Yıl 1267 Dhirim Şehri
Şanlı kumandanım Selim duydum ki kahramanca savaşarak Dhi-
rim şehrini almışsın. Çok mutlu oldum. Babam Divan Han o şehri tahta çıkınca almamı istemişti. Fakat alamadım. Alan kişi sen oldun. Neyse ki Kergit Hanlı’ğının şanlı bir kumandanısın. Dhirim Şehri benimdir beni anlamanı umut ederim.
SaNCaR HaN
Selim bu mektubu alınca bir tebessüm etti ve şu mektubu yazdı:
Yıl: 1267
Dhirim Benimdir
Sen kimsin? Ben şuan Dhirim şehrindeyim ve kendi ülkemi kurdum. Çok iyi hatırlarsın 2 yıl önce Kral Harlaus’un ordusuna sırf benim ülkemi yok etmesi için tam 1000 asker vermiştin. Neden? Çünkü sen Kaldradya Türkleri’
nden korkuyordun. Nord ve Vaegir Krallıkları hariç hepiniz Svadya Krallığı’na binlerce asker verdiniz ve Kral Harlaus nerdeyse hiç askerini feda etmeden benim ülkemi feth etti. Şuan ki hesapları ne biliyor musun? Eminim bilmiyorsun ki senin ülkeni yok edecek. Fakat önce ben seni yok edeceğim kısaca Kaldradya
Türkleri’ni kurdum, Kaldradya Türkleri geri döndü.
Mektubu okuduktan sonra tir tir titreyen Sancar Han mektubu yırtıp attı.
Bu arada Orta Kaldradya’da yeni bir krallık kuruluyordu. Bu olaydan sonra etrafta dağılmış tüm Türk Halkı ülkesine geri döndü. Artık Selim değildi o veya Selim Paşa, Sultan Selim'di o artık! Şehre girdi Sultan Selim, Dhirim şehri halkı, yeni yöneticisinin masumlara karşı ne kadar merhametli olduğunu biliyordu, bunun için güllerle karşıladılar Sultan Selim'i ve yaşa Sultan Selim tezauratlarıyla. Sultan Selim şehre girer girmez Fakir şehir halkını askere aldı ve Dhirim şehri garnizonuna yerleştirdi. Ve sonra halkla sohbet tarzı konuşmaya başladı. Duyduğuna göe Dhirim şehrinin işlek mahallelerinden birinde Sendor adında bir adam yaşıyormuş ve askerleri eğitmede bir numaraymış aynı zamanda muhteşem bir disiplin eğitimi verirmiş. Bunun için Sultan Selim, Sendor'u askerleri eğitmesiiçin Dhirim Şehri garnizonunun Baş çavuşu yaptı. Kaldradya Türkleri artık iç siyasetinin iskeletlerini atmaya başladı: "Hoşgörülü, tüm vatandaşlar eşit..." Artık Sultan Selim uyumayı haketmişti. Bir açıdan da heyecanlıydı. İlk defa sarayını görecekti. Sarayının büyüklüğü karşısında biran kalbi duracak gibi olmuştu. Altın işlemeli bir teras, sarayın tavanında muhteşem çiniler, duvarlarda gümüşten aslan motifleri ve bunlara benzer bir çok şey görmüştü. Geriye bakmadığı tek bir oda kalmıştı. Odanın kapısını direk açtı ve içeri bodozlama girdi. O da neydi: "Bir kadın hamamı ve içinde 10'larca kadın." Selim hayatında ilk defa böyle birşey ile karşılaşmıştı ve heyecandan bayıldı. Bayılırken de oha bu ne demişti.
Selim yanına bir yoldaş daha almak istiyordu. Bundan dolayı şehir meydanında dolaşan Selim şehirde birine rastladı. Ona soru sordu:
-Senin adın ne?
-Ben Raşit. Kardeşim Mert’le yolculuğa çıkmıştık ki o kayboldu. İkimizde süper savaşçılarız.
- Mert bana bundan hiç bahsetmemişti.
-Ne diyorsun sen ne bahsetmesi?
-Çok konuşma al şu 500 dinarı artık benim grubumdasın.
-Paralar mı iyiymiş adınızı öğrenemedim?
-Ben Sultan Selim
-Sen yeni Türk Devleti’ni kuran kişi miydin?
-Evet.
Senuzgda Seferi
Selim bir an önce biraz daha toprak feth etmenin gerekli olduğunu düşünüyordu. Ülkemi 2-3 yılda eski topraklarına kavuşturmam gerek ve bunun için biran önce sefer yapmam lazım. Evet bunun için biran önce hazırlanmam gerek:
-Nöbetçiler derhal orduyu toplayın 150 kişilik bir orduyla sefere çıkacağız.
-Hemen efendim.
Aradan birkaç saat geçmişti. Selim’in ordusu tamamdı. Artık tek gereken şey erzak deposunun doldurulmasıydı. Selim bunun için pazardaki bütün erzakları satın aldı ve Sultan Selim’in ordusu Senuzgda Kalesi’ne doğru yola çıktı.
Yaklaşık 3-4 saat süren yolculuk ardından Senuzgda Kalesi görünmüştü. Çok ihtişamlı bir görüntü vardı. Selim askerlerine şu emri verdi:
-Derhal Merdivenleri yapın, sakın çürük olmasın sonra çıkarken basamak düşer falan.
Aradan tam 6saat geçmişti ve Selim askerlerine:
-Derhal merdiveni takın ve ardından hücum.
-Taktık.
-Hücum dedim yaa,
-Alah Allah Allah Allah Allah
Allah Allah Allah Allah naraları yükseliyordu göklere. Her yerde Türk askerlerinin sesi duyuluyordu. Sanki tüm canlılar sessizce savaşı izliyordu. Fakat bir şeyler ters gidiyordu. Sultan Selim’in askerleri kaleye çıkana kadar çok
Kayıp veriyorlardı ve vereceklerdi. Selim askerlerine şu emri verdi:
-Askerlerim bu böyle gitmeyecek. Herkes yaylarını çıkarsın ve sizde düşmana ok atın. Eğer böyle giderse biz kaleye 20 kişi bile giremeyiz.
-Tamam efendim ok atacağız, fakat onlar kalenin tepesinde, kuru kuruya ok işe yaramaz.
-Ne düşünüyorsun?
-Şuraya dev bir ateş yakalım, okları da ateşe sokup yakalım ve öyle atalım.
-Tamam, derhal ateş yakın.
Askerin dediği doğruydu. Ateşli oklar normal oklara kıyasla çok daha fazla zarar veriyorlardı. Fakat bir sorun daha çıktı. Svadyalılar önlerindeki
Dev kale merdivenini yıkmışlardı. Selim ve askerleri de geri doğru gittiler.
Selim:
- Mert sence ne yapalım?
-Efendim siz bilirsiniz fakat bir planım var.
-Nedir?
-Daha demin ateş bizim askerlerimizi terletiyordu çünkü sıcaktı.
-Evet,
-Bu kalenin önüne dev bir ateş yakacağız ve kaledekilerin ölümünü bekleyece-
ğiz, böylece herkes susayacak ve en sonunda suları bitecek ve ölecekler.
-Fakat ya şehir içinden bir tünel daha kazarlarsa,
-Böyle bir şey yapamazlar çünkü en yakın şehir buradan 7-8 saat uzaklıkta hem de atlıyken. Onlarda ata binemeyecekler çünkü kalelerde at kullanılmıyor. Böylece yol en az 2-3 gün sürecek. 2. neden ise kalelerde hiç halk hiç kalmıyor böylece ihtimalleri azalıyor ve oradakilerin çoğunun yaralı ve ölü olduğunu hesaba alırsak zaten tünel kazmaları en az 3-4 gün sürer o zamana kadar da ölürler fakat bizim asıl sorunumuz biz burada beklerken düşmana destek kuvvet yetişmesidir, oda imkansız görünüyor.
-Evet süper bir fikir, askerler derhal çalı çırpı toplayın ve yanacak malzeme bulun, çok büyük bir ateş yakacağız ve hatta Nemrud’un ateşinden bile büyük olmalı.
-Tamam hünkarım
Mert’in dahice planı yavaş yavaş sonuç vermeye başlamıştı. Yakılan ateş kaledekileri terletiyor su içmelerini sağlıyor böylece suları tükeniyordu. Sultan Selim’in ordusu ertesi güne kadar beklediler. O zaman içinde suları bitmişti. Ardından Kale Kumandanı Sultan Selimle konuşmak istedi ve şöyle dedi:
-Sultanım bu iş böyle gitmeyecek. Biz size kaleyi teslim ederiz fakat bir şartımız var.
-Nedir?
-Bize dokunmayacaksınız, öldürmeyeceksiniz.
-Peki size nasıl güvenebilirim ya siz yardım çağırır ve kaleyi almak için birlik getirtirseniz.
-Orası sizin bileceğiniz iş.
-Neden bu riski alayım ki, bunun yerine kahramanca savaşıp kaleyi alırız.
-Ama kahramanca savaşmış olmayacaksınız ki, bizim ordumuz şuan aç ve susuz. Yardım da gelmiyor.
-Napalım? Orası da sizin bileceğiniz iş.
Kale Kumandanı Selim’in verdiği cevaptan sonra adeta dilini yutmuştu. Zaten biraz sonrada kavurucu kalesine geri döndü. Bu arada Selim:
-Bu kaleyi almamız çok uzun sürüyor, bu işi bir an önce bitirelim.
-Ne yapalım.
-Derhal ateşi büyütün, ateş kalenin içine kadar girsin ve askerler yanarak ölsün.
-Tamam efendim. Zaten artık çok olmaya başladılar.
-Yada dur daha iyi ve merhametli bir şey yapabiliriz, derhal ateşi söndürün, kale merdiveni yapın ve dikin ardından da onların sancağını indirim bizimkini takın
Bakalım hangisi sesini çıkartabiliyor. Bu arada oradaki tüm askerleri esir alın. Birkaç hafta sonra serbest bırakırız.
-Yapıyoruz.