Savaş Oyunu\Sezon 1 [Bölüm III : Kan ve Onur]

Users who are viewing this thread

king of the kırım

Knight at Arms
5xli.jpg
[hr/]
wbqk.png

TANITIM
  Trakyalı Edraen 15 yaşında bir delikanlıydı. Savaşmayı, abisi ve babasının yanında at kılıç sallamayı çok istiyordu. Babası gibi savaşlarda adını duyurup Trakya’nın adını yüceltmek istiyordu. Bu hayaller peşinde koşarken eğitiminide hiç aksatmamıştı. Trakya’daki az okuma yazma bilen çocuklardandı. Ve tabiî ki her genç gibi onunda gönlünü kaptırdığı bir kız vardı oysa ki o kız ona çok uzaktı. Her gün o kız ile konuşmasını düşünüyordu. Hep aklı onun gözlerindeydi.
“ Hey, senin baban çok ünlü bi adam. Senin adın ne ?”
“ Edraen efendim.”
“Tanıştığıma memnun oldum Edraen, sen adımı merak etmiyormusun Edraen?”
……
“Korkmana gerek yok, biz arkadaşız. Adım Kaetia”
“Memnun oldum efendim”
  İşte bu konuşmaların ardından 5 koca sene geçmişti. Edraen şimdi 20’sine girmek üzereydi. Abisini  Fejileon savaşında kaybeden Edraen şimdi abisini öldüren katillerin kökünü kazımak için savaşacaktı. Şimdi babası ile gireceği ilk savaş için Seklon  ovasında hazır bekliyordu…

Bölüm I: Godvin'le konuşma
Özet: Şimdi babası ile gireceği ilk savaş için Seklon ovasında bekliyordu.

    Savaşın başlamasına çok az kaldığını hissediyordu Edraen, belki savaş olmayabilirdi. Ama garip barbarlar her seferinde yenilmelerine rağmen tekrar toplanıp tekrar saldırıyorlardı. Normalde hep ormanlık alanda savaşmalarına rağmen bu sefer açık alanda saldırmayı seçmeleride çok garipti. Bir asker  “ahah, bunlar akıllarını peynir ekmekle yemiş, hiç akıllanmayacaklar zavallılar.” Diye bir nara attı. Edraen’in babası kafasını çevirdi ve o askere baktı. “Seni, yarım akıllı!! Buraya gel. Benimle anlaşma konuşmasına geliyorsun. Gözün onların öfkesini görsün ve şimdi buradan kaçman gerektiğini anla.” Asker , babasının o konuşmasından sonra yüzündeki soğuk sırıtışın yerini korkakça bir ifade aldı.

  “Hadi, Edraen sende benimle geliyorsun.” Edraen’in gurur dolu bakışlarıda artık korkmaya başladığını gösteriyordu.
   
    “Be,ben baba gelmek zorundamıyım ?”
   
Babasının kızgın bakışlarını gördükten sonra cevabı aldığını anlayınca silahını ve kalkanını usulca yere bıraktı. Korktuğunu belli etmemeye çalışarak 200 metre yürüdükten sonra 3 düşman askeriyle burun buruna geldiler.  Karşıdakilerin Komutan olduğu belli olan adam öne çıktı. Göğsündeki kaslar neredeyse üzerindeki kürkten dışarı fırlıyordu, Ellerinin büyüklüğü Edraen’in boynunu kavrayacak kadar vardı. Yanindaki iki adamda komutanlarının yarısı kadardı ama onlar bile Edraen’den biraz uzundular.  Edraen’in babasıda öne çıktı ve elini uzattı. Karşıdaki Komutan mutlu olmuşa benzer bir ifade ile babasının elini sıktı.
 
  “Merhaba Godvin…. Dostum, seni görmeyeli çok uzun zaman oldu.”
  “ Oğlunu öldüren kişiyi buldum ve cezasını verdim merak etme Tolyen, şimdi sonsuzluk uykusunda.”
  “ Bunu yapman gerekmiyordu dostum, o adam ödüllendirilmeyi hak ediyordu.”
  “Bende ödüllendirdim zaten. Yedi tane kaplanla savaşma fırsatı sundum ona”

    İkisi gülüştüler…. Biraz sonra yüzleri tekrardan ciddileşti.
Tolyen sert bir ifadeyle “Sizden yıllık 200.000 çuval tahıl ve 100 köle istiyoruz”

“Hadi o zaman sağlıcakla, şu çocuk senin oğlunmu Tolyen”
  Komutan Edraene bakıyordu. Biraz korkmuş gibi gözüken Edraen hemen kendini toparladı ve “Evet” diye cevap verdi. Komutan gülerek “ İyi yetiştirmişsin Tolyen, hey çocuk ölmemeye çalış!” Tolyen güldü ve cevap verdi “ Sen kendi kıçını koru!” Komutan arkasını dönmüştü ve çoktan uzaklaşmıştı bile. Elini geriye kaldırarak el salladı.

  Edraen çok şaşırmıştı. Hiç böyle bir konuşma beklemiyordu. Babasına bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştı ama babası gülüyordu. Karargaha döndüklerinde ortalık sakindi. Tolyen lejyonerlere “Savaşa hazırlnın” diyene kadar.
Edraen yine onu hatırlamıştı. En son onu gördüğünde abisinin cenazesini taşıyordu ve hiç onunla konuşacak durumda değildi. Bu savaştan sağ çıkarsa onun Konseyde olacağını düşünerek savaşa hazırlandı.
Bölüm II : Kader
  Askerlerden biri yavaşça Edraen’in yanına geldi ve ona Komutan’ın onu çağırdığını söyledi. Edraen bulunduğu konumu yararak çadıra doğru gitti. Edraen’in babası ve 2 tane adam orada savaş bölgesi incelemesi yapıyor ve savaşta olabilecek tahmini kayıpların hesaplamasını yapıyordu. O adamlardan bir tanesi  *Legatus, Sirien Testor Epicilius’du. Edraen’e doğru tebessüm ile baktı ve Edraen’in şaşırmasına neden olacak şu sözleri söyledi.

“Kaetia ile tanıştın mı Edraen? Senin barbarla savaşını görmeyi dört gözle bekliyorum. Hadi bana erkekliğini kanıtla!”
     
      Tolyen ve Sirien Testor Epicilius gülüştüler. Edraen ne yapacağını şaşırmıştı ve babasına bakıyordu. “*Dux Tolyen, savaş stratejisini belirledin mi?” Tolyen başını evet anlamında sallarken cebinden haritayı çıkardı ve masanın üzerine koydu. Plana göre Legatus, Epicilius’un lejyonu arkada kalıyordu. Epicilius sinirlenerek elini masaya vurdu. “Neden lejyonlarımız yan yana değil komutan?” diye bir gürleme ile arkasını dönüp çıkarken Tolyen “Yardımlarınız için müteşekkirim Legatus ,Epicilius ama burada kazanılan toprak ve geliri Trakya’ya gideceği için sizin asker kaybetmenizi istemem. O yüzden arkada kalıp savaşı izlemeniz kendimi daha rahat hissettirir.”
 
    Legatus bu konuşmanın ardından Tolyen’in düşüncesine katıldı. Artık  imparatorluk içinde böyle anlamsız tartışmalar istemiyordu. Arkasını döndü ve “Dux, şimdi stratejiyi belirlediğimize göre savaş pozisyonu almanın zamanıdır.” Legatus kapıdan çıkarken Tolyen Edraen’e beklemesi için işaret yaptı. Biraz oturduktan sonra Edraen’in omzunu tuttu ve “Edraen ölmeni istemiyorum, kuvvetli ol, iyi savaş ve benim sözümü dinle.” 

        Edraen başını sallayarak “Tamam efendim, size layık olmak için her şeyi  yapacağım” dedi.  Bir dakika sessizlikten sonra Tolyen, Edraen’e dönüp “Edraen beni iyi dinle, benim bu savaşta ölmem gerekiyor….”  “Anlayamdım efendim.” Edraen bu gün daha ne kadar şaşırabilirdi. Şimdide babasının ölmesi gerektiğini kendi ağzından öğreniyordu. Edraen yavaşça oturduğu yerden kalktı. Tolyen “ Bu böyle olmak zorundaydı Edraen. Beni tanıyamadığın için çok üzgünüm evlat. Sana bir kitap vereceğim. Orada bilmen gereken her şey yazılı. Sana son öğütüm evlat…. Bir amaç uğruna savaş evlat, savaşmak için bir nedenin olmalı.”

“Peki neden efendim, neden ölmeniz gerekiyor?”

“Bunu öğrenmek için daha zamanın var Edraen, sen sadece ölmemeye bak.”   

        Edraen çadırdan çıktı. Şu an bir şeyler parçalamak onları kırmak, dökmek istiyordu ama üzüntüsünü belli etmeden birliğinin olduğu tarafa yürüdü. Bir insan babasının öleceğini bilerek nasıl savaşabilirdi. Şimdi bunun acısını ve burukluğunu tadacaktı Edraen….
 
16 yaşında birisi 5 yılın ardından 20 yaşına girmek üzereydi :( Yanlış olmuş ama gene de bir aşk hikayesi olacak gibi çok iyi :) Çocukta baya utangaçmış kıza efendim diyor
Ama genel anlamdı çok iyi bekliyoruz bölümleri.
 
16+5=19,5  Hmm



Tanıtımı biraz daha uzun tutabilirdin. Ve sana tavsiyem senaryoya baya bi yan öyküler eklemelisin çünkü intikam,intikam,  sıkar.
 
Bölüm III :Kan ve Onur
  Leş yiyen kuşlar, geniş Seklon ovasına yayılan orduların tepesinde uçuyor, az sonra yaşanacak büyük savaşın sonunda kendilerine düşen etleri hesplamaya çalışıyorlardı.
     
        Bir tarafta Trakya’nın asil savaşçıları, devasa mızraklarını kalkanların üstünde tutarak saldırı pozisyonu almış, ritmik ve korkutucu bir şekilde ilerlerken diğer tarafta barbarlar ellerinde ne bulabilirlerse almışlar ve yapacakları ilk meydan savaşının verdiği acemilikle koştura koştura geliyorlardı.Romalılar için zafer kaçınılmazdı…
     
      Bir an için barbarların yüzündeki öfkeyi gördü Edraen. Babasına baktı ve tanrıya dua etti. Tolyen kılıcını havaya kaldırdığında insanın içini titreten bir sesle savaş boruları öttü. Edraen başını kaldırdı ve yanındaki 5200 Trakyalı asker ile saldırıya geçti. İlk kılıcını saplayışından büyük bir zevk duydu Edraen. Bu akıttığı ilk barbar kanıydı. Kılıcı yüzü acıyla kıvranan adamın karnından çekti ve dönerek başka bir barbarla savaşa girdi, onuda tekmeyle itip karnına kılıcı soktuktan sonra gelen iki kişiye kalkanıyla savunma yapıp dönerek birinin kafasını vücudundan ayırdıktan sonra gelen diğer adamın kalkanına balyozu vurmasıyla beraber sendeledi. Tam barbar balyozu kaldırmıştı ki yukarıdan bir mızrak geçti ve adamın sağ omzuna isabet etti. Edraen bunu fırsat bilerek mızrağı adamın omzundan çekti ve bir daha soktu. Adam kanlar içinde yerde kıvranırken Edraen koşarak savaş hattına döndü. Bayağı ilerlediklerini düşünürken bir askerin “Arkaya bakıın !!” sözleriyle irkildi.
 
     
        Arkasına baktığında Legatus Sirien’in lejyonunun kanlar içinde boğulduğunu gördü Edraen.
Bu barbarların taktiği olmalıydı. Kalan 800 kadar asker direnmeye çalışıyordu. Şimdi ne yapması gerektiğini bilmiyordu Edraen.
Arkasına döndü ve savaştı. 1,2,3,4 durmak bilmedi Edraen. İçeri girdikçe giriyorlardı. 20,21,22 kanlar yüzüne fışkırdıkça daha çok kan arzusuyla saldırıyordu, durmak bilmiyordu. 40,41,42 artık barbarlar geri çekilmeye başlamıştı ama arkadan bastıran diğer barbarlar Legatus Sirien’in lejyonunu bitirmişti bile… 80,81. Bir haykırış sesi.
Herkez savaşmayı bırakıp o haykırış sesinin olduğu bölgeye baktı. Edraen bir an babasını gördü, yere diz çökmüştü. Edraen eline mızrağını aldı ve mızrağı büyük bir güçle attı ama maalesef babasının başının kesilmesine engel olamadı… Edraen artık yorulmuştu. Kalkanını taşıyamıyordu miğferi ağır geliyordu.
Kılıcını doğru tutamıyordu. Kalkanını yere attı, miğferini çıkardı ve babasının yanına gitti. Başının olması gereken yerde artık kanlar ve damarlar vardı. Gözünden yaş geldiğini hissetti. Burada böylece oturup ağlayabilirdi ve ölümün gelmesini bekleyebilirdi. Ama askerlerin sadece küçük bir cesarete ihtiyacı vardı.
 

        O an yerinden kalktı , eline kılıcını aldı ve “Askerler !!! Komutan Tolyen öldü. Artık benim komutam altındasınız. Kalkan birleştir!!” O kadar dağınık bir ordu o kadar kısa bir sürede pozisyon almıştı ki Edraen bile şaşırmıştı. Barbarlarında şaşkınlığını hissetmişti ve bu şaşkınlıktan faydalanarak ikinci emrini verdi “Mızrak, bırak!!!” Bütün askerler kol düzeniyle mızraklarını barbarlara gönderdiler.
Sırayla mızrağa dizilen barbarlar dehşete kapılmıştı ve ufak bir darbeyle yıkılmaya hazır görünüyorlardı. Edraen sadece zaferi düşündü. Ayaklarına ve ellerine kuvvet geldiğini hissteti. Kılıcını bir sağa bir sola sallayıp koşmaya başladı. “Hücuum!!”
Tam bu emri verdiği sırada bir askerin sırtına basıp havaya yükselmişti. Bir kartal gibi havada süzüldü ve barbarın göğsüne kılıcı sapladı. O kadar hızlı saplamıştı ki barbar kendini bir anda yerde buldu. Kalbi parçalanan adamın ağzından çıkan son şey kandı…
Arkadan gelen lejyonerlerde bütün soğuk kanlılıklarıyla dövüştüler. O gün acı bir zafer yaşadı Trakya. Kutlamalar yapılmadı. Eğlenceler olmadı…
Okuduğunuz için teşekkürler, yorumlarınızı bekliyorum.
 
Back
Top Bottom