En sevdiğiniz kitaplardan alıntılar

Users who are viewing this thread

''..Görülüyor ki, gerek kumanda heyeti gerekse devlet erkanı Cengiz Han ve kumandanları hakkında, onların istilaya giriştikleri memleketi tanımadıklarını söyleyecek, ayak bastıkları ülkelerde para veya tehditle yollar, geçitler, köprüler ve saireyi oldukları gibi tarif eden veya gösteren rehberler bulamayacaklarını düşünecek, Moğollar arasında Harezm ve Maveraünnehir yerlilerinden çok sayıda müslüman tacir ve sairenin mevcudiyetini unutacak, bundan başka Harezmşahlar Devleti dahilinde yüzlerce casuslar, bulunduğuna akıl erdiremeyecek derecede gaflet içinde idiler.''

Alâeddin Atâ Melik Cüveynî - Tarih-i Cihan Güşa II. 106
 
O derviş, '' Ey Osman! Sana padişahlık verildi bize de şükrane gerek ?'' dedi. Osman Gazi, ''Ne zaman padişah olursam sana şehir veririm'' dedi. Derviş, ''Şehirden vazgeçtik bize şu köyceğiz yeter'' dedi. Osman Gazi dahi kabul etti. '' O halde bize yazılı bir belge ver '' dedi. Osman Gazi, '' Ben yazı yazmak bilir miyim ki benden yazılı belge istiyorsun! Ama atamdan bir kılıç kalmıştır nişan olarak sende dursun. Allah-u Teala bana padişahlık nasip ederse, benim neslimden gelecek olanlara nişan olarak bu kılıcı gösterirsin köyünü senden almazlar'' dedi.

Derviş Ahmed Aşiki. Tevarih-i Al-i Osman.
 
Pentagram said:
İnsanların Hristiyanlık, demokrasi veya kapitalizm gibi hayali düzenlere inanmasını nasıl sağlarsınız? Öncelikle hayali olduğunu asla itiraf etmemelisiniz. Daima toplumun sürekliliğini sağlayan düzenin, tanrılar veya doğa yasaları tarafından yaratılmış nesnel bir gerçeklik olduğunu iddia etmelisiniz. İnsanların eşit olmamasının sebebi Hammurabi öyle söylediği için değil, Enlil ve Marduk öyle buyurduğu içindir. Ya da insanların eşit olmasının sebebi Thomas Jefferson öyle söylediğinden değil, Tanrı onları öyle yarattığı içindir. Serbest piyasanın en iyi ekonomik sistem olmasının sebebi de Adam Smith'in öyle buyurması değil, bunun doğanın değiştirilemez yasası olmasıdır. Ayrıca insanları baştan aşağı eğitmeniz gerekir. Doğdukları andan itibaren insanlara devamlı hayali düzenin ilkeleri hatırlatılmalıdır ve bu ilkeler her şeyi içermelidir. - Hayvanlardan Tanrılara

Muhteşem bir kitap kesinlikle okuyun.
demokrasi ve kapitalizm epey çelişen şeyler aslında. yazar bunu bilmiyor muhtemelen. bu da tersaçı kitabından alıntılı karşı cevap olsun:
f. Ekonomik rekabet iyidir, siyasi rekabet kötüdür: Aç gözlü kapitalistler sizin üzerinizden çıkar (fayda) sağlamak için ürettiği ürünün kalitesiyle, fiyatıyla sizi ikna etmek zorundadır. Kötü mal üreten, bunu da pahalı satan hiç bir kapitalist (devletle işbirliği yapmadıkça) size malını tekrar tekrar satamaz. Aç gözlü politkacılar ise sizin oyunuzu kazanmak için sizi kandırmak zorundadır. Politika oyunu tamamen kandırmacalar üzerine kurulmuştur. İnsanları en iyi kandıran en fazla oyu toplar. Kapitalistin malını alırsanız para cebinizden çıkar, maliyet kişiseldir. Oy verdiğinizde ise seçim sonuçlarına tüm ülke halkı katlanır, maliyet kişisel değildir. Ekonomik çerçevede, insanları oy verirken rahatlatan en önemli faktör, oyların maliyetinin bireysel olmaması, bütün bir halkın bu maliyetlere katlanmak zorunda kalmasıdır. Kişisel maliyet hafiflediği için de “akıllı akılsızlar” ödüllendirilmiş olur. Politik rekabetten korunmanın yolu, siyasetten uzak kalmaktır, sisteme oy vererek destek olmamaktır.
 
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden?Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte, sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.

Oğuz Atay - Tutunamayanlar
 
"Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün Kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine..."

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - İlhami Algör
 
İnsan, doğanın ürkütücü gücüyle baş edebilmek için diğer insanlarla bir araya gelerek toplumları oluşturmuştur. Ancak, toplumlar geliştikçe insan da giderek doğadan kopmuş ve bunun yarattığı yalnızlığı giderebilecek yeni bir beraberlik bulamamıştır. İnsanın kısa bir süre için de olsa doğayla yeniden baş başa olması, onu eski bir dostla birlikteymişcesine mutlu eder. Bu, hem birlikte hem özgür olmanın verdiği, benzeri olmayan bir mutluluktur. Ama insan böylesi doyurucu bir ilişkiyi kendi geliştirdiği toplumlarla kuramamış ve toplumu, doğal güdülerini kısıtlayan bir başka ürkütücü güç olarak algılamıştır. Dolayısıyla, doğadan özgürleşme çabası sonucu bu kez de kendini topluma bağımlı kılmıştır. Çünkü insan, yalnızlıktan da korkmuş ve diğer insanlarla birlikte olursa tehlikelerden korunacağına inanmıştır. Gerçekten de insan, başkalarıyla birlikteyken birçok şeyi daha iyi yapar. Ama kendi içinde yine de yalnızdır ve içinde yaşadığı dünyaya karşı yürekli bir savaşım vermek zorundadır.
İnsan Olmak, Engin Geçtan, 1983

İyi ki almışım dediğim bir kitap oldu. Şu kısacık paragrafta bile ne kadar önemli anlamlar var. Kitabı herkese öneririm.
 
Le diable n’est pas le principe de la matière, le diable est l’arrogance de l’esprit,la foi sans sourire, la vérité qui n’est jamais effleurée par le doute. Le diable est sombre parce qu’il sait où il va, et allant, il va toujours d’où il est venu.

-Umberto Eco, Le nom de la rose.(Bendeki baskıda 596.sayfa)

Şeytan maddenin prensi değildir; Şeytan tinin küstahlığıdır; gülümseyişten yoksun inanç, asla kuşkuya kapılmayan hakikattir o.Şeytan karanlıktır, zira nereye gittiğini bilir ve gide gide hep geldiği yere döner.
 
"One believes things because one has been conditioned to believe them." - Aldous Huxley, Brave New World -

"It's the possibility of having a dream come true that makes life interesting." - Paulo Coelho, The Alchemist -

İkisi de sevdiğim kitaplardır. Hatta Simyacı'yı vakit buldukça tekrar tekrar okurum. Her okuyuşumda da yazarın sembolizmini biraz daha yakalarım. :smile:
 
''Peki insanlar nerde?'' dedi küçük prens. '' İnsan kendisini çölde çok yalnız hissediyor.''
''İnsanların içinde de öyle hissedersin.'' dedi yılan.  ''Arada pek fark yoktur.'' -Küçük Prens
 
Leon Dayı'nın sözleri çınladı kulaklarımda:
  "Fransa değil burası Şehsuvar. Millet, inklap filan istemiyor esasında. Devletin geri kaldığını gören bizim gibi aydınların isteği bu. Devr-i istibdatmış, sürgünmüş, zulümmüş kimsenin umurunda değil. Fransa'da millet dökülmüştü sokağa. Bastille'i basanlar bildiğin işçiler, esnaflar, köylülerdi.. Bizde ise meşrutiyeti 'Çok yaşa padişahım,' diye kutluyor millet.

Ahmet Ümit - Elveda Güzel Vatanım
 
Ne de olsa dunya donuyor. Ya tutunup onunla birlikte doneceksiniz ya da ayaga kalkip itiraz edecek ve disari firlatilacaksiniz.

Stephen King - Yesil Yol


Harika bir kitap, gercekten her ovguyu hakediyor. Okumayan varsa bence en kisa surede okusun.
 
-Ey Tanrım, sen gökyüzünden baktığında, yalnızca yaşlı çocuklar ile genç çocuklar görürsün; kimlerin seni daha çok sevindirdirdiğini Oğlun çoktan açıklamıştır. Ama insanlar Tanrı'nın Oğluna inansalar da, onu dinlemiyorlar.

Genç Werther'in Acıları - Goethe
 
Canavardan değil korkum. Yani ondan da korkuyorum ama ateş sorununu hiç kimse anlamıyor gibi. Sen boğulurken, biri sana bir ip uzatsa; bir doktor,bu ilacı iç, çünkü içmezsen ölürsün dese... Verdiklerini alırsın öyle değil mi? Yani bunu demek istiyorum. Görmüyor mu bunlar? Anlamıyorlar mı? Duman işareti olmazsa, burada öleceğiz. Şuna bak! Bir ateşi bile yanık tutamıyoruz. Onların umurunda değil! Dahası da var: Kimi zaman benim de umurumda değil. Ya ben de ötekiler gibi olursam... Ya ben de umursamazsam. O zaman ne oluruz biz?

-Sineklerin Tanrısı
 
Uğur Batı - Enneagram ile Kişilik Analizi'nden, kişiliğin önemine dair:

Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda belirir. İçeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçer. Tebeşirle tahtaya kocaman bir "1" rakamı çizer:
- Bakın, der. Bu kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey...
Sonra 1 rakamının yanında bir "0" yapar:
- Bu başarıdır. Başarılı bir kişilik 1'i 10 yapar.
Bir sıfır daha ekler....
- Bu tecrübedir. 10 iken 100 olursunuz.
Sıfırlar böyle uzayıp gider: "Yetenek... Disiplin... Sevgi..." Eklenen her yeni sıfırın kişiliği on kat zenginleştirdiğini anlatır hoca. Sonra eline silgiyi alıp en baştaki 1 rakamını siler ve "Gördünüz mü?" der:
- Geriye bir sürü sıfır kalıyor!
 
"Ancak İstanbul gibi bir kentin, yani Konstantinopolis'in, Doğu İslam milletlerinin deyişiyle Konstantiniyye'nin, fethinden sonradır ki Osmanlı'nın gerçek imparatorluk çağı başlamıştır."

İlber Ortaylı - Türklerin Altın Çağı
 
bGLP7j.jpg
Leyla ve Mecnun - Fuzuli
 
Back
Top Bottom