Merhabalar dostlar, kendi başıma karaladığım birkaç hikaye vardı. Onlardan birini burada paylaşmayı istedim, anladığım kadarıyla hikayelere ilgi duyan öyle büyük bir kitle yok. Fakat yine de birkaç kişi bile yakalasam benim için hoş olur. Birçok fantezi evreninden etkilenerek yazdığımı söylemek istiyorum öncelikle. Yani Orta Dünya, Westeros gibi evrenlerdeki olaylardan esinlendiğim konular olacaktır, bunu dikkate alarak okursanız sevinirim. Ara ara oluşturmaya çalıştığım evren hakkında da bilgiler vereceğim, zaten Warband'de ismi geçen Geroia kıtası üzerinden bir evren yaratmaya çalıştım. İyi okumalar diliyorum. Eleştirilerinizi aşağıya bırakırsanız sevinirim.
Bölüm 1 - "Zor Kararlar"
Bölüm 2 - "Gümüş Hançer"
Bölüm 1 - "Zor Kararlar"
"... ejdarha ulu Kral Bewun'un ordusunu neredeyse yok etmişti, yanık et kokusu tüm ovaya yayılmıştı. Dağların tepesinden vuran ışık, kararmış bedenlerin üzerine vuruyordu. Çok geçmeden ejderha gökyüzünde bir kez daha belirdi, Bewun ordusuna en cesur ifadesi ile seslendi, "Şimdi benimle, kralınızla ölmeye hazır mısınız?..."
Lord Aldemar dışarıdan gelen sesle irkildi ve kitabı okumayı bıraktı. Çocukların yanından ayrılıp, kalenin büyük salonundan hızlı adımlarla dışarıya doğru yöneldi. Siyah kürkü, uzun saçları ile hemen dikkat çeken bir görünümü olan Aldemar "Onurlu" lakabını sonuna kadar hak eden bir adamdı. Kalenin meydanına inerken en yakın adamı Garebold hemen onun yanına geldi. Kararlı ve sadık bir adam olan Garebold, hayatını Aldemar'a adamıştı. Çok geçmeden söze girdi, "Lordum, Kral Rodrik sizi başkente bekli.." Garebold sözünü bitiremeden karanlıklar içinden birkaç insan silueti belirdi. Bu gelenler büyük Lord Faramund ve adamlarından başkaları değildi. Krallığın en eski lordlarından olan Faramund, çok büyük bir nüfuza sahipti. Söyledikleri neredeyse Kral Rodrik'le eşdeğerdi. Bu denli önemli bir adamın gece vakti, Poinsbruk Kalesi'nde ne işi olabilirdi.. Faramund kollarını açarak Aldemar'a yöneldi ve samimi bir biçimde sarıldı "Eski dostum Aldemar, uzun zaman oldu ha.. Şimdi bu yaşlı Lord gecenin bu saatinde neden buraya kadar geldi diye düşünüyorsundur..." Aldemar hafifçe bir tebessüm ile, "Sizin gibi bir Lord'u kalemde ağırlamak şereftir, umarım güzel haberlerle gelmişsinizdir Lordum." Aldemar sözlerini bitirdikten sonra, Faramund bir süre sessiz kaldı. Lord Aldemar, eliyle onu içeriye davet ettikten sonra, birlikte büyük salona geçtiler. Salonda sürekli yanan bir şömine, duvarda asılı hanedan kılıcı, birkaç masa ve sandalye, raflarda bulunan üç beş eski kitaptan başka bir şey yoktu. İkili yerlerine oturduktan sonra Faramund söze girdi, "İyi haberler getirdim demek isterdim Aldemar, fakat işler pek yolunda değil. Kral Rodrik beni apar topar buraya yolladı. Beni buraya yolladı çünkü, yeni bir sefer hazırlığı içerisinde.. Ne kadar dil döksem de beni dinlemedi Aldemar, neden dinlemediği çok belli ya, o zehir dilli yardımcısı Raban, Kralımızın aklını karıştırıyor. Bu deli saçması fikirleri beynine hep o soktu." Lord Aldemar, elini çenesine götürdü ve bir süre çenesini kaşıdı. "Yeni bir sefer için ordumuzun hazır olmadığı çok açık, ne benim kişisel ordularım ne de krallık orduları bu seferi kaldıramaz Lordum biliyorsunuz. Falcon'larla yaptığımız savaşın üzerinden daha 10 yıl bile geçmedi." Faramund ellerini iki yana açtı ve şarabından büyükçe bir yudum aldı. Kollarıyla ağzının kenarında kalan şarabı sildikten sonra, "Ehh, akıllı adamsın Aldemar ama kralın buyruğu bu yönde.. Eee seni ilgilendiren kısıma geleyim, Rodrik orduların başında seni görmek istiyor. Ne de olsa tek bir savaş dahi kaybetmedin ha?" Faramund gürültülü bir şekilde kahkaha attıktan sonra konuşmaya devam etti; "Yarın gün ağarırken Rane'e yola çıkacağız, şimdiden hazırlansan iyi edersin Lordum, görev beklemez." Yüzündeki hayal kırıklığını gizlemeyen Aldemar, istemese de görevi kabullenmek durumundaydı. "Peki sefer nereye düzenlenecek?" diye seslendi Aldemar, Faramund o sırada daha önce gösterilen odasına doğru yöneliyordu. Sadece omuzlarını silkti ve yürümeye devam etti. Aldemar Lordu selamlayıp, odasıma çıktı eşi Elrich'e durumu izah ettikten sonra en büyük oğlu Brennus'un yanına gitti.
Brennus oldukça cesur ve kanı kaynayan bir gençti. 14 yaşını daha yeni doldurmuş olmasına rağmen kılıç kullanmakta ustalaşmış, üstatlardan aldığı dersler sayesinde birçok kadim dili bile öğrenmişti. Aldemar onu bizzat Poinsbruk'un varisi olarak yetiştiriyordu. Brennus babasını fark edince hemen ayağa kalktı, Aldemar yaptığı bir el işaretiyle oturmasını istedi. Derin bir nefes aldıktan sonra, o da Brennus'un yanına oturdu ve elini omzuna koydu. "Bak Brenn, uzun bir yolculuğa çıkacağım ne zaman geri dönerim hatta nereye gidiyorum onu bile bilmiyorum. Ama Kral'ın emri bu yönde, ve unutma hanemiz her zaman Kralına sadık kalmıştır. Yokluğumda Poinsbruk Kalesi'nin yönetimi sende olacak, unutma iyi bir lider her zaman danışmanlarından yardım alır. Üstat Trun her zaman destekçin olacak. Bana bağlı olan lortlar mutlaka buraya gelecektir, isteklerini iyi dinle mantıklı kararlar ver. Ama unutma onların Büyük Lord'u sensin, otoriteni sarsmak isteyenlere de fırsat verme. Sana güveniyorum." Brennus başını aşağı yukarı sallayarak babasını dinliyor, hiçbir şekilde lafını kesmiyordu. Babası konuşmasını bitirince ayağa kalktı. "Senin gibi onurlu bir adamın oğlu olmak beni her zaman şereflendirmiştir baba, umuyorum yüzünü kara çıkarmayacağım. Lordlarım ve halkımı sen gelene kadar en iyi şekilde idare edeceğime söz veriyorum." sözünü bitirdikten sonra Aldemar'da yavaşça ayağa kalktı ve oğluna sarıldı..
Ertesi sabah günün ilk ışıklarında Faramund ve Aldemar peşlerindeki adamlarıyla birlikte başkent Rane'e doğru yola çıktı. Aldemar'ın aklını kemiren onlarca şüphe, sadakatine yenik düşmüştü...
"Şahin'in Öfkesinden Korkun'muş.. Peh, bıraksınlar bu saçmalıkları artık. Eski günleri çoktan bitti hala farkına varmadılarsa biz farkına varmalarını sağlarız." Bağırışlarıyla sarayı inleten Kral Valdis'ti. Fierds Krallığının Kralı olan Valdis, Falconlar'ın kıtadaki ilk destekçisi olmuştu. Oldukça ikiyüzlü, içten pazarlıklı bir adamdı. Yaşı 45 üzerinde olmasına rağmen çok daha genç gösteriyordu. Öfkesi ise kimsenin kazanmak istemeyeceği türdendi. Ancak çabuk sinirlenmesiyle meşhur Valdis'in sadık danışmanı Hereward onu sakinleştirmeyi iyi biliyordu. "Kralımızın öfkesini anlıyorum fakat mevcut durumda en sıkı müttefikimiz Falcon'lar. Bazı talepleri fazla gelebilir ama bunları göz ardı etmeliyiz. Demem o ki güzel prensesimiz, Kral Steffon ile evlenebilir. Böylece onları daha rahat kontrol edebiliriz efendim." Valdis bir süre sakalını sıvazladıktan sonra, adama döndü. "Steffon 50 yaşında be adam, benim kızım daha 16 yaşını yeni doldurdu.. Ama haklısın *kahkaha atarak* bu bir şeyi değiştirmez. Hemen sıkı müttefikimize haber yollayalım da düğün hazırlıklarını başlatalım."
Yaklaşık 300 yıl önce kıtanın güneybatısındaki Dremlin Limanında başlayan akınlarla tüm Geroia'yı sallayan ve yıllarca hükmeden Falcon Hanedanı artık eski gücünden uzaktı. Büyük İmparatorlar çağı onlar için kapanmıştı, bunlar üzerine bir de eski krallıkların bağımsızlık hareketleri eklenince topraklarını ve hakimiyet alanlarını hızla kaybettiler. Katil Kral olarak anılan Duncan'ın kardeşi Steffon tarafından öldürülmesiyle işler biraz da olsun yoluna girmiş gibi gözüküyordu. Bereketli toprakları sayesinde tüm krallıkları kendisine mahkum edebilecek bir güçleri vardı. Steffon bunu iyi kullanıyordu. Ayrıca. Fierds Kralı olan Valdis'le kurmayı umduğu sıkı ittifak sayesinde eski gücüne kavuşmak istiyordu. Kurnaz Kral Steffon, Valdis'in kızıyla evlenmek için talepte bulunmuştu, çok geçmeden bu talebe olumlu yanıt geldi. Oysa Steffon daha önce 3 kez daha evlenmiş ama eşleri bir erkek çocuk bile verememişti. Tahta bırakacağı varis ve sıkı bir ittifak onun için paha biçilemez olacaktı. Steffon, Kral Muhafızı Baron Godric'i çağırttı. Godric içeriye girdiğinde Kral arkası dönük bir biçimde sarayın penceresinden dışarıya bakıyordu, kral hiç tenezzül bile etmeden lafa girdi, "Başkent Tramar'ın gördüğü en büyük düğün olmasını istiyorum. Her yere haber salın, tüm sahte krallar şehrime gelsin, gelecekteki imparatorlarını selamlasın.. Çok geçmeden hepsi bana bağlanacak zaten, isteseler de istemeseler de.." Kral soğuk ses tonuyla bir süre daha konuştu. Baron Godric emirleri yerine getirmek için saraydan ayrıldı.
Steffon'ın gerçekten şeytanı bir planı mı vardı.. Bunu anlamak çok zordu, en yakınlarına bile sırlarını söylemeyen bir adamın neler düşündüğünü kestirmek neredeyse imkansızdı. Kral Valdis ise gelin alayını çoktan yollamıştı...
Lord Aldemar dışarıdan gelen sesle irkildi ve kitabı okumayı bıraktı. Çocukların yanından ayrılıp, kalenin büyük salonundan hızlı adımlarla dışarıya doğru yöneldi. Siyah kürkü, uzun saçları ile hemen dikkat çeken bir görünümü olan Aldemar "Onurlu" lakabını sonuna kadar hak eden bir adamdı. Kalenin meydanına inerken en yakın adamı Garebold hemen onun yanına geldi. Kararlı ve sadık bir adam olan Garebold, hayatını Aldemar'a adamıştı. Çok geçmeden söze girdi, "Lordum, Kral Rodrik sizi başkente bekli.." Garebold sözünü bitiremeden karanlıklar içinden birkaç insan silueti belirdi. Bu gelenler büyük Lord Faramund ve adamlarından başkaları değildi. Krallığın en eski lordlarından olan Faramund, çok büyük bir nüfuza sahipti. Söyledikleri neredeyse Kral Rodrik'le eşdeğerdi. Bu denli önemli bir adamın gece vakti, Poinsbruk Kalesi'nde ne işi olabilirdi.. Faramund kollarını açarak Aldemar'a yöneldi ve samimi bir biçimde sarıldı "Eski dostum Aldemar, uzun zaman oldu ha.. Şimdi bu yaşlı Lord gecenin bu saatinde neden buraya kadar geldi diye düşünüyorsundur..." Aldemar hafifçe bir tebessüm ile, "Sizin gibi bir Lord'u kalemde ağırlamak şereftir, umarım güzel haberlerle gelmişsinizdir Lordum." Aldemar sözlerini bitirdikten sonra, Faramund bir süre sessiz kaldı. Lord Aldemar, eliyle onu içeriye davet ettikten sonra, birlikte büyük salona geçtiler. Salonda sürekli yanan bir şömine, duvarda asılı hanedan kılıcı, birkaç masa ve sandalye, raflarda bulunan üç beş eski kitaptan başka bir şey yoktu. İkili yerlerine oturduktan sonra Faramund söze girdi, "İyi haberler getirdim demek isterdim Aldemar, fakat işler pek yolunda değil. Kral Rodrik beni apar topar buraya yolladı. Beni buraya yolladı çünkü, yeni bir sefer hazırlığı içerisinde.. Ne kadar dil döksem de beni dinlemedi Aldemar, neden dinlemediği çok belli ya, o zehir dilli yardımcısı Raban, Kralımızın aklını karıştırıyor. Bu deli saçması fikirleri beynine hep o soktu." Lord Aldemar, elini çenesine götürdü ve bir süre çenesini kaşıdı. "Yeni bir sefer için ordumuzun hazır olmadığı çok açık, ne benim kişisel ordularım ne de krallık orduları bu seferi kaldıramaz Lordum biliyorsunuz. Falcon'larla yaptığımız savaşın üzerinden daha 10 yıl bile geçmedi." Faramund ellerini iki yana açtı ve şarabından büyükçe bir yudum aldı. Kollarıyla ağzının kenarında kalan şarabı sildikten sonra, "Ehh, akıllı adamsın Aldemar ama kralın buyruğu bu yönde.. Eee seni ilgilendiren kısıma geleyim, Rodrik orduların başında seni görmek istiyor. Ne de olsa tek bir savaş dahi kaybetmedin ha?" Faramund gürültülü bir şekilde kahkaha attıktan sonra konuşmaya devam etti; "Yarın gün ağarırken Rane'e yola çıkacağız, şimdiden hazırlansan iyi edersin Lordum, görev beklemez." Yüzündeki hayal kırıklığını gizlemeyen Aldemar, istemese de görevi kabullenmek durumundaydı. "Peki sefer nereye düzenlenecek?" diye seslendi Aldemar, Faramund o sırada daha önce gösterilen odasına doğru yöneliyordu. Sadece omuzlarını silkti ve yürümeye devam etti. Aldemar Lordu selamlayıp, odasıma çıktı eşi Elrich'e durumu izah ettikten sonra en büyük oğlu Brennus'un yanına gitti.
Brennus oldukça cesur ve kanı kaynayan bir gençti. 14 yaşını daha yeni doldurmuş olmasına rağmen kılıç kullanmakta ustalaşmış, üstatlardan aldığı dersler sayesinde birçok kadim dili bile öğrenmişti. Aldemar onu bizzat Poinsbruk'un varisi olarak yetiştiriyordu. Brennus babasını fark edince hemen ayağa kalktı, Aldemar yaptığı bir el işaretiyle oturmasını istedi. Derin bir nefes aldıktan sonra, o da Brennus'un yanına oturdu ve elini omzuna koydu. "Bak Brenn, uzun bir yolculuğa çıkacağım ne zaman geri dönerim hatta nereye gidiyorum onu bile bilmiyorum. Ama Kral'ın emri bu yönde, ve unutma hanemiz her zaman Kralına sadık kalmıştır. Yokluğumda Poinsbruk Kalesi'nin yönetimi sende olacak, unutma iyi bir lider her zaman danışmanlarından yardım alır. Üstat Trun her zaman destekçin olacak. Bana bağlı olan lortlar mutlaka buraya gelecektir, isteklerini iyi dinle mantıklı kararlar ver. Ama unutma onların Büyük Lord'u sensin, otoriteni sarsmak isteyenlere de fırsat verme. Sana güveniyorum." Brennus başını aşağı yukarı sallayarak babasını dinliyor, hiçbir şekilde lafını kesmiyordu. Babası konuşmasını bitirince ayağa kalktı. "Senin gibi onurlu bir adamın oğlu olmak beni her zaman şereflendirmiştir baba, umuyorum yüzünü kara çıkarmayacağım. Lordlarım ve halkımı sen gelene kadar en iyi şekilde idare edeceğime söz veriyorum." sözünü bitirdikten sonra Aldemar'da yavaşça ayağa kalktı ve oğluna sarıldı..
Ertesi sabah günün ilk ışıklarında Faramund ve Aldemar peşlerindeki adamlarıyla birlikte başkent Rane'e doğru yola çıktı. Aldemar'ın aklını kemiren onlarca şüphe, sadakatine yenik düşmüştü...
"Şahin'in Öfkesinden Korkun'muş.. Peh, bıraksınlar bu saçmalıkları artık. Eski günleri çoktan bitti hala farkına varmadılarsa biz farkına varmalarını sağlarız." Bağırışlarıyla sarayı inleten Kral Valdis'ti. Fierds Krallığının Kralı olan Valdis, Falconlar'ın kıtadaki ilk destekçisi olmuştu. Oldukça ikiyüzlü, içten pazarlıklı bir adamdı. Yaşı 45 üzerinde olmasına rağmen çok daha genç gösteriyordu. Öfkesi ise kimsenin kazanmak istemeyeceği türdendi. Ancak çabuk sinirlenmesiyle meşhur Valdis'in sadık danışmanı Hereward onu sakinleştirmeyi iyi biliyordu. "Kralımızın öfkesini anlıyorum fakat mevcut durumda en sıkı müttefikimiz Falcon'lar. Bazı talepleri fazla gelebilir ama bunları göz ardı etmeliyiz. Demem o ki güzel prensesimiz, Kral Steffon ile evlenebilir. Böylece onları daha rahat kontrol edebiliriz efendim." Valdis bir süre sakalını sıvazladıktan sonra, adama döndü. "Steffon 50 yaşında be adam, benim kızım daha 16 yaşını yeni doldurdu.. Ama haklısın *kahkaha atarak* bu bir şeyi değiştirmez. Hemen sıkı müttefikimize haber yollayalım da düğün hazırlıklarını başlatalım."
Yaklaşık 300 yıl önce kıtanın güneybatısındaki Dremlin Limanında başlayan akınlarla tüm Geroia'yı sallayan ve yıllarca hükmeden Falcon Hanedanı artık eski gücünden uzaktı. Büyük İmparatorlar çağı onlar için kapanmıştı, bunlar üzerine bir de eski krallıkların bağımsızlık hareketleri eklenince topraklarını ve hakimiyet alanlarını hızla kaybettiler. Katil Kral olarak anılan Duncan'ın kardeşi Steffon tarafından öldürülmesiyle işler biraz da olsun yoluna girmiş gibi gözüküyordu. Bereketli toprakları sayesinde tüm krallıkları kendisine mahkum edebilecek bir güçleri vardı. Steffon bunu iyi kullanıyordu. Ayrıca. Fierds Kralı olan Valdis'le kurmayı umduğu sıkı ittifak sayesinde eski gücüne kavuşmak istiyordu. Kurnaz Kral Steffon, Valdis'in kızıyla evlenmek için talepte bulunmuştu, çok geçmeden bu talebe olumlu yanıt geldi. Oysa Steffon daha önce 3 kez daha evlenmiş ama eşleri bir erkek çocuk bile verememişti. Tahta bırakacağı varis ve sıkı bir ittifak onun için paha biçilemez olacaktı. Steffon, Kral Muhafızı Baron Godric'i çağırttı. Godric içeriye girdiğinde Kral arkası dönük bir biçimde sarayın penceresinden dışarıya bakıyordu, kral hiç tenezzül bile etmeden lafa girdi, "Başkent Tramar'ın gördüğü en büyük düğün olmasını istiyorum. Her yere haber salın, tüm sahte krallar şehrime gelsin, gelecekteki imparatorlarını selamlasın.. Çok geçmeden hepsi bana bağlanacak zaten, isteseler de istemeseler de.." Kral soğuk ses tonuyla bir süre daha konuştu. Baron Godric emirleri yerine getirmek için saraydan ayrıldı.
Steffon'ın gerçekten şeytanı bir planı mı vardı.. Bunu anlamak çok zordu, en yakınlarına bile sırlarını söylemeyen bir adamın neler düşündüğünü kestirmek neredeyse imkansızdı. Kral Valdis ise gelin alayını çoktan yollamıştı...
Bölüm 2 - "Gümüş Hançer"
https://forums.taleworlds.com/index.php/topic,384118.msg9114985.html#msg9114985