Hikâye Nasıl Yazılır?

Users who are viewing this thread

Sanırım şimdi anladım. O biraz olaydaki seyir değişmelerinin ahengiyle alakalı ya. Yani hepsine uzaktan şöyle bir baktığında bir olay iskeleti oluşturabiliyorlar mı, onu baz almalısın.
 
Benim görüşüm şöyle: Sabit bir olay örgüsünde ilerlemek okuru sıkar. Çünkü bir süre sonra merak duygusu ortadan kalkar, okur bir sonraki satırda neyin olacağını tahmin edebilmeye başlar. Özellikle polisiye romanlarının başarısı, bu gizem ve merak unsurlarıyla alakalıdır. Kurgu tahmin edilebilir şekilde ilerlerken aniden değişime uğrayabilir. Okuru şaşırtmak ve merak duygusunu ön planda tutmak, bence, çok önemli. Hikayenin veya romanın seyrini  tutarlı, sebep sonuç ilişkisi barındıran bir şekilde  değiştirmek gerekir. Okur, "Şimdi niye böyle oldu, çok saçma." derse,  keyfi kaçar. Zaten kurgu oluşturmada sebep sonuç ilişkisi hep vardır. Hikayenin temasına, konusuna vs. uygun şekilde seyir değişikliği yaratılmalı.

Romanlarda seyir değişikliği daha ağır olur. Biliyorsunuz, romanlar yapısı gereği uzun olurlar. Daha detaylıdır ve dünyası geniştir. Hikayelerde fazla detaya girmeden, yavaş ama genelde hızlı bir tempoyla bu işi kotarmak lazım. Ancak sürekli entrika yöntemine başvurmak doğru değil. Bence fazla entrika, hikayenin kalitesini aşağıya çekmeye başlıyor; hele seyir değiştirmek için kullanılırken. Onun yerine hikayenin beklenmedik yerinde bir ölüm yaşanabilir, doğa olayı veya farklı bir karakter ortaya çıkabilir.
 
Ortaçağ İngilteresi hakkında yarı kurgu ve yarı tarihi uzun soluklu bir hikaye yazmayı planlıyorum. Konusu kurgusal bir hanedanı ele alacak. Fakat kurgusal bir hanedan nasıl olur? İnsanlar ne düşünür diye varsayımlar yapıyorum. İlham aldıkça yazan biri olduğum için hikaye 2 yıla ancak çıkar zaten. Tam anlamıyla ortaçağı en iyi şekilde yansıtmayı planlıyorum okurlara. Önerileriniz varsa alabilirim.
 
Spartaküs said:
Ortaçağ İngilteresi hakkında yarı kurgu ve yarı tarihi uzun soluklu bir hikaye yazmayı planlıyorum. Konusu kurgusal bir hanedanı ele alacak. Fakat kurgusal bir hanedan nasıl olur? İnsanlar ne düşünür diye varsayımlar yapıyorum. İlham aldıkça yazan biri olduğum için hikaye 2 yıla ancak çıkar zaten. Tam anlamıyla ortaçağı en iyi şekilde yansıtmayı planlıyorum okurlara. Önerileriniz varsa alabilirim.
yüzyıl savaşlarını işin içine kat
 
Maraba. Yazacağı hikaye için özel bir tavsiye istemek babında konu açan bir kullanıcıya yazılmış olsa da, bilgi birimiz değil hepimiz için bilgidir diyerek pıt diye düşürüyorum alıntıyı.


Sorduğun bazı sorular aslında tam da seni özel kılacak şeyler. Yani aynı anda geçen olayları sırayla mı yoksa eş zamanlı parça parça mı anlatacağın zaten senin tarzını belirleyecek. Başta yabancı-yerli isimlendirme dengesinin nasıl kurulacağıyla alakalı verdiğim düşünceyi de artık pek savunmuyorum, çünkü adı üstünde benim fikrim. Bu benim kitabımı özelleştirmeli seninkini değil. Eğer böyle olmazsa insanlar senin kitabını okuduğunda benimkinden -veya kimden bu konuda öneri aldıysan onunkinden- farklı bir şey bulamayacak. Halbuki bu dünyada birinin edebi zevki diğerininkini tutmayan yüz binlerce okur grubu var.


Ayrıca dille alakalı takıntıya varan bir ilgim varken elimden geldiğince yardımcı olmak istiyorum sana. Romanımdaki üç millete üç farklı dil oluşturmuştum ki bu dillere ana olay zamanındaki evrimleşmiş halleri diyordum. Bunların halk tarafından değiştirilmemiş halleri de vardı yani. Örneğin bu milletlerden birinde Caellon diye bir isim var, Gürcülerdeki gibi sadece güzel söyleniyor diye anlamsızca koyulurken kütüphanede sık dolaşan karakterlerimiz bu ismin eskiden Gözcü çocuklarına Caelliar (keskin kulak) olarak konan isim olduğunu biliyor.

Bunları işinde ciddiysen veya sadece öğrenmek istiyorsan öğren diye yazıyorum. Oluşturacağın dilde belli bir temel olsun, ekler ve bu ekler sözcüğe nasıl yerleşir; eğer bu dillerin kapsamını cümleler oluşturacak kadar genişletmek istiyorsan cümle dizinin ve cümle tiplerin hazır olsun. Hiç değilse karakterini yabancı diyarların sokaklarında dolaştırırken onun güzel giyimine söven insanları okuyucun o dilde okusun. Veya benim yaptığım gibi mutlak galibiyetle sonuçlanmış bir savaşın akşamında kamp ateşi etrafında söylenen kahramanlık şarkısını okuyucun savaşçıların vurgulamasıyla dinlesin;

"Hah!
Kual rimilaindador'hur nalojaar hormanhomb Bâghron
Egrundhal'hur Meadoth! Uide esseinan nendos guiga?

Ha, ha!
Kual akiakorurn Ishighâsh archinan gath'Argath
Mabornolav Kunan edainan nendos lerir dun-Laratarin?"

Eğer birden fazla dil oluşturacaksan bunları onu kullanacak halkarın karakteristik özellikleriyle bağdaştır. Büyücüler fazla konuşmaz ve fazla kelime kullanmaz, gezginler konuşkandır, dilleri diğer dillerden parçalar taşır; savaşçı kabileler cümlelerinde ünlemlere yer vermeyi sever. Eğitim yaygın olan milletlerde cümle dizini güçlü ve kurallıdır, tam tersindeyse cümleler kelimeler bağlantısızmış gibi kurulur.

Şimdilik bu kadar yazayım. Ama bilmeni isterim ki okuyucu özgün betimlemeler ister, yani betimlediğin şeyler sadece oraya ait olabilecekse okuru oraya sokmayı başarırsın. Yok, aksini yapıyorsan adam aynı surları ve su kuyusunu İstanbul Fatih'te de görüyordur zaten.
 
Back
Top Bottom