Issız Krallık Final Bölümü Eklendi 05.09.2011

Users who are viewing this thread

Nixentroa

Master Knight
Öncelikle merhabalar
Ben biraz korkarak ilk kılı kırk yardığım hikayeyi yazıyorum. Her türlü eleştiriye açığız ama yıkıcı eleştiri yerine, yanlışlarımı düzeltme konusundaki yardımlar daha iyi olur.

Lütfen Ankette Oy Kullanın!

ISSIZ KRALLIK(Tüm hakları saklıdır :lol:)
Altın Oscar'lı hikaye
2v0bzpv.jpg

25fumh0.jpg
Altın Oscar resimleri şimdilik paylaşıma açıktır.
“Lanet olasıca kundaklı yay oku zırhımı deldi! Ölebilirdim Alec!”

“Tamam, anlıyorum ama bunun için zırh ustasını astırmana gerek yok. Ok etine bile değmemiş ki.”

“O zırhçı görevini yapamıyorsa onu neden yaşatalım ki! Dünyadan bir beceriksiz daha gitmiş olur!”

“Abartma Roger. O krallığın en iyi zırhçısı. Ayrıca sevinmelisin, Mallowdell kalesi stratejik öneme sahip ve artık Silverfield topraklarında. Kral şerefine kutlama yapacak.”

“Krallar, lordlar ve dalkavukları. Hepsi bir avuç beceriksiz. Şu ana kadar kral olan herkes bin kişilik orduyla on kişilik kaleye saldırsa bile en arkada bekliyor. Benim hazmedemediğim şey bu.”

“Ya, evet. Sen önden gidince neler olduğunu gördük.”

Rahip Victor gelir.
“Şimdi nasılsın Roger?”

“İyiyim peder.”

Alec Roger’a “Hala yaşadığın için Tanrı’ya dua etmelisin dostum. Dua etmek işe yarıyor.”

“En son ne zaman günah çıkarttığımı biliyor musun? Tam 15 yıl önce.”

“Hey! Ben de senin neden bu kadar kilo aldığını soracaktım.”

“Kapa çeneni Alec.”

“Tamam gittim. Hadi peder sen de ayin için hazırlanacaksın herhalde.”

“İyi dinlenmeler Roger.”

“Teşekkürler peder.”

Sonunda yine hastane odasında yalnızdı. Oda geniş, iyi dekore edilmişti, hasta yatağının hemen yanında bebek İsa ile melek bibloları vardı, İncil hemen yatağın yanı başındaydı. İncil’in ilk 20 sayfasını okuduktan sonra bir daha okumaya vakit bulamamıştı. Zaten o kadar dindar biri değildi. Sadece Tanrı’nın varlığına, birliğine, peygamberlere ve diğer dini varlıklara inanırdı. Ayinleri bilmezdi hatta Pazar ayinlerinde etraftakileri taklit ederdi. İlk günah çıkarma günü kahvaltısını pederin yüzüne kusmuştu. Daha sonra o pederi bir daha hiç o kilisede görememişti. 17 yaşındayken günah çıkarması sırasında peder kalp krizi geçirip ölünce bir daha günah çıkarmaya gitmemişti.

“Kesinlikle cehenneme gideceğim.” diye düşündü. Aslında herkes onu iyi bilirdi. Herkese yardım eder, halkından fazla vergi almaz, güvenliği çok iyi sağlardı. Her istediğine de sahipti. Ama bir mutsuzluk onun içindeki küçücük bir parçadan başlayıp yavaş yavaş tüm bedenini kemirmeye başlamıştı.

Mallowdell, hayallerin kalesi. Babası 15 yıl önce bu kaleyi Silverfield’a katmak için uğraşırken yenildi ve öldü. O zamandan beri politikada söz sahibi olup Antakya Prensliğini, Kudüs Krallığını Silverfield’a yardım etmeleri için ikna etti. Peki değdi mi? Hayallerin kalesini 10 günlük bir kuşatma sonucu aldılar fakat ne oldu ki? Sadece binlerce insanın Papa denen adamın hırsı yüzünden ölmesine bir adım daha yaklaştılar. Lanet olsun! Bu papa laftan anlamaz mıydı? 5 kere sefer oldu ama sonuç olmayınca hırsından bütün Katolikleri haçlı seferi denen saçma sapan bir şey için kandırdı. Hah! Sözde bu sefere katılanlar cennete gidecekmiş. Buna 5 yaşındaki çocuk bile inanmaz. İnsanlar ölecekti, hem de bir hiç için. Papa ve orduları kutsal toprakları ele geçirecek olsaydı şimdiye topraklar onların olurdu sanıyorlar. Müslümanları fazla hafife alıyorlar. İşte bu yüzden bu lanet düzenin bir parçası olmak istemiyorum. Kendini yenilmez zannedenler için çalışmak istemiyorum diye düşündü Roger Fiennes.

Roger Fiennes, 33 yaşına 16 gün sonra girecekti. 12 yaşından beri doğum gününü kutlamıyordu. Bunun gereksiz olduğunu düşünüyordu. Kutlanan her doğum gününün, aslında ölüme bir adım daha yaklaşmak olduğunu düşünüyordu. Nasıl öleceğini merak ediyordu. Seçeneği olsa kalbine bir kılıç saplanarak ölmeyi tercih ederdi çünkü ok saplanması onun için zayıflık demekti. Ne de olsa okçuları savaşta kılıç dövüştürmekten korkan kişiler olarak düşünüyordu. Ayrıca kitap okumaya bayılırdı ama kilise kitapların çoğunu yasakladığı için gizlice okurdu.

Kilisenin bu durumu keşfederse kendisini yakacaklarını bilmesine rağmen bundan korkmuyordu. Aksine bilgi için ölmeyi vatanı için ölmeye eşdeğer kabul ediyordu.

Tüm bunlar kafasından on dakikada geçerken dışarıdaki kutlamaların seslerini duydu. Evet, dünyadaki en iyi yalancılar kutlama yapıyorlardı, Avrupa’lı krallar. Müslümanları pek bilmezdi. Sadece dinlerinin onlara her insana iyi davranmalarını, herkese yardım etmelerini emrettiğini bilirdi. Avrupa’da böyle bir emrin uygulanması çok zor hatta imkansıza yakındı. Çünkü Avrupalılar para, güç ve iktidar için kendilerini bile asardı. Bir altın için çocuğunu pazarlayan insanlar bile görmüştü. Aslında bu Avrupalı insanların hatası değil daha çok yöneticilerin rahat davranmaları yüzünden ve halkı düşünmemelerinden dolayı idi. Krallar ve lordlar için sadece vergi önemliydi. Para keseleri dolu olunca kimse umurlarında değildi fakat keseleri boş olduğunda halka eziyet ederlerdi.

“Hala hasta numarasına devam edecek misin yoksa ziyafete gelecek misin Roger?”

“Travma geçirdim, bu numara değil Alec!”

“Üzgünüm Roger, hemşireler bu odaya bakmıyorlar!”

Roger birden yataktan fırlayıp Alec’i kovalamaya başladı. “Gel buraya Alec! Seni yakaladığımda tüm uzuvların işe yaramaz olacak!”

“Hey Roger! Hala günah çıkartmadığın belli. Çok yavaş koşuyorsun.”

Koca bir koridoru üstündeki delik zırhla geçen Roger Alec’i yakalayacağı sırada Alec ziyafet odasına girdi.

“Bir kez daha beni atlattın Alec. Ama sana söz veriyorum bir dahaki sefere suratının şeklini değiştireceğim.”

Kral Ivan, Roger’ı odada görünce onu yanına çağırdı.
“Tebrikler Roger. Sana güvenebileceğimizi bir kere daha kanıtladın. Papa seninle gurur duyuyor. Doğudaki topraklarımızı genişletmek için bir sefer ilan etti. Ben de seni Silverfield ordusunun temsilci komutanı olarak atadım.”

“Şuna kısaca ben korktum desene” diye düşündü Roger.

“Teşekkürler Kralım, beni onurlandırıyorsunuz fakat üzgünüm kabul edemem.” Bir anda salondaki herkes sustu. Herkesin yüz ifadesi şaşkınlıklarını belli ediyordu.

“Roger! Sana bir arkadaş gibi söylemeye çalıştım ama kimse benim emirlerime karşı gelemez. “

“Kralım yanlış anla – “

“Sus! Sana emrediyorum komutan. Mareşalim olarak sen Silverfield’i sen temsil edeceksin.”

“Emredersiniz Kralım!” dedi Roger isteksizce. Daha sonra şaşkın bakışların arasından geçerek odasına gitti.

“Hey Roger! Canını fazla sıkma. İstersen savaştan kaçabilirsin ama o zaman idam edilirsin.”

“Kapa çeneni Alec!”

“Hey sadece yardım etmeye çalışıyordum.”

“Ben kimseden yardım istemedim!” diye bağırdı Roger.

“Hey dostum. Bu seferler sırasında çok kişi kaçar. Kaçanları toplama bahanesiyle sen de geri dönersin.”

“Hayır Alec. Atını hazırla. Yarın Rodos adasını Silverfield’a katacağız.”

“Peki, kaç askerimiz var acaba mareşal bey?”

“Yaklaşık 1200 atlı, 750 piyade, 800 okçu, 250 adet özel birlik askeri var.”

“Bu durum hiç hoşuma gitmedi. Neden bilmiyorum.”

edit: hikayenin adı değişmiştir.

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4426008.html#msg4426008

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4432607.html#msg4432607

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4441137.html#msg4441137

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4447774.html#msg4447774

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4474522.html#msg4474522

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4477992.html#msg4477992

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4481627.html#msg4481627

http://forums.taleworlds.com/index.php?topic=184796.msg4511721#msg4511721

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4541089.html#msg4541089

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4556217.html#msg4556217

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4557075.html#msg4557075

http://forums.taleworlds.com/index.php/topic,184796.msg4619008.html#msg4619008
 
Güzel Yazıorsun Kardeşim . Devamını Sabırsızlıkla Beklıorum :smile: Hikaye galiba kutsal topraklarda Geçior Deil Mi ?
 
veeee 2. bölüm(evet biraz hızlı geldi:grin:)
Denizde Kandiye yakınlarından geçerlerken esen rüzgâr yazın öldürücü sıcaklığında herkesi ferahlatmıştı. 40 gemi, her gemide 50 kişilik bir grup vardı. Aslında denizde seyahat etmeyi sevmezdi. Çünkü bir gemide 150 asker olsa 70 tane alevli okla savaşçılar savaşamadan ölüyorlardı. Lanet olası suda yanan rum ateşinden nefret ediyordu. Bu tam bir korkaklık idi. Ortodoks Bizanslılar. Bir avuç korkaklar. Papa onlar istedi(!) diye haçlı seferi düzenledi de ne oldu, onların hiçbir işine yaramadı.” Bu Bizanslılar hiçbir zaman daha geniş sınırlara sahip olamayacak. Hatta yok olsalar iyi olur. Çünkü tüm krallara yalan söyleme sanatını onlar öğretti.” diye düşündü.

“Ne oldu Roger? Düşünceli gözüküyorsun.”

“Önemli değil sadece senin suratını nasıl dağıtacağımı düşünüyordum Alec.”

“Bence çenemden başla. Tek acıyan yer orası.”

“Pekâlâ, bunu unutmayayım o zaman.”

“Ne oldu asker. Sorun nedir?”

“Efendim! Kandiye’ye çıkartma yapacağımız kıyıda alevli oklar ile yaklaşık 250 kişi bekliyor.” dedi asker.

“Tamam. Tüm birimlere haber ver ordunun en az yarısının elinde hep dolu bir kova olsun.”

“Emredersiniz efendim!”

“Evet, en nefret ettiğim türden bir savaş başlayacak galiba. Kayıp vermek istemiyorum bu yüzden çevreden dolaşıp açık bir yerden gireceğiz.”

“Eyvah! Ateşe hazırlanıyorlar.”

“Tüm okçulara haber verin alevli oklar ile karşılık versinler.” dedi Roger. Bu arada “Bu okları kullanmak zorunda olduğumuz için utanıyorum.” diye düşündü.

“Tüm okçular! İşaretimle!” Kılıcını kaldırdı, bekledi, bekledi, bekledi… Bazı okçular emrin verilmeyeceğini düşünürken karşı tarafın ilk ok dalgası kimseyi vuramamıştı. Tüm oklar bitince Roger kılıcını hızla indirdi ve herkes aynı anda okları fırlattı. 800 tane ok havada uçuşurken kıyıdakiler dağıldılar.

“Çabuk korktular Roger.” dedi Alec.

“Hayır korkmadılar. Yayılım atışı yapıyorlar. Çabuk süvarileri, piyadeleri ve özel birlik askerlerini taşıyan gemiler açıklardan karaya çıkarma yapsın. Çabuk ne bekliyorsunuz!”

Roger okçuların durmamalarını emretti.  Şimdi kıyıdan gemilere, gemilerden kıyılara oklar yağıyordu. Bu manzara arasında kalenin olduğu yer olarak tahmin ettiği bölgeden dumanlar yükseliyordu. Tanrı aşkına orada neler oluyordu?

Kısa süre sonra kıyıdaki okçular geri çekildi, kaledeki dumanlar daha da çok çıkmaya başladı. Sanki, sanki kale… Yanıyor gibiydi!

2000 kişilik birlik sonunda tepeleri, ağaçları, geçerek kuş sesleri arasında rahat bir ruh haliyle ilerlediler. Kısa süre sonra dumanlarıyla beraber kale göründü. Hayır, kale yanmıyordu ama sanki kalede bir şey yakılıyordu. “Belki bir tür ayindir.” diye düşündü Roger.

“Hey, aranızda ateş yakılan bir tür ayin bilen var mı?” diye sordu Roger. Fakat kimse bilmiyordu. Roger bunun normal olmadığını düşündü. Belki de bu kaledekiler ateşe tapıyorlardı. Olabilir miydi? Öyle olsa bile bir savaş sırasında ateşe tapanlar bile ayin yapmaz diye tahmin etti Roger. “Bundan hiç hoşlanmadım.” dedi Roger.

“Hey Roger! Şu surlara bir baksana. Kimse yok!”

“Sanırım bu bir tuzak veya içeride yapacakları daha önemli işler var. Alec bir kişiyi kapıyı gözetlemesi için yolla içeride neler oluyor öğrenmeliyiz.”

“Tamam Roger.”

Ordu durdu. Bir kişi kapıları gözetlemek için gidiyordu. Aslında kapılar çok uzak değildi. Yani uzağı yakın gösteren bir tür eşya olsa her şeyi görebilirler idi. Kapıdaki adamın şoka girdiğini düşündü bir an. Adam geri dönerken Roger ona ne gördüğünü sordu.

“Efendim bir sürü eşya yakıyorlar, çoğu kitaba benziyordu fakat küçük heykelcikler de vardı.”

“Pekâlâ asker. Şimdi gidip mancınıkları hazırlayın.”

50 kadar mancınık düz bir sıra halinde getirildi. Neredeyse yarısı ana duvara ateş edecek şekilde hazırlanmıştı. Roger kılıcını kaldırdı ve hızla indirirken bağırdı: “Ateş!”

Neye uğradıklarını anlamayan savunma güçlerinin surları ağır hasar almıştı. Ön taraftaki surların yarısı ikinci bir ateş karşısında yıkılırdı. Roger kılıcını kaldırdı, mancınıklar hasarlı surlara göre ayarlandı ve Roger kılıcını hızla indirip ikinci ateş emrini verdi, fakat bu sefer mancınık güllelerini yakıp yolladılar. Ön surların çoğu çöktü.

Şimdi iki ordu apaçık bir şekilde karşılaştılar. Roger’ın en sevdiği savaş tarzı cesurca kılıç dövüştürmek. Roger okçuları durdurdu, kılıçlı ve mızraklılara saldırı emri verdi. Kılıçlılar ve mızraklılar atlıları öldürürken arkadan gelen özel birlik karşı tarafın mızraklılarını öldüre öldüre süvarilere yol açtı. Aslında her şey onların kesin olarak kazanacağına işaret idi ama Roger adam kaybetmek istemiyordu. Bu yüzden geri çekilme emri verdi. Tüm birlikler bu emre şaşırırken bir yandan da geri çekiliyorlardı.

Sonunda sıra Roger’ın planındaydı. Roger süvarileri mızraklıların arasına yolladı. Normalde bu büyük bir taktiksel hata olurdu ama Roger ne yaptığını bilen bir komutan idi. Süvariler saldırıp 10 – 15 kişiyi öldürdükten sonra geri çekiliyor sonra yine saldırıp bir tür vur – kaç taktiği yapıyorlardı. Düşmanlar stratejiyi anladılar. Roger süvarilerini geri çekerken ikinci şaşırtmaca olarak okçuları kullandı. Okçuların attığı okların şaşkınlığında kalan düşman okçuları ve hafif piyadeler yavaş yavaş ölüyorlardı. O kargaşada Roger kimse anlamadan süvarileri 3’e böldü. Bir grup soldan, bir grup sağdan, bir grupsa önden saldırıyordu. Bu sırada diğer tüm kalan birimler saldırıya geçti.

Ne kadar sürdüğünü anlamamıştı belki 5 – 10 dakika beklide 4 – 5 saat geçmişti ama sonunda kalede hiç düşman kuvvetleri kalmamıştı. Düşmanlardan geriye kimse kalmamıştı ve toplam ölü sayısı 2100 idi. Bunların 200’ü Roger’ın askerlerinden idi. Roger yavaş yavaş sönmek üzere olan ateşe yaklaştı. Lanet olsun! Yanan şeylerin neler olduklarını şimdi anlamıştı. Müslümanların, Hristiyanların, Yahudilerin kutsal kitapları ve bazı dini heykelcikler. Tanrım! Bunlardan yüzlercesi orada yanmıştı. Rodos ele geçirilmişti fakat bu apaçık bir dini savaş ilanı idi.
 
Ellerine sağlık bir frp yolu çizilmiş gibi xD ne olduğunu şimdiden belli etmeyen hikaye,severim böylesini
Edit:Bir kaç tavsiye vereceğim.İsimleri sürekli hitab etmek zorunda kaldığını gördüm o yüzden şöyle bir şeye başvursan da olur Mesela Roger: bla bla bla bla Peder: Bla bla bla
Birde piyes türünde devam ediyor bu olayı hoşuma gitti
 
teşekkür ederim ama isimleri belirtmek aslında benim için önemli. Böylece okuyucunun kafasının hiç dağılmamasını hedefliyorum yani bu bir zorunluluk değil aslında. mesela bazı romanlarda olur "Bunu x'mi yapmıştı y'mi" yani okuyucunun kafası karışmasın diye böyle yaptım.
ve yorumun için teşekkür ederim.
 
Hepsini okumadım başım ağrıdı :smile:

ama garibime giden biyer var her lafta isim kullanıyolar mesela:

dur alec
git roger
gel alec
defol roger

gibi;

dostum , kardeşim vs şeyler kullanırsan daha iyi olur sanki:smile:

benim fikrim tabi sen bilirsin  :roll:
 
Bence kanka höt naber lan tarzı yapma.Senin şuan kullandığın şekilde aralarında bir dostluğun olduğunu fakat pek samimi olmadığını gösteriyor ki şöyle bir düşününce ikisinin birbirine katlandığını hayal edebiliriz,ileriki bölümler için potansiyel kaynak.Belki de Alec Roger'ın tüm taktiklerini öğrenecek,sonra düşmanlarına yardım edecek vs. bırak paranoyak olalım,resmi iyi bence. :smile:
 
Back
Top Bottom