Yıldızların Altında (Tek Bölüm) (Mount And Blade ile Alakası Yoktur.)

Users who are viewing this thread

SonSipahi

Veteran
Öncelikle herkese tekrardan merhabalar :smile: Belki beni tanıyanlar olur, tanımayanlar da olabilir çünkü aktif değildim. Neyse sözü fazla uzatmadan hikayeme geçelim. Hikaye tek bölümdür ve attığım bu bölüm ile bitmiştir. Ona göre yorumlarsanız, eksikliklerini ve güzel yönlerini yazarsanız oldukça memnun olurum. İyi okumalar :smile:

16WROY.jpg


Yıldızların ışıldadığı bir gecede bir kız tek başına ağır ağır yürümekteydi. Uzaktan ışıklarının görüldüğü bir kalede nöbet tutan askerler ve geceleyin ava çıkan melun canavarlar dışında tek ayakta kalan oydu. Yönünü bulmakta zorlanıyor, bir eliyle hilal başlıklı asasına dayanırken, diğer eliyle yemyeşil elbisesinin üstüne yapışan toprak tozlarını temizliyordu. Yanında ne bir kılıç ne de bir büyü kitabı taşımaktaydı. Böylesine tehlikeli bir coğrafyada yanında bunları bulundurmamak için ya deli olmak lazımdı ya da kendisine güvenecek kadar güçlü birisi olması lazımdı. Fakat bu orta boylu, sıska görünümlü genç kız için deli olma ihtimali çok daha fazla olası gözükmekteydi. Bütün bu olumsuzlukları bir yana bırakırsak genç kızın güzel yüzüne vuran solgunluk onun oldukça yorulduğunu kanıtlamaktaydı. Tam o sırada gerçekleşen yıldız kayması, kızın solgun yüzünü biraz olsun canlandırmıştı. Kendisini hafifçe toparlayarak aynı ritimde yıldızın kaydığı yöne doğru yürümeye başlamıştı. Çok geçmeden yürüdüğü yolun ortasında yaralı bir kurt görünce yüzündeki gülümseme daha çok büyümüştü. Kurdun yanına doğru eğilince yüzündeki gülümseme kaybolmuş yerine derin bir kararsızlığa bırakmıştı. Kurt almış olduğu karın ve bacak bölgesindeki büyük yaralar sebebiyle oldukça zararsız gözükse de aslında insanlara saldıran melun yaratıklardan birisiydi. Kan Kurdu olarak bilinen bu kurt türü, insan kanı görünce veya koklayınca 4-5 kat büyüyor ve ölümcül bir hale bürünüyordu.
Fakat tüm bunlara rağmen canavara karşı duyduğu merhamet duygusu bütün varlığına yayılmış, bu canavara bile bir iyilik yapmak isteyecek kadar büyümüştü. Kötülüklerin merhametsizlikten doğduğunu biliyordu. Belki onu iyileştirir ise...
-Bunu yapmayı düşünme.
Yıldızlar kendisine sesleniyordu, bunca zaman onların rehberliğinde ilerleyen birisiydi. Bilgin yıldızlar bunu ona söylüyor ise mutlaka bir nedeni olmalıydı ama nedenini merak edemeden de duramıyordu:
-Neden? Onun ne kadar acı çektiğini görmüyor musunuz?
-Sana masum insanlara ve yaratıklara yardım edilmesi gerektiği öğretildi. Canavarlara değil!
Kız, isyan dolu sesle bağırmıştı:
-Canavarlara yardım etmediğim sürece, onları değiştirmeye çalışmadığım sürece bu evrenin düzeni her zaman bu şekilde devam edecek.
-Düzen olması gerektiği gibi işlemekte. Bunu değiştirmek senin görevin değil Şifacı.
  Şifacı üzüntüyle kafasını eğmiş, eğilen belini yavaşça dikleştirmişti. Gene aynı ritimle ve bu sefer gerçekten gitmesi gereken yöne doğru ilerlemeye başlamıştı. Kurttan birkaç adım uzaklaştığı sırada hafif bir inilti duymuştu:
-Pişmanım!
Şaşkınlıkla arkasına baktığı zaman bu iniltiyi kurdun çıkardığını anlamıştı. İçindeki merhamet duygusu daha fazla dayanamamış ve onu iyileştirmek üzere hareket etmişti. Tam onun yarasına dokunacağı sırada yıldızlar kendisini tekrar uyarmıştı:
-Yapma.
Şifacı bu sefer yıldızları dinlememişti. Dünya'yı değiştirme arzusu, yıldızlar tarafından belirlenen kaderini takip etmekten alıkoymuştu. Bunca yüzyıllardır kötülüğe ve kötüye ceza verilmişti. Peki herkesin yaptığının aksine iyilik ederse ne olurdu? Bu sorunun cevabını öğrenmek üzere kurdun yarasına elini koymuş, yeşil ışıltılarla kırık kemikleri kaynaştırmaya ve kesik etleri birleştirmeye başlamıştı. Bu işlem sırasında kendisi de yoruluyor ve cildi daha da solgunlaşıyordu. Tam yorgunluktan yere düşecekken kurdu tamamen iyileştirmeyi başarmıştı. Şifacı bu başarısından dolayı kurda doğru gülümsemişti fakat kurt onun gülümsemesini kötülük dolu gözlerle karşılık vermişti. Şifacı gücünün son kırıntılarıyla dirense de bir pençe darbesiyle bayılmıştı. Kan kurdu Şifacı’nın bedeninden akan kanı koklamış fakat boyutunda bir artış olmamıştı. Oysaki onun insan olduğundan emindi, kan kurdu. Ama madem büyüyemiyordu, onu öldürmenin bir anlamı olmayacaktı. Kan kurdu bu düşüncelerle kuzeye doğru yol almıştı.
Yakıcı yaz güneşi tam tepeye gelince Şifacı sıcaktan dolayı acıyan gözlerini aralamıştı. Uyandığı zaman ilk işi yarasına bakmak olmuştu. Neyse ki şifa gücü sayesinde kendi kendini de iyileştirmeyi başarabilmişti. Yara artık görünmez olmuş ve acı vermiyordu. Birkaç ısınma hareketinin ardından iyice kendine gelen Şifacı, öğleyin bile görebildiği yıldızlardan birisinin kuzeye doğru kaydığını görünce oldukça sevinmişti. Demek ki yıldızlar ona küsmemiş, terk etmemişlerdi.
-Teşekkür ederim.
Yıldızlardan herhangi bir cevap gelmeyince Şifacı önce afallasa da çok da üstünde durmayarak kuzeye doğru yola koyulmuştu.
Yaklaşık 1-2 saat sonra bir duman silsilesinin gökyüzüne yükseldiğini fark etmişti. Oraya doğru yaklaştıkça ceset ve kan kokusunun gittikçe yükseldiğini hissediyor, daha da hızlanıyordu.
En sonunda dumanların kaynağı olan İnsan köyünü fark edince gördüğü görüntüden dolayı midesinin bulandığını hissetmişti. Parçalanmış vücut parçaları, hala akan kan gölleri ve cesetlerin başına üşüşen sineklerin yanında belki yılların hatırasını taşıyan evlerin tamamen yandığı görülebiliyordu. Köy meydanına indiği zaman ise gördüğü görüntü onu tamamen mahvetmişti. Köy çeşmesinin önünde bir İnsan savaşçı mızrağını kan kurdunun kalbine saplamış, kan kurdu da pençesini insan savaşçının karnına saplamış bir şekilde birbirlerine dayanmış şekilde durmaktaydı. Tabi ki de kan kurdunun bundan önce almış olduğu ok ve kılıç yaralarının kurdun ölmesi konusunda etkisi vardı.
Şifacı yavaş adımlarla çeşmenin başına gelmiş, titreyen dizlerini daha fazla tutamayarak yere düşmüştü. Merhametinin açmış olduğu yaraları gördükçe içinin sanki kızgın bir kazana atılmış gibi yakıcı sıcaklığa mahkûm olduğunu hissediyordu. Merhamet duygusundan hiçbir şey kaybetmese de artık yeni bir duygunun varlığını öğrenmişti: Nefret. Kendisine nefret duyuyordu. Dünya'yı değiştireceği düşüncesiyle daha da berbat etmişti. Köyün yok olmasındaki tek suçlu oydu ve o kalacaktı. Akıttığı gözyaşlarının hiçbir değeri ve anlamı yoktu. Ölen ölmüştü, bu ölenlerin günahı gözyaşları akıtarak azalmayacaktı. Hayatının sonuna kadar bu günah ile yaşayacak ve ölecekti. Canavarı hayata döndürdüğü için kendine lanet okuyordu. Eğer hayata döndürmeseydi daha fazla kötülük yapmayacak ve daha huzurlu uyuyabilecekti belki de. Yaptıklarının bir telafisi yoktu artık.
-Hala bir şansın var.
Yıldızlar tekrar kendisine seslenmişti. Onları dinlememekle ne kadar aptall... Şifacı şaşkınlıkla yüreğini sorgulamaya devam ediyordu. Herhangi bir pişmanlık duymuyordu. Evet kendisine öfkeliydi fakat bir pişmanlık duymuyordu. Yaptığı seçimin yanlışlığına veya doğruluğuna değil, yaptığı dikkatsizliğe kızıyordu. Yaptığı bir dikkatsizlikle onlarca insanın ölümüne yol açtığı için kendine kızıyordu.
-Çünkü kendi kişisel menkıbeni buldun Şifacı. Herkesin aksine kendi menkıbeni kötülere iyilik yaparak bulacaksın. Yolunu kimse sorgulamayacak. Tamamen kendi yönünü kendin belirleyeceksin. Artık sana rehberlik etmeyeceğiz ama merak etme güçlerin ebediyen seninle kalacak.
Şifacı yavaşça ayağa kalkmıştı. Gözyaşlarını koluyla silerek asasını yerden almıştı. Yıldızlar bir bir ışıldayarak ışıklarını Şifacıya tutuyor, içindeki ışıktan yapılmış zincirler tek tek kırılıyordu. Her bir zincir kırıldığında kıyafeti yemyeşilden mor rengine dönüyordu. Asasında bir değişim olmuyor aynı yeşilliğini koruyordu. Arındırma ayini bittikten sonra yıldızlar onunla son kez konuşmuştu:
-İstediğin yolu seçebilirsin, kötülere bile merhamet eden birisi olarak Dünya'yı ne kadar değiştirebileceğini merak ediyoruz Şifacı.
Yıldızların son sözleri kulağına çalındıktan sonra artık onları göremediğini fark etmişti Şifacı. Ailesi olarak gördüğü yıldızlarla ayrılacağını hiçbir zaman hayal etmemişti. Bu gerçeklik Şifacı'nın tekrar ağlamasına ama aynı zamanda sevinmesine yol açmıştı.
İlk defa kendi iradesiyle bir yol seçmişti ve kendi iradesiyle seçtiği bu yolda başarılı olacağından emindi. Emin olmak zorundaydı. Önündeki birçok engeli aşmanın ilk yolu buydu. Başarılı olması için inanması lazımdı.
“Peki ya başarılı olursam ne olacak?”  diye düşündü Şifacı. Başarılı olduğu zaman cidden kötülüğü durdurabilecek miydi? Peki ya başarısız olsaydı? O zaman tüm emekleri boşa gitmeyecek miydi?
Daha sonra kafasını iki yana sallamıştı. Bu soruların, sonradan ne kadar saçma olduğunu fark etmişti. Şu an bunları sadece tahmin edebilirdi ve hiçbir tahminin gerçeğe ne kadar yakın olacağını bilemezdi. O zaman denemekten başka ne yapabilirdi ki?
“Ama bu Dünya’yı deneme tahtası olarak kullanamam. Sadece bir hakkım var ve bununla beraber Dünya’yı daha kötü bir hale getirebilirim.”
“Ama iyi hale de getirebilirim.”
“Peki Dünya ne şekilde değişecek?”
Elindeki asasını vurarak yolculuğuna ilk adımını şu sözlerle başlamıştı:
-Peki bu sorunun cevabını nasıl bulacağız sevgili “ben”? Durarak mı yoksa deneyerek mi?
 
SonSipahi said:
Bir de rica etsem, resim nasıl eklenir anlatabilir misiniz?

k9zP8y.png


Bu taglar arasına tarayıcıdan yüklediğin resimlerin (örn:hızlıresim kullanıyorum ben) direkt adresini kopyala, yapıştır yaparak yükleyebilirsin.
 
Afrail said:
SonSipahi said:
Bir de rica etsem, resim nasıl eklenir anlatabilir misiniz?

k9zP8y.png


Bu taglar arasına tarayıcıdan yüklediğin resimlerin (örn:hızlıresim kullanıyorum ben) direkt adresini kopyala, yapıştır yaparak yükleyebilirsin.
Çok sağ ol :smile:
 
Back
Top Bottom