Herkese merhaba,
Uzun soluklu bir hikaye ile karşınızdayım.Hikayeye özel bir isim vermedim. Sonuçta oyunun dünyasında geçtiği için at ve kılıç bence uygun bir isim.
3. kitaba yeni başlamışken hikayenin ismini değiştirmeye karar verdim: Kan ve Kılıç... Ayrıca kitap isimlerini de değiştirdim. Aşağıda görebilirsiniz.
Hikaye 3 kitaptan oluşuyor. İlk 2 kitap ve 1. Mini Hikayeler tamamlandı.
3. kitabın ilk bölümleri yayınlanmaya başlandı, 2. Mini Hikayeler ile birlikte geri kalanları da gelecek.
Henüz yazılmamış olan bölümlerin isimleri ve sıralamalarını gerekirse değiştirebilirim. Yani aşağıdaki içindekiler bölümünde yer alan yazılmamış bölümler kesin değil.
Bölümlerin uzunlukları değişken. Yani biri çok uzunken diğeri çok kısa olabilir. Bu tamamen o bölümde anlatmak istediğim olayla ilgili. (zaten ilk iki bölümde ne demek istediğimi göreceksiniz.)
Hikaye ilk mount & blade haritasında geçiyor. (o zaman yazmaya başladığım için) Hatırlamak isteyenler buraya bakabilir. Ancak Lord'ların isimleri, ünvanları ve akrabalık ilişkileri warband'da daha detaylı olduğu için onları warband'dan aldım.
Hikayemde krallıkların, lord'ların ve npc'lerin oyundaki hikayelerini kullansam da, birebir sadık kalmadım. Misal ileride göreceğiniz üzere Katrin ve Matheld'in hikayeleri oyundaki ile aynı iken, Ymira'yı Lord Kastor'un kızı olarak kullandım ve Firentis ile Alayen'i de iki kardeş olarak yazdım. (daha doğrusu yazacağım)
Lütfen eleştirilerinizi bunun amatör bir hikaye olduğunu düşünerek yapın. Ayrıca (üzgünüm ama) hikayenin akışı ile ilgili önerilerinizi maalesef gözardı etmek zorundayım. Dediğim gibi hikayenin geneli zaten oluşturulmuş durumda.
Ve son olarak admin'lere not. Hikayemi kimse okumasa da sonuna kadar yazıp buraya bölüm bölüm koyacağım. Umarım konu hortlatmaktan ban atmazsınız....
1. Kitap - İhanet
1. Gizli Buluşma - Bölüm 1 (hemen aşağıda)
2. Culmarr Kuşatması - Bölüm 1 (hemen aşağıda)
3. Gizli Buluşma - Bölüm 2 (18 Temmuz 2010)
4. Culmarr Kuşatması - Bölüm 2 (24 Temmuz 2010)
5. Aile (31 Temmuz 2010)
6. Kral'ın Adaleti (06 Ağustos 2010)
7. Kral'ın Hizmetinde (10 Ağustos 2010)
8. Dostlar Arasında (14 Ağustos 2010)
9. Eve Dönüş (16 Ağustos 2010)
10. Tulbuk (19 Ağustos 2010)
11. Takip (21 Ağustos 2010)
12. Jamiche Kuşatması (23 Ağustos 2010)
13. Kızıl Hilal'in Yükselişi - Bölüm 1 (27 Ağustos 2010)
14. Kızıl Hilal'in Yükselişi - Bölüm 2 (28 Ağustos 2010)
Ara (Mini) Hikayeler
1. Calradia Tarihi (31 Ağustos 2010)
2. Tanışmalar: Marnid ve Borcha (08 Eylül 2010)
3. Tanışmalar: Rolf (09 Eylül 2010)
4. Tanışmalar: Matheld (11 Eylül 2010)
5. Tanışmalar: Lezalit ve Artimenner (11 Eylül 2010)
6. Tanışmalar: Nizar (13 Eylül 2010)
7. Tanışmalar: Katrin (15 Eylül 2010)
2. Kitap - Umudun Sonu
1. Ateş ve Kül (18 Eylül 2010)
2. İhanetin Bedeli (18 Eylül 2010)
3. Esaret (22 Eylül 2010)
4. Kardeşler Arasında - Bölüm 1 (24 Eylül 2010)
5. Kaçış (27 Eylül 2010)
6. Geçmişten Gelen Hayalet - Bölüm 1 (29 Eylül 2010)
7. Ergellon - Bölüm 1 (02 Ekim 2010)
8. Eski Bir Dost - Bölüm 1 (03 Ekim 2010)
9. Ergellon - Bölüm 2 (07 Ekim 2010)
10. Ergellon - Bölüm 3 (09 Ekim 2010)
11. Ergellon Kuşatması - Bölüm 1 (11 Ekim 2010)
12. Ergellon Kuşatması - Bölüm 2 (14 Ekim 2010)
13. Ergellon Kuşatması - Bölüm 3 (16 Ekim 2010)
14. Praven (19 Ekim 2010)
15. Planların İçindeki Planlar (24 Ekim 2010)
Ara (Mini) Hikayeler
1. Ceradhin Tarihi (12 Kasım 2010)
2. Sungetche Kuşatması
3. Tarihçe (13 Kasım 2010)
4. Üçüzlerin Hikayesi
3. Kitap - Kardeşler Arasında
1. Eski Bir Dost - Bölüm 2 (09 Kasım 2010)
2. Sebepler (19 Kasım 2010)
3. Arena (27 Kasım 2010)
4. Planlar Yapılıyor (29 Kasım 2010)
5. Kefaret (06 Aralık 2010)
6. Varolmayan (10 Aralık 2010)
7. Geçmişten Gelen Hayalet - Bölüm 2 (20 Aralık 2010)
8. Doğudan Gelen Haberler (20 Aralık 2010)
9. Kral Öldü, Yaşasın Yeni Kral! (29 Aralık 2010)
10. Kardeşler Arasında - Bölüm 2 (08 Ocak 2011)
11. Kan ve Kılıç - Bölüm 1 (17 Ocak 2011)
12. Kan ve Kılıç - Bölüm 2 (24 Ocak 2011)
13. Kan ve Kılıç - Bölüm 3 (11 Şubat 2011)
14. Kardeşler Arasında - Bölüm 3 (18 Şubat 2011)
15. Calradia Konseyi / Son Yolculuk (23 Şubat 2011)
******
Uzun soluklu bir hikaye ile karşınızdayım.
3. kitaba yeni başlamışken hikayenin ismini değiştirmeye karar verdim: Kan ve Kılıç... Ayrıca kitap isimlerini de değiştirdim. Aşağıda görebilirsiniz.
Hikaye 3 kitaptan oluşuyor. İlk 2 kitap ve 1. Mini Hikayeler tamamlandı.
3. kitabın ilk bölümleri yayınlanmaya başlandı, 2. Mini Hikayeler ile birlikte geri kalanları da gelecek.
Henüz yazılmamış olan bölümlerin isimleri ve sıralamalarını gerekirse değiştirebilirim. Yani aşağıdaki içindekiler bölümünde yer alan yazılmamış bölümler kesin değil.
Bölümlerin uzunlukları değişken. Yani biri çok uzunken diğeri çok kısa olabilir. Bu tamamen o bölümde anlatmak istediğim olayla ilgili. (zaten ilk iki bölümde ne demek istediğimi göreceksiniz.)
Hikaye ilk mount & blade haritasında geçiyor. (o zaman yazmaya başladığım için) Hatırlamak isteyenler buraya bakabilir. Ancak Lord'ların isimleri, ünvanları ve akrabalık ilişkileri warband'da daha detaylı olduğu için onları warband'dan aldım.
Hikayemde krallıkların, lord'ların ve npc'lerin oyundaki hikayelerini kullansam da, birebir sadık kalmadım. Misal ileride göreceğiniz üzere Katrin ve Matheld'in hikayeleri oyundaki ile aynı iken, Ymira'yı Lord Kastor'un kızı olarak kullandım ve Firentis ile Alayen'i de iki kardeş olarak yazdım. (daha doğrusu yazacağım)
Lütfen eleştirilerinizi bunun amatör bir hikaye olduğunu düşünerek yapın. Ayrıca (üzgünüm ama) hikayenin akışı ile ilgili önerilerinizi maalesef gözardı etmek zorundayım. Dediğim gibi hikayenin geneli zaten oluşturulmuş durumda.
Ve son olarak admin'lere not. Hikayemi kimse okumasa da sonuna kadar yazıp buraya bölüm bölüm koyacağım. Umarım konu hortlatmaktan ban atmazsınız....
1. Kitap - İhanet
1. Gizli Buluşma - Bölüm 1 (hemen aşağıda)
2. Culmarr Kuşatması - Bölüm 1 (hemen aşağıda)
3. Gizli Buluşma - Bölüm 2 (18 Temmuz 2010)
4. Culmarr Kuşatması - Bölüm 2 (24 Temmuz 2010)
5. Aile (31 Temmuz 2010)
6. Kral'ın Adaleti (06 Ağustos 2010)
7. Kral'ın Hizmetinde (10 Ağustos 2010)
8. Dostlar Arasında (14 Ağustos 2010)
9. Eve Dönüş (16 Ağustos 2010)
10. Tulbuk (19 Ağustos 2010)
11. Takip (21 Ağustos 2010)
12. Jamiche Kuşatması (23 Ağustos 2010)
13. Kızıl Hilal'in Yükselişi - Bölüm 1 (27 Ağustos 2010)
14. Kızıl Hilal'in Yükselişi - Bölüm 2 (28 Ağustos 2010)
Ara (Mini) Hikayeler
1. Calradia Tarihi (31 Ağustos 2010)
2. Tanışmalar: Marnid ve Borcha (08 Eylül 2010)
3. Tanışmalar: Rolf (09 Eylül 2010)
4. Tanışmalar: Matheld (11 Eylül 2010)
5. Tanışmalar: Lezalit ve Artimenner (11 Eylül 2010)
6. Tanışmalar: Nizar (13 Eylül 2010)
7. Tanışmalar: Katrin (15 Eylül 2010)
2. Kitap - Umudun Sonu
1. Ateş ve Kül (18 Eylül 2010)
2. İhanetin Bedeli (18 Eylül 2010)
3. Esaret (22 Eylül 2010)
4. Kardeşler Arasında - Bölüm 1 (24 Eylül 2010)
5. Kaçış (27 Eylül 2010)
6. Geçmişten Gelen Hayalet - Bölüm 1 (29 Eylül 2010)
7. Ergellon - Bölüm 1 (02 Ekim 2010)
8. Eski Bir Dost - Bölüm 1 (03 Ekim 2010)
9. Ergellon - Bölüm 2 (07 Ekim 2010)
10. Ergellon - Bölüm 3 (09 Ekim 2010)
11. Ergellon Kuşatması - Bölüm 1 (11 Ekim 2010)
12. Ergellon Kuşatması - Bölüm 2 (14 Ekim 2010)
13. Ergellon Kuşatması - Bölüm 3 (16 Ekim 2010)
14. Praven (19 Ekim 2010)
15. Planların İçindeki Planlar (24 Ekim 2010)
Ara (Mini) Hikayeler
1. Ceradhin Tarihi (12 Kasım 2010)
2. Sungetche Kuşatması
3. Tarihçe (13 Kasım 2010)
4. Üçüzlerin Hikayesi
3. Kitap - Kardeşler Arasında
1. Eski Bir Dost - Bölüm 2 (09 Kasım 2010)
2. Sebepler (19 Kasım 2010)
3. Arena (27 Kasım 2010)
4. Planlar Yapılıyor (29 Kasım 2010)
5. Kefaret (06 Aralık 2010)
6. Varolmayan (10 Aralık 2010)
7. Geçmişten Gelen Hayalet - Bölüm 2 (20 Aralık 2010)
8. Doğudan Gelen Haberler (20 Aralık 2010)
9. Kral Öldü, Yaşasın Yeni Kral! (29 Aralık 2010)
10. Kardeşler Arasında - Bölüm 2 (08 Ocak 2011)
11. Kan ve Kılıç - Bölüm 1 (17 Ocak 2011)
12. Kan ve Kılıç - Bölüm 2 (24 Ocak 2011)
13. Kan ve Kılıç - Bölüm 3 (11 Şubat 2011)
14. Kardeşler Arasında - Bölüm 3 (18 Şubat 2011)
15. Calradia Konseyi / Son Yolculuk (23 Şubat 2011)
******
Lord Etrosq ve adamları Rivacheg'in kuzey kapısına vardıklarında neredeyse güneş batmak üzereydi. Tüccar kılığındaki grup, dikkat çekmemeye çalışarak kapılardan geçip en yakındaki hana doğru yöneldi.
Han konumu itibariyle devamlı kalabalıktı. Şehre giren çıkan hemen hemen herkes son haberleri almak veya birkaç ticari bilgi edinebilmek için hana uğrardı. Ana salonda boş masa yoktu. Ancak hancının eline sıkıştırılan birkaç dinar, bazı ayyaşları masalarından kaldırmaya yetti.
Lord Etrosq sıcak baharatlı şarabını yudumlarken hana şöyle bir göz gezdirdi. Herkes konuşuyor ve konuşulanlara kulak kabartıyordu. Bu pek hoşuna gitmedi. Arayışının şehirdeki her meraklı kulak tarafından duyulmasını istemiyordu. Sonunda salonun diğer ucunda kendi aralarında konuşan ufak bir grup gördü. Etraflarındaki masalardakilerin çoğu kafayı bulmuş, kendi çaplarında eğlenmeye başlamışlardı. Konuşulanları duysalar bile ertesi sabah hiçbirini hatırlamazlardı.
Lord Etrosq yaverine grubu işaret etti. Yaveri tamam anlamında başını salladı. Ardından kalkarak bara gidip bir kadeh içki aldı. Sonra sallana sallana yürüyerek sanki masaları şaşırmış gibi grubun masasına oturuverdi.
Lord Etrosq olanları masasından izliyordu. Gruptakilerin önce şaşırmış yüzlerini, sonra yaverinin söze girişini gördü. Kısa bir konuşmanın ardından adamların hayır anlamında başlarını salladıklarını, sonra yaverinin çıkardığı dinar kesesini... Birkaç dakika sonra yaveri yanına dönmüştü bile...
Yaklaşık yarım saat sonra hanın arkasındaki sokaktaydılar. "Adım Ruba'dır beyim." dedi adam. Handaki masada yaverin dinar kesesini ilk kapan kişiydi. "Kervan muhafızıyım. Şehirdeki tüm tüccarlar beni tanır. Ben..."
Lord Etrosq adamın yüzüne dikkatle baktı. Savaş meydanlarında geçen uzun yılların ardından gerçek bir savaşçı ile bir korkağı ayırt edebilir hale gelmişti. Pek savaşçı yüzü yoktu adamda. Daha çok ilk haydut saldırısında kaçacak biri gibi duruyordu. Ancak şimdilik ellerindeki tek bilgi kaynağıydı. "Kervanımız yok." dedi Etrosq. "Birini arıyoruz, tüccar Roskar'ın adını duydun mu hiç?"
"Tüccar Roskar adını duydum beyim." dedi Ruba. "Onun bir tane bile kervanını görmedim hiç, ama adını duydum. Batı kapısının orda bir evi var." Başıyla şehrin bir tarafını işaret etti.
"Bizi oraya, tüccar Roskar'ın evine götürür müsün?" diye sordu Lord Etrosq.
Ruba sıkılgan bir ses tonuyla cevap verdi. "Tam yerini bilmiyorum, bir kere önünden geçtim, o da gece vaktiydi. Tekrar bulabilir miyim bilmem. Hem ne yapacaksınız ki onu?"
Lord Etrosq adamın hiç rol yapamadığını gördü ama ses etmedi. İşareti ile yaveri bir dinar kesesini adama doğru fırlatıp "Bu merak etmemen için." dedi "Evi de doğru hatırlasan iyi olur." Ruba keseyi havada kapıp sırıttı. "Bu taraftan beyim." Lord Etrosq'un atının yularına doğru hamle yapmıştı ki yaveri adamı kolundan tutup öne doğru itti. "Önden ben gidiyorum." dedi. "Benim atımın yularını tut!"
Rivacheg'in kargacık burgacık arka sokaklarında ilerlerken Lord Etrosq; "acaba bu adam, tüccar Roskar adını kullanan kişinin, aslında Rhodok'un sürgündeki veliahtı Lord Kastor olduğunu bilseydi; iki kese dinar ile yetinir miydi?" diye düşünmekten kendini alamadı.
Han konumu itibariyle devamlı kalabalıktı. Şehre giren çıkan hemen hemen herkes son haberleri almak veya birkaç ticari bilgi edinebilmek için hana uğrardı. Ana salonda boş masa yoktu. Ancak hancının eline sıkıştırılan birkaç dinar, bazı ayyaşları masalarından kaldırmaya yetti.
Lord Etrosq sıcak baharatlı şarabını yudumlarken hana şöyle bir göz gezdirdi. Herkes konuşuyor ve konuşulanlara kulak kabartıyordu. Bu pek hoşuna gitmedi. Arayışının şehirdeki her meraklı kulak tarafından duyulmasını istemiyordu. Sonunda salonun diğer ucunda kendi aralarında konuşan ufak bir grup gördü. Etraflarındaki masalardakilerin çoğu kafayı bulmuş, kendi çaplarında eğlenmeye başlamışlardı. Konuşulanları duysalar bile ertesi sabah hiçbirini hatırlamazlardı.
Lord Etrosq yaverine grubu işaret etti. Yaveri tamam anlamında başını salladı. Ardından kalkarak bara gidip bir kadeh içki aldı. Sonra sallana sallana yürüyerek sanki masaları şaşırmış gibi grubun masasına oturuverdi.
Lord Etrosq olanları masasından izliyordu. Gruptakilerin önce şaşırmış yüzlerini, sonra yaverinin söze girişini gördü. Kısa bir konuşmanın ardından adamların hayır anlamında başlarını salladıklarını, sonra yaverinin çıkardığı dinar kesesini... Birkaç dakika sonra yaveri yanına dönmüştü bile...
Yaklaşık yarım saat sonra hanın arkasındaki sokaktaydılar. "Adım Ruba'dır beyim." dedi adam. Handaki masada yaverin dinar kesesini ilk kapan kişiydi. "Kervan muhafızıyım. Şehirdeki tüm tüccarlar beni tanır. Ben..."
Lord Etrosq adamın yüzüne dikkatle baktı. Savaş meydanlarında geçen uzun yılların ardından gerçek bir savaşçı ile bir korkağı ayırt edebilir hale gelmişti. Pek savaşçı yüzü yoktu adamda. Daha çok ilk haydut saldırısında kaçacak biri gibi duruyordu. Ancak şimdilik ellerindeki tek bilgi kaynağıydı. "Kervanımız yok." dedi Etrosq. "Birini arıyoruz, tüccar Roskar'ın adını duydun mu hiç?"
"Tüccar Roskar adını duydum beyim." dedi Ruba. "Onun bir tane bile kervanını görmedim hiç, ama adını duydum. Batı kapısının orda bir evi var." Başıyla şehrin bir tarafını işaret etti.
"Bizi oraya, tüccar Roskar'ın evine götürür müsün?" diye sordu Lord Etrosq.
Ruba sıkılgan bir ses tonuyla cevap verdi. "Tam yerini bilmiyorum, bir kere önünden geçtim, o da gece vaktiydi. Tekrar bulabilir miyim bilmem. Hem ne yapacaksınız ki onu?"
Lord Etrosq adamın hiç rol yapamadığını gördü ama ses etmedi. İşareti ile yaveri bir dinar kesesini adama doğru fırlatıp "Bu merak etmemen için." dedi "Evi de doğru hatırlasan iyi olur." Ruba keseyi havada kapıp sırıttı. "Bu taraftan beyim." Lord Etrosq'un atının yularına doğru hamle yapmıştı ki yaveri adamı kolundan tutup öne doğru itti. "Önden ben gidiyorum." dedi. "Benim atımın yularını tut!"
Rivacheg'in kargacık burgacık arka sokaklarında ilerlerken Lord Etrosq; "acaba bu adam, tüccar Roskar adını kullanan kişinin, aslında Rhodok'un sürgündeki veliahtı Lord Kastor olduğunu bilseydi; iki kese dinar ile yetinir miydi?" diye düşünmekten kendini alamadı.
Marnid Calradia'daki işlerin ilerleyişine hep hayret etmişti. Burada, kuşattıkları bir kalenin hemen surlarının altında bekliyordu. Ancak hayatı şu anda olduğundan daha güvende olamazdı.
Barış zamanında insanların birbirlerinin kuyusunu kazmaları, arkalarından iş çevirmeleri, yalan ve her türlü ihaneti normal karşılanırken, savaş zamanında tüm Calradia'da ilginç bir dürüstlük ve onur kuralı uygulanırdı.
Kuşatma başladığında kalenin komutanına teslim olmaları için 3 gün süre vermişlerdi. Süre bu gün, güneş batarken son buluyordu. Marnid biliyordu ki, güneş batana kadar istediği gibi surların önünde dolaşabilirdi. Kaleden hiç kimse ona saldırmayacaktı. Savaşın yazılı olmayan kuralları bunu söylüyordu. Ancak güneş batınca...
Güneş yavaş yavaş batıdaki dağlara doğru alçalırken Marnid son kez ana kapının önüne gelip yukarıya seslendi. "Evet," diye bağırdı. "cevabınız nedir?"
Surlarda bir hareketlenme oldu, okçu oluğunda iri yarı, uzun kızıl sakallı biri belirdi. Lord Culmarr'ın ta kendisiydi. "O Svadia köpeklerine söyle" diye bağırdı. "Ben canlı olduğum sürece kimse bu kaleyi alamaz! Culmarr kalesi hiçir zaman Svadia'nın eline geçmedi, geçmeyecek te..."
"Öyle olsun" dedi Marnid aşağıdan. İçten içe "Zaten böyle olacağını biliyordum." diye düşünüyordu. "Öyleyse savaşa hazır olun, artık düşmanız." Sonra atına binip tepenin ardındaki kuşatma kampına doğru yola çıktı. Artık surların altında emniyette değildi.
*******
Marangozlar harıl harıl çalışıyor, kuşatma kulesini bitirmeye çalışıyorlardı. Güneş batana kadar süreleri vardı. Kule bu akşam bitmeli ve yarın sabah kuşatma başlamalıydı. Alhedras bir gün bile gecikmek istemiyordu. Bir rhodok birliğinin gelmesi ve kuşatmayı yarmaya çalışması an meselesiydi.
Etrosq kalesi ve Yalen bir ay önce ele geçirilmişti. Ancak yenilgiye uğrayan Rhodok kuvvetleri hala oralarda bir yerlerdeydi. Dağınıktılar, ancak iyi gizleniyor ve Svadia erzak kervanlarına veya destek birliklerine saldırıyorlardı. Son bir ay içerisinde Ibdeles kalesi iki kez kuşatılmış ancak iki seferde de kuşatma kampı bu dağınık birlikler tarafından saldırıya uğramıştı. Çok fazla kayıp veren kumandanlar mecburen kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmışlardı. Alhedras'ın vazgeçmeye niyeti yoktu...
Alhedras kendi çadırından çıkıp kampın merkezindeki komuta çadırına doğru giderken durup birkaç şövalyeyle şakalaştı, okçulara talimatlarını yineleyip sırtlarını sıvazladı, akşam yemeğinin tadına bakıp eksik malzeme kullandıkları için birkaç aşçıyı azarladı. Askerlerin savaşmadığı zamanlarda da morallerinin yüksek tutulması gerekiyordu.
Çadıra vardığında Marnid girişte bekliyordu. Alhedras ona baktığında sadece omuz silkmekle yetindi. Culmarr'ın cevabını zaten ikisi de tahmin ediyorlardı. Çadıra girdiler.
İçeride üzerinde kale planların yayılı olduğu ufak bir masa vardı. Lezalit, Artimenner, Borcha, Matheld ve birkaç şövalye planların başında konuşuyordu. Alhedras içeri girince şövalyeler hemen selam verdi. "Rahat" dedi Alhedras şövaleyelere, sonra diğerlerine döndü. "hazır olmayan bir şey var mı? Artimenner?"
"Kule hemen hemen hazır Alhedras," dedi Artimenner. "birkaç saate işi biter. Sabaha surlara yanaştırmış oluruz."
"Yeni adamlarımız nasıl Lezalit?" diye sordu Alhedras. "Görevlerini iyi anladılar mı?"
"Evet" diye cevapladı Lezalit sırıtarak. "Nord'larımız biraz heyecanlılar ancak hepsi iyi iş çıkaracaktır. Rhodok çavuşları daha ne olduğunu anlamadan işlerini halledecekler."
Bu sırada Katrin ve Rolf içeri girdiler. Rolf'un yüzü kıpkırmızıydı ve söyleniyordu, Katrin'se kahkahalarla gülüyordu. Rolf hışımla taburelerden birine oturdu.
"Üçüzler," dedi Katrin, savaşçı üç kız kardeşi kastederek. "Yine bizimkini biraz sıkıştırdılar. Beyefendimizin terbiyesi o kadar fazla ki kızların sözleri biraz utanmasına sebep oldu."
"Utanmadım," diye gürledi Rolf. "Genç kızların bu tür şeylerden konuşmasına sinirlendim sadece. Geldiğim yerde genç kızlar oturup nakış işleyip hizmetçilerin işlerini kontrol ederler. Bu üçü gibi ellerine kılıç alıp erkeklerle aşık atmazlar!"
"Biz de mi nakış işleyelim?" diye sordu Matheld. "Ama bu ellere yazık değil mi? hep iğne batacak... Hem Katrin'in gözleri de eskisi kadar iyi görmüyor. Aslan* işleyeceğine Ayı* işleyiverirse ne olacak?"
"Sizin durumunuz farklı" dedi Rolf püfleyerek. "Ahh, neyse ben birşey demiyorum siz işinize bakın. Yarın sabah görüşürüz." Ardından yine söylene söylene kalkıp çadırdan çıktı. Çadırdaki herkes arkasından gülüyordu.
"Moralleri yerinde," diye düşündü Alhedras. "Savaştan önce bu iyi." Dikkat çekmek için parmağıyla masaya vurdu. "Küçük eğlencemiz bittiğine göre planların son kez üstünden geçelim. Herkes burda mı?... Nizar nerde kaldı?"
"Ben zaten burdayım" dedi Nizar. Herkes arkasını dönüp baktığından Nizar'ın köşedeki bir şiltede uzanmış olduğunu gördüler. Uzun zamandır zaten oradaymış gibi görünüyordu. Uyuşuk bir şekilde uzanıp yanından ayırmadığı lavtasını aldı. "Benden rahatsız olmayın," dedi altı telli çalgıya akort basarken. "Siz devam edin ben burdan dinliyorum."
"En azından savaşmak isteyen herkes hazır olduğuna göre" diye başladı Alhedras lavtadan gelen seslerin eşliğinde. "Planı yeniden gözden geçirelim."
"Kule Borcha ve adamları tarafından sabahın ilk ışıkları ile surlara doğru itilecek. Bu sırada Matheld ve Katrin arbaletçiler ile surlardaki okçulara baskı yapacaklar. Kule sura ulaşıp rampa açıldığında ilk olarak sürprizimizi göndereceğiz. Sürprizimiz işini yaptığında Lezalit'in komutasındaki şövalyeler saldıracak. Giriş yolu açıldığında Lezalit ve Artimenner birlikleri ile sağ tarafa, Marnid, Rolf ve ben ise adamlarımız ile sol tarafa gideceğiz. Biz surlara çıktıktan sonra Borcha herhangi bir karşı saldırıya karşı kulenin emniyetini sağlayacak."
"Surlar temizlendikten sonra Lezalit ve Artimenner avlunun emniyetini sağlayacaklar. Biz kapıya yönelip kapıyı açacağız. Sizin" diye Matheld ve Katrin'i işaret etti. "ok atışlarını tam zamanında kesip kapıda olmanız lazım. Bundan sonra güçlerimiz birleştirip iç kaleye saldıracağız. Nizar sen..."
"Sağolun ben almayayım" dedi Nizar yattığı yerden. "Ben bozkırlarda at üstünde savaşan asil bir savaşçıyım. Kale kuşatmak benim işim değil. Ben burada sizin dönmenizi beklerim. Hatta zaferiniz için bir şarkı bile besteleyebilirim size..."
"Pekala," dedi Alhedras. Dostları ve o Nizar'ın bu hallerine çoktan alışmışlardı. Nizar'ın o asil savaşçı ruhu pek sık ortaya çıkmazdı. "herkes görevini anladığına göre dinlenmeye çekilebiliriz. Yarın zor bir gün olacak ama umalım ki zaferle sonuçlansın."
Hep birlikte "ZAFERE" diyerek kadeh kaldırdılar. Çadırdan çıkarlarken Nizar'ın zafer kelimesine kafiyeli bir dize bulmaya çalıştığını duyabiliyorlardı.
* Aslan Svadya'nın, Ayı ise Rhodok'un simgesidir. İki krallık ta sancaklarında bu hayvan motiflerini kullanırlar.
Barış zamanında insanların birbirlerinin kuyusunu kazmaları, arkalarından iş çevirmeleri, yalan ve her türlü ihaneti normal karşılanırken, savaş zamanında tüm Calradia'da ilginç bir dürüstlük ve onur kuralı uygulanırdı.
Kuşatma başladığında kalenin komutanına teslim olmaları için 3 gün süre vermişlerdi. Süre bu gün, güneş batarken son buluyordu. Marnid biliyordu ki, güneş batana kadar istediği gibi surların önünde dolaşabilirdi. Kaleden hiç kimse ona saldırmayacaktı. Savaşın yazılı olmayan kuralları bunu söylüyordu. Ancak güneş batınca...
Güneş yavaş yavaş batıdaki dağlara doğru alçalırken Marnid son kez ana kapının önüne gelip yukarıya seslendi. "Evet," diye bağırdı. "cevabınız nedir?"
Surlarda bir hareketlenme oldu, okçu oluğunda iri yarı, uzun kızıl sakallı biri belirdi. Lord Culmarr'ın ta kendisiydi. "O Svadia köpeklerine söyle" diye bağırdı. "Ben canlı olduğum sürece kimse bu kaleyi alamaz! Culmarr kalesi hiçir zaman Svadia'nın eline geçmedi, geçmeyecek te..."
"Öyle olsun" dedi Marnid aşağıdan. İçten içe "Zaten böyle olacağını biliyordum." diye düşünüyordu. "Öyleyse savaşa hazır olun, artık düşmanız." Sonra atına binip tepenin ardındaki kuşatma kampına doğru yola çıktı. Artık surların altında emniyette değildi.
*******
Marangozlar harıl harıl çalışıyor, kuşatma kulesini bitirmeye çalışıyorlardı. Güneş batana kadar süreleri vardı. Kule bu akşam bitmeli ve yarın sabah kuşatma başlamalıydı. Alhedras bir gün bile gecikmek istemiyordu. Bir rhodok birliğinin gelmesi ve kuşatmayı yarmaya çalışması an meselesiydi.
Etrosq kalesi ve Yalen bir ay önce ele geçirilmişti. Ancak yenilgiye uğrayan Rhodok kuvvetleri hala oralarda bir yerlerdeydi. Dağınıktılar, ancak iyi gizleniyor ve Svadia erzak kervanlarına veya destek birliklerine saldırıyorlardı. Son bir ay içerisinde Ibdeles kalesi iki kez kuşatılmış ancak iki seferde de kuşatma kampı bu dağınık birlikler tarafından saldırıya uğramıştı. Çok fazla kayıp veren kumandanlar mecburen kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmışlardı. Alhedras'ın vazgeçmeye niyeti yoktu...
Alhedras kendi çadırından çıkıp kampın merkezindeki komuta çadırına doğru giderken durup birkaç şövalyeyle şakalaştı, okçulara talimatlarını yineleyip sırtlarını sıvazladı, akşam yemeğinin tadına bakıp eksik malzeme kullandıkları için birkaç aşçıyı azarladı. Askerlerin savaşmadığı zamanlarda da morallerinin yüksek tutulması gerekiyordu.
Çadıra vardığında Marnid girişte bekliyordu. Alhedras ona baktığında sadece omuz silkmekle yetindi. Culmarr'ın cevabını zaten ikisi de tahmin ediyorlardı. Çadıra girdiler.
İçeride üzerinde kale planların yayılı olduğu ufak bir masa vardı. Lezalit, Artimenner, Borcha, Matheld ve birkaç şövalye planların başında konuşuyordu. Alhedras içeri girince şövalyeler hemen selam verdi. "Rahat" dedi Alhedras şövaleyelere, sonra diğerlerine döndü. "hazır olmayan bir şey var mı? Artimenner?"
"Kule hemen hemen hazır Alhedras," dedi Artimenner. "birkaç saate işi biter. Sabaha surlara yanaştırmış oluruz."
"Yeni adamlarımız nasıl Lezalit?" diye sordu Alhedras. "Görevlerini iyi anladılar mı?"
"Evet" diye cevapladı Lezalit sırıtarak. "Nord'larımız biraz heyecanlılar ancak hepsi iyi iş çıkaracaktır. Rhodok çavuşları daha ne olduğunu anlamadan işlerini halledecekler."
Bu sırada Katrin ve Rolf içeri girdiler. Rolf'un yüzü kıpkırmızıydı ve söyleniyordu, Katrin'se kahkahalarla gülüyordu. Rolf hışımla taburelerden birine oturdu.
"Üçüzler," dedi Katrin, savaşçı üç kız kardeşi kastederek. "Yine bizimkini biraz sıkıştırdılar. Beyefendimizin terbiyesi o kadar fazla ki kızların sözleri biraz utanmasına sebep oldu."
"Utanmadım," diye gürledi Rolf. "Genç kızların bu tür şeylerden konuşmasına sinirlendim sadece. Geldiğim yerde genç kızlar oturup nakış işleyip hizmetçilerin işlerini kontrol ederler. Bu üçü gibi ellerine kılıç alıp erkeklerle aşık atmazlar!"
"Biz de mi nakış işleyelim?" diye sordu Matheld. "Ama bu ellere yazık değil mi? hep iğne batacak... Hem Katrin'in gözleri de eskisi kadar iyi görmüyor. Aslan* işleyeceğine Ayı* işleyiverirse ne olacak?"
"Sizin durumunuz farklı" dedi Rolf püfleyerek. "Ahh, neyse ben birşey demiyorum siz işinize bakın. Yarın sabah görüşürüz." Ardından yine söylene söylene kalkıp çadırdan çıktı. Çadırdaki herkes arkasından gülüyordu.
"Moralleri yerinde," diye düşündü Alhedras. "Savaştan önce bu iyi." Dikkat çekmek için parmağıyla masaya vurdu. "Küçük eğlencemiz bittiğine göre planların son kez üstünden geçelim. Herkes burda mı?... Nizar nerde kaldı?"
"Ben zaten burdayım" dedi Nizar. Herkes arkasını dönüp baktığından Nizar'ın köşedeki bir şiltede uzanmış olduğunu gördüler. Uzun zamandır zaten oradaymış gibi görünüyordu. Uyuşuk bir şekilde uzanıp yanından ayırmadığı lavtasını aldı. "Benden rahatsız olmayın," dedi altı telli çalgıya akort basarken. "Siz devam edin ben burdan dinliyorum."
"En azından savaşmak isteyen herkes hazır olduğuna göre" diye başladı Alhedras lavtadan gelen seslerin eşliğinde. "Planı yeniden gözden geçirelim."
"Kule Borcha ve adamları tarafından sabahın ilk ışıkları ile surlara doğru itilecek. Bu sırada Matheld ve Katrin arbaletçiler ile surlardaki okçulara baskı yapacaklar. Kule sura ulaşıp rampa açıldığında ilk olarak sürprizimizi göndereceğiz. Sürprizimiz işini yaptığında Lezalit'in komutasındaki şövalyeler saldıracak. Giriş yolu açıldığında Lezalit ve Artimenner birlikleri ile sağ tarafa, Marnid, Rolf ve ben ise adamlarımız ile sol tarafa gideceğiz. Biz surlara çıktıktan sonra Borcha herhangi bir karşı saldırıya karşı kulenin emniyetini sağlayacak."
"Surlar temizlendikten sonra Lezalit ve Artimenner avlunun emniyetini sağlayacaklar. Biz kapıya yönelip kapıyı açacağız. Sizin" diye Matheld ve Katrin'i işaret etti. "ok atışlarını tam zamanında kesip kapıda olmanız lazım. Bundan sonra güçlerimiz birleştirip iç kaleye saldıracağız. Nizar sen..."
"Sağolun ben almayayım" dedi Nizar yattığı yerden. "Ben bozkırlarda at üstünde savaşan asil bir savaşçıyım. Kale kuşatmak benim işim değil. Ben burada sizin dönmenizi beklerim. Hatta zaferiniz için bir şarkı bile besteleyebilirim size..."
"Pekala," dedi Alhedras. Dostları ve o Nizar'ın bu hallerine çoktan alışmışlardı. Nizar'ın o asil savaşçı ruhu pek sık ortaya çıkmazdı. "herkes görevini anladığına göre dinlenmeye çekilebiliriz. Yarın zor bir gün olacak ama umalım ki zaferle sonuçlansın."
Hep birlikte "ZAFERE" diyerek kadeh kaldırdılar. Çadırdan çıkarlarken Nizar'ın zafer kelimesine kafiyeli bir dize bulmaya çalıştığını duyabiliyorlardı.
* Aslan Svadya'nın, Ayı ise Rhodok'un simgesidir. İki krallık ta sancaklarında bu hayvan motiflerini kullanırlar.