Skyrim Tek Bölümlük Hikayeler (BİTTİ)

Users who are viewing this thread

Yamyam Sofrası

Hjaalmarch'ın başkenti Morthal kasabasındaki bir handa...

- Merhaba, evlat. dedi yaşlı adam.

- Senin evladın değilim, dede. diye karşılık verdi Kaegar.

- Adımı bildin. dedi yaşlı adam kıkırdayarak ve ekledi. Bana buralarda Büyük Baba derler.

- Hazır lafı açılmışken, belki sen bana yardımcı olabilirsin. dedi Kaegar ve ekledi. Bir kaç haftadır şu lanetli ve kokuşmuş yerden ayrılmaya çalışıyorum ancak son zamanlarda biraz meteliksiz kaldım. Bana uygun bildiğin bir iş var mı buralarda? Şöyle kılıç çarpıştıracağım tarz da, kesesi dolgun olandan.?

- Yardımcı olmayı çok isterdim ancak senin aradığın tarz da bir iş bildiğimden emin değilim. Belki de bana dua etmem için bataklık ormanının içindeki şapele kadar eşlik edersin? Yaşlıyım ve eskiden olduğu gibi yolda karşılaşacağım kurtları yada dev örümcekleri sopamla kovalayacak kadar da sıhhatli değilim artık. dedi Büyük Baba.

- Ödeme alacağım bir iş düşünüyordum, ama pekala, babalık. Seni oraya götüreceğim. dedi Kaegar.

Büyük Baba olarak anılan yaşlı bir adam Kaegar'dan bataklıktaki Talos mabedine  gidebilmek için kendisine eşlik etmesini istedi. Başına bir şeyin gelmediğinden emin olmak için Kaegar adeti olmadığı halde bedava olarak yaşlı adamın ricasını gerçi çevirmedi ve peşinden ona eskortluk yapmak için gitti.

- İşte geldik evlat. dedi Büyük Baba.

- Buradan sonra evine dönebilirmisin.? dedi Kaegar.

- Sen beni merak etme. dedi Büyük Baba yüzünde bir tebessümle ve ekledi. Mecbur olmadığın halde karşılık beklemeden bana yardım ettin. Fakir bir adamım verecek septimim yok ama kabul edersen ormanda bir kulübem var seni oraya davet ediyorum. İlahlar ne verdiyse yeriz içeriz. Sert bir kuzeyli birası saklıyordum, bugüne kısmetmiş.

- Tamam, kabul ediyorum teklifini. Kurt gibi acıkmıştım zaten.

Kaegar Büyük Baba''nın yemek davetini geri çevirememişti. İçinde Büyük Babayla ilgili bir sıkıntı vardı ama karnının açlığı mantığının önüne geçmişti.

- Burası da benim evim olur. Buyur çekinme lütfen otur masaya yemeği soğumadan yiyelim. Servise başlıyorum. dedi Büyük Baba heyacanlı bir ses tonuyla.

- Şu kafatası insana mı ait.? diye sordu Kaegar tedirgin bir ses tonuyla.

- Evet. dedi Büyük Baba soğuk bir şekilde.

- Kemirilmiş insan kemikleri! Etleri, Beyin parçaları...!? diye karşılık verdi Kaegar.

- Onlarda. dedi Büyük baba.

- Galiba kusacağım... dedi Kaegar yüzünü ekşiterek.

- Hemen yargılama - önce nedenimi bir dinle. diye atıldı Büyük Baba.

- Bir yamyamın acaba ne gibi sebepleri olabilir.? dedi Kaegar.

- Solgun duruyorsun, bir şeyler yemek ister misin.? dedi Büyük Baba.

Kaegar çok şaşırmıştı... Talos mabedine götürdüğü adam yamyam çıkmıştı.

- Açıklaman mı var bu şeye ? O zaman alsana soru "Neden insan eti yiyorsun be adam. ?!" diye sordu Kaegar öfkeli bir ses tonuyla.

- Hoşuma gidiyor. Herkes bilmez ama şifalı özellikleri var... ve tadı da tavuk gibi. Yarım kilo insan etinin sağladığı.... Büyük Baba'nın lafı yarıda kesilir.

- Kalsın, anlatma. diye araya girdi Kaegar.

- Sen sordun. Bazı kesin kurallarım var - mesela, asla çocuk tüketmem. dedi Büyük Baba.

- Gerçekten övülmeye değer bir davranış." dedi Kaegar.

- Kinayeye gerek yok. Genellikle hırsız veya bir haydutu hallederim. Ama özellikle orman elfi etine hastayım - aroması, doğal kökler ve baharatlarla aşılanmış. dedi Büyük Baba.

- Ork eti peki.? dedi Kaegar.

- Damarlı ve tel tel. Bir kere denemiştim yıllar önceydi. Aslında onun ork eti olduğundan bile pek emin değilim. Bedeni bir Keskin Diş tarafından parçalanmıştı. Onun için Keskin Dişle dövüşmüş olmam, benim için utanç verici. Payıma düşen o küçük kanlı parçaların... Büyük Baba'nın lafı tekrar yarıda kesilir.

- Yeter. dedi Kaegar.

- Nasıl istersen. Daha da konuşmuyorum. dedi Büyük Baba.

- Yaşamayı haketmiyorsun.! dedi Kaegar.

- Beni istediğin her zaman öldürebilirsin ama canlı daha çok işine yararım. Üçsuz bucaksız bilgim var ve bu tuz bataklığını avucumun içi gibi bilirim. Sana yardımcı olabilirim. diye karşılık verdi Büyük Baba.

- Sanki sana inanacağım. Gittiğim anda kaçacaksın.

- Kaçmak için çok yaşlıyım ve zaten seni istesemde aldatamam.  Söylediklerimi iyi düşün. Pek çok sorunun cevabı bende. dedi Büyük Baba.

- Aklımı çelemeyeceksin. Hızlı bir ölüm senin kurtuluşun olacak geber yamyam.! diye bağırdı Kaegar.

Kaegar, Büyük Babayla ilgili gerçeği öğrendikten sonra daha fazla kişiyi yemesine izin vermemek için onu öldürmeye karar verdi. Yaşlı adam kaçmaya çalıştı ancak Kaegar'ı atlatmayı başaramadı. Kısa süren bir kovalamaca sonucu Kaegar Büyük Babayı yakalar ve söz verdiği gibi hızlı bir şekilde sefaletine son verir.  Bir başka canavar da artık ölü.

Whiterun Cinayetleri

Şimdi size Whiterun'daki bir cinayeti nasıl çözdüğümü anlatacağım.  Her şey Garahel ile konuşmamla başladı. Söylediklerine göre hem elf hem de insan genç erkekleri Whiterun'da öldürülmekteydi. Cesetlerin yakın zamanda bir ejderha saldırısı sırasında yakıp yıkılmış Whiterun yakınlarındaki batı gözetleme kulesinde bulunduğunu akabinde cesetlerin şehir katakomplarına gömüldüğünü söyledi. İpuçları için yanmış kuleye araştırmak için gittim. Suç mahallinde bulduklarımı kafamın bir köşesine not ettim.

Ancak katilden bir ize rastlamadım. Ardından diğer ipucunu izlemek için şehir katakomplarına doğru yola çıktım.  Kurbanların bedenlerini inceledim ve bilgilerime dayanarak bu erkekleri bir vampirin öldürdüğü sonucuna vardım. Vampirler geceye özgü yaratıklardı, bu sebeple kuleye gece yarısı gitmeye karar verdim. İblisle konuşma fırsatı bulmuştum. Yaratığa göre katil, Garahel'di, kıskanç bir aşık. Vampir'in pek çok aşığı olduğunu biliyordum. Tüm cinayet kurbanları da bunların arasındaydı. Kadının ifadesini dinledim ve elf ile konuşmaya gittim.

Garahel açıkça masum olduğunu belirtmişti. Ve dürüst olmak gerekirse elimdede mantıklı bir şüphenin ötesinde elfin ya da vampirin suçunu kanıtlayacak birşey yoktu. Bir haydutun sözüne karşılık bir canavarın sözü - karar vermek gerçekten zordu. Suçlunun Garahel olduğuna karar verdim ve topladığım az miktardaki kanıtı Muhafız Komutanı Cauis'e sundum. Tutuklama emri çıkarmak için delillerin yetersiz olduğuna kanaat getiren Komutan adamla konuşmadan birşey yapmak istemedi, fakat Garahel çoktan uzaklaşmıştı, kaçmıştı. Elfin suçundan hala emin değildim. Gece yarısı vampire her şeyi anlatmak için kuleye buluşmaya gittim.

Gözetleme kulesine olan yolculuğum sırasında Garahel ile karşılaştım. Vampir kadını öldürmeye geldiğini ve karışırsam benide öldüreceğini söyledi.Tartışmamız kısa sürede kavgaya dönüştü ve elfi öldürmek zorunda kaldım. Katilin gerçekten de Garahel olup olmadığını asla bilemeyeceğim, yine de bunun çok muhtemel olduğunu düşünüyorum. Sonuç ne olursa olsun bir ödülü hak ettiğime karar verdim ve bu konuyla ilgili vampiri görmeye gittim. Vampirin beni nasıl ödüllendirdiğini detaylı anlatmayacağım. Kendi geleneksel yöntemleriyle desem kafi gelir.  Belirteceğim tek şey ağzına kadar dolu bir septim kesesi aldığımda olduğumdan çok daha memnun hissettiğimdi.

Neticede dişi yaratıkla ilgili maceram iyi bitmişti. Whiterun'da daha cinayetler devam etmiş miydi? Bunu bilmiyorum, çünkü çok geçmeden gururlu kuzeyli şehrini terk etmek zorunda kalmıştım ve ne yazık ki oradan bir daha başka haber alamadım.

Kara Nefret

Yer: Skyrim

Bölge: Doğu Hududu

Şehir: Windhelm

Tarih: 29A 4Ç 200

Saat: Gece

Rolff: "Artık kimseye ihanet edemeyeceksin, elf s@rt@ğ@.! "

Suvaris Atheron: "Neyden bahsettiğinizi bilmiyorum."

Angrenor: "Zindan sana her şeyi açıklayacak."

Suvaris Atheron: "Buna hakkınız yok.!"

Windhelm'de gece vakti dolanırken aralarında bir kaç şehir muhafızınında bulunduğu bir grup kuzeyli insanın bir kara elf kadınını - Suvaris Atheron'u - sıkıştırdığını gördüm. Ona epey ağır ithamlarda bulunuyorlardı. Hoşgörüsüzlüğü hiç dayanamadığım için işin iç yüzünü öğrenmeye karar verdim. 

Aldous: "Ne oluyor burada.?"

Angrenor: "Bu @r@sp@ bir İmparatorluk yada Thalmor casusu.!"

Suvaris Atheron: "Ne ? Ciddi olamazsınız.!"

Aldous: "Kanıtınız var mı.?"

Rolff: "Sana ne bundan... İmparatorluk insanı, senin ırkınında onunkinden farkı olduğu söylenemez. O pis kokuna tahammül edebilmemizin de bir sınırı var."

Angrenor: "İmparatorluk sempatizanlarıyla konuşacak hiçbir şeyimiz yok bizim.!"

Aldous: "Buraya siyaset yapmaya gelmedim."

Rolff: "İmparatorluk P@ç@i.!"

Windhelm "Muhafızı: "Beyler sakin olun. Bizim elemanlardan ikisi en son kara elf kadınıyla birlikte görülmüşler. Ardından ortadan kaybolmuşlar.""

Rolff: "Sabahtan beri garnizonun etrafında dolanıp muhafızlara cilve yapıp kendini düdüklettiriyorsun.! "

Suvaris Atheron: "Bu bir iftira! Beni yolda yürürken görmeye bile dayanamayan adamları kendimle nasıl kandırayım.!"

Angrenor: "Bu k@lt@k yalan söylüyor! Şahitlerimiz var birlikte Çamurluyokuş mağarasına doğru gitmişler orada onları bir pusuya sürüklemiş olmalı.!"

Aldous: "Anlaşılan bu olayı böyle çözemeyeceğiz. Mağaranın içine bakmadınız mı.?"

Windhelm Muhafızı: "Ama orada kim bilir neyle karşılaşacağız.  Kimse bu iş için gönüllü de olmadı."

Aldous: "Ben hallederim. "

Rolff: "Sen kimsin be adam! Tek başına haydutlar,sıçanlar, dev örümcekler gibi her çeşit pisliğin cirit attığı yere giriyorsun."

Aldous: "Winterhold Kolejinde uzun yıllar eğitmenlik yapmış usta bir büyücüyüm. Benim için endişelenmeyin."

Angrenor: "Senin için endişelendiğimizi kim söyledi? Umarım geberip gidersinde dünyadan bir soysuz daha eksilir."

Windhelm Muhafızı: "Pekala biz seni mağaranın önünde bekleyeceğiz ve elini çabuk tut."

Elf, Thalmor ve İmparatorluk casusu olmakla birlikte şehir muhafızlarını pusunun içine götürmekle suçlanıyordu. Eğer doğru olduğu ortaya çıkarsa, kadın idam edilecekti. Durumu incelemeye karar verdim. Kaybolan muhafızların gittiği mağaraya doğru yöneldim. Başlarına ne geldiğini öğrenmek istiyordum. Mağaranın girişinde kan izleri gördüm. Kılıcımı kınından çıkarıp, büyümüde hazır edip mağaraya girdim.  Askerlerin cesetleri mağaradaydı,  çevrede onları öldüren şeye dair bir ize rastlayamadım. Bedenlerini inceledim yara izleri pek birşey çağrıştırmıyordu. Bu iki adamı her şey öldürmüş olabilirdi, ancak tam mağaradan çıktığım anda gözüme yere yapışmış kanlı bir kağıt parçası ilişti.

Notta yazanlar..

Şehirden iki muhafız öldür, Cesetlerini Çamurluyokuş mağarasına bırak. Dikkat çekme, Farkedilme, unutma yakalanırsan bizi tanımıyorsun. Şahet adımızı ötersen ailenin nerede yaşadığını biliyoruz. Onları ziyaret ederiz.

Rolff

Suvaris Atheron doğruyu söylüyordu, aleyhindeki suçlamalar iftiraydı. Askerler Rolff'un kiraladığı amatör bir katil tarafından çok önceden öldürülmüş ve cesetleri mağaradaki canavarlara yem edilmişti.  Dışarı çıktım ve elf kadının muhafızların gözetiminde beklediği yere gittim.

Windhelm Muhafızı: "Uzun zamandır yoktun. Öldüğünü düşünmüştük. Birşey bulabildin mi.?"

Aldous: "Kaybolan muhafızlar cesetleri mağaradaydı..."

Rolff: "Gördünüz mü ? Başından beri  doğruyu söylüyorduk bu iş çok  fazla uzadı şu kadını derhal idam edin.!"

Suvaris Atheron: "Tamam da bu benim sorumlu olduğum anlamına gelmiyor.!"

Angrenor: "Dırdır etmeyi kes.!"

Aldous: "Asıl siz kapayın çenenizi.!  Muhafızlar öldürülmüş ancak bu kız tarafın değil sizin tarafınızdan.! "

Rolff: "Bu bir yalan.! "

Angrenor: "Bizim gibi onurlu kuzeylilerin lafına karşılık senin gibi lanet bir imparatorluk büyücüsünün lafına mı inanacaklar. ?!"

Aldous: "Kanıtlayabilirim, bu not muhafızları katleden kiralık katile  bizzat senin tarafından yazılmış."

Windhelm Muhafızı: "Bu ne demek oluyor! Derhal tutuklayın şu ikisini.!"

Rolff: "Ama! Ba.. bakın bir yanlış anlaşılma var...!"

Windhelm Muhafızı: Kapa çeneni! Konuşmak seni kurtarmayacak.!

Bütün öğrendiklerimi anlattım ve hiçbir şeyi gizlemedim. Rolff ve yancısı kendini savunmaya çalıştı, ancak komutanın onları tutuklamasına engel olamadı.

Suvaris Atheron: "Ne kadar teşekkür etsem az, seni bana  Azura'nın kendisi yollada resmen.!"

Aldous: "Teşekküre gerek yok. Benim yerimde vicdanı olan herkes aynısını yapardı. Suçsuz yere seni idam etmelerine göz yumamazdım."

Suvaris Atheron: "Kara Elflerden iğrenir misin.?"

Aldous: "Elbette hayır ? Bu da nereden çıktı şimdi.?"

Suvaris Atheron: "O zaman benimle evime gel. Sana minnettarlığımı göstereyim."

Komutan askerlerinin ölümünden sorumlu olan suçluları yakalayabildikleri için minnettar kaldı ve bu işte ki rolümden dolayı bana ödül olarak ağzına kadar septimle dolu bir kese verdi. Suvaris Atheron'da onu temize çıkardığım için minnettardı ancak beni nasıl ödüllendirdiğini anlatmayacağım bunu okuyucularımın hayal gücüne bırakıyorum artık. Belirteceğim tek şey kara elfler, insanlardan farklılar ve bu hoşuma gitti. Rolff ile Angrenor tutuklandı ve başlarına ne geldiğini tam olarak bilmesem de, korkarım Muhafız Komutanı askerlerine karşı yapılanları yanlarına bırakmamıştır.

Kan ve Zevk

Solitude şehrindeki bir handayım. O adamı ilk gördüğümde her zaman ki yerimde oturuyor ve her zaman ki içkimden içiyordum. Bu kart herif bütün dikkatleri üzerine toplamış halde etrafta başıboş dolanıyor ve herkesle konuşuyordu. Arkamda ki kazmayı fark ettiğim sırada bardağımdaki içkinin kalan son damlalarını yudumluyordum.

- Selam ben deniz Sewyaze de Rick İmparatorluk Birliği Komutanıyım. Eğer istersen, bana sadece Rick diyebilirsin. "dedi yabancı."

- Pekala Rick ? Ne istiyorsun benden. ? "dedim elimdeki bardağı masaya vurarak."

- Tanıştığıma memnun oldum. Adınızı bahşeder misiniz. ? "dedi Rick alçak bir ses tonuyla."

- Torik. Bak hafiften tepem atmaya başlıyor... Komutan falan dinlemem bir taraflarını kırmadan sadede gel istersen. "diye tersledim adamı."

- Kabalaşmaya gerek yok efendim. Sizi rahatsız ettim çünkü bir sorunum var ve belki de sizin bana biraz yardımınız dokunabilir. "dedi Rick."

- Ne konuda ? ve Nasıl.? diye sordum.

- Kız kardeşim. Hikayesini dinlemek ister misin.? "dedi Rick ve ekledi." - Geçen hafta onu yatakta baygın halde bulduk. Boynundaki diş izlerinden kan süzülüyordu. Hiç kuşkumuz yoktu, sebep bir vampirdi.!

- Her diş izi vampir demek değildir. "dedim uykulu bir ses tonuyla."

- İzler aksini söylüyordu. Ardından bir süre sonra da kız kardeşim kayboldu. Dönüşüp kaçmış olmalı. "dedi Rick."

- Eğer vampir olduysa yapılması gere--

- Her şeyi bir kenara koyalım, Evvela onu bulmanı ve şahet şüphelerimiz doğruysa onaylamanı istiyorum. Sonra yapılması gerekeni  yaparsın. "dedi Rick lafımı bölerek."

- Tamam. Kardeşini arayacağım. "dedim."

- Çok teşekkürler. Hizmetlerinin karşılıksız kalmayacağının garantisini verebilirim. "dedi Rick ve ekledi." - Onu tanımada bir sıkıntı çekmezsin. İnce, güzel bir sarışındır ve onun o gök mavisi gözlerini kimse gözardı edemez. 

Handa tanıştığım Komutan Sewyaze de Rick iddasına göre kız kardeşinin bir vampire dönüştüğünü ve onun ailesine zarar vermemek için evden kaçtığını söyledi. Kızı bulacağıma dair ona söz verdim. Kız hakkında tek bildiğim harika mavi gözlere sahip olduğuydu. Handan dışarıya çıkıp, şehrin etrafına bir göz atmaya karar verdim.

- Selam asil beyefendi . "dedi Hayat Kadın'ı önümü keserek."

- Ne asilim nede beyefendiyim. Bana uygunsuz şeyler mi teklif edeceksin.? "dedim gülümseyerek."

- Hayır efendim. O teklifi genelde müşterilerim bana yapar. "dedi Hayat Kadın'ı."

- Belki, sonra. Sana birşey sormak istiyorum."dedim ve ekledim." - Kayıp bir kızı arıyorum. Mavi gözlü, sarışın saçlı, ince ve uzun boylu. Bu tanıma uyan biriyle çevrede karşılaştın mı hiç.?

- Hayır, ancak söylediğiniz kadar güzelse muhtemelen Gece Evindedir. "dedi Hayat Kadın'ı."

- Gece Evi. ? "diye sordum."

- Bir Genelev bir kaç ay oldu açılalı. Ama benden söylemesi orası sizin için fazla lüks kaçar şehrin bütün kodaman soyluları orada takılıyor. "dedi Hayat Kadın'ı."

- Sağol güzelim seni yakında, güzel bir şeyle ziyaret ederim. "dedim kadına yanağından makas alarak."

- Sabırsızlıkla bekleyeceğım o zaman. "dedi Hayat Kadın'ı."

Hakkında söylenenlere göre en güzel kadınlar soylu müşterilerini Gece Evinde bekler. Onlara günün kasvetini unutturmak için bir şans,  zarif zevkler sunarlar ama yanında boşalan bir keseyle birlikte. Tabi ki sunulan o olağanüstü eğlenceler sonrası kimse kesesiyle alakalı şikayette bulunmaz. 

- Merhabalar, efendim. "dedi Hayat Kadın'ı"

- Merhaba mavi-gözlü güzellik. "dedim."

- Ne arzu edersiniz, sizi Gece Evine getiren şey nedir lordum. ? "dedi Mavi Gözlü."

- Konuşmakla başlayalım. "dedim."

- Pekala, konuşalım. İddalara göre, ön sevişme faslını düzeyli bir konuşmadan daha etkili kılan hiç birşey yokmuş. "dedi Mavi Gözlü."

- Ne düşler kuruyorsun, Mavi Gözlüm." dedim."

- Ah... Gecenin sonsuza dek sürmesini istiyorum... "dedi Mavi Gözlü."

- İlginç, senin yaşındaki kızlar genelde beyaz atlı prensler ya da öteki saçmalıklarla ilgili hayaller kurarlar. "dedim."

- Ben bildiğin kızlardan değilim. "dedi Mavi Gözlü ve ekledi." - Kanıtlayabilirim. Sadece iste.

- Abin Sewyaze de Rick  seni arıyor. "dedim."

- Ne ? Hayır! Bahsettiğin adamı ne tanıyorum ne de bir ailem var. dedi Mavi Gözlü beni tersleyerek.

- Emin misin.? "diye sordum."

- Elbette eminim.! Benim evim burası. Gecenin Kardeşlerinin yanı. "dedi Mavi Gözlü."

- O zaman yanılıyor olmalıyım. " dedim ve ekledim." - Her neyse. Kendine iyi bak.

"Gece Evi" denilen Genelevde kaybolan kızın tanımına uyan mavi gözlü bir kız ile karşılaştım. Komutanın kızkardeşi bu kız olabilir mi? Ailesinin olmadığını söylesede bana pek inandırıcı gelmedi. Buldukları mı Sewyaze de Rick anlatmak için Genelevden ayrılıp Han'ın yolunu tuttum.

- Efendi Torik! sizi bu kadar çabuk görmeyi beklemiyordum. Lütfen kız kardeşim hakkında iyi haberlerinizin olduğunu söyleyin. "dedi Rick yaşlı gözlerle."

- Genelevde mavi gözlü bir hayat kadını vardı. "dedim."

- Benim kardeşim asla kendisini o derece düşürmez. "diye bağırdı Rick öfkeyle."

- Kanıtım yok, ama bu kadın senin tarifine uyuyor. "dedim."

- Lütfen kanıt bul. Ailemin onuru diken üstünde.! "dedi Rick."

- Elimden geleni yapacağım. "dedim."
Sewyaze de Rick Genelevdeki kızın kendi kızkardeşi olduğuna inanmak istemedi. Bunu ona kanıtlamanın bir yolunu bulmak için Gece Evine tekrar dönmem gerekiyordu.

- Tekrar merhaba. Beni mi özledin. ? "dedi Mavi Gözlü."

- Bu güzelliklerle bir gece geçirmek için ne yapmam gerek?. "diye sordum.."

- Size zevkle eşlik ederim. Ancak öncelikle Gece Evine bir bağış yapmalısınız. Sadece 500 Septimcik. "dedi Mavi Gözlü."

- "Septimcik ?" o rakamı tanımlamak için bu kelimeyi kullanmazdım. Daha iyi bir teklifte anlaşamaz mıyız.? "dedim."

- Her zaman pazarlığa açığız. 750 nasıl.? "dedi Mavi Gözlü."

- Hayatta olmaz. "dedim."

- 1000'e ne dersin. ? "dedi Mavi Gözlü."

- Sanırım, 500 iyiydi. "dedim."

- Anlaştığımıza göre beni takip edin. "dedi Mavi Gözlü ve ekledi."

- Sabredin. Beklediğinize değecek emin olun. İlk olarak sıcak bir banyo, ardından hayelleriniz gerçek olacak. 

- Sen emin ol verdiğim o 500 septimi sapır sapır çıkartacam senden.  "dedim ellerimi avuşturarak."

- Boynundaki yara...

- Hoşuna mı gitti.? "dedi Mavi Gözlü lafımı bölerek."

- Karakteristik, İlgi çekici. "dedim."

Mavi Gözlü. Gece Evindeki bir güzel. Tesadüfe bakın Sewyaze de Rick'in kız kardeşinin tarifinde olduğu gibi onun boynunda da vampir ısırığına benzeyen ilginç bir yara izi vardı. Yattığım bu kız o komutanın kardeşi olamalıydı. Sewyaze de Rick ile görüşmek için tekrar hanın yolunu tuttum.

- Genelevdeki kızla ilgili kanıtım var. Boynundaki diş izlerini gördüm, tıpkı kız kardeşini tarif ettiğinde söylediğin gibi. "dedim."

- Bu nasıl olabilir.? "dedi Rick ve ekledi." - Bir çeşit büyünün etkisinde olmalı... Belki Onu ısıran vampir tarafından.

- Belki. "dedim."

- Torik... Vampir kesinlikle Genelevde bir yerlerde. Kız kardeşimi onun elinden kurtarmalısın. "diye atıldı Rick."

- Bu iş gittkçe canımı sıkmaya başladı. "dedim iç çekerek."

Komutan Sewyaze de Rick Genelevdeki kız kardeşi'nin zihninin vampir tarafından kontrol altında tutulduğunu söyledi. Bu türden bir kontrol ancak kısa bir mesafeden yapılabilir, yani muhtemelen Rick'in de söylediği gibi vampir Genelevin içinde olmalı. Eğer durum buysa bunu ortaya çıkarmam gerektiğini düşündüm ve tekrar Gece Evi'nin yolunu tuttum.

- Burayı kim yönetiyor. "dedim."

- Gece Hanım." dedi Koruma."

- Onunla görüşebilir miyim. "dedim."

- Hayır. Gece Hanım kimseyi görmek istemiyor uza hadi. "dedi Koruma."

- Param var. "dedim."

- Bana rüşvet sökmez. "dedi Koruma"

- Peki, bu 100 dinarla dolu keseyi kendime saklayayım o zaman." dedim"

- Oblivion kapıları adına... Dur, ver o keseyi bana. "dedi Koruma ardından gülerek ekledi." - Çil çil septimler girebilirsin.

- Pekala, bu bir beyefendiye uygun nazik bir haraket mi? Davet edilmeden buraya böyle dalman.?"dedi kadın."

- Bağışlayın Madam, ama bir iş üzerindeyim. "dedim ve ekledim." Gece Hanımı tanıyor musunuz.?

- Oldukça yakınız," dedi kadın kıkırdayarak ve ekledi. " Ben zaten o kişiyim. Gecenin Kraliçesiyim. Ben müşterilerimin hayellerini okuyup, dokunurum onları rahatlatır ve memnun ederim.

- Ayrıca boş bir keseyle uğurlarsın. "dedim."

- Onların hayallerini gerçekleştiririm, kısa bir süreliğine olsa da. Hayaller paha biçilemezdir. "dedi Gece Hanım."

- Neyse burada bulunmamın sebebi dünyevi zevklerim değil. "dedim ve ekledim." Bir vampir buraya dadanmış. Kızlarınızdan birinin boynunda vampir ısırığına benzer izler gördüm. Ayrıca kızın ağabeyi, onun asla bir genelevde kendi isteğiyle çalışmayacağına inanıyor. Ona göre kıza vampir tarafından büyü yapılmış.

- Yani buna öylece inandın mı? Bu kadar saf olma. Kız burada prensesler gbi yaşıyor. En iyi ipeklerden elbiseler giyiniyor. Müşterileri onunla tek bir gece geçirmek için mülkünü satıyor. O da müşterilerinden zevk duyuyor. Seni öyle rahatlatır ki hayal edemezsin. "dedi Gece Hanım ve ekledi."

- Ağabeyi olacak o herif onu zorla yaşlı bir bunakla evlendirmek istedi. Gel gelelim kız, gecenin prensesi olmak istiyordu. Ebediyen güzel, yasak bir meyve. Skyrim'in rüyası.

- Sen neyden bahsediyorsun be kadın.? "dedim."

- Onun kanını içtiğimde bunu hissettim. Ne bakıyorsun öyle ? Evet, bu Geneleve müptela olan vampir benim. "dedi Gece Hanım alaycı bir bakış ve ses tonuyla ardından ekledi." - Ancak ben asla öldürmem, Asla bir ruhu incitmem. Kan bana güç veriyor, tıpkı alkolün insanlara yaptığı gibi.

-  Bu saçmalık...

- Kızlarım ve ben müşterilerimizin kanını içeriz. Onların kanı hizmetlerimizin karşılığı. Kimse ölmez. Herkes karlı. "dedi Gece Hanım lafımı bölerek ve ekledi." Mavi gözlü kıza gelirsek. Beni kendi çağırdı. Rüyalarında, fantezilerinde. Özgürlük için... Ve de ebedi güzellik için çırpınıyordu. Bizler canavar değiliz. Torik. Sana bir teklifim var... Uzlaşma karşılığında bu 1000 septimle birlikte kızlarımla bir gece, bu meseleyi tamamen unutmak adına gösterdiğim bir iyi niyet. Seni öldürmek daha kolay olurdu bizim için ama dediğim gibi biz insan öldürmeyiz.

- Peki ya razı gelmezsem. ? "dedim"

- Biri ölür. dedi "Gece Hanım."

- Canavarlardan nefret ederim. Kişisel değil yani. "dedim."

- İlahlara dua etki ayakta kalacak kadar kabiliyetli olasın. Saldırın kızlar.! "diye bağırdı Gece Hanım."

Patroniçe vampir'in teklifi kulağa ne kadarda cazip gelsede Skyrim'in başkentinde böyle bir canavar topluluğunun var olmasına göz yumamazdım, prensiplerime ters düşüyordu. Uzun süren zorlu bir mücadele sonunda Gece Hanım ve onun kızlarıyla olan çarpışmamdan sağ olarak kurtuldum. Vampirler yerde ölü olarak yatıyordu. Mavi Gözlüyü buradan uzaklaştırıp ağabeyindende ödülümü almanın vakti gelmişti artık.

- Gece Hanım'ı öldürdüm. Ağabeyin de seni handa bekliyor. "dedim."

- Ne.?! "diye bağırdı Mavi Gözlü."

- Evine geri dön. Burada olanlara bakarsak, müşteriler bir süre uğrayacakmış gibi görünmüyor. "dedim."

- Seni şerefsiz! Kim sana başkalarının hayatını mahvetme hakkı verdi? Kim kaderlerine karışmanı istedi.?" diye bağırdı Mavi Gözlü ve ekledi." - Sen nesin biliyor musun? Kiralık bir katil, bir avuç altın için öldürüyorsun.!

- O bir vampirdi, bir ucube, devri geçmiş bir kalıntıydı...

- Hayatlarımızı yıktın! benim ve buradaki bütün kızların. Şimdi hepimiz sokaklarda tıpkı ucuz hayat kadınları gibi çalışmak zorundayız. "dedi Mavi Gözlü lafımı bölerek."

- Kendini satmak zorundaymışsın gibi konuşuyorsun. Senin bir seçeneğin var ağabeyine, evine geri dön. "dedim."

- Biliyor musun ? Sana uygun bir işim var. Ağabeyimi öldür. Ne kadar istiyorsun.? "dedi Mavi Gözlü."

- Ben suikastçi değilim, mecbur kalmadıkça da insan öldürmem. "dedim."

- Umarım aletin maviye döner de kökünden kopar, katil! Defol.! "diye bağırdı Mavi Gözlü."

- Kız kardeşim nerede.? "dedi Rick."

- Genelevdeki vampiri kestiğimi öğrendikten sonra kaçtı. Eğer istiyorsa geri gelecektir.

- Vampir beni zerre ilgilendirmiyor. Kız kardeşimi bana geri getir.! "diye bağırdı Rick."

- Anlaşmamız kız kardeşinin durumu hakkında seni bilgilendirmem ve vampiri öldürmemle ilgiliydi.! Şimdi şehrin ortasında sana meydan dayağı atma mı istemiyorsan ödeme mi ver.! "diye üzerine yürüdüm."

- Kız kardeşim eve dönmeden tek metelik bile göremezsin.! "dedi Rick."

- Pekala, seni uyarmadığımı söyleyemezsin. "dedim."

- Tamam, Tamam! beni aşağı indir ve sakin ol şehrin ortasında beni döversen bütün itibarım iki paralık olur."diye atıldı Rick."

- Öyleyse bana para mı ver! Ayriyetten o kız kardeşin olacak sürtüğü takip ederken harcamalarım oldu 600 septim kadar bununla beraber bana 1000 dinar borcun oluyor. "dedim"

- Siz insanlar asla değişmeyeceksiniz... Al bakalım.!  "dedi Rick."

- Teşekkürler. "dedim."

- Yetti artık bu şehir. Üçkağıtçılardan ve dolandırıcılardan başka birşey yok.! diye bağırıp handan dışarıya çıktı Rick.

Komutan vampiri öldürdüğüm için minnettardı ancak kız kardeşini kaçırdığım için bana ödeme yapmayı reddetti. Tabi ki üzerine yürüyüp biraz tartaklayınca hemen yelkenleri suya indirdi. Böylece bu lanet olası gün sona erdi. Kendime bir kadın bulup bayılana kadar içeceğim.
























 
Gabar'ın İntikamı

Benim adım Gabar Morthal kasabasında yaşayan sıradan bir kuzeyli ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldim. Annemi mevkibeyinin malikanesinde hizmetçilik yaparken son gördüğümde kalbim sızladı. Keşke birşeyler yapabilsemde onu bu hayattan kurtarabilsem. Babam öldüğünden beri kendimi sanki hiç bitmeyecek bir kabusun içine girmiş gibi hissediyorum.

Babam vefat etmeden önce mevkibeyinden tarlayı sürmek için iki öküz alacak kadar borç almıştı. Onu kaybettikten sonra mevkibeyinin yaveri daha kırkı çıkmadan borçları ödememiz için kapımıza dayandı. O günden beri kölesi haline geldik. Bir ozan olmak istiyordum. Ama babam öldükten sonra annemi yalnız bırakmamak için ve paramızda olmadığından dolayı ozanlar kolejindeki eğitimimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. Artık handa üç beş dinara şarkı söylüyorum.

Elimden başka bir işte gelmiyor. Çok uğraşmama rahmen zar zor geçiniyoruz. Akşama doğru annem işten döndükten sonra suratı çok asıktı. Neden üzgün olduğunu sorduğumda ilk başta cevap vermek istemedi ama biraz zorlayınca konuştu. Mevkibeyinin yaveri ona asılıyormuş. Duyduklarımdan sonra babamın kılıcını elime alıp evden dışarı bir hışımla fırladım. Ama annem beni durdurdu ve bir daha böyle birşey yaparsa mevkibeyine şikayet edeceğini söyledi.

İsteksizcede olsa kabul etmek zorunda kaldım. Annemi daha fazla üzmek istemiyordum. İlerleyen günlerde. Soğuk bir Skyrim akşamı annem gecikmişti. Daha fazla dayanamayıp annemi kontrol etmek için mevkibeyinin malikanesine gitmeye karar verdim. Evimin kapısından çıktığım sırada bir ağlama sesi duydum gitgide yakınlaşıyordu. Ne olduğunu anlamak için etrafıma bakındım çok karanlıktı birkaç metre ileride yerde oturup ağlayan bir kadın sülieti gördüğümü sandım.

Karanlığa gözlerimin alışmasını bekledikten sonra yavaş adımlarla yaklaştım. Yardım etmek için eğildiğim sırada kadının annem olduğunu fark ettim. Ayağa kaldırıp bir kenara oturduk. Ne olduğunu sordum. Bana herşeyi baştan sona anlattı. Mevkibeyinin yaveri annemi yine taciz etmiş hemde mevkibeyinin gözleri önünde. Annemde ondan yardım istemeye çalışmış ama hiçbirşey yapmadığı yetmiyormuş gibi birde birlikte tecavüz etmişler.

Babamın kılıcını çekip malikaneye doğru tüm gücümle koştum. Ya o şerefsizleri öldürecektim yada bunu denerken ölecektim. Malikanenin kapılarının önüne geldiğimde muhafızlar önümü kesti onlara saldırdım. Lakin kılıç ile daha önceden dövüşmemiştim. Hiç İhtiyacım olmamıştı. Beni kolayca bastırdılar. Mevkibeyini çağırdılar ve beni öldüresiye dövdüler. Annem gelip aralarına girmese öldüreceklerdi de. Kasabadan ayrılmamız için bize birgün zaman verdi. Bütün kasaba halkı etrafımızı sardı. Aralarından bir tanesi bile yardım elini uzatmadı hepsi bizden vebalıymışız gibi uzak durdu.

Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu.  Evde tavanda annemin sallanan cansız bedeninin karşısında yatarken buldum kendimi. Yaşadıkları ona ağır gelmişti.Kendi canına kıymıştı. Evimi, ailemi kısacası herşeyi mi kaybetmiştim. Eskiden yuvam dediğim yerden sadece içimdeki intikam ateşiyle ayrıldım. Kendimi yollara, dağlara, taşlara vurdum. Sonunda ıssız bir mağaranın yakınlarında durdum. Geceyi geçirmek için uygun bir yer gibi görünüyordu. Etrafta yırtıcı bir hayvan yoktu. Mağaranın içi sessiz ve boştu.

Mağaranın iç kesimlerine doğru ilerledim. Ayağımın altında çatırdama sesleri geliyordu. Meşalemi yeri aydınlatması için kullandım. Gördüğüm şey karşısında vücudum adeta buz kesti. Yer iskelet parçaları ile kaplıydı hemde yüzlercesiyle. Beni rahatsız eden kısım ise büyük çoğunluğunun insana ait olmasıydı. O an içimde bir yerlerde geri dönmek için artık geç olduğunu hissettim. Burası kadim bir yaratığın yuvası olmalıydı. Burada yalnız değildim ve o şey herneyse beni izliyordu. Kendimi çok savunmasız hissediyordum.

"Gizlendiğin gölgelerden çık ve benimle yüzleş!" diye bağırdım çaresizlikten mi yoksa cesaretten mi bilmiyorum. Herne olacaksa biran önce olup bitmesini istedim. Ardından elimdeki meşale birden söndü ve bir yarasa bulutu karşımda belirdi. Yarasa topluluğu havada patlayıp bir beden haline dönüştü. Hayatım boyunca gördüğüm en çirkin şeydi kanatları vardı soluk bir derisi Skyrimin gecesi kadar karanlık gözleri bir sivri dişi kıskandıracak kadar keskin dişleri ve devasa pençeleri ile karşımdaydı.

Evet karşımdaki şey bir vampir lorduydu. Sadece çocukları korkutmak için anlatılan bir hikaye olduğunu sanırdım. Kaçmadım dimdik durdum ve gözlerinin içine  baktım. Bana bir hiçmişim gibi bakıyordu. Etrafı tekrar yarasalarla kaplandı. Yarasalar dağıldıktan sonra insan formuna dönüşmüştü. Hızlı bir hamleyle yanıma geldi ve boynumdan tutup beni havaya kaldırdı. Ölmeye hazırdım. Ancak o anlarda ağzından bir kaç cümle döküldü. "İlginç...? Ya çok aptalsın yada fazla cesursun." dedi bende buna karşılık "Neyi bekliyorsun ucube! bitir işimi hadi!" dedim. Oda bana "Ölmek için o kadar acele etme. Kim bilir belkide sen aradığım kişisin.?" dedi. Beni yere indirip konuşmaya devam etti.

Yüzlerce yıl önce büyük bir savaşçı olduğundan bahsetti. Ancak savaştığı bir vampir onu lanetlemiş ve ruhunu bu mağraya bağlamıştı. Serbest kalmasının tek yolu kendi isteğiyle onun yerine geçecek birini bulmaktı. Ancak mağaraya şuana kadar gelen herkes ya ona saldırmaya çalışmış yada kaçmaya. Şuana kadar onunla konuşan tek kişi ben olmuşum. Bana bir teklifte bulundu. Onun yerine geçmem için beni bir vampir lordu yapacaktı. Yüz adam gücünde olacaktım ancak mağaradan sadece birgünlüğüne ayrılabilecektim ardından sonsuza kadar onun gibi mağaraya hapis kalacaktım. Ta ki benim gibi yerime geçmeyi kabul edecek başka bir insan ile karşılaşana kadar.

Vampir ile anlaştım. Feda edeceğim şey çok büyüktü ama bu Morthal mevkibeyinden alacağım intikam için gereken gücü bana verecekti. Bileğini kesti ve bana kanını içirdi. Ardından ne olacağını sorduğumda ise. Ölmem gerektiğini söyledi. Boynumu tutup çevirip kırdı. Gözlerimi açtığımda bir ormanın derinliklerindeydim. Artık herşeyi çok daha net duyabiliyor, koklayabiliyor ve görebiliyordum. Bir at kadar hızlı koşabiliyor bir dev kadarda güçlü yumruklar savurabiliyordum. Sadece birgünüm vardı hiç vakit kaybetmeden Morthal kasabasına vampir bulutuna dönüşüp son sürat uçtum.

Kasabaya birkaç saat içinde ulaştım. Sussuzluğum artmıştı. Dişlerim ağrıyor ve gözlerim yanıyordu. Kendimi çıldırmış gibi hissediyordum. Kana ihtiyacım vardı ve acil beslenmem gerekiyordu. İçimdeki açlıkla malikanenin kapısında nöbet tutan muhafızlara saldırdım. Daha ne olduğunu anlayamadan ikisinide parçalara ayırmıştım bile. Beslendikçe gücümün azaldığını hissettim. Ne kadar aç olursam o kadar saldırgan ve yenilmez hissediyordum.

Malikanenin içine girdiğimde mevkibeyi ve yardakçıları herzamanki yerlerindeydi beni ilk gördüklerinde dalga geçip rahmetli annemide araya katarak küfür etmeye başladılar. Aralarından birini gözleri önlerinde parçalara ayırana kadar ne olduğunu fark edemediler.Saldırmaya çalıştılar ama kılıç yada hançer bana işlemiyordu artık. Hepsini öldürdüm ancak mevkibeyi ile yaverini hakettikleri gibi yavaş yavaş ve acılı bir şekilde o sefil canlarını ellerinden aldım. Malikaneyle işim bittikten sonra sıra kasabaya geldi.

Genç, yaşlı, kadın, çocuk, hayvan ayırtmaksızın kasabadaki her canlıyı o gece katlettim.Kanlarıyla banyo yaptım. İçimdeki son insanlık kırıntılarıda o gece yok olmuştu. Hepsi annem ile bana yaptıklarının bedelini ödediler. Skyrimin yüzeyinde geçirdiğim son dakikalardı. Güneş ışıkları kendini göstermişti. Son kezde olsa gün doğumunu seyretmek istedim ama güneşin hüzmeleri üzerime geldiğinde etimi yaktığı için dayanamadım. Ardından sonraki yada ondan sonraki yüzyılımı geçireceğim yer olan mağarama çekildim.

Gozarath'ın Sırları

Simyager olduklarını iddia eden bir çift ilginç beyefendiyle karşılaştım. Akademik çevrelerde ünleri kesinlikle olmamasına rağmen kendilerine alim diyorlardı. Bir keşif gezisi düzenlediklerini, şuanda ekip topladıklarını ve benide aralarında görmek istediklerini söylediler.

Ne araştırdıklarını sorduğumda ise  bana büyük Gozarath'ın laboratuvarının yerini bulmaya çalıştıklarından bahsettiler. Bu büyücü 3. Çağın başlarında yaşamıştı. Yüzyıllar evvel önce ölmüş olmasına rağmen aşırı ünü efsanesini hala devam ettirmekteydi.

Eğer bu yer onun bilgi birikiminin en ufak bir parçasını bile içeren bilimsel hazineler, hatta daha bile kışkırtıcı bir şekilde, büyücünün yaratımlarından birisini bile içeriyorsa, bunun peşinde yapılacak gezinin kesinlikle harcanan çabalara, girilecek zahmetlere değeceğini iddia ediyorlardı.

Laboratuvarın konumunu tespit ettiklerini, yerininde Gozarath'ın anılarında bahsi geçen,  Akdiyar ile Kışhisar'ın merkezinde bulunan dağların yakınında büyük Alftand harabe kulesinin altında bir yerlerde yattığını söylediler.

Muhtemelen arşivi de orada gömülüydü. İş ilgimi çekmişti, simyacıların teklifini kabul ettim ve keşifte görev alan diğer personel üyeleriyle tanışmak için yola koyuldum.

Trebatius ve Endrast - Keşif liderleri

Ilona (Ben) -  Muhafız

Valie ve Dave - Büyücü

Falas - Kaşif

Yag - Kiralık Asker

J'darr ve J'zhar - İşçi

Diğer üyeler ile olan fazla medenice geçen tanışma faslından sonra, daha ne olduğunu anlamadan, keşif gezisi başlayıvermişti. Ekip büyücünün laboratuvarını bulma amacıyla hiç vakit kaybetmeden Alftand'a giriş yaptı. Fakat kule canavar makinelerle doluydu. Bir Dwemer işçi örümceği sürüsü ile savaşmak zorundaydık.

Çarpışma sırasında işçi olarak tutulan iki Khajiit kardeş olan J'darr ile J'zhar'ı kaybettik. Etrafta başka yaratık kalmadığından emin olduktan sonra ekipçe daha az kişiyle  kulenin derinliklerine doğru ilerlemeye devam ettik. Gozarath'ın atölyesine giden kapı bir ilüzyon örtüyordu, fakat bizimkilerin ekipte iki tane Winterhold kolejiyle bağlantısız büyücü vardı.

Valie ile Dave ilüzyonu ortan kaldırarak yapabileceklerinin bir örneğini gösterdiler. Bundan sonra ise bir başka engelle karşılaştık. Gozarath'ın yaratımlarından biri olan kapının üstüne yerleştirilmiş bir göz muhafızı. Konu hakkında hiçbir fikri olmayan simyagerlerden biri Endrast göze yaklaştı ve...

Dev göz'ün kapakları birden açıldı ve tüm dikkatini Endrast'a  çevirdi. Ardından ona bir bilmece sordu. Demek ki büyük sihirbaz Gozarath zaman zaman hem aptal bir çocuk, hem de zeki olgun bir adam gibi davranabiliyormuş. Göz sadece bilmecesini çözenlerin geçmesine izin veriyordu. İş gücünü kontrol altında tutması için kiralanan vahşi kadın Yag aceleyle bir cevap söyleyiverdi.

Yanlış cevap vermenin cezasının ölüm olduğunu nereden bilebilirdi ki... Şansımıza yerel şöhrete sahip dost bir kaşif Falas tam bu iş için yaratılmıştı ve gözün bilmecesini çözmeyi başardı. Herkes rahatlayıp bir oh çekti. Gozarath'ın laboratuvarına giden yol karşımızda açılmış, duruyordu. Fakat ben ve ekibim odaya duyduğumuz hayranlığı bir kenara bırakmak zorundaydık.

Bir grup çöpçü haydud, bizden daha önce odaya gelmeyi başarmıştı. Hazine avcıları pek az duyarlılığa sahiptir. Eğer iki rakip ekip kendilerini hazinelerle dolu aynı anda tek bir tane yeraltı odasında buluyorsa, oradan sadece bir tanesi sağ çıkar. Daha önce hiç terk edilmiş mahzenlerde sıklıkla bulunan iskeletlerin nereden geldiğini merak etmiş miydiniz? Ben de etmemiştim.

Bu durumda, bu mahzendeki iskeletler bize bulaşmaya çalışan haydudlara ait olacaktı. Arkamızda ufak bir ceset yığını bırakmıştık ancak ne yazıktır ki aralarında kaşifimiz Falas'da vardı. Dokuz kişiyle başladığımız geziye beş kişi olarak devam ediyorduk. İlerledik ve bir başka kapı muhafızı ile karşılaştık.

Valie ile Dave bir kez daha büyülerini kullandılar ve beklendiği gibi muhafız yine bilmece sordu. Bu sefer ki bilmece bayağı zorlayıcı çıkmıştı,  fakat grupça kafa kafaya verip onu çözmeyi başardık. Karşımıza bir başka kapı daha açılmıştı. Bu seferde içeride farklı bir engelle karşılaştık. Gozarath bir başka şeytanlığıyla yarattığı golem büyücünün mirasına giden yolu koruyordu.

Hepimiz Gozarath'ın ustalığını görünce hayrete düştük. Yarattığı golem konuşuyordu, şaşırtıcı olan akıllıca konuşup mantık yürütebiliyor olmasıydı. Onu öldürmeye çalışmak daha kolaydı ancak yine de, golem zeki görünmesine rağmen onu kandırmayı denemeye karar vermiştim. Golemle olan konuşmam sanki bir  düellodaymış gibi hissettirdi bana kendimi. Hitabette de kılıç oyunlarında olduğu kadar yetenekli olduğumu kanıtlamıştım.

Goleme sorular sorarak savunmasında bir zayıflık keşfettim ve o zayıflığı acımasızca kendi avantajıma kullandım. Mantıksal belitlerle donanmış yapay varlık sağduyudan yoksundu.Yemi ortaya attım ve yaratığın mantığının yerle bir olmasını seyrettim. Golem ne yapacağını bilemedi ve etkisiz hale geldi. Gozarath'ın laboratuvarına giden yol artık açıktı.

Bekleneceği gibi, büyücünün laboratuvarı sihirle doluydu. Her zaman dikkatli olan Valie ile Dave aurayı sezdi ve daha önce yaptıkları gibi Gozarath'ın işgalcilere karşı kurduğu süprizleri ortaya çıkarmak için büyüler yaptılar. Trebatius, Endrast ve ben sabır ve dikkatle bekledik.

Bir başka ilüzyon daha ortadan kalkarak harikulade bir makineyi ortaya çıkardı. Bunun Gozarath'ın el emeğinin bir ürünü olduğu açıktı. Keşif gezisi hedefine ulaşmıştı. Aygıt öylece duruyor ve bize ona daha yakından göz atmamız için yalvarıyor, adeta kendisine dokunmamız için yanına çağırıyordu.

Ancak sonrasında Valie ile Dave'in aygıtı paylaşmaya niyetlerinin olmadığı ortaya çıktı.  Ama benimde bu kadar yol ilerledikten sonra aygıtın elimden kaçıp gitmesine izin vermeye niyetim yoktu. Zaten onlara başından beri hiç kanım ısınmamıştı.  Gezi boyunca kendimi zor tutuyordum benim hakkımda sürekli Trebatius ve Endrast'a şüphelerinden bahsedip  onlara güvenilmez olduğumu söyleyip duruyorlardı. 

İki hain büyücüyle yüzleşmek zorunda kaldım... Büyücüleri memnuniyetle öldürüp, haklamayı başarmıştım ancak çarpışma sırasında Trebatius, Endrast öldürülmüştü sessizce onları son yolculuklarına uğurladım. Yorucu bir kavga olmuştu bu yüzden Gozarath'ın aygıtına yaklaşmadan önce biraz soluklandım.  Makine kullanıcısının seçtiği herhangi bir yere ışınlanmasını sağlıyordu. Birkaç yere ışınlanmayı başardım.

Bazıları yakın yerlerdi Skyrim'de, bazıları ise  çok uzaklarda Cyrodiil'de. Fakat aygıtın gücü sınırsız değildi. Üç bağlantıdan sonra makine sessizliğe gömüldü bende onu nasıl tekrar aktif edeceğimi bilmiyordum. Böylece asrın keşfi son bulmuştu. Açıkçasıhayal kırıklığına uğramıştım ancak laboratuvarda sadece bu işe yaramaz cihaz yoktu aynı zamanda altında vardı bunca çektiğim çile ve gördüğüm ölümden sonra en azından evime elim boş dönmemiştim.

Ebedi Izdırap

Yıl 10 Ağustos 4. Çağ 211...

Handa eskiden Solitude şehrine çok da uzak olmayan bir yerde, zihnen hasta olan insanların tutulduğu, şuanda terk edilmiş, ıssız, kasvetli, harap olmuş bir malikaneye dönen yere giden ve geri dönmeyen iki adamdan bahsedilirken kulak misafiri oldum. Olay ilgimi çekmişti ve onlara ne olduğunu öğrenmeye karar verdim. Harabelerin yakınlarında ilk yolcuyu kolayca bulmuştum. Bir ağacın yanında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir şey aradığı belliydi.

-  Sekiz'e şükürler olsun! Yardım geldi, sonunda! İşimizin bittiğini sanmıştım.

- Ne oldu  ? İyi misiniz.?

- Ben iyiyim, fakat arkadaşım şu lanet akıl hastanesinin içinde mahsur kaldı.!

- Söyle bana, bu ilahların bile unuttuğu yerde ne işiniz var. ?

- Adım Lynn Schmidt. Cyrodiil'den bir şifacıyım. Buraya arkadaşımla birlikte oldukça nadir bir bitki türü bulmaya gelmiştik.

- Bu bölge ot toplamak için pek de iyi bir yer sayılmaz.

- Yolculuk öncesi, bizi aynen şuanda senin yaptığın gibi uyarmışlardı. Yaşananlara bakıyorum da, belki de uyarılara kulak asmış olsak tüm bunlar başımıza gelmezdi.  Ama yerin cazibesi oldukça fazlaydı. Yangın alanına kadar gittik... otlardan bir ize rastlamadık, ama... aşağıda bir şey vardı... birşeyler...

- Lütfen bize yardım et. Dostumu bul, sana yalvarıyorum.

Lynn bölgeye dostuyla nadir otlar aramak için geldiğini söyledi, ancak  anlaşılan o ki hem ormanda hem de harabede kol gezen tehlikeleri pek hesaba katmamışlardı. Beni gördüğü anda kayıplara karışan arkadaşına yardım etmem için yalvarmaya başladı. Metfunların nidalarını duydum ve bunun bir şaka olmadığını anladım. Elimle kılıcıma uzandım. Hastanenin bodrumuna indiğim zaman, paranormal bir şey tecrübe ettim. Bana bir ilüzyon gönderen bir hayalet gördüm. Etrafımdaki her şey yanmaya başladı ve hayalet - tam da ona yakışacak bir şekilde - duvardan yan odaya geçti. Hayaleti takip ettim ve bir grup metfunun saldırısına uğradım. Kendimi savunma esnasında duvarlardan birinin kenarında duran bir sandık farkettim. Sandıkta birkaç doktorun notları bulunuyordu...

Tarih: 10 Ocak 4. Çağ 201

Tıbbi kayıt : Hasta no 4

Adam güçlü şizofreni semptomları sergilemektedir. Yakışıklılığını mahvetmekten kaçınmak amacıyla standart terapi yöntemlerinde verilen şifalı ot dozunu arttırmaya karar verdim. Sinir krizleri geçirmeye yatkın olduğundan, hastayı zincirlettim. Duvarlara çizdiği resimler analiz edilmeli.

Tarih: 11 Ocak 4. Çağ 201

Tıbbi kayıt : Hasta no 14

Hastane sakinlerinin en yaşlısı olan bu kadın diğerlerinden çok daha uzun süredir bizimle. Soğuk su terapisi onun tedavisinde başarısız oldu ve durumunda gelişmeye dair umut yok gibi. Onu zincrlettim ve hastalığın kuvvetini zayıftlatmak ve kendine zarar verme eğilimlerini sınırlandırmak için ona verilen yiyecek miktarını azalttırdım. Şifalı ot uygulamaya başladım.

Tarih: 12 Ocak 4. Çağ 201

Tıbbi kayıt : Hasta no 21

Hasta dizanteri kapmış durumda. Artık onun için hiç umut kalmadı. Diğerlerinden ayrı bir yere naklettirdim ve çalışanlara onun adına ilahlara dua etmelerini emrettim. Ayrıca şifalı otlarının dozlarını da arttırdım. Karışımın bazı iyileştirici özellikleri var gibi görünüyor ve tesadüfen fark ettik ki dilleri de çözüyor.

Tarih: 13 Ocak 4. Çağ 201

Tıbbi kayıt : Hasta no 4 ek

Çizimleri şizofreni teşhisini doğruluyor. Çizimlere hakim olan acımasızlığın çocuklukta yaşanan olaylarla bağlantılı olduğu şüphe götürmez. Baskın bir baba ve güçlü bir travma bu zavallının zihnini mahvetmiş. Hastaya tedavi uygulanacak. Şifalı ot dozunu arttırmaya karar verdim. Tedavi etme özelliklerinin yanı sıra karışım, hastaları kendileri hakkındaki gerçekleri açıklamaya itiyor. Ve sadece gerçek bizi özgür bırakır.

Notlara göre, tıbbı personel akıl hastaları üzerinde bir takım deneyler yapmıştı. Okumaya devam ettim ve bir grup lejyonerin hastaneye Fırtınapelerinli bir mahkum getirmiş olduğunu öğrendim. Anladığım kadarıyla  askerler onu sorgulamak istiyordu, ama notlarda hikayenin nasıl sonlandığına dair bir bilgi yoktu. Malikaneyi arayıp kayıp adamın bırakmış olabileceği işaretleri aramaya başladım. Sonunda kayıp sıhhiyeciyi bulmayı başardım. Zavallı herif zihnindeki hayaletlerle savaşıyor, bir yangın ve o yangında ölmüş bir kız hakkında sayıklayıp duruyordu.

- Be-be-beni rahat bırak! Uzaklaş benden.!

- Sakin ol. Sana zarar vermem.

- Benim suçum değildi... ben değildim, ben değil...!

- Senin suçun olmayan nedir. ?

- Yan... Yangın her yerde... Olmaması gerekiyordu! Bunu ben istemedim... Yemin ederim.!

- Ne saçmalıyorsun sen. !?

- Ne oluyor ? Neredeyim ben.?

- Sanırım kafan yerine geldi. Rahatla ve bana adını söyle.

- Ben...Ad.. Adım Selakur.

- Arkadaşın Lynn seni bulmamı istedi.

- Lynn... yaşıyor mu.?

- Dinle, sen ve arkadaşın - henüz tam olarak anlayamasamda, sakladığınız birşeyler var, gerçeği söylemediğiniz düpedüz ortada. Bu yerin oldukça karanlık bir geçmişi varmış gibi görünüyor, içerisinde senin de parmağın olan bir geçmiş. Beni anlıyor musun.? Şimdi bu yerde neler olduğunu anlamama yardımcı olur musun Selakur.?

- T- tamam.

- Harika. O halde bana hikayeyi anlatırmısın, hiçbir şeyi atlamadan.

- Biz eski lejyoneriz, bundan tam 10 yıl önce, Fırtınapelerinle yapılan son savaşlardan birinde İmparatorluk için savaştık. Birliğimiz bu malikaneye yerleştiğinde ben Lynn'in yardımcı subayıydım. Burada kimin yaşadığını pek umursamadık. Aslında, hastalar dost canlısıydı... Başlangıçta. Bir gün keşif erlerimiz bir Fırtınapelerinli yakaladı. Özgürlüğünü kazanmak için her şeyi yapacak durumdaydı ve Ulfric Stormcloak'un saklandığı yeri bildiğini iddia etti. Şansımıza inanamadık, ilahların yüzümüze güldüğünü düşündük. Son Ejderdoğan'ın büyük yardımlarıyla Fırtınapelerin isyanı başarısızlığa uğratıldı ancak  elinde tuttuğu tüm bölgelerini, ordusunu kaybettikten sonra Ulfric kayıplara karışmıştı. Tüm Skyrim'i yerini bulmak için karış karış tarayıp, yakaladığımız tüm Kuzeylileri sorgulamıştık, herif yoktu sanki yer yarılmıştı ve içine girmiş gibiydi. Sonunda çabalarımız ödüllendirilecekti.  Ardından onu konuşturmaya karar verdik.

- İşkence ederek mi.?

- Komutanımız onu işkence sandalyesinde konuşturmak istiyordu, ama Lynn daha iyi bir yol bildiğini söyledi. Yöresel bir ot varmış - eğer bunu kaynatıp içersen sadece doğruyu söyleyebilirmişsin. Komutan mahkumu sorguladı ve harita çıkartıp işaretledi. Bu esnada bizde kutlama yaptık, Ulfric'i nasıl öldüreceğimizi konuştuk, ve de hastanedeki hastalara daha saygısızca davranmaya başladık. Onlara bakan rahibe itiraz etmeye başladı ve adamlarımızdan biri... onu önce dövdü sonra tecavüz etmeye kalktı. Kadıncağız karşı koymaya çalıştı... sanırım adamın suratını tırnaklarıyla çizmişti. Sonra adam balyozunu alıp kadının kafasını parçaladı.

- Sonra ne oldu. ?

- Fırtınapelerinli mahkum Ulfric'in nereye gizlendiğini söylediğinde, komutan onu delilerin gözü önünde boğazını hançeriyle bir kulaktan diğerine kesti. Hastalar daha önce saldırganlık belirtileri göstermişlerdi, ama kanın kokusunu aldıklarında, şey, onları kontrol edemedik, bize saldırdılar ve  pek çoğunu öldürmek zorunda kaldık. Ancak yangının nasıl çıktığını bilmiyorum.

- Hastalardan sağ kurtulanlara ne oldu.?

- Yaşlı bir kadını yanan binadan çıkartmayı başardık. İyi, sessiz ve anaç bir bayandı. İki gece sonra komutanımızın boğazını kesti ve bu onu, ve de Ulfric'in saklandığı yeri işaret eden haritayı, son görüşümüz oldu. Cephelerin değişmekte olması bizi kısa bir süre sonra onu aramayı bırakmaya zorladı. O zamandan sonra hayatta şansım yaver gitmedi, Lynn'in hayatıysa benimkinden de beterdi. Bunun, kötü kaderimizi tersine çevirmek için yaptıklarımızla yüzleşmek için bir fırsat olduğunu düşünmüştük.

-  Hayalet intikamını alabilmek için sizi suç mahaline sürükleyip, çekmiş gibi görünüyor. Burada oldukça ağır bir lanetle karşı karşıyayız ve görünüşe göre işe şu Fırtınapelerinlinin cesedini, öldürüldüğü yeri bularak başlamamız gerekiyor.

Selakur ve Lynn yıllar önce iç savaş sırasında bu bölgede görev yapmış bir lejyon birliğine mensuplardı ve o dönemde çok ağır suçların altına imza atmışlar. Hastaları ve bakıcıları olan rahibeyi öldürmüş ve hain Ulfric Stormcloak'un yerini öğrenme umuduyla tutsak bir Fırtınapelerin askerine işkence edip öldürmüşlerdi. Yapılanların izlerini örtmek için ise mekanı kundaklamışlardı. Hikayeyi duyunca bu yerin lanetlenmiş olduğunu ve meselenin çözümünün işkence görmüş Fırtınapelerinlinin hayaletini bulmaktan geçtiğini anladım. Kayıp ruhun istediği tek şey vardı- kendisine zulüm edenlerin ölümü. Onların bakışlarını hala üzerinde hissediyordu ve ona huzur getirecek tek şey ölümdü. Benden onları öldürmemi istedi, teklifini reddedince öfke içinde bana saldırdı. Fakat karşısında usta bir savaşçı vardı. Kısa sürede hayeletin icabına bakıp, geldiği yere yolladım.  Lanet kaldırılmış ve hayalet Sovngarde'ın uzak diyarlarına gönderilmiş olsada,  hala adaletin yerini bulması gerekiyordu.  Lynn ve Selakur'u Solitude yetkililerine teslim etmeye karar verdim. Yozlaşmış, suçlu pislikler İstemeyerekte olsa beni şehre kadar takip ettiler. Katiller Muhafız Komutanı tarafından tutuklanıp içeri alındılar ve bu lanetli hikayede sona ermiş oldu.

Ustabaşı Nion'un Günlüğü

Girdi - 1

Her şey planlandığı gibi ilerliyor. Görünüşe göre kazancımız beklediğimizden yüksek  olacak. Bu madenden çok daha fazlasını çıkartabileceğimize kalıbımı basarım. Sadece daha derinlere kazmalıyız, böylece daha fazla zenginlik getireceğiz.

Girdi - 2

Bu sabah tünel duvarlarında küçük yarıklara benzer gedikler tespit ettik. Çatlaklar tehlikeli görünmüyor, ancak emin olabilmek için ek ahşap destek emri verdim. Eric'i hararet bastı, sanırım bu derinlikteki ısıdan hoşlanmıyor. Tull tıkırtılar duyduğunu iddia ediyor, bahse girerim sonunda hepten tırlattı. Sanırım büyük bir maden damarına yaklaşıyoruz, bu yüzden bir yerbilimci çağırtmaya karar verdim.

Girdi - 3

Canavarlar.! Her taraf gözleri olmayan yaratıklarla kaynıyor.!  Çok derinlere kazdık ve gün yüzüne çıkmaması gereken yaratıklar tarafından kazılmış kadim tünellere girdik. Hepsi benim suçum, bu yüzden sorumluluğu üstlenip, sorunun kaynağını bulup bu felaket daha fazla yayılmadan kendim durdurmaya çalışmalıyım. Kaçın, aptallar.!

Girdi - 4

Başaramadım, fazla korkağım. Bu iş benim boyumu aştı. Sanırım şuanda madende hayatta kalan tek kişi benim, tabi durum her an değişebilir.  Bu, maden kuyusunun bu kolunda saklanmamın 4. günü. Canavarlarla aramda kurduğum ayı kapanı tuzakları bulunuyor, güvendeyim, şimdilik ancak yemek ve su olmadan daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Yanımda deponun anahtarı var ve neredeyse iki gündür erzakları almak için oraya sinsice girmekten başka bir şey düşünemiyorum. Kalbim acil birşeyler yemem gerektiğini ve bunun için gireceğim riskin değeceğini söylüyor,  ancak mantığım ise bana deponun çok uzakta olduğunu ve asla başaramayacağımı söylüyor. Zaten canavarlar etrafta cirit atıyor ve bana ulaşmaya çalıştıklarını hissediyorum, duyuyorum. Bu yüzden yardım gelene kadar sessizliğimi korumalı ve varlığımın fark edilmesine neden olacak haraketlerden kaçınmalıyım. Sonrasında, umutsuz hale geldiğimde, kim bilir.? Ben Nion, bu satırları şayet ölürsem diye yazıyorum, son isteğim adımla tanınmaktır, çünkü yakında ölü madenci meslektaşlarımın arasına katılmış olacağım.

 
Yaptığın tüm hikayelerini okuyorum ve çok seviyorum. Skyrim'i ve Elder Scrollsu baya seviyorum seninde bunla ilgili hikayelerin çok iyi. En sevdiğim hikayen Thieves Guildi bitiren bi adam vardı oydu.
 
CavalryMan said:
hacı sal artık şu oyunu yahu

:grin:

Kriptonun Son Evladı said:
Yaptığın tüm hikayelerini okuyorum ve çok seviyorum. Skyrim'i ve Elder Scrollsu baya seviyorum seninde bunla ilgili hikayelerin çok iyi. En sevdiğim hikayen Thieves Guildi bitiren bi adam vardı oydu.

Yorumun için çok teşekkürler.
 
Back
Top Bottom