Kartalların Hiddeti - Bölüm III
Khallor uyandığında yağmur hala geceki şiddetiyle yağmaktaydı. Hala ayılamamışken Karen denen kız gelmişti. Yüzünde ciddi ve sert bir ifade vardı, sanki canı bir şeye sıkkındı. Khallor'un yanına gitti ve bağlanmış elini çözdü.
''Biraz sonra yola çıkacağız , beni takip et.'' Khallor'un kalkmasına yardım etmek için kolundan sertçe kaldırdı. Kolundan tutarak sürükleye , sürükleye çadırdan çıkarttı.
''Bu pek de takip etme sayılmaz ha?'' dedi Khallor. Karen ise soğuk bir bakış atmakla yetindi.
''En azından nereye gittiğimizi söyleyin!'' dedi çaresizce Khallor.
''Ah çeneni kapatacak mısın!'' dedi Karen bağırarak. ''Tersinden kalktı herhalde'' diye düşündü Khallor içinden. Nereye gittiklerini gerçekten çok merak ediyordu.Kamp alanı bomboştu. Ne bir ses ne de çadır.
''Öbür insanlar nerede? Yada casuslar mı demeliydim?''
''Onlar çoktan toplandı ve yola koyuldular. Beni kamptaki izleri silmem için burada bıraktılar.''
''Onların peşinden gideceğiz o zaman?''
''Aynen öyle.'' dedi Karen. Kızgınlığı biraz olsun geçmişti. En azından bağırarak konuşmuyordu. Karen değişik bir ıslık çaldı. Rahatsız ediciydi fakat sessizdi. Bunun ıslık olduğundan bile emin değildi Khallor fakat tam o anda simsiyah bir at geldi. Karen yavaşça atına bindi ve Khallor'a tebessüm ederek baktı.
''Lordum lütfen arkama geçiniz.'' dedi dalga geçer bir sesle fakat bu Khallor'un hiç de hoşuna gitmemişti. Atına ve kılıcına ne olduğunu merak ediyordu.
''Bu nazık teklifinizi geri çevirmek zorundayım Leydim. Acaba atım ve kılıcımın nerede olduğunu sorabilir miyim?''
''Atınızı ve kılıcınızı efendi Myros aldı Lordum. '' dedi Karen. Bu şakayı devam ettirmeye niyetliydi. En azından bağırmıyordu ve Khallor,Karen'in gülümsemesini son derece rahatlatıcı buluyordu.
''Efendi Myros da kim?''
''Liderimiz. Dün konuştuğunuz kişi.''
''Hatırladım fakat niye aldı ki?''
''Güvenliğim nedeniyle aldı Lordum.''
''Asla sizin gibi bir bayana dokunmam Leydim.'' Khallor her ne kadar şaka yapsada Karen'in yüzü birden kızarmıştı. Yüzü eski ciddi ve sert haline dönmüştü.
'' Ah bu kadar oyun yeter. Bin arkama.'' yüzü hala kızarıktı fakat soğuk bakıyordu. Khallor atın arkasına binerek üzücü bir şekilde fısıldadı.
''Ne olurdu oyunu devam ettirsek...'' Karen hiçbir cevap vermedi sadece atını hızla ormanın içine doğru sürdü. Orman'ın karanlık bir havası, yaprakları yemyeşil ağaçları vardı. ''Ah bir güneş açsa ne güzel olur!'' diye düşündü Khallor fakat yağmur daha da şiddetlendi. Damlaların toprağa vuruş sesi gerçekten ormandaki her sesi bastırıyordu. Üzerlerindeki başlıklı pelerinden başka hiçbir korumaları yoktu. Karen bu ormanda bile atı rüzgar gibi sürebiliyordu. O kadar hızlı sürüyorduki Khallor düşmemek için Karen'i arkadan kollarıyla sardı. Konuşmak bile zordu fakat yine de konuşmaya çalıştı.
''Sence biraz hızlı gitmiyor muyuz Leydim?''dedi Khallor. Karen bir şey söylemedi. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı. Sakindi fakat aşırı düşünceli bir ifadesi vardı.
''Biraz sonra orada oluruz.''
''Bana oranın neresi olduğunu açıklar mısın?''
''Eski bir tapınak. Çok eski.''
''Bu tapınakta ne bulmayı amaçlıyorsunuz ki?''
''Bunu size söyleyemem Lord Khallor.''dedi Karen. Kafasından düşünceleri atıp olabildiğince sıcak bir tebessüm yaymıştı yüzüne. Khallor bir an dondu kaldı. Kızıl renkli uzun bağlı saçı , simsiyah gözü ve güzelliği ile Khallor'u saniyeler içerisinde büyülemişti adeta. Khallor'un ona baktığını fark eden Karen gözünü yoldan Khallor'a çevirip şaşkın bir halde Khallor'a baktı.
''Ne oldu?'' dedi Karen şaşkın , şaşkın. Khallor ona bakmaya devam ediyordu. Sonra Karen'in konuştuğunu fark etti. Yüzü feci şekilde kızardı.
''Y-Yok bir şey.'' dedi kekeleyerek. Bu arada yağmur durmuştu. Güneş açmış , ağaçların yeşili yeniden göze çarpıyordu.
''Sen bilirsin. Ah! Şuraya bak!'' Khallor ilk önce Karen'in ne gösterdiğini anlamadı fakat biraz daha dikkatli bakınca uzakta, ağaçların içinde yaşlı bir tapınak gördü.
''İşte burası. Bundan sonraki yolumuza yayan devam edeceğiz.''dedi Karen. Khallor herhangi birşey söylemedi sadece tapınakda ne olduğunu merak ediyordu. Attan yavaşça indiler ve tapınağa doğru yola koyuldular. Güneş tam tepeye ulaştığında tapınağın kapısına vardılar. Kapı büyük ve tahtadandı. Yosun tutmuştu. Karen birden huzursuzlandı :
''Kapının açık olması gerekiyordu. Myros kapıyı bizim için açık bırakacaktı.''
''Hmm... Belkide itmeliyiz.'' dedi ve omzu ile kapıyı itmeye çalıştı Khallor. Tam omzunu yasladığı anda bir güç onu geri itti ve Karen'in ayaklarnın dibine düştü.
''Bu da neydi böyle?'' dedi Khallor korkmuş bir ifadeyle. Bu sırada incinmiş omzunuda tutuyordu.
''Tapınak kadim büyülerle donatılmış. Kaba güçle açman imkansız gibi birşey.'' dedi Karen , Khallor'a bakıp gülerek.
''Daha baştan söyleseydin keşke.'' Khallor ayağa kalkmaya çalışıyordu fakat her denemesinde başı fena derece dönüyordu.
''Sadece söylentiler doğru mu diye merak ettim.''
''Ve söylentilerin doğru olup olmadığını görmek için bana söylemedin.''
''Kısmen.'' dedi ve elini Khallor'a doğru yardım etmek için uzattı. Khallor kısa bir süre için yine Karen'e bakakaldı. Güneş arkasından vahşice parıldıyordu. Karen yüzünü buruşturdu :
''Ne oldu? Bugün biraz dalgınsınız galiba Lordum?''
''Ah yok birşey.'' dedi ve Karen'in elinin yardımıyla ayağa kalktı. Baş dönmesi geçmişti fakat içinde kötü bir his vardı. Tarif etmek mümkün değildi tapınakla alakası olduğu kesindi ama.
''Buraya nasıl gireceğiz?'' dedi Khallor sıkıntılı bir ifadeyle.
''Açıkcası hiçbir fikrim yok.''
''Liderin yani Myros dediğin adam nasıl girmiş olabilir?''
''Bir çesit parşomenden bir metin okuyup girecekti.Burada olmadığına göre başarmış gibi görüküyor.''
''Buranın arka kapısı yok mu?'' dedi Khallor dalga geçer bir suratla.
''Sanmıyorum, kapıdaki motiflerden birşey çıkarabilir miyiz acaba?'' dedi Karen düşünceli düşünceli.
''Bunlar sadece süs için yapılmış gözüküyor yine de bilemiyorum.''
''Gözüne çarpan birşey olursa söyle bana.'' dedi Karen. Bir yandan da düşünceli bir ifade ile motifleri inceliyordu :
''Khallor şuna bak!''
''Neye?''
''Bak motifte tapınağın kapısını açan bir adam var. Görüyor musun?'' Khallor gözlerini kıstı ve sonunda görebildi.
''Ah evet gördüm. Bir ipucu çıkarabilir miyiz bundan?'' dedi Khallor. İçini yine bir huzursuzlık kaplamıştı. O tapınağa hiçmi hiç girmek istemiyordu. Birden babasının sözleri geldi aklına :
''Oraya olabildiğince hızlı gitmelisin Khallor!'' diyordu babası. Eğer kaçacaksa şuan en iyi zamandı. Karen kendini tamamen kapıdaki motifleri incelemeye vermişti fakat babası her zaman ''Başladığın işi bitirmelisin'' derdi. Her ne kadar işle bir alakası olmasa da oraya girmek zorunda hissediyordu kendini.
''Khallor iyi misin?''
''Evet iyiyim. Biraz daldım da.'' dedi Khallor. Karen , ''Ne kadar da değişik birisi'' diye düşündü içinden. Tam o anda Karen'in düşünceli suratı şaşkın bir ifadeye geçti. ''Birşey buldum galiba Khallor! Şu ejderha veya ona benzer yaratığın altında birşey yazıyor. Hangi dilde yazıldığını biliyor musun?'' Khallor'un gözleri bir faltaşı gibi açıldı. Ne yazdığını biliyordu fakat hangi dilde olduğunu bilmiyordu. Birden sesli okuduğunu fark etti. Karen şüpheli bir ifade ile ona bakıyordu. Khallor'un okuduğu yazı şuydu :
''Yaz yağmurları başladığında,
Yükselecek Kuzeyden bir kötülük
Yine beslenecek insanların korkusundan , kininden ve nefretinden.
Yağmur sürecek acı sona kadar , eğer bir ışık görükmezse bu acı diyarda.''
Khallor tamı tamına bunları okumuştu kapının motifinden. Birden Khallor'un içine kapıya dokunma isteği geldi ve hafifçe dokundu. Kapılar gıcırdadı ve yavaşça açılmaya başladı. Karen'in şüpheli yüzü şaşkınlığa döndü.
''Az önce ne yaptın Khallor?''
''Bilmiyorum fakat bu tapınağa girmeliyiz Karen!''
''Biraz önce girmeye pek de gönüllü durmuyordun. Ne oluyor sana Khallor? Söyle!''
''Bilmiyorum dedim ya. Sadece içimden bir ses girmemi söylüyor.'' Onlar tartışırken kapı tamamen açılmıştı. İkisinin de ağzı açık kaldı. İçeride yemyeşil bir ışık vardı ortada duran. Önlerinde ise bir koridor. Koridor yeşil ışık sayesinde aydınlanıyordu. Karen çıkardığı meşaleyi çantasına geri koydu. Yüzünde adeta güller açıyordu. Khallor uzun koridordan yeşil ışığa doğru koştu. Koridor bitti ve karşısında kocaman bir alan vardı. Alan duvarlar ile sınırlanıyor , seyrek dikilmiş ağaçlar uzun duvarların önünde duruyordu. Khallor yukardan gelen ışığın kaynağını göremiyordu, nereye kadar uzandığını da bilmiyordu fakat ışık yukarıdan yerdeki zemine iniyordu. Zemine inen ışığın etrafında büyük küp şeklinde siyah taşlar vardı.Bir an için kendini açık bir alanda gibi hisseti Khallor. Bastığı yer çimendi , etrafında seyrek, seyrek küçük elma ağaçları vardı. Ağaçların etrafında kelebek gibi kanatları olan fakat görünüşü ve büyüklüğü değişik olan bir yaratık vardı. Khallor uzun süre bu mükemmel manzaraya baktı. Kelebekimsi yaratıklar etrafa ışık saçıyordu. O anda yanına Karen gelmişti fakat telaşlıydı.
''Khallor , geldiğimiz koridor kayboldu!''
Khallor arkasına baktı ve gerçekten de koridor kaybolmuştu. Duvarlarda öyle. Duvarlar yerine seyrek seyrek elma ağaçları ve kelebekler vardı. Tam o anda ileriden bir kükreme sesi geldi. Bir kedininki gibi hafif fakat bir kurdunki kadar kalın.