Evet arkadaşlar. Size daha önce bahsettiğim eş zamanlı iki hikaye yazma projeme başlıyorum.
Anka'nın savaşı ve İki Ruh adlı hikayelerim aynı zaman diliminde geçiyor. Son İmparator'un devamı niteliğinde olan iki hikaye de Yüküntür'ün ölümünden 16 yıl sonrasında geçiyor.
Önemli; Lütfen Anka'nın Savaşı ve İki Ruh adlı hikayelerin ikisini de okuyunuz. Çünkü, ikisi de birbiri ile bağlantılı. Olayları anlamak için, İkisini de mutlaka okumak gerekiyor...
Not; Son İmparator adlı hikayeyi okumadıysanız, bunu okumanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum.
Harita biraz kötü oldu. Kusura bakmayın
Yazım hatalarım çok olabilir. Onlar için özür dilerim. Umarım okurken zevk alırsınız.
Anka'nın savaşı ve İki Ruh adlı hikayelerim aynı zaman diliminde geçiyor. Son İmparator'un devamı niteliğinde olan iki hikaye de Yüküntür'ün ölümünden 16 yıl sonrasında geçiyor.
Önemli; Lütfen Anka'nın Savaşı ve İki Ruh adlı hikayelerin ikisini de okuyunuz. Çünkü, ikisi de birbiri ile bağlantılı. Olayları anlamak için, İkisini de mutlaka okumak gerekiyor...
Not; Son İmparator adlı hikayeyi okumadıysanız, bunu okumanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum.
Yüküntür öldükten kısa bir süre sonra, onun tarafından kurulan ittifak İmparatorluğa dönüştürülür. Swadyanın da imparatorluğa katılımıyla, İmparatorluk dört ulusun hükümdarlarından oluşan bir konsey tarafından yönetilmeye başlanır.
Büyük savaşta yenilgi alan Nord Krallığı ise parçalanmıştır. Kabileler şeklinde parçalanan Nordlar, kendi içlerinde savaşmaya başlar. Nord Toprakları tamamıyla kaosa bürünmüştür. Bir süre sonra Nord kabileleri, İmparatorluğun Swadya sınırındaki köylere de saldırmaya başlar...
Vaegir Krallığında durum iç açıcı değildir. Büyük yenilgiden sonra, Krallıkta iç savaşlar başlamıştır. İmparatorluk Ordularının da müdahalesiyle ülke çapındaki isyan bastırılsa da, ülke hala diken üstündedir. Halkın büyük bir çoğunluğunun desteğini alarak Vaegir tahtına çıkan Groew ülkesinin kurtuluşunu, İmparatorluğa katılmakta buluyordu...
Kalradya'da, geçen zaman içerisinde paralı asker loncaları da kurulmuştu. Ülke çapında çok yaygın olan bu paralı asker loncalarının kurulma amacı, bellirli bir ücret karşılığında haydutları temizlemek yada kervanları korumaktı. İmparatorluk, bu loncaların sayısının artmasını destekledi ve yardımcı oldu. Çünkü bu loncalar sayesinde, İmparatorluk askerleri haydutlarla daha az savaşıyordu. Ve herhangi bir savaş durumuna karşı da lonca askerleri kullanılabilirdi. Bu loncaların en güçlüsü ise, Kalradya'da kendi ait kalesi bulunan tek lonca olan Kızıl Şahin loncasıydı. İmparatorluktan bağımsız olarak çalışan ve Yüküntür'ün yoldaşlarından olan Lezalit'in kurduğu bu loncanın askeri gücü, Kalradya'nın her tarafına yayılmıştı...
Büyük savaşta yenilgi alan Nord Krallığı ise parçalanmıştır. Kabileler şeklinde parçalanan Nordlar, kendi içlerinde savaşmaya başlar. Nord Toprakları tamamıyla kaosa bürünmüştür. Bir süre sonra Nord kabileleri, İmparatorluğun Swadya sınırındaki köylere de saldırmaya başlar...
Vaegir Krallığında durum iç açıcı değildir. Büyük yenilgiden sonra, Krallıkta iç savaşlar başlamıştır. İmparatorluk Ordularının da müdahalesiyle ülke çapındaki isyan bastırılsa da, ülke hala diken üstündedir. Halkın büyük bir çoğunluğunun desteğini alarak Vaegir tahtına çıkan Groew ülkesinin kurtuluşunu, İmparatorluğa katılmakta buluyordu...
Kalradya'da, geçen zaman içerisinde paralı asker loncaları da kurulmuştu. Ülke çapında çok yaygın olan bu paralı asker loncalarının kurulma amacı, bellirli bir ücret karşılığında haydutları temizlemek yada kervanları korumaktı. İmparatorluk, bu loncaların sayısının artmasını destekledi ve yardımcı oldu. Çünkü bu loncalar sayesinde, İmparatorluk askerleri haydutlarla daha az savaşıyordu. Ve herhangi bir savaş durumuna karşı da lonca askerleri kullanılabilirdi. Bu loncaların en güçlüsü ise, Kalradya'da kendi ait kalesi bulunan tek lonca olan Kızıl Şahin loncasıydı. İmparatorluktan bağımsız olarak çalışan ve Yüküntür'ün yoldaşlarından olan Lezalit'in kurduğu bu loncanın askeri gücü, Kalradya'nın her tarafına yayılmıştı...
Yazım hatalarım çok olabilir. Onlar için özür dilerim. Umarım okurken zevk alırsınız.
Kral Archer ve ordusu, Clael surlarına çok yaklaşmıştı. Archer, eve dönüyor olmanın verdiği neşe ile atını daha da hızlandırdı. İki yıl gibi uzun bir süre boyunca, karısından ve halkından uzak kalmıştı. Birçok adamını, bu anlamsız savaşta yitirmişti. Ama buna rağmen,en ufak bir kazanç bile sağlayamamıştı bu savaştan. İki yıl! İki yıl boyunca, bir hiç için savaştığını artık anlayabiliyordu. Seferi bitirmesinin nedeni de buydu zaten. Bu savaşın onlara getirdiği tek şey acı olmuştu. Birçok adam, iki yıl boyunca karılarını ve çocuklarını görememişti. Ama onlar şanslı olanlardı. Birçok oğul ve baba ise, bu anlamsız savaşta yitip gitmişti. Ailelerini hiç göremeyeceklerdi bir daha.
Archer bunları düşünürken, şehir surlarının üstündeki nöbetçiler, şehre doğru gelmekte olan büyük orduyu gördüler. Şehri doğru gelen ordu, nöbetçilerde büyük bir tedirginlik ve şaşkınlık yaratmıştı. Devriyelerden, şehre doğru gelen bir ordu ile ilgili rapor almamışlardı. Bu nasıl olabilirdi ki? Koskoca bir ordu, devriyelere yakalanmadan şehrin önüne kadar nasıl gelmişti ki? Nöbetçilerin başında duran çavuşlardan biri, elini güneşe karşı siper ederek, yaklaşan orduya baktı. Ordu yaklaştıkça, taşıdıkları sancaklarda görünür hale geliyordu. Çavuş bir süre bekledikten sonra, işaret parmağıyla yaklaşan orduyu göstererek "Kral Archer!" diye bağırdı. "Kral Archer geri dönmüş!!". Surlarda, bir heyecan dalgası oluştu. Bütün nöbetçiler, surların burçlarından kafalarını çıkartarak, gelen orduya baktı. Evet, ordu gerçekten de Kral Archer'ın sancağını taşıyordu. Siyah renk üzerine, kızıl renk ile işlenmişbir anka kuşu.
Nöbetçilerden biri, çavuşun yanına giderek "Efendim" dedi. "Kral Archer'ın dönüşü ile ilgili bize bir bilgi verilmemişti. Kral Archer'a bir...". Çavuş, askerin ne demek istediğini anlamıştı. Eliyle onu susturduktan sonra, "Saçmalama" dedi. "Kralımızı tanımıyor gibisin". Yüzünde, küçük bir tebessüm oluştu. "Dönüşünü haber vermemek! Bu tamda onun yapabileceği bir hareket".
Archer şehir kapısına yaklaşarak surlara baktı. "Nöbetçiler! Ben Kralınız Archer Clael! Kapıyı açmanızı emrediyorum!". Askerler, aşağıya doğru baktı. Aşağıdaki kapının hemen önünde iki kişi duruyordu. Aşağıda duranlardan biri, omuzlarından sırtına doğru inen kırmızı pelerinli ve başında krallık tacı bulunan Archer'dı. Onun hemen yanında ise, şövalyelerin lideri Daniel vardı. Askerlerden biri, arkasına dönerek bağırdı. "Heyy!! Kapıyı açınnn! Kralımız geri döndüüü!!". Kapı gürültülü seslerle açıldıktan sonra, Archer ve Daniel atlarını hızlı bir şekilde, kraliyet sarayına doğru sürdü. Onların hemen peşinden, zırhlarla donatılmış şövalyelerde şehre girdi. Archer ve şövalyeler şehir sokaklarında ilerlerken, halkta şaşkın bakışlarla olup biteni anlamaya çalışıyordu.
Kısa bir süre sonra, Kraliyet sarayına geldiler. Archer karşısında duran muhafızlardan birine bakarak "Hey! Sen!" dedi. "Çabuk atımı ahıra götür". Muhafız, başıda bir taç ile karşısında duran kişiyi ve arkasındaki şövalyeleri görünce bir süre donup kaldı. Kendine geldikten hemen sonra, hızlıca atın yanına koştu. Ve onu ahıra doğru götürmeye başladı. Diğer muhafız da ufak çaplı bir şok geçiriyordu. Archer arkasını dönerek Daniel'e baktı. "Daniel, sen şövalyelerle ilgilen". Daniel başını eğerek "Emredersiniz efendim" dedi.Archer tam adım atmak üzeriydi ki, Daniel'in sesini duydu. "Efendim, Kraliçeyi görmeden önce Lens'in yanına gitseniz iyi olacak. Onun yanına gittiğinizde. Ona, zamanın geldiğini söyleyin. Ne demek istediğinizi anlayacaktır".
Archer, hızlı adımlarla saraya girdi. Sütbeyazı mermerler ile döşenmiş olan koridorlarda ilerlemeye başladı. Karısını göreceği için çok heyecanlıydı. Ama ondan önce, Lens'i ziyaret etmeliydi. Daniel'in sözlerini anlayamamıştı. Koridordaki odalardan birinin kapısının önünde durdu. Tam kapıyı açmak üzeriydi ki, odadan yükselen "İçeri gir!" sesini duydu. Kapıyı açarak içeriye girdi. Karşısında, en güvandiği dostu olan Lens vardı. Gülümseyerek Lens'e baktı. "Şişmanlamışsın!". Lens başını kaldırmıyordu. Archer, kötüye giden birşeyler olduğunu anlamıştı. Dostuna bakarak "Lens" dedi. "Neler oluyor? Önce Daniel. Sonra da sen. İkinizde çok garip davranıyorsunuz".
"Daniel ne dedi?". Lens, bu soruyu sorarken, Archer'ın gözlerinin içine baktı. Archer olanlardan hiçbirşey anlayamıyordu. "Zamanın geldiğini söyledi" diye cevapladı. Lens gözlerini kapatarak yutkundu. "Anlıyorum". Pencerenin önüne geçerek, gözünü dışarıya dikti. "Archer!" dedi zorlukla. "Sana birşey itiraf etmek zorundayım". Archer, şu anda yaşadıklarına hiçbir anlam veremiyordu. Elini arkadaşının omzuna götürerek "Söyle bakalım" dedi. "Yoksa evlenmek için bir kadın mı buldun?". Bunu söylerken gülümsüyordu. Arkadaşının sıkıntısını unutturmak için çabalıyordu. "Merak etme. Kızın babasını ben ikna ederim". Arkadaşının omzunu daha da sıkı kavradı. Bu şaka, Lens'i güldürmemişti. Aksine, daha çok canını yakmıştı.
"Archer, özür dilerim" dedi. "Denedim! İnan bana, gerçekten denedim! Ama karşı koyamadım. Kalbimin sesine karşı koyamadım Archer!" Bunları söylerken, Lens'in gözyaşları akmaya başlamıştı. "Onun bir suçu yoktu! Hatalı olan bendim Archer. Suçumu kabul ediyorum. Ama onu sakın suçlama". Archer, Lens'in söylediklerinden hiçbirşey anlamıyordu. Daha doğrusu, anlamak istemiyordu. Geriye doğru birkaç adım sendeleyerek "Sen.. Sen neden bahsediyorsun" dedi. Lens ona doğru dönerek diz çöktü. "Ben... Ben Elis'i seviyo...." Midesindeki acı yüzünden kelimelerini tamamlayamamıştı. Archer, biraz önceki sert tekmenin acısı nedeniyle yerde kıvranan Lens'i yakalarından tutarak kaldırdı. Yüzüne sert bir yumruk geçirdikten sonra "Sen benim arkadaşımdın!!" diye bağırdı. "En yakın arkadaşımdın!! Nasıl yaparsın bunu bana!! Seninle ben kardeş gibi değilmiydik!! Ha?!" Bir yumruk daha geçirdikten sonra, Lens'i yere fırlattı. Lens kalkmaya çalışırken "Üzgünüm Archer" dedi. "Bana istediğin kadar vurabilirsin. Vur ve öfkeni çıkar. Bunu hak ettim. Dostluğumuza ihanet ederek, bunu hak ettim".
Archer, yumruklarını sıkarak "Bunu nasıl söylersin?!!" diye haykırdı. "Böyle bir acının, böyle bir hissin, bu şekilde geçeceğini nasıl düşünürsün?!! Sana güvenmiştim!! Savaşa giderken, karımı ve ülkemi!! Herşeyimi sana emanet etmiştim!!". Archer'ın sözleri, Lens'in canını bir hançermişcesine deşiyordu. Lens, dostunun her sözünde ölmek istercesine acı çekiyordu. Archer, öfke dolu bakışlarla, yerdeki adama baktı. Bir zamanlar kardeşi gibi sevdiği bu adamın, kendisine nasıl ihanet ettiğini anlayamıyordu.
Bir anda, aklına bir soru geldi. Gözleri irice açıldı Tüm suç Lens'temiydi? Hayır böyle bir şey söz konusu olamazdı. Karısını, halkını bırakıp giden kendisi değil miydi? Elis, iki yıl boyunca kocasının ölüm korkusuyla yaşamamış mıydı? Her gün, kötü bir haber almamak için göklere yalvarmıştı. Archer, Elis'e yaşattıklarını düşününce hatasının farkına vardı. Bu süre zarfında Lens ne yapmıştı? Her gün Elis'i teselli etmişti. Archer'ın döneceğini, herşeyin eskisi gibi olacağını söylemişti. Bu kötü günlerde Elis'in yanında Archer yoktu ki! Lens vardı. Elis'i sevmeyi en çok hak eden Lens değil miydi o zaman?! Archer başını eğerek Lens'e baktı. Kapının önüne muhafızlar koyacağım. Sakın bu odadan çıkma!"
Lens daha birşey söyleyemeden odadan çıktı. Koridorlardan koşarak geçerek kendi odasına gitti. Büyük kapıdan geçerek yatak odasına girdi. İşte! Elis karşısında duruyordu. Giydiği beyaz kıyafet ve başındaki altın taç ile ölümsüz bir tanrıça gibi gözüküyordu. Elis kollarını açarak "Archer!" dedi. Koşarak ona sarılmaya çalıştı. Ama Archer onu hafifçe iterek kendinden uzaklaştırdı. Başını eğerek "Lens'le senin... Sizin aranızda birşey oldu mu?" Elis, kalbinde ani bir acı hissetti. Kocasına bakarak "Archer..." dedi Ben... Özür dilerim. Sana layık bir eş olamadım..". Archer, başını yerden kaldırmadan konuşmaya devam etti. "Elis... Lens'i idam ettirmekten başk çarem yok!". Elis başını yavaşça iki yana sallayarak "Hayır" dedi. "Lütfen bunu yapma. Archer, lütfen. Sana yalvarıyorum". Archer, karısının seslenişinin ne kadar içten olduğunu anladı. Elis'in kalbinin içinde artık ona yer yoktu. "Burada bekle" dedi. "Gün batmadan, kararımı açıklayacağım..."
*****
Lens, iki muhafız eşliğinde büyük salona girdi. Elis de onu salonda bekliyordu. Etrafına bakarak neler olduğunu anlamaya çalıştı. Etrafta birkaç muhafız vardı. Ve tahtın yanında, ihtiyarlar konseyi vardı. Kralın baş danışmanlarıydılar. İhtiyarlar konseyinden bir kadın elinde Archer'ın tacını taşıyarak Lens'e yaklaştı. Lens neler olduğunu anlayamıyordu. Yaşlı kadın Lens'in önünde durarak diz çökmesini istedi. Lens'in bütün vücudu titriyordu. Neden yaptığını bilmiyordu. Ama kadının dediğini yaptı ve diz çöktü. Kadın tacı Lens'in başına zarifçe yerleştirerek "Sen Lens Heneas! Kral Archer'ın uygun gördüğü kişi olarak Yeni Clael Kralı ilan edildin!" Odadakilere bakarak "Yeni Kralı selamlayın!" diye seslendi. Odadaki kişiler diz çökerek Lens'i selamladı. Lens, olanlara hala anlam veremiyordu. Etrafına baktı. Gözleri Archer'ı arıyordu. Herkes ayağa kalktıktan sonra, Elis, Lens'e doğru yürümeye başladı. Zarif adımlar ile onun yanına geldi. Başını eğerek "Kralım" dedi. "Sizden önceki krala karşı, kraliçelik görevimi yerine getirememiştim. Şimdiki istediğimi geri çevirmenizi anlayabilirim. Eğer izin verirseniz, sizin kraliçeniz olmak istiyorum". Lens, olup bitenlere anlam veremiyordu. Bu bir oyun muydu? Archer, onu böyle bir oyunlamı cezalandırıyordu?
Lens kekeleyerek "Ama..." dedi. Bu.. Bu kanunlarımıza aykırı...". Yaşlılar konseyinden bir adam "Merak etme genç kral" dedi. "Şu anda burada olan herşey, Archer'ın istediği doğrultusunda gerçekleşiyor. Tahtını sana bırakmak isteyen oydu. Ve Elis ile evlenmenize de izin veren oydu. Bu evlilik için yaşlılar konseyini ikna etti". Lens, bu sözleri söyleyen adama dönerek "Archer! Peki o nerede şimdi?" diye sordu. Adam gülümseyerek "O yeni bir hayata doğru yola çıktı" dedi. "Kaderi onu nereye götürürse, oraya gidecek. Gökler yolunu nasıl çizdiyse, öyle yaşayacak. Onun için gerçek yaşam şimdi başlıyor. Eski kralımız, bir kahraman olma yolunda ilerliyor..."
Daniel, Archer'a bakarak "Kralım, şimdi nereye gideceğiz?" diye sordu. Archer, gülümseyerek, tepelerin ardında kaybolmaya yüz tutmuş güneşin yaydığı son ışıklara baktı. "Daniel, bana kralım diye seslenmekten vazgeçebilirsin. Artık kral değilim" Bunları söyledikten sonra, başını yukarı kaldırarak gök yüzüne baktı. "Bundan sonra! Göklerin bize çizdiği yolu izleyeceğiz" dedi. Bu sözünden sonra, atını daha da hızlandırdı. Daniel ve yanındaki sekiz kişi de Archer'a yetişmek için atlarını hızlandırdı. On atlı, gelecekte zorlu mücadelelerle karşılaşacakları Kalradya'ya ilerlemeye başladılar...
Archer bunları düşünürken, şehir surlarının üstündeki nöbetçiler, şehre doğru gelmekte olan büyük orduyu gördüler. Şehri doğru gelen ordu, nöbetçilerde büyük bir tedirginlik ve şaşkınlık yaratmıştı. Devriyelerden, şehre doğru gelen bir ordu ile ilgili rapor almamışlardı. Bu nasıl olabilirdi ki? Koskoca bir ordu, devriyelere yakalanmadan şehrin önüne kadar nasıl gelmişti ki? Nöbetçilerin başında duran çavuşlardan biri, elini güneşe karşı siper ederek, yaklaşan orduya baktı. Ordu yaklaştıkça, taşıdıkları sancaklarda görünür hale geliyordu. Çavuş bir süre bekledikten sonra, işaret parmağıyla yaklaşan orduyu göstererek "Kral Archer!" diye bağırdı. "Kral Archer geri dönmüş!!". Surlarda, bir heyecan dalgası oluştu. Bütün nöbetçiler, surların burçlarından kafalarını çıkartarak, gelen orduya baktı. Evet, ordu gerçekten de Kral Archer'ın sancağını taşıyordu. Siyah renk üzerine, kızıl renk ile işlenmişbir anka kuşu.
Nöbetçilerden biri, çavuşun yanına giderek "Efendim" dedi. "Kral Archer'ın dönüşü ile ilgili bize bir bilgi verilmemişti. Kral Archer'a bir...". Çavuş, askerin ne demek istediğini anlamıştı. Eliyle onu susturduktan sonra, "Saçmalama" dedi. "Kralımızı tanımıyor gibisin". Yüzünde, küçük bir tebessüm oluştu. "Dönüşünü haber vermemek! Bu tamda onun yapabileceği bir hareket".
Archer şehir kapısına yaklaşarak surlara baktı. "Nöbetçiler! Ben Kralınız Archer Clael! Kapıyı açmanızı emrediyorum!". Askerler, aşağıya doğru baktı. Aşağıdaki kapının hemen önünde iki kişi duruyordu. Aşağıda duranlardan biri, omuzlarından sırtına doğru inen kırmızı pelerinli ve başında krallık tacı bulunan Archer'dı. Onun hemen yanında ise, şövalyelerin lideri Daniel vardı. Askerlerden biri, arkasına dönerek bağırdı. "Heyy!! Kapıyı açınnn! Kralımız geri döndüüü!!". Kapı gürültülü seslerle açıldıktan sonra, Archer ve Daniel atlarını hızlı bir şekilde, kraliyet sarayına doğru sürdü. Onların hemen peşinden, zırhlarla donatılmış şövalyelerde şehre girdi. Archer ve şövalyeler şehir sokaklarında ilerlerken, halkta şaşkın bakışlarla olup biteni anlamaya çalışıyordu.
Kısa bir süre sonra, Kraliyet sarayına geldiler. Archer karşısında duran muhafızlardan birine bakarak "Hey! Sen!" dedi. "Çabuk atımı ahıra götür". Muhafız, başıda bir taç ile karşısında duran kişiyi ve arkasındaki şövalyeleri görünce bir süre donup kaldı. Kendine geldikten hemen sonra, hızlıca atın yanına koştu. Ve onu ahıra doğru götürmeye başladı. Diğer muhafız da ufak çaplı bir şok geçiriyordu. Archer arkasını dönerek Daniel'e baktı. "Daniel, sen şövalyelerle ilgilen". Daniel başını eğerek "Emredersiniz efendim" dedi.Archer tam adım atmak üzeriydi ki, Daniel'in sesini duydu. "Efendim, Kraliçeyi görmeden önce Lens'in yanına gitseniz iyi olacak. Onun yanına gittiğinizde. Ona, zamanın geldiğini söyleyin. Ne demek istediğinizi anlayacaktır".
Archer, hızlı adımlarla saraya girdi. Sütbeyazı mermerler ile döşenmiş olan koridorlarda ilerlemeye başladı. Karısını göreceği için çok heyecanlıydı. Ama ondan önce, Lens'i ziyaret etmeliydi. Daniel'in sözlerini anlayamamıştı. Koridordaki odalardan birinin kapısının önünde durdu. Tam kapıyı açmak üzeriydi ki, odadan yükselen "İçeri gir!" sesini duydu. Kapıyı açarak içeriye girdi. Karşısında, en güvandiği dostu olan Lens vardı. Gülümseyerek Lens'e baktı. "Şişmanlamışsın!". Lens başını kaldırmıyordu. Archer, kötüye giden birşeyler olduğunu anlamıştı. Dostuna bakarak "Lens" dedi. "Neler oluyor? Önce Daniel. Sonra da sen. İkinizde çok garip davranıyorsunuz".
"Daniel ne dedi?". Lens, bu soruyu sorarken, Archer'ın gözlerinin içine baktı. Archer olanlardan hiçbirşey anlayamıyordu. "Zamanın geldiğini söyledi" diye cevapladı. Lens gözlerini kapatarak yutkundu. "Anlıyorum". Pencerenin önüne geçerek, gözünü dışarıya dikti. "Archer!" dedi zorlukla. "Sana birşey itiraf etmek zorundayım". Archer, şu anda yaşadıklarına hiçbir anlam veremiyordu. Elini arkadaşının omzuna götürerek "Söyle bakalım" dedi. "Yoksa evlenmek için bir kadın mı buldun?". Bunu söylerken gülümsüyordu. Arkadaşının sıkıntısını unutturmak için çabalıyordu. "Merak etme. Kızın babasını ben ikna ederim". Arkadaşının omzunu daha da sıkı kavradı. Bu şaka, Lens'i güldürmemişti. Aksine, daha çok canını yakmıştı.
"Archer, özür dilerim" dedi. "Denedim! İnan bana, gerçekten denedim! Ama karşı koyamadım. Kalbimin sesine karşı koyamadım Archer!" Bunları söylerken, Lens'in gözyaşları akmaya başlamıştı. "Onun bir suçu yoktu! Hatalı olan bendim Archer. Suçumu kabul ediyorum. Ama onu sakın suçlama". Archer, Lens'in söylediklerinden hiçbirşey anlamıyordu. Daha doğrusu, anlamak istemiyordu. Geriye doğru birkaç adım sendeleyerek "Sen.. Sen neden bahsediyorsun" dedi. Lens ona doğru dönerek diz çöktü. "Ben... Ben Elis'i seviyo...." Midesindeki acı yüzünden kelimelerini tamamlayamamıştı. Archer, biraz önceki sert tekmenin acısı nedeniyle yerde kıvranan Lens'i yakalarından tutarak kaldırdı. Yüzüne sert bir yumruk geçirdikten sonra "Sen benim arkadaşımdın!!" diye bağırdı. "En yakın arkadaşımdın!! Nasıl yaparsın bunu bana!! Seninle ben kardeş gibi değilmiydik!! Ha?!" Bir yumruk daha geçirdikten sonra, Lens'i yere fırlattı. Lens kalkmaya çalışırken "Üzgünüm Archer" dedi. "Bana istediğin kadar vurabilirsin. Vur ve öfkeni çıkar. Bunu hak ettim. Dostluğumuza ihanet ederek, bunu hak ettim".
Archer, yumruklarını sıkarak "Bunu nasıl söylersin?!!" diye haykırdı. "Böyle bir acının, böyle bir hissin, bu şekilde geçeceğini nasıl düşünürsün?!! Sana güvenmiştim!! Savaşa giderken, karımı ve ülkemi!! Herşeyimi sana emanet etmiştim!!". Archer'ın sözleri, Lens'in canını bir hançermişcesine deşiyordu. Lens, dostunun her sözünde ölmek istercesine acı çekiyordu. Archer, öfke dolu bakışlarla, yerdeki adama baktı. Bir zamanlar kardeşi gibi sevdiği bu adamın, kendisine nasıl ihanet ettiğini anlayamıyordu.
Bir anda, aklına bir soru geldi. Gözleri irice açıldı Tüm suç Lens'temiydi? Hayır böyle bir şey söz konusu olamazdı. Karısını, halkını bırakıp giden kendisi değil miydi? Elis, iki yıl boyunca kocasının ölüm korkusuyla yaşamamış mıydı? Her gün, kötü bir haber almamak için göklere yalvarmıştı. Archer, Elis'e yaşattıklarını düşününce hatasının farkına vardı. Bu süre zarfında Lens ne yapmıştı? Her gün Elis'i teselli etmişti. Archer'ın döneceğini, herşeyin eskisi gibi olacağını söylemişti. Bu kötü günlerde Elis'in yanında Archer yoktu ki! Lens vardı. Elis'i sevmeyi en çok hak eden Lens değil miydi o zaman?! Archer başını eğerek Lens'e baktı. Kapının önüne muhafızlar koyacağım. Sakın bu odadan çıkma!"
Lens daha birşey söyleyemeden odadan çıktı. Koridorlardan koşarak geçerek kendi odasına gitti. Büyük kapıdan geçerek yatak odasına girdi. İşte! Elis karşısında duruyordu. Giydiği beyaz kıyafet ve başındaki altın taç ile ölümsüz bir tanrıça gibi gözüküyordu. Elis kollarını açarak "Archer!" dedi. Koşarak ona sarılmaya çalıştı. Ama Archer onu hafifçe iterek kendinden uzaklaştırdı. Başını eğerek "Lens'le senin... Sizin aranızda birşey oldu mu?" Elis, kalbinde ani bir acı hissetti. Kocasına bakarak "Archer..." dedi Ben... Özür dilerim. Sana layık bir eş olamadım..". Archer, başını yerden kaldırmadan konuşmaya devam etti. "Elis... Lens'i idam ettirmekten başk çarem yok!". Elis başını yavaşça iki yana sallayarak "Hayır" dedi. "Lütfen bunu yapma. Archer, lütfen. Sana yalvarıyorum". Archer, karısının seslenişinin ne kadar içten olduğunu anladı. Elis'in kalbinin içinde artık ona yer yoktu. "Burada bekle" dedi. "Gün batmadan, kararımı açıklayacağım..."
*****
Lens, iki muhafız eşliğinde büyük salona girdi. Elis de onu salonda bekliyordu. Etrafına bakarak neler olduğunu anlamaya çalıştı. Etrafta birkaç muhafız vardı. Ve tahtın yanında, ihtiyarlar konseyi vardı. Kralın baş danışmanlarıydılar. İhtiyarlar konseyinden bir kadın elinde Archer'ın tacını taşıyarak Lens'e yaklaştı. Lens neler olduğunu anlayamıyordu. Yaşlı kadın Lens'in önünde durarak diz çökmesini istedi. Lens'in bütün vücudu titriyordu. Neden yaptığını bilmiyordu. Ama kadının dediğini yaptı ve diz çöktü. Kadın tacı Lens'in başına zarifçe yerleştirerek "Sen Lens Heneas! Kral Archer'ın uygun gördüğü kişi olarak Yeni Clael Kralı ilan edildin!" Odadakilere bakarak "Yeni Kralı selamlayın!" diye seslendi. Odadaki kişiler diz çökerek Lens'i selamladı. Lens, olanlara hala anlam veremiyordu. Etrafına baktı. Gözleri Archer'ı arıyordu. Herkes ayağa kalktıktan sonra, Elis, Lens'e doğru yürümeye başladı. Zarif adımlar ile onun yanına geldi. Başını eğerek "Kralım" dedi. "Sizden önceki krala karşı, kraliçelik görevimi yerine getirememiştim. Şimdiki istediğimi geri çevirmenizi anlayabilirim. Eğer izin verirseniz, sizin kraliçeniz olmak istiyorum". Lens, olup bitenlere anlam veremiyordu. Bu bir oyun muydu? Archer, onu böyle bir oyunlamı cezalandırıyordu?
Lens kekeleyerek "Ama..." dedi. Bu.. Bu kanunlarımıza aykırı...". Yaşlılar konseyinden bir adam "Merak etme genç kral" dedi. "Şu anda burada olan herşey, Archer'ın istediği doğrultusunda gerçekleşiyor. Tahtını sana bırakmak isteyen oydu. Ve Elis ile evlenmenize de izin veren oydu. Bu evlilik için yaşlılar konseyini ikna etti". Lens, bu sözleri söyleyen adama dönerek "Archer! Peki o nerede şimdi?" diye sordu. Adam gülümseyerek "O yeni bir hayata doğru yola çıktı" dedi. "Kaderi onu nereye götürürse, oraya gidecek. Gökler yolunu nasıl çizdiyse, öyle yaşayacak. Onun için gerçek yaşam şimdi başlıyor. Eski kralımız, bir kahraman olma yolunda ilerliyor..."
Daniel, Archer'a bakarak "Kralım, şimdi nereye gideceğiz?" diye sordu. Archer, gülümseyerek, tepelerin ardında kaybolmaya yüz tutmuş güneşin yaydığı son ışıklara baktı. "Daniel, bana kralım diye seslenmekten vazgeçebilirsin. Artık kral değilim" Bunları söyledikten sonra, başını yukarı kaldırarak gök yüzüne baktı. "Bundan sonra! Göklerin bize çizdiği yolu izleyeceğiz" dedi. Bu sözünden sonra, atını daha da hızlandırdı. Daniel ve yanındaki sekiz kişi de Archer'a yetişmek için atlarını hızlandırdı. On atlı, gelecekte zorlu mücadelelerle karşılaşacakları Kalradya'ya ilerlemeye başladılar...
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,219262.msg5279560.html#msg5279560
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,219262.msg5301001.html#msg5301001
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,219262.msg5358354.html#msg5358354
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,219262.msg5414223.html#msg5414223
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,219262.msg5518576.html#msg5518576
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,219262.msg5599658.html#msg5599658
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,219262.msg5821126.html#msg5821126
http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,219262.msg6626542.html#msg6626542