MAVİ ŞÖVALYELER(5.BÖLÜM VE ANİ SON)

Users who are viewing this thread

Zeyon88

Knight at Arms
Harita:
Diyarlar(kuşatmadan yüzyıl sonra)
Mirka Krallığı: Bilinen krallıklar arasından en geniş coğrafyaya sahip olanı. Büyük bir ekonomisi, güçlü bir ordusu var. Kral Fayk tarafından yönetiliyor.

Munyar Krallığı: Ticaret merkezi ve Mavi Şövalyelerin yuvası olan Zaynt Patin şehrine sahip. Kralları Zümk Reki. Mavi Şövalyeler Konseyi kralın yaptıklarını denetliyor.

Perk Krallığı: Zamanında Yahn Çölü gibi ölümcül bir yerde bile toprağı olduğu söylenen deniz kenarı krallığı. Eskiden çok büyükmüş fakat işgaller ile küçülmüş. Yine de kendilerini en üstün ırk olarak görmeyen bir vatandaşları nadir bulunur. Kral Sork tarafından yönetiliyor ve derebeylik sistemleri var.


Zank Sultanlığı: Sultan Ahre tarafından yönetilen etkinlik, bar ve han dolu ülke. Önemli madenlere sahipler.

Karmelle: Büyücülerin diyarı olduğu ile ilgili yüzlerce efsane var. Liderleri Bilge Mar. Çölde yaşayabildikleri söyleniyor.
 

Şövalyeler
Kara Şövalyeler: Zamanında Zenutedler ile işbirliği yapmış, herkesin kabuslarına girmiş ve Mavi Şövalyeler tarafından yok edilmiş çölden geldikleri iddia edilen topluluk.

Mavi Şövalyeler: 1. derece Şövalyeler. Çok güçlüler ve sayıları seksen civarında.

Kızıl Şövalyeler: 2. derece şövalyeler ve savaşlarla ilgileniyorlar.

Beyaz Işık Şövalyeleri: Genellikle güvenlikle uğraşan 3. derece çırak şövalyeler. Bazen orduya destek olabiliyorlar.

BÖLÜMLERE BAĞLANTI İLE ERİŞİM:
1.Bölüm https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg8994973.html#msg8994973
2.Bölüm https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg8995416.html#msg8995416
3.Bölüm https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg8996176.html#msg8996176
4.Bölüm https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg8998774.html#msg8998774


GİRİŞ Paskoren Kuşatması(1 Temmuz 201:cool:
''Mirka Krallığına bağlı Paskoren Kalesi Zenutedler tarafından kuşatma altındaydı. Zenutedler bu kuşatma için büyük bir hazırlık yapmışlardı ve bu kuşatmaya genellikle savaşlara katılmayı tercih etmeyen Kral Konri bile katılmıştı. Zenutedler'in ordusu Paskoren'i savunanların yedi katı kadardı. Kuşatmada Konri'nin en küçük oğlu Sümye de bulunuyordu. Dört abisi de önceki kuşatma denemelerinde ölmüştü. Kral Konri çok hırslıydı ve bu kaleyi ele geçirmeden rahat etmeyecekti. Ellili yaşlardaki Kral Konri ülkesindeki çoğu genç savaşçıdan daha iyi dövüşüyordu,  ülkesinin en iyi savaşçılarının bile annelerinin eteğinde ağlamasını sağlayacak bir dövüş yeteneği vardı. Bu savaş için yoğun talimler yapmıştı. Paskoren Kalesi ise Mirka Krallığı tarafından beş asır önce yapılmıştı ve beş asırdır da Mirkalılar'ın elindeydi, yüzlerce kuşatma denemesine karşı gelmişti.

Zenutedler Mirkalılar'ın Paskoren Kalesi dışındaki tüm bölgelerini ele geçirmişlerdi, Paskoren Kalesi son umuttu. Mirka Kralı Yarlo yetmiş yaşındaydı ve çok hastaydı, tek oğlu olan Prens Tont'a kırklı yaşlarda sahip olmuştu. Yarlo, Prens Tont doğduktan kısa bir süre hastalanmış ve krallık başıboş kalmıştı. Bunu fırsat bilen Zenutedler Mirka Krallığına saldırmıştı ve Mirka ekonomisi de buna bağlı olarak çökmüştü.  Prens Tont  gelecek vadeden bir prensti ve önceki dört kuşatmayı başarıyla savunmuştu. Kılıç kullanma yetenekleri olağanüstüydü ve ünlü bir kralın oğlu olarak doğmasa bile ününü herkese duyurabilirdi.

Savaşa gelecek olursak, Prens Tont muhteşem kılıç becerisi sayesinde önüne çıkan herkesi kılıçtan geçiriyordu. Herkesi devire devire ilerlerken Prens Sümye ile göz göze geldi. Birbirlerine doğru ilerlediler ve Sümye ilk saldırıyı yapan oldu. Bir süre dövüştüler, ardından Prens Tont Prens Sümye'nin kılıcını yere düşürdü ve Prens Sümye'nin kafasını kesti. Bu olayı gören Kral Konri öfkeyle Prens Tont'a yöneldi ve Prens Tont karşılık veremeden kolunu kopardı. Prens Tont o kadar soğukkanlıydı ki sesini bile çıkarmadı. Kral Konri'den uzaklaşıp kolunu saracak vakit buldu. Dövüşe tek kolla devam etti ve oğluna yaptığı gibi Kralın da kafasını kopardı. Kralı ve prensi ölen Zenutedler birer birer döküldü. Son deneme de başarısız olmuştu. Güç toplayan Mirka Krallığı Zenutedler'e karşı saldırıya geçti ve kaybedilen topraklarını almakla kalmayıp tüm Zenuted'i haritadan sildi. İki yıl içerisinde ekonomisini de toparlayıp büyük bir imparatorluğa dönüştü.'' diye anlattı tarih öğretmeni Menri.

''Size ödevler vereceğim çıraklarım. Sark, sen yüzyıl önceki bu kuşatmayla ilgili benim vermediğim ayrıntıları vereceksin. Zümbelt, sen YÜCE KRAL TONT'un ( bunu derken çok bağırmıştı) başarılarla dolu hayatını anlatacaksın. Yank, sen ise Mavi Şövalyelerin tarihini mavi mürekkep kullanarak penç kağıdına yazacaksın.(mavi mürekkep en pahalı mürekkeptir ve penç kağıdı da çok pahalıdır, Yank'ın yazısı berbat olduğu için öğretmen Menri böyle bir önlem almıştır)

1.Bölüm Menri'nin Sınıfı(2Temmuz 201:cool:
  Öğretmen Menri’nin sınıfı oldukça garipti. Sınıfın kapısı paslanmış demirdendi, bu yüzden içerisi çok pismiş izlenimi veriyordu. Fakat sınıfın içi çok temizdi. Hiç temizlenmemesine rağmen garip bir şekilde hep temiz kalıyordu. Sınıfta sadece üç öğrenci öğrenim görüyordu fakat sınıf bir orduyu doyurabilecek bilgiye sahipti ve her zaman taze meşe odunu kokuyordu. Öğretmen Menri çok disiplinli biriydi. Her şeyin özenle yapılmasını isterdi. Bu yüzden Yank onu sinirlendirebiliyordu.
Çünkü Yank çok özensiz ve üşengeç biriydi. Sadece yapılan iş yasak bir şey olunca üşengeçliği bırakıyordu. Yine de öğretmen Menri onu çok severdi çünkü kapasitesi yüksek bir öğrenciydi. Verilen bilgiyi anında alabiliyor, verilen bilginin analizini kolaylıkla yapabiliyordu. Yank’ın anne- babası veya onlardan miras kalmış hiçbir şeyi yoktu. Küçük bir çocukken, cesurca köyünden kaçıp şehir merkezine gitmişti ve at yarışlarına katılmıştı.

Normalde böyle bir planı yoktu, sadece eğlence olsun diye kaçmıştı. Fakat bir at ‘’ben kazanacağım’’ demişti sanki ona. Bu yüzden komşusunun tarlasındaki limonları satarak kazandığı parayla bahse girdi ve bahsi kazandı. Bir köy alabilecek kadar parası vardı artık. Fakat şans eseri bu olayı gören öğretmen Menri onun ikinci bir bahse girmesini engelledi ve onu sınıfına aldı. İçindeki yeteneği keşfetmişti ve bir kumarbaz olarak sönmemeliydi bu yetenek.

Yank’ın dövüş yetenekleri de olağanüstüydü, sadece bir öğretmen olmayan aynı zamanda eski bir şövalye de olan Menri’nin gösterdiği tüm dövüş hareketlerini kolaylıkla ezberliyor ve uyguluyordu. Köyde sınıf arkadaşlarından başka hiçbir arkadaşı yoktu. Sark’ı çok severdi, Sark da onun gibi eğlence düşkünüydü. Çok ortak noktaları vardı ve birbirlerine gelecek hayallerini anlatırlardı. İkisi de mavi şövalye olmak istiyordu ve çok çalışmaları gerektiğini biliyorlardı. Ah bir üşengeçliklerinden vazgeçebilseler!
Zümbelt ise çok farklı bir çocuktu. Omuzlarından sarkan upuzun siyah saçları, her zaman kızarık duran bir burnu ve gülüşü nadir görülse de güldüğünde insanı şaşırtan bir ağzı vardı. Uzun boylu ve zayıftı. İnce bedeninden beklenmeyecek bir güce sahipti. Fazla yemez, fazla konuşmaz, fazla gülmez, fazla ağlamaz(hatta hiç üzülmez bile) sadece fazla çalışırdı. Öğretmen Menri ‘’ Benim disiplinime sahip!’’ derdi Zümbelt için.

Zümbelt’in babası bir tüccardı ve eğitime çok önem verirdi. Zümbelt’in aksine kilolu ve kısaydı. Zümbelt, görünüş olarak annesine benzerdi daha çok. Fakat gücünü babasından almıştı. Azmi ise ailesindeki herkeste vardı. Babası onu yazın Menri’nin sınıfında eğitim görmesi için köyde bırakır, kışları uzak şehirdeki evlerine giderlerdi. Köylüler bu şehre uzak şehir derdi fakat komşu ülkede bulunan bu şehrin asıl adı ‘’Zaynt Patin’’di. Sark ve Yank burayı çok merak eder ve buraya hep gitmek isterlerdi. Çünkü Zaynt Patin şövalyelerin şehriydi.
*Zaynt Patin Munyar krallığının köprüsü gibidir. Çünkü altına gidildikçe insanların ırkları bulunuyor,  üstüne gidildikçe farklı ırklar ve Büyücüler Ülkesi Karmellon’a ulaşılıyor. Munyar Krallığı bu yönüyle çok çeşitli bir ülkedir. Ülke kaleleriyle ünlüdür ve deniz ticareti de gelişmiştir. Her yıl yüzlerce araştırmacı şehri gezmeye gelir ve yılda 1-2 kez mavi şövalye yetiştirirler. Karmellon ile dostlukları oldukça yoğun seviyededir.

** İşte bu harika ülkenin büyük başkenti iki çocuğun da gitmek istediği yegâne yerdi. Mavi şövalye olmak için uzun bir yolculuğa atılacaklar ve Zümbelt’i de rehber yapacaklardı, fakat daha maceraları başlamamıştı.


*ve**  zaman kipini değiştirmek zorunda kaldım                                                                                                                                                                                                                         

2.BÖLÜM İki Katil(3Temmuz 201:cool:
  Menri öğrencilerini eğitirken Zaynt Patin’de de mavi zırhlarını kuşanmış iki şövalye birbirleriyle gizli ve çok önemli bir konu hakkında fısıldaşıyorlardı:
Ronyu: ‘’Sir Menri  çok büyük bir yeteneğin eğitildiğinden bahsetti. Bu yeteneği kendimiz için kullanabiliriz.’’ dedi ve öksürdü.( sık sık öksürürdü ve bu doğuştan gelen bir bir özellikti)

Bargo: ‘’NE YAPIYORSUN! Kimse bizi duymadan konuşmamız gerektiğini söyleyen sen değil miydin?’’ dedi ve koca kel kafasını iyice dikleştirdi.

- Özür dilerim öksürük sayım son günlerde iyice arttı
.
- Zaten yeterince ustanın öğrencisini çaldık. Bizim yüzümüzden Mavi Şövalye sayısı artış göstermiyor. Başkalarını suçladık ve benim kafam büyüklüğünde bahaneler uyduruk.(zekasını kastetmişti ancak bahaneler gerçek anlam kullanıldığında da büyüktü) Bu öğrenciyi almamama engel olacak şey nedir?

-Çünkü bu öğrenciye çaktırmadan Mavi Şövalye Testi(MŞT) uygulanmış ve sonuç dört yüzden fazla çıkmış.

-NE! Usta Zimt’de bile iki yüz kırk civarında. Yaşlı bunak yanlış hesaplamıştır.(yine de bunu derken soğukkanlılığını koruyamamıştı.)

-Fakat Usta Menri asla yanlış hesaplamaz. Ki bu sonuçları Doktor Rolf hesaplamış.

Bu cümleden sonra Bargo bayılacak gibi oldu. Rolf asla yanlış yapmazdı. Sakin kalmaya çalışarak ’’ Gerçekten mi?’’ dedi. Bunu söylerken çok fazla titremişti. Kalın kollarındaki damarlar iyice belirginleşmiş, koca kafası batan güneş gibi olmuştu.

‘’Gerçekten!’’ dedi Ronyu heyecanını tutamayarak.

-Vay be!

Bunu söyleyen Bargo değildi.
-Demek kaybolan öğrenciler sizin marifetinizdi! İkiniz de işleri aksatmaktan ceza alacaksınız.

Olanları anlatmadan önce Banzi’den bahsedelim.
Banzi, Perk Krallığı en şanlı ve güçlü dönemlerindeyken komutanlık yapmış aslen Zank Sultanlığı vatandaşı olan fakat Perk’lilere katılmış biriydi. Babası ve annesi evlendiğinde ikisi de otuz beş yaşındaydı ve bu Zank Sultanlığı vatandaşları için geç bir zamandır. Daha çok bir Perk adetidir. Zaten Banzi de bir Perk gibi yetiştirilmişti. Yine de Perk kibrine hiçbir zaman sahip olmamış, ömrü boyunca insanlara büyük yardımlarda bulunmuştu. Çok genç yaşta Mavi Şövalye olmuştu ve hemen de uzmanlaşmıştı. Zeki bir adamdı ve sezgileri kuvvetliydi.(Mavi Şövalye standartlarına göre)

Bargo ve Ronyu’dan da bir tek o şüphelenmişti zaten…

Şimdi Banzi’yi az da olsa biliyorsunuz. Olaya dönebiliriz.

-Sizi gidi yalancılar! Yaptığınız pislikler büyük oranda Mavi Şövalye kaybı oluşturdu, dedi ve kılıcını kınından çıkardı.

Fakat Ronyu’nun basılma ihtimaline karşı bir planı vardı. Bir mekanizma hazırlamıştı: Eğer Banzi bir adım daha atarsa kendisi için büyük tehlike yaratacaktı.
Ve Banzi o ölümcül adımı attı. Üstüne bir ağ sarıldı ve ses çıkarmasın diye ağzını bantladılar.

Ertesi gün Banzi bir temizlikçi tarafından ölü bulundu. Ve ölüm haberi tüm Mavi Şövalye sarayını hızla dolaştı. Tüm Şövalyeler Banzi’nin yoğun çalışma ve stresten dolayı vücudun çöktüğünü düşündü.
Ve cenaze metni okundu:
    ‘’Ey sevgili konuklar!
Bugün toplanma amacımız; bize büyük yardımı dokunmuş verimli bir çalışan, iyi bir dost olan Ustam Banzi’yi anmak değil sadece. O bize katkı sağlamak için kendini nasıl yorduysa, biz de çok çalışmalıyız ve kendimizi yormalıyız! Savaşlar ancak böyle biter, dereler ancak böyle kurumaz, açlık ancak böyle sona erer, Banzi’nin ruhu ancak böyle huzura kavuşur.’’ Konuşmanın kalanı klasik cenaze konuşmasına dönüştü. Konuşma yapılırken Bargo ve Ronyu gerçekten üzülmüş numarasını harika yapıyordu.
O sırada Menri’nin köyünde…
-Yank, sana söylemem gereken bir şey var. (Menri bunu söylerken çok heyecanlı bir yüz ifadesi takınmıştı.)

-Nedir hocam? Dedi Yank ve merakla Menri’nin ne diyeceğini bekledi

-Sana bir test yaptım ve Mavi Şövalye olabiliyorsun.

-NE! Dedi ve zıpladı Yank.

-Yalnız çok çalışmalısın, puanın doksan yani sınırda.

Yank çok şaşırmıştı en iyi puanlardan birine sahip olacağını düşünüyordu. Fakat sınır puandaydı. Öğretmen Yank ona puanı ile ilgili yalan
söylemişti çünkü çalışmamasından korktu.

Yank biraz hayal kırıklığına uğramıştı fakat sevinci bunu bastırıyordu.
-Yaz boyunca yoğun çalışırsan puanın artar.

-Peki hocam!

Yank yaz boyunca yoğun bir tempo ile çalıştı ve puanını arttırdı. Kendisinin yüz elliye ulaştığını sanıyordu fakat puanı dört yüz elliyi aşmıştı.

Peki bu puanların neyi temsil ettiğini biliyor musunuz?
‘’OE.( Organizma Enerjisi)
Ortalama insan OE’si yirmidir; bu sayı Beyaz Işık Şövalyelerinde kırk, Kızıl Şövalyelerde ise yetmişi bulur. Mavi Şövalye adayları ortalama doksan, genç Mavi Şövalyeler yüz yirmi, deneyimliler yüz elli, ustalar yüz seksen, konsey liderleri ise ortalama iki yüzdür. En güçlü konsey üyesi Mezo’nun iki yüz yirmiyi bulmuştur. OE, insanların yaşam gücüdür. OE’si yüksek insanlar daha çok yaşarlar.’’
                                                                                                        Munyar Bilgi Dairesi

Yank yaz boyunca çalışmasının karşılığını çok yüksek alcaktı. Ustasıyla konuşamaya gitti.
-Hocam bu sene Mavi Şövalye olabilir miyim?

-Evet, artık hazırsın.

Yank geçen sürede olgunlaşmış ve çalışkan bir hale gelmişti. Sark da öyle. Zümbelt, Sark ve Yank’ın başvurusunu yollamıştı Menri.
Sınava girecekler başarılı olurlarsa halk tarafından kahramanca sayılacak bir görev tamamlamaları gerekecekti. Görevi tamamlayınca da Mavi Şövalye olacaklardı.

-Yalnız üçünüze de çok zor görevler verecekler, her zaman dikkatli olun ve çalışmayı bırakmayın.

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Menri  Mavi Şövalyeler’e bir mektup yolladı. Mektupta Yank’a puanının yüksekliğinin asla bildirilmemesi gerektiği yazıyordu. Menri , Yank kendisini mükemmel sanıp çalışmayı bırakmasın diye bu yalanı devam ettirmişti. Mavi Şövalyeler eski üyenin bu teklifini kabul ettiler. Fakat mektubu tüm Mavi Şövalyeler okumuştu, Bargo ve Ronyu dahil…

3.BÖLÜM:Üç Maceracı(5Temmuz 201:cool:
Menri’nin köyündeki meydanda yoğun bir kalabalık oluşmuştu, komşu köylerden gelen insanlar meydanı tıklım tıklım yapmıştı.  Bu bir veda ve uğurlama kalabalığıydı. Sark, Yank ve Zümbelt deniz kenarındaki köylerine en yakın limandan Munyar Limanına giden bir gemiye bineceklerdi. Yanlarında onlara eşlik edecek Menri; uzun yıllar önce terk ettiği Zaynt Patin Şehrine döneceği için heyecanlı mıydı bilmiyoruz, fakat Mavi Şövalyelere büyük bir katkı yapacağı için gururluydu. Köy halkının onları gemilere uğurlarkenki coşkusu görülmeye değerdi: Alkışlar, danslar, haykırışlar, tebrikler ile uğurlandılar. Gemi yolculuğu hiçbiri için kısa sürmedi. Gemi, genellikle sabit bir yolda ilerledi, Munyar Krallığı’nın gemi geçişini yasakladığı sınıra çok yakın bir şehir olan Ozmeg’de durdu. Ozmeg’den sonraki kısma bir kervanla anlaşarak devam ettiler. Kervan onları Zaynt Patin sınırında bıraktı. Sınırda, bir muhafız tarafından karşılandılar. Muhafız onları Mavi Şövalye binasına kadar getirdi.

Mavi Şövalye Binası çok görkemliydi. Kocaman bir giriş kapısının üstünde, ölmüş olmuş Mavi Şövalyelerin isimleri kazınılmaya çalışılmış, yetmeyince binayı çevreleyen surlara kazınılmıştı. Öğrenciler bu binaya hayran hayran bakıyorlardı. Çok ama çok büyük bir binaydı, kralın sarayı bile yanında bir gecekondu gibi duruyordu. Binaya girmeden önce bir hamama gidip yıkandılar. Usta Zimt’le tanıştıktan sonra ne yapacakları ile ilgili hazırlık yaptılar ve heyecanlarını dizginlemeye çalıştılar. İşleri bitince binanın kapısındaki muhafızdan giriş izni talep ettiler. İzin talebinin onaylanmasıyla birlikte dev kapı yavaş yavaş açılmaya başladı. Gümbürtüyle beraber tamamen açılmıştı.  ‘’Benimle gelin!’’ diye elini kaldırarak onlara seslendi bir muhafız. İçeri girerken, kapı arkalarından yavaş yavaş kapanmaya başladı ve yine bir gümbürtü ile kapandı. Muhafız onları köylerinin bir ucundan diğer ucuna giden yoldan daha uzun bir koridora soktu. Sonra bu koridordan da uzun başka bir koridora girdiler. Böyle dört- beş defa yollarını değiştirdikten sonra ana merdivenlere ulaştılar. Merdivenler yukarıya doğru döne döne ilerliyordu ve sonu yokmuş gibi gözüküyordu. Uzun bir süre merdivenleri çıktıktan sonra merdivenlerin sonuna geldiler ve onları makaralı bir asansör karşıladı. Asansörün inşaatı aşağıda devam ediyordu. Ve yavaş yavaş merdivenler sökülüyordu. Asansör son sökülen merdivenin olduğu yere indiriliyordu. Muhafız, asansörü makara ile yukarı çekti. Asansörden inince biraz ilerlediler ve konsey kapısına geldiler.


Muhafız kapıyı tıklattı ve ‘’Girin!’’ sesi geldikten sonra kapı açıldı. Solda ve sağda sıra halinde dizilmiş konsey üyeleri vardı. Her birinin oturduğu yerin arkasında bir kapı vardı ve bu kapıları açınca uzun bir merdiven görünüyordu ve bu merdiven odalarına gidişi sağlıyordu.  Toplantı sırasında bir malzeme gerekirse, konsey üyesi arkasındaki kapıyı açıyor ve merdivenleri tırmanıp gerekli şeyi alıyordu. Karşılarında ise dev bir sandalyede Usta Zimt oturuyordu.

Onları kısa bir süre süzüp:
‘’Öğrenciler bunlar mı?’’ dedi

-Evet, bu ekip efendim.

-İlk hangisi test edilecek?

-Zümbelt, sonra Sark ve en son Yank.

-Peki, öğrenciyi sınav odasına götürün.

İki muhafız geldi ve Zümbelt’i odadan çıkardı.
Usta Zimt: ‘’Siz de konuklarımızı bekleme odasına götürün’’ dedi başka iki muhafızı işaret ederek. İki buçuk saat kadar beklediler ve tekrar salona çağrıldılar. Salona girdiklerinde Zümbelt garip gülüşünden yapıyordu. Sınavı geçmişti ve çok mutluydu. Geriye sadece tamamlaması gereken zorlu bir görev kalmıştı.

-Tebrikler! Öğrencin sınavı geçti.  Şimdi sıra Sark’da.

Aynı şekilde Sark için de beklediler ve Sark da sınavı geçti.
‘’Yank’a yarın bakacağız.’’ dedi Usta Zimt.
Yank üzülmüştü. Ve hayal kırıklığına uğramıştı. Derken akşam oldu ve binanın misafir odalarından birinde kalmaya gittiler.

Yank, Menri’ye: ‘’Heyecandan uyuyamayacağım ustam. Ne yapmalıyım?’’ diye sordu. Ustası’’Al bakalım’’ diyerek köyden lazım olur diye getirdiği Genz çayından verdi. Bu çay biraz da olsa Yank’ı yatıştırdı.  Zaman geçti, Yank uyudu, sabah oldu ve Yank da teste gitti. Test sırasında, o zamana kadar yapılan çoğu rekoru ya kırdı ya da zorladı. Tüm şövalyeleri hayretler içerisinde bırakıyordu. Testi izleyen sinsi Ronyu ve Bargo da yeteneğini izleyerek kötü planlarına eklemeler yapıyorlardı. Test sonuçlandı ve sonuç açıklandı:
‘’Tebrikler, diğer öğrencileriniz gibi bu öğrenciniz de başarılı oldu. Geriye verilecek görev kaldı. Tüm öğrencilerinize takım olarak yapacakları ortak bir görev vereceğiz, kararımız bu yönde.’’ ‘’Zor bir görev olmalı…’’ diye düşündü Menri.
Zimt: Munk elmasını getirecekler.
Menri şok oldu.

-Fakat bu görev çok tehlikeli.

-Ben de isterdim üç yetenekli üye, fakat lazım bize kendini kanıtlamış bir şövalye.

Usta Zimt kafiyeli konuşmuştu. Yani emri kesindi.

-Yolculukları dört gün sonra başlayacak. Şimdi çıkabilirsiniz.

Odalarına gittiğinde Menri öğrencilerine: ‘’Bu görev çok tehlikeli olacak, gitmemeyi tercih edebilirsiniz.’’ dedi.
Öğrenciler hep bir ağızdan: Teşekkürler ustam fakat gitmeyi çok istiyorum, dedi ve birbirlerine bakıp güldüler. Menri ise hâlâ endişeliydi. Çocuklar tehlikeyi pek de umursamıyorlardı.  Dört gün çocuklara sonsuza kadar sürecek gibi geliyordu. Ve dört günlük bekleme sonunda bitti. Mavi Şövalyeler Zümbelt, Sark ve Yank’dan oluşan ekibimize gerekli yiyeceği ve silahı verdi. Yank’In ise misafirleri vardı: Ronyu ve Bargo…
Ronyu Menri’nin Yank’ın puanıyla ilgili söylediği yalanı Yank’a anlattı. Bargo ise bir sürü iftira bularak Yank’ın zihnini bu iftiralarla doldurdu ve Yank’a tehlikeli bir kandırma büyüsü yaptı. Ve Yank söylenenlerin doğru olup olmadığını Menri’ye sormaya karar verdi. Bargo ve Ronyu ise’’Yolculuğundan dönünce sorarsın, şimdi kendini yorma.’’dedi. Çünkü Yank dönene kadarki sürede Mavi Şövalyeleri Menri’ye düşman olma konusunda örgütlemeyi planlıyorlardı. Yank, yola çıkmadan önce Menri’ye soğuk davrandı. Menri, bu duruma çok şaşırdı. Fakat bu durumun stresten kaynaklandığını düşündü.

Ekibimiz yolculuğa çıktılar, Menri de şehirdeki bir handa kalmak pahalı olacağından köyüne döndü. Ekip, Mavi Şövalye konvoyuyla ülke sınırına bırakıldı. Buradan bir kervan yoluyla, Mirka Krallığı’nın içinden geçen Çöl Yolu’nun giriş kapılarından birine gidip çöl yoluna girdiler. Munk elması çöldeydi ve ölümcül çölü aşarak Munk elmasına varmanın tek yolu, çöl yolunu kullanmaktı. Munk elması çöl yolunun ortalarındaydı. Çöl Yolu’nun üstü kapalıydı ve Çöl Yolu bir tünele benzerdi. Çöl Yolu zamanında Kara Şövalye’ler tarafından inşa edilmişti ve şuan sadece Mirka Krallığı’nın içindeki bölümü kullanılıyordu. Sınırın dışındaki yani çöldeki bölümünü sadece macera peşinde olan çılgın insanlar kullanıyordu. Kimse çöle yaklaşmak dahi istemezdi, zorunda kalmadıkça…

Ekibimiz çöl sınırlarına girdi ve yaklaşık sekiz saat; yavaşlamadan, dinlenmeden, yemek yemeden, sadece su içerek ilerlediler ve sonunda dinlenmeye karar verdiler. Bir kamp kurdular. Yol boyunca çöl yolunun tavanındaki işlemeleri incelemişlerdi. Çok garip figürler vardı ve birbirlerini tekrar etmiyorlardı. Aslında bunlar Kara Şövalyelerin günlükleriydi. Kamp kurduktan sonra oturacaklar ve günün değerlendirmesini yapacaklardı, derken Sark oturdu ve acıyla yerinden sıçradı. ‘’Ne oldu!’’ diye bağırdı Yank. ‘’Popoma bir şey battı’’ dedi ve poposunu tutmayı bıraktı Sark. Oturduğu yere baktıklarında bunun bir kapak olduğunu gördüler. Kapağı kaldırdılar ve bir kâğıt buldular.

Kâğıtta ‘’İzk hete ken- sinkuray. Tuto mert feze toytenikara!’’ yazıyordu. ‘’ Ne demek istiyor Zümbelt?’’ diye sordu Sark.( Zümbelt’in farklı lehçelere ilgisi vardı, bu sebeple Sark ona sormuştu.) ‘’Bir Kuzeybatı Perk lehçesi.’ Ben burada mahsur kaldım. Buna daha fazla dayanamayacağım!’ diyor’’ diye durumu açıkladı Zümbelt. ‘’ İyi de bunun anlamı ne olabilir?’’ dedi Sark. ‘’ Dönünce sorarız, senin oturduğun yere bile denk geldiğine göre bu kapaklardan çok fazla buluruz.’’ ‘’ Ben kopyasını çıkarıyorum.’’dedi ve yazmaya koyuldu Zümbelt. Konu kapandı ve uyumak için battaniyelerini üstlerine çektiler.

Sabah olunca yorganlarını topladılar ve kahvaltı yapıp yola çıktılar. Uzun bir süre ilerledikten sonra (Kurtulmak için feryat edenlerin yazdığı notlardan dört tane daha buldular.)açlıkları iyice arttı ve yemek yemeye karar verdiler. Tam heybelerini açarken bir ses duydular:’’HARRRR! HARR!’’ Çok ürkütücü bir sesti. Sonra bu varlığın gölgesi belirmeye başladı. Ve kendisi de göründü: Çok korkunç bir görünümü vardı. Sol kolunun etrafına yılanlar dolanmış, sağ kolu milyonlarca böcek ile kaplı, boyu beş metrelik tavana yakın vücudu bordo renkte ve çok kaslı, kafası ise tüm bu korkunç vücut hatlarının yanında komik kalıyordu. Çünkü kafası bir armut büyüklüğündeydi ve kalın boynunun yanında iyice küçük kalıyordu. Küçücük kafasından bir aslan kükremesi çıkarabiliyordu. Sark korkudan dona kaldı, Yank’ın korkudan ve açlıktan başı dönüyordu. Canavarla dövüşebilecek durumda olan tek kişi Zümbelt’di. Canavar, ekibimizi süzdü ve üzerlerine doğru koşmaya başladı. 
                                                                      DEVAM EDECEK…



 

4.Bölüm Islanmış Yolcu (10 Temmuz 201:cool:
  Gökteki sarı tepsi yerini beyaz kardeşine bırakırken,  Yahn Çölü’nün sınırında yaşayan fakir bir aile de akşam yemeklerini yeni bitiriyordu. Çok misafirleri olmazdı; sadece, savaş için erzak toplayan asker misafirleri vardı. Onlar da ayda bir gelirlerdi. Genellikle yalnızdılar, tüm ihtiyaçlarını zar zor satın aldıkları bir tarladan elde etmeye çalışıyorlardı. Fakat o akşam kapıyı biri çaldı. Kapıyı açtılar ve karşılarında; orta boylu, kapüşonu yüzünden suratını göremedikleri, belindeki çıkıntıdan bir kılıç taşıdığı anlaşılan fakat bunu saklama isteği göstermeyen bir yabancı ile karşılaştılar. Sesi ardından gök gürültülerinin bile duyulmasını engelleyecek kadar baskın olan yağmur yüzünden sırılsıklam olmuştu. Daha önce başka evlerin de kapısına gitmişti fakat kimse tarafından evlerine kabul edilmemişti. Kafasını hafif kaldırdığında görülebilen gözlerinden korku ve endişe fışkırıyordu.  ‘’Beni evinize alabilir misiniz ey yüce ülkemizin vatandaşları?’’dedi acıklı gözlerle. Yabancıyı hiç düşünmeden evlerine kabul ettiler.  Yabancı çok yorgun görünüyordu. Evin annesinin gösterdiği bir koltuğa oturdu ve oturur oturmaz da uykuya daldı. Kısa bir süre sonra da aniden uyandı veuyuşmuş gözlerini ovuşturarak’’ Beni kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.’’ dedi.  Büyük ihtimalle evdeki dede olan yaşlı bir adam merakla’’İsminiz nedir efendim?’’ diye çabuk bir soru yöneltti. Yaşına ve yaşadığı koşullara rağmen yıpranmamış ve çok enerjik bir yapısı vardı. Misafir ise ona oranla daha gençti ancak çok yıpranmıştı. ‘’Ben Menri, uzak köylerden denize yakın bir köyden geliyorum.’’dedi ve yorgunluktan kambur durduğunu fark ettiği sırtını dikleştirdi. ‘’O uzak, güvenli ve zengin yerlerden sizi bu çöplüklere getiren kötülük de nedir?’’ diye sordu yaşlı adam ve soğumuş çorbasından bir kaşık aldı. 

  ‘’Kötülük mü? Endişe dersek daha doğru olur. Üç sevdiğim öğrencim vardı, tehlikeli bir yolculuğa çıktılar, başlarına bir şey gelmesinden korktuğum için peşlerinden bir güvercin yolladım. Güvercin geri geldi. Bu ne demek biliyorsunuz herhalde!’’ Evet, bunun anlamı çok netti. Öğrenciler zor durumdaydı. Bunu duyan yaşlı adam acıma dolu bakışlar attı karşısındaki yorgun adama. Hemen çaprazındaki eskimiş sandalyede oturan bir kadından kendisi ve misafiri için iki bardak kahve getirmesini istedi. ‘’Eliyle uzun süredir yıkanmamış kirli saçlarının havaya kalkmış kısımlarını indirdikten sonra: ‘’Sizin adınıza çok üzüldüm, acaba bu görev bir Mavi Şövalye görevi miydi?’’ Menri şaşkın şaşkın baktı ve yaşlı adamın bu bunu nasıl anladığını sordu. ‘’Benim de bir oğlum vardı. Adı Ronyu idi ve bir Mavi Şövalye olmak istiyordu.’’diye cevap verdi yaşlı adam. Bunu duyan Menri şaşırdı ancak şaşırdığını belli etmedi.’’ Yıllarca çalıştı ve Mavi Şövalye olmayı başardı. Mavi Şövalye oldu ve kazandığı ilk parasını bize yatırdı. İyi huylu bir oğlum vardı, Bargo adlı alçakla tanışana kadar. Bu sinsi adam oğlumu kandırdı ve onlarca kötülüğe sebep oldu benim oğlum, benim kanımdan olan. Bunları öğrendiğimde çok geçti, o sinsi Bargo hiçbir Mavi Şövalye’ye bundan bahsetmemi söyledi. Ondan emir almayacağımı söyledim ve karşılaştığım ilk Mavi Şövalye’ye bu durumu anlatmaya çalıştım, fakat ağzım kımıldamadı. Sadece garip homurtular çıkardım. Beni lanetledi bu alçak. O yüzden öğrencilerinizi kurtarın, kurtarın ki Bargo ile ilgili gerçekler ortaya çıksın efendim.’’diye devam etti. Bunu duyan Menri korkudan buz kesildi. Zaten solmuş suratı iyice soldu ve hayalet gibi bembeyaz kesildi. Kolundaki tüm kıllar diken diken oldu, kalp atışları hızlandı. Bembeyaz suratındaki endişe ise gittikçe büyüyordu.

  Ve kahveler geldi…

  Menri, önüne nazikçe konan kahvesinden büyük bir yudum aldıktan sonra az da olsa sakinleşmişti. Titreyen vücudu ve kekelemeye müsait ağzına rağmen bir cümle kurmayı denedi: ‘’ Çöl Yolu’na gitmenin en kolay yolu nedir?’’ Kekelemesini zar zor bastırmıştı. Bunu duyan yaşlı adam çok şaşırdı, çünkü öğrencilere Çöl Yolu’ndan geçen bir görev verilmesi çok riskliydi. ‘’Umarım yanlış anlamışımdır, görevleri Çöl Yolu’nda mı geçiyor?’’ ‘’Evet, Çöl Yolu’nda geçiyor…’’ O akşam, Menri ve yaşlı adam kısa bir süre daha sohbet ettiler zira Menri yorgundu ve uyuması gerekiyordu. Sabah olduğunda Menri yere serilmiş örtülerden yapılmış yatağından kalktı ve battaniyeleri katlayıp evin genç kızına teslim etti. Ayrılmadan önce tüm ev halkına sıra ile teşekkür etti ve yola çıktı. Çöl Yolu’na gitmek için yaptığı uzun yürüyüşten sonra kısa bir mola vermek için tam oturmaya karar vermişti ki ‘’ Merhaba Bay Menri.’’ Diye arkasından seslenildi. Arkasına döndüğünde kel kafalı, sakalı olmayan, kollarında bile seyrek kıllar görülen, uzun boylu, siyaha yakın gözleri olan ve Mavi Şövalye zırhının üstüne yerleştirilmiş kertenkele armalı bir çantası olan genç görünümlü bir adam ile karşılaştı. Gördüğü kişi, on beş yıl kadar önce öğretmenliğini yaptığı öğrencisi Likol’dü. ‘’ Merhaba Likol. Uzun yılar sonra yanıma gelmeni sağlayan şey de ne?’’ diye şaşkınlıkla sordu gömleğinin yakasını kıvırırken. ‘’Senin Çöl Yolu’na girmeni engellemek için geldim. Öğrencilerini korumak için bir Mavi Şövalye yolladım bile, sen en iyisi Zaynt Patin’e dönüp Bargo’nun seninle ilgili iftiralarını çürütmeye çalış. Yalnız ikna yeteneği çok yüksek, dikkatli olmalısın.’’ Menri bir kez daha şok oldu, bu ayı şok olmakla ve endişeyle geçmişti zaten. Likol’e çok güvenirdi o yüzden durumu sorgulamadan Likol ile vedalaşıp gittiği yönü değiştirdi. Likol, ona bir at verdi, bu sayede Zaynt Patin’e daha hızlı varabilecekti. Zaynt Patin’e giderken Bargo’nun ne kadar kötü biri olduğunu düşündü ve kendini savunmak için konuşmalar hazırladı kafasında.

5.Bölüm: Son(17Temmuz 201:cool:
 
    Ak saçlı Menri, Zaynt Patin’e doğru hızla ilerlerken, ekibimiz de (Zümbelt demek daha doğru olur.) Çirkin bir canavarı durdurmaya çalışıyordu. Canavar cüssesine göre olağanüstü bir hıza sahipti ve Zümbelt’in canavarın vücudunda zar zor açtığı yaralar da anında kapanıyordu. Dolayısıyla; Zümbelt de canavar ile dövüşmekten yorulmuş bir halde pes etmek üzereydi, ta ki onları kurtarmak için görevlendirilmiş şövalye gelene kadar. Yorgun Zümbelt kılıcını bırakmıştı ve canavarın onu öldürmesini bekliyordu ve canavar tam onu kılıcı ile kesecekken canavardan Munyar’ın en sağlam dağlarını sarsacak kadar gürültülü bir haykırış geldi. Canavarın enerji dolu ve parlayan kıpkırmızı gözleri söndü ve canavar yere yığıldı. Zar zor nefes alan Zümbelt son gücüyle kafasını yukarı kaldırdı. Kafasını kaldırması ile birlikte şaşırmaya başlaması da gecikmedi. Gördüğü bir Mavi Şövalye’ydi; kıyafetinden ve korkusuz, direkt üstünüze gelen onurlu bakışlarından bu anlaşılıyordu. Yine de bu Mavi Şövalye’de Zümbelt’in Mavi Şövalyeler’de görmeye alışık olmadığı bir şey vardı: Gördüğü kişi dalgalı saçları beline gelen, birbirine yakın yeşil gözleri olan zayıf ve uzun boylu bir kadındı.

Munyar Krallığı; diğer krallıklara oranlandığında, her ne kadar farklı kültürlere saygı gösteren ve kadın-erkek eşitliğini savunan yani tüm fikirleri önemseyen bir ülke gibi bir izlenim verse de bu konuda başarılı sayılamazdı. Mavi Şövalye lideri Usta Zimt de bu konuda Munyar Krallığı gibiydi. Kadın şövalyeleri olsun istemiyordu. Öte yandan en saygın konsey üyesi sayılan ve kendisi de bir kadın şövalye tarafından yetiştirilmiş Usta Mezo’nun destekleri sayesinde az da olsa kadın şövalye yetiştirilebilmişti. Ve Mavi Şövalyeler’e katkıları da azımsanamazdı. Örneğin güvenilir komutan Rodok Merk Şehrini fethetmeye gittikten sonra büyük kayıplarla geri dönmüşken; kadın Yüzbaşı Mevre, daha küçük bir orduyla şehri fethedebilmiştir. Ardından efsaneleşmiş Mavi Şövalyeler’in arasında kendine bir yer bulmuştur.

Böyle bir ortamda yaşayan Zümbelt de doğal olarak şaşırmıştı. Uzun zaman geçmeden şaşkınlığı gitti ve yerini hayranlığa bıraktı. Ekibini savaşmadan etkisiz hale getiren, çalışkan ve pes etmeyi kendisine yakıştıramayan bu haline rağmen kendisini de pes ettiren bu korkunç canavarı tek bir kılıç darbesiyle etkisiz hale getirmişti bu kadın. Kadın Zümbelt’i, Zümbelt de kadını bir süre daha inceledi. Ve başıyla iki arkadaşına işaret etti. Kadın, donup kalmış iki arkadaşı sakinleştirmeye çalıştı ve başardı da. Tünelde sürekli rüzgâr esiyordu. Çölün ölümcül koşullarına yakalanmadan, eşsiz manzarasının izlenebilmesi amacıyla yapılmış hissiyatı veren pencerelerden giriyordu demir dilli rüzgâr. Tüneldeki herkesin suratını demir diliyle yalarken, tünelin havasına yeni alışabilmiş kadın şövalyenin saçlarını narin elleriyle havaya kaldırıyordu. İki arkadaş da sakinleştikten sonra aralarında bir sohbet başladı. Birbirlerine kendilerinden bahsettiler. Kadın geliş amacını ve onu gönderen Likol’u anlattı. Üç arkadaş, kadına defalarca teşekkür ettikten sonra kadını uğurladılar ve yollarına devam ettiler. Kadın onlara bazı dövüş numaralarını da öğretmeyi ihmal etmedi. Ekibimiz bir süre daha yürüdüler tünelin paslanmış demiri andıran duvarlarına karamsarlıkla baka baka.

Daha önce Mavi Şövalyeler binasında yaşananlar…

‘’Bargo, Lİkol öğrencilerinden birini Çöl Yolu’na yollamış.’’ dedi Ronyu endişeli tavırlarla. Kendi endişesini Bargo’ya da bulaştırdı. Bargo Likol’ün kendisinin kötü planlarını anladığından şüphelenmişti. Bu da endişesinin asıl sebebiydi zaten. Aceleci ve pratik bir tavırla Ronyu’ya ekibimizin peşine bir katil yollamasını söyledi.

Karanlık duvarlara baka baka yürümeye devam ediyorlardı ki gümbürtü duyuldu ve her duman oldu. Kimse birbirinin göremiyordu. Çaresizlikle yollarını bulmaya çalışırlarken bir çığlık sesi duyuldu. Ardından başka bir çığlık daha duyuldu. Yavaş yavaş görünmeye başlıyordu her şey. Önce Yank’ın korkulu suratı belirginleşmeye başladı, sonra da Zümbelt ve Sark’ın cansız bedenleri belirginleşmeye başladı. ‘’Sen yaşıyorsun demek. Neyse sen de ağlayarak öl o zaman.’’

Kahramanlarımızın öldüğü çok geç öğrenilecekti. Ölümlerinden kısa süre sonra Kara Şövalyeler tekrar ortaya çıktı. Tüm yeryüzünün, büyücülerin bile katıldığı bir savaş başladı. Savaş yirmi yıldan uzun sürdü. Dünya’nın dengesi çöktü. Kara Şövalyeler kaybetmişti ama insanlar da kazanmamıştı.

Bu hikâyeyi yazma amacım yazma tekniğimi geliştirmekti. Sitenin deneyimli yazarlarına ve okurlara eleştirileri için teşekkür ediyorum. Hikâyeyi uzun yapmayı planlamıştım, ancak tüm yönleriyle güzel bir hikâye yazmak için sıfırdan başlamam ve gelişmem gerekiyor. Aynı anda iki hikâye yazmak zor olacağından hikâyeme son vermek istedim. Yeni eleştirilerinizi bekliyorum. Başka hikâyelerde görüşmek üzere ve en iyi kitapları okumanız dileğiyle…
     
 
Amatör biri için hiç fena değil. İlgi çekici bir evreni var. Sadece bölümdeki şu konuları okuyarak kendini biraz daha geliştirerek eksiklerini kapatırsan kusursuza yakın bir iş başarabilirsin. Ek olarak sevdiğin türlerde kitaplar okumalısın.

https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,372823.0.html

https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377438.0.html
 
Boneless said:
Amatör biri için hiç fena değil. İlgi çekici bir evreni var. Sadece bölümdeki şu konuları okuyarak kendini biraz daha geliştirerek eksiklerini kapatırsan kusursuza yakın bir iş başarabilirsin. Ek olarak sevdiğin türlerde kitaplar okumalısın.

https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,372823.0.html

https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377438.0.html
Yeni başlayanlara böyle moral verici yorumlar yapılması çok güzel.
 
Anlatım bozukluğu ve Türkçe'nin kullanımı gibi kurallara çok dikkat ediyorum. Umarım senin hikayelerindeki gibi güzel betimlemeler yapabilirim.
 
1.BÖLÜM
  Öğretmen Menri’nin sınıfı oldukça garipti. Sınıfın kapısı paslanmış demirdendi, bu yüzden içerisi çok pismiş izlenimi veriyordu. Fakat sınıfın içi çok temizdi. Hiç temizlenmemesine rağmen garip bir şekilde hep temiz kalıyordu. Sınıfta sadece üç öğrenci öğrenim görüyordu fakat sınıf bir orduyu doyurabilecek bilgiye sahipti ve her zaman taze meşe odunu kokuyordu. Öğretmen Menri çok disiplinli biriydi. Her şeyin özenle yapılmasını isterdi. Bu yüzden Yank onu sinirlendirebiliyordu.
Çünkü Yank çok özensiz ve üşengeç biriydi. Sadece yapılan iş yasak bir şey olunca üşengeçliği bırakıyordu. Yine de öğretmen Menri onu çok severdi çünkü kapasitesi yüksek bir öğrenciydi. Verilen bilgiyi anında alabiliyor, verilen bilginin analizini kolaylıkla yapabiliyordu. Yank’ın anne- babası veya onlardan miras kalmış hiçbir şeyi yoktu. Küçük bir çocukken, cesurca köyünden kaçıp şehir merkezine gitmişti ve at yarışlarına katılmıştı.

Normalde böyle bir planı yoktu, sadece eğlence olsun diye kaçmıştı. Fakat bir at ‘’ben kazanacağım’’ demişti sanki ona. Bu yüzden komşusunun tarlasındaki limonları satarak kazandığı parayla bahse girdi ve bahsi kazandı. Bir köy alabilecek kadar parası vardı artık. Fakat şans eseri bu olayı gören öğretmen Menri onun ikinci bir bahse girmesini engelledi ve onu sınıfına aldı. İçindeki yeteneği keşfetmişti ve bir kumarbaz olarak sönmemeliydi bu yetenek.

Yank’ın dövüş yetenekleri de olağanüstüydü, sadece bir öğretmen olmayan aynı zamanda eski bir şövalye de olan Menri’nin gösterdiği tüm dövüş hareketlerini kolaylıkla ezberliyor ve uyguluyordu. Köyde sınıf arkadaşlarından başka hiçbir arkadaşı yoktu. Sark’ı çok severdi, Sark da onun gibi eğlence düşkünüydü. Çok ortak noktaları vardı ve birbirlerine gelecek hayallerini anlatırlardı. İkisi de mavi şövalye olmak istiyordu ve çok çalışmaları gerektiğini biliyorlardı. Ah bir üşengeçliklerinden vazgeçebilseler!
Zümbelt ise çok farklı bir çocuktu. Omuzlarından sarkan upuzun siyah saçları, her zaman kızarık duran bir burnu ve gülüşü nadir görülse de güldüğünde insanı şaşırtan bir ağzı vardı. Uzun boylu ve zayıftı. İnce bedeninden beklenmeyecek bir güce sahipti. Fazla yemez, fazla konuşmaz, fazla gülmez, fazla ağlamaz(hatta hiç üzülmez bile) sadece fazla çalışırdı. Öğretmen Menri ‘’ Benim disiplinime sahip!’’ derdi Zümbelt için.

Zümbelt’in babası bir tüccardı ve eğitime çok önem verirdi. Zümbelt’in aksine kilolu ve kısaydı. Zümbelt, görünüş olarak annesine benzerdi daha çok. Fakat gücünü babasından almıştı. Azmi ise ailesindeki herkeste vardı. Babası onu yazın Menri’nin sınıfında eğitim görmesi için köyde bırakır, kışları uzak şehirdeki evlerine giderlerdi. Köylüler bu şehre uzak şehir derdi fakat komşu ülkede bulunan bu şehrin asıl adı ‘’Zaynt Patin’’di. Sark ve Yank burayı çok merak eder ve buraya hep gitmek isterlerdi. Çünkü Zaynt Patin şövalyelerin şehriydi.

*Zaynt Patin Munyar krallığının köprüsü gibidir. Çünkü altına gidildikçe insanların ırkları bulunuyor,  üstüne gidildikçe farklı ırklar ve Büyücüler Ülkesi Karmellon’a ulaşılıyor. Munyar Krallığı bu yönüyle çok çeşitli bir ülkedir. Ülke kaleleriyle ünlüdür ve deniz ticareti de gelişmiştir. Her yıl yüzlerce araştırmacı şehri gezmeye gelir ve yılda 1-2 kez mavi şövalye yetiştirirler. Karmellon ile dostlukları oldukça yoğun seviyededir.
** İşte bu harika ülkenin büyük başkenti iki çocuğun da gitmek istediği yegâne yerdi. Mavi şövalye olmak için uzun bir yolculuğa atılacaklar ve Zümbelt’i de rehber yapacaklardı, fakat daha maceraları başlamamıştı.

*ve**  zaman kipini değiştirmek zorunda kaldım                                                                                                                                                                                                                         
 
 
Her bölüm için ayrı konu açmana gerek yok. Diğer konuyla bu konuyu birleştirdim. Buradan bölümleri paylaşmaya devam edebilirsin. Başarılar.
 
Üste üste iki ileti atmamaya çalış. Hikâyeye gelirsek: akıcı ve sade bir anlatım var. Yeni başlayan biri için gayet yeterli. Ama eksiklikler de yok değil. Geçişlerde birkaç sıkıntı vardı. Örneğin sınıfın meşe odunu koktuğunu söyledikten hemen sonraki cümlede  "Öğretmen Menri çok disiplinli biriydi." demen çok doğru olmamış. "nadir görülse de güldüğünde insanı şaşırtan bir ağzı vardı." cümlesi sıkıntılı değil ama ağız hakkında daha detaylı bilgi veren bir betimleme yazılabilirdi.

Daha uzun yazabilirsen senin yararına olur. Eline sağlık, ilhamın bol olsun.
 
2.BÖLÜM Geldi!
  Menri öğrencilerini eğitirken Zaynt Patin’de de mavi zırhlarını kuşanmış iki şövalye birbirleriyle gizli ve çok önemli bir konu hakkında fısıldaşıyorlardı:
Ronyu: ‘’Sir Menri  çok büyük bir yeteneğin eğitildiğinden bahsetti. Bu yeteneği kendimiz için kullanabiliriz.’’ dedi ve öksürdü.( sık sık öksürürdü ve bu doğuştan gelen bir bir özellikti)

Bargo: ‘’NE YAPIYORSUN! Kimse bizi duymadan konuşmamız gerektiğini söyleyen sen değil miydin?’’ dedi ve koca kel kafasını iyice dikleştirdi.

- Özür dilerim öksürük sayım son günlerde iyice arttı
.
- Zaten yeterince ustanın öğrencisini çaldık. Bizim yüzümüzden Mavi Şövalye sayısı artış göstermiyor. Başkalarını suçladık ve benim kafam büyüklüğünde bahaneler uyduruk.(zekasını kastetmişti ancak bahaneler gerçek anlam kullanıldığında da büyüktü) Bu öğrenciyi almamama engel olacak şey nedir?

-Çünkü bu öğrenciye çaktırmadan Mavi Şövalye Testi(MŞT) uygulanmış ve sonuç dört yüzden fazla çıkmış.

-NE! Usta Zimt’de bile iki yüz kırk civarında. Yaşlı bunak yanlış hesaplamıştır.(yine de bunu derken soğukkanlılığını koruyamamıştı.)

-Fakat Usta Menri asla yanlış hesaplamaz. Ki bu sonuçları Doktor Rolf hesaplamış.

Bu cümleden sonra Bargo bayılacak gibi oldu. Rolf asla yanlış yapmazdı. Sakin kalmaya çalışarak ’’ Gerçekten mi?’’ dedi. Bunu derken çok fazla titremişti. Kalın kollarındaki damarlar iyice belirginleşmiş, koca kafası batan güneş gibi olmuştu.

‘’Gerçekten!’’ dedi Ronyu heyecanını tutamayarak.

-Vay be!

Bunu söyleyen Bargo değildi.
-Demek kaybolan öğrenciler sizin marifetinizdi! İkiniz de işleri aksatmaktan ceza alacaksınız.

Olanları anlatmadan önce Banzi’den bahsedelim.
Banzi, Perk Krallığı en şanlı ve güçlü dönemlerindeyken komutanlık yapmış aslen Zank Sultanlığı vatandaşı olan fakat Perk’lilere katılmış biriydi. Babası ve annesi evlendiğinde ikisi de otuz beş yaşındaydı ve bu Zank Sultanlığı vatandaşları için geç bir zamandır. Daha çok bir Perk adetidir. Zaten Banzi de bir Perk gibi yetiştirilmişti. Yine de Perk kibrine hiçbir zaman sahip olmamış, ömrü boyunca insanlara büyük yardımlarda bulunmuştu. Çok genç yaşta Mavi Şövalye olmuştu ve hemen de uzmanlaşmıştı. Zeki bir adamdı ve sezgileri kuvvetliydi.(Mavi Şövalye standartlarına göre)

Bargo ve Ronyu’dan da bir tek o şüphelenmişti zaten…

Şimdi Banzi’yi az da olsa biliyorsunuz. Olaya dönebiliriz.

-Sizi gidi yalancılar! Yaptığınız pislikler büyük oranda Mavi Şövalye kaybı oluşturdu, dedi ve kılıcını kınından çıkardı.

Fakat Ronyu’nun basılma ihtimaline karşı bir planı vardı. Bir mekanizma hazırlamıştı: Eğer Banzi bir adım daha atarsa kendisi için büyük tehlike yaratacaktı.
Ve Banzi o ölümcül adımı attı. Üstüne bir ağ sarıldı ve ses çıkarmasın diye ağzını bantladılar.

Ertesi gün Banzi bir temizlikçi tarafından ölü bulundu. Ve ölüm haberi tüm Mavi Şövalye sarayını hızla dolaştı. Tüm Şövalyeler Banzi’nin yoğun çalışma ve stresten dolayı vücudun çöktüğünü düşündü.
Ve cenaze metni okundu:
    ‘’Ey sevgili konuklar!
Bugün toplanma amacımız; bize büyük yardımı dokunmuş verimli bir çalışan, iyi bir dost olan Ustam Banzi’yi anmak değil sadece. O bize katkı sağlamak için kendini nasıl yorduysa, biz de çok çalışmalıyız ve kendimizi yormalıyız! Savaşlar ancak böyle biter, dereler ancak böyle kurumaz, açlık ancak böyle sona erer, Banzi’nin ruhu ancak böyle huzura kavuşur.’’ Konuşmanın kalanı klasik cenaze konuşmasına dönüştü. Konuşma yapılırken Bargo ve Ronyu gerçekten üzülmüş numarasını harika yapıyordu.
O sırada Menri’nin köyünde…
-Yank, sana söylemem gereken bir şey var. (Menri bunu söylerken çok heyecanlı bir yüz ifadesi takınmıştı.)

-Nedir hocam? Dedi Yank ve merakla Menri’nin ne diyeceğini bekledi

-Sana bir test yaptım ve Mavi Şövalye olabiliyorsun.

-NE! Dedi ve zıpladı Yank.

-Yalnız çok çalışmalısın, puanın doksan yani sınırda.

Yank çok şaşırmıştı en iyi puanlardan birine sahip olacağını düşünüyordu. Fakat sınır puandaydı. Öğretmen Yank ona puanı ile ilgili yalan
söylemişti çünkü çalışmamasından korktu.

Yank biraz hayal kırıklığına uğramıştı fakat sevinci bunu bastırıyordu.
-Yaz boyunca yoğun çalışırsan puanın artar.

-Peki hocam!

Yank yaz boyunca yoğun bir tempo ile çalıştı ve puanını arttırdı. Kendisinin yüz elliye ulaştığını sanıyordu fakat puanı dört yüz elliyi aşmıştı.

Peki bu puanların neyi temsil ettiğini biliyor musunuz?
‘’OE.( Organizma Enerjisi)
Ortalama insan OE’si yirmidir; bu sayı Beyaz Işık Şövalyelerinde kırk, Kızıl Şövalyelerde ise yetmişi bulur. Mavi Şövalye adayları ortalama doksan, genç Mavi Şövalyeler yüz yirmi, deneyimliler yüz elli, ustalar yüz seksen, konsey liderleri ise ortalama iki yüzdür. En güçlü konsey üyesi Mezo’nun iki yüz yirmiyi bulmuştur. OE, insanların yaşam gücüdür. OE’si yüksek insanlar daha çok yaşarlar.’’
                                                                                                        Munyar Bilgi Dairesi

Yank yaz boyunca çalışmasının karşılığını çok yüksek alcaktı. Ustasıyla konuşamaya gitti.
-Hocam bu sene Mavi Şövalye olabilir miyim?

-Evet, artık hazırsın.

Yank geçen sürede olgunlaşmış ve çalışkan bir hale gelmişti. Sark da öyle. Zümbelt, Sark ve Yank’ın başvurusunu yollamıştı Menri.
Sınava girecekler başarılı olurlarsa halk tarafından kahramanca sayılacak bir görev tamamlamaları gerekecekti. Görevi tamamlayınca da Mavi Şövalye olacaklardı.

-Yalnız üçünüze de çok zor görevler verecekler, her zaman dikkatli olun ve çalışmayı bırakmayın.

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Menri  Mavi Şövalyeler’e bir mektup yolladı. Mektupta Yank’a puanının yüksekliğinin asla bildirilmemesi gerektiği yazıyordu. Menri , Yank kendisini mükemmel sanıp çalışmayı bırakmasın diye bu yalanı devam ettirmişti. Mavi Şövalyeler eski üyenin bu teklifini kabul ettiler. Fakat mektubu tüm Mavi Şövalyeler okumuştu, Bargo ve Ronyu dahil…

 
Olayların gelişmesi ve günümüzdeki zamanın 100 yıl öncesinde dönen bir savaşla başlaması güzel. Bölümleri okudum ama kullandığın özel isimler hala dilime tam oturmadı. Belki diğer bölümlerde alışabilirim. :smile:
 
Wuuthrad said:
Olayların gelişmesi ve günümüzdeki zamanın 100 yıl öncesinde dönen bir savaşla başlaması güzel. Bölümleri okudum ama kullandığın özel isimler hala dilime tam oturmadı. Belki diğer bölümlerde alışabilirim. :smile:

Evet isim kalabalığı var. Fakat bir isim rehberi hazırlamayı düşünüyorum :grin:
 
3.BÖLÜM:Üç Maceracı
Menri’nin köyündeki meydanda yoğun bir kalabalık oluşmuştu, komşu köylerden gelen insanlar meydanı tıklım tıklım yapmıştı.  Bu bir veda ve uğurlama kalabalığıydı. Sark, Yank ve Zümbelt deniz kenarındaki köylerine en yakın limandan Munyar Limanına giden bir gemiye bineceklerdi. Yanlarında onlara eşlik edecek Menri; uzun yıllar önce terk ettiği Zaynt Patin Şehrine döneceği için heyecanlı mıydı bilmiyoruz, fakat Mavi Şövalyelere büyük bir katkı yapacağı için gururluydu. Köy halkının onları gemilere uğurlarkenki coşkusu görülmeye değerdi: Alkışlar, danslar, haykırışlar, tebrikler ile uğurlandılar. Gemi yolculuğu hiçbiri için kısa sürmedi. Gemi, genellikle sabit bir yolda ilerledi, Munyar Krallığı’nın gemi geçişini yasakladığı sınıra çok yakın bir şehir olan Ozmeg’de durdu. Ozmeg’den sonraki kısma bir kervanla anlaşarak devam ettiler. Kervan onları Zaynt Patin sınırında bıraktı. Sınırda, bir muhafız tarafından karşılandılar. Muhafız onları Mavi Şövalye binasına kadar getirdi.

Mavi Şövalye Binası çok görkemliydi. Kocaman bir giriş kapısının üstünde, ölmüş olmuş Mavi Şövalyelerin isimleri kazınılmaya çalışılmış, yetmeyince binayı çevreleyen surlara kazınılmıştı. Öğrenciler bu binaya hayran hayran bakıyorlardı. Çok ama çok büyük bir binaydı, kralın sarayı bile yanında bir gecekondu gibi duruyordu. Binaya girmeden önce bir hamama gidip yıkandılar. Usta Zimt’le tanıştıktan sonra ne yapacakları ile ilgili hazırlık yaptılar ve heyecanlarını dizginlemeye çalıştılar. İşleri bitince binanın kapısındaki muhafızdan giriş izni talep ettiler. İzin talebinin onaylanmasıyla birlikte dev kapı yavaş yavaş açılmaya başladı. Gümbürtüyle beraber tamamen açılmıştı.  ‘’Benimle gelin!’’ diye elini kaldırarak onlara seslendi bir muhafız. İçeri girerken, kapı arkalarından yavaş yavaş kapanmaya başladı ve yine bir gümbürtü ile kapandı. Muhafız onları köylerinin bir ucundan diğer ucuna giden yoldan daha uzun bir koridora soktu. Sonra bu koridordan da uzun başka bir koridora girdiler. Böyle dört- beş defa yollarını değiştirdikten sonra ana merdivenlere ulaştılar. Merdivenler yukarıya doğru döne döne ilerliyordu ve sonu yokmuş gibi gözüküyordu. Uzun bir süre merdivenleri çıktıktan sonra merdivenlerin sonuna geldiler ve onları makaralı bir asansör karşıladı. Asansörün inşaatı aşağıda devam ediyordu. Ve yavaş yavaş merdivenler sökülüyordu. Asansör son sökülen merdivenin olduğu yere indiriliyordu. Muhafız, asansörü makara ile yukarı çekti. Asansörden inince biraz ilerlediler ve konsey kapısına geldiler.


Muhafız kapıyı tıklattı ve ‘’Girin!’’ sesi geldikten sonra kapı açıldı. Solda ve sağda sıra halinde dizilmiş konsey üyeleri vardı. Her birinin oturduğu yerin arkasında bir kapı vardı ve bu kapıları açınca uzun bir merdiven görünüyordu ve bu merdiven odalarına gidişi sağlıyordu.  Toplantı sırasında bir malzeme gerekirse, konsey üyesi arkasındaki kapıyı açıyor ve merdivenleri tırmanıp gerekli şeyi alıyordu. Karşılarında ise dev bir sandalyede Usta Zimt oturuyordu.

Onları kısa bir süre süzüp:
‘’Öğrenciler bunlar mı?’’ dedi

-Evet, bu ekip efendim.

-İlk hangisi test edilecek?

-Zümbelt, sonra Sark ve en son Yank.

-Peki, öğrenciyi sınav odasına götürün.

İki muhafız geldi ve Zümbelt’i odadan çıkardı.
Usta Zimt: ‘’Siz de konuklarımızı bekleme odasına götürün’’ dedi başka iki muhafızı işaret ederek. İki buçuk saat kadar beklediler ve tekrar salona çağrıldılar. Salona girdiklerinde Zümbelt garip gülüşünden yapıyordu. Sınavı geçmişti ve çok mutluydu. Geriye sadece tamamlaması gereken zorlu bir görev kalmıştı.

-Tebrikler! Öğrencin sınavı geçti.  Şimdi sıra Sark’da.

Aynı şekilde Sark için de beklediler ve Sark da sınavı geçti.
‘’Yank’a yarın bakacağız.’’ dedi Usta Zimt.
Yank üzülmüştü. Ve hayal kırıklığına uğramıştı. Derken akşam oldu ve binanın misafir odalarından birinde kalmaya gittiler.

Yank, Menri’ye: ‘’Heyecandan uyuyamayacağım ustam. Ne yapmalıyım?’’ diye sordu. Ustası’’Al bakalım’’ diyerek köyden lazım olur diye getirdiği Genz çayından verdi. Bu çay biraz da olsa Yank’ı yatıştırdı.  Zaman geçti, Yank uyudu, sabah oldu ve Yank da teste gitti. Test sırasında, o zamana kadar yapılan çoğu rekoru ya kırdı ya da zorladı. Tüm şövalyeleri hayretler içerisinde bırakıyordu. Testi izleyen sinsi Ronyu ve Bargo da yeteneğini izleyerek kötü planlarına eklemeler yapıyorlardı. Test sonuçlandı ve sonuç açıklandı:
‘’Tebrikler, diğer öğrencileriniz gibi bu öğrenciniz de başarılı oldu. Geriye verilecek görev kaldı. Tüm öğrencilerinize takım olarak yapacakları ortak bir görev vereceğiz, kararımız bu yönde.’’ ‘’Zor bir görev olmalı…’’ diye düşündü Menri.
Zimt: Munk elmasını getirecekler.
Menri şok oldu.

-Fakat bu görev çok tehlikeli.

-Ben de isterdim üç yetenekli üye, fakat lazım bize kendini kanıtlamış bir şövalye.

Usta Zimt kafiyeli konuşmuştu. Yani emri kesindi.

-Yolculukları dört gün sonra başlayacak. Şimdi çıkabilirsiniz.

Odalarına gittiğinde Menri öğrencilerine: ‘’Bu görev çok tehlikeli olacak, gitmemeyi tercih edebilirsiniz.’’ dedi.
Öğrenciler hep bir ağızdan: Teşekkürler ustam fakat gitmeyi çok istiyorum, dedi ve birbirlerine bakıp güldüler. Menri ise hâlâ endişeliydi. Çocuklar tehlikeyi pek de umursamıyorlardı.  Dört gün çocuklara sonsuza kadar sürecek gibi geliyordu. Ve dört günlük bekleme sonunda bitti. Mavi Şövalyeler Zümbelt, Sark ve Yank’dan oluşan ekibimize gerekli yiyeceği ve silahı verdi. Yank’In ise misafirleri vardı: Ronyu ve Bargo…
Ronyu Menri’nin Yank’ın puanıyla ilgili söylediği yalanı Yank’a anlattı. Bargo ise bir sürü iftira bularak Yank’ın zihnini bu iftiralarla doldurdu ve Yank’a tehlikeli bir kandırma büyüsü yaptı. Ve Yank söylenenlerin doğru olup olmadığını Menri’ye sormaya karar verdi. Bargo ve Ronyu ise’’Yolculuğundan dönünce sorarsın, şimdi kendini yorma.’’dedi. Çünkü Yank dönene kadarki sürede Mavi Şövalyeleri Menri’ye düşman olma konusunda örgütlemeyi planlıyorlardı. Yank, yola çıkmadan önce Menri’ye soğuk davrandı. Menri, bu duruma çok şaşırdı. Fakat bu durumun stresten kaynaklandığını düşündü.

Ekibimiz yolculuğa çıktılar, Menri de şehirdeki bir handa kalmak pahalı olacağından köyüne döndü. Ekip, Mavi Şövalye konvoyuyla ülke sınırına bırakıldı. Buradan bir kervan yoluyla, Mirka Krallığı’nın içinden geçen Çöl Yolu’nun giriş kapılarından birine gidip çöl yoluna girdiler. Munk elması çöldeydi ve ölümcül çölü aşarak Munk elmasına varmanın tek yolu, çöl yolunu kullanmaktı. Munk elması çöl yolunun ortalarındaydı. Çöl Yolu’nun üstü kapalıydı ve Çöl Yolu bir tünele benzerdi. Çöl Yolu zamanında Kara Şövalye’ler tarafından inşa edilmişti ve şuan sadece Mirka Krallığı’nın içindeki bölümü kullanılıyordu. Sınırın dışındaki yani çöldeki bölümünü sadece macera peşinde olan çılgın insanlar kullanıyordu. Kimse çöle yaklaşmak dahi istemezdi, zorunda kalmadıkça…

Ekibimiz çöl sınırlarına girdi ve yaklaşık sekiz saat; yavaşlamadan, dinlenmeden, yemek yemeden, sadece su içerek ilerlediler ve sonunda dinlenmeye karar verdiler. Bir kamp kurdular. Yol boyunca çöl yolunun tavanındaki işlemeleri incelemişlerdi. Çok garip figürler vardı ve birbirlerini tekrar etmiyorlardı. Aslında bunlar Kara Şövalyelerin günlükleriydi. Kamp kurduktan sonra oturacaklar ve günün değerlendirmesini yapacaklardı, derken Sark oturdu ve acıyla yerinden sıçradı. ‘’Ne oldu!’’ diye bağırdı Yank. ‘’Popoma bir şey battı’’ dedi ve poposunu tutmayı bıraktı Sark. Oturduğu yere baktıklarında bunun bir kapak olduğunu gördüler. Kapağı kaldırdılar ve bir kâğıt buldular.

Kâğıtta ‘’İzk hete ken- sinkuray. Tuto mert feze toytenikara!’’ yazıyordu. ‘’ Ne demek istiyor Zümbelt?’’ diye sordu Sark.( Zümbelt’in farklı lehçelere ilgisi vardı, bu sebeple Sark ona sormuştu.) ‘’Bir Kuzeybatı Perk lehçesi.’ Ben burada mahsur kaldım. Buna daha fazla dayanamayacağım!’ diyor’’ diye durumu açıkladı Zümbelt. ‘’ İyi de bunun anlamı ne olabilir?’’ dedi Sark. ‘’ Dönünce sorarız, senin oturduğun yere bile denk geldiğine göre bu kapaklardan çok fazla buluruz.’’ ‘’ Ben kopyasını çıkarıyorum.’’dedi ve yazmaya koyuldu Zümbelt. Konu kapandı ve uyumak için battaniyelerini üstlerine çektiler.

Sabah olunca yorganlarını topladılar ve kahvaltı yapıp yola çıktılar. Uzun bir süre ilerledikten sonra (Kurtulmak için feryat edenlerin yazdığı notlardan dört tane daha buldular.)açlıkları iyice arttı ve yemek yemeye karar verdiler. Tam heybelerini açarken bir ses duydular:’’HARRRR! HARR!’’ Çok ürkütücü bir sesti. Sonra bu varlığın gölgesi belirmeye başladı. Ve kendisi de göründü: Çok korkunç bir görünümü vardı. Sol kolunun etrafına yılanlar dolanmış, sağ kolu milyonlarca böcek ile kaplı, boyu beş metrelik tavana yakın vücudu bordo renkte ve çok kaslı, kafası ise tüm bu korkunç vücut hatlarının yanında komik kalıyordu. Çünkü kafası bir armut büyüklüğündeydi ve kalın boynunun yanında iyice küçük kalıyordu. Küçücük kafasından bir aslan kükremesi çıkarabiliyordu. Sark korkudan dona kaldı, Yank’ın korkudan ve açlıktan başı dönüyordu. Canavarla dövüşebilecek durumda olan tek kişi Zümbelt’di. Canavar, ekibimizi süzdü ve üzerlerine doğru koşmaya başladı. 
                                                                      DEVAM EDECEK…



 
 
Gelişime açık bir dilin var. Son yazdığın bölüm diğer bölümlerin bir tık ötesinde. Diyaloglar konusunda çok zayıf olduğunu söylemem gerekiyor. Bazıları çok basit kalıyor. Önceliğin şimdilik bu konu olabilir. Yazmaya devam  :smile: 
 
Eline sağlık. 2 ve 3 okudum. Şunu söylemeliyim hikayenin konusu daha önceden dediğim gibi ilgi çekici .Fakat olaylar çok hızlı ve kopuk ilerliyor. Homeros'un da dediği gibi diyolog bölümleri zayıf ve biraz duygusuz. Ayrıca hikayenin anlatım dili biraz masal gibi olmuş. Bence bu olayları Yank karakterinin gözünden anlatsan daha etkileyici olurdu diye düşünüyorum. Betimlemelerin hala yetersiz ve çok hızlı atlıyorsun olayları. Biraz daha ağırdan al ve her bölümü okuyucunun azda olsa kafasında canlandırabileceği şekilde yaz. Bu anlatım şeklini ben pek sevmem açıkçası. Az tercih ediyorum.
 
Boneless said:
Eline sağlık. 2 ve 3 okudum. Şunu söylemeliyim hikayenin konusu daha önceden dediğim gibi ilgi çekici .Fakat olaylar çok hızlı ve kopuk ilerliyor. Homeros'un da dediği gibi diyolog bölümleri zayıf ve biraz duygusuz. Ayrıca hikayenin anlatım dili biraz masal gibi olmuş. Bence bu olayları Yank karakterinin gözünden anlatsan daha etkileyici olurdu diye düşünüyorum. Betimlemelerin hala yetersiz ve çok hızlı atlıyorsun olayları. Biraz daha ağırdan al ve her bölümü okuyucunun azda olsa kafasında canlandırabileceği şekilde yaz. Bu anlatım şeklini ben pek sevmem açıkçası. Az tercih ediyorum.
Eleştirilerin için teşekkür ederim. Bir dahaki bölümde tüm söylediklerinizi düzeltmeye çalışacağım.
 
Ana Sayfa
    https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg8994435.html#msg8994435   

Önceki Bölümler
1.Bölüm https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg8994973.html#msg8994973
2.Bölüm https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg8995416.html#msg8995416
3.Bölüm https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg8996176.html#msg8996176
4.Bölüm Islanmış Yolcu  GELDİ!
  Gökteki sarı tepsi yerini beyaz kardeşine bırakırken,  Yahn Çölü’nün sınırında yaşayan fakir bir aile de akşam yemeklerini yeni bitiriyordu. Çok misafirleri olmazdı; sadece, savaş için erzak toplayan asker misafirleri vardı. Onlar da ayda bir gelirlerdi. Genellikle yalnızdılar, tüm ihtiyaçlarını zar zor satın aldıkları bir tarladan elde etmeye çalışıyorlardı. Fakat o akşam kapıyı biri çaldı. Kapıyı açtılar ve karşılarında; orta boylu, kapüşonu yüzünden suratını göremedikleri, belindeki çıkıntıdan bir kılıç taşıdığı anlaşılan fakat bunu saklama isteği göstermeyen bir yabancı ile karşılaştılar. Sesi ardından gök gürültülerinin bile duyulmasını engelleyecek kadar baskın olan yağmur yüzünden sırılsıklam olmuştu. Daha önce başka evlerin de kapısına gitmişti fakat kimse tarafından evlerine kabul edilmemişti. Kafasını hafif kaldırdığında görülebilen gözlerinden korku ve endişe fışkırıyordu.  ‘’Beni evinize alabilir misiniz ey yüce ülkemizin vatandaşları?’’dedi acıklı gözlerle. Yabancıyı hiç düşünmeden evlerine kabul ettiler.  Yabancı çok yorgun görünüyordu. Evin annesinin gösterdiği bir koltuğa oturdu ve oturur oturmaz da uykuya daldı. Kısa bir süre sonra da aniden uyandı veuyuşmuş gözlerini ovuşturarak’’ Beni kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.’’ dedi.  Büyük ihtimalle evdeki dede olan yaşlı bir adam merakla’’İsminiz nedir efendim?’’ diye çabuk bir soru yöneltti. Yaşına ve yaşadığı koşullara rağmen yıpranmamış ve çok enerjik bir yapısı vardı. Misafir ise ona oranla daha gençti ancak çok yıpranmıştı. ‘’Ben Menri, uzak köylerden denize yakın bir köyden geliyorum.’’dedi ve yorgunluktan kambur durduğunu fark ettiği sırtını dikleştirdi. ‘’O uzak, güvenli ve zengin yerlerden sizi bu çöplüklere getiren kötülük de nedir?’’ diye sordu yaşlı adam ve soğumuş çorbasından bir kaşık aldı. 

  ‘’Kötülük mü? Endişe dersek daha doğru olur. Üç sevdiğim öğrencim vardı, tehlikeli bir yolculuğa çıktılar, başlarına bir şey gelmesinden korktuğum için peşlerinden bir güvercin yolladım. Güvercin geri geldi. Bu ne demek biliyorsunuz herhalde!’’ Evet, bunun anlamı çok netti. Öğrenciler zor durumdaydı. Bunu duyan yaşlı adam acıma dolu bakışlar attı karşısındaki yorgun adama. Hemen çaprazındaki eskimiş sandalyede oturan bir kadından kendisi ve misafiri için iki bardak kahve getirmesini istedi. ‘’Eliyle uzun süredir yıkanmamış kirli saçlarının havaya kalkmış kısımlarını indirdikten sonra: ‘’Sizin adınıza çok üzüldüm, acaba bu görev bir Mavi Şövalye görevi miydi?’’ Menri şaşkın şaşkın baktı ve yaşlı adamın bu bunu nasıl anladığını sordu. ‘’Benim de bir oğlum vardı. Adı Ronyu idi ve bir Mavi Şövalye olmak istiyordu.’’diye cevap verdi yaşlı adam. Bunu duyan Menri şaşırdı ancak şaşırdığını belli etmedi.’’ Yıllarca çalıştı ve Mavi Şövalye olmayı başardı. Mavi Şövalye oldu ve kazandığı ilk parasını bize yatırdı. İyi huylu bir oğlum vardı, Bargo adlı alçakla tanışana kadar. Bu sinsi adam oğlumu kandırdı ve onlarca kötülüğe sebep oldu benim oğlum, benim kanımdan olan. Bunları öğrendiğimde çok geçti, o sinsi Bargo hiçbir Mavi Şövalye’ye bundan bahsetmemi söyledi. Ondan emir almayacağımı söyledim ve karşılaştığım ilk Mavi Şövalye’ye bu durumu anlatmaya çalıştım, fakat ağzım kımıldamadı. Sadece garip homurtular çıkardım. Beni lanetledi bu alçak. O yüzden öğrencilerinizi kurtarın, kurtarın ki Bargo ile ilgili gerçekler ortaya çıksın efendim.’’diye devam etti. Bunu duyan Menri korkudan buz kesildi. Zaten solmuş suratı iyice soldu ve hayalet gibi bembeyaz kesildi. Kolundaki tüm kıllar diken diken oldu, kalp atışları hızlandı. Bembeyaz suratındaki endişe ise gittikçe büyüyordu.

  Ve kahveler geldi…

  Menri, önüne nazikçe konan kahvesinden büyük bir yudum aldıktan sonra az da olsa sakinleşmişti. Titreyen vücudu ve kekelemeye müsait ağzına rağmen bir cümle kurmayı denedi: ‘’ Çöl Yolu’na gitmenin en kolay yolu nedir?’’ Kekelemesini zar zor bastırmıştı. Bunu duyan yaşlı adam çok şaşırdı, çünkü öğrencilere Çöl Yolu’ndan geçen bir görev verilmesi çok riskliydi. ‘’Umarım yanlış anlamışımdır, görevleri Çöl Yolu’nda mı geçiyor?’’ ‘’Evet, Çöl Yolu’nda geçiyor…’’ O akşam, Menri ve yaşlı adam kısa bir süre daha sohbet ettiler zira Menri yorgundu ve uyuması gerekiyordu. Sabah olduğunda Menri yere serilmiş örtülerden yapılmış yatağından kalktı ve battaniyeleri katlayıp evin genç kızına teslim etti. Ayrılmadan önce tüm ev halkına sıra ile teşekkür etti ve yola çıktı. Çöl Yolu’na gitmek için yaptığı uzun yürüyüşten sonra kısa bir mola vermek için tam oturmaya karar vermişti ki ‘’ Merhaba Bay Menri.’’ Diye arkasından seslenildi. Arkasına döndüğünde kel kafalı, sakalı olmayan, kollarında bile seyrek kıllar görülen, uzun boylu, siyaha yakın gözleri olan ve Mavi Şövalye zırhının üstüne yerleştirilmiş kertenkele armalı bir çantası olan genç görünümlü bir adam ile karşılaştı. Gördüğü kişi, on beş yıl kadar önce öğretmenliğini yaptığı öğrencisi Likol’dü. ‘’ Merhaba Likol. Uzun yılar sonra yanıma gelmeni sağlayan şey de ne?’’ diye şaşkınlıkla sordu gömleğinin yakasını kıvırırken. ‘’Senin Çöl Yolu’na girmeni engellemek için geldim. Öğrencilerini korumak için bir Mavi Şövalye yolladım bile, sen en iyisi Zaynt Patin’e dönüp Bargo’nun seninle ilgili iftiralarını çürütmeye çalış. Yalnız ikna yeteneği çok yüksek, dikkatli olmalısın.’’ Menri bir kez daha şok oldu, bu ayı şok olmakla ve endişeyle geçmişti zaten. Likol’e çok güvenirdi o yüzden durumu sorgulamadan Likol ile vedalaşıp gittiği yönü değiştirdi. Likol, ona bir at verdi, bu sayede Zaynt Patin’e daha hızlı varabilecekti. Zaynt Patin’e giderken Bargo’nun ne kadar kötü biri olduğunu düşündü ve kendini savunmak için konuşmalar hazırladı kafasında.
Sonraki Bölüm
 
https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377619.msg9002523.html#msg9002523
 
Anlatımda bariz bir gelişme var.  Bu bölüm kısa ama iyiydi. Yalnız şurada: suratı iyice soldu ve hayalet gibi bembeyaz kesildi demek yerine sadece suratı iyice soldu ya da suratı hayalet gibi bembeyaz kesildi diyebilirdin. Zaten ikisi de aynı anlama geliyor. Sonraki bölümde görüşmek üzere, kolay gelsin.
 
Homerøs said:
Anlatımda bariz bir gelişme var.  Bu bölüm kısa ama iyiydi. Yalnız şurada: suratı iyice soldu ve hayalet gibi bembeyaz kesildi demek yerine sadece suratı iyice soldu ya da suratı hayalet gibi bembeyaz kesildi diyebilirdin. Zaten ikisi de aynı anlama geliyor. Sonraki bölümde görüşmek üzere, kolay gelsin.
Teşekkür ederim. Eleştirilerinizi dikkate alıp ona göre yazdım. :smile:
 
Back
Top Bottom