Yazmakta olduğum kitap hakkında düşünceleriniz.

Birden fazla aynı anda gerçekleşen olaylar nasıl anlatılmalı ?

  • Tüm hikayeler sırayla bitmeli

    Votes: 1 7.7%
  • Hikayeler kesit kesit anlatılmalı

    Votes: 7 53.8%
  • Eğer hikayeleri ilişkilendiren en ufak bir detay varsa kesit kesit anlatılmalı yoksa teker teker anl

    Votes: 4 30.8%
  • Bir kitapta bir hikaye olmalı

    Votes: 1 7.7%

  • Total voters
    13

Users who are viewing this thread

Kesit kesit anlatılmalı lakin eğer olaylar birbiriyle bağlantılı ilerleyecekse sırayla. Misal; bir savaş oluyor diyelim bu savaşta bir taraf çok güçlü bir silah var diyelim. Bu kullanıldığını yarattığı etkiyi görebilmek bu sefer karşı taraftaki karakterin gözüyle anlatılmalı. Umarım anlatabilmişimdir.
 
Fikrimce, hikaye içinde uzun süre gizemini koruyacak ve origin anlatımına dahil olmayacak gizemler içermeli. Böylece bu gizemler üzerinden, konunun sıkıştığı anlarda anlatımı zenginleştirebilirsin. Yazar falann değilim, naçizane bireysel görüşüm başarılar keyifle takip ediyuorum.  :wink:
 
10 gün önce aktif olmuşsun. Hala devam ediyor musun bilmiyorum ama kardeşim sana önerim istikrarlı ol. Ben bu konuda sıkıntılıyım çünkü. Çok fazla planda yapma. Hikayenin sadece evreninin yaratılışının temelini ve anlatacağın olayı oluştur. Zira gerisi yazdıkça gelecektir. Her şeyi bildiğin bir konuda yazmak aslında çok zevkli değil. Zaten sıfırdan yaratılmış bir fantastik evrende her şeyi bilerek yazman neredeyse imkansız.

Çünkü yapabileceğin eklemelerin bir sınırı yok. Ben yazdıkça yeni yeni şeyler fark ediyorum ve geliştiriyorum. Yani yazarken bende maceraya atılıyorum karakter ile. Ayrıca evrenin loresini bölümler olarak bir anlatıcı dilinde yazabilirsin ya da karakterlerinle bunları yaşatarak onların dilinden anlatabilirsin. Bütün bölümler daha önceden şöyle olmuş böyle doğmuş öyle savaşmış gibi bir dille giderse betimlemesiz bir kitap olur. Betimlemeyi ne çok az ne de çok fazla kullanmanı önermem.

Dengesini kurmalısın. Çok fazla betimlersen okur sıkılır. Fakat hiç betimleme kullanmazsan bu seferde hikayenin içine giremez. Yani kafasında canlandıramaz. Bölüm akıcı olmaz. Tasvir işini öyle herkes güzel yapamaz zaten. Yazım kuralları işini biliyorsundur. Ben açıkçası çok abartılı hata olmadıkça bunu pek önemsemem. Kimsenin türkçesi kusursuz değildir. Bölümleri çok uzun tutma bence. En fazla 1500-2000 kelime olmasını öneririm. Çünkü internet ortamındaki okuyucular çabuk sıkılıyorlar. Ayrıca eline bir kitap alıp okumayada benzemiyor tabii. Yabancı kelimeler olsun ya da karmaşık fantastik cümleler kullanmanı önermem. Dili Sade olmalı ki okur rahatlıkla anlayabilsin. Ben zaman Çarkı Serisine başladığımda bu konuda en çok rahatsız olduğum kitaplardan biriydi herhalde.

Anlatımı kafa yoruyor çok. Yüzüklerin efendisinin kitaplarıda keza öyle yazılmış. Okuduğum bazı satılarda duraklayıp anlamaya çalışıyorsun bir süre ne demek istediğini. Net olsun anlattığın şeyler. Son olarak tek kitapta tek bir ana karakter hikayesi yazmanı öneriyorum. Bende fantastik evren üzerinden hikaye yazıyorum. Bir sürü kendi evrenim var. Evrenin loresinin en azından bir kısmını yazdıktan sonra bir karakter oluşturup onun gözünden çevresinde gelişen olayları yazarım ya da bir anlatıcı gibi yazarım. Parça parça karakter  hikayeside yazmıştım ama bu okurun konuyu anlamasını zorlaştırıyor.

Yani ne diyeyim başarılar dostum. Ben dediğim gibi çok fazla uzun bir plan yaparak hikaye yazmam.  Bunu bir yolculuk olarak düşün ve kusursuz olmaya çalışma. Bu işi ne ilk biz yaptık ne de sonuncusu biz olacağız.
 
Sorduğun bazı sorular aslında tam da seni özel kılacak şeyler. Yani aynı anda geçen olayları sırayla mı yoksa eş zamanlı parça parça mı anlatacağın zaten senin tarzını belirleyecek. Başta yabancı-yerli isimlendirme dengesinin nasıl kurulacağıyla alakalı verdiğim düşünceyi de artık pek savunmuyorum, çünkü adı üstünde benim fikrim. Bu benim kitabımı özelleştirmeli seninkini değil. Eğer böyle olmazsa insanlar senin kitabını okuduğunda benimkinden -veya kimden bu konuda öneri aldıysan onunkinden- farklı bir şey bulamayacak. Halbuki bu dünyada birinin edebi zevki diğerininkini tutmayan yüz binlerce okur grubu var.


Ayrıca dille alakalı takıntıya varan bir ilgim varken elimden geldiğince yardımcı olmak istiyorum sana. Romanımdaki üç millete üç farklı dil oluşturmuştum ki bu dillere ana olay zamanındaki evrimleşmiş halleri diyordum. Bunların halk tarafından değiştirilmemiş halleri de vardı yani. Örneğin bu milletlerden birinde Caellon diye bir isim var, Gürcülerdeki gibi sadece güzel söyleniyor diye anlamsızca koyulurken kütüphanede sık dolaşan karakterlerimiz bu ismin eskiden Gözcü çocuklarına Caelliar (keskin kulak) olarak konan isim olduğunu biliyor.

Bunları işinde ciddiysen veya sadece öğrenmek istiyorsan öğren diye yazıyorum. Oluşturacağın dilde belli bir temel olsun, ekler ve bu ekler sözcüğe nasıl yerleşir; eğer bu dillerin kapsamını cümleler oluşturacak kadar genişletmek istiyorsan cümle dizinin ve cümle tiplerin hazır olsun. Hiç değilse karakterini yabancı diyarların sokaklarında dolaştırırken onun güzel giyimine söven insanları okuyucun o dilde okusun. Veya benim yaptığım gibi mutlak galibiyetle sonuçlanmış bir savaşın akşamında kamp ateşi etrafında söylenen kahramanlık şarkısını okuyucun savaşçıların vurgulamasıyla dinlesin;

"Hah!
Kual rimilaindador'hur nalojaar hormanhomb Bâghron
Egrundhal'hur Meadoth! Uide esseinan nendos guiga?

Ha, ha!
Kual akiakorurn Ishighâsh archinan gath'Argath
Mabornolav Kunan edainan nendos lerir dun-Laratarin?"

Eğer birden fazla dil oluşturacaksan bunları onu kullanacak halkarın karakteristik özellikleriyle bağdaştır. Büyücüler fazla konuşmaz ve fazla kelime kullanmaz, gezginler konuşkandır, dilleri diğer dillerden parçalar taşır; savaşçı kabileler cümlelerinde ünlemlere yer vermeyi sever. Eğitim yaygın olan milletlerde cümle dizini güçlü ve kurallıdır, tam tersindeyse cümleler kelimeler bağlantısızmış gibi kurulur.

Şimdilik bu kadar yazayım. Ama bilmeni isterim ki okuyucu özgün betimlemeler ister, yani betimlediğin şeyler sadece oraya ait olabilecekse okuru oraya sokmayı başarırsın. Yok, aksini yapıyorsan adam aynı surları ve su kuyusunu İstanbul Fatih'te de görüyordur zaten.
 
Back
Top Bottom