İçerik;Öncelikle selamlar! Bu konuda genel olarak Skyrim'de oynadığım karakterimin ağzından Mjoll'e gönderilmiş mektuplar bulunacak. Açıkçası bunları neden foruma koyma ihtiyacı hissettim bilemiyorum. Pek okunacak şeyler değiller. Sadece oyunda kendimi karaktere fazla kaptırmamın sonucunda oluşmuş hislerin dışavurumu olan karalamalar. Ama bilgisayarımda çürüyüp durmasındansa buraya geçirmek daha mantıklı geldi. Umarım bir konu kirliliği yaratmamışımdır. Okuyacak olanların zevk alması dileğiyle...
Not; Yazım hataları veya TESV:Skyrim evreni ile ilgili hatalar için şimdiden özür dilerim. Yazım hatalarını belirtirseniz düzeltmeye çabalarım. The Elder Scrolls evreni ile ilgili engin bir bilgi sahibi olmadığımdan bu konuda sık yanlışlarım olabilir. Bu konuda da yardımlarınızı esirgememenizi bekliyorum..
Sizi daha fazla sıkmadan birinci mektubu sizlerle paylaşıyorum;
Not; Yazım hataları veya TESV:Skyrim evreni ile ilgili hatalar için şimdiden özür dilerim. Yazım hatalarını belirtirseniz düzeltmeye çabalarım. The Elder Scrolls evreni ile ilgili engin bir bilgi sahibi olmadığımdan bu konuda sık yanlışlarım olabilir. Bu konuda da yardımlarınızı esirgememenizi bekliyorum..
Sizi daha fazla sıkmadan birinci mektubu sizlerle paylaşıyorum;
Mjoll,
Öncelikle, uzun zamandır benden haber alabileceğin bir mektup göndermediğim için özür dilerim. Ve seni göl kıyısındaki bir konağa tıkılı kalmaya zorladığım için de özür dilerim. Seçme şansın olsa, dört duvar arasında sıkışıp kalmaktansa eline kılıcını alıp benimle beraber yolları arşınlamayı tercih edeceğini biliyorum. Ama sen çocuklarımıza bakmak için geride kalmayı tercih ettin. O yetimhanede tanık olduklarımızdan sonra çocuklarımızı başka ellere teslim etmemek istemeni tamamiyle anlıyorum. Bu yüzden şikayet etmeyeceğim.
Ayrıca şundan eminim ki; Evimizin etrafındaki ormanda Lucia ve Sofie’ye avlanmayı öğretmekten pek büyük bir zevk alıyorsundur. Sadece ormanı tamamiyle tüketmeyin yeter. Eve döndüğümde beraber avlayabileceğimiz kadar hayvan kalmalı ormanda! Ulak bu mektupla beraber iki uzun yay teslim edecek size. O afacanlar ben dönene kadar en azından kirişi çekmeye alışsa iyi olur, yoksa onları bir güzel azarlayacağım, öğretmenleri olan seni de tabi!
Bu arada evin kuzeyinde bulunan yolun hemen üstündeki sunağa dikkat etmeyi unutma. Biliyorum, aslında sana bu uyarıyı yapmama gerek yok ama kendi içimi rahatlatmak için yapıyorum bunu. Senin de farkında olduğun gibi aptal Ruhçağıranlar bir nedenden dolayı orayı kullanmayı bir türlü bırakmıyorlar. Şu ana kadar kaç tanesini öldürdük bilmiyorum ama hala gelmeye devam ediyorlar. Çocuklarımızı oradan olabildiğince uzak tut lütfen. Ruhçağıranların ne yapacaklarını tahmin etmek zor. Her ne kadar bize dokunmamaları gerektiğini biliyor olsalar da her an bir delilik yapabilirler. Ayrıca çocukların onları görüp rahatsız olmalarını veya korkmalarını istemem. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da sana güvenim tam! O aptal sunağı sürekli göz hapsinde tut ve yaklaşmalarına izin verme lütfen..
Umarım Falkreath’dan erzak tedariki aksamadan sürüyordur. Eğer her şey anlaştığımız gibiyse, hiçbir erzak sorununuz olmaması gerekiyor. Ama bir sorun baş gösterirse hemen Lydia’yı Siddgeir’e gönder. Lydia’yı benim gönderdiğimi bilmesi yeter; Siddgeir Ejderdoğan’a her türlü sorunun çözümünde yardım edecektir. Ejderdoğan olmanın yararlarından biri bu sanırım. Mevkibeyleri bana yardım etmeye daha istekli oluyorlar.
Sanırım durumumu merak edip kaygıya düşmemen için biraz da kendimden bahsetmem gerekiyor. Skyrim boyunca seyahat edip yeni yerler görüyorum. Doğrusu bu şikayet etmemem gereken bir şey. Ama yanımda sen olsaydın daha iyi hissederdim kendimi. Birlikte dolaşmak, hiçbir amacımız ve varılacak bir hedefimiz olmadan Skyrim’i keşfetmek güzel olurdu. Gölgeyele gayet iyi bir yoldaş aslında. Genellikle yolculuklarım sırasında onunla konuşuyorum. Fakat farkında olmadan senin ismini dillendirdiğim, sanki yanıbaşımdaymışsın gibi sağıma dönüp baktığım anlar da olmuyor değil bazen. O anlarda seni ne kadar sevdiğimi ve özlediğimi hatırlıyorum tekrar.. Evimizi, seni ve kızları yeniden görmek için sabırsızlanıyorum!
Bu arada sana, sadece sana bahsetmem gereken bir konu var; Hala devam eden iç savaş konusundaki hislerini biliyorum. Ve benim bu savaşta tarafsız kalmamı istediğini de biliyorum. Ulu Hrothgar’daki toplantıda iki tarafında sürekli bencilce isteklerini savurup bir karar vermem, daha doğrusu bir taraf seçmem konusunda sürekli bana nasıl baskı yaptığını hatırlıyorsundur. O zamandan beri, savaşın sadece bencilce nedenler üzerine kurulu olduğunu ve o aynı bencilce nedenler için devam ettiğini biliyorduk. Skyrim’i ve içerisinde yaşayanları gerçekten düşünen hiç kimse yok... Ve bu yüzden şu ana kadar bir taraf tutmaktan kaçındım.
Ama ben kafamı çevirip başka bir tarafa baksam bile insanlar birbirilerini öldürmeye devam ediyor. Ve savaşı sonlandıracak güce sahip olsam bile bunu kullanmama kararım yüzünden her an yeni ölümler olması gerçeğini aklımdan bir türlü silip atamıyorum. Evet, biliyorum, böyle düşünmemeliyim. İmparatorluk ve Fırtınapelerinler kendi tercihlerine göre hareket ediyorlar, bu yüzden olaylardan ben sorumlu değilim. Ama.. ama aklıma gelen fikirleri bir türlü silip atamıyorum işte!
Bundan yaklaşık iki hafta önce, bir kale harabesi bulmuştum. Nehrin hemen kenarında yer alıyordu. Bir taşkın sırasında sel baskınına uğradığını anladım etrafında biraz dolaştıktan sonra. Benim ne kadar meraklı olduğumu çok iyi biliyosun! Tabi ki benden bekleyeceğin şekilde içeriye girdim! İlk başlarda pek bir şey yoktu, kale tamamiyle terk edilmiş gibiydi.. Etrafta dolaşmaya başladım, kalıntılardan anladığım kadarıyla bir İmparatorluk kalesiydi. Sonra birkaç günlük buldum ve onları karıştırdım. Midemi bulandıran gerçekleri o günlüklerde buldum işte! Günlüklerde Fırtınapelerini esirlerinden bahsediyordu, bir sel baskınından ve İmparatorluk askerlerinin savaş esirlerini kafeslerde bırakarak kaleyi terk edişinden.. En kötüsü de neydi biliyor musun Mjoll, inanmadım! Kimsenin böyle bir şey yapabileceğine inanmadım! Savaşın insanları neye çevirdiğini görmüştüm, ama yine de inanamadım işte! Böylelikle içimde bir korkuyla hapishaneye indim, parmaklıkların ardının boş olmasını dileyerek etrafa bakındım; Maalesef değildi. Esirleri gördüm. Boğulmuş, etrafa dağılmış, çürümeye başlamış cesetler...
O manzara hala zihnimde, beni avlayan bir avcı gibi dolaşıyor ve gece uyku için gözlerimi kapattığımda beni yakalıyor, en savunmasız anımda boğazıma yapışıyor ve nefes alamayacak bir hale getiriyor beni. Bazen çığlıklar atarak uyanıyorum, bazı anlar da kendimi farkında olmadan uyanmış ve ağlarken buluyorum.
İlk başlarda bu olaydan sonra derhal Fırtınapelerinlere katılmak istedim. Bazen ne kadar fevri hareketler yaptığımı biliyorsun. Bu da onlardan biriydi işte. Hatta Miğferyeli’ne olan yolun yarısını geçmiştim. Ancak Gölgeyele’yi fazla yorduğum için verdiğim kısa bir molada hareketlerimi sorgulayacak kadar sakinleşebildim ve o zaman Ulfric’in Markarth’da yaptıkları aklıma geldi! Böylece, aptalca bir hata yapmaktan kendimi alıkoydum ve yolumu değiştirdim, Miğferyeli’nden uzaklaştım.
Mjoll... Ne yapmalıyım bilmiyorum. Kendimi kaybolmuş hissediyorum. Bir şey yapmak istediğimi biliyorum ama ne yapmak istediğimi bilmiyorum! Bu his beni yavaş yavaş sarmalıyor ve ağır, koyu bir çaresizliğe gömüyor. O çaresizlik hissinden hiç çıkamayacakmışım gibi hissediyorum. Bu aptalca savaşı bitirebilirim. Ama ne yapmalıyım? Kimi seçmeliyim? İmprataroluk? Onların daha kendi sorunlarını çözemediklerini biliyorum. İmparatorluk çöküyor ve Skyrim’i de kendileriyle beraber götürmeye kararlılar. Talos’a ibadet yasağı bile İmparatorluğun ne kadar aciz olduğunu gösteriyor. Var olan son güçlerini de Fırtınapelerinlerin üzerinde harcıyorlar. Eğer kazanamazlarsa Skyrim’deki yenilgileri onların ölümü olur ve onlarda bunu biliyorlar... Bunları bildikten sonra gerçekten İmparatorluğu desteklemeli miyim? Üstelik İmparatorluğun Skyrim’i hiç umursamadığını bilmeme rağmen! Eğer kazanırlarsa Skyrim uzun bir süre daha onların elinde olacak ve bunun iyi mi yada kötü mü olacağını kestiremiyorum.
Fırtınapelerinlere katılsam diyorum... Bu seferde Ulfric’in görüntüsü gözümün önüne geliyor. Bütün o hırs, yönetmek için yanıp tutuşan o gözler kafamda canlanıyor. Markarth’da Yeminliler’e yaptıklarını biliyordum. Ya bütün Slyrim’e sahip olduğunda! Elfler, Khajiitler ve Argonianlar ne yapacak o zaman? Ulfric’in onlara tahammülü olmadığını biliyorum. Yani yönetime geçerse diğer türler pek güvende olmayacak. Ya onlar da bir isyan çıkarırsa? Bu sefer başka bir savaş vermek zorunda kalacağız diye korkuyorum... Birde Thalmor var! Eğer ki İmparatorluk mağlup olur da Fırtınapelerinler zafer kazanır ve Skyrim bağımsız olursa, Thalmor sessizce bizim bağımsızlığımızı kabullenecek mi? Eğer kabullenmezse de Ulfric, Thalmor’u yenebilecek güce sahip mi? Bu sorular sürekli zihnimde cevap bekliyor.
Sanırım sorunlarımla senin içine endişe düşürmüşümdür? Bunun için özür dilerim. Ama bu düşünceleri sana yazmasaydım deliliğe sürüklenirdim diye korktum. Kelimeler kendiliğinden çıktı işte. Sadece kafamda seninle dertleştiğimi hayal etmem yetti bütün sıkıntılarımı yazıya geçirmem için.
Yakın bir tarihte evime, sizlere geri dönebilirim. Bu düşüncelerden biraz bile olsa kurtulmak ve sizinle beraber huzurlu birkaç gece geçirmek bana iyi gelecektir. Hem bu mektupta yazdığım dertlerimi sana yüz yüzeyken anlatır ve o beni her zaman sakinleştirmeyi başaran sesinden çıkan tavsiyeleri dinlerim. Kim bilir, ulak bu mektubu ulaştırmadan belki ben gelmiş olurum! Ve mektubu birlikte okuruz!
Sanırım çok uzun bir yazı oldu ve bir şeyler okurken çok sıkıldığını biliyorum. Bu yüzden daha fazla yazmayacağım. Seni ve kızları çok sevdiğimi unutma ve o küçük afacanların unutmadığından da emin ol! Lydia’yı da görmek için sabırsızlanıyorum. Hepinizi eğlendirecek bir ton hikayeyle geri döneceğim!
Tekrar bir mektup yazarak size durumumu yakında bildireceğim. Mara’ya sizi koruması için dua ediyorum.
Öncelikle, uzun zamandır benden haber alabileceğin bir mektup göndermediğim için özür dilerim. Ve seni göl kıyısındaki bir konağa tıkılı kalmaya zorladığım için de özür dilerim. Seçme şansın olsa, dört duvar arasında sıkışıp kalmaktansa eline kılıcını alıp benimle beraber yolları arşınlamayı tercih edeceğini biliyorum. Ama sen çocuklarımıza bakmak için geride kalmayı tercih ettin. O yetimhanede tanık olduklarımızdan sonra çocuklarımızı başka ellere teslim etmemek istemeni tamamiyle anlıyorum. Bu yüzden şikayet etmeyeceğim.
Ayrıca şundan eminim ki; Evimizin etrafındaki ormanda Lucia ve Sofie’ye avlanmayı öğretmekten pek büyük bir zevk alıyorsundur. Sadece ormanı tamamiyle tüketmeyin yeter. Eve döndüğümde beraber avlayabileceğimiz kadar hayvan kalmalı ormanda! Ulak bu mektupla beraber iki uzun yay teslim edecek size. O afacanlar ben dönene kadar en azından kirişi çekmeye alışsa iyi olur, yoksa onları bir güzel azarlayacağım, öğretmenleri olan seni de tabi!
Bu arada evin kuzeyinde bulunan yolun hemen üstündeki sunağa dikkat etmeyi unutma. Biliyorum, aslında sana bu uyarıyı yapmama gerek yok ama kendi içimi rahatlatmak için yapıyorum bunu. Senin de farkında olduğun gibi aptal Ruhçağıranlar bir nedenden dolayı orayı kullanmayı bir türlü bırakmıyorlar. Şu ana kadar kaç tanesini öldürdük bilmiyorum ama hala gelmeye devam ediyorlar. Çocuklarımızı oradan olabildiğince uzak tut lütfen. Ruhçağıranların ne yapacaklarını tahmin etmek zor. Her ne kadar bize dokunmamaları gerektiğini biliyor olsalar da her an bir delilik yapabilirler. Ayrıca çocukların onları görüp rahatsız olmalarını veya korkmalarını istemem. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da sana güvenim tam! O aptal sunağı sürekli göz hapsinde tut ve yaklaşmalarına izin verme lütfen..
Umarım Falkreath’dan erzak tedariki aksamadan sürüyordur. Eğer her şey anlaştığımız gibiyse, hiçbir erzak sorununuz olmaması gerekiyor. Ama bir sorun baş gösterirse hemen Lydia’yı Siddgeir’e gönder. Lydia’yı benim gönderdiğimi bilmesi yeter; Siddgeir Ejderdoğan’a her türlü sorunun çözümünde yardım edecektir. Ejderdoğan olmanın yararlarından biri bu sanırım. Mevkibeyleri bana yardım etmeye daha istekli oluyorlar.
Sanırım durumumu merak edip kaygıya düşmemen için biraz da kendimden bahsetmem gerekiyor. Skyrim boyunca seyahat edip yeni yerler görüyorum. Doğrusu bu şikayet etmemem gereken bir şey. Ama yanımda sen olsaydın daha iyi hissederdim kendimi. Birlikte dolaşmak, hiçbir amacımız ve varılacak bir hedefimiz olmadan Skyrim’i keşfetmek güzel olurdu. Gölgeyele gayet iyi bir yoldaş aslında. Genellikle yolculuklarım sırasında onunla konuşuyorum. Fakat farkında olmadan senin ismini dillendirdiğim, sanki yanıbaşımdaymışsın gibi sağıma dönüp baktığım anlar da olmuyor değil bazen. O anlarda seni ne kadar sevdiğimi ve özlediğimi hatırlıyorum tekrar.. Evimizi, seni ve kızları yeniden görmek için sabırsızlanıyorum!
Bu arada sana, sadece sana bahsetmem gereken bir konu var; Hala devam eden iç savaş konusundaki hislerini biliyorum. Ve benim bu savaşta tarafsız kalmamı istediğini de biliyorum. Ulu Hrothgar’daki toplantıda iki tarafında sürekli bencilce isteklerini savurup bir karar vermem, daha doğrusu bir taraf seçmem konusunda sürekli bana nasıl baskı yaptığını hatırlıyorsundur. O zamandan beri, savaşın sadece bencilce nedenler üzerine kurulu olduğunu ve o aynı bencilce nedenler için devam ettiğini biliyorduk. Skyrim’i ve içerisinde yaşayanları gerçekten düşünen hiç kimse yok... Ve bu yüzden şu ana kadar bir taraf tutmaktan kaçındım.
Ama ben kafamı çevirip başka bir tarafa baksam bile insanlar birbirilerini öldürmeye devam ediyor. Ve savaşı sonlandıracak güce sahip olsam bile bunu kullanmama kararım yüzünden her an yeni ölümler olması gerçeğini aklımdan bir türlü silip atamıyorum. Evet, biliyorum, böyle düşünmemeliyim. İmparatorluk ve Fırtınapelerinler kendi tercihlerine göre hareket ediyorlar, bu yüzden olaylardan ben sorumlu değilim. Ama.. ama aklıma gelen fikirleri bir türlü silip atamıyorum işte!
Bundan yaklaşık iki hafta önce, bir kale harabesi bulmuştum. Nehrin hemen kenarında yer alıyordu. Bir taşkın sırasında sel baskınına uğradığını anladım etrafında biraz dolaştıktan sonra. Benim ne kadar meraklı olduğumu çok iyi biliyosun! Tabi ki benden bekleyeceğin şekilde içeriye girdim! İlk başlarda pek bir şey yoktu, kale tamamiyle terk edilmiş gibiydi.. Etrafta dolaşmaya başladım, kalıntılardan anladığım kadarıyla bir İmparatorluk kalesiydi. Sonra birkaç günlük buldum ve onları karıştırdım. Midemi bulandıran gerçekleri o günlüklerde buldum işte! Günlüklerde Fırtınapelerini esirlerinden bahsediyordu, bir sel baskınından ve İmparatorluk askerlerinin savaş esirlerini kafeslerde bırakarak kaleyi terk edişinden.. En kötüsü de neydi biliyor musun Mjoll, inanmadım! Kimsenin böyle bir şey yapabileceğine inanmadım! Savaşın insanları neye çevirdiğini görmüştüm, ama yine de inanamadım işte! Böylelikle içimde bir korkuyla hapishaneye indim, parmaklıkların ardının boş olmasını dileyerek etrafa bakındım; Maalesef değildi. Esirleri gördüm. Boğulmuş, etrafa dağılmış, çürümeye başlamış cesetler...
O manzara hala zihnimde, beni avlayan bir avcı gibi dolaşıyor ve gece uyku için gözlerimi kapattığımda beni yakalıyor, en savunmasız anımda boğazıma yapışıyor ve nefes alamayacak bir hale getiriyor beni. Bazen çığlıklar atarak uyanıyorum, bazı anlar da kendimi farkında olmadan uyanmış ve ağlarken buluyorum.
İlk başlarda bu olaydan sonra derhal Fırtınapelerinlere katılmak istedim. Bazen ne kadar fevri hareketler yaptığımı biliyorsun. Bu da onlardan biriydi işte. Hatta Miğferyeli’ne olan yolun yarısını geçmiştim. Ancak Gölgeyele’yi fazla yorduğum için verdiğim kısa bir molada hareketlerimi sorgulayacak kadar sakinleşebildim ve o zaman Ulfric’in Markarth’da yaptıkları aklıma geldi! Böylece, aptalca bir hata yapmaktan kendimi alıkoydum ve yolumu değiştirdim, Miğferyeli’nden uzaklaştım.
Mjoll... Ne yapmalıyım bilmiyorum. Kendimi kaybolmuş hissediyorum. Bir şey yapmak istediğimi biliyorum ama ne yapmak istediğimi bilmiyorum! Bu his beni yavaş yavaş sarmalıyor ve ağır, koyu bir çaresizliğe gömüyor. O çaresizlik hissinden hiç çıkamayacakmışım gibi hissediyorum. Bu aptalca savaşı bitirebilirim. Ama ne yapmalıyım? Kimi seçmeliyim? İmprataroluk? Onların daha kendi sorunlarını çözemediklerini biliyorum. İmparatorluk çöküyor ve Skyrim’i de kendileriyle beraber götürmeye kararlılar. Talos’a ibadet yasağı bile İmparatorluğun ne kadar aciz olduğunu gösteriyor. Var olan son güçlerini de Fırtınapelerinlerin üzerinde harcıyorlar. Eğer kazanamazlarsa Skyrim’deki yenilgileri onların ölümü olur ve onlarda bunu biliyorlar... Bunları bildikten sonra gerçekten İmparatorluğu desteklemeli miyim? Üstelik İmparatorluğun Skyrim’i hiç umursamadığını bilmeme rağmen! Eğer kazanırlarsa Skyrim uzun bir süre daha onların elinde olacak ve bunun iyi mi yada kötü mü olacağını kestiremiyorum.
Fırtınapelerinlere katılsam diyorum... Bu seferde Ulfric’in görüntüsü gözümün önüne geliyor. Bütün o hırs, yönetmek için yanıp tutuşan o gözler kafamda canlanıyor. Markarth’da Yeminliler’e yaptıklarını biliyordum. Ya bütün Slyrim’e sahip olduğunda! Elfler, Khajiitler ve Argonianlar ne yapacak o zaman? Ulfric’in onlara tahammülü olmadığını biliyorum. Yani yönetime geçerse diğer türler pek güvende olmayacak. Ya onlar da bir isyan çıkarırsa? Bu sefer başka bir savaş vermek zorunda kalacağız diye korkuyorum... Birde Thalmor var! Eğer ki İmparatorluk mağlup olur da Fırtınapelerinler zafer kazanır ve Skyrim bağımsız olursa, Thalmor sessizce bizim bağımsızlığımızı kabullenecek mi? Eğer kabullenmezse de Ulfric, Thalmor’u yenebilecek güce sahip mi? Bu sorular sürekli zihnimde cevap bekliyor.
Sanırım sorunlarımla senin içine endişe düşürmüşümdür? Bunun için özür dilerim. Ama bu düşünceleri sana yazmasaydım deliliğe sürüklenirdim diye korktum. Kelimeler kendiliğinden çıktı işte. Sadece kafamda seninle dertleştiğimi hayal etmem yetti bütün sıkıntılarımı yazıya geçirmem için.
Yakın bir tarihte evime, sizlere geri dönebilirim. Bu düşüncelerden biraz bile olsa kurtulmak ve sizinle beraber huzurlu birkaç gece geçirmek bana iyi gelecektir. Hem bu mektupta yazdığım dertlerimi sana yüz yüzeyken anlatır ve o beni her zaman sakinleştirmeyi başaran sesinden çıkan tavsiyeleri dinlerim. Kim bilir, ulak bu mektubu ulaştırmadan belki ben gelmiş olurum! Ve mektubu birlikte okuruz!
Sanırım çok uzun bir yazı oldu ve bir şeyler okurken çok sıkıldığını biliyorum. Bu yüzden daha fazla yazmayacağım. Seni ve kızları çok sevdiğimi unutma ve o küçük afacanların unutmadığından da emin ol! Lydia’yı da görmek için sabırsızlanıyorum. Hepinizi eğlendirecek bir ton hikayeyle geri döneceğim!
Tekrar bir mektup yazarak size durumumu yakında bildireceğim. Mara’ya sizi koruması için dua ediyorum.
https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,369709.msg8839934.html#msg8839934
https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,369709.msg8846409.html#msg8846409