“Rodoklar!!! Dağların çocukları, kendinizi hazırlayın! Kalkanlar yukarı, mızraklar hazır!!”.
Delpha, ağzı alkol kokusu yayan, çirkin suratlı çavuşun bağrışları olmasa da kalkanını kaldırıp mızrağını düşmana doğrulturdu zaten. Çünkü tam üzerlerine doğru gelen ağır zırhlarla donatılmış svadyan şövalyelerini göremeyecek kadar kör değildi.
“İki adım ileri!! Kalkanları birleştir!!”. Delpha gelen emirle beraber kalkanını sol tarafındaki arkadaşının kalkanıyla birleştirdi. Kendi sağ tarafında bulunan adam da kalkanını Delpha’nınkiyle. Ve böylece Kalkanlar birleşip bir duvar halini aldı. Kalkan duvarının arkasında, Delpha sol tarafında kıkırdamakta olan arkadaşına döndü. Miğferinin altından yeşil gözleri parıldayan Rega’ya baktı. “Ne! Bu kadar komik olan ne var!”.
Delpha, arkadaşı Rega’yı hiç anlayamıyordu. Burada Kalradya’nın gelmiş geçmiş en önemli savaşı gerçekleşiyordu, ama Rega delice bir kahkahaya boğulmuştu. “Hi-Hiç...” dedi Rega nefesini toplamaya çalışıp, sonra yine kıkırdamaya başladı. “Sadece düşündüm de, şu Yüküntür denen herif!”. “Evet?” diye sordu Delpha, “Ne olmuş ona”.
Savaşçıların ayakları altında ezilmiş ve çamura karışmış çimenli zemin sarsılmaya başladı. Rega ise bu sarsıntıyı yok sayarak konuşmaya devam ediyordu. “Şimdi bu herif Kergitti değil mi?”. Rega, Sarranid-Rodok-Kergit kuvvetlerini birleştiren bu herifi hatırlamya çalıştı. İsmini bir çok kez duymuştu. Tabii bunların çoğunda isinin hemen ardından da zafer kelimesi geliyordu. “Sanırım”. “Aynı zamanda Svadyan da” diye doğrulama bekledi Rega. “Eh! Buda doğru” dedi Delpha dudaklarını büzerek.
“Adam Kergitlerde koskoca bir isyan başlattı ve Sancar’ı devirdi. Sonra da Svadyan prensesini kendisine aşık etti, Harlaus’la bütün Svadyanları kendisine düşman etti. Sonra da yeni Sarranid sultanını ayarttı...” “Hop hop hop” dedi itiraz edercesine Delpha. “Sarranid Sultanını ayarttığını nerden biliyoruz?”. Rega gözlerini devirdi. “Farkındamısın bilmem, ama şu Arwa denen kadın onun yanından hiç ayrılmıyormuş. Ortada bu söylentilerden çok daha fazlası dolanıyor ayrıca. Dediklerine göre, eskiden bir ziyafette o kadını öpmüş”. Delpha’nın gözleri şüpheyle kısılırken konuştu tatsız bir şekilde. “Şey.. Onu ben de duydum, ama o zaman tokat yememiş miydi o kadından”.
Rega dalgın dalgın başını salladı. “Ahh... O kadınından öpücük almak için bütün gün boyunca tokat yiyebilirdim”. “Hey, konudan sapma” diye uyardı onu Delpha. “Ha, evet. Tamam” diye düzeltti kendini Rega. O sırada, iki askerinde omuzlarıyla desteklemekte oldukları kalkanlara sert bir çarpma gerçekleşti. “Nordlar ve Vaegirler!!” diye bağırdı yaşlı çavuş. Delpha ‘Hadi ya, bende o koca baltalarla oduncuların geldiğini sanmıştım!’ diye bağırma isteğini kendine sakladı ve yaşlı çavuşa cevap vermedi. Etrafta savaş çığlıkları kopmaya başlamıştı ve kalkan duvarını aşmaya çalışan düşmanlar sürekli baskı yapıyordu.
Delpha elindeki mızrağını kalkanının üstünden düşmanlara saplama çalışıyordu. Yukarıdan bir ok başı gibi inip çıkan mızrağın ucu bazen sert kalkanlara çarpıyor, bazen de boş havayı yarıyordu. Ama çoğu zaman birinin sert etinin tadına bakıyor, kanları çelik ucu kırmızıya boyuyordu.
Arkadaşı Rega ise sinirle bağırdı kalkandan oluşan duvarın arkasına “Bi dakika dursanısa be! Burda önemli birşey konuşmaya çalışıyoruz!!”. Sonra mızragını yukarıdan aşağıya doğru sert bir şekilde indirdi. İçleri acıtan bir inleme yükselip diğer seslere karışarak kaybolurken, Rega tekrar Delpha’ya baktı. “Evet, herif Arwa’yı ayarttı, Sarranidler onun için savaşa katılıyor. Ama bize ne oluyor?”. “Nasıl yani?” diye sordu Delpha. “Hadi ama Delph, saflık yapma” diye sızlandı Rega. Delpha’nın gözleri irice açıldı arkadaşının ne demek istediğini anlayınca. “Sen kafayı mı yedin? Bunu başka bir yerde dillendir de Kral senin boynunu vurdursun!”. “Tabii” arkadaşı alaylıca yanıt verdi Delpha’ya. “Önce Vaegir’lerden yada Nord’lardan biri almazsa neden olmasın”.
Delpha arkadaşının sözleri beynine yeni nüfuz etmeye başlamış gibi histerik bir sırıtmaya yakalandı. Yutkunarak ciddiyetini takınmaya çalışırken “Graveth ve Yüküntür” diye fısıldadı. Rega gözleri şimşek gibi parıldarken “Yakışmazlar mı ama” dedi. “Masallara bile konu olur bu aşk”. “Kes sesini, cidden kes sesini” Arkadaşını susturmaya çalıştı Delpha.
“Ne, Graveth bütün Rodok ordusunu bu ölüm alanının içine” –Mızragını yine bir düşmana sapladı, ama mızrağın sapı kırılıp, sadece tahta parçası elinde kalınca sinirle bağırdı. “Ahhh, lanet olası ordu demircileri!” diye söylendi. Sonra da kısa kılıcını kınından çıkarttı ve arkadaşıyla konuşmaya geri döndü. “Evet, ordusunu bu ölüm alanı içine neden getirdi ki? Geleceği şekillendirmek miş. Hah, tabii! Ben de inandım. ‘Karizmatik bir komutanın etkisine girdim, hadi şimdi benim aşkım için kendinizi feda edin’ demiyorda, geleceği şekilllendirmek için savaşmaktan korkmayın diyor”. Bu cümleler Rega’nın ağzından tükürür gibi çıkmıştı.
“Tamam dostum. Önce şu savaşı atlatalım da” dedi Delpha, “Sonra da Kralın yanına gidip Yüküntüre aşık olup olmadığını sorarız”. “Anlaştık o zaman!” dedi Rega bütün dişlerini ortaya çıkaran bir gülümsemeyle. “Bahse girerim, bir bakire gibi kızarıp utanacak ve inkar edecektir”. Bu sırada başlarındaki çavuşun “Duvar kalksınn!! Rodoklar, hücum!!” diye bağırdığı duyuldu. Delpha, ‘Göklerin cezası şu emri daha önce versene be adam!!’ diye bağırmak ve yaşlı adamın bütün dişlerini kırmak istiyordu suratına kılıcının tersiyle geçirip. Sonra bundan vaz geçti, muhtemelen yaşlı çavuşta, hiç diş kalmamıştı kırılacak.
Genç asker, arkadaşı Rega’yla beraber kabuğunun içinde çocukların çuubukla dürtüklemesinden kurtulşmaya çalışan bir kaplunmağa gibi hissetmeyi bırakıp, bir anda ileriye doğru atıldı. Çukurda saklanan bir yılanın cesareti ve atikliğiyle karşıdaki düşmana doğrı ilerledi...
Sonunda ne mi oldu? O gün o ovada ölen binlerce insandan biri de Delpha’ydı. Ve çok yakın arkadaşı Rega! Maalesef bu iki genç hiçbir zaman Kral Graveth’in karşısına çıkıp merak ettikleri soruları soramadılar. Tıpkı sormak istedikleri soruları olan, söylemek istedikleri sözleri olan, ama bunları yapamadan toprağa düşün diğer binlerce insan gibi.
Ve şu Delpha’nın sinirini bozan çavuşa gelirsek, o yaşadı. Hatta bu savaştan sonra kurulan İmparatorluk ordusunda, Vaegir iç savaşındaki çatışmalardan da sağ kurtuldu... Yaşlı, çirkin suratlı bu çavuş, sürekli kendisine birşeyler demek istermiş gibi öfkeyle bakan, içi savaş heyecanı ve kıpırtısıyla dolup taşan Delpha isimli genci de hiç unutmadı ama. Kendisi gibi yaşlıların hala yaşamaya devam ederken, çok genç delikanlıların bedenlerinin kül olup havaya karıştığını bir an bile aklından çıkartmadı. Ve içindeki ‘Keşke o çocukları daha iyi eğitseydim’ diyen pişmanlığın hayaletini de susturamadı. Böylece yaşamaya devam etti. Taki ruh toplayıcılar, onu artık çok yaşlandığında uykusunda ziyaret edip ruhunu almaya karar verene kadar...
Bu hikaye size neden anlatıldı? Çünkü olayların anakahramanıyla o kadar ilgilenmenize rağmen, onların çevresindekileri göremediğiniz için. İşe yaradı mı acaba? O savaştan sonra Yüküntür için dikilen anıtlar ve heykeller, yada yazılan destanlar ve kitaplar dolup taşarken, Delpha gibi, Rega gibi gençlerin adları bir kere anıldı mı? Anılarına birkaç kelime söylendi mi? Yada akıllardan geçti mi hiç onların yaşadıkları?