Nükleer Santraller - Çernobil'in Gölgesinde

Users who are viewing this thread

Türkiye'ye yapılacak olan santral, biz işletebilecek seviyeye gelene kadar Rusya tarafından işletilecek ve elde edilen enerji ''Rusya'dan satın alınacak'' işin tehlikesi ise Türkiye sınırları içerisinde :smile:
 
Allegro said:
Mühendis değilim ama rüzgar dünyada devamlı dolaşımda olan bir enerjidir sen nükleer santralin sağladığı kadar enerjiyi dünyada dolaşımdaki olan bir enerjiyi harcayarak sağlamaya kalkarsan ne olur birgün bitmez mi bu enerji?

Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim  :roll:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yenilenebilir_enerji

Koyurtang said:
Bir tane adam 1400 kiloluk bmw arabayı tek başına kullanırsa, alışveriş merkezleri ışıklarını insanın gözüne sokmak istercesine yakarsa, Keçiören Belediyesi bok var gibi şelaleyi gece gündüz çalıştırırsa, üretim insan ihtiyaçlarını karşılamak yerine kar sağlamak amacıyla yapılırsa -ki en çok enerji harcanan bölüm budur-, enerji açığı bitmez dostlar. Bir yerden sonra nükleer de yetmemeye başlayacak. Kapitalizmin gözü doymuyor çünkü.

+1 milyon


 
Joy said:
Arkadaşım dikkat edersen bilirkişi olmadığımı ve yanılabileceğimi kabullenerek sordum soruyu, retorik bir soru değildi yani. Yine de kuru kuru "rüzgar yenilenebilir bir enerjidir" diyen bir link koyana kadar bir kısmının kendi ihtiyacımız olan türden enerjiye dönüştürülerek gücü azaltılan rüzgarın nasıl yenilendiğini açıklasan veya açıklayan bir metin paylaşsan daha aydınlatıcı olmaz mıydı?
 

Allegro said:
Joy said:
Arkadaşım dikkat edersen bilirkişi olmadığımı ve yanılabileceğimi kabullenerek sordum soruyu, retorik bir soru değildi yani. Yine de kuru kuru "rüzgar yenilenebilir bir enerjidir" diyen bir link koyana kadar bir kısmının kendi ihtiyacımız olan türden enerjiye dönüştürülerek gücü azaltılan rüzgarın nasıl yenilendiğini açıklasan veya açıklayan bir metin paylaşsan daha aydınlatıcı olmaz mıydı?

"En genel olarak, yenilenebilir enerji kaynağı ; enerji kaynağından alınan enerjiye eşit oranda veya kaynağın tükenme hızından daha çabuk bir şekilde kendini yenileyebilmesi ile tanımlanır. Örneğin, güneşten elde edilen enerji ile çalışan bir teknoloji bu enerjiyi tüketir, fakat tüketilen enerji toplam güneş enerjisinin yanında çok küçük kalır." diye belirtilmiş zaten metinde.
Dolayısıyla senin sorunun cevabı aslında son derece açık: Rüzgar enerjisini ne kadar kullanırsan kullan, kullandığın miktara eşit yeni rüzgarlar hızlı bir şekilde oluşacaktır.
Ha, rüzgar nasıl oluşur dersen bu bilgiyi ortaokul kitaplarında bile bulabilirsin...
 
Alıntıladığın kısım nasıl senin çıkarımına dolaylanıyor onu anlamadım, yenilenebilir enerjinin tanımını yapmış güneşle örneklendirmiş, sırf rüzgar da aynı kategoride diye nasıl işlediğini bilmeden öyle olduğuna kanaat getirmemiz mi gerekiyor nasıl bir dolaylanma var burada tam olarak? Sırf ortaokulda öğrendiğim alçak basınç yüksek basınç nanesi konuyu kafamda canlandırmama yetmiyor demek ki, bu konunun buraya kadar gelmesi  bile saçma sırf benim yanıldığım bilgisine vakıf olduğunu ima eden mesajlarla konuyu oyaladığın için 3 mesaj sürdü bu olay, birşey biliyorsan açıkla bilmiyorsan da ****** git bi zahmet.
 
Allegro said:
Alıntıladığın kısım nasıl senin çıkarımına dolaylanıyor onu anlamadım, yenilenebilir enerjinin tanımını yapmış güneşle örneklendirmiş, sırf rüzgar da aynı kategoride diye nasıl işlediğini bilmeden öyle olduğuna kanaat getirmemiz mi gerekiyor nasıl bir dolaylanma var burada tam olarak? Sırf ortaokulda öğrendiğim alçak basınç yüksek basınç nanesi konuyu kafamda canlandırmama yetmiyor demek ki birşey biliyorsan açıkla bilmiyorsan da ****** git bi zahmet.

Allegro önceki msjlarımızda birbirimize pek hz etmedik doğrudur ama son yazdığın küfür pek yerinde değildi...  Karışmak haddime değil ama düzenlemeni öneriririm msjını. Joyla sonuçta bir konu hakkında birbirinizin fikrini alıyorsunuz. Joy oldukça güzel bir dille anlatmış.
 
ben yakınlarımın en ufak kaza da bu (aşağıdaki linkler) hale gelmemesi için karşıyım.Enerji de enerji.İnsan olsunlarda ellerindekini iyi kullanmayı öğrensinler.

http://www.onemliolaylar.com/wp-content/uploads/chernobyl.jpg

http://www.3ayak.org/imaj/schizophrenia13/chernobyl.JPG

http://science.nationalgeographic.com/staticfiles/NGS/Shared/StaticFiles/Science/Images/Content/chernobyl-cancerous-999805-sw.jpg

http://blogs.newamericamedia.org/images/80.jpg

http://4.bp.blogspot.com/_cCTLKUIupZM/TIQ9udp83mI/AAAAAAAAAC4/K1yLCi2NwMA/s1600/chernobyl-legacy.jpg
 
Allegro said:
Alıntıladığın kısım nasıl senin çıkarımına dolaylanıyor onu anlamadım, yenilenebilir enerjinin tanımını yapmış güneşle örneklendirmiş, sırf rüzgar da aynı kategoride diye nasıl işlediğini bilmeden öyle olduğuna kanaat getirmemiz mi gerekiyor nasıl bir dolaylanma var burada tam olarak? Sırf ortaokulda öğrendiğim alçak basınç yüksek basınç nanesi konuyu kafamda canlandırmama yetmiyor demek ki, bu konunun buraya kadar gelmesi  bile saçma sırf benim yanıldığım bilgisine vakıf olduğunu ima eden mesajlarla konuyu oyaladığın için 3 mesaj sürdü bu olay, birşey biliyorsan açıkla bilmiyorsan da ****** git bi zahmet.

http://www.enerji2023.org/index.php?option=com_content&view=article&id=30:ruezgar-enerjs-nedr-ruezgar-tuerbnler-nasil-caliir&catid=11:yenleneblr&Itemid=57
http://web.gyte.edu.tr/enerji/Ruzgarenerji/sss.html

İlk mesajında "rüzgar tükenmez mi?" diye sormuştun, işleyişe ilişkin hiçbir şey sormadın. Ben de yanıt olarak rüzgarın yenilenebilir enerji olduğunu dolayısıyla bitip tükenmeyeceğini söyleyen linki attım.
Ardından beni sormadığın halde işleyişi açıklamamakla suçladın, basit bir şekilde açıklamaya çalıştım.
Tatmin olmadın ve olmayabilirsin, doğaldır (her ne kadar neyi anlamadığını anlamasam da); ama hiç de kişisel olmayan bir konuyu tamamen kişisel düzeye indirgeyerek bana saldırmaya başladığın gibi üstüne beni konuyu oyalamakla suçladın.

Bu linkleri (ve vermeye gerek görmediğim çok daha fazlasını) bulmak için google'a "rüzgar enerjisi nasıl çalışır" yazmam yeterli oldu. Sen de bana saydırmaya harcayacağın zaman ve enerjiyle aynısını yapabilir ve merak ettiklerini daha yetkin ağızlardan öğrenebilirdin ama görüyorum ki amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.

Ayrıca bu, bana yönelik iletilerine yazdığım son mesajdır, sana bu konuda başka bir cevap vermeyeceğim.
 
Joy said:
http://www.enerji2023.org/index.php?option=com_content&view=article&id=30:ruezgar-enerjs-nedr-ruezgar-tuerbnler-nasil-caliir&catid=11:yenleneblr&Itemid=57
http://web.gyte.edu.tr/enerji/Ruzgarenerji/sss.html

İlk mesajında "rüzgar tükenmez mi?" diye sormuştun, işleyişe ilişkin hiçbir şey sormadın. Ben de yanıt olarak rüzgarın yenilenebilir enerji olduğunu dolayısıyla bitip tükenmeyeceğini söyleyen linki attım.
Ardından beni sormadığın halde işleyişi açıklamamakla suçladın, basit bir şekilde açıklamaya çalıştım.
Tatmin olmadın ve olmayabilirsin, doğaldır (her ne kadar neyi anlamadığını anlamasam da); ama hiç de kişisel olmayan bir konuyu tamamen kişisel düzeye indirgeyerek bana saldırmaya başladığın gibi üstüne beni konuyu oyalamakla suçladın.

Bu linkleri (ve vermeye gerek görmediğim çok daha fazlasını) bulmak için google'a "rüzgar enerjisi nasıl çalışır" yazmam yeterli oldu. Sen de bana saydırmaya harcayacağın zaman ve enerjiyle aynısını yapabilir ve merak ettiklerini daha yetkin ağızlardan öğrenebilirdin ama görüyorum ki amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.

Ayrıca bu, bana yönelik iletilerine yazdığım son mesajdır, sana bu konuda başka bir cevap vermeyeceğim.
Rüzgarın nasıl işlediği bu konuyu okumadıkça aklımı hiç meşgul etmiyor, umurumda olmayan birşey için araştırma falan yapamam, buradaki olay da o değil zaten. Tartışmanın geldiği noktada bir yaklaşımda bulunma gereği duydum ve bunu yanılabilme ihtimalimi de kabul ederek, yanılıyorsam düzeltilmeye açık olduğumu ima ederek sundum. İddia ya da kesinlik bildiren bir ifade kullanmamakla beraber salt öğrenme ihtiyacımı forum ahalisinden gidermek için de yazmadım, olay "böyle bir durum var, peki bu buna yol açmaz mı?" şeklinde bir yaklaşımdan ibaret, bunu yapabilmek için ne akademik hazırlığa girişmek zorundayım ne de senin gibi çıkıntıların ukalalıklarına tahammül etmek. Yanılma ihtimalimi kabul etmeme rağmen ortaya neden yanıldığımı koymaktan ziyade küçümseyici tavır ve "hayır öyle değil" diyen ama "nasıl"ını cevaplandırmayan alıntılarla bana yanıldığımı ima ettin, 1 mesajda hallolabilecek olayın uzamasının yolunu döşedin. Hiç "şöyle yaptın böyle yaptın" diye psikanalize girişme, neyi neden yaptığımı zaten ben belirttim, şurada tahrikte bulunan senken lafı benim niyetime çevirmeye hiç hakkın yok.

Verdiğin linklerin anafikri rüzgarın nasıl çalıştığı. Rüzgarın nasıl işlediğine dair tek ibare 2. linkteki başlıklardan birinde yer almakta:

"Havanın dünya yüzeyi üzerinde hareket edebilmesi için, ona bir takım kuvvetlerin uygulanmasına gerek vardır. Rüzgarı meydana getiren ve rüzgarın hızına etki eden atmosfer içindeki belli başlı kuvvetler şunlardır:
Basınç gradyan kuvveti,
Coriolis kuvveti,
Merkezkaç kuvveti,
Sürtünme kuvveti.
Basınç gradyan kuvveti, havayı yüksek basınçtan alçak basınca doğru akıtmaya çalışacak şekilde etki eder.
Coriolis kuvvetine, yer dönmesinin saptırıcı kuvveti de denir.
Rüzgarlar, genel olarak bir merkez etrafında dolanırlar. Bu hareketin neticesi olarak da,kendilerini dolanım merkezlerinden uzaklaştırmak isteyen bir kuvvet etkisi altında bulunurlar.
Bu kuvvete, merkezkaç kuvveti denilmektedir. Merkezkaç kuvvetinin birim kütleye etki eden ivmesi, a a= Vr^2/r bağıntısıyla verilir.

Bu bağıntıda, Vr Rüzgarın hızı (m/s), r Rüzgarın dolanım yarıçapıdır (m).
Rüzgarın meydana getirilmesinde etkili olmayan sürtünme kuvveti, rüzgar hızını yavaşlatmaya çalışır. Bu kuvvet, yer yakınında en büyüktür ve türbülanslar tarafından yukarıya taşınır. Rüzgarın sürtünmesinden doğan bu kuvvet, yer üstünde 450-600 m’ yüksekliğe kadar rüzgarı yavaşlatmaktadır.
Sürtünme katsayısını K gösterirse, Vr hızıyla esmekte olan rüzgara tesir eden sürtünme kuvveti değeri iki parametrenin çarpımına eşittir"


Burada da neden yanıldığımı göremiyorum malesef.
 
Kardeş bi sakin yaz ya neden ukala falan filan diyosun.  Bi kerede görüşlerimizi sakince yazamaz mıyız yani! 
 
Eski bir arı kovanı. Arılar uçup gitmiş.​

İnsanlarla birlikte köylerden barınan kedilere, köpeklere ve diğer hayvanlara ne olduğunu merak etmişimdir. Besi hayvanları katledilmiş, kediler ise doğaya geri dönmüşler.

image39.1.jpg

Bu köyün adı 'Beyaz Sahil'. Beyaz Sahil anayola yakın ve hâlâ burada yaşayan birileri var.​

Bazı köylerde birileri yaşıyor dediğimde bu, orada yaşayan 2 ila 5 insan olduğu anlamına gelir. Eğer bir köyde 20-30 kişi yaşıyorsa, bu Çernobil standartlarına göre bir megapol oluyor.

image39.2.jpg

Çernobil'de isimsiz bir köyde, Büyük Vatan Muharebesi'nin(II. Dünya Savaşı Doğu Cephesi) İsimsiz Askerinin mezarı.

image39.3.jpg

Pluton'un Diyarı

Plütonyum binlerce yıl hüküm süreceğinden, Plütonyum-239'la diğer kimyasal elementlerin farkı sahnedeki krallarla gerçek hayattaki kralların farkı gibi oluyor. Aşırı derecede zehirli ve kimyasal reaktifliği oldukça yüksek, plütonyumun yarılanma ömrü 24000 yıl.​

pluto.jpg

Şans eseri, Çernobil bir uranyum reaktörüydü, bölgedeki tüm plütonyum(miktarı reaktörün yaşına bağlı) uranyum ürünüydü. Bazıları küçük bir miktar olacağını söylüyor, zaten fazlasına da gerçekten ihtiyacımız yok. Elimizdeki bilgilere dayanarak, 1 pound(yarım kilodan az) plütonyumun dünyadaki tüm insanları öldürmeye yeteceğini söyleyebiliriz.

pluto2.jpg

Plütonyum atom bombalarında ve 'hızlı üretken reaktörlerde' yakıt olarak kullanılır. Adını kendine yakışır şekilde, ölülerin tanrısı ve yeraltı dünyasının hükümdarı Pluto'dan alır.

pluto3.jpg

Amerikyum​

Köylerden bazıları ağır derecede zehirlenmiş. Burada radyasyon reaktör yakınlarında olduğundan bile daha yüksek.

image40.1.jpg

Geiger sayacımızla yol üzerinde ve yoldaki bir bitki üzerinde ölçüm yapıp değerleri karşılaştırırsak, bitkide asfaltın 8.5 katı radyasyon olduğunu görürürüz, çünkü radyasyon yaşayan organizmalarda yoğunlaşıyor. Bu radyasyonun kaynağı Amerikyum.

image40.2.jpg

Başlarda burada durum çok kötü değildi. Bölge Plütonyum-241'le zehirlenmişti. Plütonyumun tuhaf bir özelliği vardır; başlarda o kadar da radyoaktif değildir. 14.4 yıl boyunca sessizce bekler ve sonra Amerikyum-241'i de içeren bileşenlerine ayrılır. Amerikyum güçlü gama ışınları yayar; onu oluşturan plütonyumun yaydığı gama ışınlarıyla karşılaştırırsak, amerikyum kaynaklı ışınlar top güllesi gibiyken, plütonyum kaynaklı ışınlar ancak tüfek fişeği olabilir.

image40.7.jpg


O gün gösterimde olan filmler ve yakında gelecekler bu karatahtaya yazılırdı. Bir sonraki gösterim 400 yıl sonra.​

image40.4.jpg

Bu sınıfta da artık ders yok. Şimdi burada öğretilen tek ders, Plütonyum-241'in kardeş izotopu olan amerikyum-241'in yarılanma süresinin 400 yıldan fazla olduğu...

Bizden kuşaklar sonraki akrabalarımız bile hala bu bozunma sürecinin etkilerini görecek, kemiklerimiz toza dönüştükten çok sonra bile.

image40.5.jpg
image41.1.jpg

Resmi olmayan kaynaklardan fotoğraflar.​

image41.7.jpg

image41.2.jpg

Kirlenmiş köyler yaşayan çiftçiler, dört boynuzlu buzağıların, aşırı büyük gözlü domuzların doğduğunu bildiriyorlar.

Bu bilgi ne kadar güvenilir bilmiyorum ama, eğer o köylerden geçecek olursam, fotoğraf makinamın pillerinin dolu olduğundan emin olacağım.

image41.3.jpg

image41.4.jpg

Bu hikayenin en trajik kısmı Çernobil çocukları.​

Gazetelerde ve televizyonlarda gösterilen bir çok fotoğraf var. Bazıları onların böyle olmasının sebebinin Çernobil olduğunu söylese de, kimileri de bu tip çocukların kazadan önce de olduğunu, onların buralarda çok olan alkoliklerin ya da uyuşturucu kullananların çocukları olduğunu söylüyor.

Ölen insanlarla ilgili bilgimiz az, yetkililer hepsini inkar ediyor. Doğru bilgi eksikliği söylentiler, güvensizlik ve panik yaratıyor.

Ben konunun söylentilere değil bilimsel bir araştırmalara konu olması gerektiğini düşünüyorum. İki şekilde de, Çernobil'in çocukları olsalar da olmasalar da, onlar zavallı çocuklar, yaşamaya zar zor değecek bir hayat yaşıyorlar.

image41.5.jpg

Sessiz Kasaba Poleskoye​

Yolculuğumuzu sonunda, Polissia Bölgesi'nin yönetim merkezi ve Kurtların Toprakları'nın başkenti olan bu kasabayı ziyaret edeceğiz.​

image42.1.jpg

Bu, kasabanın Sovyet binası.​

image42.2.jpg

Sovyet yönetimi sırasında, eğer biri ev yapmak isterse, uyması gereken sıkı standartlar vardı. Sadece güçlü bağlantılar olanlar standardın dışında(daha büyük) bir ev yapabilirdi. 70 yıl boyunca komünist parti tüm insanları sosyal anlamda eşitlemeye çalıştı ancak başarısız oldu. Bazı evler hâlâ diğerlerinden daha büyük.

image42.3.jpg

Çernobil herşeyi bir günde eşitledi ve şimdi parti başkanlarıyla normal insanların evleri bir arada yanyana duruyor.​

image43.1.jpg

Bunlar normal insanların evleriydi.​

image43.2.jpg

Bu evden geriye sadece baca ve fırın kalmış.​

image43.3.jpg

Poleskoye merkezi​

Poleskoye şehir merkezi bir nükleer bombardımandan çıkmış gibi görünüyor, 1943 Stalingrad'ıyla 1945 Hiroşima'nın bir kesişimi gibi.​

image44.1.jpg

Burada motosikletle gezmek asfaltta büyüyen ağaçlarla ve açık lağım kapaklarıyla bir slalom.​

Burası eskiden bir oyuncakçı ve çocuk giyim mağazasıymış.​

image44.2.jpg

Bu, babam; mağazadaki radyasyon seviyesini kontrol ederken. Şu an emekli ama hâlâ çevre konularında ilgili.

Birçokları gibi o da insanların tekrar burada yaşayabileceğine inanıyor. Poleskoye saatte 20 mikroröntgenlik radyasyon seviyesiyle diğer yerlerden daha temiz. Ancak bazı yerlerde hâlâ 50mikroröntgene sıçrayabiliyor. Eğer yazın seyahat edecekseniz bu değerlerin iki katını alın, çünkü yazın değerler heryerde yükseliyor.

Bazen babamla bu işe yaramaz toprakları geziyorum. Onun kullandığı geiger sayacı 1986'da üretilmiş. Çernobil felaketinden sonra radyasyonu tespit eden cihazlar yeterli sayıda yoktu, bu sebeple yetkililer hızla sadece en fazla 100 mikroröntgen ölçebilen cihazlar ürettiler. O geiger sayaçları tamamen işe yaramazdı, çünkü Çernobil'de radyasyon seviyesi bundan yüzlerce kat daha fazlaydı. O günlerde, evimdeki, Kiev'deki radyasyon seviyesi saatte 1000mikroröntgendi... Ancak yirmi yıl sonra bu eski cihazlar kullanılabilir hale geldi.

image44.3.jpg

Yetkililer burayı yaşatmaya ve kasabayı kurtarmaya çalıştılar. Asfaltı kaldırıp yeni yollar yaptılar.​

image45.1.jpg

Bazı binaları yıktılar ve yeni hastaneler, okullar yaptılar.​

image45.2.jpg

Su borularını bile kaldırdılar ve yeni bir kilise yaptılar​

image45.3.jpg

Tüm bunlar radyasyon seviyesini düşürdü, ama kasabayı yeniden yaşanabilir kılmaya yetmedi.​

Öyle görünüyor ki kirlenen yerlerin işi tamamen bitti, er ya da geç insanlar oraları terkedecek.​

image46.jpg

Poleskoye eski bir yer ve eski haritalarda Ukrayna dilinde 'mezara yakın' anlamında olan Mogilne ile belirtiliyor. Bunun sebebi, Kiev Dükü Ihor'un milattan sonra 945'te öldürülüp, buraya gömülmüş olmasıdır

image46.1.jpg

Kasaba birçok isimle anılmış; 13. Yüzyılda Moğol istilasından, 1933'teki büyük kıtlıktan ve 1941-1945 Büyük Vatan Muharebesi'nden sağ çıkmayı başarmış. Sonraysa, 26 Nisan 1986 Çernobil gecesinde aldığı ölümcül doz yüzünden yavaş yavaş ölmüş.

Kasaba sakinleri onu hayatta tutmak için çabalamış, 1991'de hâlâ burada yaşayan on iki bin insan varmış. Ama 1999'da saat kulesinin saati durduğunda, son bin sakini kaldığında, o da ölüm sancılarına kapılmış.

Şimdi, sonunda eski adının kaderini paylaşıyor.​

image46.2.jpg

Çatılarda ağaçlar büyüyor. Belki de bu, doğanın bize herşeyin altüst olduğunu söyleme şeklidir​

image46.3.jpg

Eski Yahudi mezarlığına girmenin yolu yok.​

image46.5.jpg

Eşelenmiş toprak vahşi hayvanların burada olduğunu anlatıyor.​

image46.4.jpg

        Bu kasabayla ilgili üzücü olan bir şeyler var; binlerce yıldır insanlar burada yaşadı, büyük akıllar fikirleri, ortalama insanlar olayları, küçük akıllar diğerlerini tartıştı. Şimdi burada hiç ses yok, yaban domuzları evleri gözlüyor, kurtlar terkedilmiş bölgede geziyor, insan eliyle yapılmış ve yıkılmış bu kasaba artık onların..

image46.6.jpg

Poleskoye'den ayrılıp evimize doğru yola çıkıyoruz. Burada radyasyon, radyasyon seviyesi 50mikroröntgene kadar çıkabilen New York'taki Grand central İstasyonu'yla aynı seviyede.​

image47.1.jpg

Burada motosikletle gezmenin heyecanı arabayla gezmeninkiyle karşılaştırılamaz. Arabadayken sadece bir turistsiniz. Ama motosikletle, bir vahşisiniz, vahşi hayatın bir parçasısınız.

Ölü bölgeden bahsederken genellikle reaktörün 30km etrafından bahsederler.

Peki ya bu köyler ve kasabalar ne oluyor? Reaktörden 60km uzaktalar.

Kurtların Toprakları çoğu kimsenin düşündüğünden daha büyük ve büyümeye de devam ediyor. Bu günlerde, güney-kuzey doğrultusunda 300km, doğu-batı doğrultusunda 100km'lik bir alana yayılıyor

Tabii bazı yerlerde yaşayanlar hâlâ var; ama genç, başarılı ve mutlu insanlar beklemeyin. Genellikle hayatlarını memleketlerinde geçirmek isteyen yaşlılar var. Bazı yerler temiz ve yaşamak için güvenli ama bölgenin altyapısı çökmüş, iş yok ve gençleri çekecek bir şey yok. Bölge ölüyor.

image47.2.jpg

Aşağıdaki harita Çernobil'in radyasyonla zehirlediği toplam alanı gösteriyor.

Kurtların topraklarının iki kanadı burada. Şimdiye kadar 'Hayalet Kasaba' ve 'Kurtların Toprakları' başlıklarında, sadece Ukrayna ve Beyaz Rusya arasında kalan bölgede yer alan güney kanadını ziyaret ettik.

image47.3_turk.jpg

Kuzey kanadı Beyaz Rusya ve Rusya arasında yer alıyor. Çok geniş ve bunaltıcı. Belki bir gün orayı da anlatırım

image47.4.jpg
 
Çernobil Sütü

Çocukken sütü o kadar da sevmezdim. Annem içine çikolota ve şeker koyardı ama durum benim için değişmezdi. Sütü hala sevmem. Artık Greenpeace kampanyacısıyım ve Ukrayna’da bir köy ziyaretindeyiz. Görevimiz sütteki radyasyon oranını ölçmek. Çernobil’den arabayla 4 saatlik uzaklıktayız ve burada radyoaktif kirlenmeyi görebilmek mümkün; özellikle de günlük hayatımızın vazgeçilmezi sütte… Kirliliğin farkındaydık aslında. Çernobil felaketinden kısa bir süre sonra, bölgeye araştırma için gittiğimizde, kirlilik bulamayacağımızı umud etmiştik. Böyle birşeyle karşı karşıya kaldığında, çiftçinin geçim kaynağı sütün, radyasyonlu olduğunu ve çocuklarını zehirlediğini söylemek istemiyorsun tabii ki.

GP02CUJ.jpg

Kiev’de bir araştırma hastanesi: 25 yıl sonra bile Çernobil mağduru çocuklar solunum yollarıyla ilgili ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bazılarının tedavileri için uzun süre hastanede kalmaları gerekiyor.
© Jan Grarup / NOOR / Greenpeace


adyoaktivitenin vücutta uzun vadeli depolanması sonucunda bir çok çocukta seyrek de olsa başağrıları, bilinç kaybı, doğum bozuklukları görülüyor. Ve bütün bunları geçim kaynakları süt olan insanlara nasıl söyleyebiliriz ki! Sütteki radyasyon oranının Ukrayna’da çocuklar için kabul edilen sınırın 5 ile 16 kat, Kiev’de ise 30 kat fazlası olduğunu bulmak sadece bir günümüzü aldı. Asıl endişelendiğim, burada yaşayan anneler, çocuklarına, bu sütleri içmeleri için, her sabah ısrar ediyorlar.

Sorduğumuzda ise, besinlerindeki radyoaktif kirlenmeyle ilgili problemden haberdar olduklarını söylüyorlar. Bazıları Çernobil felaketini ve neredeyse 1 senede öleceklerini düşündüren o korkuyu hatırlıyor. Bir sene içinde ölmediler, ama Çernobil’in etkileri hala görülüyor. İnsanlar da artık hayatlarının bir parçası olmuş gibi onunla yaşamayı öğrenmişler. Yerel çocuk hastanesinde, durumun daha da kötüye gittiğini söylüyorlar bize. Her sene kirlenmeye bağlı problemle gelen çocuk sayısı artıyormuş. Zayıf kemikler, kansızlık…vb. Daha ciddi problemlerle gelen çocukları ise Kiev’deki merkez hastanelere yönlendiriyorlar.

GP02CGC.jpg

Greenpeace’den nükleer uzmanı Tobias Muenchmeyer gıdalardaki radyasyon oranını ölçerken…
© Jan Grarup / NOOR / Greenpeace


Sütteki radyasyonu ölçmek için kurduğumuz portatif laboratuarımıza daha çok kadınlar bilgi almak için geliyordu. Yiyeceklerini getiriyor ve bulgularımız hakkında sorular soruyorlardı. Bir kadına durumu anlattım ve sadece tahliye alanındaki halkın desteğe ihtiyacı olmadığını burada etkilenmiş geniş bir bölge bulunduğundan da bahsettim. Bunları zaten bildiğinden, dalga geçer gibi bakarak, güldü ve ‘ Bizi kimse önemsemedi ki!’ dedi. Cevap veremedim ve bundan sonra önemseneceklerini de söyleyemedim.

Bir bayan 4 yaşındaki çocuğuyla hastanenin önünde durdu. Ağlayarak bize doktor olup olmadığımızı ve ona yardım edip edemeyeceğimizi sordu. Söylediğine göre küçük Ivan çok sık bayılıyormuş ve kimse problemin ne olduğunu tam anlamıyla açıklayamıyormuş. Kocaman montunun içinden Ivan çekingen bakışlarla bize baktı. Ivan’a yardım edemedim. Aslında hiç birine yardım edemeyeceğim. Kendimi gerçekten çok çaresiz hissediyorum. Oraya sütteki radyoaktif kirlenmeyi bulmak için gitmiştik ve buldukta… Yetkililer ve uluslararası kurumlar bölgedeki radyoaktif kirlenmenin boyutunu biliyorlar fakat durumu görmezden gelmeyi tercih ediyorlar.

Görüldüğü gibi gözlerden ırak bir köy olduğunda, yaşanılanlar Ukrayna yetkilileri için sorun teşkil etmiyor. Bu ayın 25′i Çernobil’in yıldönümü. Burada Çernobil etkilerinin çoktan geçtiğini söyleyen o kadar çok biliminsanı ve yetkili var ki. Hatta olanların unutulması adına, kirlenmeye maruz kalmış bazı alanların tarıma açılması bile söz konusu. Ayrıca yetkililer, sığırların otlaması için de bazı alanların kullanıma açılmasını düşünüyor. Peki bu ineklerin sütlerini kim içecek? Senin ve benim asla televizyonda göremeyeceğimiz insanlar. Televizyondaki ‘profesyonel’ konuşmacılardan da değil onlar. Hikayeleri anlatılmayacak hiçbir zaman.

GP02CFN.jpg

Kiev’de bir araştırma hastanesi: 25 yıl sonra bile Çernobil mağduru çocuklar solunum yollarıyla ilgili ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bazılarının tedavileri için uzun süre hastanede kalmaları gerekiyor.
© Jan Grarup / NOOR / Greenpeace


Hükümet Çernobil mağdurları için yeni bir yasa üzerinde çalışıyor. Yeni yasa gereği, Çernobil nedeniyle sakatlık yaşayanlar, şimdi aldıkları finansal yardımı alamayacaklar. Çernobil felaketinden 25 sene sonrasında bile hala yaşıyorlarsa bu yardıma o kadar da ihtiyaçları yok demek ki!

Çernobil’i unutamıyoruz, sonuçlarının nelere mal olduğunu… Gelecek jenerasyonlara da ne zararlar getireceğini biliyoruz… Çernobil felaketi dünyanın herhangi bir yerinde olabilecek bir kazaydı. Çernobil Nükleer Santrali ilk yapıldığında tüm dünyaya en iyisi olarak lanse edilmişti ve hiç problem yaşamayacağı veya yaşatmayacağı düşünülmüştü. Hikayenin geri kalanını zaten siz de biliyorsunuz.

Radyoaktif kirlenme olduğu düşünülen tahliye bölgesinin yüzlerce kilometre uzağındayız. Çocuklar her dakika bilinç kaybı yaşıyor ve hepsinin kemikleri o kadar hassas ki; bisikletlerinden düştükleri her an kırılabilir. Kırık kemiklerin iyileşmesi ise çok uzun zaman alıyor.

Greenpeace Uluslararası Enerji Kampanya Sorumlusu
 
GökTürkHakaniKemal said:
Zamanım az olduğundan tamamını okuyamadım  :roll:
Fakat merak ettim o büyük yumurta ne?

büyük yumurtadan itibaren Çernobil'in etki ettiği alan ve yaşam yok.. Eğer oradan geçmek gibi niyetin varsa uyarıyor herhangi yedekleme yapman gerek maddeleri yedekle çünkü içerde sadece vahşi hayat sezyum 217 ve plutonyum-239 var..

dip not: köylerde tektükte olsa insanlar yaşıyor yaşlılar ve evini terk etmek istemeyenler tabi genelde en yoğun 3 - 5 kişi 10 - 20 kişi burası için şehir sayılır
 
Back
Top Bottom