Hun'un Tarih Platformu

Users who are viewing this thread

TurkicKhan

Grandmaster Knight
Merhaba bildiğiniz üzere daha önce forumda bir çok tarih konusu açtım. Sayfalar arasında kaybolmamaları ve yeni konuları açarken bana kolaylık sağlaması için bu platformu açıyorum. Dersleri aşağıda bulabilirsiniz. Bundan sonra açacağım her tarih konusu için bu başlığı kullanacağım. Bir ileti için en fazla 40.000 karakter limiti olduğu için part part yapmak durumundayım. Bu yüzden birkaç ileti rez alacağım ve her konu için onları editleyeceğim.






Öncelikle Türkler Altay ırkının bir koludur. Altay ırkının bilinen en eski kalıntıları "Afanasiyevo" ile M.Ö 3500 yılına gider. Ondan sonra "Andronovo" ile M.Ö 2100'e doğru devam eder. Bunlar bir devlet adı yada bir millet adı değildir. Bunlar birer kültür ismidir. Bu kültürlere doğrudan "Türk" diyemeyiz çünkü bu kültür ayrışarak içinden Türkü , Moğolu , Japonu , Koreliyi , Tunguzu çıkarmıştır. Bu ırk hakkında bildiklerimiz yazılı kaynakları bulunmadığı için sınırlıdır. Bu insanlar göçebedirler ve geçimini avcılıkla, hayvan sürüleriyle sağlarlar. Atı evcilleştiren ve onu ilk kez kullanan ırkta yine bu insanlardır.

Göçebe bir halk olduğu için genel olarak yerleştiği bölgenin halkıyla karışma ve onları asimile etme eğilimleri vardır. Bu yüzden zaman içinde çok farklı Altay fenotipleri(görünüm) ortaya çıkarmıştır. Bu Altay ırkı batıya doğru giderek Kafkas halkarıyla karışarak Türk ırkını oluşturmuştur. Türk ırkının Altay ırkları arasında en yakın akrabası Moğollardır. Çünkü Moğollarla Türklerin ayrılması M.Ö 46 yılında Büyük Hun Devletinin çöküşüyle olmuştur. Daha sonra bu "Türk" denen ırk İran ve Rus stepleri üzerinden Avrupa ve Anadolu'ya akınlar düzenlemeye başlamıştır. Bu süreç içerisinde bir takım Hint-Avrupalı toplulukları içinde eritmiştir. Bazı Türk toplulukları ise batıya değil doğuya akınlar düzenleyerek Ural halklarıyla karışmışlardır. Bunun sonucunda çeşitli görünüşlere sahip Türk halkları meydana gelmiştir. Antropoloji biliminde bu ırkların genel adına "Turanid" denmiştir. Daha sonra bu ırkı "First-Tier Turanid" , "West Turanid" gibi çeşitli alt kollara ayırmışlardır.

humanphenotypes.com isimli bir sitenin araştırmasıyla (şuanda kapalı) dünyanın heryerinden insan fenotiplerinin genel görünümü çıkarılmıştır. Bu görünümler belirli bir ırka ait insanların görüntüsünün üst üste konularak tek bir insan modeli oluşturmasıyla elde edilmiştir. Çoğu zaman YouTube yada bu tarz forum platformlarında bazı yabancılar Türklere "Siz Türk değilsiniz, Anadolu halklarının kırmasısınız" veya "Kürt,Yunan,Ermeni,Arap birleşmesiyle Türkler oluşmuştur." gibi über saçma teoriler ortaya atmaktalar. Bir kısım cahil kesimde bunlara inanıp sağda solda "Sümerler Türktür" , "Biz Hititlerin torunuyuz" , "Bizans bizimdir" gibi saçma sapan söylevlerle kendini rezil ediyor. Şimdi sizlerle bu sitenin çıkartmış olduğu Turanid yani Türk fenotiplerini ve Turanid olmayan ama Türklerde görülen Altay fenotiplerini paylaşacağım.

Paylaşmadan önce, aşağıda biri hariç bütün Turanid fenotiplerini bulabilirsiniz. Site kapandığından dolayı bunları bulmakta zorlandım fakat biri hariç hepsini bulabildim. (Bulamadığımın adı "Transcaspianid") Aşağıda paylaşacağım Turanid fenotiplerin hepsi aynı ırka yani "Türk" ırkına aittir. Hepsi aynı derecede Türktür. Göz ne kadar çekikse o kadar Türk olma gibi bir durum bulunmamaktadır. Doğuya gidildikçe çekik gözlülük oranı artmaktadır.



TURANID 1 - Aralid :  Çoğunlukla Kazakistan ve Kırgızistanda olmak üzere Orta Asya'da görülür. Turanid ırk içinde en Asyatik özellikler bulunduran fenotiptir.
2ivbbsi.png

TURANID 2 - West Turanid : Kırımda, Balkanlarda, ve Türkiyede olmak üzere genellikle Tatarlarda ve nadiren Türklerde görülür. En çok Asyatik özellik bulunduran ikinci fenotiptir.
el4f8i.png

TURANID 3 - Pamirid : Adını Tacikistan - Çin sınırındaki Pamir dağlarından alır. Genellikle Özbekler ve Türkmenlerde görülür. (Türkiye Türkleri Türkmendir)
r8s5qp.jpg

TURANID 4 - Plains Pamirid: En çok Doğu Türkistandaki Uygurlarda ve Ferganadaki Özbeklerde görülür. Pamirid'in Asyatik özellikleri daha baskın olan halidir.
29m0upg.png

TURANID 5 - East Pamirid: Bu Pamirid diğerlerinden daha baskın kafkas özellikleri bulundurur. Genellikle Tacikistan , İran , Afganistan Türkleri ve Bazı Özbeklerde görülür.
1jlnux.jpg

TURANID 6 - Andronovo Turanid : Orta Asyada ve kısmen Türkiyede görülür.
av4j1u.jpg

TURANID 7 - Alföld : En çok Macaristan ve Balkanlarda görülür. Avrupa Türkleri ve Gagavuzların çoğu bu fenotipe sahiptir.
fm8i95.jpg

TURANID 8 - Central Pamirid : Pamir bölgesinde özellikle Türkmenlerde görülür.
25gtfug.jpg

TURANID 9 - Turanid : Turanid fenotiplerin birleşimine verilen addır. Orta Asya, Rusya, Anadolu ve Doğu Avrupa ve hatta Çin gibi Türklerin yaşadığı heryerde görülür.
16lg421.jpg




Şimdi gelelim Turanid olmayan fakat Türklerde görülebilen fenotiplere. Bu fenotipler genellikle Altay ırkının diğer Asya halklarıyla karışması sonucu oluşmuştur. Bu yüzden Türklerdede kabul edilen fenotiplerdir.

URALID : Baltid ırkın Aralidler ve Sibiridlerle karışması sonucu oluşmuştur. Türklerde genellikle Volga Tatarları, Çuvaşlar ve Başkurtlar arasında yaygındır.
2uzql8k.png

TAIGID: Yakutistan ve Sibiryada Tunguzca konuşanlar arasında yaygındır fakat Saka Türklerindede görülebilir.
2nqwd5d.jpg

KUMID: Orta Asyada görülür. Moğol İstilası sırasında Müslüman olup Türkler arasında asimile olan Türko-Moğollarda yaygındır.
2cncj9k.jpg

SIBIRID: Adındanda anlaşılacağı üzere Sibiryada görülür. Mansi ve Nenet gibi Sibiryanın yerli halklarıyla karışımlar sonucu ortaya çıkmış olması muhtemeldir.
14c5i8o.jpg

EAST SIBIRID: Buda az önceki gibi Sibiryada görülür. Türkleşmiş Sibirya yerlileri veya o yerlilerle karışan Türk halklarında görülebilir.
2urksy1.jpg


Bu yazıda Türkiye'nin genetiğini, Türklüğünü ve Anadolu Rumlarını konuşacağız.




Rum kelimesi köken olarak Arapça "Roma" demektir ve "Anadolu topraklarını belirtmek için kullanılır.  Bu yüzden Selçuklular Anadolu'yu fethettiklerinde kurdukları devlete "Roma Sultanlığı" adını vermiştir.
Yani bizim Anadolu Selçuklu dediğimiz asıl devletin adını Roma Sultanlığıdır.

Doğu Roma Devleti hanedan kökeni itibariyle Grek(Yunan) olup, halkı Grek ve Grek olmayan unsurlardan oluşan bir İmparatorluktu. Grek unsurlar genelde bugünkü Yunanistan, İstanbul ve Batı Anadolu bölgesiyle sınırlıydı. İmparatorluğun diğer tebaası köken itibariyle Antik Anadolulu olup, zaman içerisinde Helenleşmişti (Yunanlılaşmıştı). İmparatorluk bizim bugün "Rumca" dediğimiz ve büyük oranda Yunancanın; Latince ve Slav dillerinin etkisinde kalmasıyla oluşmuş bir dil konuşurdu.

Doğu Roma Devleti ise kendi halkını aynı dili ve dini paylaştıkları için ayırt etmeksizin "Romalı" olarak adlandırırdı. Yalnız Byzantion dedikleri başkent Konstantinopolis'in halkı, devletin diğer tebaasından çok daha prestijli ve seçkindi.

Doğu Roma İmparatorluğunun Bizans olarak adlandırılması ise zaman içinde topraklarını kaybedip başşehir Byzantion ile sınırlı kalarak bir şehir devlet haline gelmesiyle başlamış ve kısmen yeni bir adlandırmadır. Tıpkı Venedik gibi, Trebizond gibi yada günümüzden Vatikan gibi Doğu Roma Devleti'de başkentleri Byzantion (Konstantinopolis) hariç topraklarını kaybettiği için Bizans (Byzantine) olarak adlandırılmıştır.



Tugrıl(Tuğrul) ve Cagrı(Çağrı) adlı Türkmenlerin Kınık aşiretinden iki erkek kardeşin bugünkü Horasan dolaylarından çıkarak başlattıkları fetih hareketi sonucu önce İran, ardından Irak, Suriye, Kudüs, ve Anadolu gibi pek çok memleket Türk idaresi altına girdi. Bizim konumuz olan Anadolu topraklarının istilası ise Çağrı Beg'in oğlu Sultan Alp Arslan ile başlayıp, Süleyman Şah ile devam etti ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde tamamlandı.


Selçuklu İstila Noktaları
2wf1utg.png


Doğu Roma İmparatorluğunun sadece 70 yılda Selçuklu'ya kaptırdığı topraklar:
2nki6fr.png


Dönemin Bizans kaynakları Anadolu'ya gelen Türklerin ardı arkasının kesilmediğini, yanlarında getirdikleri keçi gibi küçükbaşlar ile Anadolu çayırlarını kuruttuklarını anlatır ve Türklerin sayısını "ayaklar altında çatırdayan milyonlarca kum tanesi kadar" olarak belirtir. Selçuklu Türkleri istila ettikleri Anadolu'da farklı yerlerde eş zamanlı olarak sayısı on binleri, yüz binleri bulan ordular çıkartmaktaydı.

Sadece Gürcistan'ın işgali için 12 Ağustos 1121 yılında Emir İlgazi komutasında Didgori ovasına gelen ve Gürcülere yenilerek tamamına yakını katledilen Türk ordusunun sayısı dönemin kroniklerine 600 ile 800 bin arası olarak verilmektedir. Sayıları 15 bin kişilik Kıpçak ile beraber 50 bin kadar olan Gürcü ordusunun bu galibiyeti hala her sene eylül ayında "Mucizevi Zafer Bayramı" olarak kutlanmaktadır.



Kısacası Türkler Anadolu'ya akın akın ve büyük kitleler halinde gelmişlerdi. Lakin modern tarihçilerin iddia ettiği gibi Türkler seyrek nüfuslu bir Anadolu'ya yerleşmedi. O dönem Anadolu, Doğu Roma İmparatorluğu egemenliğinde parlak günler süren kalabalık bir memleketti. Fakat yukarda da belirtildiği gibi nüfusun ekseriyeti Yunanlılardan değil "Romalılar" (Rumlar) denen Helenleşmiş Anadolu halkından meydana geliyordu.



Dönemin(1050-1204) en ünlü üç Bizans kaynağı olan Anna Komnini: Alexiad,  İoannis Kinamos: Historia  ve Nikitas Honiatis: Historia ele alınarak yazılmış "Bizans Tarihyazımında Öteki Selçuklu Kimliği" adlı kitaptan "Türkleşme" süreciyle ilgili bazı alıntılar:


".....Vasileus (İmparator) asker sayısının azlığını göz önünde tutarak doğrudan Türkleri orduya almanın gerekliliğine hükmetti ve bu dileğini Sultan'a iletti. Devletin içinde bulunduğu kötü şartlardan kurtulması için doğrudan Türkler'e bel bağlamıştı. Çünkü I.Aleksios , Anadolu Hristiyanlarından umudunu kesmişti; onlar kafir Türklerin buyruğuna girmiş ve bundan dolayı da artık kirlenmişlerdi. Aleksius, kafir Asya barbarlarından yani Türklerden yardım diliyor ve bunda bir sakınca görmüyor; ancak Anadolu Rumlarının kafir Türklerle münsabetine tepki gösterip onları pislenmişlikle suçluyordu. Siyaseten Bizans'tan kopmuş olan Anadolu Rumları, bundan sonra dinen de Bizans'tan kopmaya başladı."


"...Aksi bir durum, Beyşehir gölü civarındaki Rumlar için geçerliydi. Buradaki yerli halk uzun süredir Türklerle birlikte yaşamaktan artık "onlarlaşmaya" başlamış ve Vasileus'a (İmparator) itaat etmez olmuşlardı."


"İkinci olarak, Rum tebaasıyken Türklerin bölgeye gelmesiyle onlarla dostane ilişkiler kuran Pusgusi halkıdır. Vasileus, Neokesaria bölgesinde kardeşinin oğlu Ioannis'in Türklerin tarafına geçmesinden kısa bir süre sonra, Antalya bölgesindeki bazı yörelerin "Türklere boyun eğdiği" ve bu yörelerde bulunan Hristiyan halkın "akıllarını yitirmişçesine" kendisi hakkında kötü sözler ettiklerinin ve Türkler gibi yaşamaya başladıklarının haberini aldı."


"Tanrısız Türklerin başında Sultanlığını Konstantinopolis şehrinin karşı sahiline kurabilecek kadar cüretkar Süleyman Şah vardır. O ve onun Begleri Anadolu'yu yağmalayarak hakimiyet altına almış hatta Marmara Denizi'ni geçmeye kalkışmışlardı. Tüm bu olup bitenler karşısında Anadolu Rumlarının sessizliği, kendilerini yağmalayan Türklere adeta destek verir nitelikteydi. Rum halkı Türkleri kiliselerde bile barındırıyordu. Konstantinopolisliler de işte bu durumu anlamakta güçlük çekiyorlardı. Bir Rum nasıl olurda Türklere yardım edebilirdi? Bizans'ın eski tebaası Rumlar şimdi Süleyman Şah emrindeydi ve ve Türk tebaası olmaktan oldukça memnun olmalıydılar."




Bu bilgiler göz önünde bulundurulduğunda Anadolu tebaası olan Rumların büyük bölümünün Bizans için savaşmadığı, Türklere karşı direnmediği ve hatta Bizans'a karşı onlara yardım ettiği görülmektedir. Neden yöneticileri olan Bizans'a karşı böyle bir tutum içine girip Türklerden taraf oldukları bilinmez lakin Türkleşmeleri için çok mantıklı bir sebebi kesin olarak belirtebiliriz: Ekonomi.


Bir toplumun yabancı bir üst kültürü anlaması, kabullenmesi ve alışması normal şartlarda çok uzun süreler gerektiren sosyolojik bir olgudur. Ancak bu süreç ekonomik kuvvet yabancı kültürün elindeyse beklenmedik biçimde kısalabilir. Türkler tarafından domine edilen yörelerde hakim dil Türkçeydi. Dolayısıyla en basitinden pazarlarda karşılıklı ticaret yapmak isteyen herkes Türkçe öğrenmek zorundaydı.
Zaten "Rum" denilen Antik Anadolu halkı kendi kültürel kimliğini yitirmiş ve başka bir etno-kültürel üst kimliğe bürünmüştü. Dolayısıyla egemen unsur değiştiği zaman bu sefer onun kimliğine adapte olması öngörülebilir bir olgudur. Dil bakımından Türkleşen halk zaman içerisinde onlara maddi yada manevi bir üstünlük sağlamadığını farkettikleri dinlerini de değiştirip Müslüman olmuş olabilirler. Nitekim Bizans hakimiyeti bittiği anda gayr-i müslim olmaları onlara yanlızca ekonomik açıdan sorun getirecek ve cizye denilen ağır vergiler ödemek durumunda kalacaklardı.


Lakin bu yazıdan Rumların tamamının Türkleştiği yahut Türkiye halkının Rum olduğu kanısına varılmalıdır. Osmanlının 1906 nüfus sayımlarında dahil 2,833,370 Rum (Osmanlı Devletinde Yunanlılarda Rum sayılmaktadır) sayılmıştır. Daha sonra bu Rumların büyük bölümü Nüfus mübadelesinde Yunanistan'a yollanmıştır. Fakat Bizans'ın Anadolu tebaasının büyük bölümü Türkleşmiş ve Türklerle evlenmişlerdir, kız alıp kız vermişlerdir.


Türkiye'den Gen testi yaptıran illerin Mongoloid yani Asya genlerinin haritası bu şekilde verilmiştir:
begk0.png
(Harita için DeliKurt'a teşekkürler)

Haritadan da görüldüğü üzere en büyük Türk nüfusu Batı Anadoluda ve Ege'de bulunmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Türk genlerinin seyrek olmasının sebebi Osmanlı'nın bölgedeki Türkmenleri iskan politikasıyla Balkanlara yollamasıdır. Bu politikadan ötürü Anadolunun doğusu Türkleşememiş ve etnik açıdan sorunlu bir bölge haline gelmiştir.




Selçuklu Medeniyetine ait heykelleri incelersek onların, yani Anadolu'ya Türklüğü getirenlerin neye benzediklerini açıkça görebiliriz.

2elukg6.png

14vk41s.png


Modern bir karşılaştırma yaparsak muhtemelen bu şekilde görüneceklerdir.

xkucde.png
2elv8ea.png


Bu yazı alıntı değildir. Yazıyı okumadan şunları bilmeniz gerekmektedir.

  • Etrak = Arapça Türk demektir. Osmanlı Devleti bu kelimeyi Türk ve Türkmenler için bu kelimeyi kullanmıştır.
  • Ekrad = Arapça Kürt demektir. Osmanlı Devleti bu kelimeyi Kürtler için bu kelimeyi kullanmıştır.
  • Anadolu Türkmenlerinin ekseriyeti(çoğunluğu) Alevi/Şii'dir.
  • Kürtlerin ekseriyeti Şafii/Sünni'dir.
           
  • Yörük bir Türkmen boyu değil, Türkmenler için genel bir isimdir
           
  • Kızılbaş = Alevi/Şii Türkmen
  • Alevilik ve Şiilik farklı şeylerdir
  • Osmanlı Devleti Sünni'dir
  • Türkmen kelimesi Türkler, Azeriler ve Türkmenistanlılar için ortak bir kelimedir. Oğuz boyundan gelmiş olmayı niteler. Türkiye ve Azerbaycan Türkleride aslen Türkmendir.

İlk olarak tüm bu olayların başlangıcına gidelim. Çünkü Türkmenlerin Kürtleşmesi ve Araplaşmasının sebebi Azerilerle Türklerin çatışmasıdır. Türkler,Türkmenler ve Azeriler akraba milletlerdir. Hepsi Türklerin Oğuz boyundan gelir. Oğuzlar en yoğun şekilde 8-12 yüzyılları arasında İslamiyet'e geçmişlerdir. İslamiyete geçtikten sonra kurdukları en büyük imaparatorluk ise Selçuklu Devletidir.

Türklerle Kürtlerin ilk karşılaşması 980 yılında Selçuklu-Mervani temasıyla olmştur.

Öncelikle Selçuklu Devleti'nin haritasına bir bakalım. (Ok işareti nereden sefere çıktıkları , yıldız işaretleri ana Türkmen yerleşkeleri)
1zbgrxv.png

Görüldüğü gibi Afganistandan, Anadolu'ya ve hatta Hicaz bölgesine yayılmış bir imparatorluk olmasına rağmen merkezleri İran'dır. Şimdi diyeceksiniz ki Selçukluların konuyla ne ilgisi var? Birazdan anlayacaksınız. Şimdide günümüzde bu üç devletin (Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan) konumuna bakalım.


Görmeniz için Harita:
161jpkx.png

Gördüğünüz gibi birbiriyle akraba bu üç devletin birbiriyle sınırları olmamasına rağmen üçününde İran'a sınırı vardır. Oğuzlar Selçuklu Devleti'nin kurucu unsurlarıydı ve bu üç millet Büyük Selçuklu'nun yıkıldığı 1194 tarihine kadar tek bir milletti. Peki ne olduda ayrıldılar ve aralarında neden İran var?



Bizler tarihimizi Selçuklu'dan sonra Beyliklere ve oradan Osmanlı'ya bağlarız. Selçuklu'nun Moğollara yenildikten sonra dağılıp beyliklere bölündüğünü biliriz. Fakat Selçuklu'nun merkezi Anadolu değil İrandı. Anadoludaki Türkler beylikler kurdular. Peki İrandaki Türklere ne oldu?

Moğol İstilasından sonra İran'da "İlhanlılar" adında bir Moğol devleti kuruldu ve İran Türkleri(Azerilerin ataları) bu devletin egemenliği altında yaşamaya başladı. Böylece Azeriler ve Türkler birbirinden ayrılmış oldu. Türkler Anadolu'da kalırken, Azeriler İran'da kaldı. 1335 yılında İlhanlı Kağanlığı'nın dağılmasından sonra  Bugünkü Azerbaycan ve İranın kuzeyi(Güney Azerbaycan) bölgesinde ilk Azeri-Moğol devleti "Çobanoğulları" kuruldu.


Çobanoğulları'nın haritası (Altta yeralan Shabankara bir Kürt kabile federasyonudur.)
5phb8k.png

O sırada Anadolu Türk Beyliklerinin toplam haritası
20pu3y8.png


  • 1330-1350 yılları arasında Azeriler ve Türkler birbirinden ayrılarak kendi devletlerini kurdular. Fakat aralarındaki ayrılık bununla kalmadı. Türkler Sünni Müslümanken, Azeriler Şii Müslüman oldular. Türkmenler ise Hazar denizinin öteki tarafında kaldı.
  • 1375 yılında Azeri Türkmen aşireti Kara Koyunlular bugünkü Azerbaycan, İran, Ermenistan, Türkiye bölgesinde "Kara Koyunlu" devletini kurdular, başkentleri Tebriz'di. Şii Müslümandılar.
  • 1378 yılında başka bir Azeri Türkmen aşireti olan Ak Koyunlular'da İran,Türkiye,Irak,Azerbaycan bölgesinde kendi devletlerini kurdular, başkentleri Diyarbakır'dı. Fakat onlar Sünni müslümandı. Buradan anlıyoruz ki Azeriler arasındada mezhep bölünmeleri var.
  • Bu sırada Anadolu'daki Türkmen beyliklerinden biri olan Osmanlılar, Anadolunun büyük bölümünü ele geçirmişti. Osmanlılar Sünni Müslümandılar.
  • Tarih 1473 yılına geldiğinde Azerilerle Türkler birbirlerine girdiler. Türklerin(Osmanlı) lideri Fatih Sultan Mehmed, Azerilerin(Ak Koyunlu) lideri Uzun Hasan'dı. İki ordu Erzincan dolaylarında karşı karşıya geldi. 35.000 kişi öldü, savaşı Osmanlı kazandı.
  • 1501 yılında İranda "Safeviler" adında bir Şii Azeri devleti kuruldu.
  • 1512 yılında Yavuz Sultan Selim tahta çıktı


Şimdi buraya kadarki kısım bilmeniz gereken tarihti. İslamiyet Türklere kabul ettirilene kadar pek çok şekile girmiş ve farklı mezhepler ortaya çıkmıştır. Tasavvuf inanışı Türklerin İslamiyeti kabul etmesindeki en büyük etken olmuştur. Tasavvuf inancına en yakın mezhep ise Aleviliktir. Alevilik Göktanrı inancıyla İslamiyetin sentezlenmesiyle oluşmuş, ılımlı bir mezheptir. Konum olarak Şiiliğe Sünnilikten daha yakındır. Bu yüzden Türkmenler Alevi olmaya daha yatkındırlar. Kürtler ise Şafii kolundan Sünni müslümandırlar. Şafiilik ise oldukça katı kuralları olan koyu bir Sünniliktir.

Osmanlıyla Türkmenlerin yani göçebe Türklerin arası her zaman kötü olmuştur. Bunun en büyük sebeplerinden biri Oğuz töresi gereği Oğuz soyundan gelen herkesin hükümdar olma hakkının bulunmasıdır. Yani bir Türkmen Osmanlının egemenliğini kabul etmek zorunda değildir. Bunun dışında Osmanlı ele geçirdiği yerleri Türkleştirmek adına göçebe Türkmenleri zorla alıp Balkanlara yerleştirmekte ve yerleşik hayata zorlamaktadır. Aynı zamanda Türkmenler konar-göçer oldukları için takip etmesi zordur, Türkmenlerden düzenli vergi alamazlar ve Türkmenler göç ederken tarım alanlarına, yerleşik durumdaki insanlara zarar verirler.

Türkmen aşiretleri Osmanlı kayıtlarında en ufak detaylarına kadar rapor edilmekteydi. Hangi aşiretin kaç obası var, hangi aşiretin kaç koyunu var, hangi aşiret nereyi yazlık nereyi kışlık olarak kullanır, hangi aşiretin nüfusu kaçtır, hangi aşiret hangi boydan gelir hepsi bilinmekte ve raporlara yazılmaktaydı. Osmanlı olası bir isyanı önlemek için çok kalabalık olan aşiretleri bölerek ülkenin farklı yerlerine dağıtırdı. Şimdi gelelim kayışın koptuğu yere.


İran'da kurulan Azeri devleti olan "Safeviler" Şii müslümanlardı ve Şiiliği yaymak için Anadolu Türkmenlerini hedef olarak seçmişlerdi. Şah İsmail'in gayretleriyle Anadolu Türkmenleri arasında Alevilik hızla yayıldı. Yavuz Sultan Selim babası II.Bayezid'i Şah İsmail'in bu faailiyetleri konusunda uyardı fakat babası kendine dine vermiş ve devlet işlerine karşı ilgisiz biriydi. Bu sırada Aleviliğin yayılması Anadoluda bir karmaşa oluşturdu. Anadolu'nun sahibi olan Osmanlılar Sünni bir hanedandı. Türkmenler ise Osmanlıları zaten sevmiyordu birde aralarında mezhep farkı peydah olunca Türkmenler Şah İsmail'in destekleriyle Şah Kulu İsyanını çıkardı. İsyanı bastırmaya giden Osmanlı komutanı Ali Paşa Türkmenler tarafından okla vurularak öldürüldü. Komutanın ölmesi üzerine Osmanlı kuvvetleri daha fazla ilerleyemedi fakat isyanı çıkaran Kızılbaş Türkmenleri İran'a doğru geri çekildiler ve isyan Türkmenlerin çekilmesiyle bastırılmış oldu. Bunun üzerine babasının duyarsızlığına daha fazla dayanamayan Yavuz Sultan Selim babasını devirerek tahta geçti.

Tahta geçen Yavuz Sultan Selim Türkmenlere karşı öfkeli ve önyargılıydı. Kendini ikinci bir isyan çıkmaması için önlem almak zorunda hissediyordu. Osmanlı devletinin Güneydoğu bakanı ise İdris-i Bitlis'i adında Sünni bir Kürttü ve kendisi Türkmenlerden nefret ederdi. Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki Türkmen hakimiyetinden oldukça rahatsız olurdu. Yavuz Sultan Selim'i Türkmenler konusunda kışkırttı ve Türkmen katliamının zeminini hazırladı. Kendisi Yavuz Selim'e Türkmenlerin isan hazırlığında olduğu konusunda yanlış istihbaratlar vererek Yavuz'u Anadolu seferine çıkarttı. Bu seferde 40.000 kadar Kızılbaş Türkmen katledildi. Kalan Kızılbaşların büyük kısmı dağlara kaçmak zorunda kaldı.

(İdris-i Bitlisi tüm bu olayları ve yaptırdığı Türkmen katliamını "Selimname" adlı eserinde övüne övüne anlatmaktadır.)

Olaylar bununlada sınırlı kalmadı. İdris Yavuz Sultan Selim'i Anadolu'ya Kürt aşiretlerinin yerleştirilmesi konusunda ikna etti. Gerekçesi ise Kürtlerin Şafii mezhebinden Sünni olmalarıydı. Bunun üzerine Süleymaniye ve Erbil bölgesinden Kürt aşiretleri Güneydoğu Anadolu'ya yerleştirildi. Akkoyunlulardan alınan Güneydoğunun kontrolü Kürt beylerine teslim edildi. Osmanlı'dan kaçan Kızılbaş Türkmen aşiretlerinden bazıları İran'a gittiler. Bazıları ise Kürt aşiretlerine sığındı.


Osmanlı 15-17.yy Osmanlı tahrir defterlerine göre Anadolu'da 41.000 civarında göçebe aşiret bulunuyor. Bunların 39.000 kadarı "Etrak" yani Türk , "1500" kadarı "Ekrad" yani Kürt. 3 Tanesi ise Ermeni.  (Göçebe olmayan yerleşik halk bu sıralamada bulunmuyor) Bunun dışında Anadoluda Moğol, Kıpçak ve Arap aşiretleride bulunuyor.

Bu sıralamaya göre en kalabalık Kürt aşiretleri Rışiler ve Qaviler, en kalabalık Türkmen aşiretleri ise Avşar ve Karakeçili aşiretleridir. Buraya kadar bir sorun yok. Fakat 17.yy 'dan sonra öyle büyük bir Kürtleşme başlamışkı Osmanlı kayıtlarında

Ekrad-ı Türkmenan Karakeçili yani "Karakeçili Türkmen Kürtleri"
Ekrad-ı Yörükan yani "Yörük Kürtleri"
Etrak-ı Ekrad yani "Kürt Türkleri"
Türkman-ı Ekrad yani "Kürt Türkmeni"
Ekrad-ı Receplu Avşar yani "Recepli Avşar Kürdü"

gibi kavramlar oluşmuş ve Güneydoğuda 17.yy 'a kadar Türkmen olarak kaydedilen aşiretlerin neredeyse tamamı "Ekrad" olarak kaydedilmeye başlanmış.Bunlara örnek olarak:


Lekvani-i Türkmenan isimli aşiret 17.yy dan sonra Lekvan-i Ekrad haline gelmiş.
Rişvanlu aşireti 17.yy'a kadar Yörük taifesi olarak kaydedilirken 17.y sonrası Ekrad olarak kaydedilmiş.



Bunun dışında bazı Kürt aşiretleride Türkleşmiştir. Bu konuda çalışmalar yapan Osmanlı devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa konuyla ilgili "Tezakir" adlı bir kitap yazmıştır(1860). Bu kitapta

"Kürt dağı ahalisi bütünüyle Kürt olup, Kürtçe tekellüm ederler. Gavurdağı ahalisi ise eskiden kalma Türklerden olup tıpkı Kozanlılar gibi bunlarda kendilerine Osmanlı demezler. (Selçuklulardan oldukları için)
Fakat Keferdiz nahiyesi karşısında ve Gavurdağı'nın doğu tarafında Eğidil ve İlhamanlu nahiyelerinde bulunan-ki bunlara kenar nahiyeleri de denir- Hamazlu köyü yakınında Gavurdağı'nın içine doğru girmiş olan Çerçili nahiyesi ve onun güney tarafında Kerkütlü nahiyesi ahalisi Kürt olup , Türkçe tekellüm ederler. Fakat bu dört nahiyeninde ahalisi Kürttür. Aynı şekildede Kerkütlüde bulunan ve 90 haneyi geçen Aydınlu nahiyeside Türk olup, Kürtler içinde kalıp onların geleneklerini almışlardır." demektedir.

Yani tıpkı Türklerin Kürtleşmesi gibi Kürtlerde Türkleşmiştir. Fakat bu Kürtleşen Türkmen boylarının yanında hiçbirşeydir.

Şimdi sizinle 16.yy'dan kalma , Osmanlı tahrir defterlerine göre hangi aşiretin nerede yaşadığını gösteren haritalara bakalım. Bu haritalar eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu'nun çalışması olan 6 ciltlik 2800 sayfalık kitaptan alınmadır. Bu kitabın adı "Anadoluda Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar" dır ve hangi köyün hangi aşiretten geldiğini tek tek yazmaktadır. Eğer sizde kendi köyünüzün adını biliyorsanız hangi aşiretten/boydan geldiğinizi öğrenebilirsiniz.


Şimdi gelelim haritalara, işte Anadoludaki aşiretlerin 16.yy'daki dağılımı


Alayundlu Aşireti (Türk)
Alayundlu.jpg

Arap(kırmızı) , Moğol(yeşil), Kıpçak(Sarı) Aşiretleri
Arap-Mogol-Kipcak.jpg

Avşar Aşireti (Türk)
Avsar.jpg

Bayat Aşireti (Türk)
Bayad.jpg

Bayındır Aşireti(Türk)
Bayindir.jpg

Begdili/Beğdili Aşireti (Türk)
Begdili.jpg

Büğdüz(Kırmızı), Alkaevli(Yeşil) Aşiretleri (Türk)
BugduzAlkaevli.jpg

Çepni Aşireti (Türk)
Cepni.jpg

Çungar(Moğol)(Kırmızı) ve Barak(Yeşil)(Türk) Aşiretleri
CunkarBarak.jpg

Dodurga Aşireti(Türk)
Dodurga.jpg

Döğer Aşireti (Tür)
Doger.jpg

Ekrad Aşiretleri (Kürt)
Ekrad.jpg

Eymür Aşireti (Türk)
Eymur.jpg

İğdir Aşireti(Türk)
igdir.jpg

Karkın Aşireti(Türk)
Karkin.jpg

Kınık/Kimek Aşireti (Türk)
Kinik.jpg

Kayı Aşireti (Türk)
Kayi.jpg

Peçenek Aşireti (Türk)
Pecenek.jpg

Salur Aşireti (Türk)
Salur.jpg

Varsak Aşireti (Türk)
Varsak.jpg

Yaparlı(Kırmızı), Çavundur(Mavi), Karaevli(Yeşil) Aşiretleri (Türk)
YaparliCavundurKaraevli.jpg

Yazır Aşireti (Türk)
Yazir.jpg

Yıva Aşireti (Türk)
Yiva.jpg

Yüreğir Aşireti (Türk)
Yuregir.jpg



Kürtleşmiş Türkmen Aşiretleri Listesi
  • Karakeçili Aşireti'nin Güneydoğu uzantıları (Aslında Kayı Boyundandırlar)
  • Avşarların Güneydoğu uzantıları
  • Begdili Aşireti
  • Hınıslu Aşireti
  • Küresinliler
  • Lekler
  • Batıkan Aşireti
  • Herkiler Aşireti
  • Kılıçlı Aşireti
  • Kürdili Aşireti
  • Mukriler Aşireti
  • Türkan Aşireti
  • Şadıllı Aşireti
  • Çapanoğlu Aşireti
  • Ertuşiler Aşireti
  • Rişvan Aşireti
  • Burukan Aşireti
  • Babat Aşireti
  • Dersimli Aşireti
  • Karaçoban Aşireti
  • Tanas Aşireti
  • İzzeddinliler Aşireti
  • Hörmekli Aşireti
  • Karaballı Aşireti
  • Pınarlı Aşireti
  • Kubatlı Aşireti
  • İzollar Aşireti
  • Deli Budak Oymağı
  • Kara Güne Aşireti
  • Şeyhbizin Aşireti
  • Aygut Oymağı
  • Çemişgezeklü Aşireti
  • Kureyşan Aşireti
  • Beskan Aşireti
  • Badıllı Aşireti
  • Milli Aşireti
  • Modanlı Aşireti
  • Şavak Aşireti
  • Abbasan Aşireti
  • Ağuçan Aşireti
  • Kırgan Aşireti
  • Zerikan Aşireti


Bazı Tanınmış "Kürtleşmiş" Türkmenler
Hülya Avşar(Avşar Boyundandır)
H%C3%BClya-Av%C5%9Far-nereli.jpg

Abdullah Zeydan(HDP'li milletvekili) (Zeydan Aşireti dolayısıyla Oğuzların Yıva boyundandır)
zeydan-kardeslerden-akp-li-kaybetti-hdp-li-ka-7398502_x_o.jpg

Ahmet Türk(Eski milletvekili) (İzol Aşireti dolayısıyla Oğuzların Avşar boyundandır)
turk.jpg

Dengir Mir Mehmet Fırat(HDP milletvekili) (Rişvan Aşireti dolaysıyla Oğuzların İğdir boyundandır)
geg.jpg

Kemal Kılıçdaroğlu (CHP Başkanı) (Kureyşan Aşireti dolayısıyla Oğuzların Begdili boyundandır)
Kemal_Kilicdaroglu.png




Kürtleşmiş Türkmen nüfusunun günümüzde 6 milyon kadar olduğu düşünülmektedir. Günümüzde özellikle "Kürt Alevisi" olarak adlandırılan nüfus Kürtleşmiş Türkmenlerden oluşmaktadır. Bunun dışında ülkemizde 7,5 milyon Kürt, 2 milyon Zaza vardır. Özellikle Tunceli gibi "Zaza" şehri olarak nitelendirilen şehirler eski Türkmen şehirleridir. Tuncelide bulunan 93 aşiretin 87 tanesi Türkmen aşiretidir.  Günümüzde en büyük Kürtleşmeyi Karakeçili Türkmenleri yaşamış ve aşiretin yaşlıları hala Türkçe bilmemektedir.  Fakat yapılan konferanslar sayesinde yavaş yavaş hepsi bilinçlenmeye başlamıştır. Bu konuda pek çok belgeseli Youtube'da bulabilirsiniz. Aynı zamanda 80'ler dönemindeki baskılardan ve Kürtçenin yasaklanmasından dolayı dağa çıkan PKK'lı Türkmenleride anlatan pek çok belgesel mevcut. Başta Karakeçili ve Rişvanlar olmak üzere Avşarların boylarıda dahil pek çok aşiret her sene Türkmen festivalleri yapmaya başlamıştır ve hızla Türkleşmektedirler.



2rf3qk9.png


Türkistan genel olarak iki parçadan oluşur. Batı Türkistan bugün 5 bağımsız devletten(Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan) oluşan bir coğrafyanın adı iken, Doğu Türkistan'ın tamamı bugün Çin Halk Cumhuriyeti'nin sınırları içerisinde bulunur. Türkistan coğrafyasını ikiye ayırmamızın en önemli sebebi 17.yy'dan sonra tarihlerinin farklı şekillenmesidir. Batı Türkistan Rus işgaline uğrayıp kurtulmuşken, Doğu Türkistan Çin işgaline uğrayıp bir daha kurtulamamıştır.

Tacikler ve Özbekler 20.yy 'a kadar "Sart" adıyla tek bir halk olarak anılsa da Özbekler soyca Türk, Tacikler soyca İrani bir kavimdir. Dolayısıyla Tacikistan Türkistan coğrafyasında bulunan fakat Türk olmayan bir devlettir.

a2arh3.png
 
dogu-turkistan-uygur-bayragi.gif

2d0jlmh.png



wvzepl.png

Öncelikle nüfusu inceleyelim. Bildiğimiz üzere Uygurlar yerleşik hayata geçen ilk Türk halkıdır. Dolayısıyla normal şartlarda nüfusu en kalabalık Türk halkının Uygurlar olması gerekirdi.. Fakat İstatistiklere bakalım:


Yıl 1959 Türkiye Cumhuriyeti nüfusu: 26 milyon
Yıl 1959 Doğu Türkistan(Uygur) nüfusu: 41 milyon

Yıl 2016 Türkiye Cumhuriyeti nüfusu: 78 milyon
Yıl 2016 Doğu Türkistan(Uygur) nüfusu: 11 milyon


Birde demografik yapıya göz atalım:

Doğu Türkistan 1959: %97 Türk, %2 Müslüman Çinli (Hui), %1 Diğer
Doğu Türkistan 2016: %52 Türk, %40 Han Çinlisi, %4,5 Müslüman Çinli (Hui),  %2,6 Diğer


Türkiye'nin nüfusu 1959 yılının tam olarak 3 katı yani 78 milyon. Uygurların nüfus artış hızını Türkiye'ninki gibi alsaydık bugün 123 milyon Uygur olacaktı. Fakat bugün 11 milyon Uygur bulunuyor. Bunun sebebi bölgede Uygurlara karşı uygulanan doğum kontrolleri, bölgeye göç ettirilen Çinliler ve Uygurların sürekli itlaf edilmesi...


Birinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti (1932-1934)

2i6i87p.png

Uygurların müttefik ve vasalı olduğu Mançu kökenli Qing Hanedanının 1912 yılında dağılmasından sonra bölgede siyasi kargaşa hakim oldu. Doğu Türkistan o dönem Turfan Hanlığı, Kumul Hanlığı, Afak Hoca Hanlığı gibi bölünmüş fakat Qing Hanedanına bağlı olan Uygur beyliklerinden oluşuyordu. Bu istikrarsızlık yanlızca Doğu Türkistan değil bütün Çin'de etkindi. Bu kargaşanın sonucu olarak 1927 yılında asıl Çin topraklarında komünist ve milliyetçiler arasında iç savaş çıktı. Doğu Türkistan ise Milliyetçi Çin Hükümeti tarafından işgal edildi.

Milliyetçi Çin Hükümetinin bölgeyi işgal etmesi ve halka baskı yapması üzerine 1932 yılında Uygurlar isyan ederek Komutan Hoca Niyaz önderliğinde Hotan'ı, Yarkand'ı ve Kaşgar'ı ele geçirdiler. Böylece Birinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti'ni kurdular. O dönem bölge halkının ezici çoğunluğu Türklerden oluşuyordu. Bugün bölgenin %4.51'ini oluşturan Huiler bölgedeki tek Çinlilerdi. Huileri diğer Han Çinlilerinden ayıran en büyük özellik ise Huilerin Müslüman olmasıydı.  Kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti 2 yıl içinde Hui kökenli Çinlilerin komutanı olan ve Milliyetçi Çin Hükümeti için savaşan Ma Zhongying tarafından yıkıldı. Yani Huiler Müslüman olmalarına rağmen Uygurlardan değil Çinlilerden taraf olmuşlardı. Sağ taraftaki Yulbars ise Uygur olmasına rağmen bu süreçte Çinlilerle iş birliği yapıp Uygurları öldürmüş bir haindir.


İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti (1944–1949)

b8okk9.png

Çinlilerin Uygurlara yönelik baskılarından yanlızca Uygurlar değil oranın tüm Türk kökenli halkları nasibini alıyordu. Türklerin ayaklanma ihtimaline karşı Çinlilerin halktan silahlarını toplaması üzerine Osman İslamoğlu adlı bir Kazak, "Bugün silahımızı isteyenler yarın canımızı isteyecekler. Ben Çinliye silahımı vermem, gücü yetiyorsa gelip alsın!" diyerek 1941 yılında dağa çıktı.

1944 yılına gelindiğine destek öyle büyümüştü ki Osman'ın birlikleri Moğolistan hükümetinin kendinden daha fazla askeri güce sahipti. Aynı zamanda kahramanlıklarından dolayı ona Batur ünvanı verildi.  Emrindeki 20.000 süvari ile Çinlilerle pek çok kez çarpıştı ve kısıtlı imkanlarına rağmen Çinlilere pek çok yenilgi tattırdı.  Emrindeki Kazaklar 1944 yılında Altay ve Tarbagatay illerini ele geçirdi. Böylece devlet kurulmuş oldu.

Devletin siyasi kanadı bir Uygur olan Ali Han Töre'ye, askeri kanadı ise bir Kazak olan Osman Batur'a emanetti.

Eylül 1945 yılında Uygur ordusu Urumçi'ye doğru ilerlemeye başladı. Bunun üzerine Milliyetçi Çin Hükümeti aracılık yapması için Sovyetler Birliğine başvurdu. Fakat Sovyetler birliği Ali Han Töre'yi kaçırarak savaş çıkmasını sağladı.

1946 yılında Sovyetler'in isteğiyle bölgede birleşik bir hükümet kuruldu ve kısa süreli barış sağladı.  Fakat 1947 yılında hükümet tekrar bölündü ve bölge Çinlilerin kontrolünden tamamen çıktı. 1949 yılında Çin'deki iç savaşı komünistler kazandı ve Milliyetçi Çin Hükümeti tehlikesi tamamen ortadan kalktı. Fakat Komünistlerin lideri Mao Zedong, Doğu Türkistan'ı yeni kurulan Çin Halk Cumhuriyeti'ne geri bağlamak için başkan Ali Han Töre'yi, devlet adamlarını ve önemli komutanları başkent Pekin'de yapılacak bir konferansa davet etti. O sırada Sovyetler Birliğinin içindeki Almatı'da bulunan heyet Ağustos 1949'da oradan uçağa binerek Pekin'e doğru yola çıktı. Fakat onlardan bir daha haber alınamadı. Daha sonra uçağın parçaları Baykal Gölü etrafında bulundu, uçak şüpheli bir şekilde düşmüştü ve içindeki cumhurbaşkanı, komutanlar, bakanlar, askerler dahil Doğu Türkistan'ın tüm yönetim heyeti ölmüştü.

wl40w7.png

(Doğu Türkistan Bakanlar Kurulu)

Çin Halk Cumhuriyetinin ordusu ise Aralık 1949 yılında Doğu Türkistan'a girdi ve bölgeyi kalıcı bir şekilde Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağladı.


Osman Batur ise düşen uçakta bulunan heyetin arasında değildi. O Doğu Türkistan'da kalıp silahlı mücadeleye sonuna kadar devam etti. 1950 yılına gelindiğinde çevresinde 4 bin kadar askeri kalmıştı. 1951 yılında Kanambal şehri yakınlarında etrafı kuşatıldı ve esir düştü. Sonrada yakalanarak Urumçi'ye götürüldü.

mwcgeq.png

(Osman Batur ölüme giderken..)

İdamından önce Urumçi'de sokaklarda aşağılayıcı bir şekilde gezdirilip halka teşhir edildi.  Elleri, ayakları ve kulakları kesilerek işkence yapıldı. Kardeşi Delihan, 18 yaşındaki kızı ve 14 yaşındaki oğlu annelerinin gözü önünde doğranarak öldürüldü. Daha sonra Osman Batur kurşunlanarak idam edildi.

Başka bir tarihte doğsa muhtemelen Attila gibi, Timur gibi, Cengiz gibi güçlü bir Kağan olurdu. Onun son sözleri ise "Bugün beni burda öldürebilirsiniz. Ama dünya varoldukça milletimin mücadeleside var olacaktır." olmuştur.


GALERİ

30wlg2f.png

2yjt4zt.png

2ufujvd.png





30mlatj.png

Çin'de Uygurlara karşı hem etnik hemde dini açıdan bir takım baskılar var. Bu baskılardan ötürü Çin'den kaçarak komşu ülkelere yahut Türkiye'ye geçmek isteyen Uygurlar Çin medyası tarafından IŞİD'e katılmaya gidiyorlar gibi lanse ediliyor.  Çin bu şekilde Uygur halkını İslamcı terörist ilan edip uluslararası arenada destek bulmayı hedefliyor. Uygurlara karşı yoğun bir algı operasyonu var.

Buna karşın bölgedeki ayrılıkçı Türk örgütlerinden bazıları gerçekten radikal İslamcı konumundalar. Çin inançlarını engellediği ve baskı altında tuttuğu için pek çok Uygur genç kendilerini Çinlilerden ayıran Türklüğe ve İslama  karşı aşırı derecede bağlı hale geliyor. Çinliler Uygurları neye karşı baskı altında tutmaya çalışıyorsa Uygur gençleri de aksine o değerlere bağlanıyor.

Çin medyası, Özbekistan İslami Hareketi üyesi olup Suriye'ye savaşmaya giden veya IŞİD'e katılmış Özbek Türklerini kendi medyasında "Uygur teröristler" olarak yayınlıyor. Çin'de devlet tarafından yayınlanan beyaz kitap adlı resmi belgede "Devlet bütünlüğünün potansiyel tehlikeleri" arasında birinci sırada "Uygur Halkı" şeklinde bir ibare bulunuyor. Dikkatinizi çekerim, Ayrılıkçı örgütler yahut İslamcı Uygurlar değil doğrudan "Uygur halkı" potansiyel tehdit olarak ilan edilmiş konumda.

Çin Hükümeti'nin bölgede uyguladığı baskının bir sınırı bulunmuyor. Uygur kadınlar zaman zaman kürtaja zorlanıyor yahut başka bir sebepten dolayı gittiği hastahanelerde kısırlaştırılıyorlar. 16-26 yaş arası kız çocukları ailelerinden koparılıp Çin içlerine fabrikalarda yahut genelevlerde çalıştırılmak üzere zorla alınıyor, vermemekte direten aileler tutuklanıyor.


Her gün onlarca genç tutuklanıyor. En son 28 Mart 2016 tarihinde 41 Uygur genci vefat eden bir komünist parti üyesinin cenazesine katılmadıkları gerekçesiyle tutuklandı. Hapiste çürüyecek yada infaz edilecekler. Bölgeye Çin tarafından sonradan göç ettirilmiş Han Çinlileri polis operasyonlarına destek veriyor ve kimi zaman ellerinde sopalarla Uygur sivilleri dövmelerine izin veriliyor. Bunların videolarını içeriklerinden ötürü burada paylaşmayacağım.Çin Hükümeti'ne karşı protestolara katılan gençler polis tarafından tutuklanırsa aileleri bir daha onlardan haber alamıyor. Akıbetleri ise belli. Ölüm yada ömür boyu hapis cezası. 14 Mayıs 2015 tarihinde Doğu Türkistan'da bulunan İli Nehri taştığında tamamı Şubat 2014 yılında ölmüş 600 erkek cesedinden oluşan toplu mezar bulundu. Kim bilir bunun gibi kaç genç dolu toplu mezar henüz bulunmamış, kaç toplu mezar ise gömülecek gençler için şimdiden hazırlanmış..

voq62e.png


Bunun dışında Uygurların inançlarını yaşamaları yasak. Dizin altında etek giyen, yüzünü peçeyle kapatan yahut burka giyen kadınlar ve sakalları gereğinden fazla uzun olan veya genç yaşta sakal bırakan erkekler tutuklanıyor. Radikal İslam kesinlikle yasak, fakat Uygurlara. Bölgedeki Müslüman Çinliler(Huiler) bu baskıların hiçbirine maruz kalmıyor..Camilerde "La İlahe İllallah" yazısının üstüne Çin bayrağı asılıyor. Ramazan ayında şehir meydanlarında katılımı zorunlu bira festivalleri yapılıyor. Cami imamları meydanlara toplatılıp zorla göbek attırılıyor ve insanlara küçük düşürülüyor. Uygurların ağızlarına Çin bayrakları sokulup katılımı zorunlu danslarda meydanlarda oyun oynatılıp bölgedeki Çinliler eğlendiriliyor. İnsanların onurları bu şekilde kırılıp rezil ediliyorlar.

izqdsl.png

Bölgede Ay-Yıldız sembolünü beraber kullanmak kesinlikle yasak. Türkiye Bayrağı bile olsa bu şekilde bir sembol kullanmanız bölücülükten tutuklanma sebebi. Pan-Türkizm ideolojine dair bir sembol, simge, yazı yahut işaret bulundurmak polise sizi tutuklama hakkı veriyor.

2rzxgub.png


Son olarak, Doğu Türkistan coğrafyasının büyük bölümü çöllerden oluşur. Çin Hükümeti'nin nükleer ve uzay ile ilgili her denemesi ise bu çöllerde yapılır. Resmi rakamlara göre Çin Hükümeti'nin bölgede yaptığı termo-nükleer deneylerden dolayı 210 bin sivil kanserden ölmüş, binlercesinde ise fiziki dezenformasyonlar ortaya çıkmıştır.

2ziov7s.png


Tartışmasız biçimde 21.yy'ın en büyük zulmünü bu halk görmektedir. Yapılan işkenceler ve baskılar hiçbir ideolojiye sığmayacağı gibi insanlığa da sığmaz. Türk soylu olmaları, bizimle aynı dini paylaşmaları, aynı dili konuşmaları, ortak tarihimizin olması bir yana insanlıktan biraz nasibini almış kim varsa yapılan bu eziyetin karşısında olmalı, elinden gelen ne olursa olsun yapmalıdır. Bugün kardeşlerinin bu haline göz yumanlar yarın bu hale düştüğünde onları koruyacak kardeşi kalmayacaktır.  Lakin önemli husus şudur ki tüm hızıyla devam etmekte olan bu soykırımın sorumlusu Çinliler değil Çin Hükümeti'dir.  Bu yaptıkları insanlık ayıbı ne bir ideolojiye ne de bir millete yapıştırılamayacak kadar büyük bir zalimliktir.

Uygurlar bizlere Göktürklerin, Karahanlıların, Kaşgarlı Mahmud'un, Yusuf Has Hacib'in, Osman Batur'un emanetidir. Bugün sizlere yapılan zülme dur diyemezsek, atalarımızın emanetine sahip çıkamazsak, onurunuzu ve namusunuzu koruyamazsak; bizleri asla affetmeyin.







xdcleh.png

Basmacı Harekatı aslında 1916 yılında Rus Çarı II. Nikolay'ın Türkistan bölgesinden 19-43 yaş arası 500 bin erkeğin 1. Dünya Savaşı için zorunlu işçi olarak alınacağını bildiren bir ferman yayınlamasıyla Kazakistan'da başladı. Kazakların "Ult Azattık Köterilisi" (Milli Bağımsızlık Mücadelesi) adı verdiği direniş 1917 yılında tüm Türkistan'a yayıldı ve Buhara şehrinde örgütlendi. Rus Çarlığına karşı başlayan bu hareket 1931 yılına dek Sovyet yönetimine karşıda devam etti.

Bu hareketin yaşandığı dönem en büyük acıyı çeken Kazaklar, Ruslara en büyük acıları yaşatanlar ise Özbekler olmuştur. Kelime anlamı olarak "Basmacılar" Baskın yapanlar anlamına gelir ve bu harekete Basmacılar Hareketi adını veren Ruslardır. Türkler bu hareketi Basmacı birliklerinin komutanı anlamına gelen Korbaşı kelimesinden türemiş "Korbaşılar Hareketi" olarak adlandırırlar.


14y98w9.png

Ekim devrimi 1917 yılında Rus Komünistlerin (Bolşeviklerin) Rus Çarını devirmesi ve öldürmesiyle yönetimi ele almasını içeren ve esasında iyi bir amaç uğruna yapılmış şanlı bir devrimdir. Sanayi devriminin, kaldırılan kölelik sistemi yerine işçileri getirmesinin karşısına geçmeyi denemiş, işçilerin ve ezilenlerin haklarını savunmuşlardır. Ee tabi ki Çarın destekçileri hop diye yok olmamış, Bolşevikler ve Çar destekçileri arasında bir iç savaş çıkmıştır. Tabi ki bu yazıda Ekim Devrimi üzerinde fazla durmayacağız yalnızca yazının devamını anlamak için bilmeniz gerektiği kadarını size aktaracağım.

Bolşeviklerin hedefi deminde söylediğimiz gibi çarı devirerek işçi sınıfının haklarını savunmaktı. Fakat şimdi öyle bir yer düşünün ki işçi diye bir kavram olmasın çünkü fabrika da olmasın. Sanayileşme olmasın çünkü makine diye bir şey de olmasın. Sadece uçsuz bucaksız bir bozkır ve bu bozkırın üstünde çadırda yaşayan insanlar olsun. Ekim Devrimi bu insanları gerçekten temsil eder mi?

Temsil etmese bile Rus çarlığının diktatörlüğü altında ezilmekten iyidir, öyle değil mi? İnsani değerleri savunuyor, işçiler ezilmesin diyor, köleliğe karşı çıkıyor. Ne kadar kötü olabilir ki?

Bir Tatar politikacı olan Mirsaid Sultangaliyev'de öyle düşünmüştü. Soylu bir ailede dünyaya gelen Galiyev hem bir öğretmen hem de bir politikacıydı. Çokta milliyetçi bir adam olan Galiyev, aynı zamanda işçilerin haklarını sıkı sıkıya savunan bir komünistti. Böyle söyleyince zıt gibi duran iki kavram... Milliyetçilik ve Komünizm. Aslında sandığınız kadar uzak olmayan iki zıt kavram.

Ekim Devriminden sonra Galiyev'in parlak zekası Lenin'in dikkatini çekmişti. Türklere Sovyet devrimini benimsetmek için Galiyev'i aracı olarak kullanmaya karar veren Lenin, Galiyev'in emrine sayısı 50 bin neferi aşkın, Türklerden oluşan bir Bolşevik(kızıl) ordusu verdi. Galiyev bu ordunun baş kumandanı olarak çar yanlısı olan orduyla(beyaz) pek çok kez savaşıp onları yendi.

Fakat savaş bittiğinde Galiyev, yaptıkları ve Galiyev'in mazlum halkı görmezden gelindi. Kongrelerde milliyetçilik ile suçlanıp aşağılandı, yetkileri elinden alındı. Halkı yok sayıldı ve uğruna savaştığı devlet, Rus Çarlığının asimilasyon politikasına aynı hızda devam etti.

Bunun üzerine Sosyalist bir Türk devleti için gizli bir ayrılıkçı örgüt kuran Galiyev, Sovyet karşıtı çalışmalar suçlamasıyla tutuklandı. Sorgu sırasında amacının "Sosyalist Turan Cumhuriyeti" kurmak olduğunu söyledi. Daha sonra serbest bırakılıp faaliyeterinden vazgeçmeyen ve halkı uyandırmak için tüm Türk lehçelerinde gazeteler basan ve diğer Türk topluluklarının önderleriyle gizli toplantılar düzenleyen Galiyev, Türkistan coğrafyasında milliyetçi ve aydın bir sınıfın doğmasına büyük katkı sağladı.

Galiyev faaliyetlerinden ötürü tekrar tutuklandı, Stalin'in emriyle cezaevinde işkence gördü ve kurşuna dizilerek öldürüldü. Galiyev'in verdiği zarardan ötürü hıncını alamayan Stalin, Galiyev'in ölümünden sonra oğlu ve karısını Sibirya'da iki ayrı toplama kampına göndererek ölümlerine sebep oldu. 16 yaşındaki kızı Rus askerlerinin tecavüzüne uğradı ve yaşadıklarından ötürü intihar etti... Galiyev'in kurşuna dizlimeden önceki son sözleri ise "Herşeye rağmen halkıma güveniyorum." olmuştur.


w8rcig.png

1917 yılında Rus Çarlığı yerini Sovyetler Birliğine bıraktı. Sovyet yönetimindeki Türkistan'da ise tarihinin gördüğü en büyük iki kıtlık yaşandı. Peki biz neden bu kıtlıklara soykırım diyoruz? Şimdi beraber bakalım...


1918-1922 yılları arasında Komünistler, Türk halkının elindeki "fazla" yiyeceklere, "fazla" hayvanlara ve "fazla" tohumlara tüm insanları eşitlemek(!) kılıfıyla el koydu ve bu el koyduğu malları orduyu beslemek için kullandı. Bu el koymaya "Prazvorskaya Razvyozka" adı verildi. Tabiki el koyulan yiyecekler anlatıldığı gibi "fazla" olanlar değildi. Kazakistan bölgesi başta olmak üzere tüm Türkistan halkının yemekleri, hayvanları ve tahıl ürünleri orduyu beslemek için zorla ellerinden alınmaya başlandı.


1918 yılında Türkistan Yönetim Komitesi toplantısında Komünistlerin Türkistan valisi Ivan Tobolin:

"Türkler ekonomik açıdan zayıflar ve ölmeleri gerekiyor. Buradaki açlıkla uğraşmak yerine orduyu güçlü tutmalı ve tüm besin kaynaklarını orduya aktarmalıyız."  diyerek yaşanacak korkunç olayların habercisi oldu.


Hayvanları ellerinden alınan halk açlıkla boğuşuyordu. Halk yiyecek bulamadığı için hayvan leşleri yemeye ve fare avlamaya başladı. Bunun sonucunda ise halk arasında ölümcül bulaşıcı hastalıklar ortaya çıktı. Halk açlıktan ölmeye başladı. Bunun sonucunda Kazak aydınları halka bedava yemek verilen ve hastalıkları tedavi edilen yardımevleri açtılar.

1919 yılında Sovyet Halk Komisyonu Başkanı Derjinsiy'in 175 numaralı emriyle yeni bir kanun düzenlendi ve halkın yemekleri toptan ellerinden alınmaya başlandı. Artık itiraz edenler infaz ediliyordu...

16 Temmuz 1920 yılında Rusya Mahsül Komisyonu Başkanı Suripa'ya gönderilen rapora göre Kazakistan bölgesinden 4800 ton mahsüle el konulmuş ve orduya gönderilmişti. Türkistan bölgesi bütün Sovyet Birliği'nin ana besin kaynağı haline gelmişti.

21 Kasım 1920 yılında Sovyet Yönetim Komitesinin Başkanı Kalinin, Kızılyar şehrine geldi. Kalinin'in toplantısından sonra Akmola şehrinden 48.000 ton mahsül ve 43 bin hayvan Moskova'ya ve Petrograd'a gönderildi...

Artık insanlar açlıktan bir dilim ekmek bulamıyordu. Kazak aydınlarından Açlıkla Mücadele Derneği Başkanı Maskovkin, raporunda Kazakistan'ın Or şehrindeki durumu şöyle rapor etti:

"Aç insanlara kimse yardıma gelmedi. Onlar ölüyorlar ve leşlerini köpekler yiyiyor..."

Bu raporda aynı zamanda Or şehrinde 20 insanın ölen insanların leşlerini yedikleri rapor edilmişti... Halk açlıktan ölen insanları yemeye başlamıştı. Bundan yanlızca 1 sene sonra hayatta kalmak için ölmüş çocuklarını yiyen insanlara rastlamak nadir bile değildi...

1921 yılında Türkistan Halkı Aydınlandırma Komitesi üyesi İsfandiyar Kenci'nin raporuna göre 1921 yılında annesi ve babası açlıktan ölen çocuk sayısı 128 bin iken bu sayı 4 ay içinde 408 bin'e yükseldi. Annesi ve babası ölen çocukların çoğu açlıktan öldü...

Kazak aydınları bu olaylar sırasında halkını korumak için cesurca ellerinden geleni yaptı. Açlığa karşı yaptığı çalışmalar Sovyet Hükümeti tarafından "Devlet Düşmanlığı" olarak kabul edildi.

1932 yılında Kazakistanın "Kent" şehrine giden son Kazak aydınlarından Alaş Orda mensubu Mansur Gizataulin'in raporunda yazanlar ise korkunçtu...

"Arabadan indim. Etrafta hiçbir canlı gözükmüyor, hiçbir şey yok. Biraz yürüdükten sonra gözüme uzunlamasına inşa edilmiş bir ahır takılıyor. Kapıyı açıp içeri giriyorum. Ahırın içi sıra sıra dizilmiş cesetlerle dolu. Aralarında henüz ölmeyip can çekişmekte olanları görüyorum. Etrafa göz atıyorum, ileride kaynamakta olan bir kazan gözüme çarpıyor. İçinde bir şeyler pişiyor. Yanına gidip kapağını açıyorum. Kazanın içindeki kaynayan suda küçük bir çocuk ayağı ve kolu var...

Ben Mansur. Halkımın düşmanlarına düşmanım."

Halktan mahsülleri toplamaya gelen Rus memurları her gelişlerinde istedikleri mahsül miktarını arttırıyorlardı. İstediği mahsül miktarını getiremeyenler toplama kamplarına götürülüp infaz ediliyorlardı. İstedikleri mahsülü getirenlere ise daha fazla mahsül getiremeyecek hale gelene kadar mahsül talebinde bulunuyorlardı. Sonunda halk ya açlıktan ölüyordu, yada infaz ediliyordu.

1930-1933 yılları arasında Kazakistan topraklarındaki büyükbaş hayvan sayısı 40 milyondan 4 milyona düştü. Yani neredeyse kişi başına 1 hayvan...

Kazak aydınları hükümeti açık bir şekilde eleştirdiler ve hükümet karşıtı siyasi ve askeri oluşumları desteklediler. Bunun sonucunda 165 bin Kazak aydını sadece 10 yıl içerisinde siyasi suçtan dolayı Gulaglara (Sovyetler tarafından kurulan toplama kampları) götürüldü ve kurşuna dizildi. Tüm aydınlarını, siyasetçilerini, şairlerini, akedemisyenlerini, sanatçılarını kaybeden Kazak halkından geriye ise şekillendirmesi ve beyni yıkanması kolay cahil bir halk kaldı...

142sdu9.jpg


23rk947.png


1897 yılında Rus Çarlığı Orta Asya'da bir nüfus sayımı yaptırdı. Bu sayıma göre Rus İmparatorluğunda;

Kırgızlar : 201 bin
Tacikler : 350 bin
Türkmenler : 281 bin
Özbekler : 726 bin
Kazaklar : 4 milyon 84 bin

nüfusa sahipti. Yani bütün Orta Asya halkı, Kazak halkının yarısı bile değildi.

1911 yılında yapılan sayımda ise Kazaklar nüfusunu neredeyse iki katına çıkarmış ve 8 milyonu aşmışlardı.


Aradan 28 yıl geçti... Rus Çarlığı yerini Sovyetler Birliği'ne bıraktı. 1939 yılındaki Sovyet sayımına göre;

Türkmenler: 760 bin
Kırgızlar : 750 bin
Tacikler : 900 bin
Özbekler: 3 milyon 900 bin
Kazaklar: 2 milyon 300 bin

nüfusa sahipti....



Kazaklar ise 8 milyonluk nüfuslarına ancak 1970 yılında tekrar ulaşabildiler. 1930-33 yılları arası resmi Sovyet kayıtlarına göre 2 milyon 300 bin Kazak açlıktan ölürken; 1920-22 yılları arası 1 milyon 700 bin Kazak açlıktan ölmüştü. Yani 1920-1933 yılları arasında tam DÖRT MİLYON (4.000.000) Kazak açlıktan ölmüştü.


wus28o.png

Toplama Kamplarının(Gulag) Yerleri



2qv85ye.png

Tüm bu zulümlere eş zamanlı olarak Basmacı Hareketi ortaya çıkmıştır. Buhara'da Özbekler tarafından başlatılan Basmacı Hareketi kısa sürede tüm Orta Asya'ya yayılmıştır. Tacikler, Türkmenler, Kırgızlar ve Kazaklar birleşerek Ruslara karşı topyekün son bir varoluş direnişi başlatmışlardır.

Bazı Basmacı gruplar arasında temel geçim kaynağı eşkıyalık ve yağma olmuştur. Bu yüzden zaman zaman birbirleriyle çatışmışlardır.

1918 yılında yenilikçi ve cumhuriyetçi Özbek aydınları (Cedidçiler) tüm bu olaylardan önce Rusların yardımıyla İslamcı ve gelenekçi Buhara Hanlığını devirmeyi denemiş ve Buhara Cumhuriyetini ilan etmişlerdir. Ruslar ile Cedidçiler arasında yapılan antlaşma ise Buhara Emirini devirmeye yardım etmeleri lakin sonra çekip gitmeleri konusundadır. Burada asla bir hainlik söz konusu değildir. Ortada bir gelenekçi-yenilikçi savaşı mevcuttur fakat iki tarafta Rusları sevmese de zaman zaman onlarla iş birliği yapmaktan çekinmezler.

Buhara Emirliği finansal açıdan dönemin en güçlü devletlerinden biri durumundadır. Çünkü Çağatay Hanlığından Timur'a geçen hazine, kısacası Timur'un hazinesi Buhara Emirliğindedir. Dolayısıyla Buhara Emirliği kolay lokma olmasada iştah açıcı bir hedeftir.

1921 yılında Bir Türk, eski Osmanlı Başkumandanı Enver Paşa güvendiği bir kaç Türk subayı ile Orta Asya'ya gider ve Basmacı Harekatının başına geçer... Enver Paşa Orta Asya'da iki türlü bilinmektedir. Birinci grup Enver Paşa'yı güçlü ve kuvvetli bir Türk subayı, yeni bir umut kaynağı olarak görürken(Cedidçiler) diğer kesim Enver Paşa'yı Osmanlı İmparatorluğunun batmasına sebep olan ve II.Abdulhamid'i tahtından eden adam olarak tanır.(gelenekçiler)

Enver Paşa'nın Orta Asya'ya geçtiğini öğrenen Buhara Emiri Muhammed Alim Han, ona bağlı olan Türk boylarından biri olan Lakay Aşiretinin reisi İbrahim Lakay'a Enver Paşa'yı esir alıp kendisine getirmesini emreder. İbrahim Lakay tamamen para kimdeyse ona hizmet eden bir adamdır fakat emrinde yüzlerce süvari vardır ve Muhammed Alim Han onu başkomutanı yapmakla ödüllendireceğini söyleyerek tavlar ve Enver Paşa'yı kaçırttırır.

İbrahim Lakay ve adamları Enver Paşa'yı ve adamlarını donuna kadar ne var ne yoksa herşeyi arar ve değerli eşyalara el koyup Buhara Hanına getirir. Enver Paşa'nın karşısına "Aslanım, koçum, yiğidim" diye çıkan Muhammed Alim Şah, Enver Paşa'yı hediyelere boğar ve destekleyeceğini söyler. Fakat İbrahim Lakay'a "Bu adama dikkat edin" der ve Enver Paşa'yı esir tutturur. Bu durum harekatı geciktirsede Enver Paşa bi süre sonra oradan kurtulup harekatın başına geçer.

Buhara Cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu kendisine destek olur ve bir istihbarat ağı kurarlar. Doğu Buhara'nın (Duşanbe) Ruslar tarafından kuşatıldığını duyan Enver Paşa ve birlikleri şehri kurtarmak için harekete geçer. Ruslarla çarpışmak üzereyken İbrahim Lakay ve adamları Enver Paşa'nın ordusunu arkadan vurur. Enver Paşa ve Basmacılar ordusu önde Ruslar arkada Buhara Emirinin adamıyla kuşatılmış durumdadır. Enver Paşa orduyu üçe böler. Kanatlardaki orduya kaçmalarını söyleyerek kendisi ortanca birliğin başında atını Ruslara doğru sürerek kendini feda eder ve Rus mitralyözü (taramalı ağır silah) tarafından delik deşik olmak suretiyle hayatını kaybeder.

İbrahim Lakay ise daha sonra Ruslarlada savaşmıştır. Ruslara esir düşen İbrahim Lakay ensesine yediği tek kurşun ile Ruslar tarafından öldürülmüştür.


r77sz7.png


kf5gfl.png

Ankara Hükümeti, Rus Çarlığının yerini Sovyet Devletine bırakması üzerine Atatürk'ün emriyle Lenin'e elçi yollayarak lojistik destek ve ittifak talebinde bulunur fakat Sovyetler o sırada iç savaşta olduğu için bu teklifi reddederler. Bunun üzerine Osman Kocaoğlu(Hocayev) önderliğindeki Buhara Cumhuriyeti(Bugünkü Özbekistan)  meclisi toplar ve Türkiye Cumhuriyetine Timur'un hazinesini göndermeye karar verirler. Timur'un hazinesinden 100 milyon altın ruble gibi inanılmaz bir meblağı Türkiyeye ulaştırması için trenlerle Moskova'ya gönderirler fakat Lenin altınlara el koyar. Türkiye'ye altınların ulaşmaması üzerine Atatürk ve Buhara Cumhuriyeti'nin baskısıyla Sovyetler 100 milyon altın rubleden 10 milyon altın ruble ve 10 milyon altın rublelik silah(yarısından fazlasının tetiği olmadan geldiği bu yüzden kullanılamadığı söylenir) olmak üzere toplam 20 milyonunu gönderir ve o parayla Kurtuluş Savaşı yapılır. Geri kalan 80 milyon ruble'ye ise Rusya el koyar ve Sovyetlerin iç savaşını ve 2.Dünya Savaşını finanse ederler.


Atatürk Buhara Cumhuriyeti'ne teşekkür amaçlı bir elçi heyeti gibi gözüken bir ajan grubu yollar ve o heyet orada kalıp Türkistan bağımsızlık mücadelesi için çalışırlar. Bunun üzerine Buhara Cumhuriyeti'de teşekkür amaçlı Türkiye'ye 3 kılıç gönderirler. Birisi Atatürk'e, birisi İsmet İnönü'ye, diğeride İzmir'i kurtaracak olan kişiye verilecektir. (İzmir o dönem Yunan işgalindedir.) İzmir'i kurtaracak kişiye verilecek kılıç ise bizzat Timur'a aittir. İzmir'i fetheden ve bugün Türkiye'ye ait olmasını sağlayan kişi Timur'dur. Bu yüzden İzmir'i ikinci kez kurtaran kişiye bu kılıç verilecektir.

İzmir'in kurtarılışı sonrası Timur'un kılıcı vasiyet üzerine Yüzbaşı Şerafettin Bey'e verilir. İsmet İnönü ve Mustafa Kemal'in kılıçları bugün TBMM'de sergilenirken, üçüncü kılıç yani Timur'un kılıcı kaybolmuştur.

Buhara Cumhuriyeti'nin Ruslar tarafından ele geçirilmesinden sonra Osman Kocaoğlu Türkiye'ye sığınmıştır ve ailesini Türkiye'ye taşımıştır. Oğlu Timur Kocaoğlu, Michigan State University'de profesörlük yapmaktadır ve kendisi Basmacı ve Türkistan tarihi uzmanıdır.

Bugün Osman Kocaoğlunun gönderdiği Buhara Cumhuriyeti yardımları Sovyet yardımı gibi anlatılmaktadır. Bu yardımlardan dolayı Taksim'de anıt dikilmiştir ve üzerinde Stalin ile Türkistan'daki soykırımın en büyük sorumlularından biri olan Rus general Mihail Frunze ile Atatürk'ün heykeli vardır...


2hd6uma.png

Basmacı Harekatı bitirildikten sonra Türkistan'da sistematik bir şekilde soykırıma uğrayan Türkler, Ruslarla savaşıp ülkelerini kurtarmak için 2.Dünya Savaşında Sovyetler Birliği ile savaşan Nazi Almanyasının tarafına geçmişlerdir. Türklerin bulunduğu 4 büyük lejyon kurulmuş ve bu lejyonlar Naziler'in Fransayı işgalinde kullanılmıştır. Bu dört lejyon sırasıyla;

1- Türkistan Lejyonu (Kazaklar, Özbekler, Türkmenler ve Kırgızlar)
2- Kafkas Müslüman Lejyonu (1946'dan sonra adı "Azerbaycanlı Lejyonu" olarak değiştirilmiştir.)
3- İdil-Ural Lejyonu (Tatarlar)
4- Kuzey Kafkasya Lejyonu (Dağıstanlı Türkler)



Nazi Almanyasının yenilmesinin ardından bu Türkler savaş esiri olarak Avrupa'da kalmıştır. Rusya'nın iade talebi üzerine bu esirler İsmet İnönü'nün Rusya korkusundan dolayı Türkiye üzerinden Rusya'ya gönderilmiştir... Vagonların Türkiye'den geçeceğini öğrenen Türkistanlı esirler sevinmişler ve kurtarılacaklarını beklemişler lakin Türk askerleri ağlaya ağlaya bu esirleri Ruslara teslim etmişlerdir. Esirler teslim edileceklerini anladıklarında Türk askerlerine "Bizi siz vurun" demiş, kimisi ise Ruslar'a ulaşmadan intihar etmiştir. Bu iadeyi İsmet İnönü'nün emriyle gerçekleştiren kıdemli Türk askerlerin bir kısmıda acılarına dayanamayıp kendilerini öldürmüşlerdir.


Ruslar tarafından öldürülen ve resmi olarak öldürüldükten bir gün sonra idam kararı verilen Özbek Aydını Abdülhamit Süleyman Çolpan'a ait olan "Güzel Türkistan" şiiri bestelenerek marş haline getirilmiştir. Bu ordunun milli marşı bu acıklı şiirin bestelenmiş versiyonudur. Abdülhamit Çolpan 2. Dünya Savaşından önce Ruslar tarafından katledilmiş ve Türkistan'ın düştüğü halleri duygusal bir şekilde dizelerine aktarmıştır. Buda kendisinin bestelenmiş şiiridir:






Yazıyı bitirirken Türkistan ve Türk halkının bağımsızlığı için mücadele etmiş, canını vermiş, acı çekmiş kim varsa Allah'tan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun.



2w371ox.png




Bu yazı hiçbir ırkçı amaç içermemektedir. Yorum yaparken de bu hususa dikkat etmenizi istiyorum.





Bildiğiniz gibi 24 Ağustos'ta Türk Ordusu Suriye'de Fırat Kalkanı Operasyonu'nu başlattı. Türk askerlerin doğrudan dahil olmayıp ÖSO'ya bağlı Arap ve Türkmen grupları desteklediği operasyonda Cerablus şehri ve çevre köyler ele geçirildi. Peki aylardır IŞİD ile mücadeleye hava desteği ile sınırlı kalan Türkiye uluslararası tepkiyi göze alıp neden böyle bir harekat başlattı?



Öncelikle Türkiye'nin Kürt haritasını inceleyelim, bu bölgeler etnik olarak Kürtlerin çoğunluk olduğu bölgeler:
2cco3m9.png


Şimdi de aynı şekilde Ortadoğu'nun genel Kürt haritasını inceleyelim.
osdhz4.png


Gördüğünüz gibi Kürtler; Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de bazı bölgelerde çoğunluk durumdalar. Konuyu derinleştirmeden önce bu operasyonun uluslararası arenada getirdiği sesleri görmek için yabancı haber başlıklarına bakalım:
21m58v9.png



Şimdi, İngilizce bilenleriniz zaten okuduğunu anlayacaktır. Bilmeyenler için özetlemek gerekirse genel olarak başlıklar; "Türkiye'nin Suriye İşgali", "Türkiye IŞİD bahanesiyle Kürtleri öldürüyor", "Türk bombardımanında siviller öldü" şeklinde. Peki Batı neden Türkiye'ye karşı Kürtleri destekliyor? Bunun sebebini birkaç maddeyle özetlemek gerekirse:

1- Kürtler uzun süredir IŞİD ile çarpışıyor. Kürtlerin IŞİD'e karşı demokrasinin ve insanlığın savunucusu, son kalesi imajı Batı'nın desteğini kazanmalarına neden oldu. Oysa Kuzey Suriye'deki azınlıkların koruyucu rolünü üstlenen YPG ele geçirdiği bölgelerde etnik temizlik yapıp Suriye Kürdistan'ının temellerini attı. Tabii ki bu buzdağının görünen yüzü olmadı.

2- Türkiye'nin yanlış dış politikası Uluslararası kamuoyunda Türkiye'nin IŞİD'e ve diğer cihatçılara destek olduğu algısına sebep oldu. Türkiye, koruması altında bulunan Türkmenlerin bombalanması gibi meşru bir sebebi gerekçe gösterip Suriye'ye müdahale etmek yerine IŞİD'i bombalamaya giden Rus uçağını düşürdü. Şubat ve Mart 2016'da Ankara'da YPG ve TAK gibi ayrılıkçı Kürt örgütleri tarafından gerçekleştirilen intihar eylemleri gibi olayları kamuoyuna gerçek yüzüyle yansıtmayı ve imajını değiştirmeyi başaramadı ve sonuç olarak suçlu rolü Türkiye'ye kaldı. Üstüne bir de IŞİD ile petrol ticareti iddiaları ortaya atılınca Türkiye'nin imajı Dünya'da hiç olmadığı kadar kötü duruma geldi.

3- Kürtler din kökenli savaşların patlak verdiği Ortadoğu'da din için savaşmayan tek topluluk durumunda. IŞİD, ÖSO'nun büyük bölümü ve Esad'ın Şii yönetimi de dahil Suriye İç Savaşında Kürtler hariç her tarafın dini bir ayağı bulunuyor. Oysa ayrılıkçı Kürt gruplarının büyük bölümünün kurmak istediği devlet Marksist ve Komünist bir Kürdistan. Dolayısıyla Müslüman karşıtı ve İslamofobik Batı'da Kürtler bu yüzden de destekleniyor.

4- Basitçe Türk düşmanlığı. Batı'nın büyük bölümünün Türk karşıtı olduğu bir sır değil. Bunun tarihi, dini ve sosyolojik sebepleri konumuzun dışında, fakat bu sebepler de Kürtlerin Batı'da destek görmesini sağlıyor.

5- İdoloji çarpıtmaları. PKK ve YPG gibi silahlı Kürt grupları kendilerini Kürtlerin değil tüm "halkların" temsilcileri olarak gösteriyorlar. Ayrıca demokrasi, feminizm, hümanizm gibi Batı'nın sevdiği kelimeleri çokça kullanmaları da cabası. Kullandıkları bu yöntem onların imajlarını demokratik ve tarafsız olarak göstermesinin yanı sıra onların bu vaadlerine inanan Süryani, Türkmen, Yezidi gibi pek çok Suriyeli azınlığın da onların bünyesine katılmasına sebep oluyor. Hatta ve hatta onların bu tutumunu takdir eden Batılılar Amerika, Almanya, Fransa gibi ülkelerden gelip yabancı savaşçı ünvanlarıyla bu örgütlere katılıyorlar.


Şimdi 23 Ağustos sabahı (henüz Türkler müdahale etmemişken) Ortadoğu haritasına bir bakalım.
sdckxv.png

Şimdi bunu yazının başında gösterdiğim görüntüyle karşılaştıralım.
ev8268.png


Gördüğünüz gibi Kürdistan'ın Irak ve Suriye ayağı tamamlanmış durumda. Hatta ve hatta Suriye'de IŞİD'e karşı halkların koalisyonu bahanesi ile etnik olarak Kürt olmayan yerleri de ele geçirmiş durumdalar. Kürt kantonunun iki parça olduğunu görüyorsunuz ve birleşmek için çok küçük bir noktaları kalmış durumda.



Şimdi de Türk askeri müdahale ettikten sonra yani bugünkü (31 Ağustos)  haritaya bakalım.
2vai26x.png

Gördüğünüz kırmızı çizgi Fırat nehri. Çizginin sol tarafında kalan ve üstünde küçük yıldız bulunan mavimsi alan ise TSK'nın ele geçirdiği bölge, Cerablus. Peki bu nokta neden önemli ve operasyonun devamında ne hedefleniyor?

1- Kürtlerin Fırat nehrinin batısında kalan bölgesi olan Menbiç'in ele geçirilmesi halinde iki Kürt Kantonunun arasına bir Türk bariyeri girmiş olacak. Ayriyetten Fırat Nehri Kürt Kantonları arasında doğal bir sınır haline gelecek.


2- Hatay'ın yanında bulunan Küçük Kürt bölgesi olan Afrin tamamen yok edilecek, bölge Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)'ya bırakılacak.


3- Cerablus, Menbiç, Al-Bab ve Afrin'i kapsayan Hatay ile Fırat nehri arasındaki Bölge Türk kontrolünde ÖSO'ya bırakılarak güvenli bölge haline getirilecek. Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin bir kısmı bu güvenli bölgeye yerleştirilerek Suriye'ye geri gönderilecek.





Peki Türkiye aradan çekilirse ve harekat durursa ne olacak?

1- Kürt Kantonları birleşecek ve Irak-Suriye Kürdistanı tamamlanmış olacak.

2- İran Kürtleri zaten desteklediği için yeni oluşan Irak-Suriye Kürdistanı'nın tek hedefi Türkiye'deki Kürtleri provoke edip Türkiye'den toprak koparmak olacak

3- Amerika, Rusya ve Avrupa ülkeleri gibi pek çok ülkeden son teknoloji silah ve mühimmat yardımı almış olan Kürtler Suriye İç Savaşı bitiminde silahları iade etmeyecek, silahlar Türk sınırına taciz ateşi hatta belki yolcu veya askeri uçakları düşürmek için kullanılacak, Türkiye'nin Kürt nüfusu çoğunluk olan şehirleri işgal tehlikesiyle karşılaşacak. Bazı yerlerde halk muhtemelen işgali destekleyecek..

4- Kürtlerin denize açılmasına tek engel "Hatay" ili kalacak. Dolayısıyla Hatay yoğun bir Kürt göçü yaşayarak etnik değişime uğrayacak.

5- Türkiye bölünme tehlikesi yaşayacak.



Türkiye neden IŞİD yerine YPG ile savaşa öncelik vermelidir?

Çünkü IŞİD bir terör örgütüdür ve kalıcı değildir. Hiçbir devlet niteliğine sahip olmayıp tüm dünyayı karşısına almış cürretkar bir katil sürüsüdür. Ömürleri uzun olmayacak ve 5-10 yıl sonra isimleri birdaha anılmayacaktır. Fakat YPG yalnızca bir terör örgütü değildir. Aynı zamanda etnik açıdan ilerde büyük sorunlara sebep olacak hareketler yapmakta ve Ortadoğu'nun etnik haritasını değiştirmektedir. IŞİD asla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geleceğini tehdit edemez. Fakat YPG edebilir. Çünkü kendisi dünyanın en önemli devletlerinin desteklerini arkasına almış ve yıllardır son teknoloji silahlarla donatılmıştır. Aynı zamanda bu örgüt; Türkiye nüfusunun %12'sini oluşturan Kürtlerin temsilciliğini yaptığını iddia etmekte olan ve kurulacak olası bir Suriye Kürdistanı durumunda milyonlarca Türkiye Kürdü'nün aklını çelme potansiyeline sahip, görünenden çok daha fazla ciddiye alınması gereken bir oluşumdur.

Bu yüzden bu harekat sonuna kadar devam etmelidir. Hatta gerekirse Türk askeri doğrudan müdahil edilmelidir.


 
Geçen selçukluyu araştırdım.Osman gaziden başlayayım dedim,bildiğin gibi sırasıyla Ertuğrul gazi,süleyman şah,kutalmışa kadar araştırdım.kutalmıştan öncesini bulamadım kutalmışın tam ismi arap isimi(ibn falan filan bilirsin)ben selçuklunun kayılara dayandığını bilirim ama süleyman şahın babası arap :?: :?:
 
Hocam Anadolu Selçukluları Süleyman Şah'tan başlıyor zaten ne iş Osman Gazi Ertuğrul Gazi felan neyden bahsediyorsun anlamadım?

Bu arada Selçuklu devletlerini kuranlar hanedan üyesidir, Arap felan değildir babası.
 
Tatar! said:
Ertuğrul gazinln babası kim ? Osman gazi kimin oğlu ?

Yalnız iki tane Süleyman Şah var. Bir tanesi Kutalmışoğlu Süleyman Şah, ''Anadolu'' Selçuklu'nun kurucusu. Ertuğrul'un babası olan ise, Kayı Beyi Süleyman Şah.
 
Ertuğrul çok sonra, Şehzade'nin dediği gibi zamanları karıştırma.

Ertuğrul Gazi'nin de babası Anadolu Selçuklu bünyesindeki bir boy beyidir, kendisi Türk'tür.
 
Ha pardon özür dilerim.Peki anadolu selçuklu devletinin kurucusu süleyman şahın babası kutalmıştı değilmi ? Tam ismi "umeyr bin şuyyim arslan yanghu kutalmış" gibi birşeydi.kutalmışta arap mı ?
 
Anadolu Selçuklu'nun kurucusu olan Süleyman Şah'ın babasının adı Kutalmış'tır. Diğer adı da, senin dediğin gibi ''Ümeyr bin Şuyyim bin Amr Arslan Yabgu bin Kutalmış'', Süleyman Şah'ın dedesi de, Arslan bin Selçuk (Arslan Yabgu)'tur, Selçuklu hanedanının atası olan Selçuk Bey'in büyük oğludur. Yani bu soy ağacına bakılırsa ben, Araplık olduğunu düşünmüyorum. Belki müslümanlık olduğu için arapça isim koyulmuş olabilir. Kelimenin köküne inilmeli.

Edit: Arslan Yabgu
 
çorum yozgat tokat amasya sivas erzincan malatya türk nüfusunun çok yoğun olduğu yerlerdir  hatta saydığım iller en az ordu giresun kadar koyu olmalıdır ardahan bölgesi damal hanak ilçeleri muğla kadar koyu olmalıdır özellikle damal ilçesi hem kültür hem kıyafet hemde fiziksel özellikleriyle bozulmamış türk yurdudur karsta enaz diğer iller kadar türkmen yurdudur etnik değişime uğramış türk aşiretleri açısından bakarsak  elazığ tunceli adıyaman bingöl muş(varto) erzurum tamamen türklerle meskûdur
 
Tatar! said:
Geçen selçukluyu araştırdım.Osman gaziden başlayayım dedim,bildiğin gibi sırasıyla Ertuğrul gazi,süleyman şah,kutalmışa kadar araştırdım.kutalmıştan öncesini bulamadım kutalmışın tam ismi arap isimi(ibn falan filan bilirsin)ben selçuklunun kayılara dayandığını bilirim ama süleyman şahın babası arap :?: :?:

Selçuklu Ailesi kökeni Oğuz Türklerinin Kınık boyuna dayanan bir sülaledir. Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın babasının ismi Kutalmış, zaten o yüzden adamın adı Kutalmışoğlu Süleyman. Senin kastettiğin tam isim "Ümeyr bin Şuyyim bin Amr Arslan Yabgu bin Kutalmış", bin" kelimesi Arapça "oğlu" demek.  Bu bir isim değil nesebtir ve soy ağacını belirtir. Bu adam Ümeyr oğlu Şuyyim oğlu Emir Aslan Yabgu oğlu Kutalmış oluyor demek bu. Fakat bu soy ağacı yanlıştır. Müslüman Türkler bazen atalarının İslami olmayan isimlerini değiştirirler, birazdan doğrusunu vereceğim.  Ayriyetten bugün kullandığımız Hasan, Ahmet, Ali, Mahmud, Mustafa gibi isimlerin hepsi Arapçadır ama bu ismi taşıyanları Arap yapmaz. Dolayısıyla Selçuklu soyunu Araplara dayandıramazsın bu şekilde. Keykubad, Keykavus, Keyhüsrev gibi geç dönem Selçuklu Sultanlarının isimleride Farsçadır. Onlar Fars mı oluyor şimdi?



Tatar! said:
Ertuğrul gazi,süleyman şah,kutalmışa kadar araştırdım.kutalmıştan öncesini bulamadım

Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah başka, Kutalmışoğlu Süleyman başka.


Dukak (Temiryalıg)
Selçuk Bey
Arslan Yabgu
Kutalmış
Kutalmışoğlu Süleyman Şah

5lcgn9.png


uluğ bey said:
çorum yozgat tokat amasya sivas erzincan malatya türk nüfusunun çok yoğun olduğu yerlerdir  hatta saydığım iller en az ordu giresun kadar koyu olmalıdır ardahan bölgesi damal hanak ilçeleri muğla kadar koyu olmalıdır özellikle damal ilçesi hem kültür hem kıyafet hemde fiziksel özellikleriyle bozulmamış türk yurdudur karsta enaz diğer iller kadar türkmen yurdudur etnik değişime uğramış türk aşiretleri açısından bakarsak  elazığ tunceli adıyaman bingöl muş(varto) erzurum tamamen türklerle meskûdur

Bu görsel gen testi yaptıranlara göre hazırlanmış bir dağılım haritasıdır. Gen testi yaptırmamış ve Mongoloid admixture taşıyan aileler, ilçeler tabiki var.

elazığ tunceli adıyaman bingöl muş(varto) erzurum tamamen türklerle meskûdur

Yanlız saydığın bu Doğu Anadolu illeri nüfus açısından Türkmen, Zaza ve Kürtlerin karışık olduğu yerlerdir.


Tatar! said:
Hepsine tamamda malatyalı olupta türk olan birine hiç rastlamadım.Erzurumdada fazla türk yok olanlarınads dadaş diyilir zaten.


Senin rastlamaman olmadığı anlamına gelmiyor, Malatya etnik açıdan Türkmenlerin çoğunluk olduğu bir bölgedir hatta nüfusun büyük bölümü Kızılbaştır. Dadaş yöresel olarak kullanılan bir hitabet şekli, etnik bir köken belirtmiyor. Ayrıca etimolojik olarak Türkçe kökenli ve muhtemelen Selçuklu komutanı Tutuş'tan geliyor.
 
Yeri burası mı emin değilim ama Kurtuluş Savaşı'nda Türkistan'daki Türklerin yardımı ve Sovyetler'in bunun bir kısmına el koyması ile ilgili bir yazı yazabilir misin?  :roll: Belgeleri, alıntıları merak ediyorum.
 
Back
Top Bottom