektubu ulaştırın.
+Emredersiniz efendim.

Mehmed ayrıca odasından çıkarak birkaç muhafızı ile kuzgun bakıcısının yanına giderek etraftaki liderlere kendisini dük ilan ettiği bir mesajı iletmesini bildirdi. Hemen ardından geri odasına dönerek kadehine bir Komnenos Kırmızısı doldurarak şehrini izlemeye koyuldu. Komnenos hanedanının başkenti olan Griffinchurch Şehri büyük bir şehirdi ve bulunduğu Ethessia bölgesindeki en büyük şehirlerlden biriydi.
JV85nW.png


Bulundukları imparatorluğun başkenti ise Domet şehriydi. Defalarca kuşatılmıştı ancak imparatorluk her defasında şehri savunmayı başarmıştı. Duvarları şimdiye kadar yıkılmaz diye biliniyordu. Zaten duvarları yıkılsa dahi içerideki Altın Pelerinlilerden kurtulabilen pek olmuyordu. Şehre dostça girmek tek yoldu. Düşman olarak bu şehre girmek imkansıza yakındı. Denizden girmesinler diye de denize zincir çekilmişti. Nehir ise gözetleme kuleleriyle korunmaktaydı. Devasa duvarlar, mahalleler, yollar, meydanlar hep altın saçıyordu. Ticaretin kalbi adeta burasıydı.
9YW6or.png


Tam Mehmed devriyeler planının işe yarayıp yaramayacağını düşünmekteyken içeri muhafızlarından biri girerek:

+Lordum beklediğiniz mesajlar bize ulaştı.
-Pekala getirin.

Hemen bir muhafız kuzgunların bacaklarından kağıtları alıp mesajları okumaya başladı:

''Ben Boater kalesi lordu Lord Edward Boater, siz Griffinchurch Lordunu selamlıyor.''
''Abeth Kalesi'nden Griffinchurch'e ve Griffinchurch'ün yeni kralının uzun hükmüne selam olsun.''
''Via Şehri Meritokratları olarak biz, siz Griffinchurch Lordu ve Komnenos Dükü'ne esenlik dolu hüküm diler.''

Mehmed gelen bu üç mektuptan bir ay kadar sonra etraftaki tüm düklere taç giyme töreni yapacağını duyurdu ve hazırlıkları başlattı. Mehmed kimin ne kadar güçlü olduğunu görmek için bu yolu seçmişti. Aynı zamanda bir gövde gösterisi de düzenleyecektir. Duvarlar imar edilmiş, Komnenosların Sancakları ışıltıyla dalgalanmaktaydı. Kalede büyük bir şölen hazırlanmış, askerlerin dinlenmeleri için şehir dışına kamp kurmaları belirtilmişti. Yakınlarında bulunan 5 dükten 4'ü katılmış Auntov ailesi katılmayı reddetmişti. Şölen öyle güzel başlamıştı ki soytarılar ve sihirbazlar hünerlerini sergiliyor, yemeklerin ardı arkası kesilmiyordu. Tüm Dükler içeride kutlamaları yapıp sohbet ederken kapılar bir anda açılıverdi. İçeri giren Auntov Dükü Dimitri idi. Ortamdaki hava bir anda buz kesildi. İçeri muhafızları ile girmişti. İri yapılı bu insandan bozma herif yüksek sesle konuşmaya başladı:

+Ah Mehmed, babasının yavrusu. Tahta geçmişsin duyduğuma göre. Kusura bakma biraz geciktim herhalde. Sen burda eğlenirken ben de biraz avlanıyordum da.
-Sorun yok Dimitri. Geldiğin için çok mutlu olduğumuzdan emin olabilirsin. Şurada boş bir sandalye var istersen geçersin.
+Hayır. Zaten uzun süredir oturuyorum ayakta kalmak daha hoş olacaktır.

Dimitri hizmetlinin elindeki sürahiye uzanınca hizmetli kadın ister istemez bu insan bozmasından korkup bir geri adım atınca kabaran Dimitri hızlıca sürahiyi alıp kafasına dikmeye başladı. Mehmed'den daha yaşlı ve daha uzun süredir hükmeden, Dimitri'yi ve İmparator Notaras ile olan silah arkadaşlığı ilişkisini bilen Dükler kafalarını mutsuz bir şekilde salladılar. Mehmed ise olanlara anlam veremiyor ve Dimitriye öylece bakıyordu.

Mehmed yaptığı çıkarımlar sonucu politik olarak en güçlü olan kişinin Dimitri olduğundan neredeyse emindi. Via Şehrinin ticaret şehri olmasından dolayı pek bir gücü yoktu. Abeth ve Boater birbirine yakın güçlere sahip ufak ailelerdi. Auntovlar ise ticari olarak çok güçlü olmasalar da cesur askerlere sahip oldukları belli oluyordu. Ancak askeri olarak en güçlü düklük şuan Mehmed'den başkası değildi.

Yaklaşık bir saat sonra taç giyme töreni başladı. Mehmed yeminini etti ve tacını giydi. Sıra tebriğe gelmişti. Kendisine bağlı kontlar sırayla önünde diz çökerken dükler ise onunla el sıkışarak onu tebrik ediyorlardı. Dimitri en arkadaydı. Sıra kendisine geldiğinde sırıtarak ilerledi ve yanlışlıkla takılmış gibi yaparak elindeki şarabı Mehmed'in ayağına döktü. Bu bir nevi tüm sülaleye yapılan hakaretti. Mehmed o henüz yerden kalkmamışken ayağını Dimitri'nin üstüne sildi. Bu sebeple düklerin desteğini kazanmış, Dimitri ise buna epey sinirlenerek Mehmed'in yakasına yapışmıştı. Bunun üzerine muhafızlar Dimitri'yi dışarı çıkarttılar. Dimitri hızla ormanın içinde kayboldu.

Tören bittiği vakit tüm davetliler şehir kapısından çıkarak yola koyuldular. Mehmed ise taht odasına döndüğünde masasının üzerinde bir takım mektuplar buldu. Acil olmalıydı ki kendisi yokken odasına bırakılmıştı. Mektupta acil savaş çağrısı yazıyor, Doğudan gelen pek çok düşmanın topraklara girip toprakları talan ettiği, daha ilk ayda iki kalenin yerle bir olduğu bildiriliyordu. Derhal Dorme'de ordular toplanacak ve düşman üstüne yürünecekti. Mehmed bakalım ilk savaşında kazanabilecek miydi?

2. Bölüm sonu.


Bölüm 3:Tanrıların Kırbaçları

Doğu'dan gelen ordu hiç durmadan ve karşılarındakilere acımadan onları katlederken İmparatorluk'ta boşdurmuyor ve ordu topluyordu. Mehmed ordusu ile Dorme'a ilerlerken Steiter Şehri'nn kuşatıldığı haberini aldı. Steiter Şehri İmparatorluğun Doğu Kapısı olarak biliniyordu. İmparaorluğa Doğu'dan girmek isteyecek her düşman Steiter'den geçmek zorundaydı. Steiter, duvarları 7 Metreyi bulan, kulelerinde balista ve mancınıklara yer yetecek kadar geniş kulelere sahip, ordusu ise cesur bir şehirdi ancak Steiter'den ulaşan son mektup düşmanın sayısının sayılmasının imkansız olduğunu bildiriyordu. İmparatorluk yeni savaştan çıkmış ve bu savaş için derebeylerine bel bağlamaktan başka çaresi kalmamıştı.
aa8210404ade262640a7dad48e5e477b.jpg



Mehmed Dorme'daki İmparatorluk Ordu Karargahı'na katıldı ve İmparatorluk Ordusu hareketine başladı. Steiter kuşatmasını yarmaya gidilecekti. Ordu Steiter duvarlarına güvenerek ağır hareket ediyordu. İki hafta sonrasında bir yaylanın ortasında kamp kurdukları bir öğlen vakti düşmanların ormanların içinden yavaşça geldiğini farkettiler. Orman adeta insan kusuyordu. Gözcü hızlı adımlarla yemek yiyen konseyin yanına geldi ve:
''Onlar geldi! Steiter düşmüş!'' diye haberi iletti. Notaras hiddetlenerek ayağa kalktı ve:
''Bu imkansız olmalıydı! Derhal tüm komutanlar ordularını toplayıp kampın önünde hazırlansınlar.''
dedi.

Yaklaşık iki saat sonra ordular artık karşı karşıyaydı. Ani bir savaş durum değerlendirmesi ile pozisyonlar değerlendirilecekti. Notaras Merkez İmparatorluk Kuvvetleri Komutanı olurken Dimitri sağ kanatta Düklerin ordusunu komuta edecekti. Katafraktlar en arkada ihtiyat kuvvetleri olarak belirlenmişti. Sol kanat için önerilen isim İmparatorluk içindeki en önemli krallardan olan Turgen idi. Kralların ordusunu komuta edecekti. Mehmed'in ise adından bahsedilmemişti dahi. Mehmed, Notaras'a heyecanla:
''Ya ben ve askerlerim? Biz ne yapacağız?'' diye sorunca Notaras basitçe:
''Siz karargahı koruyacaksınız. Umarım o ünlü mızrakçılarınız iyi iş yaparlar.'' dedi ve kılıcını çekerek ordusunun başına gitti. Mehmed sinirli bir biçimde
''Benim ordumun ve mızrakçımın karargahta ne yardımı olacak!''diye haıflandıysa da artık geri dönüş yoktu. Mehmed karargahın girişine pozisyonlandırmıştı ordusunu.

Savaş düşmanların atlı okçularının öne çıkması ile başladı. Notaras ilk kez böyle bir şeye tanıklık etmekteydi. Hava açık, görüş ise netti. Saflar bir anda yukarıdan gelen çığlıklar ile inlemeye başladı. Bu çığlık atan oklar askerlerin arasında ''Gökten melekler dahi onlara yardım ediyor!'' olarak yorumlanınca askerlerin morali adeta sıfırlandı. Düşman bir anda atlıları ile hücuma geçti. Notaras ve Merkez kanada ait süvariler baskını önlemek için Notaras'ın önderliğinde cesurca ileri atıldı. Arkadan katafraktlar da derhal inisiyatif kullanarak hücuma geçti. Bu karargahı savunmasız bırakmış, kırılan kanatlara desteği yok etmişti. Ordu açık bir çembere alınma tehlikesi geçirebilirdi. Notaras en önde kıyasıya çarpışmaktaydı ancak sayıca epey azınlıktaydı etrafı sarılmaktaydı. Bir süre sonra katafraktların seslerini duydu ve arkasına döndü. Devasa bir düşman ağır atlı bölüğü onları yerlerine mıhlayıp görüş alanını kestikten sonra Notaras artık çemberde olduğunu kabullenmişti. Merkez kanat ise komutansızlıktan ne yapacağını bilmiyordu. Sağ ve sol kanat halihazırda düşman atlı okçularından ve atlılarından ziyadesiyle kayıp vermekteydi. Katafraktlar arada erimiş ve yok olmuştu. Kaçabilen belki yüz asker kurtulmuştu o ölüm çemberinden. Mehmed hızlıca askerleriyle Merkez kanada katılıp komutayı eline almaya çalıştı. Bazı komutanlar ona itaat etmeyeceklerini söyleyince heyecanını gizlemeye çalışarak:
''İmparatorunuz ileride ölürken hiçbir şey yapmıyorsunuz şimdi ise yapmaya çalışan birine yardım etmiyorsunuz. Siz İmparatorluk askeriyseniz haydi onu kurtarmaya!'' diye bağırarak Merkez kuvvetleri topyekün hücuma geçirdi. En önde Griffinchurch Altın Pelerinli Mızrakçıları ve arkasında mızrakçılar ok başı pozisyonda saldırıyordu. Hemen arkalarında kılıçlı askerler naralar atarak saldırıya geçmiş, okçular ise atış menzillerinde durmuş ve yoğun ok atışına başlamışlardı. Mehmed ve süvariler kanatlarda ağır ağır ilerlemekteydi. Mızrakçılar katafraktların halen çaresizce katledildiği o çembere çok yaklaştıkları an Mehmed süvarileri ile hücuma geçti. Bu taarruz düşmanın gardını başka yöne çektiği an mızraklılar ve kılıçlı piyadeler çemberdeki şaşkın barbarlara saldırarak onları yavaşça eritmeye başladılar. Mehmed en ön saflarda çarpışıyor bu ise düşman liderinin dikkatini çekiyordu. Sanki Mehmed yavaştan onun saygısını kazanıyordu. Çember nihayet aralandığında içerideki vahşet daha belli olmaya başladı. Binlerce asker cesetleriyle tepecikler oluşturmuştu. Karşıda ise Notaras ve son birkaç sadık askeri son kılıçlarını savurmaktaydılar. Bir anda düşman piyadeleri de savaş alanına girdiler. Hedefleri boş kalan merkez okçularıydı. Mehmed, kılıçlı piyadeleri onları durdurmaya gönderince sayıca iyice azaldılar ve düşman klasik çembere alma taktiğini uygulamaya başladı. Mehmed son çare olarak tüm askerleri ile huruç deneyecek ve karargaha saklanacaktı. Zira başka çareside yoktu. Tek kanada yönelik saldırı başladığında İmparatorluk Muhafızları çekilmeyi korumakla görev aldılar. Bu görev için kendileri gönüllü olmuşlardı. Mehmed çemberi askerleriyle bir noktadan yararken arkada cesur Muhafızların naraları duyuluyordu. Mehmed askerleriyle uzaklaşmaya başladıkça Muhafızların son kılıç sesleri de kendisine artık zar zor geliyordu.
8008739c71aadb5d7c40430bfb3fc954.jpg



Karargah ufak bir tahta duvarla çevrili ve birkaç gözetleme kulesi hariç pek bir şeye de sahip değildi. Mehmed karargaha vardığında çok yorulmuş ve direk toplantı odasına geçip su içtikten sonra oraya yığılmıştı. Hemen düşman karargahın etrafını sardı. Askerler gece gündüz çalışarak üç güne tahta duvarları ve kuleleri güçlendirip biraz dayanacak hale getirmişlerdi. Düşman Lideri Balamir Kağan elçilerini göndererek teslimiyet istedi. İmparator'un esir olduğunu ve onların dayanmasının önemsiz olduğunu söyledikten sonra kimsenin öldürülmeyeceğine dair teminat verdi. Mehmed cevabı reddederek Balamir Kağan'ı adeta şok etti.
images_24.jpeg

''Balamir Kağan''

Hemen ardından karargah kuşatması başladı. Daha ilk saldırıda tüm duvarlar dümdüz edilmesine rağmen karargahın içine giren atlılar dar alanda mızraklılarca ağır kayıp vererek geri çekildiler. Mehmed derhal Altın Pelerinlileri ile Falanks düzenine geçerek yavaş ilerlemeye başladı. Bunu ilk kez gören düşman atlıları devasa kuvvetlerle saldırdılar ancak Falanks'ın devasa etkisi karşısında eriyip gittiler. Bunu gören Balamir derhal bu kuvvetlerin etrafını sardırıp tehditler yağdırtmaya başladı.
''Askerlerin çok cesur duruyorlar ama ölünce duramayacaklar! Ölmelerine izin mi vereceksin?''
Mehmed baskılara dayanamadı. Zira ilk savaşından katil diye anılmak istemeyerek teslim oldu. Balamir Kağan onu görmeyi çok istemekteydi. İkisi de çetin savaşçılardı. Mehmed son kez ''Ben de gittim bir geyiğin avına'' diye şarkı söylemeye başlayarak düşmana doğru ilerledi. Tam herkes gardını alıp hazırlanırken silahını yere attı. Herkes Mehmed'in yüzüne bakarken o düşmanları süzüp hafiften sırıtarak atıyla düşmanların arasından ilerlemeye başladı. Balamir Kağan'ın emri dolayısıyla ona sadece refakat edilecek dokunulmayacak, askerleri ise birbirlerine bağlanarak oturtulacaktı. Mehmed ağır adımlarla Balamir'in önünde atından inerek ilerlemeye başladı. Hafiften üşüyordu. Tenini ufak bir rüzgar gıdıklıyordu. Balamir karşısında dimdik duruyor buğday tenli yüzü, çekik gözleri ile Mehmed'i süzüyordu. Mehmed karşısında durdu ve sert ve biraz da mahmur bir tavırla:
''Adamlarımı ölüme terketmedim. Senin de binlerce geyiğini avladım. Ama kaldım kaya başında.''dedi.
Balamir askerlerine emrederek ellerini bağlattı. Mehmed'in gözünden bir damla yaş düşmüştü. İlk savaşında hezimete uğramış babasının yolundan gidememişti. Balamir Kağan ona iyi davranıyordu. Onu sürekli yanında tutuyordu. On gün içinde Griffinchurch'e geldiler. Üç kademeli duvarları gören Balamir gayet şaşkındı. Mehmed'e bakarak:
''Kalenin hayatta kalması için git ve teslim olmalarını söyle. Diz çöksünler. Zarar gelmeyecek.'' dedi. Mehmed isteneni yaptı ve kalenin kapılarını açtırıp İmparatorluk Bayraklarını indirdi ancak Komnenos bayraklarını indirmedi. Balamir şehre girerek Mehmed ve Notaras ile taht salonuna geçti. Notaras bağlı biçimde durmadan küfrediyor Balamir'i buradan kurtulursa nasıl öldüreceğini söyleyip duruyordu. Mehmed ise sakindi. Lord salonunda Balamir Notaras'ı çağırttırıp:
''Bana diz çökersen topraklarını alacak olsan çöker misin?'' diye sordu. Notaras şimdiden diz çökerek ''Elbette Lordum. Sonuçta yenildim.'' dedi. Balamir kılıcını çıkartarak:''Sadece sen kaybettin. Sen olmasaydın belki de kaybetmeyeceklerdi.'' diyerek kolunu kaldırıp Notaras'ın kafasını kestiği an Mehmed arkasını döndü. Bu sahne yeteri kadar utanç vericiydi.

Balamir İmparatorluğu dağıttı ve İmparatorluk kasasını boşalttıktan sonra orduları terhis etti. Sonra esirleri saldı. Mehmed'e ise Dorme şehrine dokunmadan ismini Komnenia olarak değiştirip yeni yönetici ilan etti. Griffinchurch halkını ise buraya naklettirip Griffinchurch'ü dümdüz etti. Mehmed artık bir Kraldı. Komnenia Kralı. Zamanının en önemli ticaret noktalarından biri elindeydi ve hala Griffinchurch ordusu ona aitti. Etraftaki beylikler çok zayıflamıştı. Artık bölge merkezileşmeli gibi geliyordu Mehmed'e. Bakalım Komnenia Kralı, Koruyucu Lord Mehmed gelecek bölümde neler yapacak...

BÖLÜM SONU.


Bölüm 4: Yıkım'dan Diriliş'e
Mehmed artık Komnenia kralı olduğu şu ilk aylarda basit üç beş haydut sorunu dışında fazla bir problem yaşamamış, şehrinin zenginliklerini ise nereye harcayacağını bilemiyordu. Mehmed surları mahvolmuş bu şehre de aynı şekilde bir Theodosia Duvarı inşaa ettirmeye karar vermiş, üç kademeli bu duvarların aralarını hazırlanabilecek tuzaklar ve ihtiyaç olduğunda su veya yağ doldurulacak ufak kuyular açtıracaktı. Yaklaşık 2 ay geçmiş, surların inşaatı bitmiş, ordu yavaştan geri toparlanmış, düzgün bir filo kurulmuş ve şehirde herşey tıkırında gitmkteyken Mehmed yakınlarındaki bir kontluğun zor durumda olduğunu duyunca düşene de bir tekme ben atayım diyerekten sefer hazırlıklarını başlattı. Bir hafta içerisinde ordusunu hazırlamış ve Marbach köyünde kamp kurmuştu.
XbpD0R.png


Saldırıya gittiği Stoneseywry kontluğu ise gayet güçsüz ve duvarsız bir kasabaydı. Krallık ordusuna direniş göstermeden katıldılar. Kral bunun üzerine zaiyatsız bir zafer kazanarak evine döndü. Etrafındaki herkese kral olduğunu bildiren ulaklar ve elçiler iletti. Kendine tabii olmalarını talep etti. Abeth ve Boater kontları sonuna kadar desteklerini belirterek hediyeler gönderdiler ancak diğer kontlar ve dükler herhangi bir geri dönüt vermedi. Ulaklardan sadece bir kontluktan ulakların kellesi gönderildi. Mehmed hiddetlenerek ''Galiba birilerinin haddini bildirme zamanı gelmiş!'' diye bağırarak komutanlarına derhal sefer hazırlıklarını başlattı. Hedef saldırganların bulunduğu Lia kalesi olacaktır. Lia kalesi güçlülüğünün yanında suikastçileri ile ünlüdür. Bu şehre saldırılmaya kalkılırsa kesin bir can tehdidi de söz konusu olacaktı Mehmed için ancak Mehmed geri adım atmadı.

Lv0YRZ.png


İki haftalık marşın ardından Lia önlerine varan bu 65.000'e yakın asker derhal kuşatmaya başlayarak kamp kurdu. Mancınıklar, kuleler, koçbaşları ve niceleri inşaa edildi. Artık saldırı için herşey hazırdı. İki tarafta bekliyordu. Mehmed, tekneler hazırlatarak kılık değiştirerek nehirden birkaç asker sokmayı denediyse de başarılı olamadı. Farkedilen askerler oracıkta katledildi. Bunun üzerine Mehmed şehrin su kaynağı olan tek nehri zehirletip, yollara kontrol noktaları koydu. Askerlerin su ihtiyaçlarını ise açtırdığı kuyularca karşılatıyordu. Suyu içip zehirden deliye dönen insanların çığlıkları ve ölümleri, surdan aşağıya atlamaları hepsi kuşatmacılarca görülüyordu. Şehir dayanamayacak durumdaydı ve Mehmed artık hazırdı.

25.000 Asker aynı anda kuşatma kuleleri ve merdivenler ile duvarlara saldırıya geçti. Koçbaşları kapılara dayandı ve okçular surlara ok atmaya, mancınıklar ise gedik açma denemelerine başladı. Duvara çok sert biçimde saldıran Komnenia ordusu aynı mukavemeti alamıyor, dirençsiz askerler teker teker ölüyor, çoğusu da silah bırakıp hayatı için yalvarıyordu. Duvarlar artık Mehmed'in emrindeydi. Artık Şehrin Muhafızları ile savaşılması gerekiyordu. Mehmed ağır atlılar ve Altın Pelerinlileri ile ana kapıdan şehre girerek ana kaleye doğru hücum etmeye başladı. Karşısına çıkan muhafızları Altın Pelerinliler biçtikten sonra yavaş yavaş kale kapılarına dayanan Komnenialılar kapıları kırıp içerideki Dük'ün Muhafızları ile savaşmaya başladılar. Dük ailesini ülkeden göndermiş, kendisi de odasına çekilmiş beklemekteydi. Ansızın açılan kapı ile dükü karşısında, pencerenin önünde gören Mehmed ona doğru ilerledi. Dük aşağıya bakıp Mehmed'e sırıtarak ''Güçlendin Mehmed. Bakalım kontrol edebilecek misin?'' dedikten sonra aşağı atladı. Mehmed 5.000 Askerini kaybettiği bu çetin savaştan sonra 10.000 askerini oraya garnizon atayarak Komnenia'ya geri döndü. Ticaret yolunun önemli şehirlerinden biri daha artık Mehmed'deydi. Bakalım Mehmed gücünü kontrol edebilecek miydi?

SON.
 
Last edited:
Öncelikle emek verip hikaye yazmaya başlaman çok güzel :grin: Hikayenin benim fark ettiğim hataları ise; çok fazla sayı kullanımı var ve bu bir süre sonra okuru sıkabilir, olaylar biraz tarih anlatır gibi biraz da özet yazar gibi aceleyle yazılmış, bir de aşağıdaki tümceleri düzenlemeni tavsiye ederim. 
Orduları henüz dinlenmeye İmparatorluk Ordusu ani bir gece baskınıyla sarsıldı.
ancak zar zor İmparatorluk Muhafızları'nın olağanüstü direnişleriyle zar zor durdurulabildiler.

Öykünde başarılar diliyorum:grin:
 
Zeyon88 said:
Öncelikle emek verip hikaye yazmaya başlaman çok güzel :grin: Hikayenin benim fark ettiğim hataları ise; çok fazla sayı kullanımı var ve bu bir süre sonra okuru sıkabilir, olaylar biraz tarih anlatır gibi biraz da özet yazar gibi aceleyle yazılmış, bir de aşağıdaki tümceleri düzenlemeni tavsiye ederim. 
Orduları henüz dinlenmeye İmparatorluk Ordusu ani bir gece baskınıyla sarsıldı.
ancak zar zor İmparatorluk Muhafızları'nın olağanüstü direnişleriyle zar zor durdurulabildiler.

Öykünde başarılar diliyorum:grin:

Teşekkür ederim eleştirilerini dikkate aldım ve bu ufak hataları düzelttim şuan
 
Öncelikle, seni burada görmek güzel ve sevindirici. Hikayen biraz daha AAR tarzında bir tarih kitabı. Son zamanlarda forumda azaldı. Şuanda bile favorilerim arasına girdi. Takipteyim. Eline sağlık.
 
Nadir Şah said:
Öncelikle, seni burada görmek güzel ve sevindirici. Hikayen biraz daha AAR tarzında bir tarih kitabı. Son zamanlarda forumda azaldı. Şuanda bile favorilerim arasına girdi. Takipteyim. Eline sağlık.
Teşekkür ederim. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum  :smile:
 
Back
Top Bottom