Sıra Galatasaray Üniversitesine Geldi

Users who are viewing this thread

Lt_Ghost

Grandmaster Knight
Özetle, çoğunluğu Galatasaray Üniversitesi'nde görev alan Fransız akademisyenler için bu yaza kadar Türkçe B2 yeterlilik belgesi istediler. Çoğunluğunun oturma ve çalışma izinleri yenilenmedi. Ülkede şu anda kaçak olarak yaşamak zorunda bırakılan pek çok hoca var. Bazılarınızın bileceği üzere GSÜ 1992 yılında Fransa ve Türkiye arasında özel anlaşmalar sonucu kurulmuş ve statüsü Fransa garantörlüğünde olan bir üniversite. Buna rağmen YÖK, Fransız büyükelçisi ile konuşmasında bundan sonra GSÜ hakkında olan çift taraflı anlaşmayı artık tanımayacağını beyan etmiş. Büyükelçiye, bundan sonra GSÜ'nün sadece Türk okulu olması için çalışma yürüteceklerini belirtmişler.

Fransa’nın kurum içindeki varlığı farklı statülerdeki yaklaşık 30 öğretim üyesi ve elemanına dayanmaktadır. Bu kadro “Eğitim ve Dil İşbirliği Misyonu” (“MICEL” her yıl bu kadroya 2,5 milyon Euro bütçe ayırmaktadır.) çevresinde bir araya gelen hazırlık dil öğretmenleri, okutmanlar, uluslararası, teknik uzmanlar, araştırmacı ve akademisyenlerden oluşmaktadır. Yaklaşık 30 yıldır devam eden bu iş birliği bütçesel problemler ve buna bağlı olarak kaldırılan bazı kadrolara rağmen sürdürülmekte.

Bu yıl Fransız öğretim üyeleri ve elemanlarının çalışma izni alma ve yenileme prosedürleri programın gerisinde kalmıştır. Daha sonra Fransız öğretmenler amacı kendilerine açıklanmadan yönetim tarafından Türkçe dil testine davet edilmiştir. Bu prosedür sonunda öğretmenlerin bir kısmına “tek dönemlik” ve “yenilenemez” nitelikte çalışma izni çıkarılmıştır.

Aralık ayında ise GSÜ rektörlüğü, Cumhurbaşkanlığına bağlı “YÖK” tarafından iletilen ve Fransız öğretmenlere bundan böyle B2 veya üzeri Türkçe dil yeterliliğine sahip olunması talebini içeren kararını iletmiştir. Ayrıca “FIT” bölümünde bilimsel dersler veren iki konuk öğretimciye doktora sahibi olmadıkları için bundan böyle ders veremeyecekleri iletilmiştir.

Fransız rektör yardımcısı tarafından 23 Aralık’ta gönderilen mailde öğretmenlerden “soğukkanlılıklarını korumaları” ve “daha karmaşık durumların oluşmaması için polis kontrollerinden kaçınmaları” istenmiştir. Çünkü çalışma izni, aynı zamanda oturma izni yerine geçmektedir ve prosedürel gecikmeler nedeniyle birçok öğretmen, uzaktan ders vermeye devam etseler de Türkiye’de “yasadışı bulunma” durumuna düşmüştür.

Üstelik bu öğretmenler arasında 20 yıldan uzun süredir Türkiye’de ikamet edenler de bulunmakta. Fransız rektör yardımcısı, ifadesini genişletmeden (açmadan) “alınan kararın siyasi niteliğinin de açık olduğunu” belirtmiştir.

Bu konuda iletişime geçilen ve ifadelerinin anonim olarak yayımlanmasını isteyen yaklaşık 10 öğretmen, Türkiye’de üniversitelerin siyasi iktidar tarafından kontrol altına alınmaya çalışıldığını ve Boğaziçi Üniversitesi örneğinde de görüldüğü üzere cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından rektörlük seçim prosedürleri görmezden gelinerek yapılan atamayla gün yüzüne çıktığını belirtmiştir.

Galatasaray’ın Fransa ile ikili anlaşması olması, Yök’e bağlı kurumlardan bir açıdan onu farklılaştırıyordu ve buyruklarından kaçınmak için yeterli bir alan yarattığı düşünülüyordu.

Bir akademisyenin yorumuna göre “Zaman geçtikçe, AKP okyanusunun ortasında Kemalist küçük bir alan içinde kalındığı fark edilmedi.” Konuya hâkim başka bir kaynağa göreyse Yök’ün yöneticileri çok kızgınlar ve Galatasaray’ı sevmiyorlar. Patronun kim olduğunu göstermek istiyorlar.

Fransız öğretmenlere dayatılan yeni koşullar, ana dilde eğitim ve kültür öğretimiyle ilgili Fransa’daki son reform olan Elco’ya adeta yanıt verir nitelikte. Bu reform, Başbakan Emmanuel Macron’a göre eğitim-öğretim yılının başlangıcından beri mücadele edilen “islamcı ayrılıkçılığa” karşı çok değerli.

Göçmen çocukların ebeveynlerinin kültürleriyle olan ilişkinin korunması için 1970’lerde kurulan Elco, Türkiye’nin de dahil olduğu dokuz partner ülkeden gelen öğretmenler ile devam ettirilmektedir. Fransız Eğitim Bakanlığına göre bu derslerden 12 bin ila 15 bin arasında Türk kökenli öğrenci yararlanmaktadır. Ancak bu ülkelerden gönderilen bazı öğretmenlerin cemaatçiliği ve cumhuriyetçi değerlerden uzaklaşmayı teşvik ettiğinden şüpheleniliyor.

Bu nedenle Paris tarafından Elco’yla ilgili anlaşmalar kınandı. Partner ülkelerden gelecek öğretmenler için “uluslararası yabancı dil öğretiminin” yeni yapısına uygun olacak şekilde, -minimum B2 seviye Fransızca dil yeterliliği de dahil olmak üzere- yeni kabul kriterleri getirilerek müzakerelere tekrar başlandı. Galatasaray’dan bir başka akademisyene göreyse, şüphesiz bu durum Macron’un Ankara’yla karşılıklı kılıç kuşanmalarına sebep oldu.

Bunun göze göz, dişe diş bir durum olduğu düşünülebilir. Bunun dışında Fransız yetkililer keşke anlaşmayı yeniden müzakere ederken, onların donanımlı personellerin gelişine izin vermek için yeterli süreyi partnerlerine tanısaydı ve Yök başkanı Yekta Saraç ile Fransa büyükelçisi Hervé Margo arasında 14 Ocak’ta yapılan hararetli toplantıya kadar Türk meslektaşlar Paris’in oldu bitti şeklindeki düzeniyle karşı karşıya kalmasalardı.

Bu görüşme esnasında, diplomat “Konuştuğum kişiye tek taraflı ve öngörüsüz bir şekilde alınan bu tedbirin bizim için kabul edilemez ve bazı ilgili personeller için de zararlı olduğunu bildirdim.”, şeklinde durumu bildirdiğini, bir toplantıda üniversitenin Fransız personellerine aktardı. YÖK başkanı mektubunda “Üniversitelerinde hizmet veren personellerin akreditasyon şartlarının belirlenmesi Türk otoritelerine düştüğünü” savundu.

Ankara, bu kararlılığını Galatasaray’da yapılan dil sınavları esnasında da açıkça gösterdi. Sınavdan geçemeyen bir öğretmen “Yök’ün sınavların kayıt altına alınmasını zorunlu kıldığı için Türk meslektaşlarım katı olmak zorunda kaldılar.” şeklinde tanıklığını aktardı.

Görünen o ki bu kadarı yeterli değildi. Çünkü YÖK artık bir elin parmağını geçmeyen, 1 yıllık çalışma izni elde eden şanslılar hariç, bütün öğretmenler için yeni bir sınav talep ediyor.

Fransız rektör yardımcısı 5 Şubat tarihli e-postada “Şu an öğrendim ki Yök GSÜ’de düzenlenen dil sınavlarından tatmin olmayıp Yunus Emre Enstitüsü’nden verilen bir sertifika talep ediyor.” şeklinde uyarıyor. “Maalesef, bu enstitü çok nadiren Fransızca sınavları organize ediyor: bu çok kötü bir haber.”

Her hafta Türkiye'deki geleceklerini tehdit eden yeni önlemleri (tehlikeleri, yasakları, sınırlamaları?) keşfeden öğretmenler, yasa dışı ikamet edenler olarak yeni statülerine uyum sağlamalı. Bu Türkiye topraklarından ayrılamamak, polis kontrollerinden korkmak, oraya tekrar girememek anlamına geliyor - "Kızımı bir buçuk yıldır görmüyorum" dedi biri. Bir başkası ise "Sokakta rahat değilim, zaten üç kez kontrol edildim, pasaportumu gösterip kurtuldum" dedi.

Bu durum özellikle idari prosedürlerinde kullanmak üzere ikamet izni numarası (kimlik numarası, TCKN =?) olmayan yeni gelenler için can sıkıcı. Mediapart'ın erişebildiği meslektaşlarına bir e-postada bir öğretmen, "Telefon aboneliğim Aralık ayı başında oturma izni (oturum izni) veremediğim için askıya alındı" dedi. “İnternet aboneliğim de askıya alındığında ve artık çalışamazsam ne olacak? "

Koronavirüsle mücadele tedbirleri kapsamında alışveriş merkezlerine erişim ve toplu taşıma kullanımının, cep telefonu numarası ile alınan bir kodun (HES Kodu) sunulması zorunluluğu bu öğretmenin günlük hayatını daha da karmaşıklaştırıyor. "Türkiye'de hala bir banka hesabı açamıyorum, bu yüzden her ay kiramı ödemek için bankalara çok yüksek meblağlarda para çekme bedeli ödüyorum" diye açıklıyor.

Herkes için belirsizlik var: Durumunuzu düzene sokmak için varsayımsal bir umutla Fransa'ya dönüşünüze hazırlanmalı mısınız yoksa Türkçe dersleri mi almalısınız? Bazıları için böyle bir dönüş sorunlu olacağa benziyor. Uzun süredir bir gurbetçi (fransadan türkiyeye gelen), "Fransa'ya geri dönmek kesinlikle planlarımın bir parçası değildi, emekli olana kadar Türkiye'de kalma niyetindeydim" diyor. "Ayrıca araştırma dünyasından biraz koptum, Fransa'da herkes beni unuttu. "

İki hafta içinde başlayan önümüzdeki dönem için bile akıllarda şüphe var. Bir eğitmen “Yüz yüze eğitime geri dönülürse ne olacak? Üniversitenin genel sekreteri bize kampüs içinde persona non grata (istenmeyen kişi) olduğumuzu belli etti.” diyor. İş arkadaşlarından bir diğeri “Sınavların geçerliliğinin güvencesi olacak mı? Eğer öğrenciler notları reddederlerse ne olacak?” diye sorguluyor.

Bu riske karşı, Galatasaray rektörlüğü acil durum çözümleri üretmeye çalışıyor. Üniversite öncelikle ders vermesi yasaklanan iki öğretimcinin, doktora sahibi olma zorunluluğunun bulunmadığı Denizcilik Meslek Yüksekokulu’na aktarılmasını teklif etti. Aynı zamanda, Fransız eğitimcilerin yaza kadar durumlarını düze çıkarabilmeleri amacıyla, yoğun bir Türkçe öğrenme programı başlatıldı: dört ay boyunca haftada 24 saat ders, katılımcıların iş yükleri hafifletilmeden.

Fransız eğitimciler okulun çabalarını takdir etseler de bu çabaların faydası konusunda şüpheliler. Aralarından biri “Sözleşmelerin en azından bir buçuk yıl daha uzatılmasının güvenceye alınmasını görüşmeyi talep ettim fakat başarılı olamadım.” diyor, “Eğer Türkiye’de sadece altı ayım kaldıysa, o ayları bilgisayar ekranımın önünde Türkçe dersi alarak geçirmek istemiyorum.” Başka bir akademisyen “Bütün bu küçük ayarlamalar, bir sonraki diplomatik krizle, birden büyüyecekler.” diye kuşkusunu açıklıyor.
Bazı eğitimciler de Fransız otoritelerin sessizliğine dikkat çekiyor. İçlerinden biri “Büyükelçilik boyun eğmiş, 1992 Sözleşmesi’ni savunmadan YÖK’ün kararını kabul etmiş olma izlenimi uyandırıyor.” diye tahmin ediyor, “Büyükelçilik çalışmakta olan kişilerin fazla etkilenmemelerini sağlamaya çalışıyor ama daha sonra gelecek olanlar için hiçbir şey öngörmüyor.”
 
Fransız devletinin ülkedeki Türk hocalara B2 Fransızca şartı getirmesine misilleme diye biliyorum bu olayı. Teferruatını bilmiyorum. Sıra Galatasaray üniye geldiden kasıt ne onu da anlamadım. Eğer olay benim dediğim gibiyse öyle saça böyle tarak olayı var burada ve hiç benimsemediğim YÖK’ü bu hareketinden dolayı tebrik ediyorum.
 
Back
Top Bottom