Ilvan
[Öhöm. Selamlar efenim, öncelikle acemiliğimi bağışlayın, forumda yeniyim, uzun zamandır bir şeyler yazıyorum ama hiç bu tip bir yerde yazmadım. Sanırım bu ilk olacak. Ehheh, iyi okumalar.]
Selamlar, ismim Grunwalder. Meşhur Grunwalder'ın büyük-büyük-torunu Grunwalder. Aslında, hikayem çok da eski bir geçmişe dayanmıyor. Ehheh, tam da burada, Grunwalder Kalesi'nin hanında başlamıştı her şey, o itin üzerime yürümesiyle. Soylu falan olduğuma bakmayın. Ehheh, amcam Larmon'un yaptığı hainlikler itibarımızı yerle bir etti. Yani benim gibi birisinin büyük salonlarda ziyafet vermesi gerekiyorken, ben han köşelerinde çürüyorum. Defalarca kez Geroya'ya kaçmayı düşünsem de, merhum babam hep ailenin toplanacağını ve bütün krallıkta hak iddia edeceğimizi söyleyerek hiçbir zaman böyle bir şeye müsaade etmedi...
Selamlar, ismim Grunwalder. Meşhur Grunwalder'ın büyük-büyük-torunu Grunwalder. Aslında, hikayem çok da eski bir geçmişe dayanmıyor. Ehheh, tam da burada, Grunwalder Kalesi'nin hanında başlamıştı her şey, o itin üzerime yürümesiyle. Soylu falan olduğuma bakmayın. Ehheh, amcam Larmon'un yaptığı hainlikler itibarımızı yerle bir etti. Yani benim gibi birisinin büyük salonlarda ziyafet vermesi gerekiyorken, ben han köşelerinde çürüyorum. Defalarca kez Geroya'ya kaçmayı düşünsem de, merhum babam hep ailenin toplanacağını ve bütün krallıkta hak iddia edeceğimizi söyleyerek hiçbir zaman böyle bir şeye müsaade etmedi...
Cebimdeki son birkaç dinarı da hancıya vermiştim. Fazla içtiğimden değil, daha çok param olmadığından hemen bitivermişti. Üç haftadır ordunun maaşını veremiyordum bile.
Ailemizin itibarını düşürüyordum. Ehheh, sanki çok saygı duyuyorlardı da.. Büyük büyük dedem koca Rodok ordusunu baştan yaratmışken, ben iki köylüye sözümü geçiremiyordum. Borç verebilecek bir dostum bile yoktu..
"Neredesin, kuyruklu it!" Tanıştırayım, kendisi çok sevgili Traunt. 4 sene önce borç taktığım eleman. Ehheh, verdiği parayla zaten adam akıllı bir ordu toparlayamamıştım bile.
İş yavaştan ciddiye binmeye başlıyordu. Kılıcını çekmiş, üzerime yürüyordu. Daha ben kendi kılıcıma davranamadan, elimdeki birayı bırakamadan çoktan boğazıma soğuk bir kılıç dayanmıştı. Ehheh, ölümle burun buruna bir insanın diyecek neyi olabilir ki? Af mı dilemeliydim, hemen çıkarıp verecek param yoktu ya.
Çevremiz bir sürü sığır yavrusuyla sarılmıştı. Belli, bir düello istiyorlardı. Ehheh, Yorgundum, çakırkeyiftim, hareket edemiyordum, beş parasızdım, çoğu kişiye göre aptalın tekiydim.
"Sakin ol, dostum! Elimde şuanda hiç para yok, yemin ederim! Defalarca yemin ederim!" bir kahkaha patlattı. "Duydunuz mu baylar, hiç parası yokmuş! İkiyüzlülük, Grun. Medeniyetin en büyük erdemidir." "N- ne ikiyüzlülüğü dostum, sakin ol! Burada çaresizce içmekten başka yaptığım bir şey mi var ki?" dedim bir anlık hışımla. Boynuna kılıç dayanmış birine göre çok, ve canına susamış konuşuyordum.
Eğer sizin de gözünüzün önünde uzunca bir metal olsaydı, ne dediğimi anlardınız.
Ehheh, fazla zamanım kalmadı diye aklımdan geçirirken, hızlı -ya da benim öyle sandığım- bir hareketle elimdeki bardağı -sanırım- karnına attım. Kalabalığın arasından sıyrılmaya çalıştım, ve sonunda kapıdan dışarı kendimi atabildim. Hanın arkasına, atların yanına doğru gittim. Bir an aklımdan çatıya çıkmak bile geçti ehheh.
Bir süre nereye gideceğimi bilemezken, atların arasında çaresizce bekledim. Yaklaşık yarım saat kadar beklemiş olmalıyım ki, birkaç yerlinin arasından atıma binip şehirden çıktım.
Geceyi geçirecek başka bir yer bulmam gerekiyordu...
Ailemizin itibarını düşürüyordum. Ehheh, sanki çok saygı duyuyorlardı da.. Büyük büyük dedem koca Rodok ordusunu baştan yaratmışken, ben iki köylüye sözümü geçiremiyordum. Borç verebilecek bir dostum bile yoktu..
"Neredesin, kuyruklu it!" Tanıştırayım, kendisi çok sevgili Traunt. 4 sene önce borç taktığım eleman. Ehheh, verdiği parayla zaten adam akıllı bir ordu toparlayamamıştım bile.
İş yavaştan ciddiye binmeye başlıyordu. Kılıcını çekmiş, üzerime yürüyordu. Daha ben kendi kılıcıma davranamadan, elimdeki birayı bırakamadan çoktan boğazıma soğuk bir kılıç dayanmıştı. Ehheh, ölümle burun buruna bir insanın diyecek neyi olabilir ki? Af mı dilemeliydim, hemen çıkarıp verecek param yoktu ya.
Çevremiz bir sürü sığır yavrusuyla sarılmıştı. Belli, bir düello istiyorlardı. Ehheh, Yorgundum, çakırkeyiftim, hareket edemiyordum, beş parasızdım, çoğu kişiye göre aptalın tekiydim.
"Sakin ol, dostum! Elimde şuanda hiç para yok, yemin ederim! Defalarca yemin ederim!" bir kahkaha patlattı. "Duydunuz mu baylar, hiç parası yokmuş! İkiyüzlülük, Grun. Medeniyetin en büyük erdemidir." "N- ne ikiyüzlülüğü dostum, sakin ol! Burada çaresizce içmekten başka yaptığım bir şey mi var ki?" dedim bir anlık hışımla. Boynuna kılıç dayanmış birine göre çok, ve canına susamış konuşuyordum.
Eğer sizin de gözünüzün önünde uzunca bir metal olsaydı, ne dediğimi anlardınız.
Ehheh, fazla zamanım kalmadı diye aklımdan geçirirken, hızlı -ya da benim öyle sandığım- bir hareketle elimdeki bardağı -sanırım- karnına attım. Kalabalığın arasından sıyrılmaya çalıştım, ve sonunda kapıdan dışarı kendimi atabildim. Hanın arkasına, atların yanına doğru gittim. Bir an aklımdan çatıya çıkmak bile geçti ehheh.
Bir süre nereye gideceğimi bilemezken, atların arasında çaresizce bekledim. Yaklaşık yarım saat kadar beklemiş olmalıyım ki, birkaç yerlinin arasından atıma binip şehirden çıktım.
Geceyi geçirecek başka bir yer bulmam gerekiyordu...