Mount&Blade'de Yaşadığımız En Güzel Savaşı Hikaye Gibi Yazalım

Users who are viewing this thread

mod:WWII china battlefield

yıl 1931 yakıcı bir sıcak vardı havada, Mareşal Fırat yanındaki 124 tane mounted commandosu ile birlikte devriye geziyordu o sırada king harlausun  437 kişilik ordusuyla karşılaştı.Muharebe başladı yerler kovan dolmuştu 2 saatlik muharebe sonrası Lord Fırat'ın 2 King harlausun 68 askeri kalmıştı.Mareşal Fırat'ın askerleri atları vurularak öldürüldü.Mareşal Fırat yalnız kalmıştı sinirliydi ve deliye dönmüştü!Colt m1911'İni kılfından çıkardı ve şarjördeki 9 mermi ile 3 düşman askeri öldürdü.Sonunda düşmanlar Mareşal Fırat'ı vurmadan önce el bombasını aralarına attı son bir Besmeleyle.Arından 65 askerin kurşunlarıyla yere yığıldı el bombasıda 2 askerin  ölümüne sebep oldu.

MAREŞAL FIRAT ölmedi Kalbimizde Yaşıyor!!!    çok acıklı  :grin:

% 85'i gerçek çünkü el bombasıyla kaç adam öldürdüğümü falan bilmiyorum :grin:
 
Alburq destanı

(Ulan ne gaza geldim beh :grin:)


Veagirlilere derebeyi olmaya çağrılmış lord mustafa
ve gönüllülerden topladığı 64 eğitimli asker o gün kral yareoegin karşısına çıkmışlardı
Lord mustafa veagiri gönülden seven ulusalcı bir veagirliydi Veagirin kurtuluş yolunun
Nord işkalcılerine karşı verilen savaşın kazanılması ile açılacağını  biliyordu
çocukluğundan beri nordlara karşı bir nefretle büyümüştü babası nord işgalcilerine karşı
savaşan fakir düşmüş bir asildi Nordlar karşı kıyılardan gelmiş işgalci ve barbar kavimdi
gelirken yanlarında deniz yağmacılarınıda getirmişlerdi eskiden rodok ve veagirlilere ait olan topraklara
yerleşmiş denizlerin zenginliği ile caldiryanın altını üstüne getirmişlerdi bir süre sonra nordlar
anavatanlarından koptuklarını ilan etmişler ve kendi krallıklarını kurmuşlardı
onlara karşı savaşan bir çok iyi asker şehit oldmuşlardı ve lordların çoğu topraklarına geri dönememişti diğerleri ise nordların gücüne karşı koyamadıkları için onlarla anlaşma yolunu seçmışlerdi Mustafanın babasıda bu yüzden kralı ile bağlarını koparmış bir asil idi
ısmarla köyüne yerleşmiş evlenmiş ve 3 çocğu olmuştu bunlardan sadece Mustafa hayatta kalabilmişti
doğan kardeşlerinden biri doğumda diğeri ise çetin kış şartlarında ölmüştü

diğer soylular gibi şatolarda büyümemişti Mustafa neredeyse yıkılmak üzere olan derme çatma bir köy evinde nordların gelişinden evvelki Veagirin gücünün anlatıldığı hikayelerle büyümüştü bir süre sonra 9 yaşına gelmiş bir delikanlı olduğunda tek göz evlerinde anne ve babasının ölümü ile yıkılmıştı  Mustafa artık bir delikanlı olmuştu ve buralarda daha fazla duramayacağını hissediyordu bir kervana katıldı çocukluğu ve delikanlılık dönemi bir bozkır çocuğu olarak geçmişti bozkırlarda Atlı okçuluk sanatını ve biniciliği iyi bellemişti fırlatma silahları kargılar ve tek elli silahlar üzerindede ustalaşmıştı

15 yaşına geldiğinde ise artık genç bir delikanlıydı bozkırlardan geçerek yine eski anavatanına ulaşmıştı
khudan şehrinde bir dükkan kalfası olmuştu artık ticareti iknayı ve disiplinli olmayı burada öğrenmişti ustası çok severdi Mustafayı çalışkanlığı azimi ve veagirlilere olan büyük sevgisinden dolayı ustasıda eski savaşlarda nordlara karşı savaşmış ve bir gözünü kaybetmişti dükkan sahibini hiç oğlu yada kızı yoktu oda bir süre sonra öldü ve dükkanının mustafaya bıraktı

Mustafa artık bir demirciydi ustası erken öldüğü için tavlanmış yad usta işi kılıçlar yapamasada iyi sayılabilir dengeli kılıçlar yapabiliyordu ancak içi içini yiyordu babasından kalan sancak ve veagir halkına duyduğu büyük aşk onu savaşa çağrıyordu 3 gün sonra yola çıkacak bir kervana katılıp revaydine gitmeye karar verdi

6 gün boyunca yol yürüdüler revaydine vardığında bir haydut boğazını kesmeye kalkışmıştı o haydutu öldürmesiyle kendini revaydinli bir tücarın evinde bulması bir oldu tücar ile bira konuştuktan sonra kardeşini bulmasına ve haydutların şehir içerisndeki yardımcılarını ölüdrmesine yardımcıoldu haydutlara şehrim içerisinde yardım eden muhafızların başı aşağılık bir adamdı bulunduğu göreve hile ile gelmiş ve veagiri 2 kadın memesine satacak kadar şerefsiz olduğunu hanlarda sarhoş kafasıyla haykıracak kadar
adi biriydi cezalandırılması için kralın karşısına çıkarıldığında kralın hışmına uğramış ve kellesi alınmıştı
ancak her güçsüz kralın yapacağı gibi adaletsizce davranan kral yaroeg revaydinli tücarıda şehirden sürmüştü artık bir elinde babasının sancağı bir elinde dengeli kılıcı hür bir adamdı

önce turnuvalara katılıp büyük paralar kazandı yanına birkaç adam alıp eğitmeye başladı hanlarda çok yaralı 3 yoldaşla jeremus ymra ve bundukla tanıştı haydutlara karşı verdiği amansız kavga ve turnuvalar sayesinde iyi bir nam yapmış ve babasının sancağı altında birazda onur toparlamıştı Mustafa bir gün yine 64 kahraman adamı ile revaydin şehrinde geçen geceki çatışmada öldürdğü deniz yağmacılardan arta kalan ganimetleri satarken veagir kralı tarafından huzuruna çağrıldı çok heycanlanmıştı mustafa artık kral onu derebeyi yapacak kadar takdir ediyordu

içindeki müthiş veagir sevgisi onu uçarak ısmarla kalesi önlerine nordlara karşı son savunmanın yapıldığı o müthiş kaleye götürdü uzak ufuklarda atalarının dağların üzerine odun kullanarak işa ettikleri fazla görkemli olmasada en stratejik noktalardan biri olan albuq görünüyordu nordlu Lord farnın sancağını hiç yakıştıramamıştı o kalenin kapıları üzerine ısmarla önlerinde diz çöktü mustafa ve kralına veagir için zafer yemini etti 64 kahraman yoldaşıyla doğduğu köy ısmarla ona bağlanmıştı artık
birden içinde sıla hasretiyle yana mustafa ısmarla kalesinin arka burçlarından köyüne göz atmaya gitti

gördüğü manzara ise insanının kanını donduruyordu köy yağmalanmış içindeki sığırlar bile yğamacı nordların gazabına uğramıştı yağmacı lord faarndı çoktandır yine savaşı fırsat bilip veagir köylerini yağmalamış kadınlarını ırzına geçmişlerdi nordlu köpek soyları Mustafa o burçta bir yemin daha etti şafağa kadar Alburq ne pahasına olursa olsun düşecekti

64 kahraman yoldaşı ile kendilerinin 2 katı büyüklüğündeki garnizonu ile alburq kalesini selamladılar
kendini veagirlilerin yeni derebeyi olarak tanıttı lord mustafa ve teslim ol çağrısında bulundu kaledense gülme sesleri ve küfüreler eşliğinde burayı yaşlanıp ölene kadar tutabileceklerini duydu soğukanlılığını hiç bozmadı grupta mühendislik becersine sahip kimse yoktu duvarlara kurulacak merdiven 9 saate işa edildi

Saldırdan önce kale kumandanına bir teslim çağrısında daha bulundu mustafa ancak bu sefer cevap olarak ayağının dibine atılan bir okla karşılandı Mustafa savaşın öncesinde yoldaşlarına veagir lisanında bir konuşma yaptı gruptaki 3 kelle avcısı dışındaki herkez veagir lisanını bilirdi aslında normal zamanda ortak caldirya lisanı kullanılsada mustafa bu özel günde yoldaşlarına veagirce seslenmeyi seçmişti kısa ve öz konuşmuştu

yapılan konuşmanın dilimize çevrilen metni(gaza geldim lağnn :grin:)
Yoldaşlar birçoğunuzu bir daha asla göremeyebilirim ilk hucumda düşme şansımız çok yüksek
ancak untmayın ölenler dövüşerek ölürler ve veagir toprağına gömülürler
vaktimiz yok onların matemini tutmaya akın var alburq a akın(Nazımdan çalınmıştır bu bölüm :lol:)
gazamız kutsal veagir toprağının namusunu bir kaç çapulcudan kurtarmak içindir isteyen
şimdi safları terk edebilir ancak unutmayınızki biz bu gün düşmanı burada yenemzsek eğer yarın anavatanımız toprağında özgürce yaşama şansımız kalmayacak bir daha kardelen çiçekleriyle süslü veagir dağlarında kar sularından gelen gürül gürül suyun tadını alamayacağız!! yoldaşlarım silah başına
kızıl bir şafak doğuyor şafağın hakkını düşman kanıyla verelim!!!!


demesiyle birlikte bütün ekip hatta kelleciler bile hep bir ağızdan savaş çığlıklarını attırlar
Lord mustafa girdiği savaşlardan hasar almış hasarlı tabakalı zırhını deri eldivenlerini ve plaka zırhlı çizmesini kendi giymişti ancak ymra o sarı saçları ve beyaz teni ile bir peri kızını andıran ymra ama belindeki kılıcın kabzasındaki eliylede bir amazonu andıran ymra kuzeyli kalkanını savaştan önce parlatmış ve lord mustafaya getirmişti lord bu genç kızdan çok etkileniyordu ancak gönül işlerinin vakti değildi şimdi vatan mevzu bahisti

artık savaş vaktiydi barbar nord okçuları kalenin odundan burcuna ve suralrına dikilmişti Atatlarının eserlerini yakıp yıkan nordlar her nedense şehirlerdeki kendi kültürlerine çevirme işlemini kalelerde uygulamamışlardı kapılarında veagir lisanında yazan Wercheg limanı ve şehrinin gözcüsü
yazısı hala duruyordu ağır süvari kılıcının kabzasını eline aldı ymra tarafından oval süvari kalkanı koluna verildi kemerinin diğer yanına ağır yayını ve sırtınada büyük sadak okunu aldı askerlerinin önünde yer aldı kılcını kabzasından çekmesi ile havaya kaldırması bir oldu hucum diye bağırdı ve adamları hep bir ağızdan savaş çığlıkları attı şovalyeler kıdemliler ve muhafızlar merdivenlere çıktı okçuları ise biraz ileriye surdakileri yorması için konuçlandırdı lord mustafa kılıcı aslen bir kreghit kılıcı idi havaya kaldırıldığında  güneşi yansıtıyordu ve bu düşmanın moralini bozuyordu birden ağır yayını eline aldı ve ymra ile surları ok yağmuruna tutmaya başladılar yoldaşlarından jeremus ve bunduk ise merdivenin üzerinde sura erişmeye çalışıyordu ilk askerlerin sura adım atmasıyla

lord mustafanın 34 okundan 19.ateşlemesi bir oldu kılıcını ve kalkanını yeniden aldı lord mustafa düşmana karşı hucum için merdivenlere koştu yoldaşlarından bunduk kafasına aldığı bir darbe ile bayılmıştı jeremus ile bir kaç şovalye hala dierniyordu burçları oklamaktan yorulan okçular destek kuvvetleri çağırmışlardı surlara grimek ve muhafız alayına gedik açmak bir çok yararlı yoldaşın yaralanmasına yada ölmesine mal olmuştu arkadan gelen destek bir kaç acemi kıdemli yada yayadan oluşuyordu 3 kelleciden ikiside suru almaya çalışırken düştüler kellecilerden biri ise arkadan destek grubu ile yaklaşıyordu lord mustafa sura çıktığındaartık surun temizlenmiş olduğunu ve sıranın burçlardaki okçulara geldiğin gördü hemen aşağıdaki okçulara sura dizilme emri verdi

şovalyeler jeremus ve lord mustafa suru temizlerken okçular ve destek yavaş yavaş sura yerleişyordu
birden kalenin iç binasından nordlu kahramanlar(!) ve iyi zırhlı bir çok talimli yaya fırladı piyadelere hucum emri verdi lord ve surdanda ilk kendi atladı düşmanı üstlerine çektiler okçularda kahramanların ve talimli yayların işlerini surların üzerinden ok atarak bitirmişti

artık kale ve zafer bizimdi yoldaşlardan 18 i ölmüş 24 ü yaralanmıştı 46 yoldaşı hayattaydı lordun ve bunlardan sadece 22 si savaşacak durumdaydı jeremus cerrahlık yeteneklerini konuşturuyordu
ymra yara bakımı yeteneklerini bunduk ise bir kenarda ayılmaya çalışıyordu lord mustafa bu büyük zaferin ardından kalenin kendisine verilmesini istemişti peki sonra ne oldu?

artık sonrasınıda 2.alburq destanında farnın askerleriyle dönüşü bölümünde okursunuz
o değilde ben ilkez birşeyi yazarken bu kadar gaza geldim :grin: :grin: :grin: :grin: :grin: :grin:
 
Kalemdeydim adımda Köroğlu idi.Kalede beklerken bir anda 200 kişilik bir ordu gördüm kaleye geliyorlardı kalede sadece kendi adamlarım vardı çünkü kaleye adam bırakmamıştım aklımda şu dizeler geçti.
Benden selam olsun Sultan Hakim'e


Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
OK gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar Seda Verip Seslenmelidir
Eğri Kılıç Kında Paslanmalıdır
Düşman geldi,tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Düşer mi Köroğlu hele şanından
Çoğunu ayırır er meydanından
Kırat Köpüğünden Düşman Kanından
Çevrem Dolup Şalvar Islanmalıdır

 
Atvekılıç said:
Kalemdeydim adımda Köroğlu idi.Kalede beklerken bir anda 200 kişilik bir ordu gördüm kaleye geliyorlardı kalede sadece kendi adamlarım vardı çünkü kaleye adam bırakmamıştım aklımda şu dizeler geçti.
Benden selam olsun Sultan Hakim'e


Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
OK gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar Seda Verip Seslenmelidir
Eğri Kılıç Kında Paslanmalıdır
Düşman geldi,tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Düşer mi Köroğlu hele şanından
Çoğunu ayırır er meydanından
Kırat Köpüğünden Düşman Kanından
Çevrem Dolup Şalvar Islanmalıdır

kardeş geniş çaplı bir kaldirya öyküsü yazmayı düşnüyorum karakterini ve şiirini kullanabilirmiyim öykümde hoşuma gitti
 
Elbette.Zaten Köroğlu bir ''halk'' karakteridir.Zaten bu şiiride ben yazmadım.Yazılmış bir şey.Aklımda kalmış bir anda aklıma geldi.(Biraz değiştirdim)
 
Atvekılıç said:
Elbette.Zaten Köroğlu bir ''halk'' karakteridir.Zaten bu şiiride ben yazmadım.Yazılmış bir şey.Aklımda kalmış bir anda aklıma geldi.

köroglunu biliyrdumda şiir senin sandım yaf gerçek isim ve karakter kullanmıyacam hikayemde ama yinede saol
 
Atvekılıç said:
Birşey değil.Keşke böyle yetenek olsa bende.

dene birkaç tane yazmayı bir yazım ekibi oluşturmaya çalışıyorum Lord_Arthurla birlikte birşeyler yapıcaz gibi gerekirse biz hikayenin yazılan kısımlarını yollayalım sende şiir yazmayı dene üstüne(bu arada hikaye felan yok ortada ama yazılır :grin:)
 
kokobanga said:
          OKUYUNNN :smile::smile::smile:

Nord larla dost olduğum zamanda Kral Ragnar ve yanındaki tahminen 10-12 lordu ile Praveni çevrelemiştik. Ben ise char ı camp ta bırakmış tıkınıyordum. Bir anda kral ve lordları şehre hareket etti ve ben ağzımdan kırıklar dökerek campı bıraktım. F2 ye basıp merdivenin başına kadar hareket ettim ve ok atmaya başladım. Bir süre geçince okum kalmamıştı ve en önde olarak ağzım dolu bir şekilde kafama her ok yiyişimde svadyalı nişancılara sövüyordum :smile: :smile:. içeriye girmiştik fakat bir anda turuncumsu bir yazı gördüm! 32 hasar görmüştüm. Arkadaşım hemen ctrl + h yaptı  :grin: :grin: :grin: :grin:. arkamı döndüğümde levha zırhlı bir lord görmüştüm. Bu oydu, o Kral Harlaus ! Esc ye basıp ağzıma bir bisküvi daha attım ve oyuna devam ettim. Harlaus u çevreledik ve Lord Surdun un darbesiyle onu duvardan aşağı düşürdük. Kuleye doğru ilerlememiz uzun sürdü ben birkaç kez duvardan aşağı düştüm. Ben tekrar çıkana kadar svadyalılar bitmişti fakat askerler duvarın aşağısına dönmüşlerdi. Nasıl girmeyi becerdilerse 2 asker dikenlerin ardına geçmişti ve benim okum yoktu. Onların yanına  gidemiyordum ve ctrl + F4 yapacaktım ama ne olduğunu bilmediğim bir hileyi yaptım: yanlışlıkla ctrl + F5 yapmıştım ve yapay zeka modunda onları parçalamamı bisküvi yiyerek seyrettim. Şehir merkezini de aldık ve ardından kaleye girdik. Bir şövalye beni harlaus un yatağının üzerinde bayılttı ve bende screeenshot aldım :smile:. Şövalye bayıldığında artık Praven sarı renge bürünmüştü ve artık kayıtlı oyunumda svadyanın elinde yalnızca Suno ve köyleri kalmıştı. Hala devam ettiğim oyunumda ise Suno Rhodokların, Lord Kastor of Veluca nın kralığının gerizekalı bi lordunda ve şuan Rhodoklarla savaş halinde olsam şu an yanımda duran boş bisküvi paketini çöpe atıp yenisini alırdım :grin: :grin:.
O çektiğin resmi merak ettim :lol:
 
KemalistDevrim said:
Atvekılıç said:
Kalemdeydim adımda Köroğlu idi.Kalede beklerken bir anda 200 kişilik bir ordu gördüm kaleye geliyorlardı kalede sadece kendi adamlarım vardı çünkü kaleye adam bırakmamıştım aklımda şu dizeler geçti.
Benden selam olsun Sultan Hakim'e


Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
OK gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar Seda Verip Seslenmelidir
Eğri Kılıç Kında Paslanmalıdır
Düşman geldi,tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Düşer mi Köroğlu hele şanından
Çoğunu ayırır er meydanından
Kırat Köpüğünden Düşman Kanından
Çevrem Dolup Şalvar Islanmalıdır

kardeş geniş çaplı bir kaldirya öyküsü yazmayı düşnüyorum karakterini ve şiirini kullanabilirmiyim öykümde hoşuma gitti
aha tam da bu yazdığın şiir dün edebiyat sınavında vardı ama o Sultan Hakim değil Bolu Beyi'ydi.:grin: :grin: yapamadım o soruyu :S
 
Native'den bir hikaye...

Bir gün Swadya Krallığının bir lorduyken Khergit ve Rhodok 'la savaş halindeyiz o sıralar Khergit ve Rhodok ortak gibi davranıp bize 2 şer 2 şer saldırıyor ztn şaşılacak iş :roll:

Neyse hikayeye geçelim...

Bir gün Khergit lerden Sancar Han ve birkaç lordu yaklaşık 467 kişilerdi galiba ve Rhodok lardan Kral Graveth miydi neydi o ve birkaç lordu bunlarda yaklaşık 364 kişilerdi galiba nerdeyse yan yana Kral Harlaus 'un üstüne geliyorlar. Kral Harlaus ve ben ise az önce Rhodoktan şehir aldık benim yaklaşık 87 askerim var ii adamlar 2 si hanlardan alınan dilgillerden geriye kalanlar okçu ve şovalye Kralın ise savaşta bayağı bir adam kaybetti ve 78 askeri kaldı Kral onlardan kaçıyordu ben onların üstüne doğru gittim (nası olsa Kral bana katılır bişeler yapar alırız diye[bişeler derken hile demedim :smile:]) ben onlara gittiğimde Kral çoktan kendi şehrine gitmişti ve ben yanlız kaldım... :sad: :cry:

Yaklaşık 900 askere 87 askerle daldım kısacası savaş çok uzun sürdü herkez birbirini kolladı ben en öne geçtim askerlere ilk önce birbirlerine yakın vaziyette başlangıç noktasında durmalarını söyledim okçuları bizden biraz önde durmalarını söyledim.Böylece ilk olarak Khergit atlılarını ve Lordları halledecektik.Harita biraz inişli çıkışlı en sevmediğim harita tipi sonunda bize geldiler okçularımız atlı okçuları indirdikten sonra diğerlerine geçtiler bende ani bir emirle hücuma geçirdik askerleri süvariler öldükten sonra Lordları bayılttık. Bu arada piyadeler yaklaştı ben okçulara bir tepede durmalarını söyledim süvarilerimi ise peşimek taktım sürekli piyadelerin etrafında dönerek yavaş yavaş hepsini harcadık (okçularda yardımcı oldular sağolsunlar :razz:) böylece yaklaşık 900 kişilik orduyu 87 askerle yendim fakat 10 askerim öldü 3 askerim bayıldı
Not:Gerçekten böyle bir savaş oldu uydurmadım :smile: :smile: ve çok uzun surdu ve çok zevkliydi...
Not2:Okurken hayal ederseniz o zevki eminim anlıyacaksınız...
 
Yıllardan 1258 aylardan ise mart ayı (günü hatırlamıyorum) hava nasıl sıcak! nasıl sıcak! donun g.tüne yapışır.Svadyan şövalyeleri atlarını tımarlamaktalar.Birden Efendi Hasan kaleden çıkageldi.
-Hazırlanın Kudan Şehri'ni almaya gidiyoruz
-Ama efendim sayıca azız nasıl alabiliriz bu şehri?
-Yüreğimizle alırız yeğen
Kudan'a hareket etti tüm ordu...Şehir kuşatma altına alındı.İlk sefer şehir garnizonunda bulunan dörtyüz askerin yüze yakınını öldürdük.Amma ve lakin ikinci saldırıya hazırlanırken Vaegir lordlarından biri olan efendi Vlav yüz otuz askeri ile bize saldırıya başladı.Seksen beş askerim vardı.Tamamını sadece 5-6 asker kaybıyla yendim.Efendi Vlav korkak bir köpek gibi kaçtı.Şehir hala kuşatma altında alınca söylerim...:grin:
 
Siyah Uzun yeleleri ve yere kadar uzanmış kuyruğu bulunan atının üzerinde duruyordu. Etrafında kaçışan insanlar hala savaşmaya çalışan Swadya klanı askerleri vardı ama o hala aradığı düşmanını bulamamıştı. Atını kalenin içlerine kadar sürdü ana kapıya geldiğinde ölümün kokusunu Swadya Kralının kokusunu almaya başladı, o ise son bi kaç klandaşı ile teslim olmamak için direniyor Doğulu Khergit klanı yoldaşlarını teker teker biçiyordu.Atından indi, Halmar madenlerinden dövülmüş üzerinde kendi isminin ve şans tanrısı Ryla'ye hitaben yazılmış bir dua işlenmiş kılıcını kınından çıkardı, Sol eline Khergit klanının ortak kullandığı yuvarlak tipi kalkanı özenle yerleştirdi ve Askerlerine " Kralın etrafından çekilin " diye bağırdı.
Khergit piyadeleri ve süvarileri kalan swadyalıları biçerken Jamal ( ana karakterimizin adı :grin: ) iç kalede kral ile göz göze idi. Atından indi rakibine onurlu bir yenilgi tattırmak istiyordu çünkü........


 
Benden de bir ANı


Cengiz Han askerleriyle svadya nın Praven şehrine saldırıyordu.Önüne 2 lord geldi.Cengiz Hana laf edip küfür ettiler,ancak
Cengiz Han saldırıya geçmeden önce=''BİR GÜN YENİLECEĞİZ,ANCAK BUGÜN DEĞİL HAKKINIZI HELAL EDİN!HÜCUMMM''
dedi ve sonra kılıcını kaldırdı,atı bir kralın atı gibi şahlandı dört nala koştu.Belki yenilecekti,ancak pes etmeyecekti.Kılıçlar
çekilip erler muradına erince savaş bitti.Cengiz Han ağır yaralanmış ancak 26 kişiyi kılıçtan geçirmişti.Askerlerinin birçoğu
ölmüştü ancak geri çekilmemişlerdi.Cengiz Han okadar kızdı ki bir gün Calradia nın heryerini istila edecekti...

The Adventures of Chingis Khan.
 
bu benim 0.808 versiyonu Native modundaki charım Prince Rupert(daha sonra General Malavir),seviye 5 oyun demoydu o güne kadar hep yenilirken bu savaştan sonra kendime güven geldi :grin: [onu öylesine koymuştum bu yüzden hikayede sadece Rupert olarak ele alacağız crack olmadığı için seviye 6'ya kadar oynayamıyordum(yanlış anlamayın bu hilecilikle fazla alakası yok herkes oyunu sonuna kadar oynamak ister)]

Hava karanlıktı.Göz gözü görmüyordu.Sadece atın çıkardığı sesler yolda ilerlemeyi kolaylaştırıyordu.Askerlere baktı.Hepsi milisti..Svadya Krallığı da,Vaegir Krallığı da savaş bitsin istiyordu.Ama içlerinde çıkan fitneler,isyanlar,yolsuzluk,hırsızlık,iki kraldaki bitmek bilmeyen hırs ve her türlü olay savaşın bitmesini engelliyordu.Çoğu yerleşim yerinde savaşın izleri kalmış,köylülerin babayiğitleri,eli silah tutanları hayatlarını muhafaza etmeye çalışmış,ya bulunduğu diyarlardan gitmiş ya da çeteler kurup dağlara,ormanlara ya da bozkırlara kaçmışlardı.Bazıları ise işi ileriye götürüp sapıtmış,doğduğu köyleri bile yağmalamışlardı.Kral Harlaus'ta,Kral Yaroglek'te bu durumun farkındaydılar.Ancak köylüleri durduramıyorlardı.Nehir korsanları bile bulunduğu yerden açılmış,yağmalara başlamışlardı.Zaten orduların en büyük kabusları Kara Şövalyeler'di.Kalradya'ya akınlar yapan küçük Kergit grupları Kara Kergitler adını almıştı.Bu Kara Kergitler yağmaların öncüsü oluyorlardı.Bu düşüncelerinden sıyrılan Rupert askerlerine bir defa baktı.4 Svadyalı Milis'le 5 kişiydiler.İçlerinden bir milis çok acıktığını,diğer milislerin de yemek istediğini söyledi.Zaten Rupert da acıkmıştı.Hafif de olsa yağmur yağıyordu.Küçük kamplarını kurdular ve çevreyi kontrol ettiler.Çünkü bir baskın herkesi öldürebilirdi.Bu yüzden Rupert silahını yanından ayırmadı.Acıktığını söyleyen o milis tam ekmeğini ısırırken boğazına bir ok yedi.Baktılar,bunlar Kara Kergit Yağmacıları'ydı.Dört nala üzerilerine geliyorlardı.Herkes silahına sarıldı.Bereket versin Rupert'in atı yanındaydı.Tek sıçrayışta atın üstüne atladı ve düşmana saldırdı.Ancak sayıları onlardan fazlaydı.Milislerden biri hücuma kalkıştığında bir Kara Kergit Muhafızı ona kargısını koltuklamış geliyordu.Rupert o manzaraya bakmak istememişti ve sağa dönerken kılıcıyla bir muhafızın kafasını kesmişti.O şaşkınlıkla sağa sola bakarken Rupert atının vurulduğunu sonradan farketti.Adamlarını da göremiyordu çevrede.Tek kalmıştı ve yağmacılar üzerine geliyordu.Başka şansı yoktu.Teslim olamazdı.Kılıcını kavradı ve o soğukluğu hissetti.Gözlerini kısarak düşmanına baktı.Atıyla son sürat ona doğru geliyordu.Daha önce görülmemiş bir çeviklikle zıplayıp adamı öldürdü.Ölmemişti.Gülümsedi.Şanslı olduğunu düşündü.Ama böyle şans olmazdı.Sonra karşıdan başka bir atlı çıktı.Dikkatlice baktı.Bu adamda herhangi bir açık yoktu.Mecburi kılıcını öylece salladı.O kadar güçlü savurmuştu ki atın ayakları kesilmekle kalmadı,atın metrelerce yuvarlanmasına sebep oldu.Adam bir süre yerde kaldı.Rupert ise diğer bir düşmana doğru baktı.Mızrağını kavramış,küçümser bir halde ona bakıyordu.Sonra saldırıya geçti.Rupert önceki adama da yaptığının aynısını bu adama da yaptı.Öyle ki düştüğü sırada Rupert'in sert bir darbesiyle bayıldı.Sonraki geleni karşılayamazdı.Çünkü atını öldürdüğü ilk adam fırsat kolluyor,meşgul olduğu bir anını bekliyordu.Öyle de oldu.Kılıçla balta havada çarpıştı.Kıvılcımlar artıyordu.Daha sonra Rupert'in üstü kanla dolmuştu.Kılıç adamın miğferini paramparça etmiş,kafasının üst tarafında derin bir yarık olmuştu.O an ise grubun lideri saldırıya geçti.Savaş konusunda yetenekli olan süvari Rupert'a karşı saldırıya geçti.Rupert bir kaç hamleden sonra bu adamın diğerleri gibi olmadığını anlamıştı.Karşısındaki ise önceki süvari gibi rakibini hor görmüyor,tam tersi empati kurmaya çalışarak taktiklerini anlamaya çalışıyordu.Daha sonra Rupert'a koltuklanmış kargı vuruşu yapmaya hazırlandı.Rupert fazla bir şey yapamazdı.Savunma yapmak zorundaydı.Ancak kargısını koltuklamış adam Rupert'in kalkanını parçalamış,savunmasını azaltmıştı.Sonra Rupert'in aklına şaşırtmaca yapmak geldi.Rupert hızla koşmaya başladı,adam ise kovalamaya.Rupert'in planı işliyordu.Kaçar gibi yaptı ve zıplayarak kılıcını sağa savurdu.Son adam Rupert'in liderlerini nasıl öldürdüğüne inanamadı ve hızla meydandan kaçmaya çalışıyordu.Rupert yanındaki ata atladı ve adam kaçamadan boynunu uçurdu.Meydana baktığında canlı bir şey gözükmüyordu.Ancak iki milisin ayağa kalkmaya çalıştığını gördü ve hemen atını yanlarına sürdü.
Arkadaşlarını meydana defnettiler ve ganimetlerle yollarına devam ettiler.İşte o gün Rupert kendine güvenmeyi ve ölümden korkmamayı öğrendi.
 
Tmm bende yazayım bir tane
Battle sizer daha yeni çıkmıltı bende indirip savaşan asker sayısını 200 yapmıştıp sonra oyuna girdi bir kaç gün geçti kara şövalyeler çıktı benim ordu 70 kişilik yada 72 kişilikti onlar 200 500 arası gruplarla dolaşıyordu.beni takip edip yakaladılar her savaşta biz 20 onlar 180 kişiydi  ben kese kese yorulmuştum skora baktım sadece 50 kişi öldürmüşüm dedim "bu savaş 10 saat bitmez" (hilesiz oynıyordum) google ye girdim mount&blade hile ctrl+f hilesi gene savaşa girdim savaş ctrl+f yapa yapa bitmedi sıkıldım ordunun komutasını küçük kız kardeşime verdim ctrl+f yi yaparak oyun oynadını sanıyordu en sonunda savaşı kazandım ama büssürü esir sadece 20 tane alabildim sonra kralla savaş felan derken sıkıldım bende mod yapmaya başladım oyunu oynamadan mod yapıyordum
 
evet arkadaşlar şimdi yazdığım umur1515 ve çalışma arkadaşlarının emeğiyle hazırlanan KtO(Khergit to Ottomans) modunun sonradan yazılan senaryosu (bunu kendim yazdım hatta bu topic'de bulabilirsiniz:http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,115230.50.html#quickreply)

SoulStealer said:
umur kardeş mod çok güzel denedim ellerine sağlık ama şu senaryo içime sinmedi ya
biliyorum taleworlds resmi sitesindeki FAQ(SSS)da oyunda büyü mevcut mu diye soruluyor ve cevaben hayır deniliyor
ama bu bir senaryo(uydur uydurabildiğin kadar :grin: ) o yüzden bakalım beğenecek misin

Hava soğuktu.Sancar Han son günlerdir bu tür kabuslar görüyordu.Tüm Kalradya,Kergit Hanlığına hücum ediyor,köylüler diri diri yakılıyor,askerlerin kafalarını uçuruyorlardı.Tüm müneccimlere bu rüyanın tabirini soruyor ancak etkin bir çözüm bulamıyordu.Yine böyle bir rüyadaydı.Ama tam rüyanın sonunda Kergit Hanlığının sırtını dayadığı koca dağlar yarılıyor,içinden tüylü parlak altın tolgalı,koca yuvarlak kalkanlı zırhlı süvari ve piyadelerin çıktığını görüyordu.Sonra bir grup enstrümanlı asker görüyordu.Bu askerler tüm Kalradya'ya hücum ediyor ve tüm Kalradya'yı ele geçiriyorlardı.Sonra Sancar Han o askerlerin kralının huzuruna çıkıyordu.Daha sonra o kral Sancar Han'a çevresinde yakut,zümrüt,elmas,safirle süslenmiş altın bir taç takıyordu ve Sancar Han tüm Kalradya'nın hakimi oluyordu.Bir yaşlı adam gören Han,adamın Sancar Han'a Tulga hanına girmesini söylüyordu.Hanın kapılarını açınca da rüya bitti.Rüyasından uyanan Sancar Han hemen tüm askerlerine o adamı bulmasını emretti.Gece gece askerler uykuyla uyanıklık içinde harekete geçtiler.Sonunda o adamı buldular.Han yaşlı adama rüyayı yorumlattı.Adam:
-O rüyada gördüklerin gerçek olacak.Tüm Kalradya sana saldıracak.Bu şafak tüm Kergit Hanlığını doğudaki o dağlara çek.Şafak sökerken dağ yarılacak.O gördüğün askerler Osmanlı denilen bir ordu.Onlar başka bir dünyadan geliyorlar.Siz de onlarla yer değiştireceksiniz.Onlar sizin yerinizi,siz ise onların yerini alacaksınız.Bir gün gökte bir anka kuşu görürseniz o Osmanlı'nın Kalradya'yı ele geçirdiğine işarettir.O zaman o gün bitmeden yine tüm Hanlığı doğuya çek.Yine dağlar yarılacak ve Kergit Hanlığı tüm Kalradya'ya yayılacak,siz de Kalradya Krallığının tek kralı olacaksınız.
Bunları duyan Sancar han çok şaşırdı ancak yaşlı adamı dikkate aldı.Tüm Hanlığı dağlara çekti.O gün ise gerçekten dört bir yandan ordular Kergit Hanlığının ikamet ettiği topraklara saldırdı.Ancak şehirlerin bomboş olduğunu gören ordular bu sefer birbirlerine saldırdılar.Savaş devam ederken bir gürültü duydular.Yer gök sallandı.Hatta Kalradya'nın en sağlam 2 kalesinden biri olan Unuzdak Kalesi bile yıkıldı.Yaşlı adamın dediği gerçek olmuştu.Osmanlı Ordusu dağlardan Kalradya'ya giriş yaptı.Sancar Han 2.Bayezid ile görüştü ve ona rüyayı anlattı.2.Bayezid olumlu karşıladı ve tepelerde tek bir ses duyuldu:
-Haydin,Ya Allah!
Sancar Han gitmeden önce bu kahraman orduya son bir kez baktı.Belki de yaşlı adam haklıydı.Bu düşüncelerle birlikte atını dağlara doğru sürdü.
 
dostlar ben bir roman yazıyorum belki görmüşsünüzdür.görmeyenleri de imzamdaki konuya bekliyorum.
bir sonraki bölüm yazım aşamasındadır yarın ya da haftasonu koyacağım onu da.
 
Back
Top Bottom