Hurrah! | II. Bölüm

Users who are viewing this thread

YusufPasha

Knight at Arms
I. Bölüm Yolun Başlangıcı
  Lokomotifin tekrar edip duran seslerine kapılıp yolu seyrediyordum. Burnunda  cesur ve bembeyaz parlayan kar leoparı armasıyla ilerleyen siyah bir lokomotif. Hayatımda bineceğim ilk trenin askeri bir tren olacağını hiç düşünmemiştim. Çar Güney Doğu sınırına biz Sargothluları bile çağırdı. Kergitlerin son bölünmeden sonra tekrar birleşmeleri Çarın hoşuna gitmedi anlaşılan.

  Bunları düşünerek Pavlov'un yanına gittim. Kendisi ile aynı mahalleden askere yazılmıştık onu daha önce hiç görmesem de yol boyunca baya samimi olduk. Hemen arkamdaki odada kaldığı için yol boyunca kendi odamdaki benden biraz daha büyükler canımı sıkınca oraya gidebiliyordum. Odasına girdiğimde balalaykası ile uğraşıyordu. Beni görünce direkt olarak "Svadyan Udu ile Balalayka arasında ne fark var bilir misin?" diye sordu. Ben gülümseyerek "İkisi biraz farklı çalgılar değil mi?" diye karşılık verdim. Pavlov, bir kaşını kaldırıp bir bana bir balalaykaya baktı. "Sergei! Senden farklı yönü ise bunun ruhunun olması!" diyip biraz güldü. Yanına oturdum:
-Balalaykayı bırak da camı aç tütün saralım.
-Bence şafağa kadar sarmayalım.
-Neden?
-Yola iyi bak karlar görünmeye başladı İsmirala istasyon ve karargahına çok yaklaştık. Üstlerimiz diğer üstleri karşılarken etrafta tütün görürlerse ağır fırça atarlar.
-Sanırım haklısın.
Yola bakmaya başladım. Yavaş yavaş tepesi ufak kar tanecikleri ile kaplanmış çimenler ve 600 metre kadar ilerimde de hafif karlı orman başlıyordu. Soğuğu henüz hissetmiyordum fakat baya uzaklaştığımı çevremden iyi fark ettim.

  Doğma büyüme safkan bir Vaegir olsam da kendimi bu topraklara hiç bağlı hissetmedim. Çar denen bir adamın emriyle binlerce kilometre uzakta savaşmaya gidiyorum sözde yüce anavatanın korunması için ama sempati de duyuyor gibiyim. Asker olmayı hiç düşünmedim ama sanki benim kontrol edemediğim bir kader bana benim yolumu çiziyordu. Sanırım babamın dediği gibi serserilik yapıp boş boş gezmek yerine şuan akademiye girseydim bunlar hiç yaşanmayacaktı. Annemi ve küçük kardeşimi özlemeye başladım yavaş yavaş. Acaba elime silah verip düşmana yolladıkları anda tek bir merminin vücudumdan geçişi ile ölecek miyim? Ölüm gerçekten bu kadar basit ve karşı konulmaz mı? Pavlov balalayka ile uğraşmaya devam ederken yolda bakınca demiryolunun ikiye ayrıldığını fark ettim. Karlı ormana giren taraftan geçiş yaptık. İsmirala yolundaydık tahminimce birkaç saate istasyonda olacaktık. Pavlova veda edip küçük odama geri dönüp ranzama uzandım. Biraz kestirmeyi planlamış olsam da ölüm, acı, keder ve hayatın basitliği ile karışık macera, heyecan ve cesaret isteğimi bir türlü düşünmeyi bırakamıyordum.
 
  Uyumuşum. Uyandığımda şafak sökmeye başlamış, biz de istasyona yaklaşmıştık. Camdan dışarı baktığımda yüksek ihtimal bacası olduğunu tahmin ettiğim duman çıkaran bina istasyondu. Etraf bembeyaz bir kağıttan daha beyazdı. Siyah bir yılan pamuk tarlasının arasında ilerliyordu. Birkaç dakika sonra istasyona doğru iyice gelince tren yavaşlamaya başladı. İçimi anında büyük bir heyecan kapladı. Bize eşlik eden yedek subaylar yerine daha üst mevkide insanlar ve gerçek askeri disiplin görecektim. Yolculuk sırasında neredeyse serbest bırakılmıştık fakat istasyondan inildiği anda herkesin içinde bir ordu disiplini doğacağından eminim. Hiç değilse ben öyle hissediyorum.

  Pavlov, kar leoparı armalı, kurt kürklü siyah uşankasını takarak odama girdi. Bana doğru selam verip "Pavlov Ivar Helginovic, Sargoth Şehri, Kilise Bölgesi emrinizdeyim komutanım!" dedi. Hafif gülümseyip ayağa kalktım ben de ona selam verip "Sergei Josefovski, Sargoth Şehri, Han Pazarı asıl ben sizin emrinizdeyim komutanım!" dedim. Karşılıklı gülüşmeye başladık. Gülmesi kesilince Pavlov "Hadi paltonu ve uşankanı giy de dışarı çıkalım eşyaları işçiler taşıyacakmış. Umarım aynı koğuşta kalırız." dedi. Zaten birkaç gün kalacağımız için koğuşu dert etmiyordum. Paltomu giyip Pavlov'unki ile aynı tip uşankamı giydikten sonra elimle 'gidelim' anlamında işaret yapıp Pavlov'la trenden ayrıldım.

  Trenden indiğim anda karlı ve yüksek bir alanda oluşumuzdan fazla hava boğazımı yakmaya başlamıştı bile. Benim gibi tütün bağımlısı bir insan bile bu yanmayı hissediyorsa ağzı süt kokan yanımdaki biraz daha genç çocuklar acaba ne hissediyordu. Yavaşça soğuğu da hissetmeye başladım. Yedek subaylar hepimizi üçerli üç farklı sıraya soktu. Her sırada yaklaşık 90-100 civarı insan vardı. Hepimizin trene sığmış olması şaşırtıcı gelmişti. Ardından göğsündeki madalyonlardan ışığın orayı bembeyaz güneş gibi yansıttığı, iri gövdeli, beyaz pos bıyıklı bir adam armalı, beyaz renkli uşankası ile benim bulunduğum ortadaki grubun ve istasyonun ana kapısının tam orta hizasında, rahat pozisyonda ellerini arkaya kavuşturarak durmuş bizi süzüyordu. Boğazını temizleyip başladı:
-Cesur Vaegir çocukları! Ülkenin bu zamanında onu yalnız bırakmayacağınızı çok iyi biliyordum! Ben, Orgeneral Dimirti Vasiliy Sovranov. Burada sizi eğitip en yakın zamanda cepheye göndermekle görevliyim. Bu yaklaşık iki hafta sürecek. Bu süreçte, ordu disiplinini, organizasyonu, itaati, vatanseverliği ve en önemlisi savaşmayı çok iyi öğreneceksiniz. Eğer içinizde bunu yapamayacağını söyleyip korkan varsa şimdi bir adım öne çıksın.

  O an nedense içimde bir ileri adım atma isteği olmuştu ama nasıl olduysa atmadım ve başımı çok belli etmeden sağa sola sallamaya çalışıp etrafa baktım. Kimse geri dönmek istememiş anlaşılan. Orgeneral devam etti:
-O zaman sorun yok. Şimdi yedek subaylarınız eşyalarınız toplandıktan sonra trenle beraber Curaw'a devam edecekler sizleri de iki hafta sonra ayrı bir trenle biz yollayacağız.

  Elini kaldırdığında daha önce fark etmediğim, iki tane subay rütbeli olduğunu tahmin ettiğim kişi generalin arkasından belirdi ve tek tek isim ve koğuş bölgesi ve numarası söylemeye başladı. Bu işin biraz uzun süreceği belliydi.

II. Bölüm İsmirala'da Bir Kibrit
  C Bloğu, 11 Numaralı Koğuş, 5. Ranzanın Üstü. Numara 273, Er Sergei Josefovski, Sargoth Şehri Kilise Bölgesi. Koğuşa girdiğimde buranın standart bir salonun ranzalarla kaplanmış, son derece propaganda posteri dolu, zemini özel işlemeli Vaegir halılarıyla döşenmiş, askeri tavırlı bir hali olduğunu gördüm. Pavlov B bloğuna gönderildiği için muhtemelen çok az görülebilecektir. Tütünden anlayabilen biri olduğu sürece burada herhangi biriyle arkadaşlık kurabileceğimi düşündüm. Yatağıma gittiğimde yatağıma çıkıp odayı tam ortadan bir sağa bir sola doğru izliyordum.

  Soldan yeni yeni insanlar gelmeye devam ediyordu ve oda içinde hafif uğultu yavaş yavaş artıyordu. Subaylar ilk günümüz olduğu için akşam yemeğine kadar serbest zaman içinde olduğumuzu söylemişti. Sağ tarafa dikkatlice baktığımda karşımdaki duvardan yatağımda sırtımı yasladığım duvara ikisinin ortasında geçecek kadar bir boşluk bulunan 30 kişilik iki masa ve duvarın içine gömülmüş metal 50 küsur küçük dolap gördüm. Hepsinde numaralar yazılıydı. Biri tabiki bana aitti. İki hafta için gayet kalınabilir bir yaşam alanına benziyordu. Dolapları tek tek saymaya başlayacaktım ki yatağımın altındaki yataktan sanki bir ağırlık çökmüşcesine bir gıcırtı sesi geldi. Ranza arkadaşım gelmişti. Kafamı aşağı sarkıtıp ona baktım. Çok genç görünüyordu. Elimi uzatıp "Merhaba aynı ranzayı paylaşıyoruz anlaşılan." dedim. Elimi sıkıp "Evet öyle." diyip gülümsedi:
"Adın nedir?" diye sordum:
-Gorgiyan, ama kısaca Gorki diyebilirsin. Senin adın nedir?
-Sergei. Memnun oldum, kaç yaşındasın?
-19, yeni reşit sayılırım. Sen?
-22'yi devirmeme az kaldı. Nereden geliyorsun?
-Normalde Sargoth'a yakın bir köyde oturuyordum fakat asker alımları için Sargoth'a çağırıldık. Sen şehirlisin galiba konuşmandan anlaşılıyor.
-Aslında sen söyleyene kadar seni de Sargoth'dan sanmıştım. Konuşman çok iyi ve akıcı. Nord musun yoksa sonradan gelenlerden mi?
-Annemler Nordtur ve köyde genelde Nord dili konuşuluyor ama ben ve babam gibi Vaegir kanından insanlar da var. Konuşmamı takdir ettiğin için sağol. Akademiye yazılmak için dili iyi kullanmak üzerine çalışıyordum lakin gördüğün duruma düştük.
-Bazen her istediğimiz olmuyor ha? ... Sigara ister misin?

  Koğuştan çıkıp tüm blokları bağlayan pamuk tarlası gibi bembeyaz avluya çıktık. Hemen hemen herkes bizim gibi sigara içmeye çıkmıştı anlaşılan. Sigaraları yakıp sessizce içtik. İnsanlar hayalleri için yaşayan kimseler ve benim gibi rüzgarın savurduğu yöne doğru gidenler diye ayrılır benim için. Gorki'de benim gibi istedikleri olmayınca buralara kadar savrulmuş. Anlık olarak bir kışlanın içinde olduğumuzu unutsam da hemen tekrar farkına vardım ve savaşı düşünmeye başladım. İki hafta sonra halen nefes alıyor olacak mıydım? Çok yakında olacak büyük bir gösteri için gün sayıyordum sanki. Avlunun tam ortasında kare bir kule vardı. Dört yanı da saat asılı kuleye göre akşam yemeği için bize söylenen saat altıya, yirmi vardı. Sigaralarımızı bitirip ezdik ve bir şey demeden beraber koğuşa geri döndük.

  Yemeğe kadar Gorki'nin yatağında oturup sohbet ettik kapı tarafındaki ranzada yatan William ve Lev ile de tanışıp kaynaştık. William Başkente yakın bir köyden gelmiş 27 yaşında bir yetişkindi. Köyde sıkıldığı için gelmiş. Lev ise Curaw'daki yerel gazetenin çıraklığını yaparken gazetenin çar ve rejim karşıtı söylemleri üzerine kapatılmasıyla işsiz kalmış ve kendini orduda bulmuş. Dört kişi beraber koğuştan çıktık. Bembeyaz avludaki tabelaları izleyerek yemekhaneye ulaştık. İçeri girdiğimizde bizi boğucu bir sıcak ve yüzlerce kişinin oluşturduğu gürültülü bir ortam karşıladı. Yemek almak için sıraya girdik. Kalitesiz olduğu büyük tanelerinden belli olan bir un çorbası, kuru bir ekmek ve biraz nohutlu buğday yemeği. Besleyici değil ama doyurucu gözüküyordu. Boş bir masa bulup oturduk. Gorki, Lev ile amansız bir siyasi sohbete daldı. Ben William ile karşılıklı oturmuş yemek yiyordum.

  "Hey William senin köydeki işin neydi?" diye sormuş bulundum. Bana bakmadan yemeğe devam ederek "Çay ve Tütün paramı çıkartacak herhangi bir iş." dedi ve çorbasından bir kaşık aldı. Anlaşılan tek serseri ben değilmişim ve yıllar geçtikçe daha çok William'a benzeyeceğim gibi hissediyorum. Kadın yok, çocuk yok, ailen tarafından neredeyse reddedileceksin ve günü gününe yaşıyorsun... "Herkes ayağa kalksın!".

  Bu subaylardan biriydi anlaşılan. Yemek saatinin altı ile altı buçuk arası olduğunu ve bugünlük yemek süresinin bittiğini söyledi. Kafamı kaldırıp bir saat aradım. Karşı kolonda asılı yakaladığım saat altıyı tam buçuk geçiyordu. Subay herkesin yediye kadar serbest zamanı olduğunu sonra koğuşlara geçileceğini söyledi. Bu birkaç sigara için yeterli bir süreydi. Disiplinden anlamaz olan ben disipline uyumlu gidiyordum. Dört kişi, daha önce Gorki ile içtiğimiz yerde toplandık ve sigaralarımızı yaktık. Gorki atıldı:
-Peki Lev, çar giderse koskoca ülkeyi eğitim almamış insanlar topluluğu mu yönetecek?
-Gorki anlattıklarımı her yerde söyleme!
-Demek vatan karşıtısın ha yemek yerken iyi duymamıştım. Seninle aynı ranzayı paylaşmayı istemiyorum.
-Ben vatan karşıtı falan değilim. Sadece çar olmadan da bir düzenin var olabileceğini söylüyorum. Bir adamın kafasına göre ilerlemek zorunda değiliz.

  "Sergei? Sen ne düşünüyorsun?" diye bana döndü William. Sanırım destekçi arıyordu ve en yakın beni gördü. "Sadece iki hafta sonra ölmek istemiyorum.". Bir sessizlik oluştu ve önce Gorki, sonra William ve Lev, en son ben sigaraları söndürüp koğuşa geri döndük. Koğuşa geri döndüğümüzde biri masaların orada eline bir balalayka almış bir türkü tutturmuş söylüyordu:

Savaşta olduğumuz zaman
Herkes düşünüyordu
Ya sevdiğini, ya eşini
Ve ben de, kesinlikle düşünebilirim
Ne zaman içtiğim pipoma baksam
Pipomun yayılan dumanına
Bana bir zamanlar yalan...

  İçeri giren subayı görünce çalmayı bıraktı ve ayağa kalktı. Ranzalardakiler ve masadakiler de aynı şekilde ayağa kalktı. Subay odanın diğer ucuna kadar yürüyüp karşımıza geçti ve "Okuyacağım program 14. Kolordu, Yıldırım Piyadelerinin burada bulundukları iki hafta içinde kullanacakları programdır." diyip boğazını temizledi ve devam etti:
"Saat 05.00 kalkış, yatağın düzeltilmesi
Saat 05.30 soğuk duş
Saat 05.45 giyinme ve günlük hazırlık
Saat 06.00 kahvaltı
Saat 06.30 ısınma ve sıkı egzersiz hareketleri
Saat 07.00 kilometre turlu koşu
Saat 09.00 genel silah eğitimi
Saat 13.00 ateşli silah eğitimi
Saat 15.00 vasıta ve mühimmat eğitimi
Saat 17.00 askeri müfredat programı
Saat 17.30 serbest zaman
Saat 18.00 akşam yemeği
Saat 18.30 serbest zaman
Saat 19.00 koğuş içi serbest zaman
Saat 22.00 uyku hazırlığı yarının programı ve son işler
Saat 23.00 yatış

  Programa kesinlikle uyulacaktır aksi hareketler askeri disiplin kurulu ile cezalandırılır. Ja Klava Vaernger! (Genelde Çarın, Büyük Tundra bölgesinden getirdiklerinin kullandığı bir deyim. Onların dilinde "Tek Yüce Vaegir" demek.)."

  Subay, programı sunduktan sonra odadan ayrıldı. Duvardaki saate bakınca saatin yediyi onbeş geçtiğini fark ettim. Bizimkilerle saatlerce, gelecek hayallerinden, kaygılardan ve eski aşklardan süregelen uzun bir sohbet sonrası saatin on buçuk olduğunu fark edince hepimiz hazırlandık ve ardından yataklara girdik. Yarın tamamen bir asker olarak uyanacaktım. Hiçbir şeyin temennisi yok. Yarın ne olacağını kim bilebilir? Belki babamın her gece geç gelmesiyle çocukluktan oluşan babamla uzak ilişkim, belki annemin attığı tokatlar, belki akademi sınavlarına katılmak yerine diğer serserilerle sokakta gece boyu içmem, belki de sevdiğim tek kızın başkasıyla evlendirilmesi... Benim şuan burada olmamı ne sağladı? Kafamda sanki o lokomotifin bıraktığı kömür kokulu simsiyah bir duman var. Düşündükçe daha da derinleşiyor ve simsiyah bir sis etrafımı kaplıyor. Uyudum.
 
Nadir Shah said:
Öncelikle şimdiden başarılar. Hikayen güzel ve farklı bir öyküsü var. Öncelikle spoiler içinde yazar isen güzel olur şahsımca böyle bir kanaat getirdim. Diğer bir hususta diyaloglar. Diyaloglar çok sade duruyor, konuşmaların içine biraz betimleme koyarsan iyi olur. Şu yazıya bakabilirsin. Ayrıca mekân ve karakter tasvirlerini artırabilirsin.

https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,377438.0.html

Daha ilk bölüm için yeterli bir tanıtım olduğunu düşünüyorum hikaye yazma konusunda da önceden tecrübem var tabi. İkinci bölüm gelene kadar ilk bölüm böyle spoilersız kalacak. Güçlü bir diyalogtan ziyade karakter psikolojisine gittim ben daha çok. Orhan Pamuk okursan görebilirsin. Betimlemeyi de yine bireyin içinde hafiften yaptım. Eleştirilerin için yine de teşekkür ederim. Betimlemeyi arttırabilirim.
 
hana az uğruyorum maalesef. herkese okuyacağım deyip, hikayeyi kafamdaki listeye alıp okumayı unutuyorum. ama pasham hikaye yazmışsa, bunu delerim. :smile:

gayet güzel olmuş beğendim. betimlemelere falan çok takılmadım ben. gayet güzel kafamda canlandı yerliydi bence. fakat demeden olmaz, şu kısma takıldım ben:
Doğma büyüme safkan bir Vaegir olsam da kendimi bu topraklara hiç bağlı hissetmedim. Çar denen bir adamın emriyle binlerce kilometre uzakta savaşmaya gidiyorum sözde yüce anavatanın korunması için ama sempati de duyuyor gibiyim.
aslında normal bir kısım olabilir ama bunu yazan pasha olduğu için diyar kalradya bile olsa doğrudan burnuma devrim, ihtilal kokusu geldi. çar düşecek tahminimce. hadi bakalım. :razz:

ha birde ufak bi tavsiyem var. hikaye 40.000 karakteri geçecekse -ki tahminimce öyle olacak :razz:-, yani kafandaki malzeme uzunsa tavsiyem ilk bölüm hariç hiçbir bölümü konunun ilk iletisine koymamandır. onun yerine ilk bölüm hariç bölümlerin yer aldığı iletilerin linklerini koysan daha güzel olur bence. hikaye 40.000'i geçince yettiği kadarını ilk iletiye sıkıştırıp kalanları ayrı ileti şeklinde koyuyorlar çok düzensiz oluyor bence. tabii sen bilirsin pasham, karar senin.

onun haricinde diyecek çok bir şey yok. ellerine sağlık pasha, takipteyim.
 
Lalaitha said:
hana az uğruyorum maalesef. herkese okuyacağım deyip, hikayeyi kafamdaki listeye alıp okumayı unutuyorum. ama pasham hikaye yazmışsa, bunu delerim. :smile:

gayet güzel olmuş beğendim. betimlemelere falan çok takılmadım ben. gayet güzel kafamda canlandı yerliydi bence. fakat demeden olmaz, şu kısma takıldım ben:
Doğma büyüme safkan bir Vaegir olsam da kendimi bu topraklara hiç bağlı hissetmedim. Çar denen bir adamın emriyle binlerce kilometre uzakta savaşmaya gidiyorum sözde yüce anavatanın korunması için ama sempati de duyuyor gibiyim.
aslında normal bir kısım olabilir ama bunu yazan pasha olduğu için diyar kalradya bile olsa doğrudan burnuma devrim, ihtilal kokusu geldi. çar düşecek tahminimce. hadi bakalım. :razz:

ha birde ufak bi tavsiyem var. hikaye 40.000 karakteri geçecekse -ki tahminimce öyle olacak :razz:-, yani kafandaki malzeme uzunsa tavsiyem ilk bölüm hariç hiçbir bölümü konunun ilk iletisine koymamandır. onun yerine ilk bölüm hariç bölümlerin yer aldığı iletilerin linklerini koysan daha güzel olur bence. hikaye 40.000'i geçince yettiği kadarını ilk iletiye sıkıştırıp kalanları ayrı ileti şeklinde koyuyorlar çok düzensiz oluyor bence. tabii sen bilirsin pasham, karar senin.

onun haricinde diyecek çok bir şey yok. ellerine sağlık pasha, takipteyim.

Çok mu spoiler verdin be Lalacım.  :grin:



Hikayen iyi gibi olaylar güzel gelişiyor, Paşam. Başarılar ve tebrikler.  :wink:
 
Lalaitha said:
hana az uğruyorum maalesef. herkese okuyacağım deyip, hikayeyi kafamdaki listeye alıp okumayı unutuyorum. ama pasham hikaye yazmışsa, bunu delerim. :smile:

gayet güzel olmuş beğendim. betimlemelere falan çok takılmadım ben. gayet güzel kafamda canlandı yerliydi bence. fakat demeden olmaz, şu kısma takıldım ben:
Doğma büyüme safkan bir Vaegir olsam da kendimi bu topraklara hiç bağlı hissetmedim. Çar denen bir adamın emriyle binlerce kilometre uzakta savaşmaya gidiyorum sözde yüce anavatanın korunması için ama sempati de duyuyor gibiyim.
aslında normal bir kısım olabilir ama bunu yazan pasha olduğu için diyar kalradya bile olsa doğrudan burnuma devrim, ihtilal kokusu geldi. çar düşecek tahminimce. hadi bakalım. :razz:

ha birde ufak bi tavsiyem var. hikaye 40.000 karakteri geçecekse -ki tahminimce öyle olacak :razz:-, yani kafandaki malzeme uzunsa tavsiyem ilk bölüm hariç hiçbir bölümü konunun ilk iletisine koymamandır. onun yerine ilk bölüm hariç bölümlerin yer aldığı iletilerin linklerini koysan daha güzel olur bence. hikaye 40.000'i geçince yettiği kadarını ilk iletiye sıkıştırıp kalanları ayrı ileti şeklinde koyuyorlar çok düzensiz oluyor bence. tabii sen bilirsin pasham, karar senin.

onun haricinde diyecek çok bir şey yok. ellerine sağlık pasha, takipteyim.

Valla devrimciliğe kayar mı bilmiyorum orada karakterin psikolojisini ve bakış açısını yansıtmaya çalıştım. Tavsiye için de sağol lalacım üçüncü bölümü ileti olarak eklemeye çalışacağım.

Nadir Shah said:
Hikayen iyi gibi olaylar güzel gelişiyor, Paşam. Başarılar ve tebrikler.  :wink:

Sağol kardeşim  :smile:
 
Back
Top Bottom