Senaryo Ekibi (Yeni İmzalar)

Users who are viewing this thread

karlemus

Sergeant at Arms
Konu Dışı'na her hikaye için farklı konu açacağımıza,böyle bir konu açmak hikayelerimizi de buraya yazmak için küçük bir senaryo ekibi kurduk.
Artık okudukça Atkılıç oynamak isteyeceğiniz tüm hikayeler burada olacak.



PEKİ SENARYO EKİBİ NE İŞE YARAYACAK?

  *Her hikaye için farklı konu açılmayıp forum gereksiz konularla kirletilmemiş olacak
 
  *Olurya belki modcularımız hikaye bulmakta zorlanırsa ekipteki arkadaşların hikayelirini kullanabilecek.
 
  *En önemlisi de forumumuz bu hikayelerle ortaçağ temalı , fantastik hikayeleri bir arada bulabilecek

    EKİBİMİZ

  -::karalord::
  - Saldıray( :!:)
  -Sir Peter
  -Karlemus
  -aydogdu21

Karalord'a yaptığı imzalar için teşekkür ederiz

İMZALAR



Code:
[URL=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html][IMG]http://i40.tinypic.com/6t1zro.jpg[/IMG]

[URL=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html]
Code:
[URL=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html][IMG]http://i40.tinypic.com/14d13qv.jpg[/IMG]

[URL=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html]
Code:
[URL=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html][IMG]http://i44.tinypic.com/14ag9wl.jpg[/IMG]

KARALOR'UN YAPTIĞI İMZALAR

[url=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html]

Code:
[url=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html][IMG]http://i39.tinypic.com/f0rl8p.jpg[/IMG][/url]



Code:
[url=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html][IMG]http://i42.tinypic.com/2zfo3rm.jpg[/IMG][/url]


2ivjk47.jpg

Code:
[URL=http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,63589.0.html][IMG]http://i44.tinypic.com/2ivjk47.jpg[/IMG]









BU BENİMKİ :smile:
GÖÇ
                                                    KAÇAK
Bu vakitlerde kararması gerekirken henüz kararmamıştı hava  , kazak düzlüklerine bakmaya doyamadığı için güneş.Baharın gelmesine rağmen hala doruklarında karların bulunduğu Altaylar’ın batı yamacı bu gün hiç olmadığı kadar güzeldi.Rüzgarın etkisiyle bir sağa bir sola yatan yaban gülleri baharı selamlıyordu adeta.Ta ki üstünden şimşek hızında bir atlı geçinceye kadar.Hemen ardından bir çok Moğol doludizgin at koşturuyorlardı..Öndekinin kafasını sık sık onlara çevirmesi takip edildiğinin kanıtıydı..
    Yaklaşık bir buçuk saattir at koşturuyorlardı..On beş dakikaya kadar arkadaki grubun atları ya koşamayacak hale geldi ya da çatladı. Ne var ki kaçağın atı hala yorgun gibi görünmüyordu..Dayanıklı hayvan sahibine sanki daha iyisini yapabilirim demek istermişçesine şaha kalkıyor , yeri eşeliyordu..Kaçağın yelesini okşaması ile durdu.:
  -Hayatımı kurtardın gök yelelim ,sen olmazsan ben ne yapardım..Ben işimi bırakıp at yarışlarına mı katılsam acaba…
  Zeki hayvan söyleleni anlarmış gibi kişnedi..
  Karanlık çökmek üzereydi.Bir mühlet daha atını sürdükten sonra ağaçlık bir alanda durdu..Uygun olduğunu düşündüğü bir yere yolluğunu yerleştirip kilimini ,pikesini serdi.Çarçabuk etrafından çalı çırpı toplayıp ,Moğol elinden aldığı taşları atının terkisinden çıkardı..Bir kaç dakika sonra taştan çıkan kıvılcımlarla koca bir ateş yaktı.Kendisi gibi yere çökmüş atının yelesini okşayarak yakasını zor kurtardığını  düşündü..Kaçışı her gözünün önüne gelişinde gülecek gibi oluyordu..Bir Moğol veliahdından bu kadar kolay kaçılabileceğini tahmin edemiyordu..Bir görevde ele vermişti kendini.Görev diyordu ya kimseden görev aldığı da yoktu..Boyu için yaptığı her şeyi görev olarak biliyordu..
    Kendisinin casus bir Türk olduğunu öğrenen Moğollar onu uzun süre izlemiş ,gafil avlamıştı..Atını ayırıp ahıra götürmüşler kendisini de öldürülmesi şerefine düzenlenen şenliğe,Moğol prensinin huzuruna çıkarmıştılar.Adımını içeri attığı anda bir çok hokkabazla,sihirbazla karşılaşmıştı..Ateş yutanlar çivinin üstüne yatanlar ve bir yere dayanmadan merdivene tırmananlar…
    Hele bu merdivenli adam kendini bir şey zannediyor,galiba yapabildiği şeyi kutsalmış gibi görüyordu..Küçümser bakışları bunun deliliydi.Kaçak ölüme gittiğini düşünmeksizin o merdivenli adama aynı küçümser bakışlarla karşılık verdi:
    -Hıh,onu ben de yapabiliyorum..
Etrafı kolaçan etmekle meşgulken kafasının hangi ara cellat kütüğüne yerleştiğinden habersizdi.Han işi uzatmamak için sözlerini kısa tuttu:
    -Yazık olacak Hun sana!Haftalardır izleniyorsun ve yıllardır bana ve orduma zarar veriyorsun.Eğer bu kadar zarar vermeseydin çok küçük bir ihtimal seni bağışlayabilirdim..Yok yok doğrusunu söylemeliyim.Bağışlamazdım.Hunları öldürmek için her zaman bir sebep vardır.
        Bağırırken ağzından çıkıp dudağına yapışan tükürüklerini yuttu.Ardından uzunca bir kahkaha savurdu.Gülerken de el işaretini verdi.Celladın baltası kalkarken ne yapacağı hakkında hiçbir fikri olmaksızın etrafını son kez süzdü.Yere yatırılmış hokkabaz merdivenine baktı.Çevresinde hiç kimse yoktu.Tam celladın oval baltası inecekken bağırdı:
    -Duruuuun,siz idam mahkumunun son arzusunu sormaz mısınız?
  Herkes şaşkın şaşkın birbirine baktı.Soruyu cellat sordu:
  -Neymiş son arzun?
  -Yalnızca bir bardak su,çok susadım da!
Aynı anda az önce Han’ın iğrenç bağırışlarından sonra zorla dudak kıvıran izleyiciler bu defa kahkahalarla gülmeye başladı.Kaçak hemen fırsattan yararlanıp cellat kütüğüne elini koyarak bağlı elleri üzerinde amuda kalkıp ayaklarını bodur celladın boynuna geçirdi.Sağ ayağının diz kapağını çenesine dayayıp sol ayağını kendisine doğru hızla çekti.Kahkahaları kırılan boynun bu kemik sesleri kesti.Cellat olduğu yere yığıldı.Hızla baldırında sakladığı bıçakla iyi düğümlenmemiş iplerini kesti.Herkes şimdi ona bakıyor bu birkaç saniye içinde olanları anlamaya çalışıyordu.Emri Han verdi:
  -Yakalasanıza aptallar !
Kaçak hızla duvara dayalı bir kılıcı aldı.Yerdeki merdiveni kaldırıp bir yere dayanmadan tırmanıp zirvedeki basamaktan Hanın bulunduğu kata doğru sıçradı .Şans ki cağları yakalamıştı.Kılıcının kınıyla bulunduğu taraftaki pencerenin camlarını döktü.Hanın elinden üçüncü kez kaçıyor ve üçüncü kez aynı delici bakışlarını gönderiyordu.
  -Yine görüşeceğiz.
Camlarını döktüğü pencereden aşağı bıraktı uzun vücudunu.Bereket ki bir şey olmamıştı.Kılıcıyla ahırdaki atının bağlandığı ipi kesti.
  -Vakit kaçış vaktidir Gök’üm hadi göreyim seni!
Gök buna alışkındı.Beyaz yelesini savurup şaha kalktı,hızla ileri fırladı.Arkasındaki onca atlıya rağmen iki saat boyunca at sürdü ve şimdi buradaydı.Kiliminin üzerine bağdaş kurmuş,bir kımıldayamayacak haldeki bacağına bir de Gök’üne baktı.Hala yanmakta olan ateşi çevreden topladı kuru dallarla canlandırdı.Burası ormanlık olmasına rağmen güvenli bir yerdi,gözden de uzaktı.Yorgun ayağını pikesinin altına,kılıcını da yastığının altına yerleştirdi.Haftalardır ilk defa rahatça uyuyabilecekti.
     





İŞTE SALDIRAY'IN HİKAYESİ

Büyük Savaş-Calradia
Bölüm 1
orta çağ avrupasında calradia topraklarında huzur kelimesinin ne demek olduğunu kimse bilmezdi halk bağlı oldukları derebeyliklerin ağır vergileri altında eziliyor lordlar ve askerler tarafından eziliyordu savaşlar yıllarca devam etti bu süre içinde pekçok kral tahta geçti,tahttan indirildi
13.yüzyılın ortasına gelindiğinde calradia topraklarına 2 krallık hükmediyordu vaegir krallığı ve rhodok krallığı bu iki krallık arasında bu iki krallık arasında enteresan bir bağ vardı savaş boyunca vaegir ordusu önce khergit kabileleri nordlar rhodoklar ise hem swadyalılar hem de nordlar ile mücadele
etmişlerdi hem vaegirler hem de rhodok krallığı ordularının önemli bir kısmını kaybetmiş fakat calradia topraklarının hakimi olmuşlardı vaegir kralı IV.lui zaten yıpranmış ve ellerinde pek fazla toprak kalmamış olan rhodoklara savaş ilan etmeyi düşünüyordu işlerini bitirmek kolay olacaktı hem calradianın
tek hakimi olma fikri de yabana atılacak bir fikir değildi lordlarına bulabildikleri kadar asker toplamaları emrini vermişti planlarının rhodokların kulağına gitmemesi gerekiyordu fakat 6 ay sonra lui ağır bir hastalık geçirdi ve isteğini gerçekleştiremeden öldü yerine kral V.lepard geçti lepard'ın kökleri
rhodoklara dayandığı için rhodoklara karşı herhangi bir sinsi planı olmadı ve senelerce iki krallık lepard suikaste kurban gidinceye kadar kardeşçe yaşadı vaegir krallığının mareşali ve birkaç lord kral suikastin rhodokların işi olduğunu düşünüyordu hatta bu düşünceyi de yeni vaegir kralı yaroglek'in beynine
sokmuşlardı bir süre sonra rhodok kralı graveth'in kulağına casusları tarafından bu bilgiler ulaştırılmıştı graveth tüm lordlarını topladı ve bu konuyu lordlarıyla tartıştı bazıları onlar bize saldırmadan biz onlara saldıralım diyordu bazı lordlar ise bunun düpedüz savaş ilanı olduğunu ve bu konuyu yaroglek ile
konuşmaları gerektiğini söylemişti graveth huzursuzdu orduları çok güçlüydü fakat ellerinde 1 büyük şehir 1 kale ve 3 köyleri vardı barış zamanında eski krallar ne kale ne de şehir yaptırmış keyiflerine bakmışlardı.o gün toplanan konseyden beklemek orduyu büyütüp şehir ve kalelerin surlarını güçlendirme kararı çıkmıştı
bu sırada beyni yıkanmış yaroglek tüm lordlarına haber salmış ve askerlerini hazır etmelerini ve mevcut ordularını büyütmelerini emretmişti yüzyıllar sonra ortalık tekrar kızışacak gibiydi

Bölüm 2
Geçen süre içinde graveth lordlarına birkaç defa daha topladı ve lordların suikaste uğramasını engellemek için daha fazla koruma kullanmaları,şehir surlarının güçlendirilmesi ve surların etrafının sivri kazıklarla çevrilmesine,surlardan kızgın yağ dökebilmek için gerekli ekipmanın temin edilmesine,ellerindeki 1 şehir 1 kale
ve 3 köyün arasında her gün 4 lord ve ordusunun devriye gezmesine,orduların ihtiyaçlarının giderilmesine,ara ara gözetleme kuleleri yapılmasına,tüm kervanlara bir lord ve ordusunun eşlik etmesine ve şehir kale ve köylerdeki ambarların büyütülmesi kararına varıldı bunların dışında yetkililer köylülerle konuşacak ve yabancıları aralarına almamalarını ve bu konuda gözlerini
dört açıp şüpheli durumları lordlara bildirmelerini söylediler ayrıca 10 ar kişilik atlı birlikler de düşman topraklarında istihbarat toplayacaktı.Rhodok krallığı savaşa hazırdı.

Bölüm 3
Aynı şekilde Vaegir Krallığı da savaşa hazırdı.Fakat Yaroglek'in bazı planları vardı.Rhodokların Ordularının gücünü ve savaşçı ruhlarını bildiği için sadece saldırmanın kendilerine bir yararı olmayacağını biliyordu.Psikolojik savaş gerekiyordu,Rhodokları ilk önce zihnen yenecekler sonra da bedenen işlerini bitireceklerdi.4 er kişilik atlı okçu grupları kuruldu.Bu grupların amacı
gece karanlığından yararlanım şehir veya kale surlarının ardına doğru uzak bir mesafeden birkaç ok atışı yapmaktı.Basit birşey gibi görünüyordu gece zaten boş olan sokaklara ok atmanın ne gibi bir yararı olabilirdi ? zaten her yerde Rhodok süvarileri devriye geziyordu.Eğer yakalanırlarsa Rhodoklar savaş başlatabilirlerdi Vaegir Krallığı henüz hazır değildi. Pekçok lord bu düşünceyi benimsemişti
fakat Kral Yaroglek kararlıydı boş sokaklara ok atmanın belki o an için yararı olmayabilirdi fakat okların havadayken çıkardıkları sesler,nöbetçi askerlerin bu sesleri duymaları hatta sabah kapısına ya da penceresine saplanmış halde bir ok bulan masum bir köylü.Bu görüntüler insanların direncini kırabilirdi.Kral ağırlığını koydu ve gönüllülerden seçilen askerler ile bu gruplar oluşturuldu.

Bölüm 4
Kral Yaroglek her zamanki gibi lordlarını toplamış,toplantı yapıyordu.Herşey istediği gibiydi ordu hazırlanıyordu.Sınırdaki yerleşkelerin güvenliği arttırılmıştı ayrıca casuslardan da güzel bilgiler geliyordu.Rhodok lordları yaklaşan savaşı sezip birbirlerine düşmüşlerdi kimi Vaegirlerin himayesine girmek istiyor kimi de kanının son damlasına kadar savaşacağını söylüyordu.Tabi ki Yaroglek yanlış bilgi aldığından habersizdi Yaroglek'in casusları  kimliklerini Graveth'e açıklamış ve Graveth ile yaptıkları bir anlaşma ile Yaroglek'e savaşın akışını değiştirecek şekilde yanlış bilgiler veriyorlardı.Ülkelerini 3-5 kuruşa satmışlardı.Rhodoklar güvenliği en üst seviyede tutuyordu.Hiçbir kervan eskortsuz şehirden çıkamıyordu köylerde her gün bir garnizon konaklıyordu.Kale garnizonları genişletildi.Graveth içinde bulunduğu duruma rağmen pek bir keyifliydi.Her gün şarabını içiyor şehri geziyor halkı ile konuşuyordu hatta bazen askerlerin eğitimlerine yardımcı oluyor,ava çıkıyordu.Her gün özenle zırhını parlatıyor,kılıcını kuşanıyor ve nöbetçileri teftiş ediyordu.Savaşmak,kan akıtmak için can atıyordu adeta.Aynı saatlerde Yaroglek atlı okçu birliklerinin komutanıyla görüşüyordu.O gece için bir planları vardı.4 atlı okçu geceyarısından sonra Jelkala şehrine ufak bir sürpriz yapacaklardı.Saatler birbirini kovalamış saat 1:30'u geçmişti.Atlı okçular yoldaydı dört nala Jelkala'ya doğru ilerliyorlardı,bir süre sonra güvenlik için kamp kurmuş olan Rhodok askerlerini aşıp surların dibine kadar sokulmuşlardı.Vakit kaybetmeden ok yağmuruna başladılar ve aynı hızla kaçmaya başladılar.Okları ve kaçan atlıları gören kuledeki nöbetçi hemen acil bir durum olduğunu belirten çanı çaldı ardından okuna sarıldı nişan aldı ve oku bıraktı.Ok kısa düşmüştü,atlılar çoktan uzaklaşmışlardı.Graveth çanın sesiyle uyanmıştı olaydan bir kaç dakika sonra nöbetçilerden bilgi aldı.Bunun Vaegirlerin işi olduğunu anlamıştı fakat halka açıklarsa ne gibi sonuçlar yaratabileceğini bilmiyordu.Tüm şehir uyanmıştı sokaklar endişe ve korku ile dolmuştu.Halk iki krallık arasında bir gerginlik olduğunu seziyordu.Ertesi sabah Graveth her an savaşa hazır olduğunu göstermek için halkının önüne zırhını ve silahlarını kuşanmış bir halde çıkmıştı.Bu ani saldırının asiler tarafından gerçekleştirildiğini ve korkulacak birşey olmadığını anlattı.

Bölüm 5
Graveth,her zamanki gibi Jelkala sokaklarını dolaşmış ,satıcıları teftiş etmiş,halka moral vermiş ve şehirdeki askerler ile konuşmuştu.Gördüğü her asker zıpkın gibiydi.Oracıkta ülkeleri için canlarını verebilirdiler.Fakat Graveth savaşı kazanmak için sadece yürekliliğin yeterli olmadığını biliyordu.Bu yüzden mareşali ile konuştu.Özel birlikler kurulacatı,düşmanı tanıyan hızlı güçlü zırhları ve silahları olan hem savunmada hem saldırıda kullanılabilecek askerler.
Bir gün sonra,askerler dahil tüm halka özel bir birlik kurulacağı ve bu birlik için iri yapılı,güçlü kuvvetli ve yürekli kişilerin gerektiği duyuruldu.Bir kaç hafta içinde Jelkala'nın biraz dışında büyük bir kışla kuruldu.Gönüllüler her gün o kışlaya gidiyor,kimi zaman kral,kimi zaman lordlar,kimi zaman usta askerler tarafından eğitiliyorlardı.Graveth durumdan pek bir memnundu.Yeni ve güçlü savaşçılar yakında hazır olacaklardı.Bu sırada Vaegir Kralı Yaroglek için durum
pek iç açıcı değildi.Rhodokların moralini bozmak ve savaşa önde başlamak için kurulmuş olan Vaegir atlı okçu birlikleri Jelkala'ya yapılan ufak saldırıdan sonra şehre bir daha yaklaşamamışlardı çünkü 2li gruplar halinde surların 100-150 metre etrafında Vaegir atlıları devriye geziyordu.Sinsi Yaroglek'in aklına devriye gezen askerlere saldırmak geldi fakat bu diğer nöbetçileri,ardından şehirdeki askerleri harekete geçirebilirdi.Pire için yorgan yakmak saçma olurdu.Özel birimler
yetişirmenin dışında,Graveth'in bir planı daha vardı;suikast.Kral Yaroglek'e yapılacak başarılı bir suikast savaşı başlamadan bitirebilirdi.Hazırda eğitimli bir kaç casus bulunmaktaydı.Graveth içlerinden en iyi tanıdığı ve en çok güvendiği casus olan Marduk'u yanına çağırdı.Ona planından bahsetti ve bu görevi kabul edip edemeyeceğini sordu.Görev çok riskliydi,Yaroglek7/24 özel eğitilmiş askerler ile korunuyor olmalıydı.Arada şehre iner halk ile konuşurdu bu olası bir suikast için
en uygun zamandı.Oluşan kargaşa sayesinde rahatça ortamdan uzaklaşılabilirdi.Zaten şehirde dolaşırken Yaroglek halkı ile arasına kimsenin girmesini istemez ve yanında fazla asker bulundurmazdı.Marduk görevi kabul etti ertesi gün bohçası erzak dolu bir şekilde şehirden ayrıldı ayrıca yanında bir kese dolusu altın ve hançeri de vardı.1 hafta sonra akşam saatlerinde Reyvadin'e ulaşmıştı.Seyis'e atını bıraktı hana girdi ve karnını bir güzel doyurdu sonra da odasına çekildi.Ertesi sabah
hancıdan mürekkep ve bir parça kağıt istedi kağıda birşeyler karaladı ve handan hızla ayrıldı.Kale kapısına geldiğinde nöbetçi askere selam verdi.Kral'a bir not iletmesi gerektiğini ve durumun acil olduğunu belirtti ve askerin eline kağıdı tutuşturdu.Kağıtta"Marduk tatilden döndü" yazıyordu.Bu ne anlama geliyordu ?



SIR PETER'IN HİKAYESİ

ATIM VE KILICIM
                12 Mayıs 1257...
    Calradia kıyıları Nordların çizmeleri altında ezilirken bu duruma karşı koyan tek ülke Vaegir'lerdi.Ama onlarda Skald'ı öldürüp bayrağınıda Rivaçeğ Kayasından atmaktan başka birşey yapamamıştı.Bu soruna bir çözüm arıyordu Yaroglek.Bir defasında Sargoth önüne kadar gelip Ragnar ile konuşmak istemişti.Eğer çıkmazsa şehri kuşatacağını söylemişti.Ragnar utana sıkıla Yaroglek ile dışarıda görüşmeyi kabul etmişti.Görüşmede 3 Nord Kahramanı ile 3 Vaegir Şövelyesi krallarını korumakla görevlendirilmişti.Bir yarım saat sonra ikisi ordularının başına geçip kendi Şehirlerine doğru yola çıkmıştı.Görüşmede Yaroglek'i koruyan korumalardan hiçkimseye birşey anlatmaması için uyarılmışlardı.Birisi ağzından birşey kaçırınca ipi boylamıştı.Bu diğer korumalara ibret olmuştu.Yaroglek odasında kuduruyordu bu arada.
-Lanet olsun şu Ragnar'a.Ezip geçeceğim onu.Evet ezeceğim onu böcek gibi.Hahha evet böcek gibi...Hele bir konseyi toplayım.
     
          Konsey 4 ülkenin krallarından oluşuyordu.Konseye Harlaus başkanlık ederdi ve seçimler 20 yılda bir gizlice yapılırdı.Konsey Zendar'da toplanırdı.Şimdi Zendar'ın yıkıntıları arasında gizlice yapılıyordu.Konsey Nord'lar Calradia'ya geldikten hemen sonra kurulmuştu.
             
                    Zendar'ı da Nordlar yerle bir etmişti.Zendar önlerinde savaşan Nord Ordusu, Svadya Birliklerini yenince Nordlar şehire girip her yeri yakmıştı.Nordlar şehre girdiklerinde Geroia Kontu kaçıp 3 krala haber vermişti.Konseyin hikayesi buydu.Benim hikayem de burada başlıyordu.
                                               
ATIM VE KILICIM 2.BÖLÜM
          Adım Tansu.Ben Sancar Han'ın korumalarından biriydim.Dedem Sancar Han'ın babasının veziri olduğu için garip bir tanışıklığımız vardı Sancar Han ile.Ama ondan kendimi bildim bileli hoşlanmamıştım.Belki dedemin zehirlenmesinden de o sorumluydu.Bazı arkadaşlarımdan kardeşini ekip kendisini tek han ilan ettiğini duymuştum.Ama benimle neden özel olarak ilgilendiğini bilemiyordum.Belki de birşeyler öğrenmek istiyordu.Odamda uzanıp bunları düşünüyordum.Bir tıkırtı duydum.Buna kulak asmadım.Tıkırtı yaklaşıyordu.Aniden karanlıklardan bir siluet çıkıp boğazıma sarıldı.Birkaç saniye süren boğuşmadan sonra adamı altıma almıştım.
      -Ne istiyorsun benden ? Seni kim gönderdi ? Konuşsana seni kim gönderdi dedim ?
      -Tamam beyim lütfen, hepsini söyleyeceğim.Beni şeyyy aaa-
      -Kim gönderdi dedim çabuk söyle piç kurusu !
      -Beni Sancar gönderdi beyim lütfen incitme beni !
      -Ne istiyormuş benden ?Konuşsana be adam !
      -Hiçbirşey bilmiyorum beyim.Yanlızca Sancar beni çağırdı ve seni öldürürsem bana 2000 dinar vereceğini söyledi.Lütfen beyim dardayız.Bu paraya ihtiyacım vardı.N'olursun incitme beyim.
     
        Adama acıyordum ama bırakırsam gidip Sancar'a ötebilirdi.Ben Sancar'ın odasına doğru giderken adam göğsüne mızrağı yemiş yerde inliyordu.Bu sırada ben Sancar'ın odasına giderken ne yaptığımı bile bilmiyordum.Sancar'ın 500 korumasına karşı ben neydim ki...

ATIM VE KILICIM 3.BÖLÜM
      Bulunduğum handan çıktım.Kaleye doğru yürüyordum.İçimden bir ürperti geçti.Serin Tulga havası insanı çok geriyordu.Ben de birşeyler hissediyordum.Bu akşam kıyamet kopacaktı.Hatta az sonra.Kendimi kalenin kapısının önünde buldum.Kapıyı iki nöbetçi bekliyordu.Geçmek isteyince ikisi birden mızraklarını çaprazlayıp geçmeme izin vermediler.
--Han ile konuşacağım.
--Silahlarını bırakmadan giremezsin.
          Aklımdan bunu yapmak geçmiyordu en başta ; ama yapmak zorundaydım.Birisinin kellesini uçurup diğerine baktım.O da bana bakıyordu.
--Nöbe-ahh
        Nöbetçilere haber vermeden onun kellesini de uçurdum.Cesetlerini duvarın dibine saklayıp üstüne samanla kapladım.Kale kapısını açıp içeri girdim.Koridordan hızla geçip Sancar'ın kapısının önünde durdum.Kapıyı dinledim ilk.Sonra hafiften yoklayıp tekmeyi bastım.Kapı kırılıp içeri uçtu.Sancar tam karşımdaydı.Boynundan tutup duvara yasladım.
--Konuş ! Ne istiyorsun benden ?
        Benim geldiğimi anca kavramış olacak ki ilk taş kesilip sonra kızarmaya başladı.
--Demek o salak seni gebertemedi ha.
--Evet ama ilk sorumu yanıtla.Ne istiyorsun dedim !
--Hepsi senin dedenin suçu.
--Onu sen mi zehirlettin yoksa ?Konuşsana !
--Evet ben zehirlettim.O salak beni öldürtmeye kalktı.Zaten onu küçüklüğümden beri sevmezdim.O Dustum'u severdi.
--Sırf kıskançlıktan mı öldürdün dedemi ha ?Demek öyle.Ben de seni öldüreceğim köpek !
      Boğazını o kadar sıkıyordum ki nefes alamıyordu.Bunu farketmedim hala boynunu sıkıyordum.Tatlı canını seviyor olacak ki bana bir tekme attı.Ben geriye doğru giderken masadan kendi kılıcını alıp ''Muhafızlaaar !'' diye bağırıp soluklanıyordu.Aşağıdan ayak sesleri duydum.Hemen gidip kalkanımla bir darbe savurdum.Kapıya doğru gitti.Eğer muhafızlar onu tutmasaydı alt kata uçuyordu.Beni Sancar'ın odasına sıkıştırmışlardı.Onlar üstüme gelirken bende onlara doğru koştum.Birisini devirip üstünden atladım.Az önce Sancar'ın düşmek üzere olduğu boşluktan atladım.Şimdi aşağıdaydım ama Sırtım çok ağrıyordu.Allahtan minderlerin üstüne düşmüştüm.Başka bir yere düşseydim belim kırılırdı büyük ihtimalle.Kapıdan çıkıp ahıra doğru koştum.İleride nöbetçinin biri diğer nöbetçileri uyarıyordu.Beni gördü ve parmakla beni işaret etti.Ben atıma binerken onlarda ahırdan atlarını almaya gidiyordu.Hemen şehirden dışarı fırlayıp atımı bozkırlara sürdüm...


AYDOĞDU'NUN HİKAYESİ.

Bölüm 1: Başlangıç
Adım Renethor Thorn. Calradia'ya ilk geldiğimde bu koca dünyada ne yapacağımı ve buraya neden geldiğimi tekrar sorguladım. Babam bir avcıydı ve bana avlanmayı o öğretti. Onun sayesinde şu anki hayatta kalma becerilerime sahibim. Çocukluğumda Adını hatırlayamadığım bir şehire yakın ormandaki bir kulübede yaşardık. Belli bi yaşa geldikten sonra şehirde demircinin yanında çalışmaya başladım ve artık yaşlanmış babama bakmaya başladım. Annemi hiç tanıyamadım. Babamın dediğine göre savaş sırasında ölmüş. Onun ölümünün onda bıraktığı yaraları hala görebiliyorum. Demircinin yanında bir süre çalıştıktan sonra ayrıldım ve babamla avlanarak ve ihtiyacı olanlara kaynak sağlayarak yaşamaya başladık. Bir yerden ötekine giderek hayatımızı kazanyorduk. Bazen gemilerin yiyecek stoğu bitince avlanıp onlara yiyecek sağlıyor bazende ihtiyacı olan köylülere bedevadan yakacak ve erzak veriyorduk. Ancak bizimde çok lüks içinde yaşadığımız söylenemezdi. Babamın ölümünü hiç unutamam. Yine bir gün kıyıdan seyahat eden küçük bir gemi için avlanıyorduk. Av bittikten sonra gemiye çıktık ancak birkaç dakika sonra gemimiz saldırıya uğradı, saldıranları öldürdükten sonra gemi karaya vurdu. Babamı gemi enkazı arasında buldum. Ve bana son sözleri "Kıçını iyi kolla evlat artık yanında olamıyacağım"dı. Gerçekten ironik. Ben nasılmı kurtuldum? Tamamen şans eseri. Gemi enkazını uzaktan gören bir ticaret gemisi kurtardı beni. Calradia'ya gidiyorlarmış. Bir hafta süren yolculuktan sonra maceram başlamıştı. Calradia topraklarına ilk ayak bastığımda elimde sadece biraz yün biraz kurutulmuş et ve atım vardı. Elimdekileri satarak kendime silah almayı düşündüm ancak sadece ok ve yay kullanmasını biliyordum. Kendime güzel bir av yayı ve iki sadak ta ok aldım. Birde hafif bir kılıç. Ve Calradia'da herkesin aradığı şeyi aramaya başladım. Şan ve talih (Fame and Fortune).Ancak aramalarım ilk başlarda pek iyi sonuçlar vermedi.
Olduysa söyleyin devamını getireyim.

Bölüm 2: Calradia'da ilk günüm.
Calradia topraklarına ilk bastığım zaman Wercheg şehrinin yakınlarındaydım. At atlayıp silah kuşandıktan sonra ertafta atımla koşuşturmaya başladım. Babamın öğrettiği iz sürme ve yol bulma becerileriyle iyi yol katediyordum. Wercheg şehrinin etrafını iyice gördükten sonra gördüğüm yolları gizli patikaları ve ormanlık alanları hafızama kazıdım. Akşama doğru iyice yorulmuştum ve şehre geri dönmeye karar verdim. Şehir kapısına yaklaşınca bir nord talimlisi beni durdurdu. "Adın nedir senin? Ne işin var burada?" tipi sorular sordu ve ifademi aldı. Atımı şehirdeki ahırlardan birine bakıma bıraktım ve doğruca hana yöneldim. Hanın kapısından içeri adım attığım anda Calradia'ya içim ısındı. Nordların o sıcak karşılamaları ve müthiç yemekleri, içkileri. Hancıdan biraz içki istedim, anında önüme yarım litrelik bir bardakta köpüklü buz gibi bir bira koydu. Teşşekkür etme fırsatını bulamadan önümde kocaman bir tabak içinde sıcacık yumuşak baharatlı ve kemiksiz etler buldum. Aynı zamanda bana handa bir oda da verdi ve hepsi için bir altın(dinar) istedi. Suratımda kocaman bir gülümseme ve büyük bir iştahla önüme koyduklarını yedim. Birkaç kişiyle sohpet edip Calradia hakkında birkaç şey öğrendikten sonra gece yarısına doğru odama çekildim. Ancak kafamı yastığa koyduğum anda babam aklıma geldi. Birkaç dakikalık hüzünden sonra uykuya daldım. Uyandığımda şafak söküyordu. Daha dükkanlar açılmamış sokaklar bomboştu. Şafakta uyanmaya alışmıştım çünkü gün doğar doğmaz babam beni uyandırırdı. Bu erken uyanma olayı ondan bana kalan iyi bir huydu. Güneşin her sabah doğuşunu izlemek gerçekten harika bir şeydi. Ancak düşünceler kafamı yeniden meşgul etmeye başladı. Burada ne yapacaktım? Babadan kalma becerilerimle biraz para kazanabilirdim. Belki biraz avcılık biraz çobanlık. Az birazda dövüş. Bunlar cebime biraz para koyardı o paranın bir ksımıylada şehirler arası mal alıp satardım belki. Bu plan hoşuma gitti. Sura çıkmaya karar verdim. Duyduğuma göre Nordlar Vaegirlerle savaştaymış. Wercheg'de sınırdaki şehirleri olduğundan tehlikede olduğumuz söylenebilir. Surlara çıktıktan sonra surların gerçekten yüksek olduğunu fark ettim. Kilometrelerce uzağı görebiliyordu. Daha sonra tasarımın gerçekten savunma için yatkın olması dikkatimi çekti. Şehir surlarının üstünde etrafı seyre dalmışken bir nord askeri beni çevirdi ve aşağıya indirdi. İnerken arena dikkatimi çekti. Her şehirde varmış. Kuşluk vaktinde arenaya gittim talimci önceki akşam içkiyi fazla kaçırmış sızmıştı. Uyandırmadım. Sarhoşlarla uğraşmayı sevmiyordum. Bir süre sonra sokaklar insanlarla dolmaya başladı. Halkla konuşunca Wercheg'de yaşamın gerçekten iyi olduğunu öğrendim. Ve eğer iş istiyorsam Lonca başkanıyla konuşmam yeterliymiş. İnsanların neden buraya geldiğini anladım. Burada yeni bir hayat kurmaya geliyorlardı. Aynı şeyi yapabilirdim.

Bölüm 3: At atladık, ok okladık.
Dış görünüşüme şöyle bir baktım. Üstümde hafif deri bir zırh  deri eldivenler ve deri(hide) botlar vardı. Saçlarım siyah ve uzundu, sakalım yoktu. Ceplerimi kontrol ettikten sonra az param kaldığını fark ettim. Yaklaşık on altınım vardı. Hızlı adımlarla lonca başkanının yanına gittim. Bana yaptığı işin ne kadar önemli olduğunu anlata anlata bitiremedi. En sonunda sustu ve ona benim için bir iş olup olmadığını sordum. Bana bir arkadaşının kızının kaçırıldığını ve fidyeyi götürmemi söyledi. Wercheg şehrinin biraz güneyinde bekliyorlarmış. Ahıra gidip atıma atladım. Atım herzamankinden besiliydi ve daha güçlüydü. Atımı dörtnala sürerek şehirden çıktım ve buluşma yerine gittim. Buluşma yerine vardığımda atımdan inmeden onlara seslendim. Liderleri birkaç adım öne geldi. İyi zırhlanmıştı ve sırtında koca bir savaş baltası vardı. Sakalları uzamıştı. Gözlerini tam göremedim çünkü nordların başlıklarından birini takıyordu. Kıyafetinden ve aksanından hemen tanıdım bu haydutları. Bizim gemimize saldıran ve babamın ölümüne sebep olan adamlardan biriydi. Bu haydutların bu kadar ciddi bir örgüt olduklarını bilmiyordum. Bunlar deniz yağmacılarıydı. Gemimize saldıran aynı adamlar değillerdi ancak aynı grubum bir parçasıydılar. Sanırım orduya katılmayan nordlar böyle insanlar olup yasadışı yollarla hayatlarını yaşıyorlardı. Yaklaşık yirmi kişilerdi. Ne yaptığımı bilemeden altın dolu keseyi ona doğru fırlattım. "Kızı bırak." dedim yüksek bir sesle. Üstü başı yıpranmış genç bir kız -yirmili yaşların başında- ileri doğru geldi. Ondan sadece bir veya iki yaş büyüktüm. Kıza geri çekilmesini söyledim. Haydutların lideri "Buradaki işimiz bitti." dedi. Bense öfkelenmiştim. Kıza Wercheg e doğru yürümesini söyledim. "Benim sizle işim bitmedi." dedim. Haydutların lideri büyük bir kahkaha patlattı. Atın iyi para edecek dedikten sonra adamları silahlarını çekip üzerime yürümeye başladılar. Yayımı sırtımdan aldım ve bir ok gerdim üzerime koşan haydutun dizine nişan alıp oku bıraktım ve vurdum. Bana küfretmeye kalkıcakti ki bir okuda ağzına sapladım ve onu öldürdüm. Babamın sözlerini hatırladım "Savaşmak aynen bir hayvanı avlamaya benzer yanlış anda saldırırsan kazanma şansın tamamen kaybolur"(CoD 5 WaW Sgt. Reznov birz değişmişi :wink:) Atımı hızla sürmeye başladım ve etraflarında sürerek onlara ölüm yağdırdım. Beş kişiyi çoktan öldürmüştüm. Ancak onlarda salak değildi. Üzerime fırlatılan baltalardan zorlukla kurtulabiliyordum. Ne yazıkki bir kalkanım yoktu. Bir ok sol kolumu sıyırdı ve kolum hafiften kanamaya başladı. Bu artık yayımı kullanamayacağım anlamına geliyordu. Kılıcımı çektim. Atımı bir haydutun üstüne sürdüm ve atımla ona çarpıp dengesini bozdum. Dengesini tekrar bulamadan kılıcımı suratına geçirdim. Fışkıran kanlar neredeyse yüzüme kadar geldi. Ancak atımı neredeyse durdurmuştum. Atımı tekrar dehledim ve tekrar koşturmaya başladım. Aynı taktiği birkaç hayduttada uyguladıktan sonra liderleri bilmediğim bir dilde onlara emir vermeya başladı. Hızlı bir şekilde etrafımı sardılar atım onların darbelerine dayanamayarak yere yığıldı. Daha ayağa kalkamadan suratıma ve karnıma tekmeler inmeye başladı. Yüzümün şekli neredeyse değişmeye başlamıştıki liderleri onları durdurdu. "Yürekli bir adamsın." dedi. Ve beni serbest bıraktı. Bunu neden yaptıklarını anlamamıştım. Yaralı kolumu tutarak ve toplallayarak hızlı bir şekilde uzaklaşmaya çalıştım. "Nereye gidiyorsun?" dedi liderleri. Cevap vermeden hızla yürüyordum. Hayatını zor kurtarmış atımı bıraktılar. Atın üzerine atlayıp tüm hızımla Wercheg'e doğru sürmeye başladım. "Seni tekrar bulacağız." Diye bir ses duydum ancak aldırmadım. İyileştikten sonra birkaç adam alıp onları ezmeyi düşünüyordum. Ancak o haydutların benim hakkındaki planı farklıydı. Bun planı öğrenmek için çok uzun zaman beklemem gerekmeyecekti...

Bölüm 4: Gecenin sessizliği
Canımı zor kurtarmıştım. Daha doğrusu canım bağışlanmıştı. Ama neden. Bu soruları kafamdan attım ve kurtardığım kızı yanıma aldım. Birlikte Wercheg'e kısa bir yolculuktan sonra lonca başkanına gittim ve paramı aldım. Ağrıyan yorgun vücudumu handaki odama attım ve uyumaya başladım...
Uyandığımda her yerim ağrıyordu. Yaralı koluma biraz pansuman yaptıktan sonra merdivenlerden aşağıya indim ve bir masaya oturdum. Zar zor birkaç lokma birşey yedim. Ancak sert bir içkiden sonra biraz kendime gelmiş gibiydim. Yüzümdeki şişlikler de biraz inmişti ancak hala vahim durumdaydım. Yemeğimi bitirdikten sonra odama döndüm ve yeniden uyudum. Uyandığımda gece yarısı olmuştu. Sokaklar bomboştu. Sabahları canlı olan şehir geceleri çok daha ürkütücü bir hal alıyordu. Rüzgarın uğultusu ve kurt ulumaları dışında bir ses yoktu. Attığım her adım çok ses yapıyormuş gibi geliyordu. Artık uykum yoktu. Şehrin sessizliğine ve karanlığına karıştım. Geceleri her zaman kendimi daha rahat hissediyordum. Tüm dünya uyurken ben ayaktaydım. Ve kendi düşüncelerimle başbaşa kalabileceğim tek zamandı.(verimli hikayelerimide gece yazarım zaten.) Sura çıktım ve bir yere oturum adamakıllı düşündüm. Beni neden serbest bıraktılar? Belkide iyi savaştığım içindir. Birden tüm düşüncelerim dağıldı. Ayak sesleri duydum biraz da nal. Hızla bu tarafa doğru geliyorlardı. Bunlar Vaegirlerdi. Bir Vaegir savaş partisi bu tarafa geliyordu. Ancak daha sonra onların şehre değilde yakınlardaki Alburq Kalesine doğru ilerlediklerini anladım. Önce orayı alacaklardı ve şehrin dış savunmasını zayıflatacaklardı. Ancak Vaegirlere karşı savaşmak fikrine hiç sıcak bakmıyordum daha yeni sıkı bir dayak yemiştim hemde bir avuç hayduttan. Ancak daha sonra o haydutların gerçekten eğitilmiş oldukları aklıma geldi. Yinede savaş buraya kadar gelir ve şehir kuşatılırsa savaşmayacaktım. Düşman edinmekte bu kadar hızlı olmamalıydım.

Bölüm 5: Şafak Vakti
Tüm gece kafamda sorularla uyanık kaldım. Arada uzaktaki silüetlerin ve meşalelerin hareketlerini izledim. Ben farkına bile varmadan güneş tepelerin ardından doğmuştu. Surdan aşağıya indim. Hana gidip iki lokma birşeyler yedikten sonra lonca başkanıyla konuştum. Şehirdeki asker sayısı ciddi bir miktardı. Ona göre şehir güvendeydi. Ancak ben güvende hissetmiyordum. Dün gördüğüm sayı -uzaktan gördüğüm kadarıyla- bin adamı aşkındı. Tüm Vaegir lordları orada olmalıydı. Gidip lordu uyarmalıydım. Ancak beni onun huzuruna almayacakları için gördüklerimi lonca başkanına anlattım. O da bana lordun şehirde olmadığını söyledi. Ona haber ulaştırmak için en hızlı süvarisini gönderdi. Gün batımına yakın bir zamanda Lord İrya ve yüz elli den fazla adamı kapıdan içeriye girdiler. Yarım saat bile geçmeden iki yüz kişi Alburq kalesinden geldi. Komutanın söylediğine göre kaleyi teslim etmişler. Kale Vaegirlerdeydi. Hemde tek bir adam bile kaybetmemişlerdi. Yarın akşama burada olurlardı. Vaegir ordusu bin beşyüz kişi kadardı. Ancak Wercheg'de onlara karşılık sadece beşyüz elli kişi vardı. Bire üç bir şekilde üstündüler. Lord İrya Şehirdeki insanlara cesaret vermeye çalışıyordu. Eli silah tutan herkesi zırhlandırıp savaşa hazır edeceğini açıkladı. Yani savaşacak gücü olan herkes Vaegirlere karşı koymak zorundaydı. Benim Vaegirlerle bir sorunum yoktu. Ancak mavi gözleri sonuna kadar açılmış babasının gidişini izleyen küçük bir kız çocuğu tüm fikrimi değiştirdi. Hemen atıma atladım ve dörtnala Sargoth'a sürdüm. Kafamda bir plan oluşmaya başlamıştı...

6. bölüm: Sargoth Surları
Gece karanlığında at sürmek. Gerçekten muhteşem bir deneyimdi. İçimde ne kadar korku olsada kendimi bir o kadarda güvende hissediyordum. Karanlık benim dostum gibiydi ancak bana her an ihanet edebilirdi. Şafak sökmeden Sargoth'a ulaştım. Kapılar kapalıydı. Atımdan yavaşça indim bir elim kılıcımın kabzasında hazır bekliyordu. Kapıyı yavaşça tıklattım. Ayyaş bir gece nöbetçisi bekliyordum ancak onun yerine izbandut gibi bir nord askeri kapıyı açtı. Ona adımı ve amacımı söyledim. Çabuk bir şekilde beni içeri aldı. Başka biri atımı ahırlardan birine aldı ve gece bekçisi kapıyı sürgüledi. Hana gittim ve uyudum. Sabah erkenden kalktım ve hızlı adımlarla kaleye doğru yürüdüm. Özel bir bekçi silahlarımı aldı ve Kral Ragnar'ın huzuruna çıktım. Kesinlikle kibar olmam gerekiyordu. Kral Ragnar bana şöyle bir baktı ve "Ne istiyorsunuz?" dedi. Cevabımı hazırladım. "Sayın Kral hazretleri, krallığınıza ait olan Wercheg şehri bir Vaegir ordusu tarafından kuşatılacak. Bu akşam şeihre ulaşmış olurlar. Wercheg'deki asker sayısı az ve dayanma şasları çok düşük. Zaten Alburq kaleside alınmış durumda. Lütfen ordularınızı toplayıp Wercheg e yardıma gitmelisiniz." Bir süre sessizlikten sonra "Tamam." dedi. Yanındakı askere bir şeyler söyledikten sonra bana teşekkür etti ve öğle saatlerine doğru bin kişilik bir orduyla şehirden ayrıldı. Bense üzerime düşeni yapmıştım, Sargoth'u terketmedim. Hana geri döndüm ve biraz içki içtikten sonra tekrar uyudum.
 
Hayırlı olsun :grin:

Büyük Savaş-Calradia
Bölüm 1
orta çağ avrupasında calradia topraklarında huzur kelimesinin ne demek olduğunu kimse bilmezdi halk bağlı oldukları derebeyliklerin ağır vergileri altında eziliyor lordlar ve askerler tarafından eziliyordu savaşlar yıllarca devam etti bu süre içinde pekçok kral tahta geçti,tahttan indirildi
13.yüzyılın ortasına gelindiğinde calradia topraklarına 2 krallık hükmediyordu vaegir krallığı ve rhodok krallığı bu iki krallık arasında bu iki krallık arasında enteresan bir bağ vardı savaş boyunca vaegir ordusu önce khergit kabileleri nordlar rhodoklar ise hem swadyalılar hem de nordlar ile mücadele
etmişlerdi hem vaegirler hem de rhodok krallığı ordularının önemli bir kısmını kaybetmiş fakat calradia topraklarının hakimi olmuşlardı vaegir kralı IV.lui zaten yıpranmış ve ellerinde pek fazla toprak kalmamış olan rhodoklara savaş ilan etmeyi düşünüyordu işlerini bitirmek kolay olacaktı hem calradianın
tek hakimi olma fikri de yabana atılacak bir fikir değildi lordlarına bulabildikleri kadar asker toplamaları emrini vermişti planlarının rhodokların kulağına gitmemesi gerekiyordu fakat 6 ay sonra lui ağır bir hastalık geçirdi ve isteğini gerçekleştiremeden öldü yerine kral V.lepard geçti lepard'ın kökleri
rhodoklara dayandığı için rhodoklara karşı herhangi bir sinsi planı olmadı ve senelerce iki krallık lepard suikaste kurban gidinceye kadar kardeşçe yaşadı vaegir krallığının mareşali ve birkaç lord kral suikastin rhodokların işi olduğunu düşünüyordu hatta bu düşünceyi de yeni vaegir kralı yaroglek'in beynine
sokmuşlardı bir süre sonra rhodok kralı graveth'in kulağına casusları tarafından bu bilgiler ulaştırılmıştı graveth tüm lordlarını topladı ve bu konuyu lordlarıyla tartıştı bazıları onlar bize saldırmadan biz onlara saldıralım diyordu bazı lordlar ise bunun düpedüz savaş ilanı olduğunu ve bu konuyu yaroglek ile
konuşmaları gerektiğini söylemişti graveth huzursuzdu orduları çok güçlüydü fakat ellerinde 1 büyük şehir 1 kale ve 3 köyleri vardı barış zamanında eski krallar ne kale ne de şehir yaptırmış keyiflerine bakmışlardı.o gün toplanan konseyden beklemek orduyu büyütüp şehir ve kalelerin surlarını güçlendirme kararı çıkmıştı
bu sırada beyni yıkanmış yaroglek tüm lordlarına haber salmış ve askerlerini hazır etmelerini ve mevcut ordularını büyütmelerini emretmişti yüzyıllar sonra ortalık tekrar kızışacak gibiydi

Bölüm 2
Geçen süre içinde graveth lordlarına birkaç defa daha topladı ve lordların suikaste uğramasını engellemek için daha fazla koruma kullanmaları,şehir surlarının güçlendirilmesi ve surların etrafının sivri kazıklarla çevrilmesine,surlardan kızgın yağ dökebilmek için gerekli ekipmanın temin edilmesine,ellerindeki 1 şehir 1 kale
ve 3 köyün arasında her gün 4 lord ve ordusunun devriye gezmesine,orduların ihtiyaçlarının giderilmesine,ara ara gözetleme kuleleri yapılmasına,tüm kervanlara bir lord ve ordusunun eşlik etmesine ve şehir kale ve köylerdeki ambarların büyütülmesi kararına varıldı bunların dışında yetkililer köylülerle konuşacak ve yabancıları aralarına almamalarını ve bu konuda gözlerini
dört açıp şüpheli durumları lordlara bildirmelerini söylediler ayrıca 10 ar kişilik atlı birlikler de düşman topraklarında istihbarat toplayacaktı.Rhodok krallığı savaşa hazırdı.

Bölüm 3
Aynı şekilde Vaegir Krallığı da savaşa hazırdı.Fakat Yaroglek'in bazı planları vardı.Rhodokların Ordularının gücünü ve savaşçı ruhlarını bildiği için sadece saldırmanın kendilerine bir yararı olmayacağını biliyordu.Psikolojik savaş gerekiyordu,Rhodokları ilk önce zihnen yenecekler sonra da bedenen işlerini bitireceklerdi.4 er kişilik atlı okçu grupları kuruldu.Bu grupların amacı
gece karanlığından yararlanım şehir veya kale surlarının ardına doğru uzak bir mesafeden birkaç ok atışı yapmaktı.Basit birşey gibi görünüyordu gece zaten boş olan sokaklara ok atmanın ne gibi bir yararı olabilirdi ? zaten her yerde Rhodok süvarileri devriye geziyordu.Eğer yakalanırlarsa Rhodoklar savaş başlatabilirlerdi Vaegir Krallığı henüz hazır değildi. Pekçok lord bu düşünceyi benimsemişti
fakat Kral Yaroglek kararlıydı boş sokaklara ok atmanın belki o an için yararı olmayabilirdi fakat okların havadayken çıkardıkları sesler,nöbetçi askerlerin bu sesleri duymaları hatta sabah kapısına ya da penceresine saplanmış halde bir ok bulan masum bir köylü.Bu görüntüler insanların direncini kırabilirdi.Kral ağırlığını koydu ve gönüllülerden seçilen askerler ile bu gruplar oluşturuldu.

Bölüm 4
Kral Yaroglek her zamanki gibi lordlarını toplamış,toplantı yapıyordu.Herşey istediği gibiydi ordu hazırlanıyordu.Sınırdaki yerleşkelerin güvenliği arttırılmıştı ayrıca casuslardan da güzel bilgiler geliyordu.Rhodok lordları yaklaşan savaşı sezip birbirlerine düşmüşlerdi kimi Vaegirlerin himayesine girmek istiyor kimi de kanının son damlasına kadar savaşacağını söylüyordu.Tabi ki Yaroglek yanlış bilgi aldığından habersizdi Yaroglek'in casusları  kimliklerini Graveth'e açıklamış ve Graveth ile yaptıkları bir anlaşma ile Yaroglek'e savaşın akışını değiştirecek şekilde yanlış bilgiler veriyorlardı.Ülkelerini 3-5 kuruşa satmışlardı.Rhodoklar güvenliği en üst seviyede tutuyordu.Hiçbir kervan eskortsuz şehirden çıkamıyordu köylerde her gün bir garnizon konaklıyordu.Kale garnizonları genişletildi.Graveth içinde bulunduğu duruma rağmen pek bir keyifliydi.Her gün şarabını içiyor şehri geziyor halkı ile konuşuyordu hatta bazen askerlerin eğitimlerine yardımcı oluyor,ava çıkıyordu.Her gün özenle zırhını parlatıyor,kılıcını kuşanıyor ve nöbetçileri teftiş ediyordu.Savaşmak,kan akıtmak için can atıyordu adeta.Aynı saatlerde Yaroglek atlı okçu birliklerinin komutanıyla görüşüyordu.O gece için bir planları vardı.4 atlı okçu geceyarısından sonra Jelkala şehrine ufak bir sürpriz yapacaklardı.Saatler birbirini kovalamış saat 1:30'u geçmişti.Atlı okçular yoldaydı dört nala Jelkala'ya doğru ilerliyorlardı,bir süre sonra güvenlik için kamp kurmuş olan Rhodok askerlerini aşıp surların dibine kadar sokulmuşlardı.Vakit kaybetmeden ok yağmuruna başladılar ve aynı hızla kaçmaya başladılar.Okları ve kaçan atlıları gören kuledeki nöbetçi hemen acil bir durum olduğunu belirten çanı çaldı ardından okuna sarıldı nişan aldı ve oku bıraktı.Ok kısa düşmüştü,atlılar çoktan uzaklaşmışlardı.Graveth çanın sesiyle uyanmıştı olaydan bir kaç dakika sonra nöbetçilerden bilgi aldı.Bunun Vaegirlerin işi olduğunu anlamıştı fakat halka açıklarsa ne gibi sonuçlar yaratabileceğini bilmiyordu.Tüm şehir uyanmıştı sokaklar endişe ve korku ile dolmuştu.Halk iki krallık arasında bir gerginlik olduğunu seziyordu.Ertesi sabah Graveth her an savaşa hazır olduğunu göstermek için halkının önüne zırhını ve silahlarını kuşanmış bir halde çıkmıştı.Bu ani saldırının asiler tarafından gerçekleştirildiğini ve korkulacak birşey olmadığını anlattı.

Bölüm 5
Graveth,her zamanki gibi Jelkala sokaklarını dolaşmış ,satıcıları teftiş etmiş,halka moral vermiş ve şehirdeki askerler ile konuşmuştu.Gördüğü her asker zıpkın gibiydi.Oracıkta ülkeleri için canlarını verebilirdiler.Fakat Graveth savaşı kazanmak için sadece yürekliliğin yeterli olmadığını biliyordu.Bu yüzden mareşali ile konuştu.Özel birlikler kurulacatı,düşmanı tanıyan hızlı güçlü zırhları ve silahları olan hem savunmada hem saldırıda kullanılabilecek askerler.
Bir gün sonra,askerler dahil tüm halka özel bir birlik kurulacağı ve bu birlik için iri yapılı,güçlü kuvvetli ve yürekli kişilerin gerektiği duyuruldu.Bir kaç hafta içinde Jelkala'nın biraz dışında büyük bir kışla kuruldu.Gönüllüler her gün o kışlaya gidiyor,kimi zaman kral,kimi zaman lordlar,kimi zaman usta askerler tarafından eğitiliyorlardı.Graveth durumdan pek bir memnundu.Yeni ve güçlü savaşçılar yakında hazır olacaklardı.Bu sırada Vaegir Kralı Yaroglek için durum
pek iç açıcı değildi.Rhodokların moralini bozmak ve savaşa önde başlamak için kurulmuş olan Vaegir atlı okçu birlikleri Jelkala'ya yapılan ufak saldırıdan sonra şehre bir daha yaklaşamamışlardı çünkü 2li gruplar halinde surların 100-150 metre etrafında Vaegir atlıları devriye geziyordu.Sinsi Yaroglek'in aklına devriye gezen askerlere saldırmak geldi fakat bu diğer nöbetçileri,ardından şehirdeki askerleri harekete geçirebilirdi.Pire için yorgan yakmak saçma olurdu.Özel birimler
yetişirmenin dışında,Graveth'in bir planı daha vardı;suikast.Kral Yaroglek'e yapılacak başarılı bir suikast savaşı başlamadan bitirebilirdi.Hazırda eğitimli bir kaç casus bulunmaktaydı.Graveth içlerinden en iyi tanıdığı ve en çok güvendiği casus olan Marduk'u yanına çağırdı.Ona planından bahsetti ve bu görevi kabul edip edemeyeceğini sordu.Görev çok riskliydi,Yaroglek7/24 özel eğitilmiş askerler ile korunuyor olmalıydı.Arada şehre iner halk ile konuşurdu bu olası bir suikast için
en uygun zamandı.Oluşan kargaşa sayesinde rahatça ortamdan uzaklaşılabilirdi.Zaten şehirde dolaşırken Yaroglek halkı ile arasına kimsenin girmesini istemez ve yanında fazla asker bulundurmazdı.Marduk görevi kabul etti ertesi gün bohçası erzak dolu bir şekilde şehirden ayrıldı ayrıca yanında bir kese dolusu altın ve hançeri de vardı.1 hafta sonra akşam saatlerinde Reyvadin'e ulaşmıştı.Seyis'e atını bıraktı hana girdi ve karnını bir güzel doyurdu sonra da odasına çekildi.Ertesi sabah
hancıdan mürekkep ve bir parça kağıt istedi kağıda birşeyler karaladı ve handan hızla ayrıldı.Kale kapısına geldiğinde nöbetçi askere selam verdi.Kral'a bir not iletmesi gerektiğini ve durumun acil olduğunu belirtti ve askerin eline kağıdı tutuşturdu.Kağıtta"Marduk tatilden döndü" yazıyordu.Bu ne anlama geliyordu ?
 
Kavimler göçü hakkındaki hikayem o dönemi pek bilmiyorum ama yazmıştım işte.Şimdilik kısa yazdım devamı var.Hayırlı okumalar...


           
GÖÇ
                                                    KAÇAK
Bu vakitlerde kararması gerekirken henüz kararmamıştı hava  , kazak düzlüklerine bakmaya doyamadığı için güneş.Baharın gelmesine rağmen hala doruklarında karların bulunduğu Altaylar’ın batı yamacı bu gün hiç olmadığı kadar güzeldi.Rüzgarın etkisiyle bir sağa bir sola yatan yaban gülleri baharı selamlıyordu adeta.Ta ki üstünden şimşek hızında bir atlı geçinceye kadar.Hemen ardından bir çok Moğol doludizgin at koşturuyorlardı..Öndekinin kafasını sık sık onlara çevirmesi takip edildiğinin kanıtıydı..
    Yaklaşık bir buçuk saattir at koşturuyorlardı..On beş dakikaya kadar arkadaki grubun atları ya koşamayacak hale geldi ya da çatladı. Ne var ki kaçağın atı hala yorgun gibi görünmüyordu..Dayanıklı hayvan sahibine sanki daha iyisini yapabilirim demek istermişçesine şaha kalkıyor , yeri eşeliyordu..Kaçağın yelesini okşaması ile durdu.:
  -Hayatımı kurtardın gök yelelim ,sen olmazsan ben ne yapardım..Ben işimi bırakıp at yarışlarına mı katılsam acaba…
  Zeki hayvan söyleleni anlarmış gibi kişnedi..
  Karanlık çökmek üzereydi.Bir mühlet daha atını sürdükten sonra ağaçlık bir alanda durdu..Uygun olduğunu düşündüğü bir yere yolluğunu yerleştirip kilimini ,pikesini serdi.Çarçabuk etrafından çalı çırpı toplayıp ,Moğol elinden aldığı taşları atının terkisinden çıkardı..Bir kaç dakika sonra taştan çıkan kıvılcımlarla koca bir ateş yaktı.Kendisi gibi yere çökmüş atının yelesini okşayarak yakasını zor kurtardığını  düşündü..Kaçışı her gözünün önüne gelişinde gülecek gibi oluyordu..Bir Moğol veliahdından bu kadar kolay kaçılabileceğini tahmin edemiyordu..Bir görevde ele vermişti kendini.Görev diyordu ya kimseden görev aldığı da yoktu..Boyu için yaptığı her şeyi görev olarak biliyordu..
    Kendisinin casus bir Türk olduğunu öğrenen Moğollar onu uzun süre izlemiş ,gafil avlamıştı..Atını ayırıp ahıra götürmüşler kendisini de öldürülmesi şerefine düzenlenen şenliğe,Moğol prensinin huzuruna çıkarmıştılar.Adımını içeri attığı anda bir çok hokkabazla,sihirbazla karşılaşmıştı..Ateş yutanlar çivinin üstüne yatanlar ve bir yere dayanmadan merdivene tırmananlar…
    Hele bu merdivenli adam kendini bir şey zannediyor,galiba yapabildiği şeyi kutsalmış gibi görüyordu..Küçümser bakışları bunun deliliydi.Kaçak ölüme gittiğini düşünmeksizin o merdivenli adama aynı küçümser bakışlarla karşılık verdi:
    -Hıh,onu ben de yapabiliyorum..
Etrafı kolaçan etmekle meşgulken kafasının hangi ara cellat kütüğüne yerleştiğinden habersizdi.Han işi uzatmamak için sözlerini kısa tuttu:
    -Yazık olacak Hun sana!Haftalardır izleniyorsun ve yıllardır bana ve orduma zarar veriyorsun.Eğer bu kadar zarar vermeseydin çok küçük bir ihtimal seni bağışlayabilirdim..Yok yok doğrusunu söylemeliyim.Bağışlamazdım.Hunları öldürmek için her zaman bir sebep vardır.
        Bağırırken ağzından çıkıp dudağına yapışan tükürüklerini yuttu.Ardından uzunca bir kahkaha savurdu.Gülerken de el işaretini verdi.Celladın baltası kalkarken ne yapacağı hakkında hiçbir fikri olmaksızın etrafını son kez süzdü.Yere yatırılmış hokkabaz merdivenine baktı.Çevresinde hiç kimse yoktu.Tam celladın oval baltası inecekken bağırdı:
    -Duruuuun,siz idam mahkumunun son arzusunu sormaz mısınız?
  Herkes şaşkın şaşkın birbirine baktı.Soruyu cellat sordu:
  -Neymiş son arzun?
  -Yalnızca bir bardak su,çok susadım da!
Aynı anda az önce Han’ın iğrenç bağırışlarından sonra zorla dudak kıvıran izleyiciler bu defa kahkahalarla gülmeye başladı.Kaçak hemen fırsattan yararlanıp cellat kütüğüne elini koyarak bağlı elleri üzerinde amuda kalkıp ayaklarını bodur celladın boynuna geçirdi.Sağ ayağının diz kapağını çenesine dayayıp sol ayağını kendisine doğru hızla çekti.Kahkahaları kırılan boynun bu kemik sesleri kesti.Cellat olduğu yere yığıldı.Hızla baldırında sakladığı bıçakla iyi düğümlenmemiş iplerini kesti.Herkes şimdi ona bakıyor bu birkaç saniye içinde olanları anlamaya çalışıyordu.Emri Han verdi:
  -Yakalasanıza aptallar !
Kaçak hızla duvara dayalı bir kılıcı aldı.Yerdeki merdiveni kaldırıp bir yere dayanmadan tırmanıp zirvedeki basamaktan Hanın bulunduğu kata doğru sıçradı .Şans ki cağları yakalamıştı.Kılıcının kınıyla bulunduğu taraftaki pencerenin camlarını döktü.Hanın elinden üçüncü kez kaçıyor ve üçüncü kez aynı delici bakışlarını gönderiyordu.
  -Yine görüşeceğiz.
Camlarını döktüğü pencereden aşağı bıraktı uzun vücudunu.Bereket ki bir şey olmamıştı.Kılıcıyla ahırdaki atının bağlandığı ipi kesti.
  -Vakit kaçış vaktidir Gök’üm hadi göreyim seni!
Gök buna alışkındı.Beyaz yelesini savurup şaha kalktı,hızla ileri fırladı.Arkasındaki onca atlıya rağmen iki saat boyunca at sürdü ve şimdi buradaydı.Kiliminin üzerine bağdaş kurmuş,bir kımıldayamayacak haldeki bacağına bir de Gök’üne baktı.Hala yanmakta olan ateşi çevreden topladı kuru dallarla canlandırdı.Burası ormanlık olmasına rağmen güvenli bir yerdi,gözden de uzaktı.Yorgun ayağını pikesinin altına,kılıcını da yastığının altına yerleştirdi.Haftalardır ilk defa rahatça uyuyabilecekti.
     
 
Hayırlı uğurlu olsun işte benimki :
ATIM VE KILICIM
                12 Mayıs 1257...
     Calradia kıyıları Nordların çizmeleri altında ezilirken bu duruma karşı koyan tek ülke Vaegir'lerdi.Ama onlarda Skald'ı öldürüp bayrağınıda Rivaçeğ Kayasından atmaktan başka birşey yapamamıştı.Bu soruna bir çözüm arıyordu Yaroglek.Bir defasında Sargoth önüne kadar gelip Ragnar ile konuşmak istemişti.Eğer çıkmazsa şehri kuşatacağını söylemişti.Ragnar utana sıkıla Yaroglek ile dışarıda görüşmeyi kabul etmişti.Görüşmede 3 Nord Kahramanı ile 3 Vaegir Şövelyesi krallarını korumakla görevlendirilmişti.Bir yarım saat sonra ikisi ordularının başına geçip kendi Şehirlerine doğru yola çıkmıştı.Görüşmede Yaroglek'i koruyan korumalardan hiçkimseye birşey anlatmaması için uyarılmışlardı.Birisi ağzından birşey kaçırınca ipi boylamıştı.Bu diğer korumalara ibret olmuştu.Yaroglek odasında kuduruyordu bu arada.
-Lanet olsun şu Ragnar'a.Ezip geçeceğim onu.Evet ezeceğim onu böcek gibi.Hahha evet böcek gibi...Hele bir konseyi toplayım.
     
          Konsey 4 ülkenin krallarından oluşuyordu.Konseye Harlaus başkanlık ederdi ve seçimler 20 yılda bir gizlice yapılırdı.Konsey Zendar'da toplanırdı.Şimdi Zendar'ın yıkıntıları arasında gizlice yapılıyordu.Konsey Nord'lar Calradia'ya geldikten hemen sonra kurulmuştu.
             
                     Zendar'ı da Nordlar yerle bir etmişti.Zendar önlerinde savaşan Nord Ordusu, Svadya Birliklerini yenince Nordlar şehire girip her yeri yakmıştı.Nordlar şehre girdiklerinde Geroia Kontu kaçıp 3 krala haber vermişti.Konseyin hikayesi buydu.Benim hikayem de burada başlıyordu.
                                                         Devamı Gelecek COMING SOON
                                                           İŞTE DEVAMI !
                                            ATIM VE KILICIM İKİNCİ BÖLÜM :
ATIM VE KILICIM 2.BÖLÜM
          Adım Tansu.Ben Sancar Han'ın korumalarından biriydim.Dedem Sancar Han'ın babasının veziri olduğu için garip bir tanışıklığımız vardı Sancar Han ile.Ama ondan kendimi bildim bileli hoşlanmamıştım.Belki dedemin zehirlenmesinden de o sorumluydu.Bazı arkadaşlarımdan kardeşini ekip kendisini tek han ilan ettiğini duymuştum.Ama benimle neden özel olarak ilgilendiğini bilemiyordum.Belki de birşeyler öğrenmek istiyordu.Odamda uzanıp bunları düşünüyordum.Bir tıkırtı duydum.Buna kulak asmadım.Tıkırtı yaklaşıyordu.Aniden karanlıklardan bir siluet çıkıp boğazıma sarıldı.Birkaç saniye süren boğuşmadan sonra adamı altıma almıştım.
       -Ne istiyorsun benden ? Seni kim gönderdi ? Konuşsana seni kim gönderdi dedim ?
       -Tamam beyim lütfen, hepsini söyleyeceğim.Beni şeyyy aaa-
       -Kim gönderdi dedim çabuk söyle piç kurusu !
       -Beni Sancar gönderdi beyim lütfen incitme beni !
       -Ne istiyormuş benden ?Konuşsana be adam !
       -Hiçbirşey bilmiyorum beyim.Yanlızca Sancar beni çağırdı ve seni öldürürsem bana 2000 dinar vereceğini söyledi.Lütfen beyim dardayız.Bu paraya ihtiyacım vardı.N'olursun incitme beyim.
      
         Adama acıyordum ama bırakırsam gidip Sancar'a ötebilirdi.Ben Sancar'ın odasına doğru giderken adam göğsüne mızrağı yemiş yerde inliyordu.Bu sırada ben Sancar'ın odasına giderken ne yaptığımı bile bilmiyordum.Sancar'ın 500 korumasına karşı ben neydim ki...
ATIM VE KILICIM 3.BÖLÜM
      Bulunduğum handan çıktım.Kaleye doğru yürüyordum.İçimden bir ürperti geçti.Serin Tulga havası insanı çok geriyordu.Ben de birşeyler hissediyordum.Bu akşam kıyamet kopacaktı.Hatta az sonra.Kendimi kalenin kapısının önünde buldum.Kapıyı iki nöbetçi bekliyordu.Geçmek isteyince ikisi birden mızraklarını çaprazlayıp geçmeme izin vermediler.
--Han ile konuşacağım.
--Silahlarını bırakmadan giremezsin.
          Aklımdan bunu yapmak geçmiyordu en başta ; ama yapmak zorundaydım.Birisinin kellesini uçurup diğerine baktım.O da bana bakıyordu.
--Nöbe-ahh
        Nöbetçilere haber vermeden onun kellesini de uçurdum.Cesetlerini duvarın dibine saklayıp üstüne samanla kapladım.Kale kapısını açıp içeri girdim.Koridordan hızla geçip Sancar'ın kapısının önünde durdum.Kapıyı dinledim ilk.Sonra hafiften yoklayıp tekmeyi bastım.Kapı kırılıp içeri uçtu.Sancar tam karşımdaydı.Boynundan tutup duvara yasladım.
--Konuş ! Ne istiyorsun benden ?
        Benim geldiğimi anca kavramış olacak ki ilk taş kesilip sonra kızarmaya başladı.
--Demek o salak seni gebertemedi ha.
--Evet ama ilk sorumu yanıtla.Ne istiyorsun dedim !
--Hepsi senin dedenin suçu.
--Onu sen mi zehirlettin yoksa ?Konuşsana !
--Evet ben zehirlettim.O salak beni öldürtmeye kalktı.Zaten onu küçüklüğümden beri sevmezdim.O Dustum'u severdi.
--Sırf kıskançlıktan mı öldürdün dedemi ha ?Demek öyle.Ben de seni öldüreceğim köpek !
      Boğazını o kadar sıkıyordum ki nefes alamıyordu.Bunu farketmedim hala boynunu sıkıyordum.Tatlı canını seviyor olacak ki bana bir tekme attı.Ben geriye doğru giderken masadan kendi kılıcını alıp ''Muhafızlaaar !'' diye bağırıp soluklanıyordu.Aşağıdan ayak sesleri duydum.Hemen gidip kalkanımla bir darbe savurdum.Kapıya doğru gitti.Eğer muhafızlar onu tutmasaydı alt kata uçuyordu.Beni Sancar'ın odasına sıkıştırmışlardı.Onlar üstüme gelirken bende onlara doğru koştum.Birisini devirip üstünden atladım.Az önce Sancar'ın düşmek üzere olduğu boşluktan atladım.Şimdi aşağıdaydım ama Sırtım çok ağrıyordu.Allahtan minderlerin üstüne düşmüştüm.Başka bir yere düşseydim belim kırılırdı büyük ihtimalle.Kapıdan çıkıp ahıra doğru koştum.İleride nöbetçinin biri diğer nöbetçileri uyarıyordu.Beni gördü ve parmakla beni işaret etti.Ben atıma binerken onlarda ahırdan atlarını almaya gidiyordu.Hemen şehirden dışarı fırlayıp atımı bozkırlara sürdüm...

 
hacılar bu iş yazmayla bir yere kadar
ya slayt gösteri hazırlayın resimlerle (oyun içinden)
yada vaktiniz ve sabrınız varsa video hazırlayın
 
ben ilerde hikayeme oyun içinden resimler de koymayı planlıyorum video işinden anlamıyorum çünkü :cry:
 
sen önce aynaya bi bak(anladınsen)

benimkisi eleştiri değil
fazla tat vermiyor demek istiyorum
neyse size hayırlı traşlar

aynı rte gibi konuştun ha
 
@fugi
Bu senaryo için açılmış bir konu ve okumaktaki asıl amaç yazılan olayı kafanda canlandırmaktır aynı zamanda. Vidyo ve slaytlada çok etkili olacağını sanmıyorum. Ancak senin güzel bir hikayen varsa sende deiğin gibi paylaş. Eğer daha etkili olursa bizde öyle yaparız.
 
bilemiyorm video nasıl olur ama (bence güzel olur düşünsenize bölümü okuyorsunuz sonra videosunu izliyorsunuz ) her bölüme olmaz gerçi de hoş olur :grin: tabi ben video yapamayacağım için anca ss koyarım :sad: 
yarabandı fugi eleştirmemiş sadece geliştirmek için öneride bulunumuş niye böyle yaptın ki ?
 
Fugi said:
hacılar bu iş yazmayla bir yere kadar
ya slayt gösteri hazırlayın resimlerle (oyun içinden)
yada vaktiniz ve sabrınız varsa video hazırlayın
Ya Fugi forumdaki arkadaşlar resimlerine bakmak için kitap almıyorlardır herhalde,maksat bir şeyler okumak.

Sen de yazıyor musun?Merak ettim :smile:
 
slayt olayında nemeruis'in bir konusu vardı
cokda güzel olmuştu asıl resimleri gördüğümde olay gözümde video gibi canlanmıştı
ha hatırladım brenor diyordu sanırım

nemeruis said:
merak sardım yapmak istedim dasya  büyük oldugu için bölümleri fazlalaştırdım.Bölümler biras kısa olabilir bölüm2 çabuk gelcek...

http://rapidshare.com/files/112460486/Brenor_Boeluem_1.rar.html
 
yarabandıcık said:
Fugi said:
hacılar bu iş yazmayla bir yere kadar
ya slayt gösteri hazırlayın resimlerle (oyun içinden)
yada vaktiniz ve sabrınız varsa video hazırlayın


fugi çoktan da tın yani senin bunu eleştirmen için böyle bir şey yapman lazım yapmadağına göre çok konuşma ya destek ver ya da sus :evil:
Allah Allah asker arkadaşı gibi konuşuyorsun fugiyle hmm...Ve Fugi başlıkta yazanlar dışında mesaj atmasın diyor :arrow: Ve vidyo konusunda sen varsın diye birşey yapmadık :grin: Zaten ben vidyo çekemem XFire falan filan  :idea:
 
yarabandıcık said:
Fugi said:
hacılar bu iş yazmayla bir yere kadar
ya slayt gösteri hazırlayın resimlerle (oyun içinden)
yada vaktiniz ve sabrınız varsa video hazırlayın


fugi çoktan da tın yani senin bunu eleştirmen için böyle bir şey yapman lazım yapmadağına göre çok konuşma ya destek ver ya da sus :evil

Ya arkadışım şunu siler misin ya konuyu kirletme :evil:
 
ATIM VE KILICIM İKİNCİ BÖLÜM :
ATIM VE KILICIM 2.BÖLÜM
          Adım Tansu.Ben Sancar Han'ın korumalarından biriydim.Dedem Sancar Han'ın babasının veziri olduğu için garip bir tanışıklığımız vardı Sancar Han ile.Ama ondan kendimi bildim bileli hoşlanmamıştım.Belki dedemin zehirlenmesinden de o sorumluydu.Bazı arkadaşlarımdan kardeşini ekip kendisini tek han ilan ettiğini duymuştum.Ama benimle neden özel olarak ilgilendiğini bilemiyordum.Belki de birşeyler öğrenmek istiyordu.Odamda uzanıp bunları düşünüyordum.Bir tıkırtı duydum.Buna kulak asmadım.Tıkırtı yaklaşıyordu.Aniden karanlıklardan bir siluet çıkıp boğazıma sarıldı.Birkaç saniye süren boğuşmadan sonra adamı altıma almıştım.
       -Ne istiyorsun benden ? Seni kim gönderdi ? Konuşsana seni kim gönderdi dedim ?
       -Tamam beyim lütfen, hepsini söyleyeceğim.Beni şeyyy aaa-
       -Kim gönderdi dedim çabuk söyle piç kurusu !
       -Beni Sancar gönderdi beyim lütfen incitme beni !
       -Ne istiyormuş benden ?Konuşsana be adam !
       -Hiçbirşey bilmiyorum beyim.Yanlızca Sancar beni çağırdı ve seni öldürürsem bana 2000 dinar vereceğini söyledi.Lütfen beyim dardayız.Bu paraya ihtiyacım vardı.N'olursun incitme beyim.
      
        Adama acıyordum ama bırakırsam gidip Sancar'a ötebilirdi.Ben Sancar'ın odasına doğru giderken adam göğsüne mızrağı yemiş yerde inliyordu.Bu sırada ben Sancar'ın odasına giderken ne yaptığımı bile bilmiyordum.Sancar'ın 500 korumasına karşı ben neydim ki...
 
vasil hikayenin devamını az çok tahmin edebiliyorum sanırım alışılagelmiş hikayelerin biraz daha dışında olacak.bekliyorum devamını :grin:
 
Sir Peter said:
ATIM VE KILICIM İKİNCİ BÖLÜM :
ATIM VE KILICIM 2.BÖLÜM
          Adım Tansu.Ben Sancar Han'ın korumalarından biriydim.Dedem Sancar Han'ın babasının veziri olduğu için garip bir tanışıklığımız vardı Sancar Han ile.Ama ondan kendimi bildim bileli hoşlanmamıştım.Belki dedemin zehirlenmesinden de o sorumluydu.Bazı arkadaşlarımdan kardeşini ekip kendisini tek han ilan ettiğini duymuştum.Ama benimle neden özel olarak ilgilendiğini bilemiyordum.Belki de birşeyler öğrenmek istiyordu.Odamda uzanıp bunları düşünüyordum.Bir tıkırtı duydum.Buna kulak asmadım.Tıkırtı yaklaşıyordu.Aniden karanlıklardan bir siluet çıkıp boğazıma sarıldı.Birkaç saniye süren boğuşmadan sonra adamı altıma almıştım.
       -Ne istiyorsun benden ? Seni kim gönderdi ? Konuşsana seni kim gönderdi dedim ?
       -Tamam beyim lütfen, hepsini söyleyeceğim.Beni şeyyy aaa-
       -Kim gönderdi dedim çabuk söyle piç kurusu !
       -Beni Sancar gönderdi beyim lütfen incitme beni !
       -Ne istiyormuş benden ?Konuşsana be adam !
       -Hiçbirşey bilmiyorum beyim.Yanlızca Sancar beni çağırdı ve seni öldürürsem bana 2000 dinar vereceğini söyledi.Lütfen beyim dardayız.Bu paraya ihtiyacım vardı.N'olursun incitme beyim.
      
         Adama acıyordum ama bırakırsam gidip Sancar'a ötebilirdi.Ben Sancar'ın odasına doğru giderken adam göğsüne mızrağı yemiş yerde inliyordu.Bu sırada ben Sancar'ın odasına giderken ne yaptığımı bile bilmiyordum.Sancar'ın 500 korumasına karşı ben neydim ki...

İlk sayfadaki iletine ekleseydin keşke ya da boş ver ben zaten hepsini toplayacağım güzel yazmışsın devamını bekliyoruz
 
Back
Top Bottom