Bu sefer onlarca bölümden oluşacak efsanevi bir hikaye yazmaya kararlıyım. Tabi birçok eksiğim var. Ayrıca hikayede bazı bölümler çok kısa olabilir ama düzenli olarak Cumartesi 3 Pazar 3 bölüm yayınlacaktır. Neyse hikayeye geçelim.
Güçlü Arkadya İmparatorluğu'nda uzun yıllar kanlı taht kavgaları ve bitmek bilmeyen iç savaşlar hakim olmuştu. İç ve dış saldırıların ardından sekiz devlete bölünmüştü. Uzun yıllar sonra dirilen Arkadya İmparatorluğu; Komelus, Endiya, Kirdi ve Kandiya'yı işgal etmiş ve yağmalayarak büyük gelirler elde etmişti. Arkadya, Komelus'tan çekildiğinde sağ kalmayı başarabilen Komelus halkı intikam yeminleri etmişti.
Henüz dokuz yaşında olan Henry pencereden süzülen güneş ışıklarıyla uyanmıştı. Kalktı ve gerindi. Yaşıtlarının aksine daha cılız ve güçsüzdü. Kahverengi ve beyaz saçlara sahipti ve teni beyaza yakındı.
Hızlı adımlarla merdivene yöneldi. Basamakları birer ikişer atlayarak indi. Annesi aşağıdaydı ve "Henry" diye seslendi. "Masaya gel, yemek hazır." Henry ise yemek yememeyi tercih ediyordu. Annesi yanına geldi ve omzundan çekerek zorla masaya oturttu. Henry de istemeye istemeye de olsa yemek yemek zorunda kalmıştı.
Yolun üzerinden bir tellal geçiyor ve sürekli: "Arkadya orduları işgale geliyor. Lütfen köyü boşaltın..." diye bağırıp duruyordu fakat onu kale alan kimse yoktu. Henry o sırada pencereden dışarı bakıyordu. Adam biranda yere yığıldı ve sırtından kanlar süzülmeye başladı. Adamın sırtına ok saplanmıştı. Duyulan nal seslerinin şiddeti de son derece yükselmişti. Köydeki insanlar kaderlerini anlamıştı. Henry gördükleri karşısında dehşete düşmüştü. İki tane atlı evinin önünde durmuş ve kağının önüne gelmişlerdi. Kapıyı zorlamaya başladılar. Ardarda gelen darbelerin ardından ahşap kapı dayanamamış ve açılmıştı. İçeri daldılar ve annesinin üstüne çullandılar. Askerin biri hançerini çıkardı ve zavallı kadının boynuna sapladı. Henry ise dolabına saklanmıştı. Askerler evin heryerini tarıyor ve değerli gördükleri herşeye el koyuyorlardı. Askerler birkaç dakika içinde evden ayrıldılar.
Hızlı adımlarla merdivene yöneldi. Basamakları birer ikişer atlayarak indi. Annesi aşağıdaydı ve "Henry" diye seslendi. "Masaya gel, yemek hazır." Henry ise yemek yememeyi tercih ediyordu. Annesi yanına geldi ve omzundan çekerek zorla masaya oturttu. Henry de istemeye istemeye de olsa yemek yemek zorunda kalmıştı.
Yolun üzerinden bir tellal geçiyor ve sürekli: "Arkadya orduları işgale geliyor. Lütfen köyü boşaltın..." diye bağırıp duruyordu fakat onu kale alan kimse yoktu. Henry o sırada pencereden dışarı bakıyordu. Adam biranda yere yığıldı ve sırtından kanlar süzülmeye başladı. Adamın sırtına ok saplanmıştı. Duyulan nal seslerinin şiddeti de son derece yükselmişti. Köydeki insanlar kaderlerini anlamıştı. Henry gördükleri karşısında dehşete düşmüştü. İki tane atlı evinin önünde durmuş ve kağının önüne gelmişlerdi. Kapıyı zorlamaya başladılar. Ardarda gelen darbelerin ardından ahşap kapı dayanamamış ve açılmıştı. İçeri daldılar ve annesinin üstüne çullandılar. Askerin biri hançerini çıkardı ve zavallı kadının boynuna sapladı. Henry ise dolabına saklanmıştı. Askerler evin heryerini tarıyor ve değerli gördükleri herşeye el koyuyorlardı. Askerler birkaç dakika içinde evden ayrıldılar.