GaziEmirPasa
Banned
Gelin “Türkçeyi“ Yok Edelim!
Başlığı yanlış okumadınız, artık topluca Türkçeyi yok etmeye çalışıyoruz. Mademki Türkçeyi korumayı beceremiyoruz ve özentiliğimiz yüzünden Türkçeyi her gün biraz daha köreltiyoruz, o zaman en iyisi bu dili kökten yok edelim ve Türkçeden çok daha güzel olan bir dili (İngilizceyi) kullanmaya başlayalım. Böyle yaparsak ne Türkçe için dertlenecek bir kişi kalır ne de korumak zorunda olduğumuz bir dil. Geleceğimiz (yani İngilizceye kavuştuğumuz gün), çok güzel olacak.
Şimdi öncelikle bu yazıyı Türkçe yazdığım için özür diliyorum; çünkü pat diye diğer dile geçemeyiz. Sonuçta akıllı insanlarız ve Türkçeyi bir anda yok etmeyi düşünmüyoruz. Zaten bunu yapmamız çok zor olur. Biz önce toplumu bizim gibi düşünmeye çağıracağız, sonra biraz baskı uygulayıp her şeyi İngilizce yapacağız ve bir süre sonra İngilizce kendiliğinden Türkçeyi ezip geçecek. Böylelikle şu ezik, güçsüz ve değersiz Türkçeden kurtulacak ve artık bütün dünyanın iletişim dili hâline gelen, şanlı İngilizceye kavuşmuş olacağız. Ahh, şimdi bile o günleri düşündüğümde heyecanlanıyorum.
Bu yazıyı Türkçe yazmak zorundayım; fakat kurallara bu kadar da dikkat edilmez ki canım! Şu yazıyı biraz çarpıtarak işe başlayalım. En azından Türkçe (tüh, yine büyük harfle yazdım şu dili) karakterleri kullanmayız başlangıçta. Sonra “k” yerine “q“; “v” yerine “w“, “ş” yerine “sh“; “ç” yerine “ch” harflerini kullanmaya başlarız. “Ö” ve “ü” gibi İngiliz alfabesinde bulunmayan harfleri de kaldırıp atarız. Zaten “ğ” harfi çok gereksiz, onu da çıkardık mı mis gibi İngiliz alfabesine kavuşmuş oluruz. Böylece kökten İngilizceye geçtiğimizde, çok zorlanmaz bu millet.
Türk gençliği olarak internette kullanılan Türkçeyi “böle acaip shekiller yaparaq” bozalım. Çevremizdeki herkesi, Türkçe karakter kullanmamaları konusunda uyaralım. “Bye, ok, thanks” gibi sıradanlaşmış sözcükleri kullanın dememe gerek yok diye düşünüyorum. Zaten bunlar köyde yaşayanların bile dilinden düşmüyor. Bundan böyle İngilizcedeki söz varlığını taşımaya çalışacağız. Yani kimsenin bilmediği, yeni İngilizce sözcükleri kullanarak, bu sözcükleri herkesin öğrenmesini sağlayacağız. Artık “duygusal” sözcüğü yerine “emotional” demek moda olsun. Şu güzelim computere bilgisayar demek ne kadar ahmakça bir şey? “Friend“lerle “cafe“de “tea” içerken, “garson“dan İngilizce “rap, rock veya metal music” çalmasını isteyelim. Şu “çalmak” sözcüğü de bir an önce “play” olsun. Sonra üstümüze İngilizce yazılı “t-shirt“leri giyerek insanlara artık İngilizce konuşmanın gerekliliğini gösterelim. Aslında bu söylediklerimizin hepsini şu anda yapıyorlar; fakat biz daha aşırısına gidelim.
Sokaklardaki bütün satıcılarla görüşelim, dükkan adlarını İngilizce yapsınlar. En azından tabelalarına “shop, center” falan eklesinler şimdilik. Yeni açılan iş yerlerinin de sahipleriyle görüşelim. Gerekirse aramızda para toplayıp dükkanlarına İngilizce ad verenlere ödül verelim. İnsanları bu konuda teşvik etmek lazım. Şöyle uzunca bir caddenin bir ucundan, diğer ucuna baktığımızda, her yeri ışıl ışıl parlayan İngilizce sözcüklerle donatılmış olarak görelim, başka bir dileğim yok. Bütün lokantalardaki yiyecek / içecek listeleri İngilizce olsun. Kırtasiyeler, marketler ve bunlar gibi bütün alışveriş merkezleri, ürünlerin adlarını İngilizce yapsın. Böylece insanlar o İngilizce sözcükleri her gün görüp öğrenirler. İş yerlerine, kapılarına asmaları için “Welcome” yazılı süs eşyaları hediye edelim. Ayrıca yabancı müzik çalmayan yerlere, topluca gitmeme kararı alalım. Gerekirse insanlarla “Ya siz hâlâ Türkçe müzik mi dinliyorsunuz?” diyerek dalga geçelim. E aslında bunları yapan da çok. Daha farklı şeyler bulmamız gerekiyor. Türkçeyi yok etmek için, daha etkili çalışmalar yapmamız lazım.
Eğitim dilinin de bir an önce değişmesi gerekiyor. Biz Türkçe konuşmaya bile utanıyorken, onunla eğitim görmemiz resmen felaket bir durum. Önce okuldaki öğretmenlere baskı yaparak işe başlarız. Yazılı kağıtlarını İngilizce ifadelerle süsleriz. İngilizce dersinin, daha çok olmasını isteriz. Sıraların üzerine bile İngilizce sözler kazırız. Hiç olmadı yürüyüş yapar, dersleri İngilizce işlemek istediğimizi söyleriz. Üniversitelerin bile İngilizce eğitim yapması için yetkili makamlara dilekçe yazarız. Hepimiz topluca İngilizce kurslarına yazılırız ve böylece her ilde onlarca yabancı dil (şu güzel İngilizceye yine yabancı dedim, affedin) kurs merkezinin açılmasını sağlarız. Belki ilk aşamada konuşmada zorluk çekebiliriz. Ama temel sözcükleri Türkçe cümlelerin içine sıkıştırabiliriz. “Mother! Bize bu evening fırında chicken yapar mısın? O yemek very good bence.” biçiminde ifadelerle, İngilizcemizi güçlendirebiliriz diyeceğim; fakat bunları zaten her gün yapıyoruz. İnsanlara Türkçeyi unutturacak başka bir yol yok mu?
Yeni doğan çocuklara Türkçe ad verirlerse, tepkimizi ortaya koyalım. “Zeynep, Alper, Merve, Ahmet, Yağmur” da neymiş? “Rose, Martin, John, Melissa” gibi adlar varken, ne gerek var çocukların gelecekleriyle oynamaya? Çocuklardan sonra beslediğimiz hayvanlara da İngilizce adlar verelim. Sonra odamızın kapısına “Mrs. Angel Girl’s Room / Mr. Spider Child’s Room” gibi takma adlar (yani nickname’ler) asalım. Msn adresinde Türkçe sözcük kullananları silmeyenlere İngilizce konuşmak nasip olmasın, ölene kadar bu çürük dille konuşmak zorunda kalsınlar! Kolumuza İngilizce dövme yaptıralım, maçlarda İngilizce pankart açalım, telefonumuza İngilizce müziklerden zil sesi yükleyelim…
Of, off! Aklıma şu anda Türkiye’de yapılmayan hiçbir şey gelmiyor. En iyisi biz hiçbir şey yapmayalım. Zaten benlik bilincine sahip (!) Türkler, Türkçeyi atıp İngilizceyi getirmek için yapılacak ne varsa yapıyorlar. Bu gidişle çok sürmez 20-30 yıl sonra Türkçenin yalnızca “adı” kalır büyük olasılıkla.
Yavuz TANYERİ
İnternet Türkçesi:
slm (merhaba)
asl? (yaşın kaç? cinsiyetin ne? hangi kenttesin?)
f (kadın)
m (erkek)
u? (Senin yaşın, cinsiyetin, kentin?)
Lol (Kahkaha atıyorum)
Buyrun bir sohbete:
1. kişi: -slm
2. kişi: -slm
1. kişi : asl?
2. kişi: 20/m/İst
2. kişi: u?
1. kişi: 19/f/Ank
2. kişi: :.)
2. kişi: iş/okul
1. kişi: okul/üniv
1. kişi: u?
2. kişi: okul
1. kişi: hımmm... branş?
2. kişi: history... u?
1. kişi: müh.
2. kişi: :.)
SANAL TÜRKÇE
"Hallo" "Asl" "U" "pls" "bye"
Az kaldı.. BİTİYOR Türkçe
"Slm" "kib" "ok" ve "hoi"
Az kaldı..YİTİYOR Türkçe
"Hacker" "Admin" "surf"ve "login"
Nerde kaldı Türkçe bugün
Yemin olsun göze her gün
Az kaldı..BATIYOR Türkçe
Ne "lakap"ı "nick"in varken
Kalkarsın aksamdan erken
"Net" "chat" falan filan derken
Az kaldı..YATIYOR Türkçe
Sitelerde geze,geze
"Ban" olursun batma göze
Ne demeli dogru söze (!)
Az kaldı..TUTUYOR Türkçe
A..zade "connection" ol da
Sen de yorul gel bu yolda
"Link" atanlar sagda,solda
Az kaldı..YUTUYOR Türkçe
--------------------------------------------
BUGÜNDEN SONRA DİVANDA, DERGAHTA, BARGAHTA, MECLİSTE VE MEYDANDA TÜRKÇEDEN BAŞKA DİL KULLANILMAYACAKTIR. KARAMANOĞLU MEHMET BEY (13 Mayıs 1277)
Karamanoğullarının üçüncü hükümdarı Karamanoğlu Mehmet Bey, millet olarak yaşamanın ilk şartı olarak, dil birliğinin sağlanması gerektiğine inanıyordu. Kendi dilini ve kültürünü hor görüp başka kültürlere özenenlere karşıydı. 1277 yılında yayınladığı fermanla Türkçe den başka bir dil konuşulmasını yasakladı.
Yedi asır önce Türkçe ye verilen değeri günümüzde görememek aşağıda okuyacağınız şiirdeki gibi sizlerinde yüreğini sızlatıyorsa artık dilimize sahip çıkmanın zamanı gelmiş demektir.
Arıyorum
Karamanoğlu Mehmet Beyi arıyorum.
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayımlamıştı;
Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda
Türkçeden başka dil konuşulmaya diye,
Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı köyü, şehri
Fermana uyanınız var mı?
Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showman, radyo sunucusunun discjokey,
Hanımağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?
Dükkânın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?
İlân tahtasının billboard, sayı tabelâsının skorboard,
Bilgi alışının birifing, bildirgenin deklârasyon,
Merakın uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?
Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde wellcome,
Çıkışında, good-bye okuyanınız var mı?
Korumanın, muhafızın body-guard,
Sanat ve meslek pirlerinin, duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?
Seki’nin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?
İş hanımızı plâza, bedestenimizi galleria,
Sergi yerlerimizi center room, show room,
Büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı?
Yol üstü lokantamızın fast-food,
Yemek çeşitlerimizin mönü olduğu yerlerde,
Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı?
İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?
Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezintisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air-bag,
Pekâlayı, oluru okey diye söyleyeniniz var mı?
Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri, oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?
Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe-show levhasının altında,
Acının da acısı, nes-kaaave içeniniz var mı?
Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün, el diline özendiğine içi yananınız var mı?
Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik.
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı....
Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?
Yusuf YANÇ
G.E.P.
EDİT:KONUYU KONU DIŞINA ALIR MISINIZ
Başlığı yanlış okumadınız, artık topluca Türkçeyi yok etmeye çalışıyoruz. Mademki Türkçeyi korumayı beceremiyoruz ve özentiliğimiz yüzünden Türkçeyi her gün biraz daha köreltiyoruz, o zaman en iyisi bu dili kökten yok edelim ve Türkçeden çok daha güzel olan bir dili (İngilizceyi) kullanmaya başlayalım. Böyle yaparsak ne Türkçe için dertlenecek bir kişi kalır ne de korumak zorunda olduğumuz bir dil. Geleceğimiz (yani İngilizceye kavuştuğumuz gün), çok güzel olacak.
Şimdi öncelikle bu yazıyı Türkçe yazdığım için özür diliyorum; çünkü pat diye diğer dile geçemeyiz. Sonuçta akıllı insanlarız ve Türkçeyi bir anda yok etmeyi düşünmüyoruz. Zaten bunu yapmamız çok zor olur. Biz önce toplumu bizim gibi düşünmeye çağıracağız, sonra biraz baskı uygulayıp her şeyi İngilizce yapacağız ve bir süre sonra İngilizce kendiliğinden Türkçeyi ezip geçecek. Böylelikle şu ezik, güçsüz ve değersiz Türkçeden kurtulacak ve artık bütün dünyanın iletişim dili hâline gelen, şanlı İngilizceye kavuşmuş olacağız. Ahh, şimdi bile o günleri düşündüğümde heyecanlanıyorum.
Bu yazıyı Türkçe yazmak zorundayım; fakat kurallara bu kadar da dikkat edilmez ki canım! Şu yazıyı biraz çarpıtarak işe başlayalım. En azından Türkçe (tüh, yine büyük harfle yazdım şu dili) karakterleri kullanmayız başlangıçta. Sonra “k” yerine “q“; “v” yerine “w“, “ş” yerine “sh“; “ç” yerine “ch” harflerini kullanmaya başlarız. “Ö” ve “ü” gibi İngiliz alfabesinde bulunmayan harfleri de kaldırıp atarız. Zaten “ğ” harfi çok gereksiz, onu da çıkardık mı mis gibi İngiliz alfabesine kavuşmuş oluruz. Böylece kökten İngilizceye geçtiğimizde, çok zorlanmaz bu millet.
Türk gençliği olarak internette kullanılan Türkçeyi “böle acaip shekiller yaparaq” bozalım. Çevremizdeki herkesi, Türkçe karakter kullanmamaları konusunda uyaralım. “Bye, ok, thanks” gibi sıradanlaşmış sözcükleri kullanın dememe gerek yok diye düşünüyorum. Zaten bunlar köyde yaşayanların bile dilinden düşmüyor. Bundan böyle İngilizcedeki söz varlığını taşımaya çalışacağız. Yani kimsenin bilmediği, yeni İngilizce sözcükleri kullanarak, bu sözcükleri herkesin öğrenmesini sağlayacağız. Artık “duygusal” sözcüğü yerine “emotional” demek moda olsun. Şu güzelim computere bilgisayar demek ne kadar ahmakça bir şey? “Friend“lerle “cafe“de “tea” içerken, “garson“dan İngilizce “rap, rock veya metal music” çalmasını isteyelim. Şu “çalmak” sözcüğü de bir an önce “play” olsun. Sonra üstümüze İngilizce yazılı “t-shirt“leri giyerek insanlara artık İngilizce konuşmanın gerekliliğini gösterelim. Aslında bu söylediklerimizin hepsini şu anda yapıyorlar; fakat biz daha aşırısına gidelim.
Sokaklardaki bütün satıcılarla görüşelim, dükkan adlarını İngilizce yapsınlar. En azından tabelalarına “shop, center” falan eklesinler şimdilik. Yeni açılan iş yerlerinin de sahipleriyle görüşelim. Gerekirse aramızda para toplayıp dükkanlarına İngilizce ad verenlere ödül verelim. İnsanları bu konuda teşvik etmek lazım. Şöyle uzunca bir caddenin bir ucundan, diğer ucuna baktığımızda, her yeri ışıl ışıl parlayan İngilizce sözcüklerle donatılmış olarak görelim, başka bir dileğim yok. Bütün lokantalardaki yiyecek / içecek listeleri İngilizce olsun. Kırtasiyeler, marketler ve bunlar gibi bütün alışveriş merkezleri, ürünlerin adlarını İngilizce yapsın. Böylece insanlar o İngilizce sözcükleri her gün görüp öğrenirler. İş yerlerine, kapılarına asmaları için “Welcome” yazılı süs eşyaları hediye edelim. Ayrıca yabancı müzik çalmayan yerlere, topluca gitmeme kararı alalım. Gerekirse insanlarla “Ya siz hâlâ Türkçe müzik mi dinliyorsunuz?” diyerek dalga geçelim. E aslında bunları yapan da çok. Daha farklı şeyler bulmamız gerekiyor. Türkçeyi yok etmek için, daha etkili çalışmalar yapmamız lazım.
Eğitim dilinin de bir an önce değişmesi gerekiyor. Biz Türkçe konuşmaya bile utanıyorken, onunla eğitim görmemiz resmen felaket bir durum. Önce okuldaki öğretmenlere baskı yaparak işe başlarız. Yazılı kağıtlarını İngilizce ifadelerle süsleriz. İngilizce dersinin, daha çok olmasını isteriz. Sıraların üzerine bile İngilizce sözler kazırız. Hiç olmadı yürüyüş yapar, dersleri İngilizce işlemek istediğimizi söyleriz. Üniversitelerin bile İngilizce eğitim yapması için yetkili makamlara dilekçe yazarız. Hepimiz topluca İngilizce kurslarına yazılırız ve böylece her ilde onlarca yabancı dil (şu güzel İngilizceye yine yabancı dedim, affedin) kurs merkezinin açılmasını sağlarız. Belki ilk aşamada konuşmada zorluk çekebiliriz. Ama temel sözcükleri Türkçe cümlelerin içine sıkıştırabiliriz. “Mother! Bize bu evening fırında chicken yapar mısın? O yemek very good bence.” biçiminde ifadelerle, İngilizcemizi güçlendirebiliriz diyeceğim; fakat bunları zaten her gün yapıyoruz. İnsanlara Türkçeyi unutturacak başka bir yol yok mu?
Yeni doğan çocuklara Türkçe ad verirlerse, tepkimizi ortaya koyalım. “Zeynep, Alper, Merve, Ahmet, Yağmur” da neymiş? “Rose, Martin, John, Melissa” gibi adlar varken, ne gerek var çocukların gelecekleriyle oynamaya? Çocuklardan sonra beslediğimiz hayvanlara da İngilizce adlar verelim. Sonra odamızın kapısına “Mrs. Angel Girl’s Room / Mr. Spider Child’s Room” gibi takma adlar (yani nickname’ler) asalım. Msn adresinde Türkçe sözcük kullananları silmeyenlere İngilizce konuşmak nasip olmasın, ölene kadar bu çürük dille konuşmak zorunda kalsınlar! Kolumuza İngilizce dövme yaptıralım, maçlarda İngilizce pankart açalım, telefonumuza İngilizce müziklerden zil sesi yükleyelim…
Of, off! Aklıma şu anda Türkiye’de yapılmayan hiçbir şey gelmiyor. En iyisi biz hiçbir şey yapmayalım. Zaten benlik bilincine sahip (!) Türkler, Türkçeyi atıp İngilizceyi getirmek için yapılacak ne varsa yapıyorlar. Bu gidişle çok sürmez 20-30 yıl sonra Türkçenin yalnızca “adı” kalır büyük olasılıkla.
Yavuz TANYERİ
İnternet Türkçesi:
slm (merhaba)
asl? (yaşın kaç? cinsiyetin ne? hangi kenttesin?)
f (kadın)
m (erkek)
u? (Senin yaşın, cinsiyetin, kentin?)
Lol (Kahkaha atıyorum)
Buyrun bir sohbete:
1. kişi: -slm
2. kişi: -slm
1. kişi : asl?
2. kişi: 20/m/İst
2. kişi: u?
1. kişi: 19/f/Ank
2. kişi: :.)
2. kişi: iş/okul
1. kişi: okul/üniv
1. kişi: u?
2. kişi: okul
1. kişi: hımmm... branş?
2. kişi: history... u?
1. kişi: müh.
2. kişi: :.)
SANAL TÜRKÇE
"Hallo" "Asl" "U" "pls" "bye"
Az kaldı.. BİTİYOR Türkçe
"Slm" "kib" "ok" ve "hoi"
Az kaldı..YİTİYOR Türkçe
"Hacker" "Admin" "surf"ve "login"
Nerde kaldı Türkçe bugün
Yemin olsun göze her gün
Az kaldı..BATIYOR Türkçe
Ne "lakap"ı "nick"in varken
Kalkarsın aksamdan erken
"Net" "chat" falan filan derken
Az kaldı..YATIYOR Türkçe
Sitelerde geze,geze
"Ban" olursun batma göze
Ne demeli dogru söze (!)
Az kaldı..TUTUYOR Türkçe
A..zade "connection" ol da
Sen de yorul gel bu yolda
"Link" atanlar sagda,solda
Az kaldı..YUTUYOR Türkçe
--------------------------------------------
BUGÜNDEN SONRA DİVANDA, DERGAHTA, BARGAHTA, MECLİSTE VE MEYDANDA TÜRKÇEDEN BAŞKA DİL KULLANILMAYACAKTIR. KARAMANOĞLU MEHMET BEY (13 Mayıs 1277)
Karamanoğullarının üçüncü hükümdarı Karamanoğlu Mehmet Bey, millet olarak yaşamanın ilk şartı olarak, dil birliğinin sağlanması gerektiğine inanıyordu. Kendi dilini ve kültürünü hor görüp başka kültürlere özenenlere karşıydı. 1277 yılında yayınladığı fermanla Türkçe den başka bir dil konuşulmasını yasakladı.
Yedi asır önce Türkçe ye verilen değeri günümüzde görememek aşağıda okuyacağınız şiirdeki gibi sizlerinde yüreğini sızlatıyorsa artık dilimize sahip çıkmanın zamanı gelmiş demektir.
Arıyorum
Karamanoğlu Mehmet Beyi arıyorum.
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayımlamıştı;
Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda
Türkçeden başka dil konuşulmaya diye,
Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı köyü, şehri
Fermana uyanınız var mı?
Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showman, radyo sunucusunun discjokey,
Hanımağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?
Dükkânın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?
İlân tahtasının billboard, sayı tabelâsının skorboard,
Bilgi alışının birifing, bildirgenin deklârasyon,
Merakın uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?
Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde wellcome,
Çıkışında, good-bye okuyanınız var mı?
Korumanın, muhafızın body-guard,
Sanat ve meslek pirlerinin, duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?
Seki’nin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?
İş hanımızı plâza, bedestenimizi galleria,
Sergi yerlerimizi center room, show room,
Büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı?
Yol üstü lokantamızın fast-food,
Yemek çeşitlerimizin mönü olduğu yerlerde,
Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı?
İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?
Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezintisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air-bag,
Pekâlayı, oluru okey diye söyleyeniniz var mı?
Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri, oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?
Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe-show levhasının altında,
Acının da acısı, nes-kaaave içeniniz var mı?
Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün, el diline özendiğine içi yananınız var mı?
Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik.
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı....
Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?
Yusuf YANÇ
G.E.P.
EDİT:KONUYU KONU DIŞINA ALIR MISINIZ