"Şu ulu göğün göğsünü delen yağmurlar,
neden, neden susarsınız?
Görün şu masum hâlimi, acılarıma feryat olun.
Derdime derman olun..."
Evet, karşılaştığım bu hadise içimdeki inancımı köreltmişti. Zihnim bulanmış, gözlerime perde inmiş, o kutlu davanın artık sonu gelmişti. Ben ise kendimi çoktan şiire vermiş, başlamadan bitecek olan hayallerimin hâkimiyetine ket vurmaya devam ediyordum.
"Güven... Sen ne elim bir şeymişsin!
Varlığın ile gönlümü şenlendirmişsin,
Yokluğun ile inancımı kaybettirmişsin..."
Bizi tutsak eden yoldaşımız değildi, güvenimizdi. İşte o güvendiğimiz herif gözlerimizin içine bakarak kahkaha attı ve konuşmaya başladı:
-"Ahmak Gaddar. Babanın oğlu değilmişsin. Onun kadar zeki değilmişsin. Bir avuç askerle tahtı nasıl almayı düşündün ha? Düşünmeni geçtim, buna nasıl inandın ha?"
Bu mağrur konuşmaların sahibi Komutan Atalan idi. Bizden önce Tulga'ya varmış, bizi çok iyi aldatmış, kendi menfaati için bizi hedef seçmişti. Yanında da üç tane köpeği vardı. İhanetin tokadının bu kadar ağır olduğunu bilmiyordum. Yediğim bu tokat toparlanmama fırsat vermeyecek kadar kuvvetliydi. Biraz sonra olacaklara bir kez daha şaşıracaktık.
Hanın içinde bir kapı vardı. O kapı bu konuşmanın hemen ardından açıldı. İçeriden kır saçlı ihtiyar bir adam ve bir miktar asker çıkmıştı. Sanırım bu kapı hanın içinde bulunan bir mahzene açılıyordu. Kurtbaş atıldı:
-"Hain it. Sen ki Hırçın Noyan'a hizmet ettin. Onun ekmeğini yedin. Şimdi de yediğin kaba ediyorsun."
Atalan yine kahkaha atarak şöyle dedi:
-"Hancıbey, görüyorsun değil mi? Bunlar koskoca Sancar Han'ı devireceklermiş."
Hancıbey dediği kişi kır saçlı ihtiyar olandı muhtemelen. Atalan devam etti:
-"Sizin gibi aptalların sayesinde Sancar Han'ın nazarında kaybettiğim itibarımı geri kazanacağım. Ardından tekrar Kergit Hanlığı'nın komutanlarından olacağım."
Demek ki Atalan'ın bize söyledikleri de yalanmış. İki yıl evvel ülkeden ayrıldığını, Sancar'ın zulümlerine karşılık bizim yanımızda olduğunu söylemişti. Meğer bütün bunlar Atalan'ın oyunuymuş. Bu sefer gafil avlanmıştık.
Hancıbey denilen adam sessizliğini bozarak Atalan'a şöyle dedi:
-"Seni Sancar Han'ın huzuruna almazlar. Bunların hain olduğunu da ispat edemezsin."
-"Sen ne güne duruyorsun Hancıbey? Sancar Han'ın sana olan güveni tamdır. Bana şahitlik edersin. Ben de böylece kaybettiğim itibarımı geri kazanırım. Devleti büyük bir tehlikeden kurtarmış olurum."
Hancıbey herhangi bir tepki vermedi. Hâl ve hareketlerinde tuhaflık var gibiydi. Bize dönerek şöyle dedi:
-"Demek siz Hırçın Noyan'ın neferlerisiniz. Bir zamanlar kendisinin namı çoktu bu ülkede. Şimdilerde onu tanıyanların sayısı iki elin parmağını geçmez. Sizin amacınız nedir, ne istersiniz Sancar Han'dan?"
Kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Her şey açıkça ortaya dökülmüştü. Ben de bu sebepten ötürü açtım ağzımı yumdum gözümü.
-"Sancar, töreye ihanet etti. Kergit Han'ın soyundan gelenler dururken tahta ortak olup kutlu töremizi çiğnedi. Kergit Han'ın soyundan gelen babamı haksız yere infaz edip, Dustum'un tahta geçmesine mâni oldu. Kendisi de devleti kibriyle yönetip halkına hizmet etmekten geri duruyor. Sen söyle Hancıbey, töreye baş kaldıranın başı ne olur?"
Sözlerim Atalan'ı çıldırtmıştı. Atalan'ın yanındaki daha önce bana biat etmiş nökerler de galeyana gelmiş gibiydi. Atalan haykırdı:
-"Ne duruyoruz Hancıbey, bu haini Sancar Han'ın huzuruna götürelim."
Atalan'ın yanında üç asker varken, Hancıbey ile mahzenden çıkan on yedi asker vardı. Bütün bu nökerler Atalan'ın emrinde sanıyordum ta ki o muazzam olay vuku bulana kadar.
Atalan'ın daha önce söylediğine göre Hancıbey eskiden orduda rütbeli nökerlik yapmıştı, askerlerin kendisine olan güveni ve sadakati barizdi. Derken, Hancıbey kılıcını çekti ve verdiği emirle şaşkınlığımızı ayyuka çıkardı.
-"Nökerlerim, Atalan hainini yakalayın!"
Bir müddet yoldaşlarım ve ben kendimize gelemedik. Hâliyle Atalan ve yanındaki üç iti de şaşkınlıktan donakalmıştı. Geriye kalan diğer nökerler Hancıbey'in emrine uyup Atalan'ı zapt etmiş, yanındaki askerlerin ikisini ise kısa süren arbedede öldürmeyi başarmışlardı.
İşin içinde iş vardı. Biz de bu esnada doğrulup hanın bir köşesinden olanları takip ediyorduk. Aklımda ardı ardına meydana gelen o kesif soruların yanıtını bulmaya çalışıyordum. Bu nökerler kime itaat ediyordu? Atalan'ın amacı tam olarak neydi? Hancıbey kimdi ve ne yapmak istiyordu?
Bu denli fazlaca sorunun beni delirtmesine müsaade etmemeliydim. Biraz sonra Hancıbey konuştu:
-"Ahmak olan onlar değil Atalan. Ahmak olan sensin."
-"Anlayamıyorum Hancıbey. Beni neden esir ettin?"
-"Belli ki bu yiğitler sana itimat etmiş. Gerekçe olarak da törenin çiğnendiğini ileri sürmüşler. Sen ise töreye ihanet edenlere göz yumup, makam mevki arzusuna bürünmüşsün."
Atalan, Hancıbey'e itaat eden nökerlere dönerek şöyle dedi:
-"Hain köpekler. Bana nasıl ihanet ettiniz?"
Kargılı nökerlerden evvel Atalan'a cevabını vermişti:
-"Eden bulur Atalan, eden bulur!"
Nökerlerden biri Atalan'ın elini sıkı sıkıya bağlayıp, hanın bir köşesine savurmuştu. Atalan'a biat etmiş askerlerden ikisi çoktan ölmüş, diğeri ise kolundan yaralanmıştı. Şimdi aklımda tek bir soru vardı. Hancıbey neden böyle bir şey yapmıştı?
Bunun nedenini hepimiz öğrenecektik. Hancıbey bizi az önce çıktığı mahzene davet etti. Nökerlerine de tedbirli olmalarını, gürültü patırtıdan dolayı şehir muhafızlarının her an hana gelebileceğini ve herhangi bir müşterinin hana sokulmaması gerektiğini söylemişti.
Yoldaşlarım ve ben Hancıbey'in ardından giderek mahzene girdik. Duvarlarda yanan meşaleler etrafı aydınlatmaya yetiyordu. Hancıbey bize oturmamız gereken yeri gösterip bir de soğuk ayran ikram etmişti. Sohbete başladık.
Şöyle dedim:
-"Yardımınız için müteşekkiriz Hancıbey. Fakat neden böyle bir şey yaptığınızı öğrenmek isterim."
-"Sebebi gayet açık değil mi yiğidim? Töre dedin, haksızlık dedin, zulüm dedin. Bunlar yetmez mi?"
-"Bunun ardında daha farklı şeyler olmalı. Atalan'ın size güvenmesi ve sonra da sizin onu esir almanız... Daha önceden planlamamış mıydınız?"
-"Bu aptal zevkine düşkündür. Sancar Han Atalan'ı birkaç sene evvel ordudan atmıştı. Sebebi ise fırsatını bulduğunda şehirdeki hatunlara sarkıntılık yapmasıydı. Aslında bunun cezası ölümdür. Ama Atalan'ın ağabeyi Sancar'a yalvarmış, o da ağabeyini kırmayıp ordudan atmakla yetinmiş."
Bunun üzerine Kurtbaş şöyle dedi:
-"Atalan'ın ağabeyini yakından tanırım. Rindyar muharebesinde hayatımı kurtarmıştı. Hırçın Noyan öldükten sonra kendisinden haber alamamıştım. Zaten ülkeyi terk etmiştik hep beraber. Atalan'ı da yakından tanıdığımızı sanardık. Ama bu ihaneti bizi derinden yaraladı."
Hancıbey tebessüm etti ve devam etti:
-"Atalan ağabeyine bile minnet eylemedi. Tulga'da tek güvendiği kişi bendim. Ülkeyi terk ettikten sonra ağabeyi yanıma geldi. O sıralar Sancar Han nadir seferlerinden birine çıkıyordu. Ağabeyi de bu sefere katılmadan evvel beni tembihledi. Hiç unutamam şöyle demişti:
'Hancıbey, ola ki ben bu seferden dönemezsem ve kardeşim olacak o sümsük enik geri dönerse onu öldür. O nanköre sakın güveneyim deme. Beni kandırıp kaçtığı gibi seni de kandırır, mahcup olursun.'
Ben de o gün bugündür bu herife güvenmem."
Atalan'ın ağabeyinin akıbetini merak ettiğimde Hancıbey bize onun seferden dönemediğini söylemişti.
Hancıbey sözlerine kaldığı yerden devam etti:
-"Atalan bir askeri aracılığıyla bana mektupla haber yolladı. Mektubunda sizden bahsederek hazırlıklı olmamı tembihledi. Sizin Sarranid'den ayrıldığınızı bir dostundan öğrendiğini ve bu dostunun kendisinden destek istediğini yazmıştı."
Bu sözlerin üzerine yoldaşlarımla birbirimize baktık. Ardından hiddetli bir şekilde konuşmaya başladım:
-"Bu ne demek oluyor beyler? Benim Bariyye'den ayrıldığımı sizden başka birileri de biliyor muydu?"
Kurtbaş'ın kaşları çatık, Kargılı düşünceli, Orhun'un yüzü kızarıktı. Bu haltı kimin yediğini az çok tahmin etmiştim. Bunu daha önce neden düşünmemiştim? Atalan bizi kimden haber alıp da Shariz'de karşılamıştı. Hiddetim bir kişinin yakasını ele veriyordu.
Hancıbey'den Atalan'ın kendisine gönderdiği mektubu istedim. Hancıbey isteğimi kırmayarak mektubu getirdi. Dedikleri doğruydu. Atalan bir dostundan bahsediyordu. Yoldaşlarım buna cevap veremediğinde bunu öğrenmek için geriye tek bir seçenek kalacaktı. Atalan'ın ağzını, burnunu kırıp dilinden laf alacaktım.
Biraz sonra şüphelendiğim kişi yumurtlamaya başlamıştı. Orhun...
Utana sıkıla konuşmaya başladı:
-"Gaddar Noyan, kötü bir niyetim yoktu. Atalan benim yakın dostumdu. Ben onun hain olduğunu bilmiyordum. Niyetim, onun ve yanındaki nökerlerin desteğini alarak gücümüze güç katmaktı."
Bu sözlerin üzerine Kurtbaş elinin tersiyle Orhun'a bir tane yapıştırmak ister gibiydi. Göz işaretiyle onay verdim ve Kurtbaş Orhun'u tek hamleyle yere yığdı. Bu edepsizlik canımı fazlasıyla sıkmıştı. Orhun'a hitaben bunun bir bedeli olacağını ima eden sözler sarf etmiştim. Bütün bu saçmalıklardan evvel yarım kalan bir hesabımız vardı. İlk önce o hesabı kapatmamız gerekiyordu. Ondan sonra herkese hak ettiği muameleyi gösterecektim.
Hancıbey bundan sonra yapmamız gerekenleri söyleyerek bize olan desteğini şu sözlerle ifade etmişti:
-"Sancar Han'a muhalif olma sebebim tebaasına karşı adaletsiz olmasıdır. Bizim çektiğimiz sıkıntıları Kalradya'da hiç bir ahali çekmemiştir. Birkaç günde bir askerlerini tıkınmaları için buraya gönderir ve askerlerine bir kuruş para ödetmez. Hakkımı bana vermez. Geçim sıkıntısı çektiğimi görmezden gelir. Ülkedeki diğer insanların da yaşadıklarını ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Hele ki son yaptığı..."
Hancıbey konuşurken duraklamıştı. Sancar'ın son yaptığı daha da kötü olmuş olacaktı ki Hancıbey bu şekilde konuşurken zorlanabilsin. Merak edip tok bir sesle sormuştum:
-"Son yaptığı nedir?"
Hancıbey'in gözleri dolmuş, konuşmaya başladıktan sonra da gözyaşlarına engel olamamıştı. Ağlamaya bahane arayan Orhun da, yediği şamarın etkisiyle ve Hancıbey'in ağlamasından cesaret alarak ağlamaya başlamıştı.
-"Sancar, kızımı elimden aldı. Ülkedeki hoşuna giden genç kızları sarayına alır, gönül eğlendirir alçak herif. Ben de sesimi çıkaramadım. Yalvarmakla yetindim. Yine de Sancar bana çok güvendiğini, devletime hizmet ettiğim için kızımın han köşelerinde çalışmasını istemediğini, sarayında kızımın refah içinde olacağını söyledi. İntikam hırsım bundandır. Kızımı da kaybolan şerefimi de kurtaracak yiğitler sizlersiniz."
Bundan sonra ne yapmamız gerektiğini istişare ettik. Hancıbey bize yol gösterdi ve şöyle dedi:
-"Atalan'ın kurduğu planı aynen uygulayacağız. Bu enik sözde Sancar'dan intikam almak için sizin yanınıza gelip sizden yardım istemiş olsun. Gaddar Noyan'ın Kergit atamızın soyundan gelmesi bu işi inandırıcı kılacaktır."
Bu fikir aklıma yatmıştı. Yol boyunca Sancar'ın karşısına nasıl çıkacağımı düşünen ben, ayağıma böyle bir fırsatın geleceğini tahmin bile edemezdim. Bütün bu olanların ardından fark ettiğim en önemli şey, kaderimin yolumu açmasıydı. Atalan kendi kazdığı kuyuya düşmüştü. Ben de fırsattan istifade ederek devleti büyük bir tehlikeden kurtaracak, Sancar'a biat ederek onun gönlünde yer edinecektim.
Şimdi yola koyulup Sancar'ın huzuruna çıkma vaktiydi. Derken şiddetli bir gürültü bizi mahzenden dışarı sevk etmişti. Gördüğümüz manzara bizi, olanları izah etmeye zorlayacaktı.