Buzların Hakanı
Savaşların getirdiği tek şey yeni savaşlardır. Toprakları insanların kanıyla dolu olan Kraladya diyarında yeni bir çağ başlıyordu. Kutsal İttifak adı altında birleşen;Rodoklar, Veagirler ve Nordlar, Svadya topraklarını işgal edip neredeyse yok edecek düzeye getirmişlerdi. Güçlerinin zirvesini yaşayan Veagirler gözlerini, Kergitlerin haşin bozkırlarına dikmişti. Kergitler ise bu tehditleri göz ardı edip iç meseleleri ve güneyden gelen Sarranid akınlarına dikkatleri vermişlerdi. Bütün bu politik entrikalara ve savaşlara uzak bir yerde yaşayan İlteriş'in yoksul ve sıradan hayatı, can dostu Arslan ile giriştikleri bir iş ile değişecektir. Bu sadece onun değil tüm Dünyanın kaderini de değiştirecektir. |
Buzların Hakanı
Başlangıç 1 - Vatan Bulma Çabası
Başlangıç 2 - Ölüm Yağması
3.Bölüm Gizemli Görev
4.Bölüm Yeni Bir Dost
5.Bölüm Esir
6.Bölüm Gönüllü
7.Bölüm İntikam
8.Bölüm Beklenmedik Olay
9.Bölüm (???)
Namot atını doğudaki tepeye doğru çevirdi. Etrafın soğuğu direk olarak yüzüne gelmişti. Namot hayatının büyük bir bölümünü savaşta geçirmişti ancak böyle bir havayı hayatında ilk defa hissetmişti."Burada hiçbir canlı yaşamaz beyim." dedi Timuçin. Dediği aslında çok da yanlış bir söz değildi.
O kadar dehşetli bir hava vardı ki Namot'un atı bile ürkmüştü. Namot, bile buna çok şaşırdı, "Kızıl Ateş" tüm diyarlara nam salmış bir savaş atı, tek bir ayak vuruşu ile iki adamı birden yere devirebilecek bir canlı, düşmanın kaçma sebebi, savaşlarda en önde koşan bir at!.. Sadece Namot değil askerler,büyük yoldaşları,en yakın arkadaşlar;halk,çocuklar,kadınlar,yanlarında taşıdıkları sadık kurt ve köpekleri... Namot hayatında ikinci defa korktuğunu anımsadı. Birincisi babasını eve geldiği zamanlardı. Evet gerçekten de bu zamanlarda çok ürküyordu. Yüce Kergit Hanlığının büyük komutanı Nemriç muhârebesinde on beş bin nökeri ile kırk bin kişilik düşmanı yenen gaddar bir o kadar da cesur Sencer Bey. Namot kendini hep babasının altında hissetmişti. Hiçbir zaman babası kadar iyi bir komutan olmayacağını biliyordu.
O, bu düşüncelere dalmışken ikinci soğuk dalgası beyaz tenine vurdu, ela gözlerini bir türlü açamıyordu. İşte o zaman ikinci büyük korkusunun cehennem gibi olan bu soğuk diyar olduğunu öğrendi.
Ancak gitmeleri gereken daha çok yol vardı...
Birkaç Gün Ardından
Daha kaç gün at süreceklerdi, kaç gün aç olarak yataklarına gideceklerdi, kaç gün sonra Güneşin yüzünü görebileceklerdi veya daha kötüsü bir daha görebilecekler miydi?
Bundan halk bile usanmıştı ki ozanlar şu sözleri mırıldanıyorlardı:
"Kızıl Ateş bozuldu
Bizim atlar duruldu,
Vatan bulma çabası yok oldu
Evsiz kaldık bu mu oldu?"
Bey'in çadırı ölüm gibi sessizdi, hiçbir şey kıpırdamıyordu. Sanki yaratıklar her şeyi alıp gitmiş gibiydi. Yalnız iki şey dışında;biri Namot, biri de etraftaki soğuk rüzgârların çıkardığı kimi için dinlendirici kimi içinse de dehşet verici bir ses. Bu ölüm sessizliğini bozan ise Alçiçek hatundu. Çekik ve mavi gözleri,beyaz teni ve orta boyuyla Namot Beğ'in çadırına girdi."İçeri girebilir miyim beyim." dedi. Namot Bey kafasıyla onaylar şekilde içeri gelmesini işaret etti."Buyrun hatunum dedi." Bey. Alçiçek Hatun "Beyim kaç gündür yoldayız, obamızın kadınları bu durumdan pek nahoşlar en kısa sürede rahatça dolaşabilecek,at sürebilecek,çocuklarına daha sağlıklı bir şekilde bakacak bir yere hemen yerleşmek istiyorlar. Uzun zamandır yoldayız ve birçok oğlan maalesef öldü,bazılarını durumu çok kö..." sözünü tamamlamasına izin vermeden Namot Bey hemen söze girdi. "En kısa sürede bir yer bulunacak sen hiç merak etme." Dedi. Alçiçek Hatun yüzü asık bir şekilde çadırdan ayrıldı.
Namot çadırına bir süre dinlenmek istedi lakin gelen sürpiriz bir davetsiz misafirler tüm işi bozmuştu. Bunlar; Timuçin, Altay,Bilge ve Alp idiler. Hepsi bitap düşmüş ve nefes nefese kalmış bir şekilde çadıra girdiler. Bilge hemen söze girdi. "Efendim gözcülük için ayrılan birçok nöker bugün geri döndü ve bizi sevindirecek bazı havadisleri var." Timuçin söze devam etti."Beyim nökerlerimiz güneybatıya doğru dağların ve iki nehrin arasında kalmış bir hayli alçak bir bölgenin varlığını bize bildirdi."
Namot'un içinde yeniden bir umut ışığı doğdu. "Hemen hazırlıklara başlayın, en kısa sürede yola çıkacağız."
Nekut Bölgesinin Yakınlarında
Sayamadıkları gün sonra yüzleri ilk defa yüzleri Güneş ışığına maruz kalmıştı. Namot hayatında bu kadar sevindiğini daha önce hatırlamıyordu. "İşte bulduk." diye bağırdı tayını süren İnpe obasına mensup bir çocuk. Sonunda bulmuşlardı. Tam ortada bulunan bir ova benzeri coğrafya. Tam üç dağ vardı ikisi birbirine paralel şekilde duruyordu. Birbirine aşık bir çifte benziyordu. Ancak aralarına giren diğer ve öteki dağlara nazaran daha büyük olan dağ sanki aşık dağların arasına girmiş kıskanç birini anımsatıyordu. Ancak bir taraf boştu ve bu noktadan ovaya iki nehir akıyordu.
Namot arkasına dönüp söyle dedi. "Halkım yiğit nökerlerim,kahraman kadınlar,geleceğin savaşçıları olan çocuklar burası artık bizim toprağımızdır. İlerleyin ve çadırlarınızı kurun!" Bu emir üzerine tüm halk ovaya doğru ilerledi.
Nekut'a Yerleştikten Bir Vakit Sonra
Birkaç ay sonra her şey yoluna girmişti. Halk tarıma başlamıştı. Hayvancılık hiç gitmediği kadar iyi gidiyordu. Tüm oba halkı bu yaşanan olaylar karşında her gün Namot Bey'e olan güvenleri daha da artıyordu.
Alçiçek Hatun Bey'in çadırına girdi. "Bey'im sizlere çok önemli havadisler getirdim." Dedi. Namot Bey o gün çok meşgul idi. Ama içini saran merak duygusu onu bu bilgiyi öğrenmeye doğru itti."Söyle bakalım." Dedi. Alçiçek Hatun "Efendim yakında varisiniz doğuyor ben gebeyim!" Dedi. Namot Bey ne söyleyeceğini bilemiyordu, içini bir coşku havası doldurdu.
Aylar sonra çocuk doğmuştu lakin bir gariplik var gibiydi bembeyaz ve soluk tenli,mavi gözlü bir erkek oğlan. Namot Bey buyruğunu verdi, "Davullar çalınsın kırk gün kırk gece şölenler yapılacak açı doyuracak, çıplağı elbiseli kılacağım!..
O kadar dehşetli bir hava vardı ki Namot'un atı bile ürkmüştü. Namot, bile buna çok şaşırdı, "Kızıl Ateş" tüm diyarlara nam salmış bir savaş atı, tek bir ayak vuruşu ile iki adamı birden yere devirebilecek bir canlı, düşmanın kaçma sebebi, savaşlarda en önde koşan bir at!.. Sadece Namot değil askerler,büyük yoldaşları,en yakın arkadaşlar;halk,çocuklar,kadınlar,yanlarında taşıdıkları sadık kurt ve köpekleri... Namot hayatında ikinci defa korktuğunu anımsadı. Birincisi babasını eve geldiği zamanlardı. Evet gerçekten de bu zamanlarda çok ürküyordu. Yüce Kergit Hanlığının büyük komutanı Nemriç muhârebesinde on beş bin nökeri ile kırk bin kişilik düşmanı yenen gaddar bir o kadar da cesur Sencer Bey. Namot kendini hep babasının altında hissetmişti. Hiçbir zaman babası kadar iyi bir komutan olmayacağını biliyordu.
O, bu düşüncelere dalmışken ikinci soğuk dalgası beyaz tenine vurdu, ela gözlerini bir türlü açamıyordu. İşte o zaman ikinci büyük korkusunun cehennem gibi olan bu soğuk diyar olduğunu öğrendi.
Ancak gitmeleri gereken daha çok yol vardı...
Birkaç Gün Ardından
Daha kaç gün at süreceklerdi, kaç gün aç olarak yataklarına gideceklerdi, kaç gün sonra Güneşin yüzünü görebileceklerdi veya daha kötüsü bir daha görebilecekler miydi?
Bundan halk bile usanmıştı ki ozanlar şu sözleri mırıldanıyorlardı:
"Kızıl Ateş bozuldu
Bizim atlar duruldu,
Vatan bulma çabası yok oldu
Evsiz kaldık bu mu oldu?"
Bey'in çadırı ölüm gibi sessizdi, hiçbir şey kıpırdamıyordu. Sanki yaratıklar her şeyi alıp gitmiş gibiydi. Yalnız iki şey dışında;biri Namot, biri de etraftaki soğuk rüzgârların çıkardığı kimi için dinlendirici kimi içinse de dehşet verici bir ses. Bu ölüm sessizliğini bozan ise Alçiçek hatundu. Çekik ve mavi gözleri,beyaz teni ve orta boyuyla Namot Beğ'in çadırına girdi."İçeri girebilir miyim beyim." dedi. Namot Bey kafasıyla onaylar şekilde içeri gelmesini işaret etti."Buyrun hatunum dedi." Bey. Alçiçek Hatun "Beyim kaç gündür yoldayız, obamızın kadınları bu durumdan pek nahoşlar en kısa sürede rahatça dolaşabilecek,at sürebilecek,çocuklarına daha sağlıklı bir şekilde bakacak bir yere hemen yerleşmek istiyorlar. Uzun zamandır yoldayız ve birçok oğlan maalesef öldü,bazılarını durumu çok kö..." sözünü tamamlamasına izin vermeden Namot Bey hemen söze girdi. "En kısa sürede bir yer bulunacak sen hiç merak etme." Dedi. Alçiçek Hatun yüzü asık bir şekilde çadırdan ayrıldı.
Namot çadırına bir süre dinlenmek istedi lakin gelen sürpiriz bir davetsiz misafirler tüm işi bozmuştu. Bunlar; Timuçin, Altay,Bilge ve Alp idiler. Hepsi bitap düşmüş ve nefes nefese kalmış bir şekilde çadıra girdiler. Bilge hemen söze girdi. "Efendim gözcülük için ayrılan birçok nöker bugün geri döndü ve bizi sevindirecek bazı havadisleri var." Timuçin söze devam etti."Beyim nökerlerimiz güneybatıya doğru dağların ve iki nehrin arasında kalmış bir hayli alçak bir bölgenin varlığını bize bildirdi."
Namot'un içinde yeniden bir umut ışığı doğdu. "Hemen hazırlıklara başlayın, en kısa sürede yola çıkacağız."
Nekut Bölgesinin Yakınlarında
Sayamadıkları gün sonra yüzleri ilk defa yüzleri Güneş ışığına maruz kalmıştı. Namot hayatında bu kadar sevindiğini daha önce hatırlamıyordu. "İşte bulduk." diye bağırdı tayını süren İnpe obasına mensup bir çocuk. Sonunda bulmuşlardı. Tam ortada bulunan bir ova benzeri coğrafya. Tam üç dağ vardı ikisi birbirine paralel şekilde duruyordu. Birbirine aşık bir çifte benziyordu. Ancak aralarına giren diğer ve öteki dağlara nazaran daha büyük olan dağ sanki aşık dağların arasına girmiş kıskanç birini anımsatıyordu. Ancak bir taraf boştu ve bu noktadan ovaya iki nehir akıyordu.
Namot arkasına dönüp söyle dedi. "Halkım yiğit nökerlerim,kahraman kadınlar,geleceğin savaşçıları olan çocuklar burası artık bizim toprağımızdır. İlerleyin ve çadırlarınızı kurun!" Bu emir üzerine tüm halk ovaya doğru ilerledi.
Nekut'a Yerleştikten Bir Vakit Sonra
Birkaç ay sonra her şey yoluna girmişti. Halk tarıma başlamıştı. Hayvancılık hiç gitmediği kadar iyi gidiyordu. Tüm oba halkı bu yaşanan olaylar karşında her gün Namot Bey'e olan güvenleri daha da artıyordu.
Alçiçek Hatun Bey'in çadırına girdi. "Bey'im sizlere çok önemli havadisler getirdim." Dedi. Namot Bey o gün çok meşgul idi. Ama içini saran merak duygusu onu bu bilgiyi öğrenmeye doğru itti."Söyle bakalım." Dedi. Alçiçek Hatun "Efendim yakında varisiniz doğuyor ben gebeyim!" Dedi. Namot Bey ne söyleyeceğini bilemiyordu, içini bir coşku havası doldurdu.
Aylar sonra çocuk doğmuştu lakin bir gariplik var gibiydi bembeyaz ve soluk tenli,mavi gözlü bir erkek oğlan. Namot Bey buyruğunu verdi, "Davullar çalınsın kırk gün kırk gece şölenler yapılacak açı doyuracak, çıplağı elbiseli kılacağım!..