Napolyon Savaşlarına Nasıl başladınız ?

Users who are viewing this thread

M&B oynamaya 2008 yılında arkadaşım sayesinde başladım, bayağı uzun bir süre serinin ilk oyununu SP oynadım, 2013'den itibaren Steam hesabı açıp Warband oynamaya başladım, 2014 yılının nisan ayında NW dlc'sini aldım, Tropical Paradise'da tek başıma takılıyordum, klan olaylarından hiç haberim bile yoktu. Daha sonra yine bir gün Tropical Paradise'da takılırken 1Kurh diye bir Alman klanı tarafından klana davet edildim, ingilizcem fazla iyi değildi o zamanlar, çat pat anlaşıyorduk ama ortamı çok sevmiştim ve 4 yılın ardından hala süren arkadaşlıklar edindim orada, bi 6 ay 1Kurh'da takıldım, daha sonra kurucular oyunu bıraktı ve klan kapandı, kalan üyeler 8thKGL diye bir klan daha kurdu, oraya geçtim daha sonra, bi 6 ay da orada oynadım, o klan da çok iyiydi yine, daha sonra orası da kapanınca Nisan 2015'te 1Rhein diye bir Alman klanına katıldım, 1 yıla yakın bir süre de orada oynadım.

Daha sonra 15thYR, 91st, 92nd, 94th, 66th, 77y, 82e, K-KA, Spartans, 4e, 17e vs bir çok klan dolaştım, bu süreçte NW sayesinde ingilizcem gelişti.

2016 yılında ben, Cauc ve Light 88'i kurduk, geçen 2.5 yılda klan 2 defa isim değiştirdi(88th olarak başladık, Nr.88 olduk, daha sonra tekrar 88th'ye döndük falan) ve klan 2 defa pasif kaldı (birincisinde 3 ay, ikincisinde 6-7 ay civarı) Şubat 2018'de tekrar reforme olduk ve halen güzel bir şekilde devam ediyoruz.

Bu arada ilk göz ağrım diye mi bilmiyorum ama en çok 1Kurh ve 8thKGL'yi özlüyorum, keşke o ortam tekrar geri gelse.

Edit: 66th'yi unutmuşum.
 
Kemerleri bağlayın çünkü uzun bir hikaye olacak :iamamoron: (hikaye prolog ve epilog kısımlarının ortasındaki kısımdır, edebiyat mezunu olduğum için başta ve sonda kaptırıp biraz saçmaladım okumaya üşenen olursa yalnızca orta kısmı okusun :facepalm:)

Prolog: Tarihlerle aram pek iyi değildir ama oyuna 2012 yılında başladım diye tahmin ediyorum. Avrupa ortçağına olan ilgim beni oyuna bağladı ve yıllar boyunca singleplayer'da oynadım. 2000-3000 saat harcamışımdır single'da. Yine tahmin ediyorum ki 2014 yılında bir arkadaşım bana multiplayer oynamamı önermişti ama bu oyunu da diğer oyunlar gibi sanarak "Oyun çıkalı o kadar yıl oldu ölmüştür multisi" deyip almamıştım. 2015 yılında ise Steam'i daha aktif bir şekilde kullanmaya başlayınca Warband'in full paketini satın aldım. Bir süre native'in multisini denedim, oyunu oynayan arkadaşlarım ile mount and siege'de çok oynadım özellikle.
________________________________________________________________________________________________________________________

Bir gün Napoleonic Wars DLC'sini denemek için Minisiege serverına girdim. Orada Wallace isimli bir arkadaş RRA (Royal Regiment of Artillery) isimli bir klana adam arıyordu. Hem adamla biraz eğlenmek için hem de merakımdan klana gelebileceğimi bildirdim. Steam'den beni ekledi ve TS3 indirmemi istedi. Kötü şöhretinden dolayı TS'yi ilk önce indirmek istemedim ancak zorunlu olduğunu öğrenince indirdik mecbur :razz: Bana ne olmak istersin dedi ancak soruyu biraz garip sordu. "Cavalry, arty or rifle" gibi bir şekilde ifade edince "Rifle" cevabını verdim rifle birliğinin farklı bir şey olduğunu bilmediğim için. Her nasıl olduysa beni hat piyadesi odasına attı ve oradaki başka bir Türk olan Berkay kankamla tanıştım. Buradaki olay Türk klanlarından çok daha farklı olduğu için anlamanız açısından biraz klanın yapısından bahsetmek istiyorum.

Major Olafson'ın önderliğindeki RRA 6 bölümden oluşuyordu (piyade, atlı, topçu, rifle, hafif vb her şey vardı yani) ve çok kalabalıktı, toplam sayı 300'ü geçiyordu ve her eventte 100 kişi oluyorduk. Kendi düzenlediğimiz eventte bir taraf RRA kalan alaylar karşı takıma geçiyordu ve 200 kişi doluyordu yani öyle bir aktiflik vardı. Rütbe törenlerini 3-4 farklı dilde yapıyorduk çünkü bazı divisionların dili farklıydı(Danca, İsveççe vb). Ben bu divisionlardan 3. sündeydim, dili İngilizceydi ve hat piyadesi oynuyorduk (genelde 33rd çünkü bizim division 3rd'dü ve oradan bir bağlantı kurulmuş başka hat piyadesi olan division'ın birliği farklıydı).

RRA'da Ludd ve Taz subaylarımla 2 yıl gibi bir zaman geçirdim ve çok eğlendim. Oyunu oynayan diğer Türk arkadaşlarımı da klana getirdim. Tabi bu sırada native'e de giriyordum. RRA'ya girmemden kısa bir süre sonra TR-Duel serverında Efe beni PW klanına davet etti (karıştıranlar çok olduğu için belirtme ihtiyacı hissediyorum, EfePasha değil Getwulf, Beowulf, Savolg veya Savolg_Hevale nicklerini kullanıyordu bu efe) PW klanında yalnızca savaşlara çağırılıyordum (Galler, Wales, Revolutionary Wales gibi isimleri aldık burada) ve arada yabancı klanda oynadığım için NW klanı maçlarına invite olarak çağırılıyordum (19thKR). Gel zaman git zaman bu klandakilerle birbirimize iyice alıştık. RRA'da çok büyük bir kavga çıktı ve bizim 3rd division klandan çıktı ve 3rdRF diye yeni bir klan kurduk. Kısa bir süre sonra da zaten RRA kapandı. Bu yeni klan başta iyi gidiyordu ancak zamanla aktiflik çok düştü ve yarım yıl sonra 5-10 kişi kaldık. Sayının çok az olduğu bir gün 19th'den yardım istedim ve 5-6 kişi geldiler sağolsunlar. Baktık böyle olmuyor 3rdRF olarak topluca Sussie'ye geçerek arty guardlık yapmaya başladık. En sonunda da 3rdRF kapandı ve benim yabancı klanlarda olan maceram son buldu.

Ben de 19thKR klanında daha aktif olmaya başladım. Efe, yabancı alaylarda uzun süre oynadığımı bildiği için yönetimde bana söz verdi. Rütbem Recruit olmasına rağmen klana formasyon eğitimi vb verdim. İstediğim rütbeyi alabileceğimi söylese de klanın düzenini bozmamak için Rct rütbesinde kaldım. Klanın düzeninin sağlanmasında büyük bir rol oynadım, klanın adının 87th olarak değiştirilmesini sağladım. Bu isimle Nizam-ı Cedit'e girdik (her ne kadar ben karşı çıksam da engelleyemedim). Nizam-ı Cedit dağıldı. Klandan bir Lieutenant ayrıldı ve ben o rütbeye yerleştim (bu 2 olayın sırası farklı olabilir emin olamadım şimdi uzun zaman geçmiş). Bir süre sonra Efe oyundan sıkıldığını ve bırakmak istediğini söyledi. Yönetimi bana devretti. Ben de alayı yönetmeye başladım ve ismini 49th (Princess Charlotte of Wales's) Regiment of Foot olarak değiştirdim. 1 yıldan uzun süredir yönetimde ben varım ve klanı daha iyi bir yere getirmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. SON.
________________________________________________________________________________________________________________

Epilog: Oyuna yabancı alaylarda başlayıp Türk alaylarına geçmemin hem artısı hem eksisi oldu. İki yönetim stlini de görme fırsatım oldu. Bunları da kendimce Türk ekolü ve İngiliz ekolü diye ayırıyorum [yabancılarda ağırlıklı olarak İngiliz alaylarında oynadığım için bu ismi verdim "yabancı" deyip Alman, Fransız, Rus vb klanları da katmak istemedim çünkü oralarda elbet farklılıklar var. Her İngiliz ve Türk alayı da böyle değil bunu da biliyorum (zaten kendi alayımı elimden geldiğince İngiliz ekolü ile yönetmeye çalışıyorum) ancak kendi gözlemlerime dayanarak ağırlıklı olarak bu yazıklarım geçerli].

Karşılaştırmalı olarak iki tarafın da artısını da eksisini de dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. İngiliz ekolünde fark klana girdiğiniz anda başlar. Üyeler klana yeni birisinin katıldığının farkındadır ve normalde yaptıkları sululukları üye/üyeler klana alışana kadar yapmazlar. Yapsalar da açıklarlar böyle böyle diye. Türk ekolü yeni üye klana gelmeden 5 dk önce klan nasıla üye geldikten 5 dk sonra da klan aynı olur. Üyelere oryantasyon-adaptasyon fırsatı verilmez. Bu da onları klandan soğutur, çoğu zaten bir daha gelmez.

Türk ekolünde subaylar güç manyağıdır. Kendilerini gerçekte de komutan sanarlar. Adamlara bağırır-çağırır-söverler. Gerçek hayatta yapamadığı şeyleri oyunda gerçekleştirmeye çalışırlar. Güçleri sınırsızdır ve bu güç onların gözünü kör eder dolayısıyla klan üyelerinin duygu ve düşüncelerini önemsemezler. İngiliz ekolünde ise subaylar konumunun farkındadır ve bu tür kendilerini küçük düşürecek davranışlar sergilemezler. Güçleri ise daha sınırlıdır çünkü karşısında doğduğu günden beri azarlanmış büyük bir bebek yerine bir birey vardır ve gerektiği yerde ağzının payını verir :wink:

Türk ekolünde rütbe güç demek olduğu için herkes rütbe ister, İngiliz ekolünde ise rütbe güçten fazla sorumluluk getirir bu yüzden yalnızca kendini yeterli gören üyeler rütbe ister.

İngiliz ekolünde asıl amaç eğlencedir bu yüzden yabancı alayların çoğu eventlere bolca katılır. Türk ekolü asıl amaç ego tatminidir bu yüzden eventler ya yapılmaz ya da çok az yapılır ve bolca maç yapılır kiminki daha büyük herkes görsün diye :oops: Tabi bunu yapan yabancı alaylar da var ama onlar en üstteki %20 lik kısım ve onlar cidden tam kanserler, ama yine de bizdeki gibi kurulduğu ilk hafta en güçlü alaylara maç teklif edecek kadar ukala değil hiçbiri :iamamoron: Bu dediğim yanlış anlaşılmasın, eski bir kadrosu olup da başka bi çatı altında birleşenlere lafım yok ama adamlar cidden YENİ olup tüm klanlara meydan okuyorlar ve loto misali maç kazanmaya çalışıyolar ona biraz bozuluyorum ben, kazansan nolcak sanki o alaydan daha mı iyi oluyosun maç kazanınca? Ya da en azından bunu düşünebiliyor musun cidden? :mrgreen:

İngiliz ekolünün hiç mi kötü yanı yok? Var tabi ki, adamlar antrenman, event, maç zamanı toplanıyorlar oynayıp çıkıyorlar yani ortada gerçek bir arkadaşlık olmuyor. Çok nadiren üyeler birbirleriyle bu saatler dışında takılıyorlar. Türk ekolünde ise üyeler tüm gün beraberler. Bu genelde iyi oluyor ancak gün içerisinde yaşanan bir tartışma etkinlik saatlerine de yansıyor malesef :roll:

Son olarak değinmek istediğim şey ise şudur ki; Türk ekolünde şöyle bir mesele var, ben birisine 49th iyi klan dediğim zaman adamın dediği şey "kaç turnuva kazandınız" gibi bir şey oluyor adam o kadar kudurmuş ki gözü maçtan başka bir şey görmüyor. Arkadaşlar, bir alayı iyi yapan şey her maçı kazanmak değildir(güçlü demiyorum bak güçlü desem de onu desen tamam derim). Oradaki ortam da başarı kadar önemlidir hatta bence daha da önemlidir. Maçı kazanınca lideriniz hepinizi rütbeye boğuyor fakat kaybedince ortada ne ananızı ne bacınızı bırakıyorsa bence orada bir sıkıntı vardır diyerek gevezeliğimi sonlandırıyorum :party:
 
Ging Freecss said:
Kemerleri bağlayın çünkü uzun bir hikaye olacak :iamamoron: (hikaye prolog ve epilog kısımlarının ortasındaki kısımdır, edebiyat mezunu olduğum için başta ve sonda kaptırıp biraz saçmaladım okumaya üşenen olursa yalnızca orta kısmı okusun :facepalm:)

Prolog: Tarihlerle aram pek iyi değildir ama oyuna 2012 yılında başladım diye tahmin ediyorum. Avrupa ortçağına olan ilgim beni oyuna bağladı ve yıllar boyunca singleplayer'da oynadım. 2000-3000 saat harcamışımdır single'da. Yine tahmin ediyorum ki 2014 yılında bir arkadaşım bana multiplayer oynamamı önermişti ama bu oyunu da diğer oyunlar gibi sanarak "Oyun çıkalı o kadar yıl oldu ölmüştür multisi" deyip almamıştım. 2015 yılında ise Steam'i daha aktif bir şekilde kullanmaya başlayınca Warband'in full paketini satın aldım. Bir süre native'in multisini denedim, oyunu oynayan arkadaşlarım ile mount and siege'de çok oynadım özellikle.
________________________________________________________________________________________________________________________

Bir gün Napoleonic Wars DLC'sini denemek için Minisiege serverına girdim. Orada Wallace isimli bir arkadaş RRA (Royal Regiment of Artillery) isimli bir klana adam arıyordu. Hem adamla biraz eğlenmek için hem de merakımdan klana gelebileceğimi bildirdim. Steam'den beni ekledi ve TS3 indirmemi istedi. Kötü şöhretinden dolayı TS'yi ilk önce indirmek istemedim ancak zorunlu olduğunu öğrenince indirdik mecbur :razz: Bana ne olmak istersin dedi ancak soruyu biraz garip sordu. "Cavalry, arty or rifle" gibi bir şekilde ifade edince "Rifle" cevabını verdim rifle birliğinin farklı bir şey olduğunu bilmediğim için. Her nasıl olduysa beni hat piyadesi odasına attı ve oradaki başka bir Türk olan Berkay kankamla tanıştım. Buradaki olay Türk klanlarından çok daha farklı olduğu için anlamanız açısından biraz klanın yapısından bahsetmek istiyorum.

Major Olafson'ın önderliğindeki RRA 6 bölümden oluşuyordu (piyade, atlı, topçu, rifle, hafif vb her şey vardı yani) ve çok kalabalıktı, toplam sayı 300'ü geçiyordu ve her eventte 100 kişi oluyorduk. Kendi düzenlediğimiz eventte bir taraf RRA kalan alaylar karşı takıma geçiyordu ve 200 kişi doluyordu yani öyle bir aktiflik vardı. Rütbe törenlerini 3-4 farklı dilde yapıyorduk çünkü bazı divisionların dili farklıydı(Danca, İsveççe vb). Ben bu divisionlardan 3. sündeydim, dili İngilizceydi ve hat piyadesi oynuyorduk (genelde 33rd çünkü bizim division 3rd'dü ve oradan bir bağlantı kurulmuş başka hat piyadesi olan division'ın birliği farklıydı).

RRA'da Ludd ve Taz subaylarımla 2 yıl gibi bir zaman geçirdim ve çok eğlendim. Oyunu oynayan diğer Türk arkadaşlarımı da klana getirdim. Tabi bu sırada native'e de giriyordum. RRA'ya girmemden kısa bir süre sonra TR-Duel serverında Efe beni PW klanına davet etti (karıştıranlar çok olduğu için belirtme ihtiyacı hissediyorum, EfePasha değil Getwulf, Beowulf, Savolg veya Savolg_Hevale nicklerini kullanıyordu bu efe) PW klanında yalnızca savaşlara çağırılıyordum (Galler, Wales, Revolutionary Wales gibi isimleri aldık burada) ve arada yabancı klanda oynadığım için NW klanı maçlarına invite olarak çağırılıyordum (19thKR). Gel zaman git zaman bu klandakilerle birbirimize iyice alıştık. RRA'da çok büyük bir kavga çıktı ve bizim 3rd division klandan çıktı ve 3rdRF diye yeni bir klan kurduk. Kısa bir süre sonra da zaten RRA kapandı. Bu yeni klan başta iyi gidiyordu ancak zamanla aktiflik çok düştü ve yarım yıl sonra 5-10 kişi kaldık. Sayının çok az olduğu bir gün 19th'den yardım istedim ve 5-6 kişi geldiler sağolsunlar. Baktık böyle olmuyor 3rdRF olarak topluca Sussie'ye geçerek arty guardlık yapmaya başladık.

Ben de 19thKR klanında daha aktif olmaya başladım. Efe, yabancı alaylarda uzun süre oynadığımı bildiği için yönetimde bana söz verdi. Rütbem Recruit olmasına rağmen klana formasyon eğitimi vb verdim. İstediğim rütbeyi alabileceğimi söylese de klanın düzenini bozmamak için Rct rütbesinde kaldım. Klanın düzeninin sağlanmasında büyük bir rol oynadım, klanın adının 87th olarak değiştirilmesini sağladım. Bu isimle Nizam-ı Cedit'e girdik (her ne kadar ben karşı çıksam da engelleyemedim). Nizam-ı Cedit dağıldı. Klandan bir Lieutenant ayrıldı ve ben o rütbeye yerleştim (bu 2 olayın sırası farklı olabilir emin olamadım şimdi uzun zaman geçmiş). Bir süre sonra Efe oyundan sıkıldığını ve bırakmak istediğini söyledi. Yönetimi bana devretti. Ben de alayı yönetmeye başladım ve ismini 49th (Princess Charlotte of Wales's) Regiment of Foot olarak değiştirdim. 1 yıldan uzun süredir yönetimde ben varım ve klanı daha iyi bir yere getirmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. SON.
________________________________________________________________________________________________________________

Epilog: Oyuna yabancı alaylarda başlayıp Türk alaylarına geçmemin hem artısı hem eksisi oldu. İki yönetim stlini de görme fırsatım oldu. Bunları da kendimce Türk ekolü ve İngiliz ekolü diye ayırıyorum [yabancılarda ağırlıklı olarak İngiliz alaylarında oynadığım için bu ismi verdim "yabancı" deyip Alman, Fransız, Rus vb klanları da katmak istemedim çünkü oralarda elbet farklılıklar var. Her İngiliz ve Türk alayı da böyle değil bunu da biliyorum (zaten kendi alayımı elimden geldiğince İngiliz ekolü ile yönetmeye çalışıyorum) ancak kendi gözlemlerime dayanarak ağırlıklı olarak bu yazıklarım geçerli].

Karşılaştırmalı olarak iki tarafın da artısını da eksisini de dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. İngiliz ekolünde fark klana girdiğiniz anda başlar. Üyeler klana yeni birisinin katıldığının farkındadır ve normalde yaptıkları sululukları üye/üyeler klana alışana kadar yapmazlar. Yapsalar da açıklarlar böyle böyle diye. Türk ekolü yeni üye klana gelmeden 5 dk önce klan nasıla üye geldikten 5 dk sonra da klan aynı olur. Üyelere oryantasyon-adaptasyon fırsatı verilmez. Bu da onları klandan soğutur, çoğu zaten bir daha gelmez.

Türk ekolünde subaylar güç manyağıdır. Kendilerini gerçekte de komutan sanarlar. Adamlara bağırır-çağırır-söverler. Gerçek hayatta yapamadığı şeyleri oyunda gerçekleştirmeye çalışırlar. Güçleri sınırsızdır ve bu güç onların gözünü kör eder dolayısıyla klan üyelerinin duygu ve düşüncelerini önemsemezler. İngiliz ekolünde ise subaylar konumunun farkındadır ve bu tür kendilerini küçük düşürecek davranışlar sergilemezler. Güçleri ise daha sınırlıdır çünkü karşısında doğduğu günden beri azarlanmış büyük bir bebek yerine bir birey vardır ve gerektiği yerde ağzının payını verir :wink:

Türk ekolünde rütbe güç demek olduğu için herkes rütbe ister, İngiliz ekolünde ise rütbe güçten fazla sorumluluk getirir bu yüzden yalnızca kendini yeterli gören üyeler rütbe ister.

İngiliz ekolünde asıl amaç eğlencedir bu yüzden yabancı alayların çoğu eventlere bolca katılır. Türk ekolü asıl amaç ego tatminidir bu yüzden eventler ya yapılmaz ya da çok az yapılır ve bolca maç yapılır kiminki daha büyük herkes görsün diye :oops: Tabi bunu yapan yabancı alaylar da var ama onlar en üstteki %20 lik kısım ve onlar cidden tam kanserler, ama yine de bizdeki gibi kurulduğu ilk hafta en güçlü alaylara maç teklif edecek kadar ukala değil hiçbiri :iamamoron: Bu dediğim yanlış anlaşılmasın, eski bir kadrosu olup da başka bi çatı altında birleşenlere lafım yok ama adamlar cidden YENİ olup tüm klanlara meydan okuyorlar ve loto misali maç kazanmaya çalışıyolar ona biraz bozuluyorum ben, kazansan nolcak sanki o alaydan daha mı iyi oluyosun maç kazanınca? Ya da en azından bunu düşünebiliyor musun cidden? :mrgreen:

İngiliz ekolünün hiç mi kötü yanı yok? Var tabi ki, adamlar antrenman, event, maç zamanı toplanıyorlar oynayıp çıkıyorlar yani ortada gerçek bir arkadaşlık olmuyor. Çok nadiren üyeler birbirleriyle bu saatler dışında takılıyorlar. Türk ekolünde ise üyeler tüm gün beraberler. Bu genelde iyi oluyor ancak gün içerisinde yaşanan bir tartışma etkinlik saatlerine de yansıyor malesef :roll:

Son olarak değinmek istediğim şey ise şudur ki; Türk ekolünde şöyle bir mesele var, ben birisine 49th iyi klan dediğim zaman adamın dediği şey "kaç turnuva kazandınız" gibi bir şey oluyor adam o kadar kudurmuş ki gözü maçtan başka bir şey görmüyor. Arkadaşlar, bir alayı iyi yapan şey her maçı kazanmak değildir(güçlü demiyorum bak güçlü desem de onu desen tamam derim). Oradaki ortam da başarı kadar önemlidir hatta bence daha da önemlidir. Maçı kazanınca lideriniz hepinizi rütbeye boğuyor fakat kaybedince ortada ne ananızı ne bacınızı bırakıyorsa bence orada bir sıkıntı vardır diyerek gevezeliğimi sonlandırıyorum :party:

Çok uzun ama okudum
 
Ging Freecss said:
Kemerleri bağlayın çünkü uzun bir hikaye olacak :iamamoron: (hikaye prolog ve epilog kısımlarının ortasındaki kısımdır, edebiyat mezunu olduğum için başta ve sonda kaptırıp biraz saçmaladım okumaya üşenen olursa yalnızca orta kısmı okusun :facepalm:)

Prolog: Tarihlerle aram pek iyi değildir ama oyuna 2012 yılında başladım diye tahmin ediyorum. Avrupa ortçağına olan ilgim beni oyuna bağladı ve yıllar boyunca singleplayer'da oynadım. 2000-3000 saat harcamışımdır single'da. Yine tahmin ediyorum ki 2014 yılında bir arkadaşım bana multiplayer oynamamı önermişti ama bu oyunu da diğer oyunlar gibi sanarak "Oyun çıkalı o kadar yıl oldu ölmüştür multisi" deyip almamıştım. 2015 yılında ise Steam'i daha aktif bir şekilde kullanmaya başlayınca Warband'in full paketini satın aldım. Bir süre native'in multisini denedim, oyunu oynayan arkadaşlarım ile mount and siege'de çok oynadım özellikle.
________________________________________________________________________________________________________________________

Bir gün Napoleonic Wars DLC'sini denemek için Minisiege serverına girdim. Orada Wallace isimli bir arkadaş RRA (Royal Regiment of Artillery) isimli bir klana adam arıyordu. Hem adamla biraz eğlenmek için hem de merakımdan klana gelebileceğimi bildirdim. Steam'den beni ekledi ve TS3 indirmemi istedi. Kötü şöhretinden dolayı TS'yi ilk önce indirmek istemedim ancak zorunlu olduğunu öğrenince indirdik mecbur :razz: Bana ne olmak istersin dedi ancak soruyu biraz garip sordu. "Cavalry, arty or rifle" gibi bir şekilde ifade edince "Rifle" cevabını verdim rifle birliğinin farklı bir şey olduğunu bilmediğim için. Her nasıl olduysa beni hat piyadesi odasına attı ve oradaki başka bir Türk olan Berkay kankamla tanıştım. Buradaki olay Türk klanlarından çok daha farklı olduğu için anlamanız açısından biraz klanın yapısından bahsetmek istiyorum.

Major Olafson'ın önderliğindeki RRA 6 bölümden oluşuyordu (piyade, atlı, topçu, rifle, hafif vb her şey vardı yani) ve çok kalabalıktı, toplam sayı 300'ü geçiyordu ve her eventte 100 kişi oluyorduk. Kendi düzenlediğimiz eventte bir taraf RRA kalan alaylar karşı takıma geçiyordu ve 200 kişi doluyordu yani öyle bir aktiflik vardı. Rütbe törenlerini 3-4 farklı dilde yapıyorduk çünkü bazı divisionların dili farklıydı(Danca, İsveççe vb). Ben bu divisionlardan 3. sündeydim, dili İngilizceydi ve hat piyadesi oynuyorduk (genelde 33rd çünkü bizim division 3rd'dü ve oradan bir bağlantı kurulmuş başka hat piyadesi olan division'ın birliği farklıydı).

RRA'da Ludd ve Taz subaylarımla 2 yıl gibi bir zaman geçirdim ve çok eğlendim. Oyunu oynayan diğer Türk arkadaşlarımı da klana getirdim. Tabi bu sırada native'e de giriyordum. RRA'ya girmemden kısa bir süre sonra TR-Duel serverında Efe beni PW klanına davet etti (karıştıranlar çok olduğu için belirtme ihtiyacı hissediyorum, EfePasha değil Getwulf, Beowulf, Savolg veya Savolg_Hevale nicklerini kullanıyordu bu efe) PW klanında yalnızca savaşlara çağırılıyordum (Galler, Wales, Revolutionary Wales gibi isimleri aldık burada) ve arada yabancı klanda oynadığım için NW klanı maçlarına invite olarak çağırılıyordum (19thKR). Gel zaman git zaman bu klandakilerle birbirimize iyice alıştık. RRA'da çok büyük bir kavga çıktı ve bizim 3rd division klandan çıktı ve 3rdRF diye yeni bir klan kurduk. Kısa bir süre sonra da zaten RRA kapandı. Bu yeni klan başta iyi gidiyordu ancak zamanla aktiflik çok düştü ve yarım yıl sonra 5-10 kişi kaldık. Sayının çok az olduğu bir gün 19th'den yardım istedim ve 5-6 kişi geldiler sağolsunlar. Baktık böyle olmuyor 3rdRF olarak topluca Sussie'ye geçerek arty guardlık yapmaya başladık.

Ben de 19thKR klanında daha aktif olmaya başladım. Efe, yabancı alaylarda uzun süre oynadığımı bildiği için yönetimde bana söz verdi. Rütbem Recruit olmasına rağmen klana formasyon eğitimi vb verdim. İstediğim rütbeyi alabileceğimi söylese de klanın düzenini bozmamak için Rct rütbesinde kaldım. Klanın düzeninin sağlanmasında büyük bir rol oynadım, klanın adının 87th olarak değiştirilmesini sağladım. Bu isimle Nizam-ı Cedit'e girdik (her ne kadar ben karşı çıksam da engelleyemedim). Nizam-ı Cedit dağıldı. Klandan bir Lieutenant ayrıldı ve ben o rütbeye yerleştim (bu 2 olayın sırası farklı olabilir emin olamadım şimdi uzun zaman geçmiş). Bir süre sonra Efe oyundan sıkıldığını ve bırakmak istediğini söyledi. Yönetimi bana devretti. Ben de alayı yönetmeye başladım ve ismini 49th (Princess Charlotte of Wales's) Regiment of Foot olarak değiştirdim. 1 yıldan uzun süredir yönetimde ben varım ve klanı daha iyi bir yere getirmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. SON.
________________________________________________________________________________________________________________

Epilog: Oyuna yabancı alaylarda başlayıp Türk alaylarına geçmemin hem artısı hem eksisi oldu. İki yönetim stlini de görme fırsatım oldu. Bunları da kendimce Türk ekolü ve İngiliz ekolü diye ayırıyorum [yabancılarda ağırlıklı olarak İngiliz alaylarında oynadığım için bu ismi verdim "yabancı" deyip Alman, Fransız, Rus vb klanları da katmak istemedim çünkü oralarda elbet farklılıklar var. Her İngiliz ve Türk alayı da böyle değil bunu da biliyorum (zaten kendi alayımı elimden geldiğince İngiliz ekolü ile yönetmeye çalışıyorum) ancak kendi gözlemlerime dayanarak ağırlıklı olarak bu yazıklarım geçerli].

Karşılaştırmalı olarak iki tarafın da artısını da eksisini de dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. İngiliz ekolünde fark klana girdiğiniz anda başlar. Üyeler klana yeni birisinin katıldığının farkındadır ve normalde yaptıkları sululukları üye/üyeler klana alışana kadar yapmazlar. Yapsalar da açıklarlar böyle böyle diye. Türk ekolü yeni üye klana gelmeden 5 dk önce klan nasıla üye geldikten 5 dk sonra da klan aynı olur. Üyelere oryantasyon-adaptasyon fırsatı verilmez. Bu da onları klandan soğutur, çoğu zaten bir daha gelmez.

Türk ekolünde subaylar güç manyağıdır. Kendilerini gerçekte de komutan sanarlar. Adamlara bağırır-çağırır-söverler. Gerçek hayatta yapamadığı şeyleri oyunda gerçekleştirmeye çalışırlar. Güçleri sınırsızdır ve bu güç onların gözünü kör eder dolayısıyla klan üyelerinin duygu ve düşüncelerini önemsemezler. İngiliz ekolünde ise subaylar konumunun farkındadır ve bu tür kendilerini küçük düşürecek davranışlar sergilemezler. Güçleri ise daha sınırlıdır çünkü karşısında doğduğu günden beri azarlanmış büyük bir bebek yerine bir birey vardır ve gerektiği yerde ağzının payını verir :wink:

Türk ekolünde rütbe güç demek olduğu için herkes rütbe ister, İngiliz ekolünde ise rütbe güçten fazla sorumluluk getirir bu yüzden yalnızca kendini yeterli gören üyeler rütbe ister.

İngiliz ekolünde asıl amaç eğlencedir bu yüzden yabancı alayların çoğu eventlere bolca katılır. Türk ekolü asıl amaç ego tatminidir bu yüzden eventler ya yapılmaz ya da çok az yapılır ve bolca maç yapılır kiminki daha büyük herkes görsün diye :oops: Tabi bunu yapan yabancı alaylar da var ama onlar en üstteki %20 lik kısım ve onlar cidden tam kanserler, ama yine de bizdeki gibi kurulduğu ilk hafta en güçlü alaylara maç teklif edecek kadar ukala değil hiçbiri :iamamoron: Bu dediğim yanlış anlaşılmasın, eski bir kadrosu olup da başka bi çatı altında birleşenlere lafım yok ama adamlar cidden YENİ olup tüm klanlara meydan okuyorlar ve loto misali maç kazanmaya çalışıyolar ona biraz bozuluyorum ben, kazansan nolcak sanki o alaydan daha mı iyi oluyosun maç kazanınca? Ya da en azından bunu düşünebiliyor musun cidden? :mrgreen:

İngiliz ekolünün hiç mi kötü yanı yok? Var tabi ki, adamlar antrenman, event, maç zamanı toplanıyorlar oynayıp çıkıyorlar yani ortada gerçek bir arkadaşlık olmuyor. Çok nadiren üyeler birbirleriyle bu saatler dışında takılıyorlar. Türk ekolünde ise üyeler tüm gün beraberler. Bu genelde iyi oluyor ancak gün içerisinde yaşanan bir tartışma etkinlik saatlerine de yansıyor malesef :roll:

Son olarak değinmek istediğim şey ise şudur ki; Türk ekolünde şöyle bir mesele var, ben birisine 49th iyi klan dediğim zaman adamın dediği şey "kaç turnuva kazandınız" gibi bir şey oluyor adam o kadar kudurmuş ki gözü maçtan başka bir şey görmüyor. Arkadaşlar, bir alayı iyi yapan şey her maçı kazanmak değildir(güçlü demiyorum bak güçlü desem de onu desen tamam derim). Oradaki ortam da başarı kadar önemlidir hatta bence daha da önemlidir. Maçı kazanınca lideriniz hepinizi rütbeye boğuyor fakat kaybedince ortada ne ananızı ne bacınızı bırakıyorsa bence orada bir sıkıntı vardır diyerek gevezeliğimi sonlandırıyorum :party:

Hikayen üzdü :/ yazdığın ekollerde cidden doğru şeyler sanırım ben çoğunu ingiliz ekolünde yönetiyormuşum sürekli event felan :grin:
 
Ging Freecss said:
Kemerleri bağlayın çünkü uzun bir hikaye olacak :iamamoron: (hikaye prolog ve epilog kısımlarının ortasındaki kısımdır, edebiyat mezunu olduğum için başta ve sonda kaptırıp biraz saçmaladım okumaya üşenen olursa yalnızca orta kısmı okusun :facepalm:)

Prolog: Tarihlerle aram pek iyi değildir ama oyuna 2012 yılında başladım diye tahmin ediyorum. Avrupa ortçağına olan ilgim beni oyuna bağladı ve yıllar boyunca singleplayer'da oynadım. 2000-3000 saat harcamışımdır single'da. Yine tahmin ediyorum ki 2014 yılında bir arkadaşım bana multiplayer oynamamı önermişti ama bu oyunu da diğer oyunlar gibi sanarak "Oyun çıkalı o kadar yıl oldu ölmüştür multisi" deyip almamıştım. 2015 yılında ise Steam'i daha aktif bir şekilde kullanmaya başlayınca Warband'in full paketini satın aldım. Bir süre native'in multisini denedim, oyunu oynayan arkadaşlarım ile mount and siege'de çok oynadım özellikle.
________________________________________________________________________________________________________________________

Bir gün Napoleonic Wars DLC'sini denemek için Minisiege serverına girdim. Orada Wallace isimli bir arkadaş RRA (Royal Regiment of Artillery) isimli bir klana adam arıyordu. Hem adamla biraz eğlenmek için hem de merakımdan klana gelebileceğimi bildirdim. Steam'den beni ekledi ve TS3 indirmemi istedi. Kötü şöhretinden dolayı TS'yi ilk önce indirmek istemedim ancak zorunlu olduğunu öğrenince indirdik mecbur :razz: Bana ne olmak istersin dedi ancak soruyu biraz garip sordu. "Cavalry, arty or rifle" gibi bir şekilde ifade edince "Rifle" cevabını verdim rifle birliğinin farklı bir şey olduğunu bilmediğim için. Her nasıl olduysa beni hat piyadesi odasına attı ve oradaki başka bir Türk olan Berkay kankamla tanıştım. Buradaki olay Türk klanlarından çok daha farklı olduğu için anlamanız açısından biraz klanın yapısından bahsetmek istiyorum.

Major Olafson'ın önderliğindeki RRA 6 bölümden oluşuyordu (piyade, atlı, topçu, rifle, hafif vb her şey vardı yani) ve çok kalabalıktı, toplam sayı 300'ü geçiyordu ve her eventte 100 kişi oluyorduk. Kendi düzenlediğimiz eventte bir taraf RRA kalan alaylar karşı takıma geçiyordu ve 200 kişi doluyordu yani öyle bir aktiflik vardı. Rütbe törenlerini 3-4 farklı dilde yapıyorduk çünkü bazı divisionların dili farklıydı(Danca, İsveççe vb). Ben bu divisionlardan 3. sündeydim, dili İngilizceydi ve hat piyadesi oynuyorduk (genelde 33rd çünkü bizim division 3rd'dü ve oradan bir bağlantı kurulmuş başka hat piyadesi olan division'ın birliği farklıydı).

RRA'da Ludd ve Taz subaylarımla 2 yıl gibi bir zaman geçirdim ve çok eğlendim. Oyunu oynayan diğer Türk arkadaşlarımı da klana getirdim. Tabi bu sırada native'e de giriyordum. RRA'ya girmemden kısa bir süre sonra TR-Duel serverında Efe beni PW klanına davet etti (karıştıranlar çok olduğu için belirtme ihtiyacı hissediyorum, EfePasha değil Getwulf, Beowulf, Savolg veya Savolg_Hevale nicklerini kullanıyordu bu efe) PW klanında yalnızca savaşlara çağırılıyordum (Galler, Wales, Revolutionary Wales gibi isimleri aldık burada) ve arada yabancı klanda oynadığım için NW klanı maçlarına invite olarak çağırılıyordum (19thKR). Gel zaman git zaman bu klandakilerle birbirimize iyice alıştık. RRA'da çok büyük bir kavga çıktı ve bizim 3rd division klandan çıktı ve 3rdRF diye yeni bir klan kurduk. Kısa bir süre sonra da zaten RRA kapandı. Bu yeni klan başta iyi gidiyordu ancak zamanla aktiflik çok düştü ve yarım yıl sonra 5-10 kişi kaldık. Sayının çok az olduğu bir gün 19th'den yardım istedim ve 5-6 kişi geldiler sağolsunlar. Baktık böyle olmuyor 3rdRF olarak topluca Sussie'ye geçerek arty guardlık yapmaya başladık.

Ben de 19thKR klanında daha aktif olmaya başladım. Efe, yabancı alaylarda uzun süre oynadığımı bildiği için yönetimde bana söz verdi. Rütbem Recruit olmasına rağmen klana formasyon eğitimi vb verdim. İstediğim rütbeyi alabileceğimi söylese de klanın düzenini bozmamak için Rct rütbesinde kaldım. Klanın düzeninin sağlanmasında büyük bir rol oynadım, klanın adının 87th olarak değiştirilmesini sağladım. Bu isimle Nizam-ı Cedit'e girdik (her ne kadar ben karşı çıksam da engelleyemedim). Nizam-ı Cedit dağıldı. Klandan bir Lieutenant ayrıldı ve ben o rütbeye yerleştim (bu 2 olayın sırası farklı olabilir emin olamadım şimdi uzun zaman geçmiş). Bir süre sonra Efe oyundan sıkıldığını ve bırakmak istediğini söyledi. Yönetimi bana devretti. Ben de alayı yönetmeye başladım ve ismini 49th (Princess Charlotte of Wales's) Regiment of Foot olarak değiştirdim. 1 yıldan uzun süredir yönetimde ben varım ve klanı daha iyi bir yere getirmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. SON.
________________________________________________________________________________________________________________

Epilog: Oyuna yabancı alaylarda başlayıp Türk alaylarına geçmemin hem artısı hem eksisi oldu. İki yönetim stlini de görme fırsatım oldu. Bunları da kendimce Türk ekolü ve İngiliz ekolü diye ayırıyorum [yabancılarda ağırlıklı olarak İngiliz alaylarında oynadığım için bu ismi verdim "yabancı" deyip Alman, Fransız, Rus vb klanları da katmak istemedim çünkü oralarda elbet farklılıklar var. Her İngiliz ve Türk alayı da böyle değil bunu da biliyorum (zaten kendi alayımı elimden geldiğince İngiliz ekolü ile yönetmeye çalışıyorum) ancak kendi gözlemlerime dayanarak ağırlıklı olarak bu yazıklarım geçerli].

Karşılaştırmalı olarak iki tarafın da artısını da eksisini de dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. İngiliz ekolünde fark klana girdiğiniz anda başlar. Üyeler klana yeni birisinin katıldığının farkındadır ve normalde yaptıkları sululukları üye/üyeler klana alışana kadar yapmazlar. Yapsalar da açıklarlar böyle böyle diye. Türk ekolü yeni üye klana gelmeden 5 dk önce klan nasıla üye geldikten 5 dk sonra da klan aynı olur. Üyelere oryantasyon-adaptasyon fırsatı verilmez. Bu da onları klandan soğutur, çoğu zaten bir daha gelmez.

Türk ekolünde subaylar güç manyağıdır. Kendilerini gerçekte de komutan sanarlar. Adamlara bağırır-çağırır-söverler. Gerçek hayatta yapamadığı şeyleri oyunda gerçekleştirmeye çalışırlar. Güçleri sınırsızdır ve bu güç onların gözünü kör eder dolayısıyla klan üyelerinin duygu ve düşüncelerini önemsemezler. İngiliz ekolünde ise subaylar konumunun farkındadır ve bu tür kendilerini küçük düşürecek davranışlar sergilemezler. Güçleri ise daha sınırlıdır çünkü karşısında doğduğu günden beri azarlanmış büyük bir bebek yerine bir birey vardır ve gerektiği yerde ağzının payını verir :wink:

Türk ekolünde rütbe güç demek olduğu için herkes rütbe ister, İngiliz ekolünde ise rütbe güçten fazla sorumluluk getirir bu yüzden yalnızca kendini yeterli gören üyeler rütbe ister.

İngiliz ekolünde asıl amaç eğlencedir bu yüzden yabancı alayların çoğu eventlere bolca katılır. Türk ekolü asıl amaç ego tatminidir bu yüzden eventler ya yapılmaz ya da çok az yapılır ve bolca maç yapılır kiminki daha büyük herkes görsün diye :oops: Tabi bunu yapan yabancı alaylar da var ama onlar en üstteki %20 lik kısım ve onlar cidden tam kanserler, ama yine de bizdeki gibi kurulduğu ilk hafta en güçlü alaylara maç teklif edecek kadar ukala değil hiçbiri :iamamoron: Bu dediğim yanlış anlaşılmasın, eski bir kadrosu olup da başka bi çatı altında birleşenlere lafım yok ama adamlar cidden YENİ olup tüm klanlara meydan okuyorlar ve loto misali maç kazanmaya çalışıyolar ona biraz bozuluyorum ben, kazansan nolcak sanki o alaydan daha mı iyi oluyosun maç kazanınca? Ya da en azından bunu düşünebiliyor musun cidden? :mrgreen:

İngiliz ekolünün hiç mi kötü yanı yok? Var tabi ki, adamlar antrenman, event, maç zamanı toplanıyorlar oynayıp çıkıyorlar yani ortada gerçek bir arkadaşlık olmuyor. Çok nadiren üyeler birbirleriyle bu saatler dışında takılıyorlar. Türk ekolünde ise üyeler tüm gün beraberler. Bu genelde iyi oluyor ancak gün içerisinde yaşanan bir tartışma etkinlik saatlerine de yansıyor malesef :roll:

Son olarak değinmek istediğim şey ise şudur ki; Türk ekolünde şöyle bir mesele var, ben birisine 49th iyi klan dediğim zaman adamın dediği şey "kaç turnuva kazandınız" gibi bir şey oluyor adam o kadar kudurmuş ki gözü maçtan başka bir şey görmüyor. Arkadaşlar, bir alayı iyi yapan şey her maçı kazanmak değildir(güçlü demiyorum bak güçlü desem de onu desen tamam derim). Oradaki ortam da başarı kadar önemlidir hatta bence daha da önemlidir. Maçı kazanınca lideriniz hepinizi rütbeye boğuyor fakat kaybedince ortada ne ananızı ne bacınızı bırakıyorsa bence orada bir sıkıntı vardır diyerek gevezeliğimi sonlandırıyorum :party:
Alayımızın lideri diye demiyorum çok kral adamdır, sakindir, herkese eşit yaklaşır (Acayip yakışıklıdır :fruity: ) kısaca mükemmel liderdir :smile:
 
Ging Freecss said:
Kemerleri bağlayın çünkü uzun bir hikaye olacak :iamamoron: (hikaye prolog ve epilog kısımlarının ortasındaki kısımdır, edebiyat mezunu olduğum için başta ve sonda kaptırıp biraz saçmaladım okumaya üşenen olursa yalnızca orta kısmı okusun :facepalm:)

Prolog: Tarihlerle aram pek iyi değildir ama oyuna 2012 yılında başladım diye tahmin ediyorum. Avrupa ortçağına olan ilgim beni oyuna bağladı ve yıllar boyunca singleplayer'da oynadım. 2000-3000 saat harcamışımdır single'da. Yine tahmin ediyorum ki 2014 yılında bir arkadaşım bana multiplayer oynamamı önermişti ama bu oyunu da diğer oyunlar gibi sanarak "Oyun çıkalı o kadar yıl oldu ölmüştür multisi" deyip almamıştım. 2015 yılında ise Steam'i daha aktif bir şekilde kullanmaya başlayınca Warband'in full paketini satın aldım. Bir süre native'in multisini denedim, oyunu oynayan arkadaşlarım ile mount and siege'de çok oynadım özellikle.
________________________________________________________________________________________________________________________

Bir gün Napoleonic Wars DLC'sini denemek için Minisiege serverına girdim. Orada Wallace isimli bir arkadaş RRA (Royal Regiment of Artillery) isimli bir klana adam arıyordu. Hem adamla biraz eğlenmek için hem de merakımdan klana gelebileceğimi bildirdim. Steam'den beni ekledi ve TS3 indirmemi istedi. Kötü şöhretinden dolayı TS'yi ilk önce indirmek istemedim ancak zorunlu olduğunu öğrenince indirdik mecbur :razz: Bana ne olmak istersin dedi ancak soruyu biraz garip sordu. "Cavalry, arty or rifle" gibi bir şekilde ifade edince "Rifle" cevabını verdim rifle birliğinin farklı bir şey olduğunu bilmediğim için. Her nasıl olduysa beni hat piyadesi odasına attı ve oradaki başka bir Türk olan Berkay kankamla tanıştım. Buradaki olay Türk klanlarından çok daha farklı olduğu için anlamanız açısından biraz klanın yapısından bahsetmek istiyorum.

Major Olafson'ın önderliğindeki RRA 6 bölümden oluşuyordu (piyade, atlı, topçu, rifle, hafif vb her şey vardı yani) ve çok kalabalıktı, toplam sayı 300'ü geçiyordu ve her eventte 100 kişi oluyorduk. Kendi düzenlediğimiz eventte bir taraf RRA kalan alaylar karşı takıma geçiyordu ve 200 kişi doluyordu yani öyle bir aktiflik vardı. Rütbe törenlerini 3-4 farklı dilde yapıyorduk çünkü bazı divisionların dili farklıydı(Danca, İsveççe vb). Ben bu divisionlardan 3. sündeydim, dili İngilizceydi ve hat piyadesi oynuyorduk (genelde 33rd çünkü bizim division 3rd'dü ve oradan bir bağlantı kurulmuş başka hat piyadesi olan division'ın birliği farklıydı).

RRA'da Ludd ve Taz subaylarımla 2 yıl gibi bir zaman geçirdim ve çok eğlendim. Oyunu oynayan diğer Türk arkadaşlarımı da klana getirdim. Tabi bu sırada native'e de giriyordum. RRA'ya girmemden kısa bir süre sonra TR-Duel serverında Efe beni PW klanına davet etti (karıştıranlar çok olduğu için belirtme ihtiyacı hissediyorum, EfePasha değil Getwulf, Beowulf, Savolg veya Savolg_Hevale nicklerini kullanıyordu bu efe) PW klanında yalnızca savaşlara çağırılıyordum (Galler, Wales, Revolutionary Wales gibi isimleri aldık burada) ve arada yabancı klanda oynadığım için NW klanı maçlarına invite olarak çağırılıyordum (19thKR). Gel zaman git zaman bu klandakilerle birbirimize iyice alıştık. RRA'da çok büyük bir kavga çıktı ve bizim 3rd division klandan çıktı ve 3rdRF diye yeni bir klan kurduk. Kısa bir süre sonra da zaten RRA kapandı. Bu yeni klan başta iyi gidiyordu ancak zamanla aktiflik çok düştü ve yarım yıl sonra 5-10 kişi kaldık. Sayının çok az olduğu bir gün 19th'den yardım istedim ve 5-6 kişi geldiler sağolsunlar. Baktık böyle olmuyor 3rdRF olarak topluca Sussie'ye geçerek arty guardlık yapmaya başladık. En sonunda da 3rdRF kapandı ve benim yabancı klanlarda olan maceram son buldu.

Ben de 19thKR klanında daha aktif olmaya başladım. Efe, yabancı alaylarda uzun süre oynadığımı bildiği için yönetimde bana söz verdi. Rütbem Recruit olmasına rağmen klana formasyon eğitimi vb verdim. İstediğim rütbeyi alabileceğimi söylese de klanın düzenini bozmamak için Rct rütbesinde kaldım. Klanın düzeninin sağlanmasında büyük bir rol oynadım, klanın adının 87th olarak değiştirilmesini sağladım. Bu isimle Nizam-ı Cedit'e girdik (her ne kadar ben karşı çıksam da engelleyemedim). Nizam-ı Cedit dağıldı. Klandan bir Lieutenant ayrıldı ve ben o rütbeye yerleştim (bu 2 olayın sırası farklı olabilir emin olamadım şimdi uzun zaman geçmiş). Bir süre sonra Efe oyundan sıkıldığını ve bırakmak istediğini söyledi. Yönetimi bana devretti. Ben de alayı yönetmeye başladım ve ismini 49th (Princess Charlotte of Wales's) Regiment of Foot olarak değiştirdim. 1 yıldan uzun süredir yönetimde ben varım ve klanı daha iyi bir yere getirmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. SON.
________________________________________________________________________________________________________________

Epilog: Oyuna yabancı alaylarda başlayıp Türk alaylarına geçmemin hem artısı hem eksisi oldu. İki yönetim stlini de görme fırsatım oldu. Bunları da kendimce Türk ekolü ve İngiliz ekolü diye ayırıyorum [yabancılarda ağırlıklı olarak İngiliz alaylarında oynadığım için bu ismi verdim "yabancı" deyip Alman, Fransız, Rus vb klanları da katmak istemedim çünkü oralarda elbet farklılıklar var. Her İngiliz ve Türk alayı da böyle değil bunu da biliyorum (zaten kendi alayımı elimden geldiğince İngiliz ekolü ile yönetmeye çalışıyorum) ancak kendi gözlemlerime dayanarak ağırlıklı olarak bu yazıklarım geçerli].

Karşılaştırmalı olarak iki tarafın da artısını da eksisini de dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. İngiliz ekolünde fark klana girdiğiniz anda başlar. Üyeler klana yeni birisinin katıldığının farkındadır ve normalde yaptıkları sululukları üye/üyeler klana alışana kadar yapmazlar. Yapsalar da açıklarlar böyle böyle diye. Türk ekolü yeni üye klana gelmeden 5 dk önce klan nasıla üye geldikten 5 dk sonra da klan aynı olur. Üyelere oryantasyon-adaptasyon fırsatı verilmez. Bu da onları klandan soğutur, çoğu zaten bir daha gelmez.

Türk ekolünde subaylar güç manyağıdır. Kendilerini gerçekte de komutan sanarlar. Adamlara bağırır-çağırır-söverler. Gerçek hayatta yapamadığı şeyleri oyunda gerçekleştirmeye çalışırlar. Güçleri sınırsızdır ve bu güç onların gözünü kör eder dolayısıyla klan üyelerinin duygu ve düşüncelerini önemsemezler. İngiliz ekolünde ise subaylar konumunun farkındadır ve bu tür kendilerini küçük düşürecek davranışlar sergilemezler. Güçleri ise daha sınırlıdır çünkü karşısında doğduğu günden beri azarlanmış büyük bir bebek yerine bir birey vardır ve gerektiği yerde ağzının payını verir :wink:

Türk ekolünde rütbe güç demek olduğu için herkes rütbe ister, İngiliz ekolünde ise rütbe güçten fazla sorumluluk getirir bu yüzden yalnızca kendini yeterli gören üyeler rütbe ister.

İngiliz ekolünde asıl amaç eğlencedir bu yüzden yabancı alayların çoğu eventlere bolca katılır. Türk ekolü asıl amaç ego tatminidir bu yüzden eventler ya yapılmaz ya da çok az yapılır ve bolca maç yapılır kiminki daha büyük herkes görsün diye :oops: Tabi bunu yapan yabancı alaylar da var ama onlar en üstteki %20 lik kısım ve onlar cidden tam kanserler, ama yine de bizdeki gibi kurulduğu ilk hafta en güçlü alaylara maç teklif edecek kadar ukala değil hiçbiri :iamamoron: Bu dediğim yanlış anlaşılmasın, eski bir kadrosu olup da başka bi çatı altında birleşenlere lafım yok ama adamlar cidden YENİ olup tüm klanlara meydan okuyorlar ve loto misali maç kazanmaya çalışıyolar ona biraz bozuluyorum ben, kazansan nolcak sanki o alaydan daha mı iyi oluyosun maç kazanınca? Ya da en azından bunu düşünebiliyor musun cidden? :mrgreen:

İngiliz ekolünün hiç mi kötü yanı yok? Var tabi ki, adamlar antrenman, event, maç zamanı toplanıyorlar oynayıp çıkıyorlar yani ortada gerçek bir arkadaşlık olmuyor. Çok nadiren üyeler birbirleriyle bu saatler dışında takılıyorlar. Türk ekolünde ise üyeler tüm gün beraberler. Bu genelde iyi oluyor ancak gün içerisinde yaşanan bir tartışma etkinlik saatlerine de yansıyor malesef :roll:

Son olarak değinmek istediğim şey ise şudur ki; Türk ekolünde şöyle bir mesele var, ben birisine 49th iyi klan dediğim zaman adamın dediği şey "kaç turnuva kazandınız" gibi bir şey oluyor adam o kadar kudurmuş ki gözü maçtan başka bir şey görmüyor. Arkadaşlar, bir alayı iyi yapan şey her maçı kazanmak değildir(güçlü demiyorum bak güçlü desem de onu desen tamam derim). Oradaki ortam da başarı kadar önemlidir hatta bence daha da önemlidir. Maçı kazanınca lideriniz hepinizi rütbeye boğuyor fakat kaybedince ortada ne ananızı ne bacınızı bırakıyorsa bence orada bir sıkıntı vardır diyerek gevezeliğimi sonlandırıyorum :party:
Bilge bir liderden çok güzel özet.Tam bir öğretmen edası ile yazılmış. Eline sağlık.
 
Ging Freecss said:
Kemerleri bağlayın çünkü uzun bir hikaye olacak :iamamoron: (hikaye prolog ve epilog kısımlarının ortasındaki kısımdır, edebiyat mezunu olduğum için başta ve sonda kaptırıp biraz saçmaladım okumaya üşenen olursa yalnızca orta kısmı okusun :facepalm:)

Prolog: Tarihlerle aram pek iyi değildir ama oyuna 2012 yılında başladım diye tahmin ediyorum. Avrupa ortçağına olan ilgim beni oyuna bağladı ve yıllar boyunca singleplayer'da oynadım. 2000-3000 saat harcamışımdır single'da. Yine tahmin ediyorum ki 2014 yılında bir arkadaşım bana multiplayer oynamamı önermişti ama bu oyunu da diğer oyunlar gibi sanarak "Oyun çıkalı o kadar yıl oldu ölmüştür multisi" deyip almamıştım. 2015 yılında ise Steam'i daha aktif bir şekilde kullanmaya başlayınca Warband'in full paketini satın aldım. Bir süre native'in multisini denedim, oyunu oynayan arkadaşlarım ile mount and siege'de çok oynadım özellikle.
________________________________________________________________________________________________________________________

Bir gün Napoleonic Wars DLC'sini denemek için Minisiege serverına girdim. Orada Wallace isimli bir arkadaş RRA (Royal Regiment of Artillery) isimli bir klana adam arıyordu. Hem adamla biraz eğlenmek için hem de merakımdan klana gelebileceğimi bildirdim. Steam'den beni ekledi ve TS3 indirmemi istedi. Kötü şöhretinden dolayı TS'yi ilk önce indirmek istemedim ancak zorunlu olduğunu öğrenince indirdik mecbur :razz: Bana ne olmak istersin dedi ancak soruyu biraz garip sordu. "Cavalry, arty or rifle" gibi bir şekilde ifade edince "Rifle" cevabını verdim rifle birliğinin farklı bir şey olduğunu bilmediğim için. Her nasıl olduysa beni hat piyadesi odasına attı ve oradaki başka bir Türk olan Berkay kankamla tanıştım. Buradaki olay Türk klanlarından çok daha farklı olduğu için anlamanız açısından biraz klanın yapısından bahsetmek istiyorum.

Major Olafson'ın önderliğindeki RRA 6 bölümden oluşuyordu (piyade, atlı, topçu, rifle, hafif vb her şey vardı yani) ve çok kalabalıktı, toplam sayı 300'ü geçiyordu ve her eventte 100 kişi oluyorduk. Kendi düzenlediğimiz eventte bir taraf RRA kalan alaylar karşı takıma geçiyordu ve 200 kişi doluyordu yani öyle bir aktiflik vardı. Rütbe törenlerini 3-4 farklı dilde yapıyorduk çünkü bazı divisionların dili farklıydı(Danca, İsveççe vb). Ben bu divisionlardan 3. sündeydim, dili İngilizceydi ve hat piyadesi oynuyorduk (genelde 33rd çünkü bizim division 3rd'dü ve oradan bir bağlantı kurulmuş başka hat piyadesi olan division'ın birliği farklıydı).

RRA'da Ludd ve Taz subaylarımla 2 yıl gibi bir zaman geçirdim ve çok eğlendim. Oyunu oynayan diğer Türk arkadaşlarımı da klana getirdim. Tabi bu sırada native'e de giriyordum. RRA'ya girmemden kısa bir süre sonra TR-Duel serverında Efe beni PW klanına davet etti (karıştıranlar çok olduğu için belirtme ihtiyacı hissediyorum, EfePasha değil Getwulf, Beowulf, Savolg veya Savolg_Hevale nicklerini kullanıyordu bu efe) PW klanında yalnızca savaşlara çağırılıyordum (Galler, Wales, Revolutionary Wales gibi isimleri aldık burada) ve arada yabancı klanda oynadığım için NW klanı maçlarına invite olarak çağırılıyordum (19thKR). Gel zaman git zaman bu klandakilerle birbirimize iyice alıştık. RRA'da çok büyük bir kavga çıktı ve bizim 3rd division klandan çıktı ve 3rdRF diye yeni bir klan kurduk. Kısa bir süre sonra da zaten RRA kapandı. Bu yeni klan başta iyi gidiyordu ancak zamanla aktiflik çok düştü ve yarım yıl sonra 5-10 kişi kaldık. Sayının çok az olduğu bir gün 19th'den yardım istedim ve 5-6 kişi geldiler sağolsunlar. Baktık böyle olmuyor 3rdRF olarak topluca Sussie'ye geçerek arty guardlık yapmaya başladık. En sonunda da 3rdRF kapandı ve benim yabancı klanlarda olan maceram son buldu.

Ben de 19thKR klanında daha aktif olmaya başladım. Efe, yabancı alaylarda uzun süre oynadığımı bildiği için yönetimde bana söz verdi. Rütbem Recruit olmasına rağmen klana formasyon eğitimi vb verdim. İstediğim rütbeyi alabileceğimi söylese de klanın düzenini bozmamak için Rct rütbesinde kaldım. Klanın düzeninin sağlanmasında büyük bir rol oynadım, klanın adının 87th olarak değiştirilmesini sağladım. Bu isimle Nizam-ı Cedit'e girdik (her ne kadar ben karşı çıksam da engelleyemedim). Nizam-ı Cedit dağıldı. Klandan bir Lieutenant ayrıldı ve ben o rütbeye yerleştim (bu 2 olayın sırası farklı olabilir emin olamadım şimdi uzun zaman geçmiş). Bir süre sonra Efe oyundan sıkıldığını ve bırakmak istediğini söyledi. Yönetimi bana devretti. Ben de alayı yönetmeye başladım ve ismini 49th (Princess Charlotte of Wales's) Regiment of Foot olarak değiştirdim. 1 yıldan uzun süredir yönetimde ben varım ve klanı daha iyi bir yere getirmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. SON.
________________________________________________________________________________________________________________

Epilog: Oyuna yabancı alaylarda başlayıp Türk alaylarına geçmemin hem artısı hem eksisi oldu. İki yönetim stlini de görme fırsatım oldu. Bunları da kendimce Türk ekolü ve İngiliz ekolü diye ayırıyorum [yabancılarda ağırlıklı olarak İngiliz alaylarında oynadığım için bu ismi verdim "yabancı" deyip Alman, Fransız, Rus vb klanları da katmak istemedim çünkü oralarda elbet farklılıklar var. Her İngiliz ve Türk alayı da böyle değil bunu da biliyorum (zaten kendi alayımı elimden geldiğince İngiliz ekolü ile yönetmeye çalışıyorum) ancak kendi gözlemlerime dayanarak ağırlıklı olarak bu yazıklarım geçerli].

Karşılaştırmalı olarak iki tarafın da artısını da eksisini de dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. İngiliz ekolünde fark klana girdiğiniz anda başlar. Üyeler klana yeni birisinin katıldığının farkındadır ve normalde yaptıkları sululukları üye/üyeler klana alışana kadar yapmazlar. Yapsalar da açıklarlar böyle böyle diye. Türk ekolü yeni üye klana gelmeden 5 dk önce klan nasıla üye geldikten 5 dk sonra da klan aynı olur. Üyelere oryantasyon-adaptasyon fırsatı verilmez. Bu da onları klandan soğutur, çoğu zaten bir daha gelmez.

Türk ekolünde subaylar güç manyağıdır. Kendilerini gerçekte de komutan sanarlar. Adamlara bağırır-çağırır-söverler. Gerçek hayatta yapamadığı şeyleri oyunda gerçekleştirmeye çalışırlar. Güçleri sınırsızdır ve bu güç onların gözünü kör eder dolayısıyla klan üyelerinin duygu ve düşüncelerini önemsemezler. İngiliz ekolünde ise subaylar konumunun farkındadır ve bu tür kendilerini küçük düşürecek davranışlar sergilemezler. Güçleri ise daha sınırlıdır çünkü karşısında doğduğu günden beri azarlanmış büyük bir bebek yerine bir birey vardır ve gerektiği yerde ağzının payını verir :wink:

Türk ekolünde rütbe güç demek olduğu için herkes rütbe ister, İngiliz ekolünde ise rütbe güçten fazla sorumluluk getirir bu yüzden yalnızca kendini yeterli gören üyeler rütbe ister.

İngiliz ekolünde asıl amaç eğlencedir bu yüzden yabancı alayların çoğu eventlere bolca katılır. Türk ekolü asıl amaç ego tatminidir bu yüzden eventler ya yapılmaz ya da çok az yapılır ve bolca maç yapılır kiminki daha büyük herkes görsün diye :oops: Tabi bunu yapan yabancı alaylar da var ama onlar en üstteki %20 lik kısım ve onlar cidden tam kanserler, ama yine de bizdeki gibi kurulduğu ilk hafta en güçlü alaylara maç teklif edecek kadar ukala değil hiçbiri :iamamoron: Bu dediğim yanlış anlaşılmasın, eski bir kadrosu olup da başka bi çatı altında birleşenlere lafım yok ama adamlar cidden YENİ olup tüm klanlara meydan okuyorlar ve loto misali maç kazanmaya çalışıyolar ona biraz bozuluyorum ben, kazansan nolcak sanki o alaydan daha mı iyi oluyosun maç kazanınca? Ya da en azından bunu düşünebiliyor musun cidden? :mrgreen:

İngiliz ekolünün hiç mi kötü yanı yok? Var tabi ki, adamlar antrenman, event, maç zamanı toplanıyorlar oynayıp çıkıyorlar yani ortada gerçek bir arkadaşlık olmuyor. Çok nadiren üyeler birbirleriyle bu saatler dışında takılıyorlar. Türk ekolünde ise üyeler tüm gün beraberler. Bu genelde iyi oluyor ancak gün içerisinde yaşanan bir tartışma etkinlik saatlerine de yansıyor malesef :roll:

Son olarak değinmek istediğim şey ise şudur ki; Türk ekolünde şöyle bir mesele var, ben birisine 49th iyi klan dediğim zaman adamın dediği şey "kaç turnuva kazandınız" gibi bir şey oluyor adam o kadar kudurmuş ki gözü maçtan başka bir şey görmüyor. Arkadaşlar, bir alayı iyi yapan şey her maçı kazanmak değildir(güçlü demiyorum bak güçlü desem de onu desen tamam derim). Oradaki ortam da başarı kadar önemlidir hatta bence daha da önemlidir. Maçı kazanınca lideriniz hepinizi rütbeye boğuyor fakat kaybedince ortada ne ananızı ne bacınızı bırakıyorsa bence orada bir sıkıntı vardır diyerek gevezeliğimi sonlandırıyorum :party:

Başarılı, Türk ve İngiliz ekolü konusunda hak veriyorum, ne yazık ki öyle..
 
Ging Freecss said:
Kemerleri bağlayın çünkü uzun bir hikaye olacak :iamamoron: (hikaye prolog ve epilog kısımlarının ortasındaki kısımdır, edebiyat mezunu olduğum için başta ve sonda kaptırıp biraz saçmaladım okumaya üşenen olursa yalnızca orta kısmı okusun :facepalm:)

Prolog: Tarihlerle aram pek iyi değildir ama oyuna 2012 yılında başladım diye tahmin ediyorum. Avrupa ortçağına olan ilgim beni oyuna bağladı ve yıllar boyunca singleplayer'da oynadım. 2000-3000 saat harcamışımdır single'da. Yine tahmin ediyorum ki 2014 yılında bir arkadaşım bana multiplayer oynamamı önermişti ama bu oyunu da diğer oyunlar gibi sanarak "Oyun çıkalı o kadar yıl oldu ölmüştür multisi" deyip almamıştım. 2015 yılında ise Steam'i daha aktif bir şekilde kullanmaya başlayınca Warband'in full paketini satın aldım. Bir süre native'in multisini denedim, oyunu oynayan arkadaşlarım ile mount and siege'de çok oynadım özellikle.
________________________________________________________________________________________________________________________

Bir gün Napoleonic Wars DLC'sini denemek için Minisiege serverına girdim. Orada Wallace isimli bir arkadaş RRA (Royal Regiment of Artillery) isimli bir klana adam arıyordu. Hem adamla biraz eğlenmek için hem de merakımdan klana gelebileceğimi bildirdim. Steam'den beni ekledi ve TS3 indirmemi istedi. Kötü şöhretinden dolayı TS'yi ilk önce indirmek istemedim ancak zorunlu olduğunu öğrenince indirdik mecbur :razz: Bana ne olmak istersin dedi ancak soruyu biraz garip sordu. "Cavalry, arty or rifle" gibi bir şekilde ifade edince "Rifle" cevabını verdim rifle birliğinin farklı bir şey olduğunu bilmediğim için. Her nasıl olduysa beni hat piyadesi odasına attı ve oradaki başka bir Türk olan Berkay kankamla tanıştım. Buradaki olay Türk klanlarından çok daha farklı olduğu için anlamanız açısından biraz klanın yapısından bahsetmek istiyorum.

Major Olafson'ın önderliğindeki RRA 6 bölümden oluşuyordu (piyade, atlı, topçu, rifle, hafif vb her şey vardı yani) ve çok kalabalıktı, toplam sayı 300'ü geçiyordu ve her eventte 100 kişi oluyorduk. Kendi düzenlediğimiz eventte bir taraf RRA kalan alaylar karşı takıma geçiyordu ve 200 kişi doluyordu yani öyle bir aktiflik vardı. Rütbe törenlerini 3-4 farklı dilde yapıyorduk çünkü bazı divisionların dili farklıydı(Danca, İsveççe vb). Ben bu divisionlardan 3. sündeydim, dili İngilizceydi ve hat piyadesi oynuyorduk (genelde 33rd çünkü bizim division 3rd'dü ve oradan bir bağlantı kurulmuş başka hat piyadesi olan division'ın birliği farklıydı).

RRA'da Ludd ve Taz subaylarımla 2 yıl gibi bir zaman geçirdim ve çok eğlendim. Oyunu oynayan diğer Türk arkadaşlarımı da klana getirdim. Tabi bu sırada native'e de giriyordum. RRA'ya girmemden kısa bir süre sonra TR-Duel serverında Efe beni PW klanına davet etti (karıştıranlar çok olduğu için belirtme ihtiyacı hissediyorum, EfePasha değil Getwulf, Beowulf, Savolg veya Savolg_Hevale nicklerini kullanıyordu bu efe) PW klanında yalnızca savaşlara çağırılıyordum (Galler, Wales, Revolutionary Wales gibi isimleri aldık burada) ve arada yabancı klanda oynadığım için NW klanı maçlarına invite olarak çağırılıyordum (19thKR). Gel zaman git zaman bu klandakilerle birbirimize iyice alıştık. RRA'da çok büyük bir kavga çıktı ve bizim 3rd division klandan çıktı ve 3rdRF diye yeni bir klan kurduk. Kısa bir süre sonra da zaten RRA kapandı. Bu yeni klan başta iyi gidiyordu ancak zamanla aktiflik çok düştü ve yarım yıl sonra 5-10 kişi kaldık. Sayının çok az olduğu bir gün 19th'den yardım istedim ve 5-6 kişi geldiler sağolsunlar. Baktık böyle olmuyor 3rdRF olarak topluca Sussie'ye geçerek arty guardlık yapmaya başladık. En sonunda da 3rdRF kapandı ve benim yabancı klanlarda olan maceram son buldu.

Ben de 19thKR klanında daha aktif olmaya başladım. Efe, yabancı alaylarda uzun süre oynadığımı bildiği için yönetimde bana söz verdi. Rütbem Recruit olmasına rağmen klana formasyon eğitimi vb verdim. İstediğim rütbeyi alabileceğimi söylese de klanın düzenini bozmamak için Rct rütbesinde kaldım. Klanın düzeninin sağlanmasında büyük bir rol oynadım, klanın adının 87th olarak değiştirilmesini sağladım. Bu isimle Nizam-ı Cedit'e girdik (her ne kadar ben karşı çıksam da engelleyemedim). Nizam-ı Cedit dağıldı. Klandan bir Lieutenant ayrıldı ve ben o rütbeye yerleştim (bu 2 olayın sırası farklı olabilir emin olamadım şimdi uzun zaman geçmiş). Bir süre sonra Efe oyundan sıkıldığını ve bırakmak istediğini söyledi. Yönetimi bana devretti. Ben de alayı yönetmeye başladım ve ismini 49th (Princess Charlotte of Wales's) Regiment of Foot olarak değiştirdim. 1 yıldan uzun süredir yönetimde ben varım ve klanı daha iyi bir yere getirmek için elimden gelen her şeyi yapıyorum. SON.
________________________________________________________________________________________________________________

Epilog: Oyuna yabancı alaylarda başlayıp Türk alaylarına geçmemin hem artısı hem eksisi oldu. İki yönetim stlini de görme fırsatım oldu. Bunları da kendimce Türk ekolü ve İngiliz ekolü diye ayırıyorum [yabancılarda ağırlıklı olarak İngiliz alaylarında oynadığım için bu ismi verdim "yabancı" deyip Alman, Fransız, Rus vb klanları da katmak istemedim çünkü oralarda elbet farklılıklar var. Her İngiliz ve Türk alayı da böyle değil bunu da biliyorum (zaten kendi alayımı elimden geldiğince İngiliz ekolü ile yönetmeye çalışıyorum) ancak kendi gözlemlerime dayanarak ağırlıklı olarak bu yazıklarım geçerli].

Karşılaştırmalı olarak iki tarafın da artısını da eksisini de dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. İngiliz ekolünde fark klana girdiğiniz anda başlar. Üyeler klana yeni birisinin katıldığının farkındadır ve normalde yaptıkları sululukları üye/üyeler klana alışana kadar yapmazlar. Yapsalar da açıklarlar böyle böyle diye. Türk ekolü yeni üye klana gelmeden 5 dk önce klan nasıla üye geldikten 5 dk sonra da klan aynı olur. Üyelere oryantasyon-adaptasyon fırsatı verilmez. Bu da onları klandan soğutur, çoğu zaten bir daha gelmez.

Türk ekolünde subaylar güç manyağıdır. Kendilerini gerçekte de komutan sanarlar. Adamlara bağırır-çağırır-söverler. Gerçek hayatta yapamadığı şeyleri oyunda gerçekleştirmeye çalışırlar. Güçleri sınırsızdır ve bu güç onların gözünü kör eder dolayısıyla klan üyelerinin duygu ve düşüncelerini önemsemezler. İngiliz ekolünde ise subaylar konumunun farkındadır ve bu tür kendilerini küçük düşürecek davranışlar sergilemezler. Güçleri ise daha sınırlıdır çünkü karşısında doğduğu günden beri azarlanmış büyük bir bebek yerine bir birey vardır ve gerektiği yerde ağzının payını verir :wink:

Türk ekolünde rütbe güç demek olduğu için herkes rütbe ister, İngiliz ekolünde ise rütbe güçten fazla sorumluluk getirir bu yüzden yalnızca kendini yeterli gören üyeler rütbe ister.

İngiliz ekolünde asıl amaç eğlencedir bu yüzden yabancı alayların çoğu eventlere bolca katılır. Türk ekolü asıl amaç ego tatminidir bu yüzden eventler ya yapılmaz ya da çok az yapılır ve bolca maç yapılır kiminki daha büyük herkes görsün diye :oops: Tabi bunu yapan yabancı alaylar da var ama onlar en üstteki %20 lik kısım ve onlar cidden tam kanserler, ama yine de bizdeki gibi kurulduğu ilk hafta en güçlü alaylara maç teklif edecek kadar ukala değil hiçbiri :iamamoron: Bu dediğim yanlış anlaşılmasın, eski bir kadrosu olup da başka bi çatı altında birleşenlere lafım yok ama adamlar cidden YENİ olup tüm klanlara meydan okuyorlar ve loto misali maç kazanmaya çalışıyolar ona biraz bozuluyorum ben, kazansan nolcak sanki o alaydan daha mı iyi oluyosun maç kazanınca? Ya da en azından bunu düşünebiliyor musun cidden? :mrgreen:

İngiliz ekolünün hiç mi kötü yanı yok? Var tabi ki, adamlar antrenman, event, maç zamanı toplanıyorlar oynayıp çıkıyorlar yani ortada gerçek bir arkadaşlık olmuyor. Çok nadiren üyeler birbirleriyle bu saatler dışında takılıyorlar. Türk ekolünde ise üyeler tüm gün beraberler. Bu genelde iyi oluyor ancak gün içerisinde yaşanan bir tartışma etkinlik saatlerine de yansıyor malesef :roll:

Son olarak değinmek istediğim şey ise şudur ki; Türk ekolünde şöyle bir mesele var, ben birisine 49th iyi klan dediğim zaman adamın dediği şey "kaç turnuva kazandınız" gibi bir şey oluyor adam o kadar kudurmuş ki gözü maçtan başka bir şey görmüyor. Arkadaşlar, bir alayı iyi yapan şey her maçı kazanmak değildir(güçlü demiyorum bak güçlü desem de onu desen tamam derim). Oradaki ortam da başarı kadar önemlidir hatta bence daha da önemlidir. Maçı kazanınca lideriniz hepinizi rütbeye boğuyor fakat kaybedince ortada ne ananızı ne bacınızı bırakıyorsa bence orada bir sıkıntı vardır diyerek gevezeliğimi sonlandırıyorum :party:

Diğer uzun yazılara göre sıkılmadan okudum ve bilgilendirme kısmı gerçekten doğru olmuş. Özellikle İngiliz Ekolünün yönetim tarzı ile Türk ekolünün oyuncu tarzını birleştirmeyi başardığımız bir ekip ile 32. Alayı (bir zamanlar) zirveye taşımıştık. Güzel olmuş
 
Warband için mod ararken karşıma gelmişti. Sonrasında D&R'da kutulu satılırken tam paketini almıştım. O zamanlar viking conquest yoktu. Neyse yükleyip azıcık oynayayım dedim ve komutanlar savaşına girdim. Gerçekten çok hoşuma gitmişti. Foruma girip herhangi bir topluluk var mı yok mu diye bakınıyordum. NW yeni çıktığı için forum konuları daha yeni yeni açılıyordu derken bir regiment'a rasladım. Adını hatırlamıyorum ama gayet güzel zaman geçirdim orada. Sonrasında Türkler de regiment açmaya başlayınca 2ndJanissary'ye katılmıştım.  Quadro ile 5-6 ay beraber oynayıp sonrasında farklı farklı regimentlar ile devam ettim. Aradan 3-4 sene geçti ve ben de piyadeden sıkılıp süvari oynamaya başladım. Bu sırada caucasian ile tanıştım. Bana süvari oynamasını öğretti (tek yaptığı cav gf girip beni kesmekti). 2 sene önce milli takım kaptanlığını bana devretti. Şuan da halihazır bir regiment'ta değilim. Kim bilir belki bir yere katılıp tekrar aktif oynamaya devam ederim.
 
2012 yıllarında mb'nin demosunu oynuyordum ve sadece native'de sadece 6 levele kadar gelebildiğim için sıkılmaya başlamıştım. Bu yüzden oyunun bütün dlcleri ile birlikte CD'sini aldım. Fakat Napoleonic Wars ismini görünce merak ettim ve bir süre oynayınca alayları farkettim. Kendimce 201th diye bir alay kurdum ve yaklaşık 10 kişiydik (temmuz 2013) bu da listesi:
201th_col_3lement
201th_col_aliii7


201th_sgt_Anil

201th_cpl_WestSoldier
201th_cpl_xLarge
201th_cpl_Madness
201th_cpl_Marshall


201th_rec_ahmet
201th_rec_Umut

Fakat o zamanlar yine Ali isminde fakat kimse tarafından sevilmeyen bir troll vardı :grin: Onunla bir süre arkadaş olduktan sonra yollarımızı ayırdık ve bende alayı kapattım. Bunun üzerine 75th isimli yabancı bir klana katılıp oynamaya başladım. Bundan önce veya sonra hatırlamıyorum, NW Süngü Turnuvası gerçekleşti ve finalde Kultigin'le karşılaşarak 2. oldum.(Ağustos 2013)
 
aliii7 said:
2012 yıllarında mb'nin demosunu oynuyordum ve sadece native'de sadece 6 levele kadar gelebildiğim için sıkılmaya başlamıştım. Bu yüzden oyunun bütün dlcleri ile birlikte CD'sini aldım. Fakat Napoleonic Wars ismini görünce merak ettim ve bir süre oynayınca alayları farkettim. Kendimce 201th diye bir alay kurdum ve yaklaşık 10 kişiydik (temmuz 2013) bu da listesi:
201th_col_3lement
201th_col_aliii7


201th_sgt_Anil

201th_cpl_WestSoldier
201th_cpl_xLarge
201th_cpl_Madness
201th_cpl_Marshall


201th_rec_ahmet
201th_rec_Umut

Fakat o zamanlar yine Ali isminde fakat kimse tarafından sevilmeyen bir troll vardı :grin: Onunla bir süre arkadaş olduktan sonra yollarımızı ayırdık ve bende alayı kapattım. Bunun üzerine 75th isimli yabancı bir klana katılıp oynamaya başladım. Bundan önce veya sonra hatırlamıyorum, NW Süngü Turnuvası gerçekleşti ve finalde Kultigin'le karşılaşarak 2. oldum.(Ağustos 2013)

26ncı Alay'da bulunduğunu hatırlıyorum :wink: Aliii7 isminde.
 
General Shepherd said:
aliii7 said:
2012 yıllarında mb'nin demosunu oynuyordum ve sadece native'de sadece 6 levele kadar gelebildiğim için sıkılmaya başlamıştım. Bu yüzden oyunun bütün dlcleri ile birlikte CD'sini aldım. Fakat Napoleonic Wars ismini görünce merak ettim ve bir süre oynayınca alayları farkettim. Kendimce 201th diye bir alay kurdum ve yaklaşık 10 kişiydik (temmuz 2013) bu da listesi:
201th_col_3lement
201th_col_aliii7


201th_sgt_Anil

201th_cpl_WestSoldier
201th_cpl_xLarge
201th_cpl_Madness
201th_cpl_Marshall


201th_rec_ahmet
201th_rec_Umut

Fakat o zamanlar yine Ali isminde fakat kimse tarafından sevilmeyen bir troll vardı :grin: Onunla bir süre arkadaş olduktan sonra yollarımızı ayırdık ve bende alayı kapattım. Bunun üzerine 75th isimli yabancı bir klana katılıp oynamaya başladım. Bundan önce veya sonra hatırlamıyorum, NW Süngü Turnuvası gerçekleşti ve finalde Kultigin'le karşılaşarak 2. oldum.(Ağustos 2013)

26ncı Alay'da bulunduğunu hatırlıyorum :wink: Aliii7 isminde.

Sen seversin Shep yeni başlayan oyuncuları
 
General Shepherd said:
aliii7 said:
2012 yıllarında mb'nin demosunu oynuyordum ve sadece native'de sadece 6 levele kadar gelebildiğim için sıkılmaya başlamıştım. Bu yüzden oyunun bütün dlcleri ile birlikte CD'sini aldım. Fakat Napoleonic Wars ismini görünce merak ettim ve bir süre oynayınca alayları farkettim. Kendimce 201th diye bir alay kurdum ve yaklaşık 10 kişiydik (temmuz 2013) bu da listesi:
201th_col_3lement
201th_col_aliii7


201th_sgt_Anil

201th_cpl_WestSoldier
201th_cpl_xLarge
201th_cpl_Madness
201th_cpl_Marshall


201th_rec_ahmet
201th_rec_Umut

Fakat o zamanlar yine Ali isminde fakat kimse tarafından sevilmeyen bir troll vardı :grin: Onunla bir süre arkadaş olduktan sonra yollarımızı ayırdık ve bende alayı kapattım. Bunun üzerine 75th isimli yabancı bir klana katılıp oynamaya başladım. Bundan önce veya sonra hatırlamıyorum, NW Süngü Turnuvası gerçekleşti ve finalde Kultigin'le karşılaşarak 2. oldum.(Ağustos 2013)

26ncı Alay'da bulunduğunu hatırlıyorum :wink: Aliii7 isminde.
Bir ara 18’de de varmışım hatta imza atmışsın
 
aliii7 said:
General Shepherd said:
aliii7 said:
2012 yıllarında mb'nin demosunu oynuyordum ve sadece native'de sadece 6 levele kadar gelebildiğim için sıkılmaya başlamıştım. Bu yüzden oyunun bütün dlcleri ile birlikte CD'sini aldım. Fakat Napoleonic Wars ismini görünce merak ettim ve bir süre oynayınca alayları farkettim. Kendimce 201th diye bir alay kurdum ve yaklaşık 10 kişiydik (temmuz 2013) bu da listesi:
201th_col_3lement
201th_col_aliii7


201th_sgt_Anil

201th_cpl_WestSoldier
201th_cpl_xLarge
201th_cpl_Madness
201th_cpl_Marshall


201th_rec_ahmet
201th_rec_Umut

Fakat o zamanlar yine Ali isminde fakat kimse tarafından sevilmeyen bir troll vardı :grin: Onunla bir süre arkadaş olduktan sonra yollarımızı ayırdık ve bende alayı kapattım. Bunun üzerine 75th isimli yabancı bir klana katılıp oynamaya başladım. Bundan önce veya sonra hatırlamıyorum, NW Süngü Turnuvası gerçekleşti ve finalde Kultigin'le karşılaşarak 2. oldum.(Ağustos 2013)

26ncı Alay'da bulunduğunu hatırlıyorum :wink: Aliii7 isminde.
Bir ara 18’de de varmışım hatta imza atmışsın

Aynen daha odaklı, 26 geldi aklıma :smile:
 
Steam takılmazdım hiç,lolcüydük falan hergün deli gibi lol atardık.
Sonra lolü bıraktım farklılık olsun arayışlar içerisine girdim,yaş şimdi 20,ortaokulda arkadaşım warbandı gösterdi.
Küçükken elimize sopa falan alıp kılıç kalkan oyunları oynardık
.Dedim çok güzel crackli falan oynuyorum single,yıllarca oynadım.

Lol bıraktığım zamanlar aklıma geldi bi şu oyunu alayımda multiplayer oynayayım hiç oynamadım.Ful collection aldım 2017 eylül gibi.Native girdim multi çıplak adamlar bana tecavüz ediyor oyundan hiçbir şey yapamıyorum sıkıldım pişman oldum nıye aldım bu oyunu dedım.Napoleonic wars deniyim dedim.Yine aynı mevzu sıkıldım kapadım oyunu.

Başka bi gün kurcalarken komutanlar savaşını keşfettim napoleonic warsta.Cok hoşuma gitti günlerce oynadım gece geç saatlere kadar.Suzuki nickli bi amerikalı oyuncuyla tanıştım cok iyi birisiydi.Klan var gelmek istermisin dedi.ilk klanım 32e'ye böylelikle girmiş oldum.NA klanıydı.ben nası cahilim tabi bi bok bilmiyorum yok.200 pingle oynuyorum adamlarla.Ama 200 pingime rağmen benı dışlamamışlardı yardımcı oldular.Maçlarına aldılar,nişanda bal falan  bi şanstan ön plana cıktığımdan gözönündeydim 2 hafta kalmıştım klanda ama cok güzel anılarım oldu.

Derken bir gün,çoğunuz tanır,Yabgu Anıl nickli bi cocuk ben yıne komutanlar savaşı oynarken takılıyoruz beraber tanıştık sunucuda.Dediki Türk klanı var gelirmisin.Merak ettim gideyim dedim.32e NA olduğu için gece 2 de başlıyor etkinlikler haliyle uykusuz kalıyor insan bırakmak zorunda kaldım.57.Alaya girişim bu şekilde oldu,Yani Türk ortamına tam girişim.O gun bugündür de napoleonic wars ortamındayım.Ama belki her oyun klanında olabilicek bir şey olabilir ama daha önce duymadığım oyunları oynadım bu ortamda.Hanfiri gibi büyük sevgi ve saygı duydugum arkadaşlıklar edindim.Bazen iyiki girmişim diyorum,bazen lanet okuyorum.Ama hepimizin bildiği üzere napoleonic wars bi başkadır  :wink:
 
2018 yılı başında Napolyon aldım bağımsız oynamaya başladım ama berbat oynuyorum Facebookta sürekli görüyorum Beran diye biri klana adam alıyor bende bi yorum yazdım klana gelmek için ts adresi verdiler nisan ayı ortasında 57. Tugay'a katıldım ve hayatımda en iyi oyun ortamını gördüm.Bana kattıkları için DeliTürk,Mordeviesta,Rusher,Leon,İbrahim Paşa,Atakan Mehmet,Mete,Bulgur,Piri Reis,Rastoya,Janissary,Crafty,Dominic,Rynn EmreRe1z ve dahasına teşekkür ediyorum
 
Warband'a abim sayesinde oyunun ilk yılında başladım o zamanlar küçüktüm tabii single ve multi oynamaya yavaştan başladığımda tarih 2010 u gösteriyordu 2010 'ün ilk dönemleri idi.
2012 yılında Napolyon Savaşları diye bir dlc çıktığı duyurulmuştu aldım ve oynadım sıkıcı diye bıraktım ve hemen sonrasında ise iade ettim.
2015 yılında Warband keyim başkaları tarafından ele geçirildi ve bende başka bir steam hesabına geçip yeni bir key aldım bu keyi alırken de yanında yeniden nw yi aldım ilk klanına 2018 yılında Nr77 de başladım ve tam 1 yıl sonra klan kapanana kadar kaldım ondan sonra ise hiçbir klanda aktif olmadım.
 
Haruxy : Ağustos 2016'da 94th | Fexion'un sıcak karşılaması ile 94th Regiment of Foot'a katıldım. Forum sayfası hoş bir alay olduğundan ilgimi çekmişti. Oturmuş bir klan ve arkadaş yapısı olduğundan bir daha ayrılmadım. 94th daha sonra daha pasif bir pozisyona geçti, alay çok uzun süredir bu oyunu oynuyordu. Bir süre birlikte War Thunder oynadıktan sonra 57.Alay'a başvurmaya karar verdim. Roleplay tarzı işleyişi olan bir alaydı, TS'de birçok insanın aldığı ünvanları gördükten sonra rütbe alma heyecanı kapladı beni, ve sıklıkla eventlere katılmaya başladım. Alaya yeni katılanlar önce 27.Alay'da bulunuyorlardı. Birçok arkadaşımı orada edindim. Daha sonra ben daha yüksek rütbeliler ile diyalog kurmaya başladım. 27.Alay'ı Hakan Pasha idare ediyordu. Eventler ve antremanlar birbirini izlerken, bende oyun içerisindeki görüntü alma ve video alma alışkanlığımı oyun içerisine yansıtmaya başladım. Gün içerisinde olan, ve eventler sırasında olan pek çok anı kayıt altına alıyordum. Alay içerisindeki anlaşmazlık, 27.Alay'ın 57'den ayrılmasına sebep oldu. Yeni alayın ismi 12.Alay'dı. Kasım 2017'ydi tarihler. Ben o zaman genç bir liseli olarak garip bir şekilde Youtube'daki bütün Nasyonal Sosyalist içerikli videoları takip ediyordum. Sıraya, duvara, tahtaya çizdiğim swastikalar yüzünden öğretmenler ile tartışıyordum. Sebebi aile içi tartışmaların sürekli olduğu bir evin içerisinde kendimi yalnızlaştırmamdı aslında.. Adolf gibi yeni toplum yapısı yaratmak isteyen insanlar ise benim yeni düşünce arayışlarıma malzeme oluyordu. 12.Alay biraz..farklıydı. Alayın isminin sonunda ''SS'' vardı, üniformalarda kurukafa vardı. Bu benim fikrim değildi, ama oldu işte. SS bayrağı dalgalanan bir Teamspeak içerisinde zamanımızı geçiriyorduk. Ben ise yeni klanın ''Propaganda Bakanı'' olmuştum. General Hakan Pasha ile birlikte bütün klanı fotoğrafladım ve 300ss'e yakın bir kolaj oluştu. Daha sonra bu alayda pasif oldum ve uzun süre aktif bir alaya üye olmadım. Daha sonra saygıdeğer Gatts ve Light yönetimindeki 88th Regiment of Foot'a katıldım. Her alandan genelkültür konuşup gülebileceğiniz insanlardı, çoğu evente katıldım ama ping sorunumu çözemediğimden uzun süreli bir üyelik olmadı.
İlk tecrübemi yaşadığım 94.Alay'a halen bağlı bir asker kaçağı, ve mezun bir '' neet '' olarak yaşamımı sürdürmekteyim.
 
Last edited:
Back
Top Bottom