"Ateşe dokunmak acı verir" sözü öznel yargı içerse de, ağrı sinirleri yerinde olan hemen herkes için geçerli bir sözdür. Yargılarımız öznel olsa da karar ölçütlerimiz ortaktır. Mesela "Ateşe dokunmak acı verir" yargısındaki karar ölçütü ağrı sinirlerinin olmasıdır. Senin ağrı sinirlerin mevcutsa, bu yargı senin de öznel yargın olur. Fakat din konusunda herkesin görüşü sadece kendisi için geçerli olabilir, başkası için geçerli olamaz. Niye? Niye bilmiyorum.
Sadece benzerlik gördüğüm için Bayes Teoremi'ne atıfta bulundum. Yoksa onunla açıklamaya çalışıyor değilim.
---
Fayda+olasılık=karar denklemine göre evet, akılcıdır. Eğer cennet sonsuzsa ve cehennem sonsuz değilse, potansiyel kazanç potansiyel zarardan daha büyük olacağı için akılcıdır. Tabii bir de, kazanma ya da kaybetme olasılıklarının ne olduğu var. Eğer iki olasılık da eşitse veya kazanma olasılığı daha büyükse teklifi kabul etmek akılcı olur. Eğer kaybetme olasılığı daha büyükse, potansiyel kazanç ile potansiyel zarar arasındaki farkın durumuna göre belki akılcı olur, belki olmaz. Yaratıcının, bize sormadan yürürlüğe koyduğu veya kabul ettiğimizi hatırlamadığımız bu teklifin kazanç, kayıp ve olasılık değerlerini, teklifi kabul etmenin akılcı olacağı şekilde belirlediğine inanıyorum. Bu durumda, teklifi kabul etmek akılcı olduğu için bizi bize sormadan imtihan etmesinde haksız bir durumun olmadığı ve dolayısıyla her şeyin sonunda toplam acının daha büyük olmasının (cehenneme gitmenin) Tanrı'nın adil sıfatıyla çelişmeyeceği söylenebilir.
Sonsuz cennetin değeri, sonsuz cehennemin değerinden daha büyükse, cehennemin sonsuz olmasının da çelişki yaratmayacağı söylenebilir mi? Bence evet, söylenebilir.
Bunu sonsuzlar arasında büyüklük farkı olabileceğinden yola çıkarak söylüyorum. Örneğin, dokuzun katlarından oluşan sonsuz küme (9-18-27...), birin katlarından oluşan sonsuz kümeden (1-2-3...) büyüktür. Cennetin de bunun gibi değer olarak cehennemden büyük olması durumunda, cehennemin sonsuz olmasının, cenneti kazanmak için risk almayı mantıksız/irrasyonel hale getirmeyeceğini, dolayısıyla Tanrı'nın iyi/adil sıfatıyla çelişmeyeceğini düşünüyorum.
---
Bir yere yazmıştım buraya da koyayım dedim;
1- Evet, Tanrı vardır demek (Tanrı'nın varlığına bahse girmek) Tanrı'nın gerçekte var olup olmamasından bağımsız olarak akılcıdır. Pascal'ın Kumarı'nın bize söylediği budur. Ancak, Tanrı'ya inanmak bir dinin tek yeterli şartı değilse, inananların kazanç elde etmeleri için Tanrı'ya inanmak dışında şeyler yapmaları gerekiyorsa (İslam'da iyi işler yapmak, namaz, oruç gibi başka kurallar da vardır) bu durumda Tanrı'ya inanmak tek başına yeterli olmaz. Buna rağmen, eğer bağışlanma olasılığı varsa, hiç inanmamaktan daha akılcı olur. Tabii bunu söylerken, bu dinin inananlara vaat ettiği kazancın dünyada elde edilebileceklerden daha büyük olduğunu varsayıyoruz.
2- Evet, bir dinin gerçek din olma olasılığı akla yatkın kriterler ile belirlenmelidir. Aslında, gerçek din olma olasılığı yerine, kazanç elde etme olasılığı demek, pragmatik seçimin mantığıyla daha uyumlu bir ifade olur. Çünkü pragmatik seçimin temelinde bir din arayışı yoktur; yalnızca fayda ve olasılığa göre hareket etme vardır. Sizin de eleştirdiğiniz gibi bir dinin ne kadar mensubunun olduğu akla yatkın bir kriter değildir. Ancak akla yatkın kriterler de vardır. Örneğin, birebir aynı olan, ancak birinde ödül ve şartları açıkça belirtilmiş yazılı metin bulunan, diğerinde bulunmayan iki din düşünelim. Yazılı metin olmazsa, ne kazanmayı beklediğimiz ve ne yapılması gerektiği konusunda belirsizlik oluşur. Bu durumda kazanç elde etme olasılığı, belirsizliğin olmadığı bir duruma göre daha azdır. Olasılığı daha büyük olan seçeneği seçmek daha akılcı olacağından, ödül ve şartlar konusunda belirsizlik taşımayan dini seçmek daha akılcı olacaktır. Bunu mevcut dinleri değerlendirirken kriter olarak alırsak, yazılı metni bulunan dinlerin gerçek din olma olasılığı (daha doğrusu, kazanç elde etme olasılığı) yazılı metni bulunmayan dinlere göre artacağı için yazılı metni bulunmayan dinlerin elenmesi gerekir. Eğer yazılı metin kriteri kriter alınmamalıysa, neden alınmaması gerektiği, neden alınması gerektiğinde olduğu gibi pragmatik açıdan gösterilmelidir. Eğer gösterilemiyorsa bunu bir olasılık kriteri olarak, dinlerin gerçek olma olasılıklarını (daha doğrusu, kazanç olasılıklarını) değerlendirirken kullanabiliriz. Yine, bir dinin kendi içerisinde tutarlı, çelişkisiz olması makul bir beklentidir. Bunu da bir olasılık kriteri olarak alırsak çelişkileri olan bir dinin olasılığı, çelişkisiz bir dine göre azalır ve dolayısıyla elenmesi gerekir. Bununla birlikte, bazı kriterler koşullara göre değişiklik gösterebilir. Örneğin, henüz yazılı metni bulunmayan fakat peygamberi hayatta olan bir din için yazılı metin şartı aramak gerekli olmayabilir. Bunun yerine peygamberin kendisi kriter alınabilir. Onun dinle ilgili kuralları ve vaatleri, daha başka, kendisinin ahlaki nitelikleri, mucizeler göstermesi gibi nitelikleri birer kriter olabilir. Çünkü ahlaklı bir insanın doğruyu söyleme olasılığı ahlaksız birininkinden, mucizeler gösteren birinin doğruyu söyleme olasılığı göstermeyen birininkinden daha büyüktür. Tabii, bunlar öznel olasılıklardır. Ancak, ahlaklı insanların doğruyu söylemeye ahlaksız insanlardan daha fazla eğilimli olduğu önermesi pek çok kişi tarafından kabul görüleceği için bunun makul, akla yatkın bir olasılık kriteri olabileceğini söylemekte sakınca görmüyorum.
Fayda ve olasılığa dayalı pragmatik seçimin mantığını bu şekilde özetleyebilirim. Pragmatik argüman, Tanrı, Uçan Spagetti Canavarı, dinler ve herhangi iki iddia arasındaki faydasal ve olasılıksal ayrımı göstermeyi amaçlar. Aklın rasyonel karar verme ölçütlerini temel alır.