Kergit'in Kurtarıcısı

Users who are viewing this thread

Öncelikle grupta çok yeniyim, bunu bir geçiş bölümü olarak düşünün senaryoyu oturtmaya çalışıyorum. Size olanları anlatmaya çalıştım ilk bölüm. Çok farklı düşüncelerim var. Eleştirileriniz benim için birer hazine hepsini saygıyla okumaya can atıyorum. Dediğim gibi ileri bölümlerde sizi heyecana boğacağım inşallah. Kısa olduğunun farkındayım diğer bölümler daha uzun ve heyecanlı olacak biraz sabır. Henüz acemiyim. Zamanınızı çaldıysam, beğenmediyseniz affola hakkınızı helal edin :smile:
“HER ŞEYİN BAŞLANGICI”/BÖLÜM-1 sizlerle...

Gün doğmak üzereydi, yeni uyanmıştım; döşeğimden bir hışımla kalkıp yüzüme su çaldım. Kendime gelince belime pusatımı, sırtıma kalkanımı geçirdim. Evden çıkmadan fakirhaneme son kez göz gezdirdim. Kenarda küçük döşeğim, kapının yanında akından kalma ganimetlerden birkaç post ve yedek savaş ekipmanlarım... Tüm servetim buydu, yemeği dahi handa yer; eve ancak dinlenmeye uğrardım. Yine düşüncelere daldığımı fark ettim. Bir an önce toparlanmalıydım. Bugün sabah nöbetinde ben ve birliğim görevliydik, hemen dışarı çıktım atıma atladım. Sokakta dolaşırken etrafı süzmeye başladım. Kergit Hanlığı'nın durumu Khudan Kuşatması'ndan beri fena değildi. Vaegirler vergiye bağlanmış, Khudan'ın yanı sıra Nelag Kalesi ve bağlı vilayetlere de ganimet olarak el konulmuştu. Yiğit Noyan Belir orduyu iyi yönlendirmiş kesin bir zaferle yurda dönmüştü. Dönüşünde Sancar Han tarafından Nelag Kalesi ve sayısız hediyelerle ödüllendirilmişti. Peki ya ben? O sırada kendimi düşünmeye başladım... Dusturil Köyü'nde biricik anamdan helallik alıp Tulga'ya geleli 3 sene olmuştu. Bu 3 senede orduda sayısız savaşta görev almış, en sonunda ise Tulga Şehri'nde garnizonluğa atanmıştım. Çok sayıda savaşta yer aldığımdan garnizon komutanı beni bir birliğin başına kumandan tayin etmişti. Bunları düşünürken surlara geldiğimi fark ettim. Askerlerimi teftiş ettikten sonra burçlara konumlandık, ben en ileri burçta ileriyi gözetliyordum. Her zaman ki gibi sıradan bir nöbetti, ta ki garnizon komutanının bağırışını işitene dek.
-Komutan Alpargu!
Şaşırmıştım koskoca Tulga Garnizon Komutanı sabahın erken saatlerinde dışarı çıkmış kan ter içinde bana doğru bağırıyordu. Hemen cevap vermek üzere kendimi toparladım. Yanına vardım.
-Buyurun Komutanım, hayrola?
-Hayır mı şer mi öğreneceğiz Alpargu Komutan. 1-2 saat önce Sultan Hakim Asugan Kalesi civarında görülmüş Kergit sınırlarına doğru gelirmiş.
-Nasıl olur yalnız mı? Bunu sana kim dedi Komutan?
-Sınırdaki karakoldan haber geldi. Yanında 200 civarı asker ile geliyormuş.
-Nasıl olur sınır birlikleri buna göz yummaz değil mi?
-Sorma Alpargu Komutan, Noyan olacak o korkak Asugan bütün birliklere geri çekilme vermiş. Kendide şimdi kalesinde bir deliğe sığınmıştır.
-O vakit Sancar Han'a bunu bildirelim!
-Ben de bunun için geldim zaten. Askerlerine söyle bütün ağır zırhlarını kuşansınlar, birini görevlendir; Tulga'daki bütün yedek birlikler burçlara konuşlansın.
-Buyruk senindir!
Bu konuşmanın ardından saraya doğru deli gibi at sürmeye başladık. Sokakta gezinen birkaç ayyaş ve çiftçiden başka kimseler yoktu.Tulga'da saray kendine özel başka surlarla çevriliydi. Surların önüne geldiğimizde askerler bizi sorgulamaya yeltendi ancak garnizon komutanını görünce şüphesiz kapıyı açtılar. Sonunda ana kaleye vardık. Muhafıza durumu izah ettik saraydan içeri giriş yaptığımızda bizi bir müddet beklettiler. Ardından Han'ın hazır olduğunu, içeri girebileceğimizi söylediler. İlk kez Sancar Han'ı bu kadar yakından görüyordum. Elim ayağımda dolaşmıştı, derken Han yüzünü buruşturarak söze girişti.
-Beni bu vakit boş bir şeye çağırdıysan sana bunu ödetirim Komutan!
Garnizon Komutanı durumu anlattı. Sancar Han'ın yüzü bembeyaz kesilmişti. Bir müddet düşündü, ardından:
-Bütün birlikler burçlara konumlansın, okçular kuş uçurtmasın. Bu Hakim'in ne yapacağı belli olmaz.
Garnizon Komutanı atıldı:
-Hanım dediklerinizi zaten yaptık. Alpargu Komutan ve birliği bu işle bizzat ilgileniyor. Ona güvenim tamdır.
Sancar Han yüzünü bana çevirdiği sırada iyice tedirgin olmuştum gaddarlığını tüm bozkır bilirdi.
-Demek öyle Alpargu Beğ. Madem komutan sana güveniyor, o zaman sen öncü birlik olarak Hakim'i karşılayacaksın. Sana kendi ordumdan 60 Atlı tahsis edeceğim. Hakim'le görüşüp derdini soracaksın. Aksi durumda haddini bildirirsin umarım!
Sancar Han resmen kendi korkaklığını yatıştırmak üzere beni yem atıyordu. Tank gibi Memlüklere karşı 60 Hafif Zırhlı Atlı ile saldırmam intihar olurdu. O an savaş zekasının olmadığı dedikodularının doğru olduğunu anlamıştım. Ancak sadece "Buyruk senindir Hanım!" demekle yetindim. Bir saat sonra 60 atlı ile birlikte yola çıktık. Her 10 dakikada bir gözcüler etrafı dolaşıp Sultan Hakim'i arıyordu. Saatler süren bulmacanın ardından hedefimiz tam önümüzdeydi. Eşşiz büyüklüğü, inanılmaz zırhları ile Sarranid orudusu ve Sultan Hakim'in sarı kızıl sancağı...

"Beklenmeyen Misafir"/Bölüm-2

"Ayzar'ın Antlaşması"/Bölüm-3

Kergit'in Kurtarıcısı Final Bölümü #1

Weyyah'ın Fethi-Kergit'in Kurtarıcısı Sezon Finali #2


Bozgun - Kergit'in Kurtarıcısı - Sezon Finali 3

 
Last edited:
beğenmediyseniz affola hakkınızı helal edin :smile:
Gün doğmak üzereydi, yeni uyanmıştım; döşeğimden bir hışımla kalkıp yüzüme su çaldım. Kendime gelince belime pusatımı, sırtıma kalkanımı geçirdim. Evden çıkmadan fakirhaneme son kez göz gezdirdim. Kenarda küçük döşeğim, kapının yanında akından kalma ganimetlerden birkaç post ve
Şuan zamanım yok tam okuyamadım dostum ama burada ayırmadan hikayeye girmişsin hikayenin başladığı yeri spoiler kullanmıyorsan birkaç satır boşluk bırakarak yazabilirsin en yakın zamanda okuyacağım hikayeni spoiler şu şekilde yapılıyor;
[ spoiler] bla bla bla bla bla [/ spoiler] ben spoiler çalışmasın diye boşluk bırakarak yazdım ilk parantezden sonra sen boşluk koymayarak yazıcaksın iyi forumlar dilerim.
 
Şuan zamanım yok tam okuyamadım dostum ama burada ayırmadan hikayeye girmişsin hikayenin başladığı yeri spoiler kullanmıyorsan birkaç satır boşluk bırakarak yazabilirsin en yakın zamanda okuyacağım hikayeni spoiler şu şekilde yapılıyor;
[ spoiler] bla bla bla bla bla [/ spoiler] ben spoiler çalışmasın diye boşluk bırakarak yazdım ilk parantezden sonra sen boşluk koymayarak yazıcaksın iyi forumlar dilerim.
Teşekkür ederim dostum. Spoiler’a aldım sayende. İyi forumlar.
 
İkinci bölüm sizlerle :grin:
Kurguyu tam anlamıyla, kusursuz başarmam için senaryoyu iyice oturtmaya çalışıyorum. Uzunluğu hakkında görüşlerinizi merak ediyorum. Konular biraz uzun ve sıkıcı gelmiş olabilir. Dediğim gibi kurguyu tamamlamaya çalışıyorum. Saygı çerçevesinde bütün eleştirilerinizi okumaya hazırım. Zamanınızı çaldıysam, beğenmediyseniz affola hakkınızı helal edin :smile:
"BEKLENMEYEN MİSAFİR"/BÖLÜM-2 sizlerle...
Sarranidler'i görünce nutkum tutulmuştu. Anlaşılan Rodok Tepeleri'nde aldıkları yenilgiden sonra iyi toparlanmışlardı. Ordunun orta bölümünde yirmi kadar atlının eşlik ettiği bir araba vardı. Sultan'ın orada olduğu anlaşılıyordu.
Derken ordunun ileri kümelerinden yaklaşık yirmi atlı üzerimize doğru gelmeye başladı. Birliğin içinden ileriye çıktım, beklemeye koyuldum. Atlılar karşıma geldiklerinde içlerinden biri küstah bir tavırla "Ne diye karşımıza çıktın?" diye sordular. Kendimi ata topraklarında sorgulanır bulunca gururuma ağır geldi. Kendimi toplayıp sordum:
-Asıl Sultan'ının burada işi ne? Topraklarımıza giriş yapan sizlersiniz!
-Sultan'ımın adını anarken dikkat et! O pis ağzını yırtmayayım.
Atlıların öncüsü duraksadı, ardından:
-Sultan Hazretleri Kergit ülkesini ziyarete gelmiştir. Tulga kentine varacaktır.
-Habersiz ziyaret mi olur? Ziyarete geldi ise ne diye koca orduyu toplamıştır?
-Sen Sultan Hakim'e iş mi öğretirsin?
Sustuk. O an düşünmeye koyuldum, koskoca Sancar Han'a sanki bir derebeyiymiş gibi elini kolunu sallayarak ziyarete gelinemezdi. Bunun başka sebepleri olmalıydı.
-Sultan Hakim'le konuşmak isterim. İletiniz.
Atlıların öncüsü bu durumdan memnun kalmadı ancak sonuçta burası Kergiteli'ydi. Haklı olarak bu görüşmeyi istemiştim.
Adamlarıma kamp kurmalarını emrettim. Hakim ancak bir saat sonra beni huzuruna kabul etmişti. Huzura ilerlerken orduyu yakından görmeye fırsat buldum. Sarranid ordusu göz kamaştırıyordu. Zırhlarından, pusatlarından, atlarından durumlarının gayet iyi olduğu açıktı. Huzura vardım.
Sultan Hakim tok bir sesle sordu:
Sancar Han'ın sancağını taşıyorsun, oğlu musun delikanlı?
O an düşündüm, soylu değildim. Anam hep, babamın seferde öldüğünü söylerdi, onu hiç görmemiştim.
-Ben karabudundanım Sultan Hakim. Sancar Han niyetinizi anlamak için beni elçi kılmıştır.
Sultan yanındaki komutanlara döndü.
-Sancar ne olurda bana şu soysuz köylü parçasını elçi diye yollar? Bu ne cüret!
Kendimi aşağılamasına takılmadan Sancar Han'a "Han" olarak değil, ismiyle hitap etmesinden çok rahatsız olmuştum. Kendime hakim olamadım:
-Sancar Han; bozkırın tek hakimi, Kergit Hanlığı'nın Han'ıdır. Adını ağzına alırken ölçüp biçesin Sultan Hakim! Han'ımla ileri geri konuşamazsın!
Sultan Hakim ayağa kalktı, celallendi:
-Sen kim oluyorsun bre haydut! Karşında kimin olduğunun farkında mısın?
-Ben lafımı bilirim. Senin karşında da Kergit Hanlığı'nın bir kumandanı ve elçisi durmaktadır. Sen de bunu bilesin.
Sultan Hakim muhafızlara seslendi:
-Derdest edin şu iti!
Her ne kadar dirensem de kendimi diz çökmekten alıkoyamadım. Sultan atıldı:
-Bu senin aklını başına getirsin komutan! Daha ileri gitmeyi denersen kelleni Tulga'da sallandırırım!
-Ben Sancar Han'a haber salıp, onay alana kadar ordunla bir adım ilerlemeyeceksin Sultan Hakim! Yoksa bütün Kergit Ordusu'nu yığarım buraya bilesin!
O sırada muhafız içeri girdi:
-Çok büyük bir ordu bize doğru yaklaşıyor! Kergit Ordusu!
Bu olay içimi rahatlatsa da sorulara yol açmıştı. Savaş mı başlamıştı? Gelen kimdi?
Bir süre sonra gelenin Mareşal Belir Noyan olduğu açığa çıkmıştı. Tulga'ya yol alırken kalabalığı fark edip gelmişti. O an sayıca üstündük. Olası bir muharrebede hafif zırhlı ama hızlı Kergit Atlılarından ağır zırhlı Sarranid Atlılarının kaçışı olamazdı. Belir Noyan da huzura çıktı. Durum anlatıldı. Akşamüstü başlayan olay, gece sonlanmıştı. Karar verilmişti, Sancar Han onay verene kadar Sarranidler bekleyecek; Belir Noyan ve ordusu onlara eşlik edecekti.
Tulga'ya görevli olarak ben dönüyordum. Yanıma sadece on atlı almış kalanını Belir Noyan'a emanet etmiştim. Tulga'ya vardığımda Sancar Han'ın huzuruna çıktım, olanları anlattım. Yanında Garnizon Komutanı başta olmak üzere birkaç komutan vardı... Bir de Kergit Bakanı.
Yüzünü korku bürümüştü. Bakana döndü:
-Yoksa?
Bakan yılların verdiği acıları yüzünde taşıyordu. Ona katı surat olmayı öğreten hayat sayesinde yüzünde tek bir emare bulunmadan:
-Bunları yalnız konuşalım Han'ım.
O an şok olmuştum. Sancar Han'ı bu denli korkutan, panikleyip komutanlar içinde pot kırmasına neden olan bu gizli şey neydi? Elbet öğrenecektim.
Sancar Han toparlandı kendine geldi. Bakan ve ben hariç odadaki bütün komutanları dışarı çıkarttı.
-Sultan buyursun gelsin. Onu en iyi şekilde ağırlamak görevimizdir. Komutan Alpargu gidip bildiresin!
-Han'ım bir maruzatım olacaktı. Müsaadeniz varsa söylemek isterim.
-Konuş komutan!
-Sultan çok büyük, göz kamaştırıcı bir orduyla gelmiş. Anlaşılan bize gözdağı vermek istemektedir. Ordusu şehir yakınlarına gelirse halk panikler. Kanımca en iyisi Sultan Hakim'in pervaneleri ile yalnız gelip ordusunun bulunduğu yerde konaklamasıdır.
-İyi düşünmüşsün komutan, aferin. Sarranid ordusuna Belir Noyan eşlik etsin. Dediğin gibi olsun şimdi gidip bildiresin!
Saray kapılarından çıkarken Han seslendi:
-Bu yaptıklarını unutmam. Bugün devletin için çırpınırsın. Döndüğünde seni mutlaka mükafatlandıracağım.
-Buyruk senindir Han'ım!
Gece vakti oluyordu, Sultan Hakim'e gidip olanları anlattım. Pervanelerini ve şahsını Kergit Ordusu'nun koruyacağını sorumluluğun tamamen bende olduğunu izah ettim. Hazırlanmalar sonucu sabaha karşı Tulga'ya yola çıktık. Sultan Hakim, Sancar Han'a iki deveye yüklü hediyeleri; yirmi kadar pervanesi ile geliyordu. Onlara ben ve elli kişilik birlik eşlik ediyorduk. Bu sırada Belir Noyan ve ordusu Sarranidler'in yanında kalmıştı.
İkindi vakti Tulga'ya vardık. Halk sokaklara dökülmüş Sultan'ı izliyordu. Saray kapısı aralandı, Sancar Han girişte Sultan'ı bekliyordu. Söze koyuldu:
-Değerli dostum, Sultan Hakim! Kergit Diyarı'na hoş geldin!
Sultan atından indi, Sancar Han'a yöneldi:
-Hoş bulduk Sancar Han. Bu hediyelerim sanadır. Dostluğumuzun nişanesi.
Seyisler hediyeleri almak üzere develeri ahıra çekti.
-Sağolasın Sultan. Buyurun içeri geçelim.
O gün geceye kadar yemekler yendi, içkiler içildi. Herkes eğlenceye doydu. Ancak benim içimde hala kötü bir his vardı, Sultan Hakim'in niyetinin iyi olmadığını düşünüyordum.
Ziyafet bitince iki hükümdarı baş başa bırakmak adına ayrıldık. Bir saatin ardından Sultan Hakim dinlenmek için kendine ayrılan odaya çekildi. Yüzünde pis bir sırıtış vardı. Elçi sıfatımdan dolayı ben, Kergit Hanlığı Bakanı ve Garnizon Komutanı içeri girdik. Gördüğümüz manzara bizi şok etmişti.
Sancar Han adeta hayalet görmüş gibi irkilmiş, hançeriyle hemhal olmaktan eli kana bulanmıştı. Konuşmuyordu. Çaresizce ziyafet odasında ağzından laf almaya çalışıyorduk. Dakikalar sonra ağzından sadece şu kelimeler döküldü:
-Korktuğum şey oluyor, kaçınılmaz olan sonunda geldi...
 
Dusturil Köyü'nde biricik anamdan helallik alıp
Dostum ilk bölümü bitiridim betimlemeler hoşuma gitti,fakat Kalradya hayali bir dünya bu yüzden hellalik almak yerine daha farklı birşeyler düşünebilirdin.Onun dışında beğendim küçük bir ayrıntı ama benim gibi ayrıntılara dikkat edenler var zaman buldukça parça parça okuyorum altta açık bırakıyorum az sonra 2.bölümüde okuyup görüşlerimi bildireceğim.Ellerine sağlık
 
Dostum ilk bölümü bitiridim betimlemeler hoşuma gitti,fakat Kalradya hayali bir dünya bu yüzden hellalik almak yerine daha farklı birşeyler düşünebilirdin.Onun dışında beğendim küçük bir ayrıntı ama benim gibi ayrıntılara dikkat edenler var zaman buldukça parça parça okuyorum altta açık bırakıyorum az sonra 2.bölümüde okuyup görüşlerimi bildireceğim.Ellerine sağlık
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim dostum.
 
Üçüncü bölüm sizlerle :smile:
NOT: Sancak bölümü "Hanlar Savaşıyor" hikayesinden ilham alınarak yazılmıştır.
Keyifli okumalar. Dördüncü bölüm için beklemede kalın.
Yorumlarınız benim için çok önemli.

Bakan atıldı:
-Ne oluyor Sancar Han? Anlat hele!
Sancar Han donuk gözlerle bizleri süzdü. Ayağa kalktı, ziyafet odasının altından kapılarına yöneldi. "Sultan Ayzar'ı bilir misiniz?" dedi.
Hemen atıldım:
-Sarranidler'in eski sultanıdır Han'ım!
Sancar Han sözlerimi doğruladı:
-Haklısın Komutan Alpargu. Babam Janakir Kağan öldüğünde beceriksiz Dustum'u sürgün edip tek yönetici olmuştum. Babam Kağan, ölümünden sonra bize birçok düşman bırakmıştı. Sınırımızda bulunan herkes düşmanımızdı. Sarranidler hariç. Hanlığı koruma altına almak için o dönem önünde kimse duramayan Ayzar ile bir antlaşma yaptım. Antlaşmaya göre Sarranidler otuz sene Kergit Hanlığı'nı koruyacak, devleti yıkılmaktan kurtaracaktı.
Bakan olacakları bilir gibi bakıyordu. Sancar Han duraksadı. Garnizon Komutanı:
-Karşılığında ne verdin Sancar Han!
O otuz yıldan sonra, otuz yıl boyunca Kergiteli'nin Sarranidler'e bağlı olacağı; vergilerin, kiraların, savaş ulcalarının Sarranidler'e bağlı olacağını.
Sinirden küplere binmiştim.
-Koskoca Kergit Hanı derebeyi mi olacak?
-Hayır Alpargu Komutan, hayır. Ben ve benden sonra otuz yıl içinde gelecek olan Kergit varisleri Shariz'de misafir olacak, otuz yılın sonunda refaha kavuşacağız.
Sancar Han bunu çok normal bir şeymiş gibi anlatıyordu, ne yapacağımı bilemedim.
-Buna esirlik derler Sancar Han!
Garnizon Komutanı dayanamadı:
-Seni korkak, şerefsiz! Halkınla savaşmak yerine ülkeni satmışsın. Otuz sene sonra Sarranidler'in bize özgürlük vereceğini mi sanarsın? Bunları halka anlatmaya gideceğim!
Garnizon Komutanı arkasını döndü, çıkmaya yöneldi. Derken boğazına saplanan hançerle kan kusarak oracıkta öldü.
Hançeri atan Sancar Han'dı. Bize yöneldi:
Ayzar öleli yirmi yıl olmuştur. Anlaşılan yeğeni Hakim bunu unutmamış. Bütün Noyanları çağırın. Toy yapıp kararlar bağlayacağız. İki güne herkes burada olacak. Kararları kabul etmeyen Noyanlar toy bitiminde öldürülecekler. Şu leşi de kaldırın şuradan.
Dediklerini yapmıştık. Herkese toy haberini salıp, emrinde bulunduğum komutanın cesedini kendi ellerimle surların dışına gömdüm.
Kendime sorular soruyordum. "Ne yapıyorum ben?", "Şimdi ne olacak?", "Hanlığın ve benim akıbetim ne olacak?".
Düşünceler beni yormuştu. Kurtulmak için hana gittim. Bir içki ısmarlayıp beklemeye koyuldum. İçkiyi getiren hancı kulağıma "Sultan Hakim, Ayzar'ın antlaşmasını istemeye geldi değil mi?" diye fısıldadı. İstemsiz olarak elimi pusatıma attım.
-Sakin olun beyim beni takip edin.
-Sen kim olursun bre gafil! Ne konuştuğunun farkında mısın?
Hancı tebessüm eden bir yüzle diretti.
-Benimle gelin beyim.
Merakımdan hancıyı takip etmeye koyuldum. Çalışanına hanı emanet etti. Tezgahın diğer tarafına geçtik ardından handa hep gördüğüm o kapıdan geçtik. Hanın arkasında bulunan bu depoda küçücüktü. Birkaç içki biraz yiyecekten başka bir şey yoktu. Kılıcımı kınından çıkardım.
-Beni öldüreceksen yanılırsın adam! Kelleni doğrayacağım!
Adam oralı bile olmadan şarap dolu küpleri kaldırdı. Burada bir geçit vardı. Geçitten geçtik. Yine bir odaya vardık, odanın içinde boyuna kadar büyük bir masa ve buna eşlik eden oturaklar vardı. Şömine ateşi bütün odayı aydınlatıyordu.
-Ne diye beni buraya getirdin?
-Önce diyeceklerimi bekle delikanlı. Sonra suallerini sor.
Hancı bana Ayzar'ın Antlaşmasını birebir Sancar Han gibi anlattı, ardından bunu bozacak tek bir kişinin olduğunu söyledi.
-Desene hancı! Kimdir bu adam?
-Sensin. Kurultay seni seçti.
-Sen benimle dalga mı geçersin bunak adam! Ben kimim de devleti kurtaracağım!
-Çünkü sen... Atam Kergit Han'ın torunusun...
Demesiyle beraber hançerimi boğazına dayadım.
-Senin ölünü kargalara yediririm adam! Ben kendimi doğdum doğalı karabudundan bilirim, sen ne saçmalarsın? Şimdi seni şuracıkta öldürmemem için bana bir neden söyle!
Hancı süregelen sakinliği ile benden uzaklaştı yanında kalan irice sandığı açtı. Birkaç kağıt ve bir de mühür çıkardı ilk önce kağıtları gösterdi.
Yazanları görünce dilim tutuldu. Kergit Han mührü ile mühürlenen bu belgede yazanlar şöyleydi:
"Kergit Han oğlu Janakir Kağan oğlu Ayaz oğlu Alpargu" kendime inanamadım. Yazılanları tekrar tekrar okudum. Ama yazılanlar doğruydu. Ardından hancı o meşhur mührü uzattı, Kergit Han'ın kayıp mührünü. Ardından lafa koyuldu:
-Sen ki Kergit Han torunu, Ayaz Bey oğlu Alpargu Bey'sin. Senin şanın gökleri aşacak, mülkün tüm Kalradya olacak!
O an aklıma anam geldi. Dusturil'de fakirlikle cebelleşen çilekeş anam. Meğer Han hanımı olacakken, açlıktan zayıf düşen anam.
Hancı zihnimi okur gibi atıldı:
-Annenin bundan haberi vardır. Sen güvende büyüyesin Sancar seni de bulmasın diye bunu senden gizlemiştir. Şimdi yola çıkıp onu Khudan'a götüreceğiz merakta bulunma, ona bir Han hanımı gibi muamele edeceklerinden şüphen olmasın.
Ardından mührü avucuma koydu.
-Üç ok... Ortadaki ok; devletimizin kurucusu Kergit Han, sağdaki ok; onun kardeşi Tulga Noyan, soldaki ok; en küçükleri olan Halmar Noyan. Kırmızı ise; hanlığımızın kuruluşu için dökülmüş olan atalarımızın kanı.
Bundan böyle sancağın budur. Ulu sancak seninle dalgalanacak, seninle her yere ulaşacaktır!
Babamı düşündüm, anam hep seferde öldüğünü söylerdi; gerçek neydi? Bunu hancıya sual ettim
Hüzünle cevap verdi:
-Baban Kergit Han'ın üçüncü hanımındandır. Sancar Tulga'da kendini Han ilan edince Dustum Bey sürgünü kabul etmişti. Ancak baban bunu kabul etmemişti. Babanı güçlenmeden pusuya düşüren Sancar Han katletmişti. O zamandan bu zamana kimse bu olayı konuşmaz, üstelemez. Sancar dahi ikinci kardeşi yokmuş gibi davranır. Hatta çoğu kişi Janakir Kağan'ın üçüncü bir oğlu olduğunu dahi bilmez. Mezarını hala bulamadık.
O an Sancar Han'a öfke ile doldum. Babamın katili, ülkesini satan bu adamdan intikamımı almalıydım.
-Şimdi ne yapacağım hancı?
-Hiçbir şey olmamış gibi davranacağız. Sancar muhakkak toyu toplama kararı almıştır. Toydan çıkan karara göre hamlelerimizi yapacağız.
-Madem ki Kergiteli'ni ben kurtaracağım, madem ki Kergit Han'ın kanını taşırım o vakit devleti kurtarma vaktidir! Bu yol kolay olmayacak hancı. Pusatlarımız kanla ıslanacak, toprağımız kızıl renge bürünecek. Üç oklu sancağımız dört bir yanda dalgalanana kadar durmayacağız!
 
Last edited:
FİNAL BÖLÜMÜNÜ KISA PARÇALAR HALİNDE YAYINLAYACAĞIM.
MUHTEMELEN ÜÇ YADA DÖRT PARÇADAN OLUŞUR.
Kergit'in Kurtarıcısı Final Bölümü #1 Sizlerle!
10 YIL SONRA.
Handaki o konuşmanın üzerinden on yıl geçmişti. Hiçbir şey artık eskisi gibi değildi.
10 YIL ÖNCESİ - BÖLÜM 1
On yıl önceki toyda Ayzar'ın antlaşmasını geçersiz kılmak için Sarranid Ülkesi üzerine sefer kararı alınmıştı. Toydan bir hafta sonra bütün Noyanlar, komutanlar, diğer sınır birlikleri Unuzdaq önünde kamp kurmuştu. O gece savaş enine boyuna düşünülecekti.
Ben ise o Sarranid ziyaretinden sonra Sancar Han'ın en güvendiği adam olmuştum. Beni sağ kolu tayin etmiş, korumasını bana emanet etmişti. Bir avuç inciri berbat etmemek için babamın katili bu adamın yanında olmaya göz yummalıydım. Hancıyla uygun bir anı beklemeye karar verdik. Haliyle toyda sefer ilan olunca isyan çıkarmak olmaz, ülkede ikilik çıkarmak herkesin zararına olurdu.
O gün Unuzdaq önlerindeki büyük çadırda Sancar Han'ın arkasında tam donanımlı bir şekilde duruyordum. Etrafa göz gezdirdim, ülkenin diğer ucunda ikamet eden Noyanlar bile sefere iştirak etmişlerdi; bu belkide Kergit tarihinin en önemli savaşı olacaktı. Herkes o savaşta adının anılmasını, namının duyulmasını istiyordu elbet. Ancak en önemlisi... Kergiteli'ni kurtarmak.
Sancar Han herkesi selamladıktan sonra teker teker Noyanların fikrini dinledi. Ardından kendi atıldı:
-Ben derim ki hızlı ve balyoz gibi bir Weyyah kuşatmasından sonra Shariz'i kuşatalım. O şehri almak güçtür. Zamanında Kral Harlaus 70.000 askeri ile orayı teslim alamadı. Lakin biz akıllı davranacağız. Rodok Kralı da Sarranidler'i o çöllerde istememektedir. Onlarla anlaşıp ortak hareket edeceğiz, Shariz surlarına vardığımızda şehre giriş-çıkışı engelleyeceğiz. Hakim teslim olup surları teslim edene kadar gerekirse yüz bin sene bekleyeceğiz.
Ardından ben lafa koyuldum:
-Rodoklar'ın bu savaşta bize katkısı ne olacak Han'ım? O dağ haydutlarına güvenilir mi?
-Biz Shariz'i abluka altına aldığımızda Rodoklar teslim aldığımız Weyyah kalesine ve sefer sırasında abluka altına almayı planladığımız Mit Nun köyüne konuşlanacaklar. Dolayısıyla bütün Kergit Ordusu olarak bizi üstte Svadya, altta ise Sarranid kuvvetlerinden koruyacaklar. Güven kısmına gelince; Sen orasını benden iyi bilemezsin Komutan Alpargu!
-Buyruk senindir Han'ım!
Rodoklar'a güvenmek aklıma yatmamıştı, koskoca Kergit Hanlığı'nın bahse konulduğu bir savaşta bir yabancıya güvenmeyi aklım almıyordu. Ancak her şeyde iyi olduğu düşünen Sancar Han bozuntusu askeriye ve diplomaside de kendini bir dahi olarak görüyordu. Hoş, onun üstüne laf söylenmezdi.
Ardından Sancar Han gürledi:
-Yarından tezi yok, harekete geçiyoruz! O haydutlar çöllerin ardına gerisin geri kaçmadıkça bize uyku yok!

 
Art arda ileti
Şu an aklıma bir fikir geldi. Normalde bu hikayeyi çok uzun soluklu bir şekilde anlatacaktım ancak Dörtyol Hanı artık eskisi gibi aktif olmadığı için maalesef talep görmedi. Benim hatam ise affola. Demem o ki dediğim son birkaç parçayı bir sezon finaline çevirebilir, hikayeye devam edebilirim. Senaryom hala aklımda. İstek olursa elbette.
 
Back
Top Bottom