BİLGİ
- Okuyacağınız bu hikâye "Kahraman Bakış Açısı (ben)" ile yazılmıştır.
- Hikâye M&B Warband'de şahsımın açmış olduğu "Gaddar Noyan" karakterinden esinlenerek yazılmıştır.
- Keyifle okumanızı dilerim...
2. Bölüm - Babamın Emaneti
3. Bölüm - Yiğit Nökerlerim
4. Bölüm - Özlenen Bozkır
5. Bölüm - Tulga'ya Hey Tulga'ya
6. Bölüm - İhanetin Tokadı
7. Bölüm - Hanlığın Kaderi
8. Bölüm - İtaatsizliğin Bedeli
9. Bölüm - İlk Görev
10. Bölüm - Komutan Gaddar
11. Bölüm - Beklenmedik Mükâfat
12. Bölüm - Mağarada Yankılanan Ses
13. Bölüm - Korkunç Manzara
14. Bölüm - Savaş Hazırlıkları
15. Bölüm - Beklenmedik Misafir
16. Bölüm - Savaşın Çığlıkları
17. Bölüm - Melihan Savunması
18. Bölüm - Mührün Sırrı
19. Bölüm - Komutan Atalan'ın Vazifesi
20. Bölüm - İsyancı Aşiretler
21. Bölüm - Eski Bir Dost
22. Bölüm - Meçhul Cinayetler
23. Bölüm - Hancıbey'in Sırrı
24. Bölüm - Esaret
25. Bölüm - Kergit Asileri
26. Bölüm - Gaddar Han
27. Bölüm - Kergit Fedaisi
28. Bölüm - Oyun İçinde Oyun
29. Bölüm - Hanlar Birleşiyor
30. Bölüm - Siyasi Dengeler
31. Bölüm - Hanlar Savaşıyor
32. Bölüm (Final) - Son Söz
KARAKTERLER
- Okuyacağınız bu hikâye "Kahraman Bakış Açısı (ben)" ile yazılmıştır.
- Hikâye M&B Warband'de şahsımın açmış olduğu "Gaddar Noyan" karakterinden esinlenerek yazılmıştır.
- Keyifle okumanızı dilerim...
Gün doğmadan uyandım. Benim için uzun soluklu bir macera başlıyordu. Yıllar önce ayrı bırakıldığım ata topraklarına dönmenin vakti gelmişti. Doğruldum. Hazırlanmam gerekiyordu.
Önce enseme kadar uzanmış olan saçımı bağladım. Ardından çöl kültürünün bana öğrettiği biçimde heybemi doldurdum.
Evet, burası çöl kültürünün doruk noktası olan Bariyye Şehri idi. Çocukluğumun bir bölümü ve gençliğimin ekseriyeti burada geçmişti.
Fakat tüm bunlara rağmen gece rüyalarıma giren bozkırın haşin rüzgarı beni Bariyye'de de yalnız bırakmamıştı.
Vakit daralıyordu. Yola koyulmadan evvel dostlarımla vedalaştım. Vedalaşmam gerekenler sadece dostlarım değildi. Bir kişi daha vardı: Annem...
Elime bir küp su aldım. Kapıyı kitledim. Son kez benliğimin harman olduğu fakirhaneme baktım. Dudaklarımdan dökülen şu ayrılık cümlesi yaşadıklarımın özetiydi belki de:
"Elveda kızgın güneşi bana yâr eyleyen hüzünlü yuvam..."
Düşünerek yola koyuldum. Omzumda heybem, elimde su dolu küpüm, belimde kılıcım, ve bana yâren olan atımla birlikte annemin huzuruna vardım. Annem bana babamdan kalan tek hatıraydı. Benim Sarranid hukukuna riâyet etmemin yegâne sebebiydi. Artık bir sebebim kalmadı.
Doğru, annemi kaybetmiştim. Beni bu topraklara bağlayan ruh ve o ruhu ayakta tutan beden de beni terk ettiğine göre buralarda daha fazla durmamın bir anlamı yoktu.
Annemin mezarının başına geldim. Elimdeki su dolu küp ait olduğu yere gelmişti nihayet. Annemle vedalaştım. Bu şehirde yapabileceğim başka bir şey kalmamıştı. Mezarlığın bulunduğu muhit şehre tepeden bakıyordu. Derin bir nefes aldım. Bu şehrin havasını belki de son kez içime çektim. Tam bu esnada sesli bir şekilde düşünmeye başladım:
"Hayallerime ulaşırsam bu şehre tekrar dönmüş olacağım. Belki de son bir nefes değildir Gaddar!"
Öğlen olmak üzereydi. Güneş tepemde kızgın yüzünü göstermeye başlamıştı. Geciktiğimin farkına vardım. Şehri terk etmek üzere oturduğum kaya parçasından kalktım. Fakat bir şey beni engelliyordu sanki. Düşündüğüm "bir şey" yüzünü gösterdi.
O da ne?
Atlılar çılgın gibi geliyorlar üstüme. Şaşırdım. Şaşkınlığım elimi belime sevk etmemi sağlamıştı. Kılıcımı kınından usulca çıkarmaya başladım. Güneş öfkesini gösterdikçe gösteriyor ve gözlerimi kamaştırarak karşıdan gelen üç çılgın atlının kim olduğunu görmemi engelliyordu. Aklımda iki soru vardı:
"Haydutlar mı? Şehir muhafızları mı?"
Aklımdaki soruların cevabını kısa süreliğine de olsa cevaplayamadım. Kılıcımı tamamen çıkarmıştım ki böyle bir vaziyette kınında duracak değildi. Biraz sonra usulca çektiğim kılıcımı şiddetli bir şekilde kınına geri soktum.
Gelenler ne hayduttu ne de şehir muhafızı...
Önce enseme kadar uzanmış olan saçımı bağladım. Ardından çöl kültürünün bana öğrettiği biçimde heybemi doldurdum.
Evet, burası çöl kültürünün doruk noktası olan Bariyye Şehri idi. Çocukluğumun bir bölümü ve gençliğimin ekseriyeti burada geçmişti.
Fakat tüm bunlara rağmen gece rüyalarıma giren bozkırın haşin rüzgarı beni Bariyye'de de yalnız bırakmamıştı.
Vakit daralıyordu. Yola koyulmadan evvel dostlarımla vedalaştım. Vedalaşmam gerekenler sadece dostlarım değildi. Bir kişi daha vardı: Annem...
Elime bir küp su aldım. Kapıyı kitledim. Son kez benliğimin harman olduğu fakirhaneme baktım. Dudaklarımdan dökülen şu ayrılık cümlesi yaşadıklarımın özetiydi belki de:
"Elveda kızgın güneşi bana yâr eyleyen hüzünlü yuvam..."
Düşünerek yola koyuldum. Omzumda heybem, elimde su dolu küpüm, belimde kılıcım, ve bana yâren olan atımla birlikte annemin huzuruna vardım. Annem bana babamdan kalan tek hatıraydı. Benim Sarranid hukukuna riâyet etmemin yegâne sebebiydi. Artık bir sebebim kalmadı.
Doğru, annemi kaybetmiştim. Beni bu topraklara bağlayan ruh ve o ruhu ayakta tutan beden de beni terk ettiğine göre buralarda daha fazla durmamın bir anlamı yoktu.
Annemin mezarının başına geldim. Elimdeki su dolu küp ait olduğu yere gelmişti nihayet. Annemle vedalaştım. Bu şehirde yapabileceğim başka bir şey kalmamıştı. Mezarlığın bulunduğu muhit şehre tepeden bakıyordu. Derin bir nefes aldım. Bu şehrin havasını belki de son kez içime çektim. Tam bu esnada sesli bir şekilde düşünmeye başladım:
"Hayallerime ulaşırsam bu şehre tekrar dönmüş olacağım. Belki de son bir nefes değildir Gaddar!"
Öğlen olmak üzereydi. Güneş tepemde kızgın yüzünü göstermeye başlamıştı. Geciktiğimin farkına vardım. Şehri terk etmek üzere oturduğum kaya parçasından kalktım. Fakat bir şey beni engelliyordu sanki. Düşündüğüm "bir şey" yüzünü gösterdi.
O da ne?
Atlılar çılgın gibi geliyorlar üstüme. Şaşırdım. Şaşkınlığım elimi belime sevk etmemi sağlamıştı. Kılıcımı kınından usulca çıkarmaya başladım. Güneş öfkesini gösterdikçe gösteriyor ve gözlerimi kamaştırarak karşıdan gelen üç çılgın atlının kim olduğunu görmemi engelliyordu. Aklımda iki soru vardı:
"Haydutlar mı? Şehir muhafızları mı?"
Aklımdaki soruların cevabını kısa süreliğine de olsa cevaplayamadım. Kılıcımı tamamen çıkarmıştım ki böyle bir vaziyette kınında duracak değildi. Biraz sonra usulca çektiğim kılıcımı şiddetli bir şekilde kınına geri soktum.
Gelenler ne hayduttu ne de şehir muhafızı...
3. Bölüm - Yiğit Nökerlerim
4. Bölüm - Özlenen Bozkır
5. Bölüm - Tulga'ya Hey Tulga'ya
6. Bölüm - İhanetin Tokadı
7. Bölüm - Hanlığın Kaderi
8. Bölüm - İtaatsizliğin Bedeli
9. Bölüm - İlk Görev
10. Bölüm - Komutan Gaddar
11. Bölüm - Beklenmedik Mükâfat
12. Bölüm - Mağarada Yankılanan Ses
13. Bölüm - Korkunç Manzara
14. Bölüm - Savaş Hazırlıkları
15. Bölüm - Beklenmedik Misafir
16. Bölüm - Savaşın Çığlıkları
17. Bölüm - Melihan Savunması
18. Bölüm - Mührün Sırrı
19. Bölüm - Komutan Atalan'ın Vazifesi
20. Bölüm - İsyancı Aşiretler
21. Bölüm - Eski Bir Dost
22. Bölüm - Meçhul Cinayetler
23. Bölüm - Hancıbey'in Sırrı
24. Bölüm - Esaret
25. Bölüm - Kergit Asileri
26. Bölüm - Gaddar Han
27. Bölüm - Kergit Fedaisi
28. Bölüm - Oyun İçinde Oyun
29. Bölüm - Hanlar Birleşiyor
30. Bölüm - Siyasi Dengeler
31. Bölüm - Hanlar Savaşıyor
32. Bölüm (Final) - Son Söz
KARAKTERLER